MUSTAFA SOLAK : TEVHİD-İ TEDRİSAT YOK EDİLDİ
Milletvekili Vasıf (Çınar) Bey ve 57
arkadaşının önerdiği Tevhid-i Tedrisat (Eğitim ve Öğretim Birliği) Yasası
gerekçesinde şunlar yazılıydı:
“Bir devletin genel eğitim siyasetinde,
milletin düşünce ve duygu bakımından birliğini sağlamak gereklidir ve bu da
öğretim birliği ile olur. Tanzimat’ın ilan edildiği sıralarda öğretim birliğine
geçilmek istenmişse de başarılı olunamamış, tam tersine bir ikilik ortaya
çıkmıştır. Bu ikilik, eğitim ve öğretim birliği bakımından birçok kötü ve
sakıncalı sonuçlar doğurmuş, iki türlü eğitimle memlekette iki tip insan
yetişmeye başlamıştır.”
Vasıf Beyin “iki tip insan” dediği durum nasıl
ortaya çıkmıştı?
Eğitimde ikilik ve çok başlılık dogmatik
derslerin okutulduğu medreseler, azınlık
ve yabancı okullar ile akla ve günün ihtiyaçlarına dayanan harbiye, tıbbiye,
mülkiye gibi modern okulların verdiği eğitimle ortaya çıktı. Bugün üzerinden
örnek verirsek Medreselerde sol elle yemek yemeyi günah sayan, modern okullarda
ise hangi elle daha rahat yemek yerse o şekilde yemek yemeyi salık veren bir
eğitim veriliyordu. Azınlık ve yabancı okullardan yetişenler ise gayrimüslim
unsurların Osmanlı Devleti’nden ayrılışını savunuyordu. Dahası Batıyı her
bilimsel gelişmenin, demokrasinin kalesi görerek Osmanlı Devleti’ni de
Avrupa’nın istediği yönde davranmaya yöneltiyorlardı. Milli Mücadele
dönemindeki Merzifon Amerikan Koleji Pontusçu Rumlara yardımlarda bulunmuş,
Maraş ve Antep’teki Kolejlerin Ermeni ayrılıkçılar için çalışmıştır.
Eğitimde ikiliğin kaldırılması ortak geleceği
hedefleyen toplum yaratarak, yani milletleşerek devletin bütünlüğünün,
bağımsızlığının sağlanması için şarttı. Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart
1924 tarihinde TBMM açılış konuşmasında “ulusun ortak düşüncesi ve isteğine
uygun olarak eğitim ve öğretimin birleştirilmesi, ulusal, laik, çağdaş, tek ve
bütün bir eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi şarttır” diyordu. [1]
Atatürk eğitimin milli olmasını şu şekilde
açıklamıştır:
“Bir milli terbiye programından söz ederken,
yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelen tüm etkilerden tamamen uzak,
milli özelliklerimizle ve tarihimizle bağdaşabilen bir kültür kastediyorum.”
[2]
MİLLİ EGEMENLİK İÇİN ÜÇ YASA
Vatanı ve milleti bir bütün halinde tutmak,
ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak, eğitimde çok başlılığı ve ikiliği
gidermek amaçlarıyla Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 3 Mart 1924 günü kabul edildi.
Bu kanunla şunlar sağlandı:
1 – Türkiye
dâhilindeki bütün bilim ve eğitim kurumları MEB’e bağlanmıştır.
2 – Din ve
vakıflar veya özel vakıflar tarafından idare edilen bütün medreseler ve okullar
MEB’e devredilmiş ve bağlanmıştır.
3 – Din ve
Vakıflar Bakanlığı’nın bütçesinde okul ve medreselere ayrılan ödenekler MEB
bütçesine nakledilmiştir.
4 – MEB, yüksek
din bilgini yetiştirilmek üzere üniversitede bir İlâhiyat Fakültesi kuracak ve
imamlık-hatiplik gibi dinî hizmetleri yerine getirmekle görevli memurların
yetişmesi için de ayrı okullar açacaktır.
5 – Millî
Savunma (Müdafaa-i Milliye) Bakanlığı’na bağlı bulunan askerî okullar ile
Sağlık Bakanlığı’na (Sıhhiye Vekâleti) bağlı Yetimhaneler (Kimsesizler
yurtları), bütçeleri ve eğitim-öğretim kadroları ile beraber MEB’e
bağlanmıştır.
Ayrıca Şeriye ve Evkaf Vekaleti (Din İşleri ve
Vakıflar Bakanlığı) kaldırılarak Din İşleri Başkanlığı kurulmuştur. Böylece din
ile siyaset birbirinden ayrıldı. Erkan-ı Harbiye Vekaleti (Harp Bakanlığı)
kaldırılarak Genelkurmay Başkanlığı kurulmuştur. Bu yolla ordu ve siyaset
birbirinden ayrıldı. Halifelik kaldırılmış, halifeli ailesinden 155 kişi ülke
sınırlarının dışına çıkarıldı. Halifeliğin kaldırılması ümmetçilik anlayışının
son siyasal dayanağını ortadan kaldırdı.
Böylece ulusal egemenlik ile bağdaşmayan, milli
birlik önünde engel olan çağdışı kurumlar kaldırılmış, devlet düzeni akla ve
bilime yani laikliğe dayandırılmıştır.
YABANCI OKULLAR DA DENETİME BAĞLANDI
Osmanlı’nın yabancı devletlere sağladığı
kapitülasyonlar sayesinde rahatça hareket eden misyonerler, 24 Temmuz 1923
tarihinde imzalanan Lozan Antlaşması ile kapitülasyonların kaldırılmasıyla bu
olanaklarını kaybettiler. Osmanlı’da yüzlerce olan yabancı okullar,
Cumhuriyetle onlara inmiştir.
Yabancı okullar da Milli Eğitim Bakanlığı’na
bağlanarak, bu okullarda haç ve heykel gibi dinî sembollerin bulundurulması ve
dinî ayinlerin yapılması yasaklanmıştır. Dini sembollerin kaldırılmaması, Türk
ve Müslüman öğrencilerin pazar günleri ayinlere götürülmesi, ders kitaplarında
İncil’den pasajların yer alması, Türkçe derslerinin yeterince verilmemesi
nedenleriyle 1924 yılında 40’a yakın İtalyan ve Fransız okulu kapatılmıştır.
Bursa Amerikan Kız Koleji’nde kız öğrencilerin
Hıristiyanlaştırılması üzerine bizzat Atatürk’ün emriyle 31 Ocak 1928’de okul
kapatılmıştır. 3 Amerikalı öğretmen Hıristiyanlık propagandası yaptıkları
gerekçesiyle 3`er gün hapis ve 3`er lira para cezasına çarptırılmıştır. 1935
yılında yayımlanan Yabancı Okullar Yönergesi ile öğretim programları,
okutulacak kitaplar üzerinde daha fazla denetim sağlanmıştır.
EĞİTİM BİR SEN TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU
KALDIRILMASINI İSTİYOR
Bugün ise eğitim alanında çalışan memurların
sayısal çoğunluğunu oluşturanEğitim Bir Sen adlı sendika 5 Ocak 2017 tarihinde
hazırladığı “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi” başlıklı bir
raporda tekke ve zaviyelerin kapatılmasını din ve vicdan hürriyeti ile
örgütlenme hakkının; Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu eğitim hakkının ihlali olarak
değerlendirmektedir. [3]
Dahası bu sendika T.C. İnkılâp Tarihi ve
Atatürkçülük öğretim programındaki “Harf İnkılâbını ve Millet Mekteplerini,
eğitimin yaygınlaştırılması ve çağdaş Türk toplumunun oluşturulması açılarından
değerlendirir” kazanımlarını “söz konusu inkılapların Türk modernleşmesinin
yapı taşları olduğu ön kabulünden yola çıkılarak yazılmış olup alternatif bakış
açılarına ya da ihtimallere değinilmemiştir” demek suretiyle eğitimin birliğine
yani Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na karşı çıkmaktadır. [4]
Sendika, Türkiye’nin 18 Mayıs 1954’te bağlayıcı
hale gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Ek Protokol ikinci maddesine
(Eğitim Hakkı) koyduğu “3 Mart 1924 tarihli ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat
Kanunu’nun hükümlerini ihlal etmez” şeklindeki çekincenin de kaldırılmasını
istemektedir. Daha ötesine geçerek “anne ve babanın eğitimi kendi dini ve felsefi
inançlarına göre yapılmasını sağlama hakkını çiğnediği” gerekçesiyle Tevhid-i
Tedrisat Kanunu’nun kaldırılmasını talep etmektedir. [5]
EĞİTİM BİR SEN’İN MİLLET VE MİLLİ DEVLET
KARŞITLIĞI
Sendika ulusçuluk kavramı üzerinden milli
kimliğe ve milli devlet karşıtlığını şu ifadeleriyle sergiliyor:
“Genel itibari ile 19 ve 20’nci yüzyıllar
ideolojiler çağı olarak nitelendirilmektedir. Bu tanımlama, bu yüzyıllarda
kitleleri harekete geçiren, yönlendiren, ülkelerin idarî rejimlerini
belirleyen, siyasî akımları ve yönelimleri şekillendiren milliyetçilik ve
ulusçuluk gibi ideolojilerin hızla ortaya çıkmasından ileri gelmektedir.” [6]
Sendika “ideolojiler, Cemil Meriç’in deyişiyle;
‘İdraklerimize giydirilen deli gömlekleri’dir” şeklinde açıklama yaparak
Atatürk ilkelerinden olan milliyetçiliğe ve millet ve milli devlet kavramlarına
karşıtlığını ortaya koymuştur.
Bu sendikanın rahatsızlığı ulusal kimliktir.
Milli Güvenlik dersleri kaldırılmasına ve “Andımız”ın zorunlu okutulması
uygulamasına son verilmesini memnuniyetle karşılamalarını ise bu kapsamda örnek
olarak verebiliriz. [7]
MEB VE DİYANET’İN TEVHİD-İ TEDRİSATA AYKIRI
AÇIKLAMALARI
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, özetle milletleşmeyi
ve milli devleti pekiştirmek, laikleşmek, çağı yakalamak içindi. Bunun içinde
hangi enik kökenden ve dinsel anlayıştan olursa olsun kadını ve erkeğiyle
herkes tek bir eğitimden geçilmeliydi. Farklı eğitim farklı dünyaların insanı
yaratarak milleti ve ülkeyi parçalayabilirdi. MEB ve Diyanet’in uygulamalarına
ve yeni öğretim programlarına baktığımızda Tevhid-i Tedrisat Kanunuyla
hedeflenen millet, milli devlet, milli egemenlik, laiklik gibi kavramlara
aykırı şu tespitleri yapabiliriz:
a) MEB, Diyanet
ve TÜRGEV, ENSAR gibi tarikat, cemaatlere bağlı kurumlarla yaptığı anlaşmalarla
eğitimi dini temele sokarak bilinçlere millet yerine ümmeti yerleştirmeye
çalışıyor.
b) MEB karma
eğitime karşı kız ve erkeklerin ayrı okuduğu okulları artırarak, kantinleri,
koridorları, okula giriş saatlerini kız ve erkeklere göre farklı kılarak kız
öğrenciyi erkek öğrenciden uzaklaştırmaktadır. Bu ise kızların daha fazla
cinsel obje olarak görülmesine neden olmaktadır.
c) MEB farklı
türde imam hatip liseleri açmaya başladı. Bunlar; Fen ve Sosyal Bilimler
Programı Uygulayan Anadolu İmam Hatip Lisesi, Yabancı Dil Programı Uygulayan
Anadolu İmam Hatip Lisesi, Spor Programı Uygulayan Anadolu İmam Hatip Lisesi,
Sanat Programı Uygulayan Anadolu İmam Hatip Lisesi gibi yeni imam hatip
liseleri belirlendi. Peki bu kadar sayıda ve çeşitte imam hatip okuluna ihtiyaç
var mı?
d) Din Kültürü
ve Ahlak Bilgisi ile Atatürk ile imam hatip meslek dersleri (10 ders) öğretim
programlarında laikliğe 1 kelimelik dahi yer verilmeyerek Tevhid-i Tedrisat
Kanunu’nun laikleşme hedefine karşı çıkılmaktadır. Hatta MEB, laikliği
“mesele”, “manevi yozlaşma”, “tanrıyı inkar eden akımlar”, “batının inanç
problemi”, “İslam için tehdit ve tehlike” sayıyor.
Kelam ders
kitabında “seküler olduğunu söyleyen insanlar her ne kadar ateist olmadıklarını
ve bir yaratıcıya inandıklarını belirtseler de bu âdeta Tanrı’yı göklerde kabul
edip, yeryüzüne indirmemek ve Tanrı’ya ‘sen bizim işlerimize karışma’” demekle
aynı kapıya çıkmaktadır” ifadeleri laikliği benimseyenleri hedef
göstermektedir.
e) Laiklik
politik açıdan şu şekilde tanımlanarak milli egemenliğe karşı çıkılmaktadır:
“Politik açıdan ise laiklik, egemenliğin
kaynağının ilâhîliğini yitirmesini, politik iktidarın meşruiyetinin, ilâhî
değil de, dünyevî bir temele dayanmasını ifade eder.” [8]
f) Din Kültürü
ve Ahlak Bilgisi dersi öğretim programında “Bayramlarımız ve Önemli Günlerimiz”
başlığı altında Cuma Günü, Ramazan Ayı ve Bayramı, Kurban Bayramı, Kandil
Geceleri işlenmiştir ama milli bayramlarımıza yer verilmemiştir.
g) “Fıkıh” ders
kitabında görüleceği üzere cihad kapsamında gaza, fetih, ganimet, öşür, haraç,
cizye kavramları anlatıldığını göz önünde bulundurursak cihadın vatan savunması
ve nefse karşı mücadele kapsamında anlatılmadığı ortadadır.
Cihad söylemi
hayata da yansımaya başladı. Afrin Harekatı’nda cihad yapıldığını söylemek
milletin birliğini zedeler. Gayrimüslimi, inancı kalbi düzeyde olanı, camiye
bayramdan bayrama gideni, cumadan cumaya gideni, camiye gitmeyen ama genel
olarak kendini İslam içinde gören Alevileri, ateistleri düşündüğümüzde namaz,
cihat cephedeki askerde vatan için değil Sünni Hanefi İslam anlayışı için
mücadele ettiği kuşkusu yaratılır.
h) Erkeğe çok
eşlilik, boş ol sözüyle boşanma, babanın üvey kızının anası yanında, üvey
kızıyla da evlenebilmesi, kadının kıyamet alameti olduğuna, buluğ yaşında
evlenilebileceğine dair ifadeler ders kitaplarına girdi. Bu ise Tevhid-i
Tedrisat Kanunu’nun ruhuna aykırıdır. Bilim, kalkınma kadına değer vererek
olur.
ı) Doğumdan
ölüme, ekonomiden, spora modern yasalar değil şeriat yasalarının hükümleri ders
kitaplarına ve öğretim programlarına eklendi. Örneğin Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi dersi öğretim programında “İslam
dininin ekonomik hayatla ilgili ilkelerini yorumlar” şeklinde ifade var. Kısas,
diyet, tazir, kasten adam öldürmede köleye kölenin, kadına kadının
öldürülebileceğine yönelik modern hukuku dışlayan ifadeler emperyalizme karşı
milli birliği sağlayamaz ve kutuplaşma artar. Hatta Fıkıh ders kitabında tazir
cezalarının düzenlenmesi “devlet başkanına veya hakime” bırakmak suretiyle
dinsel en üstün otorite olan Halifelik ve Kadılık amaçlanmaktadır. [9]
i) Fıkıh
Okumaları ders kitabında kadının yabancı erkekler karşısında avret yeri “yüzü,
elleri ve –Hanefi mezhebine göre ayakları hariç- bütün vücududur” [10] diye
yazılarak ve nikâhın gerçekleşmesi için velinin söz sahibi olmasını mezheplere
göre ele alarak [11] kadın küçük görülüyor ve insanlar mezheplere ayrıştırılarak
millet kavramı ortadan kaldırılıyor.
ÜÇ
DEVRİM YASASININ ÖNEMİ
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Şeriye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılıp Din
İşleri Başkanlığı’nın kurulması ve Halifeliğin kaldırılmasıyla ilgili üç
yasanın önemini şöyle açıklayabiliriz:
a)
Bağımsızlıkçı (antiemperyalist) siyaset izleme: Bağımsızlıkçı siyaset laikliği
tutarlı savunmaktan geçer. Osmanlı döneminde gayrimüslimlerin haklarını
savunmak bahanesiyle dini farklılık üzerinden yabancı devletler içişlerine
müdahale etmişlerdir. Bu yabancı devletlere siyasi bağımlılığı beraberinde
girmiştir. Din ve mezhep üzerinden siyaset yürütenler amaçlarına ulaşmak için
emperyalizmden medet ummuşlardır. Ülkemizde dini yönetim kurmak isteyenler hep
AB ilerleme raporlarındaki “farklılıklara hoşgörü gösterilmediği” ifadesini ve
ABD insan hakları raporlarını dayanak olarak kullanmışlardır. İnanç üzerinden
siyasetin önüne geçilmesi emperyalizme bağımlılığı dini yönden engeller.
b)
Milletleşmeyi pekiştirme: Laiklik özünde millet egemenliğinin sağlanmasıdır.
Egemenliğin tek kişiye veya ilahi bir güç adına yönetenlerden alınıp halka
verilmesi, halkın tebaa, ümmet olmaktan çıkarak ulus olmasını sağlar. Bugün ise
mezhepler, tarikatlar eliyle milleti parçalanmaktadır. Mezhebe, cemaate
aidiyetin geriletilerek milleti bir arada tutmak, pekiştirmek, insanları eşit
haklara sahip kılan laik yasalarla ve uygulamalarla olanaklıdır.
c) Emeğin
haklarını savunma: Emeğin haklarına sahip çıkmak için laikliğe sahip çıkmak
gerekir. Çünkü laiklik yaşamımıza kimsenin karışmamasının yanında hakları ve
yükümlülükleri olan bir “yurttaş” bilincine kavuşarak haklarımızı arayabilmemiz
içindir.
“Sigorta
yaptırmanın tevekküle aykırı olduğu”nun, madenlerde ve inşaatlarda ölen
emekçiler için “güzel öldüler”, “işin fıtratı böyle” dendiği, İstanbul
Müftülüğü’nün “iş güvenliği tedbirlerinde aşırılık Yüce Allah’a güveni sarsan
bir davranış haline dönüşür” diye hutbe verdiği ortamda insanlar, hakkını
aramayı bu dünyada değil öte dünyada arar.
d) İnançlar
arasındaki çatışmayı önleme: Laiklik, din, mezhep, tarikatların birbirlerini
“din dışı” görmesini önleyerek halka “inanç özgürlüğü” sağlar. Örneğin “Cübbeli
Ahmet Hoca” diye bilinen Mahmut Ünlü, ilahiyatçı Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu’nun
hadisleri inkâr ettiğini belirterek “iyi ki profesör olmamışım” demektedir.
Televizyonlarda din adamlarının, tarikat liderlerinin birbirini “zındıklık” ile
suçladığına tanık oluyoruz.
ÇÖZÜM
Emperyalizm çağında bizim gibi hedef ülkelerde
bağımsızlık ve aydınlanma çabası, milli mücadele ekseninde ve milletin geniş desteğini
alarak başarılı olabilir. ABD ve piyonlarına karşı savaşımızın başarısı için
askeri okul ve hastaneler açılmalıdır.
İhtiyaca göre imam hatip okulu planlanmalı ve
müfredatı gözden geçirilmelidir.
Eğitimin Birliği (Tevhidi Tedrisat) Yasasını
ihlal eden Diyanet’e eğitim yetkisi geri alınmalı ve cemaat, tarikatlarla
protokoller iptal edilmelidir.
Yeni müfredat iptal edilmeli ve Cumhuriyet
devrimimizin, Atatürk ilkelerinin zorunluluğunu, insanlık ve kadın onurunu
koruyan, milli, bilimsel müfredat hazırlanmalıdır.
Kültür, sanat, felsefe ve beden eğitimi, toplum
eğitiminin ayrılmaz parçalarıdır. Milli eğitim düzenimiz bunları da kapsayacak
biçimde yeniden biçimlendirilmelidir.
Üniversitelerin akademik ve mali özerkliği
sağlanmalıdır.
Milli, bilimsel, laik, kamusal, parasız, karma
eğitime uygun düzenlemeler yapılmalıdır.
Tarihçi
Mustafa SOLAK
[1] Özdemir İnce, İmam Hatip
Saltanatı ve İmamokrasi, Tekin Yayınevi, İstanbul, 2016, s.26.
[2] Mahmut Tezcan, “Atatürk’ün
Eğitim Anlayışına Felsefi ve Sosyolojik Yaklaşım”, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi, C.5, S.15, Temmuz 1989, s.573-574.
[3] https//www.egitimbirsen.org.tr/ebs/manset/3969/ideolojik-kaygilarin-uzaginda-pedagojik-ilkeler-isiginda-yeni-bir-mufredat,erişim
tarihi 05.01.2017, s.39-40.
[4] Age, s.43.
[5] Age, s.23-24.
[6] Age, s.21.
[7] Age, s.28.
[8] U. Murat Kılavuz, Nihat
Morgül, Veli Karataş, Eba Müslim Yaşaroğlu, Ed. Ahmet Saim Kılavuz, Anadolu
İmam Hatip Liseleri Kelam, T.C. MEB Yayınları, Ankara, 2017, s.97.
[9] Age, s.199.
[10] Kahraman, Bayındır, Özdirek,
Memduhoğlu, Yılmaz, Özdemir, Fıkıh Okumaları, 2016, s.124-125.
[11] Fıkıh ders kitabı, s.184.