İsmail Şefik Aydın : ÖNCE DÜŞMANLARIMIZI TANIMALIYIZ !!!
***
Bir gün önce Meclis, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın konuşması için bütün parti gruplarının katılımıyla toplanarak dünyaya müthiş bir birlik görüntüsü veriliyor. Fakat, ertesi gün, CHP’nin, hapisteki TİP milletvekilinin vekilliğinin iadesi için yapılan olağanüstü toplantıda, Ahmet Şık, konuşmasında, AK Parti’ye hakarete varan suçlamalarda bulundu! Ahmet Şık’ın, “Sizler teröristsiniz” sözlerini duyunca şaşkına döndüm. Bir milletvekili Yüce Meclisin kürsüsünden nasıl böyle bir söz sarf edebilirdi? Üstelik Ahmet Şık’ın konuşma hakkı da yokmuş; DEM parti Grup Başkan vekilinin, sırasını vermesi sayesinde konuşabilmiş!
Diğer taraftan, DEM Parti Grup Başkan vekili de daha sonra yaptığı bir konuşmada, AK Parti’ye hitaben, “Sizler Kürt düşmanısınız” ifadelerini kullandı.
Dikkat ediniz: Bu konuşmalar tam da, bir Amerikan Araştırma Enstitüsünün, dünyada iç karışıklık çıkacak ülkeler sıralamasında Türkiye’nin birinci ve Rusya’nın da ikinci sırada gösterilmesinden hemen sonra gerçekleşiyor! Demek ki, birileri düğmeye basmış! Türkiye iç karışıklığa sürüklenmek isteniyor. Fakat, Türkiye artık eski Türkiye değil.
Batı Çöküyor, Asya Yükseliyor!
Ukrayna kriziyle Rusya’yı çökertmek isteyen Amerika, Avrupa’yı da arkasına almasına rağmen bunda başarılı olamadı. Rusya direniyor ve önünde sonunda kazanacak. Zelenski Ukrayna halkını daha fazla kandıramaz. Önünde sonunda gidici ve hesap verecek.
Ukrayna meselesinde dünya kamuoyunu yanıltmak istediler fakat tutmadı. Amerika’nın psikolojik harp mekanizmasının önde gelen aktörlerinden George Friedman bile, Ukrayna meselesinde Rusya’nın haklı olduğunu yazıyor. Rusya’nın bu direnişi, iyi bilinmelidir ki, Siyonist sermayenin Dünya Hâkimiyetine karşıdır. Batı’ya olan onca bağımlılığımıza, sözde müttefiklerimiz Batılı ülkelerin bütün baskılarına rağmen, bu savaşta tarafsızlığımızı korumayı başardık. Buradaki tarafsızlığımız, bu hükümetin artı hanesine yazılmalıdır.
Çİn’i, ekonomik olarak dize getiremeyen Amerika, en büyük darbeyi Ukrayna ve Orta Doğu’da aldı. PKK’ya olanca desteğine rağmen Türkiye’ye diz çökertemedi. Gazze’de Filistinlilerin direnişi kırılamadı. Lübnan’da da, Hizbullah var gücüyle İsrail’e ve Amerikan plânlarına karşı direnişini sürdürüyor. Amerika da, PKK’da bölgeden defolup gidecek. Çok yakında İsrail diye bir devlet de kalmayacak.
UCM Başkanı, UCM’den İsrail Başbakanı Netenyahu ve Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasını talep etti. İsrail’i, Amerika’dan sonra sadece birkaç Avrupa ülkesi destekliyor. 500.000 İsrailli İsrail’i terk etti. Asker ihtiyacını karşılamak için, Ortodoks Musevileri askere almak isteyince, ülkede büyük gösteriler başladı.
LGBT LOBİSİ!
LGBT lobisi Avrupa’yı ele geçirmiş vaziyette. Propagandalarını yapmak için dört bir koldan saldırıyorlar. İtiraz etseniz hemen karşınıza ‘özgürlük’ diye çıkıyorlar!
Ülkemizde de yavaş yavaş propaganda dozunu yükseltiyorlar. Hatırlanacak olursa, bunlar, İstanbul’da bir de yürüyüş yapmışlardı. Sayın muhalefetimiz de bunları destekliyor! Sayın Meral Akşener’in, “Başbakan olursam ilk işim, çay söylemeden önce İstanbul Sözleşmesini yürürlüğe sokmak olacak” sözlerini hatırlıyoruz!
Acaba İstanbul Sözleşmesi’nin LGBT’nin bir ayağı olduğunu bilmiyorlar mı?
LGBT’nin Eurovision şarkı yarışmasında âdeta reklâmı yapıldı. Bu, Batı’nın, daha doğrusu, Batı’ya hâkim olan Siyonist Sermayenin Dünya Hâkimiyeti plânının bir ayağından başka bir şey değil.
LGBT lobisi futbol alanına da el attı. UEFA şampiyonlar ligi maçında Galatasaray’la oynayan ev sahibi takım Young Boys, stadyumdaki köşe bayraklarında yer alan logosunu LGBT renkleriyle değiştirdi. Galatasaraylı futbolcu Kerim Aktürkoğlu buna tepki göstererek, direği tekmeledi. İyi ki, UEFA futbolcumuza ceza vermedi. “Neden?” derseniz, Avusturya maçında Bozkurt işareti yapan futbolcumuz Merih Demiral’a iki maç ceza vermişlerdi!
Anlaşılan o ki, UEFA bile LGBT mafyasına teslim olmuş durumda. Siyonist sermayenin hedefi Millî Devletler. Millî ve Manevî değerler.
Dünyanın hâli işte bu! Fakat, başaramayacaklar! Bütün dünyaya, ‘çağdaşlaşmak’ adına dayattıkları yoz değerleri, bizim gibi ülkelerde hayata geçiremeyecekler. Her ne kadar, ‘çağdaşlaşmak’ adına, bunları var güçleriyle savunan Batıcı aydınlar olsa da!
TÜRKİYE MÜTTEFİKLERİNİ GÖZDEN GEÇİRMELİDİR!
Sabah yazarı Salih Tuna, “Müttefiklerimizden yalnız başımıza kendimizi nasıl koruyacağız?” diye yazıyor.
Muhafazakâr yazarlar bile müttefiklerimizi sorgularken, Batı hayranları acaba kime hizmet ettiklerinin farkında mıdırlar? Evet! Müttefik olduğumuz ülkeler gerçekten müttefiklerimiz mi? Yoksa düşmanlarımız mı?
Gerek bölgemizde, gerekse dünyada ittifaklarımızı arttırmalıyız. Irak’la imzalanan “Kalkınma Yolu Projesi” yüzyılın en önemli projesidir. Basra’dan İstanbul’a bir otoyol ve demiryolu yapılması söz konusu. Bunun için de, Irak ve Suriye’den PKK’nın tasfiye edilmesi gerekiyor. Irak’la “Askerî ve Güvenlik İşbirliği Mutabakat Zaptı”nın imzalanması başlangıç için önemlidir. Yakında umarız Suriye ile de işler düzelecek. Rusya bu konuda devreye girmiş durumda. Amerika, Türkiye’nin Suriye ile görüşmelerde bulunmasından oldukça rahatsız. Bunu da hissettiriyor!
SÂDÂBAT PAKTI ÖRNEK ALINMALIDIR
Bu sütunlarda sık sık vurguluyoruz: Atatürk’ün Sâdâbat Paktı örnek alınmalıdır.
Sâdâbat Paktı’nı hatırlatalım: 1937 yılında Atatürk, İran’daki Sâdâbat Sarayında, İran, Irak ve Afganistan’la bir pakt imzalamıştı. Bu paktın amacı, bölge devletlerinin işbirliği yapmalarıydı. Atatürk yaşasaydı, II. Dünya Harbi’nden sonra bağımsızlıklarına kavuşan Arap devletlerinin de bu pakta katılacakları muhakkaktı.
Ne var ki, Atatürk’ten sonra iktidara gelenler, bin küsur yıl hâkimiyetimiz altında bulunan bu coğrafyaya sırtlarını dönerek, Batı ile işbirliğini tercih etmişlerdir. Bu işbirliği, bizi, Batı’nın vesayetine sokmuştur. Şimdi bu vesayetten kurtulmak için çırpınıyoruz.
Arap düşmanlığı da Batı vesayetinin sürmesini sağlamak amacıyla sürdürülmektedir. Bu düşmanlığın arkasındaki ana güç İngiltere’dir. “Araplar bizi arkadan vurdu” söyleminin sahibi de onlardır! Batı emperyalizminin amacı, bizi, bin yıl birlikte yaşadığımız Arap toplumundan uzaklaştırmak ve bölgenin petrolüne el koymaktır. Nitekim, bizi bu coğrafyadan uzaklaştırmak suretiyle, bu plânlarını başarı ile uygulamışlardır.
Hele bir düşünelim: Türkiye, Atatürk’ün dış politikasını sürdürmüş olsaydı, bu coğrafyada bu boyutlarda bir emperyalist hâkimiyet kurulabilir miydi? İsrail Devleti diye bir devlet olabilir miydi? Biz, siyasete bu eksenden bakıyoruz. Evet, pahalılık, yolsuzluklar bizi de rahatsız ediyor ama, asıl endişemiz ülkemizin beka meselesidir. Ülkemizi bölmek isteyen Batı emperyalizminin piyonlarıyla, işbirlikçileriyle kim mücadele etmekte; kim bunlarla işbirliği yapmaktadır?
Bu soruya doğru cevap verebilmek için, parti mensubiyetinden kurtulmak gerekir.