DERİN DEVLET DOSYASI : Gizli güç ağları “derin devletler” ve Türkiye perspektifi

Gizli güç ağları “derin devletler” ve Türkiye perspektifi

Serkan Yıldız Independent Türkçe için yazdı

E-POSTA : yildizserkan71@gmail.com

26 Haziran 2024

***

Kamu istihbarat kurumları, devletlerin güvenlik politikalarının temel taşlarını oluşturur.

Bu teşkilatlar, iç ve dış tehditlerin yanında ulusal güvenliği sağlamak için hayati bir rol oynar.

Görevleri, iç ve dış tehditlere karşı önlemler almak, bilgi toplamak ve bu bilgileri analiz etmektir.

İç tehditler arasında terörizm, iç karışıklıklar ve organize suçlar bulunurken, dış tehditler casusluk, yabancı istihbarat operasyonları ve dış saldırılar gibi unsurları kapsar.

İstihbarat teşkilatları, bu tehditleri bertaraf etmek için sürekli olarak bilgi toplar ve analiz eder, elde ettikleri bulguları ilgili devlet kurumlarına rapor eder.

Ancak, bazı durumlarda, istihbarat kurumları “derin devlet” olarak adlandırılan yapılarla iç içe geçebilir.

“Derin devlet”, devletin resmi ve yasal yapısının ötesinde, perde arkasında etkili olan, genellikle gizli ve gayri resmi bir güç ağıdır.

Bu yapı, devletteki belirli grupların kendi çıkarlarını koruma amacıyla oluşturdukları, yasa dışı veya etik dışı yöntemler kullanabilen bir yapıdır.

“Derin devlet”, hükümetin resmi kurumlarına paralel olarak çalışabilir ve bazen bu kurumlar üzerinde gizli bir nüfuz sahibi olabilir.

***

Gizli güçler ve kamu sorumluluğu: Siyasi karar alıcılar ile istihbarat servisleri arasındaki ilişkinin anatomisi

Sosyal medyada gizlenmiş ajanlar: Kahve, pizza ve istihbarat

İstihbarat ve bilim: “İlişki durumu karışık”

Peki, bu “derin devlet” nedir?

“Derin devlet”, resmi hükümet yapılarının dışında, gizli ve etkili bir güç ağı olarak tanımlanabilir.

Bu kavram, devlette görevli bazı unsurların, devletin yasal ve demokratik yapısının ötesinde, kendi çıkarlarını koruma ve devam ettirme amacıyla oluşturdukları, çoğu zaman yasa dışı ve etik dışı yöntemler kullanan gizli bir yapı anlamına gelir.

“Derin devlet”, devletin bürokratik, askeri ve siyasi kurumlarının içinde yer alabilir ve bu kurumlar üzerinde önemli bir nüfuza sahip olabilir.

Genellikle, resmi devlet yapısının dışındaki bu gizli ağlar, resmi politikaları ve süreçleri etkileyebilir ve kendi gündemlerini gerçekleştirmek için harekete geçebilirler.

“Derin devlet”lerin resmi bir ideolojisi olmaz. Herhangi bir siyasi akımı takip etmezler.

Teolojik olarak yaygın bir anlayış gösterseler de hareket ve kabiliyetlerinde asla tinsel çıkarlar söz konusu değildir.

Sadece kendi menfaatlerini düşünen, kayıran, onların peşinde koşan ve bu idealara ulaşmak için devleti, dini, fikirleri, siyasi düşünceleri, halkı, insanları ve hatta demokratik hakları bile hiçe sayabilecek kendi dışında her şeye zarar veren, illegal, yarı hiyerarşik ve sır bilgisine sahip örgütlerdir.

Zaman zaman kamuoyunda aşırı milliyetçi, ulusalcı (nasyonalist) veya din tandanslı “cemaat tipi” bir yapı olarak lanse edilseler de amaçları kesinlikle bu fikirlerle bağdaşık ya da paralel değildir.

Türkiye’de, “derin devlet”in varlığı üzerine birçok tartışma yapılmıştır ve bu tartışmalar, “derin devlet”in etkisini ve faaliyetlerini ortaya koyan çeşitli olaylarla daha da alevlenmiştir.

“Derin devlet”, özellikle 1990’lı yıllarda ve sonrasında meydana gelen olaylarla kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

Bu dönemde, devlet görevlileri, mafya ve aşırı sağcı gruplar arasındaki bağlantılar su yüzüne çıkmıştır.

Özellikle 1996 yılında meydana gelen Susurluk kazası, bu bağlamda kritik bir öneme sahiptir.

Bu kazada, bir milletvekili, bir polis şefi ve bir mafya liderinin aynı araçta bulunması, “derin devlet”in varlığına dair güçlü kanıtlar sunmuştur.

Susurluk olayı, Türkiye’de “derin devlet”in yapısı ve işleyişi hakkında önemli ipuçları vermiştir.

Bu olay, devletin resmi yapısının dışında, devletin güvenlik ve istihbarat teşkilatları ile organize suç grupları arasında gizli ve yasa dışı bağlantıların olduğunu göstermiştir.

Susurluk sonrası ortaya çıkan bilgiler ve yapılan soruşturmalar, “derin devlet”in resmi organları üzerinde nasıl bir nüfuza sahip olduğunu ve bu yapıların nasıl işlediğini gözler önüne sermiştir.

Bu durum, Türkiye’de demokratik süreçlerin ve hukukun üstünlüğünün ciddi bir şekilde zedelenmesine neden olmuştur.

“Derin Devlet” yapıları, genellikle devletin resmi politikalarına paralel olarak kendi politikalarını yürütme eğilimindedir.

Bu yapılar, çıkarlarını koruma ve güçlerini devam ettirme amacıyla, devletin çeşitli kademelerinde stratejik noktalara yerleşmiş ve hileli olarak atanmış olabilirler.

Bu durum, devletin şeffaflığına, hesap verebilirliğine ve demokratik işleyişine ciddi zararlar verebilir.

Türkiye’de yaşanan olaylar, “derin devlet”in sadece bir kavram olmadığını, aynı zamanda somut ve etkili bir güç olduğunu ortaya koymuştur.

Bu nedenle, “derin devlet”in varlığı ve etkileri, Türkiye’de siyaset bilimi, hukuk ve güvenlik çalışmaları gibi alanlarda önemli bir araştırma konusu olmaya devam etmektedir.

***

Türkiye’de “derin devlet” ve istihbarat kurumları arasındaki ilişki nasıl?

Türkiye’de “derin devlet”in varlığı, istihbarat kurumları ile yakından ilişkilidir.

Bu ilişki, istihbarat kurumlarının bazı faaliyetleri ve bağlantıları aracılığıyla görünür hale gelmiştir.

Bu konuya salt Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) üzerinden yaklaşmak ciddi bir hata olur.

Ülkedeki diğer istihbarat kurumları, devletin güvenlik ve istihbarat stratejilerini yürütmekle görevli olmalarına rağmen, zaman zaman “derin devlet” olarak adlandırılan gayri resmi ve gizli güç ağlarıyla bağlantılı oldukları iddia edilmiştir.

Susurluk olayı sonrası yapılan soruşturmalar ve ortaya çıkan bilgiler, güvenlik/istihbarat ve kolluk gücü birimlerinin bazı üyelerinin, yasa dışı faaliyetlerde bulunan bu gizli ağlarla bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur.

Bu bağlantılar, devletin güvenlik ve istihbarat politikalarının belirlenmesinde gayri resmi yapıların ne derece etkili olabileceğini göstermiştir.

Soruşturmalar, bu kurumlarda resmi memurların, “derin devlet” oluşumlarının çıkarlarını koruma ve devam ettirme amacıyla hareket ettiğini ve bu süreçte yasa dışı yöntemler kullandığını ortaya koymuştur.

Bu durum, Türkiye’de “derin devlet”in varlığına ve gücüne dair iddiaları güçlendirmiştir.

“Derin devlet”in, devletin resmi kurumları üzerindeki etkisi, demokratik süreçlerin ve hukukun üstünlüğünün ciddi şekilde zedelenmesine neden olmuştur.

Bu bağlamda, kamu teşkilatlarının faaliyetleri ve bağlantıları, “derin devlet” yapılarının işleyişine dair önemli ipuçları sunmaktadır.
 
***

“Derin devlet”in toplumsal ve siyasal etkileri neler?

“Derin devlet” yapıları, devletin demokratik işleyişini ciddi şekilde zayıflatma potansiyeline sahiptir.

Bu tür yapılar, yasa dışı faaliyetlerde bulunarak ve gizli operasyonlar yürüterek, devletin şeffaflığına ve hesap verebilirliğine zarar verebilir.

Demokratik devletlerin temel prensiplerinden olan şeffaflık ve hesap verebilirlik, “derin devlet”in faaliyetleri ile aşındırılabilir.

“Derin devlet”in bu tür faaliyetleri, resmi devlet yapılarının ötesinde gizli ağlar ve ilişkiler aracılığıyla gerçekleştirilir.

Bu durum, devletin resmi kurumlarının işleyişini ve vatandaşların devlete olan güvenini olumsuz etkiler.

Türkiye’de “derin devlet”in varlığı ve etkileri, siyasi suikastlar, yolsuzluklar ve askeri müdahaleler gibi çeşitli olaylarla ilişkilendirilmiştir.

Özellikle 1990’lı yıllarda ve sonrasında meydana gelen bu tür olaylar, “derin devlet”in gücünü ve etkisini gözler önüne sermiştir.

Siyasi suikastlar, demokratik temsilcilerin ve muhaliflerin hedef alınmasıyla, demokratik sürecin işleyişine doğrudan müdahale anlamına gelmektedir.

Bu tür suikastlar, toplumsal korku yaratma ve siyasi dengeyi bozma amacı güder.

Yolsuzluk olayları ise, “derin devlet”in ekonomik ve siyasi çıkarlarını koruma ve güçlendirme amacıyla gerçekleştirdiği yasa dışı faaliyetlerdir.

Bu faaliyetler, kamu kaynaklarının kötüye kullanılması, rüşvet, ihale yolsuzlukları ve diğer ekonomik suçlar şeklinde ortaya çıkabilir.

Yolsuzluklar, devletin kaynaklarının adil ve etkin bir şekilde kullanılmasını engeller ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştirir.

Askeri müdahaleler ise, “derin devlet”in en görünür ve doğrudan müdahale biçimlerindendir.

Türkiye’de 1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında gerçekleştirilen askeri müdahaleler, “derin devlet”in gücünü ve etkisini somutlaştıran örneklerdir.

Bu müdahaleler, demokratik süreçlerin kesintiye uğramasına ve sivil yönetimlerin devrilmesine yol açmıştır.

Askeri müdahaleler, toplumda derin bir güvensizlik yaratmış ve demokrasiye olan inancı zedelemiştir.

Bu durumlar, Türkiye’de toplumda geniş çapta güvensizlik yaratmış ve demokratik süreçleri sekteye uğratmıştır.

“Derin Devlet”in varlığı ve faaliyetleri, vatandaşların devlete olan güvenini sarsmış ve demokratik kurumların işleyişine zarar vermiştir.

Demokratik bir devletin temel taşları olan şeffaflık, hesap verebilirlik ve hukukun üstünlüğü, “derin devlet”in etkisi altında ciddi şekilde zedelenebilir.

“Derin devlet”in etkilerini minimize etmek ve demokratik işleyişi güçlendirmek için, devletin şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmalarının etkin bir şekilde işletilmesi büyük önem taşımaktadır.

Türkiye’de bu yapının etkilerini ortadan kaldırmak ve demokratik süreci güçlendirmek için hukukun üstünlüğü ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalınması gerekmektedir.

“Derin devlet”in varlığı, sadece tarihsel bir sorun olarak değil, aynı zamanda günümüzde de çözümlenmesi gereken kritik bir mesele olarak karşımızda durmaktadır.

Bu bağlamda, “derin devlet”in etkilerinin araştırılması ve bu yapılarla mücadele edilmesi, Türkiye’nin demokratik geleceği için hayati öneme sahiptir.

Asıl soru şudur; “derin devlet” 90’ların sonunda da mı kaldı, yoksa şekil, içerik ve yöntemlerini değiştirerek hâlâ varlığına devam mı ettiriyor?

***

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.