HAYATİ ESEN : Ortadoğu’da İsrail’in Savaş Senaryosu ve Türkiye’nin Kaybetmemesi Gereken Denge Politikası
Ekim 3, 2024 Yorum/Hayati Esen
***
Yazar. 2012 yılında çeşitli dergi ve gazetelerde teoloji, siyaset ve sanat üzerine denemeleri yayımlandı. 2014 yılında fikrikadim.com adlı internet sitesini kurdu. 2023 yılında “Pis Roman” adlı bir roman yazdı. Yazılarını halen konuyorum.com’da yayınlamaya devam etmektedir.
***
Ortadoğu, tarih boyunca bir çatışma bölgesidir demek sanırım yanlış olmaz. Ancak son yıllarda bu bölge, yerel sorunlar kadar küresel dengeleri de etkileyen bir çatışma sarmalına sürüklenmiş durumda. İsrail’in başlatacağı olası bölgesel bir savaş, bölgenin kırılgan dengelerini alt üst etmekle kalmayacak, küresel anlamda ciddi sonuçlar doğuracak bir potansiyel taşıyor. Bu senaryonun neler getireceğine dair elimizde doğrusu çok fazla veri yok. Fakat İsrail, İran ve bölgedeki diğer aktörlerin mevcut pozisyonları üzerinden bazı çıkarımlarda bulunmak mümkün. Yapmak istediğimiz; Ortadoğu’daki böyle bir savaşın siyasi, askeri ve ekonomik boyutlarına daha yakından bakmaya çalışmak olacaktır.
İsrail-İran Gerilimi: Bölgesel İttifakların Yeniden Şekillenmesi
İsrail, İran’ı bölgedeki en büyük tehdit olarak konumlandırıyor. İran ise İsrail’in askeri ve stratejik hamlelerine karşılık, hem bölgesel müttefikleri hem de doğrudan askeri gücüyle kendini savunma refleksi geliştirmiş durumda. Bu iki ülke arasındaki gerilim, yıllardır bölgeyi şekillendiren temel dinamiklerden biri. Ancak olası bir savaş, bölgeyi şekillenmesinde yeni dinamikleri de ortaya çıkaracaktır.
İran’ın bölgede oluşturduğu Şii direniş ekseni üzerinden İsrail’e karşı geliştireceği hamleler, özellikle Irak ve Afrika’da oluşturduğu ve sahaya sürmediği örgütlenmelerle İsrail’in başına büyük belalar açacaktır. İran; Yemen’deki, Kenya’daki, Güney Sudan’daki, Tanzanya’daki ve Mozambik’teki paydaşlarına silah ve diğer teçhizatların aktarımı için Somali’yi bir üs olarak kullanmaktadır.
Öte yandan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Sünni Arap ülkeleri, İran’a karşı İsrail ile olan yakınlaşmalarını daha da derinleştirebilir. Abraham Anlaşmaları’nın ardından İsrail ile bu ülkeler arasındaki ilişkiler yeni bir döneme girmişti. Savaş, bu ittifakı daha da güçlendirecek bir katalizör olarak işlev görebilir.
Bu yeni denge, Ortadoğu’daki Şii-Sünni ayrışmasını derinleştirirken, Körfez ülkelerinin İran karşıtı stratejilerine hız kazandıracaktır. Suudi Arabistan, İran’ın bölgesel etkisini sınırlama amacıyla İsrail ile işbirliğini artıracaktır. Ancak bu işbirliğinin ne kadar uzun ömürlü olacağı, savaşın gidişatına bağlı olacaktır.
Türkiye’nin Dengeli Politikası
Ortadoğu, Türkiye için fırsatlar ve riskler içeren bir coğrafya olmuştur. Türkiye’nin bölgedeki tarihi, kültürel ve siyasi bağları, dış politikasının belirleyicisi olmuştur. Ancak son yıllarda Ortadoğu’da yaşanan krizler, özellikle de İsrail-İran eksenli potansiyel bir savaş senaryosu, Türkiye’nin bu bölgedeki rolünü daha da karmaşık hale getirmiş durumda. Türkiye, bir yandan bölgesel liderlik iddiasını sürdürmek isterken, diğer yandan savaşın ve çatışmaların doğrudan bir parçası olmaktan kaçınmaya çalışmaktadır. Bu dengeyi sağlamak, hem diplomatik hem de askeri anlamda dikkatli bir stratejinin yürütülmesini gerekli kılmaktadır.
Filistin Politikası ve İsrail ile Gerilim
Türkiye’nin Filistin meselesindeki duruşu, uzun yıllardır İsrail ile ilişkilerinde en önemli gerginlik kaynağı. Özellikle son yıllarda Türkiye, Filistin’e verdiği açık destek ve Gazze’deki insan hakları ihlalleri konusundaki sert eleştirileri nedeniyle İsrail ile diplomatik gerilimler yaşamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle Filistin halkına yönelik yaptığı açıklamalar, Ankara’nın bölgedeki “mazlumların savunucusu” olarak kendini konumlandırması açısından önemli bir rol oynamaktadır.
Ancak bu sert söylemlerin ve politikaların, İsrail ile ilişkileri oldukça sınırlı bir düzeyde tuttuğu da bir gerçektir. Ortadoğu’da olası bir savaşın patlak vermesi durumunda, Türkiye’nin Filistin’e olan desteği, İsrail ile olan diplomatik gerginlikleri daha da derinleştirebilir. Bu da Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını tehdit edebilir. Ancak, Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarının korunması adına İsrail’le tamamen köprüleri atmak yerine, kontrollü ve stratejik bir denge politikası izlemek zorunda kalacağı aşikardır. Fakat sürecin neler getireceği bilinemezliklerle dolu.
Suriye ve Irak’taki Varlık: Türkiye’nin Güvenlik Kırmızı Çizgileri
Ortadoğu’daki çıkacak bir savaş senaryosunda Türkiye’nin öncelikleri, her şeyden önce kendi sınır güvenliği ve bölgedeki askeri varlığıyla ilgili olacaktır. Suriye ve Irak’ta sürdürdüğü operasyonlar, Türkiye’nin bölgesel güvenliği açısından büyük önem taşımaktadır. Türkiye, özellikle PKK/PYD unsurlarına karşı yürüttüğü operasyonlar ile sınır güvenliğini sağlamaya çalışırken, bölgedeki diğer Kürt oluşumlarına karşı ise iyi ilişkiler kurarak dengeleri kurma çabasında. Ancak İsrail’in başlatacağı bir savaş, bu stratejik önceliklerin yönünü değiştirebilir ya da yeni riskler doğurabilir.
Suriye ve Irak’taki Türk askeri varlığı, İran’ın da etkin olduğu bu coğrafyada dikkat çekicidir. Özellikle İran’ın bölgedeki nüfuzunu artırma çabası, Türkiye için bir güvenlik sorunu olarak algılanabilir. İran’ın Suriye ve Irak’taki milis gruplar aracılığıyla yürüttüğü faaliyetler, Türkiye’nin sınır güvenliğini doğrudan etkileyebilecek potansiyeldedir. Türkiye, İsrail-İran çatışmasının genişlemesi durumunda, bu ülkelerdeki askeri varlığını güçlendirmek zorunda kalacaktır. Ancak bu durum, Türkiye’yi doğrudan bir çatışmanın içine çekme riskini de taşır. Dolayısıyla, Ankara’nın bu süreçte çok dikkatli bir denge politikası izlemesi gerektiği aşikar
Diplomatik Girişimler: Türkiye’nin Olası Arabuluculuk Rolü
Türkiye, Ortadoğu’da yaşanacak bir savaşın önlenmesi veya sınırlandırılması konusunda diplomatik bir arabuluculuk rolü üstlenebilir. Özellikle son yıllarda Türkiye, bölgedeki gerginliklerin azaltılmasına yönelik bazı girişimlerde bulunmuş, uluslararası platformlarda da aktif rol oynamıştır. Ankara’nın, İsrail ve İran arasında doğrudan olmasa bile dolaylı bir diplomatik hat kurma çabası, savaşın yıkıcı etkilerini sınırlama yönünde önemli bir adım olabilir. Türkiye bu fırsatı geri plana atmadan yaşanan süreci dikkatlice takip etmenin yeni yollarını da bulması gerekmektedir.
Ancak Türkiye’nin bu tür bir arabuluculuk rolüne soyunması, bölgedeki dengeleri göz önünde bulundurarak gerçekleştirilmelidir. Türkiye’nin bir yandan İran ile ilişkilerini güçlü tutma çabası, diğer yandan İsrail ve Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerindeki hassas denge, bu süreci oldukça zorlu kılacaktır. Yine de, Türkiye’nin Ortadoğu’da savaşın tarafı olmak yerine, barışı sağlayan bir güç olarak konumlanması, uzun vadede Türkiye’nin bölgedeki etkisini artırabilir.
NATO ve ABD ile İlişkiler: Türkiye’nin Batı İttifakındaki Pozisyonu
Türkiye’nin Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri gözetirken bir diğer dikkate alması gereken unsur, NATO ve ABD ile olan ilişkileridir. İsrail, ABD’nin bölgedeki en önemli müttefiki olarak bilinirken, Türkiye de NATO’nun en güçlü üyelerinden biridir. Türkiye’nin, İsrail’in olası bir savaşında nasıl bir pozisyon alacağı, Batı ile olan ilişkilerini de etkileyebilir. Özellikle ABD’nin İsrail’e vereceği destek ve Türkiye’nin İran ile olan ilişkilerindeki denge politikası, Ankara’yı zorlayabilir. Ortadoğu’da çıkacak bir savaşın Türkiye açısından en karmaşık olduğu süreç yani askeri ve diplomatik olarak tam burası olacaktır.
Bu süreçte, Türkiye’nin NATO ve ABD ile olan ilişkilerini bozacak hamlelerden kaçınarak, bölgesel çıkarlarını korumaya çalışması gerekecektir. Türkiye, ABD ile olan askeri işbirliğini korurken, İran ve diğer bölgesel aktörlerle de köprüleri atmadan bir denge siyaseti izlemek zorunda kalacak. Ancak bu süreçte, Türkiye’nin Washington ile olan ilişkilerinde yeni gerilimler yaşanması da olasıdır. ABD’nin İsrail’e verdiği destek, Türkiye’nin İran ve Filistin politikalarındaki pozisyonunu daha da zorlaştırabilir.
Bölgesel Çatışmanın Küresel Ölçekli Sonuçları
İsrail’in başlatacağı bir savaşın askeri boyutu, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi sadece iki ülke arasında bir çatışma olmayacak. Bu süreçte büyük güçlerin pozisyonları da önem kazanacak. ABD, İsrail’in en büyük destekçisi olarak sahadaki askeri varlığını artırma yoluna gidecektir ve görüldüğü gibi her geçen gün askeri varlığını artırmaktadır. ABD’nin müdahalesi, savaşın şiddetini artırıcağından Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığı üzerinden İsrail’e karşı bir güç kullanımı olacağı düşünülmelidir. Rusya’nın İran’a vereceği destek, savaşın seyrini değiştirme potansiyeline sahip ve bunun gerçekleşmesi çok yüksek bir ihtimal.
Çin ise bu süreçte doğrudan bir askeri müdahaleden kaçınacak, daha çok bölgedeki enerji güvenliğini koruma amacıyla diplomatik yolları tercih edebilir. Çin’in bölgedeki varlığı, daha çok ekonomik işbirlikleri üzerinden şekillendirmek istediği de gözlemlenen bir gerçek.
Ekonomi: Savaşın Yıkıcı Etkileri
Ortadoğu’da başlayacak bir savaş, sadece askeri değil, aynı zamanda ekonomik anlamda da büyük bir yıkıma yol açacaktır. Bölgenin dünya enerji piyasalarındaki önemi düşünüldüğünde, böyle bir savaşın petrol ve doğalgaz fiyatları üzerindeki etkisi kaçınılmaz olacaktır. Savaşın ilk günlerinden itibaren petrol fiyatlarının hızla yükselmesi, küresel ekonomiyi derinden sarsacaktır. Özellikle Körfez ülkelerinin enerji tedarikinde yaşayacakları sorunlar, dünya genelinde bir enerji krizine yol açabilir. Özellikle Avrupa bundan çok büyük oranda etkilenecektir.
Bölgede artan askeri harcamalar, savaşın yerel ekonomilere olan yıkıcı etkisini daha da artıracaktır. İran, Türkiye ve Körfez ülkeleri, bu süreçte ciddi ekonomik kayıplar yaşayacaktır. Altyapıların tahrip olması, yatırımların durması ve ekonomik büyümenin yavaşlaması, bölge ülkelerinin uzun vadeli bir kriz sürecine girmesine neden olacaktır. Bu değişen dünyada Türkiye gibi gelişen ülkelerin büyük sorunlar nedeniyle hem bölge em küresel anlamda iddialarını kaybetmeleriyle de sonuçlanabilir.
Özellikle Türkiye, hem sınır güvenliği hem de ekonomik çıkarları açısından bu savaşın en fazla etkilenen ülkelerinden biri olacaktır. Türkiye’nin dış ticaret hacmi azalabilir, enerji maliyetleri artabilir ve iç politikada yeni gerilimler doğabilir ki doğacağı kesin gibi düşünülmelidir.
İsrail’in başlatacağı geniş çaplı bir savaş, Ortadoğu’nun mevcut dengelerini kökten değiştirmeye yönelik olarak okunmalıdır. Bölgedeki siyasi, askeri ve ekonomik dengeler alt üst olurken, büyük güçlerin kısa vadeli stratejik hesapları yeniden şekillenecektir. Bu savaş, Şii-Sünni ayrışmasını derinleştirme potansiyeline sahip ki bu yıllardır üzerinde çalışılan bir proje olarak bilinmektedir. Bu durumda bölgede varolan sunni iktidarların yönetiminde olan Körfez ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkileri güçlendirecektir.
Ancak bu süreçte asıl soru, bu savaşın bölgeyi ne kadar daha istikrarsızlaştıracağı ve sonuçlarının ne kadar süreyle hissedileceği. İsrail-İran eksenli bu savaş senaryosu, sadece bölgesel değil, küresel bir krizin kapısını aralayacaktır.
Bu nedenle, Ortadoğu’daki dengeleri anlamak, gelecekteki krizleri önlemek adına kritik bir önem taşıyor. Dünya, bir kez daha Ortadoğu’nun kaotik dinamiklerine sahne olabilir ve bu süreç, yıllarca sürecek bir istikrarsızlık dönemi başlatabilir…