ERMENİ SORUNU

ERMENİ SORUNU DOSYASI : SÖZDE SOYKIRIM KONUSUNDA ALMANLAR TAM GAZ ÇALIŞIRKEN SÖZDE TÜRK AKADEMİSTLER DESTEK VERİYOR /// İŞTE BUYRUN

PROF. DR. RIDVAN S. KARLUK

ÖZEL BÜRO NOTU : SÖZDE SOYKIRIM
KONUSUNU EN İYİ BİLEN MİLLİ YAZARLARIMIZDAN VE AKADEMİSYENLERİMİZDEN RIDVAN S.
KARLUK’UN YAZISINI AŞAĞIDA DİKKATİNİZE SUNARIZ. HOCAMIZIN AĞZINA VE KALEMİNE
SAĞLIK.

Türk Üniversitelerinin Katkılarıyla Almanya’da
Düzenlenen Sözde Ermeni Soykırımı İçin Avrupa Yaklaşımları Çalıştay’ına ABD’den
Büyük Destek Var

Avrupa Akademisi ve Lepsiushaus Potsdam
Üniversitesi geçen hafta Berlin’de Ermeni Soykırımı İçin Avrupa Yaklaşımları
(Past in the Present European Approaches to the Armenian Genocide) konulu bir
Çalıştay düzenlemiştir. Türkiye için sözde Ermeni soykırımı önemli bir sorun
olmasına rağmen Türk basınında bu konu 
yer almamıştır. İlk ilanda Çalıştay’ın ev sahiplerinden birisi Sabancı
Üniversitesi idi. Türkiye’den diğer katılımcılar ise Koç, Bilgi, Kemerburgaz
(Altınbaş), Ankara Sosyal Bilimler Üniversiteleridir.

Çalıştay’a Sabancı Üniversitesi’nin katkıda
bulunacağı ve ev sahipliği   yapacağı
anlaşılınca Üniversite, geniş bir kesimden tepki almıştır. Koç Üniversitesi
Çalıştay’a katılacak olan akademisyenin işine 6 ay önce son verdiklerini
açıklamıştır. Sabancı Üniversitesi ise “Biz ev sahibi değiliz” diyerek işin
içinden çıkmış, Çalıştay’ın bilimsel bir çalışma olduğunu, akademisyenlerinin
çalışmalarının kısıtlanamayacağını, istedikleri Çalıştay’a
katılabileceklerini  açıklamıştır.

Çalıştay’ın hangi amaçla yapılacağını
önceden tahmin ettiğim için Kemerburgaz Üniversitesi’nden katılması öngörülen
öğretim üyesi hakkında Rektör, meslektaşım Prof. Dr. Çağrı Erhan’a bir
bilgilendirme notu gönderdim. Sayın rektörden gelen cevap aşağıdadır:

“Sayın Hocam merhaba,

Nazan Hanım ücretsiz izinle yurt dışında
bulunmaktadır. Toplantı programının en son halinde şu an araştırma yapmak için
bulunduğu kurumun adını kullanmaktadır. Tebliğci değil tartışmacıdır. Söz
konusu konferansla uzaktan yakından ALTINBAŞ ÜNİVERSİTESİ’nin ilgisi yoktur.
Şahıs olarak da bu konuda hangi çizgide bulunduğum izahtan varestedir.
Konferansla ilgili daha önce bana yollanmış hiçbir maile, konu kurumumuzu
ilgilendirmediği için, cevap vermedim. Sizin dostluğunuza istinaden
cevaplıyorum. Bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. Prof. Dr. Çağrı Erhan”

Çalıştay’dan haberdar olunca, Türkiye’den
katılacak olanlara biri İngilizce olan iki çalışmamı göndererek görüşlerimi
açıkladım, bu konuda objektif olmalarını sağlamak istedim. Bunlardan sadece
Ankara’dan katılacak olan öğretim üyesinden cevap gelmiştir.  Çalıştay’a sadece “soykırım var” diyenler
çağırılmış, karşı görüşü savunanların başvuruları ise kabul edilmemiştir.
Çalıştay’ın konuşmacıları arasında bulunan Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi
Hülya Adak ve Koç Üniversitesi öğretim üyesi Zeynep Türkyılmaz Ermeni
Diasporası’na çok yakın isimlerdir.

Hülya Adak, Ermeni Soykırımı’na Eleştirel
Yaklaşımlar: Tarih, Siyaset, Estetik başlığı ile 1-4 Ekim 2015 tarihlerinde
Sabancı Üniversitesi’nin ev sahipliğinde İstanbul’da yapılan toplantının
organizatörleri arasındaydı. Zeynep Türkyılmaz ise Kaliforniya Üniversitesi’nde
(University of California at Los Angeles-UCLA) eğitim almış, 2009’da
doktorasını vermiştir.  UCLA, Atatürk’ü,
ayaklarının altında bir kız çocuğu cesediyle poz vermiş olarak gösteren ve
üzerine İnkarın Yüzü (Face of Denial) yazan dokümanı montajlayarak yayınlayan
üniversitedir.

Hülya Adak ve Zeynep Türkyılmaz hakkında;
Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını
Aşağılama (TCK md. 301), Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma (TCK md.
302) ve Temel Milli Yararlara Karşı Faaliyette Bulunmak İçin Yarar Sağlama (TCK
md. 305) maddeleri kapsamında suç duyurusunda bulunulmuştur.

Bu akademisyenlerin akademik özgürlük adı
altında Türk milletini karalamaya hakları yoktur. Mahkeme Kararı olmadan
yapılmayan bir sözde soykırım için Türk milleti suçlanamaz.

Katılımcı öğretim üyelerinin ve destek
veren üniversitelerdeki diğer öğretim üyelerinin bir kitabı okumalarını
öneririm: Ohannes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Birşey Yok, Kaynak
Yayınları, 2005. Kitap, 1915 yılında Ermeni isyanlarını örgütleyen Taşnak
Partisi’nin Başkanı ve 1918 yılında Erivan’da kurulan Ermenistan’ın ilk
Başbakanın 1923 yılında partisinin Bükreş’te toplanan kongresine sunduğu rapora
dayanmaktadır.  Ermenilerin insanlık dışı
katliam yaptıkları kitapta yer aldığı için Ermenistan’da yasaklanmış, İngilizce
baskıları da Batı kütüphanelerinden toplatılmıştır. Türkiye aleyhine olan bir
Çalıştay’da Sabancı gibi dünya sıralamasına giren seçkin bir Türk
Üniversitesi’nin adının program afişinde geçmesi hoş olmamıştır.

Michigan Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ronald
Grigor Suny, Prof. Dr. Fatma Müge Göçek ve Prof. Dr. Gerard Libaridian’ın
katkılarıyla Ermeni-Türk Çalışmaları Atölyesi (Workshop on Armenian-Turkish
Scholarship: WATS) ilk defa 2000 yılında düzenlemiştir. Daha sonra 2000-2013
döneminde Şikago (2000), Michigan (2002), Minnessota (2003), Salzburg (2004),
New York (2005), Cenova (2008), Kaliforniya (2010) ve Amsterdam’da (2013)
yapılmıştır. Bu etkinliklere karşıt görüştekiler alınmamıştır.  9’su, Türkiye’de Ermeni Soykırımı’na
Eleştirel Yaklaşımlar: Tarih, Siyaset, Estetik başlığı ile 1-4 Ekim
2015tarihleri arasında Sabancı Üniversitesi’nin ev sahipliğinde İstanbul’da
gerçekleştirilmiştir.

Hülya Adak; Berlin Hür Üniversitesi
(Haziran 2016-), Potsdam Üniversitesi (Haziran 2016), Carleton Üniversitesi,
Ottawa (Haziran 2016-Haziran 2017), Edebiyat, Sanat ve Kültür (ICSLAC)
Karşılaştırmalı Araştırmalar Enstitüsü, Freie University of Berlin, (2012-
2013), Şikago Üniversitesi’nde (1993-2001) çalıştığı dönemlerde sözde Ermeni
Soykırımı tezini savunmuştur. Adak, Prof. Fatma Göçek ve Prof. Ronald Suny ile
birlikte Ekim 2015’de İstanbul Richmond Otel’deki WATS 2015 etkinliğinde de
görev almıştır.

WATS toplantıların en önemli özelliği,
Ermeni Soykırımı yoktur diyen karşıt görüştekilerin toplantılara alınmamasıdır.
Toplantıyı haber alınca katılım başvurusunda bulundum ama hayal kırıklığına
uğradım. Çünkü başvurum reddedildi. Gerekçe ise çok komikti: Yer darlığı. Bana
gönderilen cevap aşağıdadır:

“[WATS 2017- Past in the Present:

European Approaches to the Armenian Genocide]
Registration Roy Knocke [knocke@lepsiushaus-potsdam.de]  05 Eylül 2017 Salı 10:2 Dear Sir or Madam,
Unfortunately, due to some space problems and therefore limited number of
participants, the WATS-organizing committee cannot enable your registration. We
apologize for the inconvenience and refer to the video captured presentations
of the panels.

Kind regards,

Roy Knocke,

Wissenschaftlicher Mitarbeiter Lepsiushaus
Potsdam,Große Weinmeisterstraße 45 14469 Potsdam,

Telefon: 0331 – 58164511 und 0176 – 76527624

Fax: 0331 – 58164519,

Email: knocke@lepsiushaus-potsdam.de
 

Web: http://www.lepsiushaus-potsdam.de/index.php?page=roy-knocke.”

Çalıştay’a alınmayan sadece ben değilim.
Dr. Ali Söylemezoglu da benim gibi toplantıya alınmayanlardandır.
Söylemezoğlu’nun şahsıma gönderdiği mail şöyledir:

“Berlin’deki Çalıştay meselesi şöyle oldu.
Çalıştay’ın yapılacağını işittiğimden 4 Eylül günü hem faks ve hem de mektupla
Lepsius Haus’a başvurup katılacağımı bildirip kaydedilmemi ve neticeyi bana
eposta ile bildirmelerini rica etmiştim. Aradan iki hafta geçip de ses seda
çıkmayınca telefon ettim, bu defa ‘ben burada yeni işe başladım, bilgim yok’
diyen bir genç cevap verdi ve ‘kayıtlar kapandı’ dedi. Bunun üzerine Hosfeld’in
kişisel eposta adresine yazıp Çalıştay’a katılacağımı ve olumlu cevabını
beklediğimi bildirdim. Buna da cevap vermediler.

Başka işlerim olduğundan Cuma akşamı değil
de Cumartesi günü saat 9:15 gibi Çalıştay’ın yapılacağı Europäische Akademie’ye
gittim, resepsiyondaki hanıma selam verip içeri girdim. Kimsin, nesin diye
sormadı. Ben de paltomu gardıroba asıp salona girdim. Tahminen 25-30 kişi vardı
ve salonun yarısından çoğu boştu. İsviçreli Prof. Kieser Talat Paşa hakkındaki
tebliğini İngilizce olarak okuyordu. Gayet harc-ı alem şeyler anlattığından not
almaya değer bulmadım. Daha sonra Kieser’e ‘sana ayrılan vakit bitti’ dediler,
o da tebliğini tamamlamadan yerine oturdu.

Ardından orta yaşlı gözüken bir hatun kişi
kürsüye gelerek konuşmaya başladı. Daha hangi konuyu işlemek istediğini
anlayamadan genç bir hanım yanıma gelerek İngilizce ‘biraz gelir misiniz?’
dedi. Peşine düşüp kahvaltı ettikleri salona gittim, orada Lepsius Haus’ta
istihdam edildiğini bildiğim Lepsius Haus websitesindeki fotoğrafından Roy
Knocke isimli şahıs (bana mail gönderen kişi) olduğunu tahmin ettiğim zat-ı
muhterem ‘siz kayıtlı değilsiniz, bu toplantıya katılamazsınız’ dedi.

Kaydımı yaptırttığımı söyleyince ‘Hosfeld
size eposta ile katılamayacağınızı bildirdiydi’ dedi, ben ise böyle bir eposta
almadığıma işaret ederek dedim ki ‘burası ne biçim akademi, akademi demek
farklı fikirlerin tartışıldığı yer demektir, siz ise bırakın tartışmayı, farklı
fikirden bir kişinin dinleyici olarak katılmasına bile tahammül edemiyorsunuz’.
Karşımdaki ise ‘bu Çalıştay’ı tertip eden Europäische Akademie değil, onlar
yalnızca mekanı tahsis ettiler’ dedi.

Ben de Almanca olarak ‘bu usülle başarılı
olmanız mümkün değildir’ mealinde ‘so kommen Sie auf keinenen grünen Zweig’
diyerek ayrıldım. Hadise bundan ibaret. Kanaatimce karşı tarafın bizim sessizce
dinlememizden bile bu kadar çekiniyor olması iddialarının ne kadar çürük
temellere dayandığını gayet iyi bildiklerine işaret etmektedir. Fikir düzeyinde
yenik düştüler, fakat propaganda düzeyinde henüz bizden üstünler.  Dr. Ali Söylemezoglu, Peterstal 18 47051
Duisburg.”

Çalıştay’a Türkiye’den katılan öğretim
üyelerine 19 Mart 2012 tarihinde Marmara Grubu Vakfı toplantısında sunduğum
bildirimi göndererek onları aydınlatmak istedim ama başarılı olamadım.
Bildirimden aldığım aşağıdaki değerlendirmeleri, belki şimdi okuyabilirler
diyerek sizlerle paylaşıyorum. Katılımcılar, Türk diplomatlarını şehit eden
Ermeni canilerinin Hocalı’da nasıl soykırım yaptıklarını kendi ağızlarından
okusunlar da utansınlar.

“Sözde Ermeni soykırımını gündeme
getirenler, Hocalı’da Ermenilerin yaptıklarını neden görmezden gelmektedirler?
Katliamda babası ve 22 aile üyesini kaybeden 20 yaşındaki Zarife Guliyeva,
Hocalı katliamının 20’nci yıldönümü sebebiyle Nicolas Sarkozy ve Serj
Sarkisyan’a birer mektup göndermiştir. Sarkozy’ye yazdığı mektupta, ‘Siz
söyleyin, eğer bu soykırım değilse, sormak lazım soykırım nedir?’ sorusunu
yönelten Guliyeva, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddinin suç
sayılmasının öngören yasanın tasarısın Fransa Senatosu tarafından kabul
edilmesinden sonra Azerbaycan halkının Sarkozy’nin taraflı olduğunu düşündüğünü
açıklamıştır.

 Guliyeva, Serj Sarkisyan’a gönderdiği mektupta
ise Azerbaycan’ın işgal altında bulunan Hocalı kasabasında Ermeni askerler
tarafından yapılan soykırım sebebiyle Sarkisyan’ın yapacağı itiraf durumunda,
Azerbaycan-Ermenistan ilişkisi ve Yukarı Karabağ sorunun çözümünde yeni bir
sayfanın açılabileceğini belirtmiştir.

Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubat’ı 26
Şubat’ta bağlayan gece Hocalı kasabasında 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla
yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 Azeri Türkünü öldürülmüş, 487 kişi bu
saldırıda ağır yaralanmış, 1275 kişi rehin alınmış, 150 kişi kaybolmuştur.

Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde
cesetlerin yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüştür.
Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonian, Hocalı’ya yakın bölgede Ermeni
askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı
çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır.

Melkonian’ın ölümünden sonra Markar
Melkonian kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother’s Road: An
American’s Fateful Journey to Armenia, I. B. Tauris,2005) isimli kitapta Hocalı
katliamı için şunları yazmıştır: Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka
aynı zamanda bir öç alma eylemiydi. Büyük Ermenistan idealistlerinden ve
İnterpol tarafından (1994 Bakü metro bombalaması suçu) tüm dünyada aranan Zori
Balayan  1995 yılında yayınlanan
Ruhumuzun Canlanması (Heaven and Hell, 
Los Angeles 1997, Yerevan 1995) kitabında (s. 260-262) Hocalı’da
soykırımın yapıldığını şöyle itiraf etmiştir:

Arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve
girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi.
Türk çocuğunun bağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin
kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki Türk’e onların
atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım.

Başından ve karnından derisini soydum.
Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. İlk mesleğim
hekimlik olduğu için hümanist idim, bunun için de Türk çocuğuna yaptığım bu
işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde
birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı. Haçatur daha sonra
ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türk’le aynı kökten
olan köpeklere attı.

Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha
yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Haçatur da
çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde
intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye
giderek 1915’te ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için
dua ettik. Ancak biz Hocalı’yı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik
pislikten temizlemeyi başardık.”

Osmanlı Devleti 27 Mayıs 1915 tarihinde
devlete isyan eden Ermenileri tehcire (göçe) tabi tutarken, bölgenin dışında
yaşayan Ermeniler yerlerinde kalmış, 30 Aralık 1918’de tehcire tabi tutulanlar
geri dönmüşlerdir. Lozan Anlaşması ile 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti
kurulmuş ve sorun Lozan Anlaşması’nın imzalanmasıyla çözümlenmiştir.

Tarihte kalan tehciri soykırıma dönüştürme
çabalarının altında Sevr (Sevres) Anlaşması’ndaki büyük Ermenistan hayali
yatar. Tıpkı 25 Eylül’de Barzani’nin referandum yaparak kurmak istediği büyük
Kürdistan gibi.

Sevr Anlaşması, Birinci Dünya Savaşı
sonrasında İtilaf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 10 Ağustos 1920
tarihinde Paris’in batı banliyösü Sevr kasabasındaki Seramik Müzesi’nde (Musée
National de Céramique) imzalanmıştır. Bu müze, Türkiye için Anlaşma’nın
imzalandığı yer olması bakımından önemlidir. Bir diğer önemi de Ermenilerin
müzenin önüne 8 Mart 2001 tarihinde sözde Ermeni Soykırım Anıtı dikmesidir.
Anıtın üzerinde “1915’te Jön Türk Hükümeti tarafından Birinci Dünya Savaşı’nda
soykırıma uğratılan 1,5 milyon Ermenin anısına” yazılıdır. Bu ifade Auschwitz-
Birkenau toplama kampının önünde de vardır. Bir farkla: 1,5 milyon Yahudi 1,5
milyon Ermeni olarak değiştirilmiştir. Bu, uluslararası intihaldir.

Sevr Anlaşması, günümüzde en az Lozan
Anlaşması kadar önemlidir. Çünkü Anlaşma’da Kürdistan’ın ve de Batı
Ermenistan’ın kurulmasına ilişkin hükümler vardır. Sevr Anlaşması’nın 62-63’ncü
maddeleri Kürdistan ile ilgilidir. Kürdistan, Lozan Anlaşması ile tarih
olmuştur.

Sevr Anlaşması’nın 88-93’ncü maddeleri
Ermenistan ile ilgilidir. Anlaşma’da Kars, Erzurum dahil ülkenin Doğusu tümüyle
Bağımsız Ermeni Cumhuriyeti adıyla Ermenilere verilmiştir. Paris Barış
Konferansı sürecinde Ermenistan’ın sınırları konusu ABD Başkanı Woodrow
Wilson’un hakemliğine bırakılmıştır. Wilson, General James G. Harbord
başkanlığındaki bir Amerikan heyetini incelemelerde bulunmak üzere 1919
sonbaharında Türkiye’ye göndermiştir. 1919 Eylül ve Ekim aylarında Türkiye’de
incelemeler yapan Harbord, vardığı sonuçları bir raporla ABD Kongresi’ne
sunmuştur.

Rapor’da; Türkler ile Ermenilerin barış
içinde yüzyıllarca yan yana yaşadıkları, tehcir sırasında Türklerin de
Ermeniler kadar acı çektikleri, Ermenilerin Türkiye’de hiçbir zaman çoğunlukta
olmadıkları ve olaylara ilişkin acıklı ve korkunç iddiaların yanlış olduğu
tespit edilmiştir. ABD Kongresi rapor üzerine 1920 Nisan ayında Ermenistan’a
mandater olunmasını reddetmiştir. Fakat Başkan Wilson 22 Kasım 1920’de Trabzon,
Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan’a vermiştir.

Batı Ermenistan da, tıpkı Kürdistan
gibi   Lozan Anlaşması ile tarih
olmuştur.

Ermenistan Milli Marşı’nda ”Topraklarımız
işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün, öldürün” yazılıdır.  Karabağ’da katliam yapan Ermeni kuvvetlere
komutanlık yapan bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dır. Erivan´da
yapılan Gelişen Ermenistan Partisi’nin 4’ncü Kurultayına katılan  Serj Sarkisyan’ın, “Bağımsızlık Karabağ
halkının seçimidir. Uluslararası hukuk dahi bu konuda farklı yaklaşım ortaya
koyamaz”dediğini unutmayalım.

Sevr Anlaşması, Atatürk’ün ifadesiyle Türk
Milleti’ne kurulan büyük suikasttır. Lozan Anlaşması ile Kürdistan ve Büyük
Ermenistan hayali bitmiştir. Lozan Anlaşması Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur.
Tapu delme hareketine Ermeni diasporasına çok yakın olan bazı Türk
akademisyenlerin katkıda bulunması üzücüdür. Mesut Barzani de Kırım’ı örnek
alarak 25 Eylül’de aynı amaçla referandum yapmaya kararlı görünmektedir.

Tüm bu çabalara rağmen Türkiye Cumhuriyeti,
Lozan Anlaşması ile garanti altına alınan tapuyu deldirmeyecek güçtedir ama
Türkiye’ye yönelik sistematik saldırılara mutlaka organize bir şekilde cevap
verilmelidir.

Aşağıda, Başbakan Binali Yıldırım ile
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a 15 Eylül’de yazılan, Çalıştay’a
katılanları aklayan ve Türkiye’yi eleştiri yağmuruna tutan şikayet dolu mektup,
ABD’den gönderilmiştir. Acaba Türkiye’deki muhataplar bu mektuba ne cevap
verecekler, merak etmekteyim.

“September 15, 2017

Prime Minister Binali Yıldırım Office of the Prime
Minister Başbakanlık 06573 Ankara Turkey

 H.E. Recep
Tayyip Erdoğan President of the Republic of Turkey T.C. Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreterliği 06689 Çankaya, Ankara Turkey 

Dear Prime Minister Yıldırım and President Erdoğan:
We write on behalf of the Middle East Studies Association (MESA) of North
America and its Committee on Academic Freedom to express our deep concern about
the Council of Higher Education’s (YÖK) steps to prevent scholars based in
Turkey from participating in a conference in Berlin entitled “Past in the
Present: European Approaches to the Armenian Genocide.” We consider this action
to be an assault on the academic freedom of scholars in Turkey and a disturbing
new instance of a broader trend of stifling scholarship on topics deemed taboo
by your government. MESA was founded in 1966 to promote scholarship and
teaching on the Middle East and North Africa. The preeminent organization in
the field, the Association publishes the International Journal of Middle East
Studies and has nearly 3000 members worldwide. MESA is committed to ensuring
academic freedom and freedom of expression, both within the region and in
connection with the study of the region in North America and elsewhere.

The Workshop on Armenian Turkish Scholarship (WATS)
is an academic workshop series that was founded by the University of Michigan
in 2000 as the “first forum where Turkish, Armenian and other historians could
conduct an informed debate” relating to the controversy surrounding the
relocation of Ottoman Armenians during World War One. The latest workshop in
this series is scheduled to take place on 15-18 September at the European
Academy Berlin and is being co-organized by the University of Michigan, USC Dornsife
Institute of Armenian Studies and Lepsiushaus Potsdam, under the auspices of
Dr. Martina Münch, Minister for Science, Research and Culture of the State of
Brandenburg.  The topic of the conference
has come under sustained attack by ultra-nationalist political leaders in
Turkey. Doğu Perinçek, the head of the ultra-nationalist “Vatan Partisi,” and a
long-time denier of the Armenian Genocide in the international arena, declared
that the conference will “serve imperialism and the interests of Kurdistan,” the
latter of which he has termed “the second Israel.” Following Perinçek’s
denunciation of the workshop, the event was targeted in a broad campaign by
right wing, nationalist and pro-government media in Turkey. Perinçek has
threatened to go to Berlin on 14 September, to join the workshop, provide his
own “presentation”

Re: Workshop on Armenian Turkish Scholarship (WATS)
Page 2 September 15, 2017  (despite not
being an invited participant) on what he deems to be the “truth” of the events
of 1915. As part of his broader campaign against the conference, Perinçek
brought the topic and list of participants to the attention of YOK, which
subsequently rescinded permission for Turkey-based academics to travel to the
conference. In line with this policy, Dr. Murat Cankara, who is on the faculty
at the Ankara Social Sciences University, was subjected to a travel ban
preventing him from participating in the conference. In addition,
ultra-nationalist Turkish diaspora organizations, in apparent coordination with
Perinçek’s party, have mobilized against the conference and are threatening a
show of force at the Lepsuishaus, the main organizer of the event in Germany.
No doubt, anyone who attends the conference is at risk of being
filmed/photographed, blacklisted, and hounded by social media trolls in Turkey.
The smear campaign led by the daily Aydınlık, associated with Perinçek and his
party, targets the private Koç and Sabancı Universities and accuses especially
the latter of treason. The atmosphere of intimidation and threats has grown so
alarming that the cancellation of the conference is being considered. We
strongly condemn the private and public harassment of academics for their
planned participation in this conference and call on YÖK to immediately reverse
its policy of preventing academics from traveling from Turkey to attend the
conference.

The conduct of independent research and the
presentation of research findings at academic meetings are, of course,
fundamental to academic freedom. Targeting academics on the grounds that their
research findings are not in line with the official government position on a
matter of historical significance and banning academics from presenting their
findings at conferences are clear violations of academic freedom.

Such violations of academic freedom by Turkish
authorities are all the more disturbing when considered in light of Turkey’s
reputation, until recently, of aspiring to maintain a standard of protection of
civil and political rights in keeping with the European Convention of Human
Rights.

The events surrounding the WATS conference in Berlin
represent another depressing instance of your government’s failure to respect
basic human rights’ protections under Turkish law despite Turkey’s clear
international obligations. As a member state of the Council of Europe and a
signatory of the European Convention for the Protection of Human Rights and
Fundamental Freedom.

Turkey is required to protect freedom of thought,
expression and assembly.  Turkey is also
a signatory to the Universal Declaration of Human Rights, the International
Covenant on Civil and Political Rights, and the Final Act of the Conference on
Security and Cooperation in Europe (OSCE), all of which protect the rights to
freedom of expression and association, which are at the heart of academic
freedom.

Moreover, the rights being trampled in these actions
are enshrined in articles 25-27 of the Turkish Constitution. We urge your
government to take all necessary steps to reverse the decision taken by YÖK and
restore the right of Turkish academics to travel to the Berlin conference and
other international scholarly meetings to present their findings.

In the aftermath of the 16 April referendum, your
government has an opportunity to restore confidence in its commitment to
democratic rights and freedoms by taking steps to protect academic freedom,
right to education, freedom of expression and freedom of association.

Re: Workshop on Armenian Turkish Scholarship (WATS)

Page 3 September 15, 2017

Thank you for your attention to this matter. We look
forward to your positive response.

Yours sincerely,

Beth Baron

MESA President Professor, City University of New
York

Amy W. Newhall

MESA Executive Director

CC:

İsmail Kahraman, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı (President of the Turkish National Assembly)  Abdülhamit Gül, Türkiye Cumhuriyeti Adalet
Bakanı (Justice Minister of the Republic of Turkey)  Yekta Saraç, Türkiye Yüksek Öğretim Kurulu
(YÖK) Başkanı (President of the Turkish Higher Education Council)  Elena Valenciano, Chair of the European
Parliament Subcommittee on Human Rights, 
Barbara Lochbihler, Vice-Chair of the European Parliament Subcommittee
on Human Rights,  Monika Kacinskiene,
Member of the Cabinet of Federica Mogherini, High Representative of the
European Union for Foreign Affairs and Security Policy Johannes Hahn,
Commissioner for European Neighborhood Policy and Enlargement Negotiations  Nils Muižnieks, Council of Europe
Commissioner for Human Rights  Kati Piri,
Member, Committee on Foreign Affairs, European Parliament Zeid Ra’ad Al
Hussein, United Nations High Commissioner for Human Rights David Kaye, United
Nations Special Rapporteur on the promotion and protection of the right to
freedom of opinion and expression Kishore Singh, United Nations Special
Rapporteur on the right to education Serdar Kılıç, Turkish Ambassador to the
United States John R. Bass, United States Ambassador to Turkey”

LİNK : https://mesana.org/pdf /
Turkey20170915.pdf

LİNK : https://www.gazete.taz.de/article/?article=!5449040

LİNK : https://mirrorspectator.com/2017/09/18/turkish-government-harasses-international-scholars-berlin/
























































































































































































































































































Prof. Dr. Sadık Rıdvan Karluk