İRTİCA DOSYASI : İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI (12 BÖLÜM)

 

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI (12 BÖLÜM)

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 – Köylülere Yunan ordusunun yaptiği mezalimler anlatılır fakat köylü çok soğuk ve ilgisizdir. Destek vermezler.

 

Posted on  by Nacikaptan

 

ARAŞTIRMA YAZISI

Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1

 

YAZI GİRİŞİ ;

Değerli okur,

Ülkemizde karşı devrim hızla yol almaktadır.AKP iktidarı artık amacını gizlemeye gerek görmeden,Laik Cumhuriyet’le hesaplaşmaktadır.Bir toplumu dönüştürmenin en etkili yolu yetişecek olan yeni kuşakların beyinlerini ele geçirmektir.Bu nedenle eğitim sistemi dini bilgilere dayandırılacak şekilde değiştirilmiş ve müfredat buna göre şekillendirilmiştir.

Dindar ve Kindar gençlik yetiştirmeye hedefleyen bir başbakan iktidardadır.Bu kişi şimdi de Tek adam yönetimini istemekte,Demokrasinin kurallarını yok saymaktadır.Yüksek yargı HSYK üzerinden teslim alınmış ve iktidarın arka bahçesi haline getirilmiştir.Bundan böyle Cumhuriyet’in korkusuz ve güçlü Yargıtay başsavcıları kalmamış ve AKP hiç çekinmeden Laik Cumhuriyet’i yok edici hamleleri yapmaktadır.O AKP ki Anayasa Mahkemesi tarafından İRTİCAYA ODAK OLMAKTAN ceza almıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisi kapatma davası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, AK Parti’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle, partinin kapatılması ve ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle hazırladığı iddianame Anayasa Mahkemesi’ne 14 Mart 2008’de sunulmuş olup, Anayasa Mahkemesi iddianameyi 31 Mart 2008 günü kabul etmişir. 16 Haziran günü Adalet ve Kalkınma Partisi esas hakkindaki savunmasini vermiştir

30 Temmuz 2008 tarihinde saat 18:00’de başlayan basın toplantısında başkan Haşim Kılıç, AK Parti’nin kapatılmamasına, ancak laiklik karşıtı eylemlere odak olmaktan, hazine yardımının yarısının kesilmesine karar verildiğini açıkladı.

Günümüzün bazı savcı ve yargıçların hukuk anlayışlarına bakarak ,Adalet ve Kalkınma Partisine kapatma davasını açan,baskılara boyun eymeyen,gerçek hukukçulardan emekli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı saygın Abdurrahman Yalçınkaya’yı,saygıyla selamlamamız gerektir.

Sayın okur burada bir nokta koyun.

Bir açıklamam var ;

Bu duruşmada AKP’nin kapatılma olasılığı yüksek idi.

 

29 Temmuz gecesi Ankara Çukurbostan semtinde çok önemli ve çok gizli bir toplantı gerçekleşti.Saatler 21.30’u gösterirken Ankara Çukurambar Semti’ndeki Kar Apartmanı’nın önüne sivil plakalı bir araç yanaşır. İçinden çıkan kişi hızla apartmana girer ve 22 No’lu dairenin kapısı açılır. Az sonra yine sivil plakalı bir araç daha gelir. Arabadaki kişi de 22 No’lu daireye girer.

 

Kar Apartmanı’ndaki 22 No’lu daire AKP İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’na ait. Konukları ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Ülkenin en tepesindeki iki isim bu dairede tam beş saat baş başa kalırlar.

Toplantıya 3.bir kişinin daha katıldığı söyleniyor.
Bir iddiaya göre bu kişi Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tır !!!

 

Bir diğer iddiaya göre ise Cumhurbaşkanına çok yakın olan ve aracılık yapan gazeteci Taha Kıvanç’tır !!!

Demokrasi ve şeffaflığı ağzından düşürmeyen ve ülkenin en yüksek makamında bulunan iki kişi Cumhurbaşkanı ve Başbakan gizlice bir milletvekilinin evinde ANAYASA MAHKEMESİNİN karar gününden bir gün önce gizlice buluşarak ne konuşurlar ???
Bu örnek bile Türkiye’nin kimler tarafından yönetilmekte olduğunu gösterir !!!

İşte Türkiye’de Laik Cumhuriyet ve demokrasi bu nedenle tehdit ve tehlike altındadır.

Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı ,İngiliz ve Yunan işbirlikçisi yobazlara iade-i itibar yaparak onları yüceltmeye çalıştığı bir süreç içindeyiz. İrtica suç olmaktan çıkartılmış, irtica ile mücadele eden komutanlar hapsedilmiştir.Tarikat ve cemaatlar Devlet yönetiminde köşe başlarını tutarak iktidara ortak olmuştur.

Bu yazı dizisiyle sizlere Kubilay olayının perde arkasını ve olayın Devlet arşivlerinde bulunan belgeleri ve mahkeme kayıtlarını sunacağım.Bu belgeleri paylaşmadan önce kendisi de Menemen’li olan araştırmacı A.Nedim Çakmak’ın İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER-HÜSNÜYADİS HORTLADI isimli kitabından bölümler paylaşacağım.Belgelerle bizlere işgal günlerinin vatan hainlerini ve Menemen olayını Yunanlılarla işbirlikçi Manisa mutasarrıfı (valisi) Hüsnü (yadis) efendiyi anlatan yazar A.Nedim Çakmak’a teşekkür borcumuzdur.

 

Şehit Kubilay’ı, katlinin 82.yılında sevgi ve saygıyla anarım.

Naci KAPTAN
20 Aralık 2012 Güncellendi

***

Şehit Kubilay’ın katlinden 11 sene öncesi

 

Mayıs 1919

 

Gece karanlığında 37 atlı, atlarının ayaklarına, ses olmasın diye sardıkları keçelerle, gizlice ve sessizce karanliğa karışarak gözden kayboldular. Ali Osman efe ve Parti pehlivan namlı iki yiğit, Manisa cezaevinden kaçırdığı mahkumlarla beraber oluşturdukları bir akıncı mufrezesiyle, Yunan ordusunun yaklaşmakta olduğu Menemen Boğazı’na gitmektedirler.

 

Emir, Balkan savaşlarının eski komutani Ali Çetinkaya’dandır. Akıncılar Yund dağını aşarak, Kocadere’yi geçip Osmancalı köyünde mola verirler. Menemen Boğazı , önlerinde yükselen Dumanlı dağlarının hemen ardındadır.Akıncıların hiç bir azığı yoktur. Osmancalı köylüleri sadece ekmek verebilirler. Destek alabilmek için çevrede bulunan Ortaköy, Avdal ve Bozalan köylerini dolaşırlar.Köylülere Yunan ordusunun yaptiği mezalimler anlatılır fakat köylü çok soğuk ve ilgisizdir. Destek vermezler.

 

Köylülere neden yardım etmedikleri sorulduğunda bir köylü şöyle der;

 

İyi emme, biz bir şey yapamayiz. Sümbüller köyünde Şeyhimiz var. Onunla görüşmeniz gerekir.” Akıncılar yola koyulur ve Sümbüller köyüne vararak şeyhle görüşmek istediklerini söylerler. Halk da köy meydanına toplanir. Şeyh de yeşil sarıklı, cübbeli, saç sakal birbirine karışmış gelir.

 

Parti Pehlivan söze başlar; “İzmir’i, Menemen’i Yunan vurdu, ezan sustu. Mala, cana,ırza tecavüz ediyorlar. Buralara da geldiklerinde ayni şeyi yapacaklar. Direnişe destek verin! “Köylü suskun kalır , Şeyh ise alayci bakışla, hoşgeldiniz, aç mısınız, tok musunuz demeden;

 

“Ben Yund dağına kadar bu köylerin tarikat şeyhiyim, bizim tarikatımız Yunan’a tek bir kurşun atmayacak. Mehdi gelmeden de caiz değildir” dediğinde, Milisler sert tepki veriler, silaha davrananlar olur. Arap Osman efe bağırır;

“Bunlarla başlayalım, gavurla anlaşmiş gibiler.”

 

Parti Pehlivan milisleri durdurur. Şeyhe sorar;

 

“Sizin tarikatınız Gavur tarıkatı mıdır ki , gavura kurşun atmaz! Ne biçim laf edersiniz?


Akinci milisler, Şeyhe ve Onun izinde giderek Yunan ordusuna karşı destek vermeyen, kursun atmayanlara lanet okuyarak köyden ayrılırlar. 21 Mayıs 1919 da Dumanlı dağlarını aşarak Menemen düzüne ulaşırlar …Yunan’lılarla çatışırlar.

Saygın okur ,işgalci Yunan’a kurşun attırmayan Yund dağı çevresindeki köylerin şeyhi kimdir bilir misiniz? Yunan’a kurşun atmayıp da, Yunan’a direnmeyen ve direnmeyi de önleyen, kendi Devletine baş kaldıran. Giritli, Nakşibendi tarikatından, Menemen’de Kubilay’ı vurup sonra da başını kesen derviş Mehmet namlı haindir..

 

Öküzün gamsızı, mezbaha yolunda kasabın bıçağını yalarmış.

Şimdi gelelim olaya; Giritli Derviş Mehmet, Şeyhlik unvanı ve gücünden istifade ederek, Menemen’e baskın yapmak üzere 107 kişilik bir teşkilat kurar. Bu teşkilattan altmışı baskinda doğrudan görev almişlardır. Bozalan köyünden 10 kişi canla başla çalışmıştır.

İsyancı, Nakşibendi Derviş Mehmet adamlarını Bozalan köyünde silahlandırır, oradan Sümbüller köyüne geçerler. Köyde derviş Mehmet’in ikinci hanımı ve çocukları vardir. ( 23 aralik 1930 ) Yunan haçlı ordulari Menemen’den kovulmuş, papazlar gitmiş, çan sesleri gitmiş, ezan sesleri gelmiştir. Yunan askerini öldürmek için Menemen’i basmayan derviş Mehmet , Türk askerinin olduğu ve çan sesleri yerine ezan seslerinin duyuldugu Menemen’i basacaktir.

Bu kişilere göre Menemen’de papazlar ve çan sesleri varken DİN vardı!!! Papazlar gidince, çan sesleri yerine yine ezan sesleri gelince; DİN ELDEN GİTMİŞ OLDU!!! “Eyvah Menemen’de din elden gitti “”Biz nakşiyiz, şeriat isteriz” Giritli Nakşi Mehmet köylüye sorar; “yardım edecek misiniz?”

Bozalan köyünden 10 kişi hemen katılır. Sümbüller köyünden silahlar gelir. Köylüler can-ı gönülden cevap veriler; “Yardım etcezz, Ekmek de vecezz, katık da vecezz, at da vecezz” gari, “silah bilem vecezz”

Şimdi ise, 2. MÜTAREKE DÖNEMI başlamıştır. 12 havarilerin yıldızlarını göğüslerinde taşıyan yeni Damat Ferit’ler, Haçlı bayraklarını nerelere taşıyacaktır? Tarihten ders almayan cibiliyetsizlerin sonu nerede bitecektir? İngiltere ve Yunanistan’ın da adının karıştığı, Yunanistan’da Lavrion kampında 15 haziran 1930 da tezgahlanmış olan bu kalkışmanın planlayıcıları içinde Girit’li Manisa mutasarrıfı hain Hüsnüyadis, Nakşibendi Said Molla (İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı, Kıbrıs’tan Yunanistan’a geçti.), Şeyh Sükuti ve Giritli Girit’li nakşibendi Derviş Mehmet, Erbilli Şeyh Esat, Giritli Sütçü Mehmet, Giritli Şamdan Mehmet, Giritli İsmail, Giritli Alioğlu Hasan, Yahudi Jozef ve diğerleri vardir.

Kalkışmayı planlayan ve uygulayanların bir çoğunun Giritli olmasi ve Nakşibendi tarikatından olmaları size bir sey ifade ediyor mu? Yunan’a direnmek icin yola koyulmus olan 37 akincidan ekmegi , katigi , ati , silahi ve desteği esirgemiş olan köylü, Menemen’i “DİN ELDEN GIDIYOR” diye basacak olan bu vatan hainine destekte kusur etmemişlerdir. Yunan askerine kurşun atmayan bu hainler, kendi ordularının subayının başını kesmekten kaçınmamışlardır.

Sanmayınız ki 9 Eylül’de düşman denize döküldüğünde gitti, yok oldu! Giderlerken, yerlerine papaz Hristosmos yerine Derviş namlı Mehmet’i ve adamlarını vekil bıraktılar… Onlar da bugünlere başka VEKİLLER bıraktılar … Bu tarikat, gavur ruhunu emanet almış ve taşımaktadır.

***

Çakmak’ın anlatımıyla Kubilay’ın katledilmesinden seneler önce Nakşi Tarikatı yörede teşkilatlanmaya başlamıştır.Köylerde yaşayanların kendisini Nakşibendi tarikatı şeyhi tanıtan Derviş namlı Mehmet’e bağlı oldukları,Anavatan düşman işgalinde olsa bile düşman ordusuna direnilmemesini öğütleyen bir hainin sözünden dışarı çıkmadıkları görülüyor.

Yunan ordusu Ege bölgesinde il ve ilçeleri işgale başladığında Manisa valisi olan Hüsnü efendi,Yunan askerine direnilmemesi ve karşılama törenleri yapılmasını istemişti.Yörede bulunan askeri cephanelikteki silahları daha güvenli yörelere nakletmeye çalışan askeri birlikte yeterince asker bulunmadığından silahlar sivil halkın da yardımıyla vagonlara yüklenirken durumu haber alan Hüsnü efendi buraya adamlarıyla baskın yaparak cephanelerin nakline mani olmuş ve bu silah ve mühimmatın Yunan ordusunun eline geçmesine neden olmuştur.Daha sonra da Yunan komutanlarına bağlılığını sunan ve bu nedenle Hüsnüyadis olarak anılan Manisa mutasarrıfı ,Yunan ordusu kaçarken onlarla beraber kaçarak Yunanistan’a gitmiştir.

İşte hainlik böyle bir şey saygın okur …

***

Emperyalizm elini hiç çekmedi

Kubilay’a karşı girişilen gerici vahşet, 1930 yılında Ali Fethi Okyar tarafından kurulan ” Serbest Fırka “nın üç aylık karşı devrim çabalarının tırmanmasıyla ortam bulmuştur. 17 Kasım 1930’da kapatılan bu parti Cumhuriyet’in bütün kazanımlarına karşı emperyalizmin hizmetinde büyük bir taban oluşturmuş, gericiliğin odağı haline gelmiştir. Kapatılmış olmasına karşın, böyle bir irticai ayaklanmanın ortamı Menemen’de yaratılmıştır. Siyasal söylemlerindeki din istismarı çıkışlar, halkın devrimler karşısındaki henüz olgunlaşmamış ürkekliği kullanılarak gericilik olabildiğince yaygınlaştırılmıştır. İslam devletini yeniden tesis etmek, Osmanlı’ya dönmek ve hilafeti getirmek gibi duygu sömürüsü politikalarla halk üzerinde baskı kurmuş ve irticanın kaynağı haline gelmiştir. İşte bütün bu Cumhuriyet düşmanı girişimler, siyasal açıdan toplumsal olgunlaşmayı önlemiş ve ” Aydınlanma Devrimi “nin yoluna set çekmiştir.

Menemen’de Kubilay’a karşı yapılan bu alçak saldırı, Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Esad ve yandaşları tarafından emperyalist odaklarla işbirliği içersinde planlanmış ve Menemen’de uygulamaya konmuştur. Manisa’da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirilen İmam Laz İbrahim’ in yönlendirdiği yobazlar başlarında Giritli Derviş Mehmet , Bağ Budayıcısı Mehmet , Sütçü Mehmet , Şamdan Mehmet ve Nalıncı Hasan olmak üzere sabah namazından sonra Gazaz Camisi’nden aldıkları Yeşil Sancağı Hükümet Konağı’nın önündeki yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalışırlar. 70 bin kişilik bir Halife ordusunun kendilerini beklediğini ve öncü olduklarını açıklarlar. İstedikleri şeriattır. Cumhuriyet ve Atatürk ilke ve devrimlerine karşı olmadık küfürlerle kalabalığı etkilemeye çalışırlar. Tekbir getirerek sancağın etrafında dönmeye başlarlar. “Şapka giyen kâfirdir, din elden gidiyor, saltanatı geri getireceğiz, yakında şeriata geri dönülecek!” diyerek kalabalığı isyan hareketine çekmeye çalışırlar.

Serbest Fırka’nın kapatılmasından sonra bir ay içersinde meydana gelen bu vahşet, 13 Aralık 1925 tarihinde çıkartılan ” Tarikatların, tekkelerin, türbelerin ve zaviyelerin ” kapatılmasına dair yasaya karşı oluşan birikimlerin bir gövde gösterisi de olmuştur. Menemen’de öğretmen asteğmen olarak görev yapmakta olan Kubilay, bu hareketi bir manga askerle bastırmaya çalışır ve askerlerin yanından ayrılarak tek başına yobazları dağıtmaya girişir. Teslim olmalarını ister. Ancak yobazların ateşiyle yaralanır.

Bu durum karşısında tüfeklerinde manevra mermisi bulunan askerler ateş açarlar. Mermiler yobazlara tesir etmeyince: ” …bize kurşun işlemiyor ” diyerek halkı kandırmaya ve isyana teşvik etmeye çalışırlar. Bu arada Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki de şehit olur. Bu nedenledir ki, Menemen’in Gazaz Camisi avlusunda vahşice katledilen Kubilay ve arkadaşları, 77 yıldır emperyalizmin işbirlikçisi irticaya karşı sönmeyen bir meşale olarak Ayyıldız Tepe’den bütün Türkiye’yi aydınlatmaya devam etmektedirler.

KAYNAKCALAR ;

A.Nedim Cakmak’”İşgal günlerinde işbirlikçiler-Hüsnüyadis hortladı” isimli kitabı

ORHAN OZKAYA – Cumhuriyet 22.12.2007

DEVAM EDECEK

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2″Ben Yund dağına kadar bu köylerin tarikat şeyhiyim,bizim tarikatımız Yunan’a tek bir kurşun atmayacak.Mehdi gelmeden de caiz değildir”

 

Posted on  by Nacikaptan

 

ARAŞTIRMA YAZISI :

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2

Bölüm 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

Naci KAPTAN

YAZI GİRİŞİ II

Değerli okur,

23 Aralık tarihi Devrim şehitlerimizde Kubilay’ın katledilmesinin 82. yıldönümüdür.Devrim şehidimiz Kubilay’ı saygıyla analım.

Yobaz ticaniler Laik Cumhuriyetle ve Atatürk’le her zaman kavgalıdırlar. Onlara göre laik Cumhuriyet sistemi,Yabancıların egemenliğinde yaşamaktan daha da kötüdür. Ki  Onlar manda severlerdir.  Bu nedenle Hristiyanların değirmenine su taşırlar. Onlara hizmet ederler,işbirlikçilik yaparlar.

Ülkelerine ve kendi insanlarına ihanet ederler.

Hristiyan’a ,Haçlı’lara uşaklık edenden Müslüman olur mu ???

Bunun en güzel örneklerinden birisi de Menemen olayında yaşanmıştır ;

 

hatırlayınız,bu yazının 1. bölümünde Yunan işgaline karşı örgütlenmeye çalışanYardım ve destek isteyen Kuvay-i Milliye’cilere Sünbül köyündeki şeyhin söylediğini ;

 

“Ben Yund dağına kadar bu köylerin tarikat şeyhiyim,bizim tarikatımız Yunan’a tek bir kurşun atmayacak.Mehdi gelmeden de caiz değildir”

 

Bu sözü söyleyen kişi daha sonraları Kubilay’ın başını kesecek olan Yobaz Derviş Mehmet’tir.Adamlarıyla Menemen’i bastığında şu sözleri söyleyen kişidir ;

“Din elden gitti “

Yobaz haine göre Yunanlı’lar varken Din vardı !!!

Bu nedenle onlara kurşun attırmadı …

Yunanlılar gidince din de gitti !!!

YOBAZA BAK YOBAZA …

Bu yobaz ticaniler,

Sonra da “Elhamdüllilah Müslümanım” diyerek camiye namaza giderler.

İslam dinine ve gerçek inananlara en büyük kötülüğü de bunlar yaparlar.

Onlar için din bir çıkar ve kazanç aracıdır.Dinden aldıkları güçle saf ve gerçek inançlı kişileri kandırırlar.

Yazının 1. bölümüne ulaşmak isteyenler ;


LİNK : http://nacikaptan.com/?p=2881

 

Konumuza dönelim ;

 

Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2

Naci KAPTAN

Menemen İsyanıni Yöneten : İngiltere

İdare edildiği yer : Yunanistan / Elefsis (Eski Lavriyon Kampı)

Karar alındığı tarihi : 15 Haziran 1930…

Kararı alanlar : Giritli Hüsnüyadis, Nakşibendi Said Molla (İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı, Kıbrıs’tan Yunanistan’a geçti. ), Şeyh Sükuti ve Giritli Derviş Mehmet.

Uygulayanlar : Erbilli Şeyh Esat, Giritli Derviş Mehmet, Giritli Sütçü Mehmet,Giritli Şamdan Mehmet, Giritli İsmail, Giritli Alioğlu Hasan, Yahudi Jozef ve diğerleri

15 Ocak 1931

 

Menemen olayı mahkeme ifadelerinden

 

“Bu sırada bir zabit emrinde bir asker müfrezesi geldi. Zabit mehdinin yanına yaklaşarak yakasından tuttu, teslim olmasını söyledi. Mehdi kızdı, zabiti kaktırdı ve bir silâh atarak zabiti yaraladı. Zabit yaralı olarak camiin kapusunun içine düştü. Mehdi ve Şamdan Mehmet, zabitin arkasından gittiler, zabitin kafasını kestiler ve başını alıp getirdiler. Halktan tanımadığım birisi bir ip getirdi, Mehdi, kelleyi sancağın ucuna dikti” (Maznun Nalıncı Hasan )

***

“Hükûmetin maksadı ve her hedefi Müslümanları gavur ettirmektir. Mehdi, dini iade etmek için bütün emellerini hep bu noktada toplar maksadı aşikardır. Cumhuriyeti yıkmak, gençliğin mefkûresini zehirlemekti ve bu meyanda Mehdi Mehmet, bütün memurlar kâfirdir, ailelerini açık saçık gezdiriyorlar diyerek mütemadiyen hükümet aleyhinde ve tarikat lehinde söz söylerdi. Öyle bir hale gelmiştim ki Mehdi’nin dediklerini yapmamak iradesinden mahrum kalmıştım.Laz İbrahim, nakşibendi tarikatının ve bu teşekkül ve bu şebekenin kuvvetli amillerindendir. Bunlar tarikat kisvesine bürünerek din perdesi arkasından büyük oyunlar oymamışlardır. Laz İbrahim, İstanbul’dan tarikatın neşir ve tamimi için kitaplar getirtti .Camide vaz ettiği esnada şapka giyenler gâvur olur der ve bilâ perva alenen zikrettirirdi.” (Maznun Mehmet Emin)

 

KUBİLAY OLAYI…
Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı…

 

23 Aralık 1930


“Kubilay Olayı”, Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir. Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay “devrim şehidi” olarak simgeleşti.

 

Adı Mustafa Fehmi Kubilay. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep. Giritli bir ailenin çocuğu. 1906 doğumlu. Kubilay bir öğretmen. Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında İzmir’in Menemen İlçesi’nde askerlik görevini yapıyor. O sırada 24 yaşında.

Bu genç insan, Menemen’de 23 Aralık 1930’da şeriat isteyenler tarafından öldürüldü. Genç Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı, “Menemen Olayı – Kubilay Olayı” olarak tarihe geçti.

Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi.Kubilay “devrim şehidi” olarak simgeleşti. Kubilay Olayı ile ilgili olarak, Atatürk’ün Silahlı Kuvvetlere mesajı, Genelkurmay Başkanı’nın mesajı, TBMM’de soru önergesi ve Başbakan İsmet İnönü’nün konuşması, Bakanlar Kurulu’nun sıkıyönetim ilanı kararı, Sıkıyönetim ilanının TBMM görüşmeleri, yargılamanın ilk günkü tutanakları, Savcılığın Esas Hakkındaki İddianamesi, Divanı Harp Kararnamesi, TBMM Adliye Encümeni Mazbatası ve TBMM Genel Kurul kararları, tam metin olarak yer almaktadır.

Menemen’de 23 Aralık 1930’da patlak veren Cumhuriyet karşıtı olayda yedek subaylığını yapmakta olan öğretmen Kubilay şeriat isteyenler tarafından öldürüldü.

Olayın elebaşısı “mehdi” olduğunu iddia eden Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) adında Nakşibendi tarikatına bağlı biriydi. 7 Aralık’ta 6 müridiyle (Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan) Manisa’dan yola çıkan Derviş Manisa’dan yola çıkan Derviş Mehmet, 23 Aralık sabahı, gün doğarken Menemen’e girdi. Belediye Meydanında çevresine topladığı yaklaşık yüz kişiyle zikrederek şeriat ilan etmeye kalkıştı. Meydandaki kalabalığın bir bölümü çağrısına uymuş, bir bölümü ise seyirci kalmayı yeğlemişti. Silahlı olan asiler bir müfrezenin başında olaya müdahale eden yedek subay Asteğmen Kubilay’ı hemen ardından da Hasan ve Şevki adındaki iki mahalle bekçisini öldürdüler.

Olay, arkadan yetişen askeri birlikler tarafından şiddetle bastırıldı. Bu arada Derviş Mehmet de vuruldu. Kaçanlar yakalandı, ilişkisi olanlar hakkında hemen kovuşturma başlatıldı.

27 Aralık’ta, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay) İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’e olay hakkında bilgi verdiler.

Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık’ta orduya gönderdiği başsağlığı mektubunda şöyle diyordu:

“Mürtecilerin (gericilerin) gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmaları bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir.”

31 Aralık 1930’da toplanan bakanlar kurulu, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan edilmesine karar verdi. Sıkıyönetim komutanlığına 2. Ordu Kumandanı Fahrettin Paşa (Altay), Divan-ı Harp Reisliği’ne 1. Kolordu Komutan Vekili Muğlalı Mustafa Paşa atandı.

Olay 1 Ocak 1931’de Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (KANSU) ve arkadaşlarınca verilen soru önergesiyle TBMM Gündemine getirildi. Soru önergesini Başbakan İsmet Paşa (İnönü) cevaplandırdı. Daha sonra Sıkıyönetim ilanına ilişkin önerge tartışıldı ve oybirliğiyle kabul edildi.

7 Ocak 1931’de Çankaya’da, Mustafa Kemal Paşa başkanlığında, Başbakan İsmet Paşa, Meclis Başkanı Kazım Paşa (Özalp), Sıkıyönetim Komutanı Fahrettin Paşa (Altay), İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Milli Savunma Bakanı Zekai Bey’in (Apaydın) katıldıkları bir toplantı yapıldı ve Menemen Olayı bütün yönleriyle ele alındı. Olayın gerici nitelikte, düzenli ve siyasi olduğu görüşüne varıldı.

Sıkıyönetim mahkemesi, 105 sanığı 15 Ocak 1931’de yargılamaya başladı. Duruşmalar, 25 Ocak’ta sona erdi ve 105 sanıktan 37’si için ölüm cezası verildi. 6’sının ölüm cezası yaş haddi nedeniyle 24 yıl “idama bedel hapis cezası”na çevrildi. Diğer sanıklardan 20’sine bir yıl, 14’üne üç yıl, 6’sına 15 yıl, birine 12,5 yıl hapis cezası verildi, 27 sanık beraat etti.

Karar, 31 Ocak 1931’de TBMM’ye sunuldu. Aynı gün Adalet Komisyonu’nda görüşüldü. Komisyon, 31 ölüm cezasından 28’ini onayladı. 2 kişinin ölüm cezasını 2 yıl hapis cezasına çevirdi. Bir kişinin cezası da, ölmesi nedeniyle kalktı. TBMM Genel Kurulu, 2 Şubat 1931’de cezaları onayladı.

Ölüm cezaları 3 Şubat 1931’de yerine getirildi.

Sıkıyönetim, 28 Şubat 1931’de Manisa ve Balıkesir’den, 8 Mart 1931’de de Menemen’den kaldırıldı.

****

Mahkeme kayıtlarını paylaşmaya başlamadan gazeteci Mehmet Faraç’ın

Menemen olayı hakkında yazdığı bir yazıyı sunuyorum.

“Dinci Tehdit, Kubilay Ve İşbirlikçilik!..


Mehmet Faraç”

 

“Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde hâki renkte askerî elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen’de 43. Alay 1. Tabur 3. Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.”

Yukarıdaki satırlar, 23 Aralık 1930 sabahı Menemen’de Nakşibendi müritleriyle onlara destek veren gerici yobazlar tarafından şehit edilen Yedek Subay Mustafa Kubilay’la ilgili Menemen Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı raporun girişidir!..

Tarihe “Menemen Olayı” diye geçen bu iğrenç eylemin elebaşı Kubilay’ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet’ti. Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan ise eylemci grubu oluşturmaktaydı.

Tamamı Manisa’da oturan bu gerici katillerin Nakşibendi tarikatıyla bağlantıları saptanmıştı. Onları tarikata çeken ve eğiten kişi ise Manisa Askerî Hastanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca’ydı. İbrahim Hoca, tarikat ilişkisini şöyle açıklamıştı:

Kılıçla tehdit!..
“İlk tarikata intisabım on iki sene evveldir. Nakşibendidir. Şeyhim İsmail Necati’ydi. Bâb-ı âli’de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra tahminen o zaman Çapa’da tekkesi bulunan Şeyh Esat Efendi’nin zikrine gittim ve ona bağlandım.”

İbrahim Hoca’nın Manisa’da görevli iken merkeze bağlı Horosköy’de yoğun faaliyetleri vardı. Onun çok yakını olan Osman Çavuş’un, “İnşallah reis-i cumhuru gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz” dediği saptanmıştı!..

Menemen Olayı, 23 Aralık 1930 tarihinde gerçekleşir. Eylemciler başlarında mehdi Mehmet olmak üzere sabah ezanı sırasında Menemen’e gelip Müftü Camii’ne girerler. Camide bulunan sancağı alan mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler:

“Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz.”

Jandarma Bölük Komutanı olayı haber alınca topluluğun bulunduğu belediye binası önüne gider ve eylemcilere dağılmalarını söyler. Mehdi Mehmet, “Ben mehdiyim. Şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez” diye cevap verirken, kalabalıktan alkış sesleri yükselir.

Sancaktaki baş!..
Bu sırada Alay Komutanlığında eğitime çıkmak üzere hazırlanan Yedek Subay Mustafa Kubilay’a bir müfrezeyle olay yerine gitmesi emredilir. Kubilay, halkla bir çatışmaya meydan vermemek için askerlere süngü taktırarak alandaki kahvenin önüne bırakır ve eylemcilerin yanına gider. O sırada eylemcilerin arasından ateş açılır ve Kubilay yaralanır.

Kubilay hemen yakındaki caminin avlusuna doğru koşar. Bu sırada bir el daha ateş edilir ve genç asteğmen avluda yere düşer. Cephaneleri olmayan müfrezedeki askerler ise geri çekilir. Kubilay’ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alarak avluya gider. Yerde yatan ve henüz ölmemiş olan genç askeri sürükleyerek yüzüstü yatırır sonra da başını keser! Nakşibendi müridi daha sonra Kubilay’ın saçlarından tutarak başını önce taşa vurur sonra da camiden aldığı sancağın ucuna geçirir!

Bu sırada alaydan gönderilen askerler olay yerine ulaşır. Eylemcilerin ateş açması üzerine çıkan çatışmada, Hasan ve Şevki adlı iki bekçi şehit olur. Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele geçirilir. Kargaşadan yararlanarak kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da ertesi gün Manisa’da yakalanır.

Bağnazlara idam!..
Olayın ardından sıkıyönetim ilan edilir. “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla kaldırmaya teşebbüs ve yardım” etmekten yargılanan bağnazlardan 32’si idama, 73’ü ise çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.
………………
Başlar kopartılırken!..
Peki, günümüzde yaşanan kimi siyasi tezgahlardan yola çıkarak da ibret alınması gereken bu acı öyküyü niçin mi anımsattım?..Birincisi dün Devrim Şehidi Kubilay’ın 80. ölüm yıldönümüydü… Cumhuriyet’in bekası uğruna başını veren o yiğit asker öğretmeni bir kez daha saygıyla anmayı görev bildim…

İkincisi, onun hikayesini anlatan ve şu an vizyonda olması gereken filmi İstanbul’da izleyeceğim bir tek sinema bulamadığımı duyurmak istedim!..

Üçüncüsü ise PKK yandaşları ile tarikat şeyhine saygılarını sunan Nakşibendi torunları, Cumhuriyet’in en önemli kalesine sızarken aynı yerde Atatürkçü, ulusalcı, Kemalist evlatların başlarının kesilmeye devam ettiğini anımsatmak istedim!.. En acısı da bu üçüncüsü olsa gerek!..

Atatürk’ün en büyük eseri “özerlik” tuzağındayken, Büyük Önder’in partisi Güneydoğu’nun yeniden yapılandırılması uğruna dizayn edilirken; Truva atlarının yularından tutup Cumhuriyet’in kalesine sokan işbirlikçi seyisler ülke tamamen kuşatıldığında; laiklikten, Atatürkçülükten ödün vermeyen namuslu kitlelere kesinlikle hesap verecektir!..

Ben şimdilik tüm bu gaflet ve hatta hıyanet yaşanırken, “kol kırılır yen içinde kalır” hastalığına kapılıp çevrelerine at gözlüğüyle bakanları, “uyanın artıkkkk!..” diye bir kez daha uyarmak istedim!..

 

105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.

Tutanaklardan yargılamanın ilk günü…:

 

(15 Ocak 1931)


Heyeti Vekilenin 31.XlI. 1930 tarih ve 10388 numaralı kararnamesi üzerine Menemen Divanı Harbi Örfisi 15.1.1931 tarihinde ilk içtimaını aktetmiştir.

 

Reis Mustafa Paşa, âza Miralay Ata, Miralay Timur ve Kaymakam Ziya ve Kaymakam Baha Beyefendiler…

Divanı Harbi Orfi Müddeiumumisi Hidayet ve muavini Fuat Beyefendiler…

Zabıt katipleri Kemal ve İhsan Efendiler…

Bu gün divanı harbi örfi heyeti yukarda adları yazılı zevattan müteşekkil olduğu halde Menemen irtica hadisesile maznun bulunan eşhas usulen tevkifaneden getirilerek cümlesi bağlı olmaksızın sırasile mevkii mahsuslarına alındıktan sonra ceza mahkemeleri usulü kanununun 236 ncı maddesi mucibince açık olarak muhakeme icrasına duruşuldu.

Mezkûr madde mucibince maznun bulunan eşhasın hüvviyetleri reisi mahkeme tarafından soruldu. Maznunlardan Şeyh Esat Efendi sorulan suale karşı:

1. Esat, babası Sait, 1259 doğumlu, aslen Erbil’li olup İstanbul’da Erenköy’ünde mukim, evli ve üç çocuklu olduğunu söyledi.

2. Mehmet Ali, babası Esat, 1291 doğumlu, aslen Erbil’li olup İstanbul’da Erenköy’ünde mukim, evli ve beş çocuklu olduğunu söyledi.

3. Laz İbrahim Hoca, babası Salih Efendi, 300 doğumlu, aslen Rize’nin Karadere Nahiyesinden olup İstanbulda Beykoz’da Mektep Sokağında 7 numaralı hanede mukim, evli 4 çocuklu, okur yazar ve mütekait tabur imamı olduğunu söyledi.

4. Süleyman, babası Rafet, 38 yaşında, Manisa’nın Hacı Yahya Mahallesinde mukim, evli ve çocuksuz olduğunu söyledi.

5. Osman, babası Hüseyin, 298 doğumlu, Manisa’nın Çarşı Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

6. Hasan, babası İsmail, 329 doğumlu, Manisa’nın Ebekuyu Mahallesinden Bedavaoğullarından, bekâr, cahil olduğunu söyledi.

7. Hasan, babası Mustafa, 326 doğumlu, Manisa’nın Aktar Hoca Mahallesinden, bekâr, cahil, gayri mahkûm olduğunu söyledi.

8. Mehmet Emin, babası Emrullah, 318 doğumlu, Manisa’nın Narlıca Mahallesinden ve Bozköylüoğullarından, evli, bir çocuklu, okur yazar olduğunu söyledi.

9. Ramazan, babası Mustafa, 1325 doğumlu, Çakıroğullarından, Manisa’nın Keçili Köyünden olup halen Manisa’nın Aktarhoca Mahallesinde mukim, çobanlıkla müşteğil, evli, çocuksuz ve cahil olduğunu söyledi.

10. Çırak Mustafa, babası Çırak Mustafa, 1305 doğumlu, Manisa’nın Lalapaşa Mahallesinde mukim, evli, iki çocuklu ve cahil olduğunu söyledi.

11. Talât, babası Hacı Ahmet, 26 yaşında, Manisa’nın Kara Köyünde mukim, bekar, okur yazar ve gayri mahkûm olduğunu söyledi.

12. Topçu Hüseyin, babası Hafız Memet, 1314 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde mukim, evli, üç çocuklu, okur yazar ve belediye su yolcusu olduğunu söyledi.

13. Tatlıcı Mutaf Hüseyin, babası İbrahim, 1311 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde, bekâr, okur yazar ve mahkûmiyeti olmadığını söyledi.

14. Hüseyin Ali, babası Hüseyin, 1313 doğumlu, Manisa’nın Arapalan Mahallesinde mukim, evli, bir çocuklu, cahil ve eskicilikle müşteğil olduğunu mahkûm olmadığını söyledi.

15. Süleyman Çavuş, babası Himmet, 1292 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde mukim, evli, iki çocuklu, cahil, bağcılıkla meşgul ve mahkûmiyeti olmadığını söyledi.

16. Şeyh Hakkı, babası Hacı Ali, 276 doğumlu, Manisa’nın Hacı Yahya Mahallesinde mukim, evli, bir çocuklu, okur yazar, Tatar Camii Hatibi olup mahkûmiyeti, sabıkası olmadığını söyledi.

17. Hafız Cemal, babası Haydar, 1291 doğumlu, Manisa’da muklm olduğunu söyledi.

18. Hacı İlyas, babası Ali, 287 doğumlu olup Manisa’nın Karakuyu Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

19.Hacı Hilmi Ef., babası Hüseyin, 287 doğumlu, aslen Giritli olup Manisa’da mukim, evli, altı çocuklu, okur yazar, sabıkasız.

20.Rağıp, babası Hacı Ali Paşazade, 297 doğumlu, Manisa’nın İbrahim Çelebi Mahallesinde, evli, üç çocuklu, sabıkası olmadığını söyledi.

21. Memet Ali Hoca, babası Hüseyin, 1280 doğumlu, aslen Rizeli olup İzmir’de Selimiye Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

22. Şeyh Hafız Ahmet, babası Halil, 300 doğumlu, Hocazade Mahallesinden, evli, iki çocuklu, sabıkası olmadığını söyledi.

23. Şeyh Ahmet Muhtar, babası Memet Sadık, 60 yaşında, aslen Alaşehirli olduğunu, evli, mahkûmiyeti olmadığım söyledi.

24. İsmail, babası Kahya Ahmet, 1317 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden, bekâr ve cahil, sabıkası olmadığını söyledi.

25. Koca Mustafa, babası Çakır, 35 yaşında, Menemen’in Bozalan karyesinden, evli, sabıkası olmadığını söyledi.

26. Hacı İsmail, babası Hasan, 1286 doğumlu Menemen’in Bozalan karyeslnden, bekâr ve sabıkası olmadığını söyledi.

27. Hüseyin, babası Hacı İsmail, 1323 doğumlu, Menemen’in Bozalan karyesinden, bekâr ve sabıkası olmadığını söyledi.

28. Abdülkerim, babası Mustafa, 1305 doğumlu Manisa’nın Gürece karyesinden, evli, sabıkası olmadığını söyledi.

29. Ramiz, babası Veli, 1298 doğumlu Menemen’de mukim olup Rumeli muhacirlerinden, evli, sabıkası olmadığım söyledi.

30. Molla Süleyman, babası Hacı Mustafa, 1294 doğumlu, aslen Çıtak Köyünden, Menemen’de mukim, evli ve sabıkası olmadığını söyledi.

31. Hüseyin, babası Yahya, 1310 doğumlu, Menemen’de mukim ve belediye arabacısı olduğunu söyledi.

32. Acem Haydar, babası Ali, 48 yaşında Menemen’de mukim, bekâr ve sabıkasız olduğunu söyledi.

33. Çingâne Ali, babası Memet, 1300 doğumlu, aslen Selânikli olup Menemen’in Camikebir Mahallesinde mukim, evli, iki çocuklu ve sabıkasız olduğunu söyledi.

34. Memet, babası Ali, 1279 doğumlu, aslen Harputlu olup Menemen’in Pazarbaşı Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

35. Yosef, babası, Hayim. 1313 doğumlu, Menemen’in Gaybi Mahallesinde mukim, evli, üç çocuklu. sabıkası yok, okur yazar olduğunu söyledi.

36. Şımbıllı Memet, babası Ali Osman, 47 yaşında Menemen’de mukim, demirci, evli, çocuklu, sabıkasız olduğunu söyledi.

37. Memet Ali, babası Ali Mazlûm, 1302 doğumlu, Menemen’in Ağahıdır Mahallesinden olup, evli, üç çocuklu, mahkûmiyeti, sabıkası olmadığını söyledi.

38. Arnavut Kamil, babası Yusuf, 23 yaşında Menemen’de mukim, Rumeli muhacirlerinden, evli, sabıkası olmadığını söyledi.

39. Hoca Saffet, babası Memet Ali, 1295 doğumlu, aslen Yanyalı Menemen’in Ulucami civarında mukim ve Manisa Vilayeti vaızı, evli, beş çocuklu, okur yazar, sabıkası olmadığını söyledi.

40. Rasim, babası Hüseyin, 1307 doğumlu, Menemen’in Hamidiye Mahallesinde mukim, amele, evli, iki çocuklu, cahil, sabıkası olmadığını söyledi.

41. Abbas, babası Selim, 314 doğumlu Menemen’in Kasımpaşa Mahallesinden, Boşnak, evli, çocuksuz, cahil ve sabıkasız olduğunu söyledi.

42. İbrahİm, babası Kerim, 35 yaşında, aslen Bozköylü olup Menemen’de mukim, evli, çocuklu ve sabıkası olmadığını söyledi.

43. İsmail, babası İbrahim, 299 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde mukim, bekâr ve sabıkası olmadığını söyledi.

44. Bıçakçı Mustafa, babası İdris, 287 doğumlu, Manisa’nın Hamidiye Mahallesinden, evli, çocuksuz, cahil, sabıkası olmadığı söyledi.

45. Murat Mustafa, babası Süleyman, 314 doğumlu. Manisa’nın Çarşı Mahalleslnden, evli, iki çocuklu, cahil, sabıkalı olmadığını söyledi.

46. Abdürrahman, babası Memet, 319 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünde mukim, evli, bir çocuklu, gayri mahkûm.

47. Memet, babası Ak Memet, 310 doğumlu, Manisa’nın İlyaskebir Mahallesinden, evli, cahil, gayri mahkûm.

48. Fırıncı Ahmet, babası Mustafa, 312 doğumlu, Manisa’nın Hacı Yahya Mahallesinden, evli, çocuksuz, gayri mahkûm.

49. Hasibe, Emrullah Hoca Karısı ve Asi Memet Emin’in anası, 55 yaşında Manisa’nın Narlıca Mahallesinden evli, çocuklu, gayri mahkûm.

50. Halide nam diğeri Fatma, Emrullah kızı, 314 doğumlu, Asi Memet Emin’in kız kardeşi, Keçeci Süleyman’ın karısı, üç çocuklu, gayri mahkûm.

51. Emine, babası Ramazan Memet Eminin karısı, 322 doğumlu, Manisa’nın Narlıca Mahallesinden, evli, gayri mahkûm.

52. Mustafa, Hafız Ali, 315 doğumlu, Simsar Kâtibi Manisa’nın Aktar Hoca Mahallesinden, evli, iki çocuklu, okur yazar, gayri mahkûm.

53. Ahmet, babası Memet, 316 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden posta sürücüsü, asi maktul Mehdi’nin bacanağı, evli, gayri mahkûm.

54. Rukiye, Osman karısı, 60 yaşında, Mehdi’nin kayın validesi, Manisa’nın Paşa Köyünden, mahkûmiyeti yok.

55. Ali, babası Kara Ahmet, 304 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinden, evli, cahil, iki çocuklu, gayri mahkûm.

56. Ali, babası Lüle Memet, 297 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinden, evli, gayri mahkûm olduğunu söyledi.

57. Mustafa, babası Ahmet, Bozalan Muhtarı, 301 doğumlu, rençber, Bozalan’da mukim, evli, mahkûmiyeti yok.

58. Mustafa, babası Mustafa, heyeti ihtiyariye âzasından, 309 doğumlu, rençber, evli, üç çocuklu, gayri mahkûm.

59. İsmail, babası Mehmet, Bozalan âzasından, 320 doğumlu, cahil evli, iki çocuklu, mahkûmiyeti yok.

60. İbrahim, babası Memet, 315 doğumlu, Bozalan heyeti ihtiyariyesi âzasından, evli, beş çocuklu, mahkûmiyeti yok.

61. Hasan, babası Halil, 309 doğumlu, Bozalan âzasından, evli, dört çocuklu, mahkûmiyeti yok.

62. Hüseyin, babası Ahmet, kır bekçisi, 309 doğumlu, Bozalanlı, evli, bir çocuklu, mahkûmiyeti yok.

63. Keçeci Süleyman, babası Hüseyin, Manisa’nın Narlıca Mahallesinden, 305 doğumlu, evli, bir çocuklu, gayri mahkûm.

64. Hasan, babası Hacı İsmail, 306 doğumlu, Bozalanlı evli, 4 çocuklu, cahil, gayri mahkûm.

65. İbrahim Ethem, Tarakçı Hüseyin, 311 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinden, evli, cahil, bir çocuklu, mahkûmiyeti yok.

66. Hüseyin, Koca Hasan, 315 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden, aslen Üsküplü, evli, mahkûmiyeti yok.

67. Arabacı Bekir, babası Ramazan, Manisa Paşa Köyünden, 317 doğumlu, Üsküplü, evli, mahkûmiyeti yok.

68. Eyup, babası Şerif Ahmet, 320 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden, evli, gayri mahkûm.

69. Hasan, babası Osman, 30 yaşında, Menemen’in Bozalan Kariyesinden, evli, çocuklu, gayri mahkûm.

70. Memet, babası Memet, 317 doğumlu, Bozalan Kariyesinden, rençber, evli, gayri mahkûm.

71. İbrahim, babası Hüseyin, 51 yaşında, Menemen’in Bozalar Kariyesinden, evli, rençber, mahkûmiyeti yok.

72. Hacı Hasan, babası Ahmet, 301 doğumlu, Manisa’nm Lâlapaşa Mahallesinden, evli, çocuklu, gayri mahkûm.

73. Ayan Memet, babası Hüseyin, 313 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahalleslnden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

74. Mustafa, babası Hacı Ali, 297 doğumlu, Bozalan Köyünden, rençber, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

75. Halil, babası Lutfullah, 317 doğumlu, Manisa’nın Tevfikiye Mahallesinde mukim, çocuksuz, mahkûmiyeti yok.

76. Katırcı Mehmet, babası Hasan, 305 doğumlu, Manisa’nın Tevfikiye Mahallesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

77. İbrahim, babası Ahmet, 50 yaşında. Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

78. Sadi, babası Mustafa, 305 doğumlu, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

79. Tahsin, babası Abidin, 313 doğumlu, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, gayri mahkûm.

80. Hasan, babası Zeno, 66 yaşında, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

81. Mehmet Çavuş, babası Çulhacı Ahmet, 304 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

82. Nurettin, babası Sadettin, 36 yaşında, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, mahkûmiyeti yok.

83. Şaban, babası Aslan, 282 doğumlu, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

84. Ahmet, babası Ömer, 299 doğumlu, Manisa’nın Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

85. Halit, babası MusIih, 294 doğumlu, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

86. Mustafa, babası İbrahim, 22 yaşında, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

87. Osman, babası Yasim, 315 doğumlu, Manisa’nın Horos Karyesinden, evli, mahkûmiyeti yok.

88. Mevlût, babası Necip, 303 doğumlu, Horos Karyesinden, evli, mahkûmiyeti yok.

89. Osman, babası Ragıp, 287 doğumlu, Horos Karyesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

90. Haşim, babası Muhtar, 80 yaşında, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

91. Ali Koç, babası Muhittin, 52 yaşında Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

92. Ahmet, babası Hasan, 298 doğumlu, Horos Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

93. Ali, babası Yakup, 28 yaşında, Horos Köyünden evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

94. Naşit, babası Salâhattin, 313 doğumlu Horos Köyünden, evli, mahkûmiyeti yok.

95. Hacı Hafız Ali Osman, babası Abdullah, Manisalı, Rahmanlı Köyünden, 293 doğumlu, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

96. İbrahim, babası Raşit, 305 doğumlu, Menemen’in Kasımpaşa Mahallesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

97. Fatma, babası Halil, Hasan karısı, 35 yaşında, Menemen’in Bozalan Köyünden, mahkûmiyeti yok.

98. Osman, babası Salih, 292 doğumlu, Manisa’nın Paşa Köyünden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

99. Hasan, babası Hasan, 308 doğumlu, Tütüncü, Manisa’da mukim, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

100. Ali, babası Mazlumaki, 300 doğumlu, Menemen’de mukim, bakkal, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

101. İsmail, babası İbrahim, Menemen’de mukim, 313 doğumlu, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

102. Halil, babası Ahmet, 306 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

103. Hüseyin Mazlum, babası Ahmet, 317 doğumlu, Manisalı evli, mahkûmiyeti yok.

104. Mehmet, babası Mustafa, 298 doğumlu, Kırlıoğulları şöhretli, Manisa’nın Gülhane Mahallesinden, evli, çocuklu, mahkûmiyeti yok.

105. Müezzin Hafız Berber Ahmet, babası Abdullah, 299 doğumlu, Menemen’de mukim, cami müezzini, evli, çocuklu, mahkûmiyeti olmadığını söyledi.

Bu suretle maznunların hüvviyetleri taayyün ettikten sonra mahkeme reisi Mirliva Mustafa Paşa kararnamenin okunacağını beyanla ceza muhakemeleri usulü kanununun 236 ncı maddesine tevfikan son tahkikatın açılmasına dair olan karar okundu.

Bölüm 2 * Devam edecek

Naci KAPTAN

21 Aralık 2012 Güncellendi

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 – Devrimlerin toplum tarafından özümsenmesi için zamana gerek vardır.Hele hele 1930’lu yıllarda Okuma yazma oranının çok düşük olduğu dönemde,Padişaha ve hilafete alışmış cahil bir topluma çağdaşlığı,laikliği,Cumhuriyet rejimini anlatmak ve toplumsal alışkanlıkları değiştirmek çok zordur.devrimlerle varlığına son verilmiş olan tekke ve zaviyelerin ,cahil okuma yazma bilmeyen fakat din adamı görüntüsünde olan yobazların da toplum üzerindeki etkisini de göz ardı etmemek gerektir.

 

Posted on  by Nacikaptan

 

 

ARAŞTIRMA YAZISI :

İlk bölümler ;

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

 

Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3

 

“Bir cuma günü Şeyh Saffet’le Mehdi’yi yolda bir çamlık arasında Rumca konuşmaktalar iken tesadüf ettim, bana sigara verdiler, içtim. Ve yanlarından ayrıldım ve çekildim, biraz yanlarından ayrıldım. kenardan Şeyh Saffet ile Mehdi’nin konuşmalarını ve vaziyetlerini takip ettim. Bir saat kadar konuştular” (Maznun Nalıncı Hasan’ın ifadesi)

***

Değerli okur,

Yukarıdaki ifadeye mim koy !!!

Şeyh Saffet ile Mehdi çamların arasında,gözden uzak,

Rumca konuşuyorlar !!!

Hadi arapça konuşsalar kabul edilebilir…

Din adamı sıfatlı kişiler neden gözden uzak,

Rumca konuşurlar ???

Yanıtı sizdedir …

 

GÜNÜN GAZETELERİNDE MENEMEN OLAYI

GİRİŞ

Menemen Olayı üzerinden uzunca bir süre geçmiş olmasına rağmen olay Giritli Derviş Mehmet’i irticanın sembolü, şehit subay Kubilay’ı ise cumhuriyet ve devrimlerin sembolü haline getirmiştir.Yazar ve araştırmacılara göre olay, rejim karşıtı olup, şeriat isteyenler tarafından gerçekleştirilmiştir ve planlı bir hareket olduğu mahkeme savcısının iddianamesinden ve günlük gazete haberlerinden,şahitlerin ifadelerinden anlaşılmaktadır.

Serbest Fırka’nın kapatılmasından henüz otuz beş gün sonra gerçekleşen vahim olay 23 Aralık 1930 Salı günü Menemen ilçesinde meydana gelmiştir. Cumhuriyet tarihimizde Menemen Olayı olarak geçen bu irticai hareket günümüze değin yaşanan İslami hareketler ya da irticai faaliyetler sonrasında “Yeni bir Menemen Olayı,” ” İrtica hortladı” sloganlarının atılmasına sebep olmuştur.

Bu tezde yerel basının iki önemli gazetesi, Yeni Asır ve Anadolu gazetelerinin 1939-1950 yıllarına ait baslıkları incelenerek, olayın niteliği, nedenleri, nasıl geliştiği, sonuçları, olaya karışanların yargılanma süreci ve olaya tepkiler ele alınacak ve değerlendirilecektir.

Cumhuriyet’in kurulması ile Türkiye vatandaşları için yeni bir sayfa açılmış, eski alışkanlıklardan uzak; çağdaş, modern, demokratik bir süreç ve bunun sağlanabilmesi için inkılâpların gerçekleştirildiği bir dönem başlamıştır. Nihayetinde cumhuriyet rejimi istenilen hedeflerine ulaşmayı başarmıştır. Ancak bir sorun vardır! Bu sorun toplumun beyninde yapılan yeniliklerin tam olarak yerleşmemesi ve benimsenmemesi idi. Siirt mebusu Mahmut Bey’in bir yazısı bunu çok iyi ifade etmektedir:

“Ruhlarla alakadar olan fikir ve içtimai ihtilaller, halk tarafından ne kadar samimi karşılanırsa karşılansın, uzun bir mazinin kurduğu zihniyet binasını kökünden yıkamaz. Yalnız cephelerini biraz değiştirebilir. Onun için ruhlara nüfuz etmeyen inkılâp hareketlerine karşı çok uyanık bulunmak lazım.

Devrimlerin toplum tarafından özümsenmesi için zamana gerek vardır.Hele hele 1930’lu yıllarda Okuma yazma oranının çok düşük olduğu dönemde,Padişaha ve hilafete alışmış cahil bir topluma çağdaşlığı,laikliği,Cumhuriyet rejimini anlatmak ve toplumsal alışkanlıkları değiştirmek çok zordur.devrimlerle varlığına son verilmiş olan tekke ve zaviyelerin ,cahil okuma yazma bilmeyen fakat din adamı görüntüsünde olan yobazların da toplum üzerindeki etkisini de göz ardı etmemek gerektir.

Menemen’de gerçekleşen vahim olay da bu tarz bir düşünce yapısının, yeniliklere karşı duyulan tepkinin, menfaatleri yitirmenin getirdiği bir olaydır. Olay çıkar çevreleri ve onların hükmünde olan cahiller tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu çevreler 1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ile gerçekleşen çok partili denemede, Şeyh Sait isyanı ve onun “Din elden gidiyor” propagandası ile 1930’da ise Serbest Cumhuriyet Fırkası denemesinde yine aynı propaganda ile Menemen’de Menemen Olayı’nı gerçekleştirerek ortaya çıkmışlardır.

Menemen’de cereyan eden olayın kahramanı Kubilay’dır. Kubilay’ın asıl adı Mustafa Fehmi’dir. Mustafa Fehmi dönemin eski Türk isimlerine olan hayranlık modasına katılarak “Kubilay” ismini almıştır. Kubilay Menemen’de 43. Piyade Alayında yedek subaylık görevinde bulunmakta ayrıca Menemen Zafer İlköğretim Okulu’nda öğretmenlik yapmaktaydı. Şehit edilmesinin ardından bu okula “Kubilay İlköğretim Okulu” adı verilmiştir.

Kubilay’ın ihmaller, acemilikler ve yobaz mürtecilerin “Din elden gidiyor” diye planlı irtica hareketi başlatmaları sonucu şehit olmasından sonra Menemen Olayı irticai hareketlerin en büyük örneklerinden olurken, Şehit Teğmen ve Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay Cumhuriyetin ve Cumhuriyet inkılâplarının sembolü haline gelmiş; olayın kendisi de irticai bir hadise olarak nitelendirilmiştir.

 

Mustafa Müftüoğlu’na göre; Menemen’de yaşanan irtica olayı Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılmasına meşruiyet kazandırmıştır.Bu olayın baş aktörü Derviş Mehmet, yardımcıları ise; Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet ve Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan ve bir de Çakır oğlu Ramazan’dır. Dört Mehmet ve yaşları 18’i bile bulmayan iki Hasan, Manisa’nın bir köyünde dağda kurdukları bir çardakta günlerce ayinlere dalmışlar; tarikat mensupları ve şeyhleri ile ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Derviş Mehmet, bu süre içinde onlara esrar içirerek akıllarını başlarından alma, tasarladığı yöne ve yöreye sürükleme çabasındadır. Mehdi olarak ortaya çıkan derviş Mehmet, İstanbul Erenköy’de bir köşkte oturan 84’lük Nakşibendî şeyhi Esat’ın güvendiği ve öne sürdüğü “mürit”lerdendir.

 

22 Aralık gecesi esrar âlemi yapan Derviş Mehmet ve grubu Menemen’e doğru yola çıkmışlar ve sabaha karşı alaca karanlıkta avcı kıyafetleri içerisinde Menemen’e girerler.Derviş Mehmet’i Menemen’de ilk gören üç tanık İsmail, Ahmet ve Feyzullah Hoca’nın anlattıklarına göre Müftü camii önüne gelen grup caminin müezzinini ve etrafta bulunan halkı tehdit yolu ile camiye toplamıştır. Burada “Yapılan ve yapılmakta olan devrimlerle memleketimizde kâfirlik adetleri yayılmaya çalışılıyor. Bu durum karşısında Allah’ın emri ile Mehdi olarak harekete geçmiş bulunuyorum. Yetmiş bin kişilik ordu Ankara hükümetini yıkıp halifeliği geri getirdi” sözleri ile amaçlarını ve buraya geliş nedenlerini ortaya koymuşlardır.

 

Bu sırada Derviş Mehmet ise hem tetiğe dokunuyor hem de Menemen ve çevresinin yetmiş bin kişi ile kuşatıldığını söylüyordu. Yanında yeşil bayrağı taşıyan genç de caminin önünde toplanan halka kendilerine katılmalarını söylüyordu. Derviş Mehmet şapka giymenin günah olduğunu belirtiyor, din devletinin kurulacağını bildiriyordu. Meydanda bayrağın altında izleyen ve zikredenlerin sayısı yaklaşık yüz kişi idi.Derviş Mehmet, bir süre burada eylemlerine devam ettikten sonra, Menemen’in mahallelerini gezmek istemiş ve Menemenli Ramiz öncülüğünde şehri dolaşmaya başlamışlardır.

 

Camiden aldıkları bayrakla birlikte yolda rastladıkları insanlara; “Müslüman mısınız? Mehdiye inancınız var mı?” gibi sorular sorarak halkı kendi yanlarına katılmaya ve meydanda toplanmaya çağırmışlardır. Kendilerine katılmayanların kılıçtan geçirileceğini ve ortada bir hükümetin olmadığını, herkesin dükkânlarını kapatıp kendilerine katılmalarını, arkalarından yetmiş bin kişilik ordunun gelip mehdinin huzurunda duracağını söylemişlerdir.

 

Arkadaşlarının yanından habersiz bir şekilde ayrılan Derviş Mehmet az ileride Saffet Hoca ile karşılaşmış, ona sancağın altından geçmesini söylemiştir. Ama Saffet Hoca başını eğerek yanlarından ayrılmıştır. Saffet Hoca’dan istedikleri desteği alamayan grup belediye meydanına doğru yürümeye devam etmiştir.

Derviş Mehmet ve grubu belediye meydanına yeşil bayrağı diktikten sonra tekbir getirerek etrafında dönmeye başlamışlar; şeriata dönüşü, peçe ve fesin geri getirilmesini, Arap harflerinin yeniden kullanılmasını savunmuşlar; kısaca cumhuriyetin en fazla gurur duyduğu inkılâplara karşı nutuk atmışlardır.

Olayın başından itibaren merkez jandarma komutanlığı ile hükümet arasında daha sonra da jandarma komutanlığı ile alay karargâh komutanlığı arasında sağlıklı bir haberleşme yapılamamıştır. Jandarma kumandanı istenilen kuvvetin ne için, ne amaçla ve ne gibi bir durum için talep ettiği hususunda alaya doğru dürüst bilgi sunmamış, ilk bölüğün cephanesiz yola çıkmasına sebep olmuştur.

26 asker ile kışladan çıkan Kubilay, jandarma kumandanının emrine girmek üzere hükümet konağı arkasına geleceği yerde aldığı Emire uymayarak meydan önüne gelmiştir. Kubilay’ın birliği saat 08.30’da olayın meydana geldiği alana ulaşmıştır.Olay yerinde bulunan Anadolu gazetesi muhabiri olayı şu şekilde aktarmaktadır:

Kubilay: “Bu nasıl şey! Haydi, buradan çekilin, işinize gidin” dedi. Fakat sahte mehdi resul, genç zabite kâfir dininden çıkmasını ve sancağın altından geçmesini söyledi. Genç zabit bu saçma hareketi yapamayacağını söyleyip bunları alıp götürmek istedi. Müsellah şerirlerden biri atıldı, sahte mehdi resulün emri ile genç zabitin üzerine yürüdü. Tabancasını çekti ve ateş etti. Zabitimiz yaralanmıştı. Oradaki halk dehşet içinde kalmıştı. Bir kısmı kaçıyordu. Vatan hainlerinden biri geldi, yaralı zabitimizin kolundan tuttu. Caminin ortasındaki bayrağın altına çekti, orada bıçakla boğazından kesti, başını gövdesinden ayırdı. Haydutlar genç zabitin kanını emmeye başladılar. Bu harekette bittikten sonra şehit zabitimizin başını bayrağın üzerine geçirdiler.

Güvenlik Güçlerinin Olaya Müdahalesi;


Kubilay ve askerleri olay yerine manevra mermisi (talimlerde kullanılan eğitim mermisi) ile gelmişlerdir. Bu sebeple kendisine ateş açıldığında halka dönerek “görüyorsunuz bana kurşun işlemiyor” demiştir. Derviş Mehmet Kubilay’ı sol tarafından yaraladıktan sonra sert bir yumruk yemiş ve yığılmış, bu sırada yaralı genç subay hükümet binasına doğru kaçmaya çalışmış ancak çok fazla ilerleyemeden yere yığılmıştır ve canice öldürülmüştür.

Kubilay’ın başını yeşil bayrağın direğine geçiren irticacılar tekbirler getirmiştir. Tam bu sırada mahalle bekçisi Hasan olay yerine gelir tabancasını çekip canilerden birisini yaralar başlayan çatışmada kendisi de şehit düşer. Ardından gelen Bekçi Şevki ise olayın üçüncü şehidi olmuştur.

Bir süre sonra olay yerine gelen makineli tüfek birliğinden “Teslim olunuz” uyarısı geldiği halde “ Bize kurşun işlemez” karşılığı alınması ile makineli tüfeklerle ateş açılmıştır.Açılan ateş neticesinde Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet delik deşik halde yere yığılmışlar, yaralı olan Emrullah oğlu Mehmet ile iki Hasan ise kaçmalarına rağmen bir süre sonra yakalanmışlardır.

Neden Menemen?


Menemen olayı sanıklarından Mehmet Emin’in kendisine yöneltilen bu soruya verdiği cevap “Burada Serbest Cumhuriyet Fırkası taraftarları kazandıkları ve ilgi gördükleri için” olmuştur.Nitekim son seçimlerde SCF. bu belediyede 9000 oy alırken CHF ancak 300 oy alabilmiştir. Yanya göçmeni Saffet Hoca’nın burada tanınan birisi olması ve taraftar bulabilme düşüncesi de etkilidir. Derviş Mehmet’in burayı seçme sebeplerinden birisi de buradaki askeri birliklerin sayısının 180 kişi olduğunun bilinmesi olabilir. Kendilerine burada yandaş bulabilme imkânını da göz önünde tutulacak olursak bu rakam çok yüksek değildir.

 

18 Ağustos 1930’da kurulan SCF ile demokrasi ortamının daha özgür bir hâl alacağı düşünülmüştü. Ancak, partinin örgütleri arasına sızan, gerekse parti dışında bulunan çıkarcı çevreler ve zümreler kısa zamanda gizlilikten, sinmişlikten sıyrıldılar; laiklik ilkesini kendilerine göre yorumlama ve hatta zorlama gösterilerine giriştiler ve parti, kuruluşundan 3 ay sona kapatıldı. Menemen olayının gerçekleşme ortamı da sözü edilen dönemde din perdesine bürünen çıkarcı çevrelerin beslediği ve koruduğu bir ortamdır. Menemen olayının asıl neden ve ortamı budur.

SCF lideri Fethi Bey, İzmir gezisinde Balıkesir istikametinde ilerlerken Menemen’e uğradığında, Kazım Özalp Paşa’nın ifadesi ile Menemenliler kendisine sevgi gösterilerinde bulunmuşlar ve bir tepsi içine koydukları ekmek ve tuzu göstererek “biz buna da razıyız, açız aç, gel de kurtar bizi” diye haykırmışlardı.Ve SCF son seçimlerde belediye seçimini kazanmıştı.

Olayın perde arkasının henüz net olarak bilinememesi “ Neden Menemen? “ sorusuna net bir cevap vermemizi engellemektedir. Ancak Menemen’in genel siyasi eğilim açısından olayın yaşandığı dönemde SCF’yi desteklemesi ve bu partinin kapatılmasına meşruluk kazandırılması amacı ile olayın burada çıkarıldığının düşünülmesini sağladığı gibi şeriat yanlılarının burada destek bulabilme ümidi ile olayın burada çıkarıldığı günümüzde dahi tartışma konusudur. S.C.F.’nin burada seçimleri kazanması ve bu partinin irticai hareketler sebebi ile kapatılmış olması sahte mehdi ve grubunda bu düşünceyi sağlamış olabilir.

Olay yerine eğitim mermileri ile gelmesi, Kubilay’ın Cumhuriyet düşmanlarına karşı heyecan ve acele ile hareket etmiş genç bir subay olduğunu gösterir.

Kubilay’ın yakın arkadaşı ve Menemen Eski Belediye Başkanı Bedri Onat ise genç subayın acemiliğini destekleyecek şekilde bilgiler sunar ve olayda büyük hatası olduğunu ileri sürer. Onat, Kubilay’ın olayı çıkaranları kollarından tutup başlarını birbirlerine vurduğunu ve silahların bundan sonra patladığını, Kubilay’ın bu davranışı olmasa idi olayın basit bir zabıta olayı olarak kalacağını söyler.

Olay ile ilgili çalışma yaparken Menemen halkı ile yaptığım söyleşilerin çoğunda da Kubilay’ın acemice davranan bir yedek subay olduğu söylemi ile karşılaştım. “Neden Menemen?” sorusuna tam bir cevap verememiş olsak da Menemen Olayı’nda birtakım ihmallerin söz konusu olduğu şüphesizdir.

Duruşma zabıtlarına ara vererek Ankara’da neler olduğuna bakalım ;

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk orduya başsağlığı mesajı gönderdi ;

 

Atatürk’ün orduya mesajı…


28 Aralık 1930

 

23 Aralık 1930 Salı günü meydana gelen olay üzerine Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık’ta orduya başsağlığı mesajı yayınladı.

İçişleri Bakanı Şükrü Bey (Kaya) ile Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay), 27 Aralık’ta, İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e olay hakkında bilgi verdiler. Mustafa Kemal Atatürk, 28 Aralık’ta orduya başsağlığı mesajı yayınladı.

Atatürk mesajında,” Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kublay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır” dedi.

Atatürk, “Mürtecilerin (gericilerin) gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmalarının bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadise” olduğunu belirtti.

***

Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa da aynı tarihte yayımladığı bir tamim ile Atatürk’ün mesajını orduya tebliğ etti.Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün, orduya mesajı şöyle:

28 Aralık 1930


Gazinin Orduya Taziyetnamesi

 

Menemen’de ahiren vukua gelen irtica teşebbüsü esnasında Zabit Vekili Kublay Beyin vazife ifa ederken duçar olduğu akıbetten Cumhuriyet ordusunu taziyet ederim. Kublay Beyin şehadetinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tavripkâr bulunmaları, bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hâdisedir. Vatanı müdafaa için yetiştirilen; dahilî her politika ve ihtilâfın haricinde ve fevkinde muhterem bir vaziyette bulunan Türk zabitinin mürteciler karşısındaki yüksek vazifesi vatandaşlar tarafından yalnız hürmetle karşılandığına şüphe yoktur.

 

Menemen’de ahaliden bazılarının hataları bütün milleti müteellim etmiştir. İstilânın acılığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman Zabit Vekilinin uğradığı tecavüzü milletin bizzat cumhuriyete karşı bir suikast telâkki ettiği ve mütecasirlerle, müşevvikleri, ona göre takip edeceği muhakkaktır. Hepimizin dikkatimiz bu mes’eledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkile yerine getirmeğe matuftur.

 

Büyük ordunun kahraman genç zabiti ve Cumhuriyetin mefkûreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kublay Bey, temiz kanı ile cumhuriyet hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.

 

Reisicumhur


Gazi Mustafa Kemal

 

***

Büyük Erkânı Harbiye Reisi Müşir Fevzi Paşa Hazretleri, şu tamimle mektubu orduya tebliğ etmiştir:

 

(Ayın Tarihi, cilt 20)

 

“Zabit Vekili Kublay Beyin feci bir surette vuku bulan şehadeti münasebetile Reisicumhur Hazretlerinin ordumuza taziyetnameleri sureti aynen yukarıya dercedilmiştir. Bütün kıtaat ve müessesatta umum zabit ve neferler muvacehesinde merasimi mahsusa ile okunmasını tamimen tebliğ ederim.

 

Yüksek ordumuz hakkında her vakit ızhar buyurulan ve bu defa da pek âli bir surette tecelli eden bu muhabbet ve hlssiyatı âliyeye karşı ordumuzun lâyezal rabıta ve şükranları Reisicumhur Hazretlerine bizzat arzolunmuştur. Bu kahraman arkadaşımızın şehadetinden dolayı teessürlerimi ifade ederken, bu aziz şehidin ruhunu tebcilen zati taziyetlerimin de bütün ordu arkadaşlarıma iblâğını ayrıca rica ederim.”

***

TBMM’de soru önergesi…


1 Ocak 1931

 

1 Ocak 1931 tarihinde Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) ve 43 arkadaşı, olayı, bir sözlü sonu önergesiyle TBMM Genel Kurulu’na getirdi.Soru önergesini Başbakan İsmet İnönü cevaplandırdı. İnönü, bu konuşmasıyla aynı zamanda Bakanlar Kurulu’nun bir gün önce aldığı sıkıyönetim kararının da gerekçelerini açıklamış oldu.

Soru önergesinde “Kahraman bir zabitimizin maruz kaldığı feci akıbet, haydutların bir kaç serseri veya esrarkeşten ibaret olmayıp mürettep ve şümullü ve irtica hareketi olduğu kanaatini vermiştir” denildi.

Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) ve 43 arkadaşının soru önergeleri şöyle:

(1 Ocak 1931)

REİS – Efendim; bu mesele hakkında bazı arkadaşların bir de sual takriri vardır. Şimdi bu sual takririni de okuyalım. Sual takriri okunduktan sonra Başvekil Paşa Hazretleri suale cevap verirler. Ondan sonra sual sahiplerinden arzu eden arkadaşlar da sözlerini söylerler.

YÜKSEK REİSLİĞE

Menemen’de tahaddüs eden irtica vak’ası Meclisi derin teessürlere garketmiş ve hadisenin doğrudan doğruya cumhuriyete müvecceh bir suikast olduğu anlaşılmakta bulunmuştur. Kahraman bir zabitimizin maruz kaldığı feci akıbet, haydutların bir kaç serseri veya esrarkeşten ibaret olmayıp mürettep ve şümullü ve irtica hareketi olduğu kanaatini vermiştir. Binaenaleyh Meclis büyük bir hassasiyet ve kat’iyetle vazifesini ifaya hazırdır. Evvelâ Hükümetçe hadise hakkında şimdiye kadar yapılan tahkikat safahatile netayicinin neden ibaret olduğu ve ne gibi tedbirler alındığı ve alınacağı hakkında Başvekil Paşanın Mecliste şifahen izahat ve malûmat vermesi için işbu sual takririmiz takdim kılındı efendim.

Denizli – Mazhar Müfit

Konya – Zühtü

Edirne -Zeki Mes’ut

Ordu – Recai

Bayazıt – Şefik

Çorum – İ. Kemal

Bitlis – Muhiddin

Ordu – Hamdi

Balıkesir – M. Emin

Manisa – Kemal

İsparta – Hâkim Riza

Ankara – Sami

Bitlis – Muhittin Nami

Bilecik – S. Asaf İzmir

Enver – Artvin

M.AIi – Van

Hakkı – Denizli

E. Aslan – Konya

A. Hamdi – Elâziz

Hüseyin – Mardin

Yakup Kadri – Konya

Kâzım Hüsnü – Konya

Mustafa – Konya

Tevfik Fikret – Muğla

Nuri Hakkı – Tokat

Mustafa K. Sadreddin – Denizli

Haydar Rüştü – Manisa

Dr. Saim – Aydın

Emin Fikri – Kütahya

İ. Hakkı – Balıkesir

Osman Niyazi – Tokat

Kâzım B. Lûtfi – Ordu

A Şevket – Afyon Karahisar

B Haydar Mahmut Reşit -Afyon Karahisar

M. Kâzım – Zonguldak

Nazif – Diyarbekir

Kâzım – Bayazıt

İhsan – Erzurum

Asım – Gazi Antep

Bölüm 3* Devam edecek

Naci KAPTAN

Güncellendi 22 Aralık 2012

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 – Muhterem şehit Kubilay’ın ruhu müsterih olsun, onun ideali, onun mefküresı olan Cumhuriyet ve inkılâbını kimse tevakkuf ettiremez. O daima yürüyecektir ve daima yürüyecektir (Alkışlar). Çünkü efendiler, Kubilay gibi içinde binlerce kişi bulunan ve daima o kara yılanın gırtlağına sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saçamıyacak bir hale sokacak bir gençlik vardır.

 

Posted on  by Nacikaptan

 

ARAŞTIRMA YAZISI
Naci KAPTAN

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

 

YAZI GİRİŞİ

23 Aralık 2012 MENEMEN

 

Devrim Şehitleri asteğmen Kubilay ile bekçiler Hasan ve Şevki’ın katledilmesinin 82. yıldönümü.Kubilay ve bekçiler Hasan ile Şevki Menemen’de saygı ve sevgiyle anıldı.

İzmir valisi M.Cahit Kıraç,İrticaya karşı duruş sergilememek için,her sene yaptığı gibi.Vali Cahit Kıraç,İzmir’de görev yaptığı beşinci yılında da Kubilay’ı anma törenlerine katılmadı.

Devletin onurlu Cumhuriyet valisi olmak yerine,iktidarın “siyasetçi” valisi olmayı seçti !!!

Naci KAPTAN

***

ANMA TÖRENLERİ

AYDINLIK Pazartesi, 24 Aralık 2012

GÖZYAŞLARIN DİNSİN YETİŞTİK ÇÜNKÜ BİZ

 

 

50 bin Kubilay Atatürk’te birleşti

 

Kubilaylar, gericiliğe karşı Cumhuriyet devriminden ödün vermeyeceklerine and içti. Menemen saatlerce “Tayyip yüce divana” sloganıyla inledi

On binler irticanın Kubilay’ı şehit ettiği Menemen’den AKP iktidarına Cumhuriyet mesajı verdi. Soğuğa rağmen 50 bini aşkın yurttaş sabah 8’den öğlen 14’e kadar “Atatürk’te birleştik, Hepimiz Kubilay’ız” sloganını haykırdı. Coşku mitingin sonuna kadar hiç bitmedi. Resmi törenin ardından Cumhuriyet İçin Güçbirliği ve ADD’nin çağrısıyla düzenlenen Büyük Menemen Buluşması Cumhuriyet Meydanı’nda gerçekleşti. Mitingde yapılan konuşmaların ortak vurgusu “AKP hükümetine karşı Atatürk’te birleştik” oldu. Eylemde en çok “Seyit Rıza değil, Hepimiz Kubilay’ız”, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganları atıldı. Mitinge CHP, İşçi Partisi, DSP, Genelİş, Birleşik Kamu-İş, Atatürkçü Düşünce Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği, İzmir Tabip Odası Başkanı Suat Kaptaner , Vardiya Bizde Platformu’nun yanı sıra Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ve muharip gaziler ve emekli askerler de katıldı.

 

Yer gök Menemen

 

Türkiye’nin dört bir yanında, on binlerce yurttaş katledişinin 82. yılında Devrim Şehidi Kubilay’ı andı. TGB’li gençler ‘Gericiliğe geçit vermeyeceğiz’ diye haykırdı

Devrim Şehidi Kubilay’ın gericiler tarafından katledilişinin 82. yılında gençler otuz ilde alanlara inerek, “Gericiliğe geçit yok” dedi. İstanbul’daki Kubilay anması Taksim’de gerçekleştirildi. Galatasaray Lisesi önünde toplanan TGB Liseliler Taksim Meydanı’na yürüdü. Yürüyüş boyunca “Aydınlık Türkiye karanlığa geçit yok, AKP’den hesabı Kubilaylar soracak” “Geçit yok gericiliğe, liseler bizimle aydınlanacak”, “Hainler Meclis’te yurtseverler hapiste” sloganları atıldı. Gündoğdu Marşı’nı ve 10. yıl Marşı’nı okuyan gençler, “Kubilay gibi hazırız”, “Bu topraklarda Kubilaylar bitmez” pankartları taşıdı. TGB Liseliler adına basın açıklaması yapan TGB Liseli Avcılar Sorumlusu Volkan Taşdemir, “Bugün Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca Kubilay tıpkı, 82 yıl önce olduğu gibi serden geçerek, kararlılıkla karanlığın, AKP’nin üzerine üzerine gidiyor” dedi

Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile bekçiler Hasan ve Şevki, şehit edilişlerinin 82. yılında, İzmir’in Menemen ilçesi Yıldıztepe’deki Kubilay Anıtı’nda törenle anıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ikinci kez katıldığı törende CHP, İP, TGB, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) kol kola yürüdü. Yürüyüş ve törenler sırasında gruplar hükümet aleyhine sloganlar attı. Menemen Kaymakamı Mustafa Gürdal’ın konuşması yuhalandı.

Kubilay’ı anma töreni, saat 09.30′da Menemen Tren Garı’nda toplanan grupların Yıldıztepe’ye doğru yaptığı ‘demokrasi ve laiklik’ yürüyüşüyle başladı. Menemen Belediye Bandosu’nun marşlarıyla eşlik ettiği yürüyüşe, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Genel Başkan yardımcıları Adnan Keskin, Gökhan Günaydın, CHP milletvekilleri, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve ilçe belediye başkanları katıldı. İşçi Partisi, İzmir’in birçok noktasından Menemen’e otobüs kaldırdı. İşçi Partisi, CHP, ADD ve TGB’lilerden oluşan grup, sloganlar eşliğinde tren garından Yıldıztepe’ye yürüdü. Grubun önünde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, milletvekilleri, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu yer aldı.

TGB’den Kubilay yürüyüşü ; Türkiye Gençlik Birliği (TGB)üyesi bir grup, Asteğmen Kubilay’ı, şehit edilişinin 82. yılında bir yürüyüş ile andı.

AA

İstanbul- Galatasaray lisesi önünde toplanan TGB’liler ellerinde Kubilay fotoğrafları, Kubilay’ı temsil eden bir genç, Türk bayrağı ve ”Kubilay gibi hazırız” pankartlarıyla İstiklal Caddesi’nde yürümeye başladı.

”Mustafa Kemal’n askerleriyiz”, ”Gençlik yürüyor, Kubilay geliyor”, ”Yeminler edildi, yıkılacak Silivri” şeklinde slogan atan grup, Taksim Cumhuriyet Anıtı’na kadar yürüdü. Grup adına okunan basın açıklamasında, milyonlarca Kubilay’ın kararlılıkla karanlığın üzerine gittiğini belirtildi.

23 Aralık 2012

25 Kanunuevvel (Aralık) 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesi




 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve


ŞEHİT KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4

 

Naci KAPTAN

Başbakan İsmet Paşa’nın (İnönü) Menemen Olayı hakkında konuşması – 1 Ocak 1931

Başbakan İsmet Paşa soru önergesini cevaplandırırken, “Bu hareketler Devlet ve Cumhuriyet aleyhine men tecavüz ve kast mahiyetindedir” dedi.

 

Önerge sahibi Mazhar Müfit Bey de, “Kubilay gibi içinde binlerce kişi bulunan ve daima o kara yılanın gırtlağına sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saçamıyacak bir hale sokacak bir gençlik vardır” diye konuştu.

 

Başbakan, konuşmasında şunları kaydetti:


“Siyasette aranılan şey bir takım adamların ve bilhassa politikacıların dini ahar fertlerin hürriyeti aleyhine ve Devletin kanunları aleyhine bir vasıtai taarruz olarak kullanmamalarıdır. Memnu olan şey budur. Hâdisede görüyoruz ki cehaletleri -bir kısmın cehaleti – olabilir. Bir kısmının bilerek tasmimlerile ve cümlesi din elden gidiyor behanesile bu adamlar müteariz bir istikamete sevkolunuyorlar. Bu hareketler Devlet ve Cumhuriyet aleyhine men tecavüz ve kast mahiyetindedir.”

“Dinle dünya işlerinin ayrılması meselesinin ruhu buradadır. Lâyik idarede herkes itikat ve vicdaniyetinde her türlü maniadan ve memnuiyetten âzadedir.”

 

Başbakan İsmet Paşa’nın konuşmasından sonra, önerge sahibi olarak Denizli Milletvekili Mazhar Müfit Bey söz aldı. Mazhar Müfit Bey, şöyle konuştu:

 

“Muhterem şehit Kubilay’ın ruhu müsterih olsun, onun ideali, onun mefküresı olan Cumhuriyet ve inkılâbını kimse tevakkuf ettiremez. O daima yürüyecektir ve daima yürüyecektir. Çünkü efendiler, Kubilay gibi içinde binlerce kişi bulunan ve daima o kara yılanın gırtlağına sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saçamıyacak bir hale sokacak bir gençlik vardır.

 

Bütün vatandaşlar müsterih olsun ki Cumhuriyet rejimi ve inkılâp, bu, tevkif edilemez, yürüyecektir, efendiler “

 

***

Başbakan İsmet Paşa’nın (İnönü), Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (Kansu) ve 43 arkadaşının verdiği soru önergesi dolayısıyla yaptığı konuşma şöyle:

(1 Ocak 1931)

 

BAŞVEKİL İSMET PAŞA (Malatya) – Kânunuevvelin 23 üncü günü Menemen’de hadise vukua geliyor. Bu hadise hakkında aldığımız ilk raporlar; dökülen kanlar için bize şiddetli bir teessür ve vak’anın mahiyeti itibarile üç dört betbahtın devlet kanunlarına karşı çılgınca hareketi ve derhal cezalarını görmeleri fikri uyandırdı. Müteakip raporlar Kublay Beyin yaralandıktan ve dermansız düşdükten sonra şerirler tarafından tecavüze uğradığını -eleminizi tahrik etmiyeyim, tafsilâtını hepimizin bildiği tarzda- vahşiyane muamele gördüğünü bildirdi. Ayni zamanda nazarı dikkatimizi celbetmiş olan şey, hadisede hazır bulunan halkın ilk raporlara göre kayıtsız ve hissiz bir halde seyirci kalmasıdır. Bu kadar malûmat bile eşkıyanın dolgunluğunu, husumetlerindeki vahşetin havsalanın almıyacağı derecede köklü olduğunu sonra etrafta bulunan kalabalığın, seyircilerin anlaşılmaz bir haleti ruhiye içinde şaşkın – lehlerine tefsir etmek için – şaşkın bir halde bulunduklarını bize telkin ediyordu. Fakat meselenin bu kadarı da ehemmiyetle nazarı dikkatimizi celbetmek için kâfi idi. Bundan sonra aldığımız rapor, hadise hakkında bildiğimiz tafsilâttan bir kısmını verir ki seyredenlerden bir kısmının tasvipkâr bir haleti ruhiye gösterdiklerini ilâve ediyordu. O zaman bir kaç noktai nazardan hadise bütün intibahımızı açmış, bütün nazarlarımızı kendi üzerine celbetmiş bir hale geldi. Kanuna karşı hareket karşısında son kuvvet olmak üzere celbolunan bir asker müfrezesinin başında bulunan 21 – 22 yaşında bir çocuk, hiç vazifesi olmadığı halde, bilâkis kendisini celbeden ihtiyaç ve kendisinin esas san’atı derhal silâhını kullanmağı emrettiği halde onun asaleti, toplnmış olan vatandaşları kan dökmeden nasihatla, ihtarla yola getirmek gayretine sevketmiştir. Bu asaletin 21 – 22 yaşında bir gence karşı hazırladığı muamele hiç bir suretle kabul tefsir ve tevil görünmüyordu.

Hepimiz ailelerimizde yetişdirdiğimlz çocuklardan bir kurban vermiş olduk. Hepimiz bu kurbanda vatan için büyük ümitlerle yetiştirilen genç ve kahraman zabitlerden vatandaş elile feda edilmiş bir şehit (vaziyeti) gördük. Bir taraftan teessür ve teellüm, zaptolunmaz bir halde iken, diğer taraftarı da Devlet memuru ve Büyük Millet Meclisi karşısında mes’ul adamlar sıfatile, hadisenin mahiyet ve hakikatını tetkik etmek mecburiyetinde bulunduk.

Bir muhit ne kadar zehirlenmiş olmak lâzımdır ki insanlar temiz tefekkür ve muhakeme kabiliyetinden bu kadar aşağı dereceye düşsünler. Hikâyesine tahammül edemediğimiz manzaraların filen vukuunu bu kadar soğuk kanlılıkla seyredebilsinler.

Sonra Devletin müsellâh kuvvetleri hadiseye çağırılmışken, bu kuvvetlerin ellerindeki silâhın hiç şüphe götürmez kudretlerine, muhakkak işletilmesine karşı bu kadar meydan okur bir haleti ruhiye gösterebilsinler!

Müddei umumî derhal işe vaziyet etti. İlk temaslardan az zaman zarfında, hakikaten adliyenin gayret ve dirayetile, bir çok hakikatlar meydana çıktı. İlk çıkan hakikatlar hadiseyi ika eden çetenin on gündenberi böyle mehdilik fikrini etrafa yaydıklarını, husumet saçtıklarını, sonra uğradıkları bazı köylerde silâhlandıklarını, müzaheret gördüklerini ve Menemen Şehrini daha evvel keşfederek tertiple girdiklerini gösterdi. Kezalik tahkikat, bu hadisenin filen ikama on gün evvel başlanmış olduğunu ve fevran üç dört kişi tarafından deruhde edilmiş bir teşebbüs olmayıp daha evvel Manisa’da iki üç aydanberi bir takım içtimalar neticesinde kararlaştırılmış, büyük şehirler arasında gidişler, gelişlerle tanzim olunmuş, sonra bizzat Menemen Şehri içinden bu çetenin geleceğini bilen ve onlar gelince kendilerine müzaheret için bir takım esbap hazırladıklarını söyliyen adamlarla çerçevelenmiş bulunduğunu ifade etti. İlk tahkikat bu şekli verince o halde mesele şümullü bir tertibin harekete geçmesi suretinde telâkki olunmak tabii idi. Yine görüldü ki adli tahkikatla tesbit olunan bu tertibin hareket safhasında öne sürülen müddeası din davası idi. Yani yüzlerce senedenberi dini siyasete alet ittihaz eden bütün hareketlerin bir tekerrürü görülüyordu. Elbette bunu tertip edenlerin din perdesi arkasında takip ettikleri bir takım maksatları vardı. Bu maksatlardan bir kısmını belki bizzat hareket edenler, cinayet yapanlar ve bu uğurda canlarını verenler biliyordu, bir kısım maksadı belki onlar da bilmiyorlardı. Hadise hakkında bu gün bildiklerimiz sureti umumiyede bundan ibarettir.

Hal için ve ati için alınacak tedbirleri tayin etmek üzere hadiseyi muhtelif cephelerden dikkatli olarak mütalea etmek zarureti vardır. Bir defa hale taallûk eden tedbirler için karar vermekte, Hükümet kendisini kat’i vazifeler karşısında gördü.

Teşkilâtı esasiye; vatan ve Cumhuriyet aleyhinde fiili teşebbüs vukuunu müeyyit kat’i emareler görüldüğü vakit Hükümete bir ay müddetle idarei örfiye ilân edebilmek salâhiyetini veriyor.

Biz ayni cürümlerden dolayı Adliyenin meseleyi takip ve intaç etmesinde bir tereddüde düşmedik. Bilakis Adliyenin ilk günlerde vaziyet edip te meselenin hakikatını meydana çıkarmak için gösterdiği kifayet ve dirayet hakikaten itminan verecek bir surettedir. Yüksek bir iktidar ile meseleyi nihayetine kadar Adliyenin takip etmesinde hiç bir mani yoktur. Meselenin hususiyeti şu noktadadır ki bir defa hadisenin bütün memlekette husule getirdiği elem ve teessür, sonra davayı süratle intaç etmek için görülen ihtiyaç usulde daha seri bir hattı hareketin ihtiyar edilmesini istilzam ediyordu. Ondan sonra askerî ve mülkî bir çok muhatapları olan meselenin bir mahkemede rüyet olunmasındaki hususiyet; davayı sür’atle intaç etmek için ayrıca bir âmil olarak nazarı dikkate alınmak lâzım idi. Sonra bilhassa, gizli tertipler ve uzun zamandanberi yapılan müzakereler neticesinde böyle bir hareket tezahur edince evvelemirde bu tertiplerin cereyan etmiş olduğu tahmin olunabilecek yerlerde gizli hareketleri faaliyetten derhal ıskat etmek lâzım geliyordu. Tertip Menemen’de bu suretle tezahur edip akamete uğrayınca diğer tarafların ne suretle işlediği, henüz tahkikatla meydana çıkmamıştır.

Binaenaleyh kat’i ve müstacel tedbir ile muhtemel tertibin heyeti mecmuasını derhal atalete irca etmek mecburiyeti vardır. Bu mülâhaza teşkilâtı esasiyenin verdiği salâhiyetin tatbiki ile üç kazada ldarei örfiye ilânını zarurî bir hale soktu. İdarei örfiyeyi Büyük Meclisin tasdikına arzettik. Bunun üzerine divanı harbi örfi (sefer) ahkâmını tatbik edeceği cihetle bittabi usullerde çok sür’at temin olunacaktır. Hadisenin müstacel tedbirlerini böylece arzettikten sonra şimdi meseleyi muhtelif cephelerinden mütalea etmeği vazife addediyorum.

Meselenin dini siyasete alet ittihaz eden safhasına nazarı dikkatimizi tevcih etmeliyiz. Bu safha biraz evvel dediğim gibi yüzlerce seneden beri tekerrür eden safhaların aynidir. Cumhuriyetin bidayetten beri takip ettiği, Devlet işlerini din işlerinden ayırmak hattı hareketi, ihtimal ki bundan beş, sekiz sene evvel, din aleyhine bir hattı hareket gibi isnat ve ifsadata mahal verebilirdi. Çünkü bu isnadatı asılsız olduğunu gösterecek en mühim ve en mukni âmil, yani zaman, henüz geçmemişti. Evvelâ bu propagandayı yapıyorlardı. Fakat dünya işlerinden din işleri ayrıldıktan sonra seneler geçti ve vatandaşların itikadat ve vicdaniyetinde aharın her hangi bir müdahalesi, memnuiyeti ve tasarrufu olmadığı sabit oldu.

Siyasette aranılan şey bir takım adamların ve bilhassa politikacıların dini ahar fertlerin hürriyeti aleyhine ve Devletin kanunları aleyhine bir vasıtai taarruz olarak kullanmamalarıdır. Memnu olan şey budur. Hâdisede görüyoruz ki cehaletleri -bir kısmın cehaleti – olabilir. Bir kısmının bilerek tasmimlerile ve cümlesi din elden gidiyor behanesile bu adamlar müteariz bir istikamete sevkolunuyorlar. Bu hareketler Devlet ve Cumhuriyet aleyhine men tecavüz ve kast mahiyetindedir.

Dinle dünya işlerinin ayrılması meselesinin ruhu buradadır. Lâyik idarede herkes itikat ve vicdaniyetinde her türlü maniadan ve memnuiyetten âzadedir. Ancak vatandaşlar bunu siyaset vasıtası ittihaz ederek aharı icbar için veya Devletin idaresinde müessir olmak için kullanamazlar. İtikat ve vicdaniyatta bu izahatı verirken ilâve etmeliyim ki kanunen memnu olan hareketlerin ihtiyarı ve memnu teşekküllerin faaliyeti kanuna karşı tecavüz ve cürümdür. Meselâ tekkelerin seddi kanunen tekarrür etmiş bir vaziyettir.

Bunların gizli olarak çalışması ve vatandaşları bir takım istikametlere sevketmeleri kendilerinin mesuliyetlerini muciptir.

Senelerdenberi bu hakikatler kemalile, fi’lî ve amelî olarak anlaşıldıktan sonra, Menemen gibi memleketin gerek umran ve bilhassa irfan itibarile ileri olan bir mıntakasında bu teşekküller nasıl işleyebiliyor? İnsana hüzün veren şey budur. Sonra teşekküller mücadeleye sevkettikleri adamları ne derece vahşet ika edebilecek düşük ve aşağı bir seviyeye ilka edebiliyorlar, maksatları neden bu kadar mel’unanedir! Buraları insana intibah ile mülâhaza telkin eden noktalardır. Bir çok defa Büyük Mecliste ve efkârı umumiye karşısında bu meseleler münakaşa olunmuştur. Sureti umumiyede bilinen şey budur ki bu memlekette cereyan eden hava devlet kuvvetleri örselenebilir, örselenmiştir gibi bir vaziyet ika ederse, müfsitler baş kaldırmak için bu havayı müsait buluyorlar. Onun için kanunlar devlet otoritesini, devlet kanunları ve kuvvetlerini her halü kârda masun ve muhterem tutmak için bir çok tedabir derpiş etmişlerdir. Menemen hadisesinde mücrim ve mürettiplerin, maksatları için bu derece cesurane hareket ikaına kendilerinde kuvvet hissetmeleri devlet kuvvetlerinde ve Hükümet işlemesinde bir nevi zaiflık görüldüğünün farzolunduğunu reddetmek müşküldür. Hakikaten böyle bir hava ve böyle bir manayi müfsitler ve fesat müstaitleri ahvalden çıkarmış olabilirler.

Arkadaşlar; böyle mevzuları mütalea ve teşrih ederken, lehinde ve aleyhinde olan amillere temas etmek ne kadar nazik olduğunu bilirim. Fakat mevzuun ne kadar nezaketi olsa, yine ona temas etmeliyiz. Bilhassa mevkii iktidarda olanların gerek parti ve gerek Hükümet itibarile, icraatını tenkit etmek yolunda açılan cereyan, diğer bir takım adamlara artık Hükümetin yerinden kalkamıyacak kadar zaif olduğu kanaatini vermektedir. Fakat mevkii iktidarda olanlar Devlet kuvvetleri zaifliyor ve bir takım zararlar ve fesatlar çıkıyor diye tenkit olunmıyacaklar mı? Ne yaparlarsa, ne söylerlerse lâyuhtî mi sayılacaklar? Böyle bir zihniyet, böyle bir hattı hareket, şüphe yoktur ki, lâakal fesadın vereceği neticeleri ve zararları verecektir (Bravo sesleri).

Şu halde mesele, memleketin içtimai bünyesinde, iki kutbun ortasını bulabilmektir. Öteden beri, hiç olmazsa otuz seneden beri, hallolunmıyan sır da budur. Memleketin tahammülü yoktur şekli altında her türlü tahdidatı ve setleri koymak için bir esbabı mucibe bulabiliriz. Fakat bu esbabı mucibe diğer taraftan lâyüsel bir vaziyeti en nihayet ihdas etmeğe müstaittir. Benim görüşüme göre mesele bir içtimaî mesele, bir çok nazariyatı olmakla beraber, hakikatı halde amelî bir meseledir.

Amelî tecrübe ve idman meselesi ve amelî terbiye meselesidir. Bizim çektiğimiz sıkıntı nedir? Muhalefet havasında, tenkidatta, muhalif neşriyatta memleketin ve Devlet otoritesinin çektiği sıkıntı, memleket alınganlığının suiistimal edilmesidir. Nasıl mevkii iktidar sahibi memleketin tahammülü yoktur vesilesini siper ittihaz ederek kendisini lâyuhtî mevkiinde göstermeğe istidatlı ise fırsat ve imkanı bulunca tenkit etmek vaziyetini takınmış olan adam da bütün şahsiyetleri, Devletin bütün kanun ve kuvvetlerini ayak altına almak için hiç bir hudut tanımamaktadır (Doğru sesleri, bravo sesleri). Nazik olan nokta, şahıslara taallûk eden her hangi bir terbiye icabını gözden uzaklaştıran cesaret, basit tabirile namus ticareti, Devlete taallûk eden nokta ise mevkii iktidarda bulunan bir adamı veya adamları çürütmek için gösterilen arzunun, Devletin bizzat kudretlerini ve bütün kanunların ehemmiyetsiz, itibar hakkından mahrum bir seviyeye düşürmek için gösterilen fartı gayret haline gelmesidir. Bunun ortası nasıl bulunacak? Bunun ortası, bir defa, zamanla ve tecrübe ile bulunacak ve bu zaman ile tecrübe esnasında kanunları hakkile işletmekte bulunacak; yani bir vatandaş her hangi bir meseleyi tenkit ederken ve her hangi bir meselede Devleti muhatap tutarak o hususta fikirlerini söylerken hangi hududa kadar kendisi memlekete zararı olmıyan bir çerçeve içinde kalabilir, bunu kendisine bir taraftan tecavüz ettiği zaman kanunlar, diğer taraftan da hâdiseler gösterecektir. Temenni edelim ki bu dersleri mümkün olduğu süratle almış olalım ve bu husustaki taşkınlıklardan memleket mümkün olduğu kadar az zarar görsün, çünkü her hâdiseden muvafık ve muhalif bir ders çıkarmazsak ve hâdiselerin verdiği derslere karşı gözlerimizi kaparsak, kanunî maniaları, içtimai maniaları daima tartmazsak kendimizi mes’uliyete ilka edecek ve hesaba çekecek bir çok hâdiseler karşısında kalabiliriz. Bu noktai nazardan Hükümet neşriyat hususunda derhal alınacak bir tedbir düşünmedi. Bilakis hâdisenin verdiği derslerden vatandaşların, hepimizin esaslı olarak istifa edeceğimizi ümit ediyoruz. Bilhassa ümit ediyoruz ki namus ticareti, şantaj ve Devlet otoritelerini kasteden neşriyat ve hava, adlî takibatla vatandaşlara hangi hudutlar dahilinde hareket etmek lâzım geldiğini filî ve amelî olarak öğretmiş olacaktır.

Adlî takibat bu öğretmekte ne kadar muvaffak olursa içtimai nizamın ahengini o kadar çok muhafaza etmiş olur. Hâdisede pek ehemmiyetli olan diğer bir noktayı da nazarı dikkatinize arzetmek isterim. O da dahilde olan her hangi bir mesele karşısında nihayet bir askeri müfrezeye, orduya müracaat olunduktan sonra bile vatandaşların kayıtsız kalmalarıdır.

Bunun sebebini size arzedebilirim. Başlıca sebep, dahil meselelerde sık, sık ordunun müdahalesine ihtiyaç gösterilmesidir. Yani; mülki, idari makamlarımız henüz ellerindeki bütün kuvvetleri kullanmadan orduya müracaat ediyor.

İkincisi; Askeri müfreze, vazifesinden hariç bir takım müdahalelere sevkolunuyor. Askeri müfreze, bir sivil veya bir jandarma müfrezesi değildir. Askeri müfreze bir yere gelince onun kumandanı taşkınlık gösteren kalabalık karşısında ne suretle hitap edileceğini, onların nasıl ikna edileceğini düşünmemelidir. Onları ikna etmek imkanları kendi san’at ve ihtisası haricindedir.

Dahilî hadisede askeri müfreze gelinceye kadar bütün bu tertibat, vatandaşlar arasında halledilmiş olmak lâzımdır. Demek ki mülki idare ikna edecek, ihtar edecek, tenbih edecek, sivil kuvvetleri ve jandarma kuvvetleri kullanılacak bunların hepsine karşı gelmiş olan mütecaviz nihayet mülki idarenin silâhile yola getirilmiyecek te Askerin silâh kuvvetle kanuna itaata icbar olunacak. İşte ancak o zaman asker gelirse vazife gayet basittir, acıdır, fakat basittir. Binaenaleyh asker dahil hadiselerde ancak bu hudut dahilinde kullanılabilir. Bu suretle bir çok hadiseler vehamet peyda etmeden hallolunabilir. Vehamet peyda eden hadiseler asker geldiği zaman onun müdahalesi ile ihtilâta meydan vermeden hallolunur. Bu mevzuun muhtelif kanunlarımızdaki temaslarını mezcedip Büyük Meclise ayrıca bir kanun lâyihası takdim etmek istiyoruz. Dahil hadiselerde askeri müfrezeler ne gibi ahvalde celbolunur? Ve celp olunduğu zaman karşılıklı vazifeler nelerden ibarettir. Bunu gerek vatandaşlar ve gerek bizzat askeri müfrezeler sarahatle bileceklerdir. Asıl olan şudur. Dahilî hadiselere askerin müdahalesini davet etmekten son hadde kadar içtinap eylemek lâzımdır. (Bravo sesleri). Bir diğer ihtiyaç yine nazarı dikkati celbetmiştir. O da böyle fevkalâde hadiseler olunca Adliye bir takım usullerini intisar ederek hususi bir hattı hareket takip edebilmelidir. Bunu da ayrıca tetkik ettiriyoruz. Tabiî elimizde bulunan hadise için değil geniş zamanda sükûnetle mütalea olunarak atide, sureti daimede Adliyenin elinde medarı tatbik olacak bir hüccet bulunsun diye.

İşte arkadaşlar;

Menemen hâdisesi münasebetile Hükûmetin hal için ve ati için vaziyeti nasıl mütalea ettiğini arzetmiş oldum.

Temennimiz; memlekette bu tarzda gizli tertipler kuran, facialar ikaına, Cumhuriyet aleyhine suikast ikaına teşebbüs edenlerin mahkeme karşısında seri bir surette adalet icabını nefsinde tecrübe etmelerini görmektir. Diğer taraftan memleketin heyeti umumiyesinin bu hâdise münasebetile intibahı uyanmış ve gerek hattı hareketimizde gerek kanunlarımızda gerek içtimai münasebetlerde mevcut eksiklikleri meydana çıkarmış olsun. Bunların islahında müsbet neticeler alabilelim. Şehit Kubilây, ailelerimiz içerisinde, hatıralarımızda, Cumhuriyet için başlı başına hizmet etmiş bir fedakâr olarak yaşıyacaktır. Ordunun verdiği bu aziz kurbanın bize ilham ettiği vazifeleri hepimiz dikkatle yerine getirmeliyiz (Alkışlar).

MAZHAR MÜFİT B. (Denizli) – Arkadaşlar, Menemen hâdisesi hakkında vukubulan sualimize Başvekil Paşa Hazretlerinin verdikleri cevaptan, beyanat ve izahatından menemen hâdisesinin ne suretle zuhur ve nasıl idare edildiğini ve tahkikatın neticesine ıttıla ettik. Vak’anın zuhurunda gösterdiği şekle nazaran biz bunun şümullü ve mürettep olduğuna kani idik. Başvekil Paşa Hazretlerinin beyanatları da bu kanaatimizi teyit etti. Şu halde efendiler, vak’anın şekil ve ârâzına göre bunun fevkalâde vakayi meyanına ithali lâzım gelir.

Fevkalâde ahvalde tabii ve normal zamanlar için yapılan kavanin acaba kâfi midir, değil midir? Eğer arkadaşlarım, tabii zamanlar için yapılan kanunlar bütün vakayi ve hadisatta, fevkalâde ahvalde de kafi gelseydi, vazu kanun, eksen devletlerde kendi esasI kanunlarında ve bizim de teşkilâtı esasiyemizde olduğu gibi fevkalâde vekayi için bir idarei örfiye ve fevkalâde mahkemeler tesisi lüzumunu hissederek kaydetmezdi, demek oluyor ki, fevkalâde vekayi için behemehal fevkalâde kavanine ihtiyaç vardır. Neden efendiler? Bazı böyle fevkalâde vekayi ve ceraim vardır ki onların mütecasirleri, onların şefleri, onu idare eden eller seri olarak derhal ve fakat adiIâne olmak şartile tahkik edilip te cezaya çarptırılması lâzımdır ki ibreti umumiye temin olunabilsin.

Efendiler, görüyorsunuz ki bu vak’ada yalnız dört beş serseri bir kaç esrarkeşin ferdi ve şahsi hareketi değildir. Başvekil Paşanın beyanatından anladık ki üç aydan beri Manisada bu hususta içtimalar oluyor, büyük şehirler arasında gelip gitmeler yapılıyor, tertibat alınıyor; mahalli vak’a olarak Menemen kasabası tesbit ediliyor, orası ile muhabere ediliyor.

Efendiler; şu halde bu üç ay zarfında cereyan eden bu ahval ve vekayii anlıyacak olan idarei mülkiyemiz nerede idi? Bunun valisi, polisi, zabıtası, jandarma kumandanı yok mu idi? Bu meselede Hükümeti merkeziye ne kadar sür’at ve dirayet göstermişse ve biz onlara ne kadar şükrana borçlu isek maalesef mahalli memurlarından da vazifelerini yapmadığından tekâsül ve ihmallerinden dolayı haklarında bittahkik kanunun hükmünü talep etmek te o kadar hakkı sarihimizdir.

Efendiler; idarei mülkiye ve bilhassa zabıtanın en büyük mahareti ve liyakati fi’lin vukuundan sonra faili tutmak değil, maharet, o fi’lin vukuundan evvel lâzım gelen vazifeyi yaparak o fl’le meydan vermemektir. Zabıtai maniayı mükemmel işletmektir (Bravo sesleri).

İdarei mülkiyede güç ve mühim olan nokta budur (Bravo sesleri). Diyorum ki fevkalâde vekayi için fevkalâde kanun ister ve fevkalâde tabiri için de hiç bir zaman ve bilhassa bu vakayı için hiç bir zaman hatırımdan terör veyahut istiklâl mahkemeleri geçmemiştir.

Paşa Hazretlerinin beyanatından memnuniyetle anladım ki hal için ve istikbal için bazı tedbirler ittihazı lâzımdır. Hal için ittihaz olunan tedbirler arasında idarei örfiye vardır. Bu lâzımdır.

İdarei örfiye seferberlik kavaidine nazaran seferberlik usulü muhakemesi cereyan edecektir ki bu da benim izah ettiğim sürati temin edecektir, bu nokta şayanı teşekkürdür. Fakat istikbal için düşünmek te lâzımdır. Yani ileride bu gibi vekayi zuhur edecek olursa hadisatın derhal izalesi için memurini adliyenin ve alâkadar memurların; şu veya bu tedbiri mi ittihaz edelim? Şöyle veya böyle mi yapalım? Gibi mütalealar, müzakerelerle vakit zıyaına iş’ar ve istiş’ara mahal kalmamak üzere şimdiden bu husus için de bir kanunun mevcudiyeti lâzımdır.

Efendiler; bu kanuna, bendenizin kanaatimce en ziyade kurtulacak şeyler muhakeme usulüne teallûk eden şeylerdir. Çünkü bu ve emsali cürümler hakkında yine kanunu cezadaki cezalar kâfi ve vafidir. Binaenaleyh benim ceza kanunu için hiç bir itirazım yoktur. Fakat bu gibi fevkalâde ahval için muhakeme usullerimizde bazı esasat vardır ki ahvali adiyede o merasime riayet olunmak ne kadar lâzım ise ahvali fevkalâde için de o merasimden sarfınazar edilmek te o kadar lâzımdır. Meselâ bizim bir Hiyaneti Vataniye kanunumuz vardır. Onun ceza kısmı tamamen ceza kanununa girmiştir. Fakat onun hususi muhakeme usulleri vardır. Meselâ o kanunun dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci maddeleri çok mühimdir. Bu maddeler muhakeme usulüne teallûk ediyordu.

Bu gün istikbal için o maddelerden istifade edilmelidir. Onlar da şu idi:

Meselâ; mercii muhakeme neresidir? Burada ekseriya ihtilâf ve salâhiyet meselesi zuhur edebilir. Salâhiyet meselesile uğraşmamak için ya fi’lin vaki olduğu yerdir ve yahut maznunun tevkif edildiği yer mercii muhakemedir. Bunu kabul etmiştik, bu gibi ceraim esbabı için mehakim tarafından behemehal muvakkat tevkif müzekkeresi verilir ve tevkif edilir ve muhakemesi mevkufen icra edilir. Bunu kabul etmek lâzımdır ve yine bu kanunun bir maddesinde diyordu ki celp ve davet gibi merasim yoktur, mahkeme doğrudan doğruya maznunu, mücrimi ihzar eder. Bunu da kabul etmek lâzımdır ve yine bu kanunun usule teallûk eden bir maddesinde diyordu ki muhakeme nihayet bir mazerete müstenit olmazsa yirmi günde intaç edilir. Bunların hükümleri B. M. Meclisinin tasdikına iktiran etmek şartile derhal icra olunur. Artık hükmü lâhikin temyizi yoktur, kat’idir. İstikbal için olacak kanun için, bu usullerin kabulu kâfi gelir. Böyle bir kanun tanzim edilirse muhakeme usulünde sürat temin edilir.

Adliye memurlarımızın eline verecek olursak usul ahvali mümasilede idarei örfiyeye lûzum bile kalmaz zannındayım. Bu hal ve istikbalde bu gibi vakayi hakkında yapılacak tedbirlerdir. Fakat acaba esaslı bir tedbir, son bir tedbir daha var mıdır? Evet vardır. Bu çıbanları çıkartan bir bünye, bir vücut vardır. Bu çıbanların çaresini bulduk, fakat esas olan bünye marazının tedavisi bu günün, yarının meselesi değildir. Tedavisi senelere muhtaçtır. Meselâ bunda talim ve terbiye kısmı var, bunda propaganda kısmı var, neşriyat kısmı vardır ki bunlara Hükümetimiz zaten ehemmiyet vermiştir ve bir kat daha sarfi mesai edeceğinde şüphe yoktur. Binaenaleyh Hükümetimizin bu günkü tedbirlerine bendeniz kat’iyen taraftarım ve tasvip ederim. Heyeti Celileniz de zannederim buna iştirak ederler. (Hay hay sesleri). Bu meselede calibi nazarı dikkat bir nokta var; bilirsiniz ki Türkün bir an’anesi, bir şiarı vardır. Sokakta iki kişi kavga ederse tavassut eder ve ayırır, bu mutavassıtlann çoğu kanını akıtır ve hatta ölenler de vardır. Fakat bu ahvali mümasilede hâlâ yine kanını akıtacak adamlar, yani mutavassıtlar vardır.

Fakat maalesef Menemen vak’asında bu an’ane ve Türkün şiarı nerede kaldı bilmiyorum. Göz önünde yirmi iki yaşında bir zabit vekili, bir genç ordunun bir cüz’ü ifayı vazifeye gidiyor, vuruluyor. Bununla da iktifa etmiyorlar. Yirmi dakika uğraşarak kör bir bıçakla muhterem şehidin başını göğdesinden ayırıyorlar. Bunun karşısında binlerce halk lâl olup kalmışlar. Belki korkmuşlardır diyelim ve bir an için bunu kabul etmiş olalım. Fakat efendiler, o avazei takdis ve tahsin ve o alkışlar ne demektir? Bunu insanın havsalası almıyor ve bundan anlıyorum ki Cumhuriyet, inkılâba ne kadar gayızları varsa bu feci ve hunrizane hareketlerile muhterem ordumuza karşı kin ve gayızları o derece hainanedir. Bu kara kuvvet ve mel’un kuvvet bilmelidir ki bizde yeni bir vatan temin eden bu ordu daima cumhuriyetin ve inkılâbın nigâhbanıdır ve daima olacaktır (Alkışlar).

Efendiler; tasti etmeyim. Muhterem şehit Kubilay’ın ruhu müsterih olsun, onun ideali, onun mefküresı olan Cumhuriyet ve inkılâbını kimse tevakkuf ettiremez. O daima yürüyecektir ve daima yürüyecektir (Alkışlar). Çünkü efendiler, Kubilay gibi içinde binlerce kişi bulunan ve daima o kara yılanın gırtlağına sarılacak ve daima ezecek ve zehrini saçamıyacak bir hale sokacak bir gençlik vardır.

Bütün vatandaşlar müsterih olsun ki Cumhuriyet rejimi ve inkılâp, bu, tevkif edilemez, yürüyecektir, efendiler (Yaşa sesleri, bravo sesleri ve alkışlar).

REİS – Efendim; Başvekil Paşa Hazretleri suale cevap verdiler. Sual sahibi de bunu kâfi görüyor. Bu münasebetle Başvekil Paşa Hazretleri idarei örfiye ilânı hakkındaki esbabı da izah buyurmuşlardır.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Paşam bendeniz de söz isterim.

REİS – Mesele sual ve cevaptan ibarettir.

Bölüm 4* Devam edecek

Naci KAPTAN


23 Aralık 2012 güncellendi

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5 – 31 Martı bunlar çıkardılar, mütarekede İstiklâl harbinde aleyhimize kuvvet sevkedenler bunlardır. Şeyh Sait isyanı çıkaranlar bunlardır.

 

Bu günkü Derviş Memed’i de bunlar çıkardılar. Binaenaleyh Efendiler asıl bunlara çare bulmak lâzımdır, yoksa Ahmet Beyin dediği gibi bunlara dokunulmadığı için teşekkür ederim demek doğru bir şey değildir.

 

Posted on  by Nacikaptan

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve

DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 http://nacikaptan.com/?p=2948

 

Naci KAPTAN

 

“Efendiler bu günkü gazetelerin vaziyeti budur. Beş kuruşa Milliyet satılır, beş kuruşa Vakit, Akşam, Cumhuriyet satılır. Rejimi kuvvetlendiren bu gazeteler beş kuruşa satılır, Hakimiyet okunmaz, fakat işitiriz ki filan yerde Yarin gazetesini kapışmışlar, yüz kuruşa satılmış. Bunun akibeti budur. 31 Martı bunlar çıkardılar, mütarekede İstiklâl harbinde aleyhimize kuvvet sevkedenler bunlardır. Şeyh Sait isyanı çıkaranlar bunlardır. Bu günkü Derviş Memed’i de bunlar çıkardılar. Binaenaleyh Efendiler asıl bunlara çare bulmak lâzımdır, yoksa Ahmet Beyin dediği gibi bunlara dokunulmadığı için teşekkür ederim demek doğru bir şey değildir. Muhterem arkadaşlar; ben hürriyeti matbuatın düşmanı değilim, gazetecilerin düşmanı değilim. Gazeteciler, rejimi müdafaa eden insanlar, bizim dilimizdir, kafamızdır, dimağımızdır, rejimi müdafaa ediyorlar. Asıl benim düşmanlığın, rejimi yıkmak istiyen hain gazetecileredir (Bravo sesleri) (Alkışlar). ”

 

(T.B.M.M.konuşmalarından Urfa Milletvekili Ali Saip bey)

 

Menemen Başkaldırısında Kubilay’ın başını kesen yobaz zanlılar

***

Asteğmen Kubilay’ın katledilmesinden sonra Ankara’daki gelişmeler ;

 

Bakanlar Kurulu’nun sıkıyönetim kararı…

 

31 Aralık 1930

 

Bakanlar Kurulu, 31 Aralık 1930 tarihli toplantısında, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde 1 ay süreyle sıkıyönetim ilan edilmesini, sanıkların yargılanması için de Divanı Harp kurulmasını kararlaştırdı.

Fahrettin Altay paşa 1937 (Beyaz pelerinli)

Sıkıyönetim Komutanlığına 2. Ordu Müfettişi Birinci Ferik (Orgeneral) Fahrettin Paşa (Altay), Sıkıyönetim Harp Divanının Başkanlığına Birinci Kolordu Komutanı Vekili Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Paşa (Muğlalı) getirildi.

Mustafa Muğlalı paşa 1933

Sıkıyönetim ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı, 1 Ocak 1931’de TBMM görüşüldü ve oybirliğiyle kabul edildi. TBMM’nin 594 sayılı kararı 3 Ocak 1931 tarihli Resmi Gazete’de (Sayı 1689) yayımlandı. Bu karar TBMM tarafından 2 Şubat 1931 tarihinde bir ay daha uzatıldı. 608 numaralı uzatma kararı 3 Şubat 1931 tarihli (sayı 1716) Resmi Gazete’de yayımlandı.

Sıkıyönetim, yargılamanın sona ermesinden sonra, Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde 28 Şubat 1931’de, Menemen’de ise 8 Mart 1931’de sona erdi.

Bakanlar Kurulu’nun sıkıyönetim ilanına ilişkin kararı şöyle:


(31 Aralık 1930)

 

Bakanlar Kurulu 31.12.1930 tarihli toplantısında, Anayasanın 86’ncı maddesine göre Menemen’de 23.12.1930 tarihinde işlenen cürümün hazırlık soruşturmasında bu cürümün Cumhuriyet aleyhinde bir tertip olduğu hakkında kesin deliller görülmüş olması nedeniyle Menemen İlçesi ile Manisa ve Balıkesir Merkez ilçelerinde 1 Ocak 1931 tarihinden itibaren 1 ay süre ile sıkı yönetim ilânına, Örfî İdari Amirliğine 2 nci Ordu Müfettişi Birinci Ferik Fahrettin Paşa’nın getirilmesine, Sıkı Yönetim Harp Divanının Başkanlığına Birinci Kolordu Komutanı Vekili Mirliva Mustafa Paşa 316/1′ nın, üyeliklere Topçu Alay Komutanı Albay Atabey’in, Birinci Kolordu Şube Müdürü Albay Demirşah Beyin, Alay (176) Komutan Yardımcısı E. K. Kaymakamı Yusuf Ziya Beyin ve 2 nci Kolordu Şube (2) Müdürü Kaymakam Bahattin Beyin,

Üye Yardımcılıklarına:

Fırka (57) Satınalma Komisyonu Başkanı Binbaşı Hüsnü Beyin, Topçu Alay (29) tabur (2) Kumandan Binbaşı Neşet Beyin getirilmesine

Divan Savcılığını İzmir Savcısı Hidayet’in, Savcı Yardımcılığına İzmir Savcı Yardımcılarından Fuat, Necdet ile İzmir Sulh Hakimi Kemal ve Adapazarı Sulh Hakimi Necdet ve Eskişehir Mustantiki Hikmet Beylerin görev almalarına

Karar verildi.

Bakanlar Kurulu’nun, Sıkıyönetim ilanına ilişkin olarak TBMM’ye sunduğu tezkere şöyle:

B. M. M. YÜKSEK REİSLİĞİNE

 

Teşkilatı Esasiye Kanununun 86 ncı maddesinde Vatan ve Cumhuriyet Aleyhinde kuvvetli ve fi’lî teşebbüsat vukuunu müeyyit kat’î emarat görüldükte İcra Vekilleri Heyeti müddeti bir ayı tecavüz etmemek üzere umumî veya mevziî idarei örfiye ilân edebilir, denilmiş olmasına ve Menemen’de 23.XII. 1930 tarihinde irtikâp edilen cürmün hazırlık tahkikatında bu cürmün Cumhuriyet aleyhinde şümullü bir tertip olduğu hakkında kat’î emareler görülmüş bulunmasına binaen Menemen kazası ile Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında 1 Kânunusani 1931 tarihinden itibaren bir ay müddetle idarei örfiye ilân olunmasına İcra Vekilleri Heyetinin 31.XII.1930 tarihli içtimaında karar verilmiştir.

Keyfiyeti Büyük Meclisin tasdikına arzeylerim efendim.

Başvekil
İsmet

***

TBMM’nin 594 sayılı kararı şöyle:

Menemen Kazası ile Manisa ve Balıkesir Merkez Kazalarında

idarei örfiye ilânı hakkında

No. : 594

Menemen’de irtikâp edilen cürmün Cumhuriyet aleyhine şümullü bir tertip olduğu hakkında kat’i emareler görülmüş bulunmasına binaen Menemen Kazası ile Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında 1 Kânunusani 1931 tarihinden itibaren bir ay müddetle idarei örfiye ilan olunmasına dair İcra Vekilleri Heyetinin kararı, Umumî Heyetin on yedinci inikadının birinci celsesinde müttefikan tasvip edilmiştir.

1 Kânunusani 1931

 

2 Ocak 1931 tarihli Hakimiyeti Milliye Gazetesi

TBMM’de sıkıyönetim ilanı görüşmeleri…

31 Aralık 1930


Bakanlar Kurulu’nun sıkıyönetim ilanına ilişkin tezkeresi, 31 Aralık 1930 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda ele alındı ve oybirliği ile kabul edildi.

 

Bu oturumda yapılan konuşmalar TBMM Tutanaklarına şöyle yansıdı:

(31 Aralık 1930)

REİS – Başvekâletten bir tezkere geldi, okunacaktır.

B. M. M. YÜKSEK REİSLİĞİNE

Teşkilatı Esasiye Kanununun 86 ncı maddesinde Vatan ve Cumhuriyet Aleyhinde kuvvetli ve fi’lî teşebbüsat vukuunu müeyyit kat’î emarat görüldükte İcra Vekilleri Heyeti müddeti bir ayı tecavüz etmemek üzere umumî veya mevziî idarei örfiye ilân edebilir, denilmiş olmasına ve Menemen’de 23.XII. 1930 tarihinde irtikâp edilen cürmün hazırlık tahkikatında bu cürmün Cumhuriyet aleyhinde şümullü bir tertip olduğu hakkında kat’î emareler görülmüş bulunmasına binaen Menemen kazası ile Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında 1 Kânunusani 1931 tarihinden itibaren bir ay müddetle idarei örfiye ilân olunmasına İcra Vekilleri Heyetinin 31.XII.1930 tarihli içtimaında karar verilmiştir.

Keyfiyeti Büyük Meclisin tasdikına arzeylerim efendim

Başvekil
İsmet

***

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Sual için değil, Hükümet tarafından bir teklif vardır. O teklif hakkında arzedeceğim.

REİS – Suale verilen cevabı sahibi sual kâfi görmüştür. Şimdi idarei örfiye talebi hakkındaki tezkere okundu. O tezkere hakkında Başvekil Paşa Hazretlerinin sözüne itirazınız varsa buyurunuz söyleyiniz.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Efendim; beyanatın hakkında söyliyeceğim, mutlaka itiraz olması lâzım değildi.

(Sual bitmiştir sesleri)

KAMİL B. (İzmir) – Usul hakkında söyliyeceğim, Reis Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi sual vaki olmuştur ve suale de cevap verilmiştir. Sual sahibi de izahatı kâfi görmüştür, nizamname sarihtir. Reis Paşa Hazretlerinin ifade buyurdukları veçhile mesele tamamdır.

REİS – Efendim, Ahmet B. idarei örfiye talebi hakkında söz söyliyecektir. Sual ve cevap hakkında değil.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Mesele basittir. Bir talep tezkeresi gelmiştir. Bu tezkere hakkında meb’uslar kendi fikirlerini beyan etmekte serbesttirler (Gürültüler). Müsaade buyurunuz efendim, rica ederim.

Muhterem arkadaşlar, asıl mevzua geçmeden evvel İsmet Paşa Hazretlerinin burada vaki olan izahatından mütevellit hissiyatımın beyanına müsaade buyurunuz. Ben bu beyanatı büyük bir meftuniyetle ve derin bir hürmetle dinledim, önünde derin bir meftuniyetle eğilir ve hürmetimi beyan ederim.

Paşa Hazretlerinin buyurduklarını bendeniz iki kelime ile telhis ettim.

Paşa Hazretlerinin dedikleri şudur: Vatandaşların hürriyetleri temin edilecek, azgınlar, bunu bilmiyenler ezilecektir. İşte hür, serbest, müstakil bir devletin kurulması ve inkişafı için hakikaten gayet metin, gayet velût bir düsturdur. Ve bu düsturdan; memlekette cereyan eden gayri müsait ve gayri muvafık havalar içinde millete hitaben bahsetmek; hakikaten büyük bir devlet adamının şiarıdır.

Bunu; derin ve büyük bir hürmet ve meftuniyetle kaydeder ve önünde hürmetle eğilirim. Bu gün efkârı umumiyenin, herkesin az çok ifrata doğru yürüdüğü bir zamanda vatandaşların hürriyetlerine riayet olunacak, vatandaşların hürriyeti muhafaza edilecek, yalnız azgınların başı ezilecek, yolundaki söz memleket mes’uliyetini ve cumhuriyetin müdafaasını eline alıp müdafaa eden bir recülü devlete lâyik bir sözdür. Ayni zamanda matbuata karşı, itiraf ederim, matbuatın bütün taşkınlıklarına rağmen fazla bir tedbir, fevkalade bir tedbir alınamıyacağını beyan buyurmaları… (Gürültüler). Müsaade buyurunuz, bendeniz anladığımı söylüyorum. Siz de anladığınızı gelip burada söylersiniz, bendeniz öyle anladım ve ona göre beyanı fikir ediyorum. Başka türlü anlamışsanız gelir beni tenvir edersiniz.

YAHYA GALİP B. – Rica ederim, aslı üzere kalsın, tefsir etmeyiniz.

AĞAOĞLU AHMET B. (Devamla) – Matbuata karşı dahi alınmış olan bu vaziyet Hükümet başında bulunanların cumhuriyet esaslarına her hangi bir vaziyette riayet edeceklerine derin bir zâmin ve kefildir. (Ona şüphe mi var sesleri). Şüphem yoktu. Fakat beyefendiler, ben dinliyordum, zatı âliniz ve diğerlerinden burada matbuat hakkında çok şedit tedbirler tavsiye edenler vardı. Buna rağmen Başvekilin gelip mes’uliyeti üzerine alması ve matbuat hürriyetini tahdit etmiyeceğini söylemesi büyük bir fazilettir ve bizim için büyük bir teminattır (Gürültüler). Ben bunu buradan söylemeği bir vazife biliyorum.

Bunları kaydettikten sonra efendiler, Menemen’de vaki olan hadise yalnız Türkiye’yi değil insan namını taşıyan her hangi bir varlığı, tabiatile kalbinin ta âmâkından müteessir etmiştir ve bu faciaya karşı maşerî vicdan isyan etmiştir, isyan etmiş olan maşerî vicdan teminat İstiyor, isyan etmiş olan maşerî vicdan bu facianın mukabilini istiyor, âmillerinin tecziye edilmesini istiyor. Hükümet te bu münasebetle tedbirler ittihaz etmiştir. Hiç şüphe etmiyorum ki bu hususta aramızda fark, ihtilâf olabilsin, hepimiz müttehiden teklif olunan kanunu vicdanen tasvip edeceğiz (Gürültüler).

YAHYA GALİP B. (Kırşehir) – Biz zaten müttehidiz.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Korkma azizim. Sözden korkma. Bırakın söyliyeyim. Başvekil Paşa Hazretleri kadar mütehammil olunuz.

YAHYA GALİP B. (Kırşehir) – Haddimiz mi efendim, herkes noksanını haddini bilmeli Ahmet Bey!

AĞAOĞLU AHMET B. (Devamla) – Evet Hükümet lâzım gelen tedbirleri ittihaz etmiştir. Fakat idari ve mihanikî tedbirler bu gibi meselelerde kâfi midir? Bendeniz Hükümetin haricinde bu işle alâkadar olan ve bu işin ve bu facianın bertaraf edilmesi yolunda çalışmak vazifesile mükellef olan diğer bir amilin mevcut olduğunu biliyorum. O amil de, o unsur da nihayet vazifesinin başına koşmalıdır. Efendiler Malûmu Âlinizdir ki Başvekil Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi; yüz elli senedenberi bu Türk milleti medeniyete kavuşmak için kendisini izmihlâlden kurtarmak ve medeniyetin feyizleri sayesinde inkişaf edebilmek için medeniyet şehrabına kendisini atmıştır. Fakat seciyesi ayni mahiyette, ayni hamurdan yapılmış bir takım heyûlalar onun karşısına çıkmaktadır. Selimi Salisten beri, Mahmudu Sanineden beri gelip giden bütün derviş Vahdetileri, Kabakçı Mustafalar, bu günkü Şeyh Memetler hep ayni mahiyette, ayni hamurdan yapılmış insanlardır.

YAHYA GALİP B. (Kırşehir) – Hiç birisi Türk değildir. Türkleri tenzih ederim.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Türk mü, gayri Türk mü nedir, bilmem; fakat memlekette bu gibi adamlar vardır. O kadar var ki bir Türk zabitini öldürmek faciası, bir Türk şehrinde yapılmıştır. Bunu kimse inkar edemez.

YAHYA GALİP (Kırşehir) – Allah bin kere lanet etsin.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Bunu kim yapmıştır? Tabiatile Türk değilse de Türk tabiiyetinde bulunan ve Türk Hükümetine iştirak etmiş olan insanlardır. Bunlar mütemadiyen böyle Türkün önüne çıkmışlar ve mütemadiyen bu hususta Türkün inkişafına mani olmak istemişlerdir ve mütemadî hareketleri neticesinde Türkü bir kat daha zaafa uğratmışlardır. Fakat bu günkü hadisenin diğer bir alâmeti daha vardır ki o alet üzerinde bütün arkadaşlarım ve Başvekil Paşa Hazretleri de tevakkuf ettiler. Bunun üzerinde bir daha durulması, tevakkuf edilmesi lazımdır. O da bu faciayı görüp te lakayt ve seyirci kalan halkın haleti ruhiyesidir. Hakikaten bu, o kadar feci bir haleti ruhiyedir ki ve o kadar adi bir şeydir ki insan bunu duyduğu zaman şahsen mahcup bir vaziyette kalıyor, yerin dibine girmek istiyor.

Çünkü biz hepimiz bu memleketin adamıyız, bu memleketin içinde, bir şehrinde adam boğazlanıyor. O da kim? Zabit, muallim, yani memleketin maddi ve manevi inkişafı vazifesini üzerine alan bir genç, o kadar izdihamın ortasında boğazlanıyor. Yirmi dakika boğazı kesiliyor da müdahale edilmiyor. Hatta tasvipkâr olanlar bile çıkıyor. Efendiler; sormak lâzım gelen asil bu hadisedir. Halkta, kütlei nasta mevcudiyeti bu gün keşfedilen bu haleti ruhiyenin karşısında, ben kendi nefsime, kendimi çok küçülmüş bir vaziyette gördüm ve bu kütle mes’uliyetinin manevi mes’uliyetin bir kısmının da bana geldiğini hissettim.

ALİ B. (Rize) – Elbette, elbette.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Sen de varsın burada, sen de varsın. Ben kendimi misal gösterdim, sen de bundan istifade mi edeceksin? Ben burada senden çok vazifemi ifa etmişim, bunu bilmelisin, binaenaleyh ben kendimi misal olarak gösteriyorum ve diyorum ki bu memleketin münevver zümresi mütefekkiri, muharriri, muallimi, âlimi, gazetecisi, hulâsa bir memleketin münevver denilen kısmı vazifesini ifa etmemiştir ve etmemektedir. Bu noktai nazardan diyorum ki ben mes’ulüm, yoksa bu işte ben senden çok temizim, müberrayım. Efendiler, Cumhuriyet, inkılâp baştan başa bir dindir, bir imandır (Ona şüphe yok sesleri). Bu dinin, bu imanın bir kitabı olacaktı, bir ibadeti olacaktı, dahileri olacaktı, müminleri olacaktı, Cumhuriyetin faziletlerini, fikirlerini cemaat arasında geceli gündüzlü çalışarak neşrü tamim edecek, bu cahil cemaati yürütecek adamlar olacaktı. İşte bu sahadaki vazifelerimizi görmedik. Bu sahada mes’uliyetimiz vardır. Evet, mes’uliyetimiz bu sahadadır. Bunu eğer biz burada ve o mübarek şehidin ruhu önünde itiraf eder ve günahımızı itiraf ettikten sonra da teyakkuza, intibaha gelirsek ve Cumhuriyet ve lâyıklık imanına karşı her münevver kendi üzerine terettüp eden vazifeyi ifa ederse Mazhar Müfit Beye derim ki o gencin o yüksek adamın kanı hedere gitmemiştir. Binaenaleyh Devletin, Hükümetin aldığı kararlarla beraber Hükümetin yanı başında bu memleketin münevver aksamına büyük ve hatta Hükümet vazifesinden daha büyük bir vazife terettüp ediyor. O vazife de durmadan çalışmaktır ve eğer biz hakiki Cumhuriyetçiler isek ve eğer biz Cumhuriyetin memlekette yaşamasını arzu ediyorsak, eğer biz mütemadiyen karşımıza çıkan o menhus ruhun yok olmasını istiyorsak biz o inkılâbı yapan insanlar, geceyi gündüze katarak ve kendi vezaifi hususiyemizi unutarak bilâ âram ve hasbetenlillâh çalışacağız, eğer biz bunu yaparsak ve bu suretle Hükümetin yardımına koşarsak, Hükümetin tedbirleri müsmir olur. Yoksa bu tedbirler mihanikidir, idaridir. Öteki devin kırk başı var, kırk bin başı var. Bu başların birini kesersek öteki çıkar, asıl mesele devi, o menhus ruhu öldürmektir. Bunu öldürecek Hükümet değildir, muallimdir, muharrirdir, şairdir, mütefekkirdir, ediptir.

REFİK B. (Konya) – Bravo, bravo.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Bendeniz bunu söylüyorum.

YAHYA GALİP B. (Kırşehir) – Muhalifleri de unutmayınız.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Muhalifler bu ruhu öldürmek için çalışıyorlar (Gürültüler).

ALİ SAİP B. (Urfa) – Muhterem arkadaşlar, Ahmet Beyefendi vazifemizi yapmadık, yapmıyoruz, hepimiz mes’ulüz dediği için söz almak mecburiyetinde kaldık.

Efendiler, hadise çıkan Menemen’de Ahmet Bey, bundan üç ay evvel seyahat etmişti. Hadise çıkan yerlerde o şehidin kafasına takılan bayrak onları istikbal etmişti. Ben istedim ki Ahmet Bey kürsüye çıktığı zaman; efendiler, bu teşkilât yapılırken etrafımıza toplananlar, bizi bayrakla karşılayanlar mürteciler imiş, bize çok eyi yaptınız. Çok eyi bir teşkilât yaptık. Cumhuriyeti muhafaza edeceğiz diyen adamlar, meğerse kana susamış vatandaşların kanını içmek istiyormuş.

Binaenaleyh bu kürsüye geliyorum, sizden af diliyorum, beni affedin deselerdi kendisinin elini öpecektim.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Senden mi af dileyeceğim?

ALİ SAİP B.(Urfa) – Hayır benden değil, milletten af dileyeceksin!

Efendiler; Ahmet Bey, yalnız matbuat hürriyetine dokunulmıyacağı için Baş Vekil Paşaya teşekkür etti. Efendiler; matbuat hürriyeti diyoruz, rica ederim, müsaade ederseniz size ufak bir hikâye arzedeyim, ondan sonra maruzatıma devam edeyim: Çoğunuz bilirsiniz, ata sözlerdir:

Bir muhtarla bir bekçi kavga etmişler, muhtar bekçiyi dövmüş, muhtarın düşmanları bekçiyi teşvik etmişler, git Hükümete müracaat et, hakkını iste demişler. Bekçi arzuhalciye gelmiş, bana bir arzuhal yaz demiş, arzuhalci ne o demiş? Muhtar beni dövdü, tokat attı, arzuhalı kaça yazarsın demiş, arzuhalci beş kuruştan yüz kuruşa kadar arzuhal yazarım demiş, öyle ise bana yüz kuruşluk bir arzuhal yaz demiş.

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Arap hikayesi mi?

ALİ SAİP B. (Urfa) – Hayır bu sizin hikayenizdir (Handeler). Arzuhalci arzuhali okuyunca bekçi ağlamaya başlıyarak; vah, vah demek bana zulüm etmişlerde haberim yokmuş, demiş.

Efendiler bu günkü gazetelerin vaziyeti budur. Beş kuruşa Milliyet satılır, beş kuruşa Vakit, Akşam, Cumhuriyet satılır. Rejimi kuvvetlendiren bu gazeteler beş kuruşa satılır, Hakimiyet okunmaz, fakat işitiriz ki filan yerde Yarin gazetesini kapışmışlar, yüz kuruşa satılmış. Bunun akibeti budur. 31 Martı bunlar çıkardılar, mütarekede İstiklâl harbinde aleyhimize kuvvet sevkedenler bunlardır.

Şeyh Sait isyanı çıkaranlar bunlardır. Bu günkü Derviş Memed’i de bunlar çıkardılar. Binaenaleyh Efendiler asıl bunlara çare bulmak lâzımdır, yoksa Ahmet Beyin dediği gibi bunlara dokunulmadığı için teşekkür ederim demek doğru bir şey değildir.

Muhterem arkadaşlar; ben hürriyeti matbuatın düşmanı değilim, gazetecilerin düşmanı değilim. Gazeteciler, rejimi müdafaa eden insanlar, bizim dilimizdir, kafamızdır, dimağımızdır, rejimi müdafaa ediyorlar. Asil benim düşmanlığın, rejimi yıkmak istiyen hain gazetecileredir (Bravo sesleri) (Alkışlar).

AĞAOĞLU AHMET B. (Kars) – Aferin…

REİS – Efendim, başka söz istiyen yoktur. Hükümetin Menemen, Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında idarei örfiye ilânı hakkındaki tezkeresini reyinize arzediyorum. Kabul edenler… Etmiyenler… Müttefikan kabul edilmiştir.

Bölüm 5* Devam edecek

27 Aralık 2012 güncellendi

Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 6 – Yobaz ve dinci tarikat şeyh,şıh ve hocaları çevresinde toplanan kandırılmış müridlerini kendilerine bağımlı kılmak,itaatkar olmalarını sağlamak,onları isteğince yönetebilmek için dini söylemlerle birlikte uyuşturucu da vererek bilinçlerini köreltiyor.Buna en iyi örneklerden birisi Haşhaşin’lerdir.

 

Posted on  by Nacikaptan

 

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve


DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 6


Naci KAPTAN

 

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 http://nacikaptan.com/?p=2948

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5   Http://nacikaptan.com/?p=3037

 

Açıklama ;

Karşı devrimcilerin tarihi çarpıtmaktaki çabaları her zaman var olmuştur.İrticai kalkışma hareketlerini yapan Laik Cumhuriyet düşmanlarını aklamaya çalışırlar.Şimdilerde de Kubilay olayının gerçeklerini saptırmak ve bu olayın irticai olmadığını,birkaç esrarkeşin yaptığı basit adli bir olay olduğunu yazıp,söylüyorlar. AKP iktidarının yönetici ve paydaşları da böyle söylüyor.Hatta hatta İktidar hükümeti tarafından Gen.kur.Başkanlığına jet atama dizisi sonrası getirilen Necdet Özel dahi Kubilay’ın katlinin 82. yılında yaptığı açıklama ise hayal kırıklığı yarattı ,açıklama şöyle ;

Genelkurmay’ın Kubilay açıklamasında Atatürk, laiklik ve çağdaşlık yer almadı

 

Devrim Şehidi Kubilay’ın katledilişinin yıldönümünde Genelkurmay Başkanlığı da yazılı bir açıklama yaptı. Orgeneral Necdet Özel imzasıyla yapılan açıklamada yalnızca Menemen Olaylarının esef verici olduğu söylendi. Genelkurmayın geçen yılki açıklamasında yer alan “Atatürk devrimleri ve Cumhuriyet’e bağlılık” vurgularıysa bu yılki açıklamada yer almadı.

 

Menemen de asteğmen Kubilay’ın katledilişinin 82. yıl dönümünde Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamadaki değişim dikkatlerden kaçmadı. Açıklamada geçen yıl üzerine basa basa tekrarlanan Atatürk devrimleri, çağdaş ve laik Türkiye vurguları bir tek kelimeyle dahi yer almadı.

 

Orgeneral Necdet Özel imzasıyla yayımlanan mesajda Menemen olaylarının “esef verici” olduğu vurgusuyla yetinildi.

 

Bugün, akıl ve sağduyudan yoksun, yönlendirilmiş bir grubun, halkının huzur ve güvenliğini sağlamakla görevli Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ile Hasan ve Şevki adlı iki bekçimizi şehit etmelerinin ve tarihimize “MENEMEN OLAYI” olarak geçen esef verici olayın 82’nci yıl dönümüdür.

Geçen yılki açıklamada ise şu ifadelere yer verilmişti.

 

Şehit Asteğmen Kubilay ve arkadaşları, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün belirttiği gibi, “Cumhuriyetin hayatiyetini tazeleyen ve kuvvetlendiren” bir simge olarak milletimizin gönlünde ölümsüzleşmiştir.

Genelkurmay’ın geçen yılki açıklamasında Kubilay ve arkadaşları “cumhuriyeti kuvvetlendiren bir simge” olarak anılırken bu yılki açıklamada,“halkının huzur ve güvenliğini sağlamakla görevli” kişiler olarak tanımlandı.

Yine geçen yılki Genelkurmay açıklamasında yer alan;

“Türk Silahlı Kuvvetleri, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık hedefinin ilerisine doğru yürümeye devam edecektir.”

Sözlerinin yerini;

“Birlik ve beraberlik içinde, görevlerimize odaklı olarak daha çok çalışmamızın gerekli olduğunu düşünüyorum” ifadeleri aldı.

Gen.Kur.Başkanlığını bu açıklaması irticayı hortlatmak ve din devleti kurmak isteyenlere cesaret vericidir !!! TSK’nın yönetim kadrosu,Anayasa Mahkemesi tarafından LAİKLİK KARŞITI ODAK OLMAKTAN cezalandırılmış olan AKP ile tam bir uyum içindedir.Görünen odur ki ;

Gen.Kur.Başkanı Necdet Özel ve Kuvvet komutanları Laik Cumhuriyet’in varlığının ve Atatürk devrimlerinin sürdürülmesine taraf olmaktan geri çekilmiştir.

İrticayı ve şeriat özümseyenler daha da ileri giderek bir baş kesme ve öldürme olayı olmadığını da yazıyorlar.Sanıkların ifadeleri bu konuda çok açıktır.Kendisini Mehdi ilan eden ve yanına aldıı bir köpeğin de Kıtmir olduğunu söyeleyen yobaz Mehmed’in kendilerine devamlı esrar içirdiğini beyan ediyorlar.

Sanıklar mahkemeye götürülüyor

Bakınız maznun küçük Hasan ifadesinde ne diyor ;

 

Yobaz ve dinci tarikat şeyh,şıh ve hocaları çevresinde toplanan kandırılmış müridlerini kendilerine bağımlı kılmak,itaatkar olmalarını sağlamak,onları isteğince yönetebilmek için dini söylemlerle birlikte uyuşturucu da vererek bilinçlerini köreltiyor.Buna en iyi örneklerden birisi Haşhaşin’lerdir.

Mahkeme kayıtları dikkatlice okunduğunda var olan irticai faaliyetler,suçluların ifadelerinde açıkça görülmektedir.1930’lu yıllarda daha henüz yeni gerçekleşmiş olan aydınlanma devrimlerinin toplum tarafından benimsenmesine çalışılırken,devrimlere karşı çıkan aşırı dinci kesim ve yobazlar,Ülkemizi işgal edenlerle işbirliğine gitmekten de kaçınmamışlardır.Aşağıda yazılı olan ifadede de görüleceği gibi İstanbul önüne demirlemiş olan işgal güçlerine ait zırhlıları bile “Sultan Hamid’in oğulları” kabul edenler ,aynen bugünlerde de olduğu gibi onlara hizmetkar ve işbirlikçi olurlar.

 

 

Sanıklardan bir grup [soldan sağa doğru] Küçük Hasan, Nalıncı Hasan

“içeriden konuşulan şeyleri dinledim. Laz İbrahim, yakında şapkalar atılacak, fesler geyilecek, halifeler gelecek, tekkeler, yeniden açılacak diyor ve Hükûmet aleyhinde söyleniyordu. Yine bir gün İstanbul’a Laz İbrahim Hoca ile beraber gezerken denizde iki tane zırhlı vardı. Laz İbrahim, bu zırhlıları görünce, işte bunları görüyor musun bunların içinde Sultan Hamidin oğulları vardır. Nerede ise halifelik avdet edecek demişti.” (Maznun Nalıncı Hasan)

***

“Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplandık orada bir müddet zikirler yaptıktan sonra Mehdi biz zikrimizi lâyıkile yaymak için bizim bir mağaraya gitmemiz lazım ve orada zikir yaptıktan sonra Paşa Köyüne gider ben orada Mehdiliğimi ilân ederim bütün halkı dine davet ederim dedi ve bir çok ayetler okuyarak tarikatın eyiliğinden bahsetmek suretile bizi kandırdı ve bu tarikata intisap ettikten sonra hepimiz sakal bırakmağa başladık esrar içmeğe başladık.” (Maznun Nalıncı Hasan )

ASTEĞMEN KUBİLAY’IN KATLEDİLMESİNE AİT MAHKEME KAYITLARI

 

105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.

Tutanaklardan yargılamanın ilk günü…: (15 Ocak 1931)

Ceza muhakemeleri usulü kanununun 135 inci maddesi mucibince maznunlara isnat olunan suçların mahiyet ve mevzuu makamı riyasetten izah olunduktan sonra ilk evvela sorguya çekilen maznunlardan Mehmet Emin’e ika ettikleri hadisenin mahiyetini anlatması lüzumu ihtar olundu.

Merkum Mehmet Emin, ifadesinde, Mehdi’nin iki fikre sahip olduğunu anladım. Birisi kendisine Mehdi süsü veren maktul Mehmed’in yanına iltihak ettiğimiz zaman bu adamın tarzı hareket ve icraatından kendisinin iki fikre hizmet ettiğini anlıyorum. Noktai nazarına göre merkumun bir fikri, bizleri, kendi emeline ram edip, bizim akidelerimizi zehirlemek, yani dervişlik yaptırmak ve esrar içirmek suretile bizi fikren tesmim etmek, biri de merkumun dini ve tekke ve şeyhliğini iade etmek hülyasile Cumhuriyet’e karşı suikast eylediğine zahip oluyorduk. Menemen hadisesine tekaddüm eden zamana kadar bu adamın yanında bulundukça merkumun bütün ahval ve harekâtından edindiğim malûmata göre merkum Mehdi Mehmet, menfi vaziyet ve hareketlerinde Menemen’de bulunan Şeyh Saffet Efendiye istinat ve mumaileyhten ilham aldığını anlıyordum. Hatta Mehdinin Şeyh Saffet’e istinat ettiğini de herkes bilir. Bizi mecnun gibi bir hale sokan Mehdi, kendi nezdinde bulunduğumuz müddetçe, bize, daima, Allah bana görünüyor. Hazreti Allah kullarına çok zikretmeği emrediyor. Siz de çok zikrediniz, böylelikle naili meram olursunuz. Tarikatın mercii Hazreti Peygamberdir. Resulûllah Efendimiz böylece zikir ve tevhide riayet etmiş ve böylece Allah’ın habibi olmak şerefine müyesser olmuştur, gibi bir takım sözler söyler dururdu. Beni nakşıbendi tarikine intisap ettirmeğe âmil olan bu Mehdi ile beraber bulunurken, Manisa vaizlerinden Hafız Ahmet, Hacı Hilmi, Şeyh Hakkı, Hoca Saffet’in vaizlerinde bulunuyorduk. Bunlar mevizlelerinde dalına nakşî tarikatın ihyası için daima zikreylemeği tavsiye eylerdi. Hatta bunlardan Hacı Hilmi, namazı müteakip cemaate zikrettirir. Ve Hafız Ahmet te böylece vaiz esnasında “fezküruni ezkürükümküm” gibi ayetler okuyarak, bu suretle, mumaileyh te çok zikretmeği tavsiye eder dururdu.

Bu defa Mehdi, kendisinin Hafız Ahmet’le mübahase ettikleri bir sırada Hafız Ahmet’ten, kıyamet günlerinde bir mehdinin çıkacağı herkesçe malûmdur. Bu mehdi beni Adem midir, yoksa gaipten mi zuhur edecektir. Sormuş, o da bütün peygamberânın beni Adem’den geldiğine göre mehdinin de Adem evladından olması lâzım geleceğini söylediğini ve bunun üzerine, kendisinin, Hafız Ahmed’e işte o mehdi benim dediğini ve bundan böyle mehdiliği ilân edeceğini söylemesi üzerine, Hafız Ahmette sen bu işi yapabilir misin dediğinde yaparım demiş ve bu vaziyette Hafız Ahmet te Mehdi Mehmed’in elini öpüp, bu adam hakikaten evliyadır. Siz de buna itikat ediniz diyor. Ve Mehdi’ye dokunmayın suretinde tavsiyede bulunuyor. Bunu gerek Mehdi ve gerekse merkumun dervişi furuncu Ahmet hikâye eyledi. Biz de böylece iğfal edildik. Ve bu maceralara kapıldık. Mehdi Mehmetle müritleri Ramazan, Tatlıcı Hüseyin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan ve ben ve daha bazı müritlerle beraber Çırak Mustafa’nın kahvesinde toplanıyor. Ve orada zikrederek, bilâhare hükûmet bunu haber aldı, kahve kapatıldı, ondan sonra Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplanır ve yine devam eder ve Laz İbrahim, İzmirli Mehmet, Ali Hoca, İmam İlyas Efendi, Şeyh Hakkı ve Hacı Hilmi, Hafız Cemal, Hafız Ahmet, Ragıp Bey de Mutaf Süleymanın evinde içtima eder, tarikata ait konuşmalarda bulunurlardı.

S- Mehdi Mehmet ne kadar zikretmenizi tavsiye ederdi?

 

C – Lâyetenahi zikrediniz diyor ve hatta bize günde ne miktar ismi celal çekiyorsunuz diyor, biz de 500 e kadar devam etmekte olduğumuzu söylediğimizden Mehdi bu kadar zikir azdır, daha fazla, daha çok zikrediniz, ne kadar çok zikrederseniz o derece Allah’a yakın olmuş olursunuz diyordu.

S – Her Müslüman evinde duasını yapar, ibadet etmek memnu değildir. Bu toplantılarda bir fenalık yapmak için ne gibi sözler konuşulurdu?

 

C – Her toplantıda, hükûmetin maksadı ve her hedefi Müslümanları gavur ettirmektir. Mehdi, dini iade etmek için bütün emellerini hep bu noktada toplar maksadı aşikardır. Cumhuriyeti yıkmak, gençliğin mefkûresini zehirlemekti ve bu meyanda Mehdi Mehmet, bütün memurlar kâfirdir, ailelerini açık saçık gezdiriyorlar diyerek mütemadiyen hükümet aleyhinde ve tarikat lehinde söz söylerdi. Öyle bir hale gelmiştim ki Mehdi’nin dediklerini yapmamak iradesinden mahrum kalmıştım. Adeta bu Mehdi’ye uymak için büyük bir meyil hissediyorum. İşte böylece aldandık, hatta Paşa Hazretleri cumhuriyetin düşmanı olduğunu anladığım Laz İbrahim, nakşibendi tarikatının ve bu teşekkül ve bu şebekenin kuvvetli amillerindendir. Bunlar tarikat kisvesine bürünerek din perdesi arkasından büyük oyunlar oymamışlardır. Laz İbrahim, İstanbul’dan tarikatın neşir ve tamimi için kitaplar getirtti camide vaz ettiği esnada şapka giyenler gâvur olur der ve bilâ perva alenen zikrettirirdi. Mehdi Mehmet te, Arabistan cihetlerinden dini kurtaracak bir halifenin zuhur edeceğini söyler ve bu zamanın hulûlünü görmek için müritlerini fazla zikrettirirdi. Ben, bu Mehdi Mehmed’e mürit olmazdan evvel üzüm zamanında beni bağına amele olarak almıştı. Kendisile o vakit tanışmıştım, işte, o vakit beni nakşibendilik tarikatına intisap ettirmek için tarikatın muhassenatından bahsederdi. Ben de evvelce de arzettiğim veçhile her nasılsa Mehdinin iğfalkâr sözlerine kapıldım ve tarikata girdlm. İşte bundan sonra Mehdi müritlerini istihareye yatırır, gece gördüğümüz rüyaları, uyandıktan sonra bizden sorar ve hallederdi ve tarikata karşı bizim meylimizi daha ziyade artırmak için fazla fazla zikretmemizi söylerdi. Bizi adeta teshir etmişti .

S- Tatlıcı Hüseynin evinde neler görüşülüyordu?

 

C – Her akşam zikredilirdi. Son gecelerde idi Mehdi bu evde beni, Küçük Hasan’ı, Nalıncı Hasan’ı, Ramazan’ı, ayırarak hep birlikte bir mağaraya gideceğimizi ve orada 15 gün mütemadiyen zikredeceğimizi ve kendisine ilham nazil olacağını ve Hazreti Peygambere de böyle ilham nazil olduğunu ve bununla beraber mürşit ve kutbülaktap Esat Hoca’nın dünya avcunda olduğunu, isterse tufanlar ve firtınalar yaratıp dünyayı alt üst edecek kudrette bulunduğunu söylemiştir. Menemen meselesi Manisa’da hiç konuşulmadı. Bu bahis esnasında Sütçü Memet evinde bir fıransız filintası olduğunu ve onu alarak Mehdi Memet, Sütçü Memet, Şamdan Memet; üçü Paşa Köyüne ve bir sonra da ben, Ramazan, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan’la Paşa Köyünde onlara iltihak etmek için yola çıkmamız kararlaştırıldı. Oradan da Bozalan’a gidilecekti ve bu seyahat esnasında halkı dine davet etmek için kasabalar, köyler, vilayetler gezilecek ve Mehdi Arabistan’a, kadar hatta Çin’e kadar giderek Hazreti İsa ile birleşeceğini ve oradan Avrupa’ya dönerek Avrupa Devletlerini dahi dine davet edeceğini söyliyordu. Bu seyahat kararlaştırıldıktan sonra Mehdi Memet, Şamdan Memet ve Sütçü Memet, Paşa Köyüne hareket ettiler ve bizim de oraya gelmemizi tenbih ettiler. Bir gün sonrada biz Paşa Köyüne gittik. Orada onlarla buluştuk. Mehdi’nin bacanağı Ahmed’in evine misafir olduk. Bize yemek verdiler. Mehdi orada kendisine ve Şamdan Memed’e birer silâh daha temin etti.

S- Silâhları kimlerden aldılar?

 

C – Silâhları kimlerden aldıklarını bilmem dedi ve ifadesine devamla; biz bu köyde bir kaç gün kalarak zikrettikten sonra Mehdi orada Mehdiliğini ilân etti ve yanındaki köpeği köylülere göstererek bu mehdinin alâmetidir. Yani Kıtmirdir. Herkes bana tabi olacak dedi. Köylülerden bazıları inandı, bazıları seyirci kaldı. O köyden Sütçü Memed’in köyü olan Bozalan’a gitmek üzere yola çıktık. Tam 11 saat yol yörüdükten sonra sünbüller mevkii denen mahalle geldik. Orada çamlar altında su başında oturduk. Gece idi. Ramazan, su dökmek bahanesile ayrıldı ve oradan kaçtı. Hatta Sütçü Memet aramak için gitti, bulamadı geldi. Ondan sonra Mehdi bizi sıkı bir nezaret altına aldı. Tehdide başladı, kaçarsanız sizi vururum dedi. Biz korktuk, kaçamadık, bu çamlar altında da esrarlı sigaralar içtik ve Bozalan’a yakınladığımız zaman biz bir dağda kaldık. Sütçü Memet köye gitti ve sabahleyin Sütçü Memed’in arkasından Hacı İsmailoğlu Hüseyin gelerek bizi aldı Bozalan’a gittik Hacı İsmail’in bulduğu bir eve girdik, orada bir hafta kadar zikrettik. Mehdi orada köylüye avlanmak için geldiğini söyledi ve orada zikretmekte bir mahzur gördü olacak ki, Sütçü Memed’e biz burada lâyıkile zikrimizi yapamıyoruz, bize dağda bir kulübe yapsınlar dedi. Sütçü Memet’te eniştesi Mustafaya dağda bir kulübe yapmasını söyledi. Kulübe yaptılar, kulübeye gittik, orada mütemadiyen zikre ve esrarlı sigaralar içmeğe başladık. Mehdi Memet “Süphanellezi esra biabdihi leylen minelmescidilharam” ayetini okuyarak Hazreti Peygamber de bu esrardan içti ve öylece miraca çıkarak Allah ile görüştü, diyerek bizi mütemadiyen zikrettirdi ve esrar içirdi. Biz orada iken yemeklerimizi Bozalan’dan Hasan ve Hacı İsmail getirirdi. Bozalanlılar bizi hepsi görmüştü, kulübede iken son günlerde idi Mehdi Memet, Menemen’i kimin eyi bildiğini küçük Hasan’dan sordu, o da Nalıncı Hasan’ın her vakit Menemen pazarlarına nalın satmak için gidip geldiğinden onun bileceğini söyledi. Bunun üzerine Mehdi Menemen’e gideceğiz, benim tanıdığım Saffet Hocanın evinde bir akşam kalacağız, onun vaızlarını dinliyeceğlz ve oradan Kutbülaktap Esat Hocaya ve umum şeyhlere telgraflar çekeceğiz, Hükûmeti işgal edeceğiz, tekkeleri açacağız, Hükûmeti iki ay tatil edeceğiz diyordu.

S- Menemenden başka daha nerelere gidilecekti?

 

C- Manisa, Ankara ve daha sair vilayetler işgal edildikten sonra İstanbula giderek halifeliği iade edeceğini ve Menemende Saffet Hocayı Manisa’da da diğer bir şeyhi ve böylece her memlekete birer şeyh ikame edeceğini söylemişti. Paşa Hazretleri, biz meczup ve teshir edilmiş bir vaziyette idik. Ben üç aydan beri yerde miyim, gökte miyim hiç kendimi bilmiyorum. Kulübeden Menemene gelmek üzere yola çıktık. Bozalan kenarında Abdülkerim ve Hoca Mustafa’ya rast geldik, onlar bizi geçirdiler, lâhavle çeke çeke Gediz çayı kenarına geldik, kayıkçıyı uyandırdık kayıkçı bizi diğer tarafa geçirdi, vakit sabaha yakındı, Menemen kenarında bir zeytinliğe oturduk. Orada yine esrarlı sigaralar içtik, Ayetülkürsi okuduk. Lâilâhe illâllah diyerek tekbir ve tehlil ile Menemen içerisine girdik, çarşı içerisinde bir camiye geldik, Nalıncı Hasan, caminin içinden bir sancak alarak çıktı, camide bir kaç kişi vardı, sancakla zikrede ede bir kaç mahalle dolaştık, Mehdi Memet, Şeyh Saffetle görüşmüş, fakat ben görmedim. Ben kendime malik değildim, Şeyh Saffet ile Mehdi’nin görüştüğünü çocuklar bilir, ben görmedim. Paşam: Bu nakşi tarikatı zehirle dolu bir melânet yuvasıdır. Bunların kökünü kazımak lâzımdır, bunların kökü kazınmadıkça Cumhuriyet selâmet bulamaz. Bunları kökünden kazınmasını isterim Paşa Hazretleri.

C- Esas mesele, hükümet meydanında zikredip dönerken sancağı diktik, bu esnada bir jandarma neferi geldi. Mehdi’nin ne istediğini sordu, o da ben Mehdiyim, biz burada zikrederek halkı dine ve tarikata davet edeceğiz dedi. Jandarma olamaz deyince, Mehdi ısrar etti, jandarma gitti. Arkadan jandarma yüzbaşısı geldi. Mehdi onunla da bir şey konuştu, yüzbaşı gitti, biraz sonra askeri yüzbaşısı geçerken Mehdi onu çağırdı ve konuştu. Yüzbaşı bırakıp gitti. Müteakiben de bir genç zabit müfrezesile gelmiş, Mehdi, zabitin kafasını kesmiş, sancağın ucuna dikmiş, benim bunlardan hiç haberim yok. Ben mütemadiyen sancak altında kendimden geçmiş bir vaziyette zikrediyordum. Her taraftan ateş başladı. Mehdi, Şamdan Memet, Sütçü Memet vurularak düştüler, ben de yaralandım, düştüm. Paşa Hazretleri, Mehdi, bize Hükûmet kuvvetlerinin kendisi ile beraber olduğunu, kendilerine silah atmıyacaklarını, kimseye bir zararları dokunmıyacağını, yalnız, halkı dine ve şeriata davet ile Mehdiliğini ilân edeceğini söyledi ve bu suretle bizi kandırdı.

30 Aralık 2012 güncellendi

Bölüm 6 * Devam edecek

Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 7 – İşbirlikçilik ; İslam kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte,İslam alemi için hiçbir tehlike yoktur.Dünyanın en adil, en namuslu, en haşmetli devleti olan İngiltere… İstiklal diye bağıranlar kötü niyetlidir.Çarıklı, mavzerli bir heyetin, kuru sıkı tehdidi ile iş yürür mü?

 

Posted on  by Nacikaptan

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve


DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 7

 

Naci KAPTAN

 

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 http://nacikaptan.com/?p=2948

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5   Http://nacikaptan.com/?p=3037

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 6 http://nacikaptan.com/?p=3068

 

GİRİŞ ;

İşbirlikçilik ;

 

İslam kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte,İslam alemi için hiçbir tehlike yoktur.Dünyanın en adil, en namuslu, en haşmetli devleti olan İngiltere…


İstiklal diye bağıranlar kötü niyetlidir.Çarıklı, mavzerli bir heyetin, kuru sıkı tehdidi ile iş yürür mü?

 

Bizim için tutulacak yegane kurtuluş yolu, mütarekeden sonra hemen İngiltere devleti ile beraber yürümek için siyasi teşebbüste bulunmaktı.

Birtakım sorumsuz ve durumu kavrayamamış askerlerin,Milli Harekat adı altında takındıkları tutumlar, bütün çıkarlarımızı mahv ve berbat etmektedir.

Alemdar Gazetesi (14 Temmuz 1919 – 16 Haziran 1921 arasında, başyazarı Refi Cevad Ulunay)

 

İşbirlikçi Yobazların bugünlerdeki torunları irtica kalkışmaları ve Yobaz Derviş Mehmed’i,Said’i Nursi’yi,

İskilipli Atıf Hocanın ihanet ve işbirlikçiliklerini,laik cumhuriyet ve Atatürk düşmanlıklarını aklamaya çalışıyorlar.Tarihi ve gerçekleri çarpıtacak yazılar yazıyor,Ülkeyi yöneten torun siyasetçiler de aynı değirmene su taşıyarak bu yönde açıklamalar yapıyorlar.

DİN’cilik yapan yobazlar neden tehlikelidir ;

 

Din adamı görünüşlü yobazların kıbleleri para ve menfaattir.Bu nedenle ülkeleri aleyhine dahi kolayca düşmanla işbirliğine girerler.Onlar ki gerçek inanana ,gerçek din adamlarına ve gerçek inanca en çok zarar verenlerdir.
Çevrelerine mürid toplayabilmek için “Rabıta” yaparlar.

 

Rabıta; «Şeyhin şeklini zihinde canlandırmaktır» diye tanımlanabilir.

“Rabıta” kavramının amacı ise ,Müridin şeyhe canfedâ bir şekilde bağlanmasını sağlamaktır.

Müritlik sıfatını kazanan kişiye sürekli şekilde rabıta yaptırılır. Rabıtanın en önemli şartı, şeyhin şeklini zihinde canlandırmak ve hayal aleminde hep onunla yaşamaktır. Tarikat şeyhinin, ibadet ve inanç sistemi içindeki baskıcı ve şeyhe “sorgulamasız” itaat yapısını şekillendiren yöntem işte bu Rabıta’dır.Rabıta, Allah’a değil, şeyhe “kul” yetiştirmektedir.

 

Bu arada rabıta dışında, şeyhin gözde adamları tarafından müritlere sürekli olarak onun «keşif ve kerametleri, manevi üstünlükleri, yüce ahlâkı ve Allah katındaki mertebesi» hakkında açıklamalar,konuşmalar yapılarak şeyh dinsel olarak yüceltilir.

Bu telkinler ve anlatımlar o kadar sürekli ve etkilidir ki sohbetler esnasında bazı müritler dayanamayarak baygınlık geçirir, bazıları acaip sesler çıkarır; örneğin havlar, miyavlar ya da kişnerler; bazıları ise dam, teras ve balkonlardan kendilerini aşağı atarlar. Buna da tarikat dilinde «cezbeye kapılmak» denir. Mürit uzun süre bu telkinler altında artık şeyhin bir kulu ve kölesi haline gelir.

Ağır telkinler altına alınan müridleri daha da uysallaştırmak ve hayal alemine daha çabuk sürüklenmeleri ve Şeyhe bağımlı kılmak için esrar ve benzeri uyuşturuclar verildiği bir çok olayda yazılmaktadır.Buna örnek olarak Menemen olayının yobaz Derviş Mehmet’i tarafından çevresine topladığı kişilere devamlı esrar vererek zikir ettirmesi ve İngiltere ile Yunanistan tarafından planlanmış olan Menemen kalkışmasında kullanacağı kişileri kendisine daha bağlı kılmasıdır. Yobaz Derviş Mehmet’in çevresine toplanan müridler ayık iken de Devlet’e karşı yapacakları irticai kalkışmayı bildikleri mahkeme zabıtlarına da yansımıştır.

Sahte din’cilerin toplum ve din için ne kadar tehlikeli olduğuna örnek vermek isterim ;

Toplumumuzda namus,ahlak ve kıskançlık konularında çok hassas olduğundan ve bu nedenle çok fazla cinayet işlendiğinden ,Din ve inancın gücünü göstermek için vereceğim örnekler namus ve ahlak değerlerinden örneklenmiştir :

OLAY 1

 

Şeyhin veya Şıhın yüceltilmesi ve O kişiye derinden bağlanılması hakkında çok yakınlardan örnekler vereceğim.Bu örneklerde görüleceği gibi saf ve mütedeyyin insanların Din ve inanç olgusuyla nasıl kandırıldıklarını hayretle okuyacaksınız ;

20 Eylül 2011 – Olay Bursa’da geçti

 

BADELEMEK

 

Kendisini şeyh olarak tanıtan Uğur K,Evine gelen müridlerini,evinde sır odası adını verdiği bölüme alarak kadın ,erkek ayırmadan cinsel ilişkiye girmiş.Bazı erkekler bunu bilmesine rağmen eşinive kızını getirmişler.Sözde dergaha gelen 19 kişiden 8’i, kandırıldıklarını ve olaydan sonra psikolojilerinin bozulduğunu belirterek Uğur K’den şikayetçi olmuş.Mağdur olup da şikayetçi olmayanlar da varmış ?

Şeyh ! efendi şöyle diyor;

İbadet esnasında cezbe gelerek “badelenmek” istiyorlar !

Ben de badeliyorum !’Müritlerimin cinsel isteklerini karşılamak zorundayım’!!!

Yeni bir tarikat kurmadığını, kendisinden önceki kişiden görevi devraldığını söyledi.Şeyhinin kendisini de badelediğini söylemiş.Bursa’da sözde şeyhin cennetin kapılarına yaklaştırdığı gerekçesiyle müritleri ve onların eşleriyle cinsel ilişkiye girmesi uzmanları bile dehşete düşürdü. “Vay nasıl yan bakarsın” ya da “Sen benden nasıl boşanırsın?” diyerek namus cinayeti işlenen bir Türkiye’de, nasıl oluyor da erkekler eşlerini, kız kardeşlerini götürüp şeyhle seks yapmasına razı geliyor.

Nasıl oluyor da her denileni yerine getiriyor? Nasıl kandırılıyorlar? Kimi uzmanlar cehalet ve dini motiflerin olması nedeniyle insanların kolayca kandırılabildiğini hayretle karşılamış.

OLAY 2

 

Tarih 22.12.2006 – Kütahya

Müritleriyle sevişen sahte kadın peygamberin görüntüleri ortaya çıktı!!!

Kütahya’da, kendisini “Peygamber” ilan ettiği öne sürülen, öğretim üyesi olan eşiyle birlikte yargılanan H.B. hakkında, mahkemeye delil olarak sunulan kamera kayıtlarında, ilginç görüntülerin yer aldığı öne sürüldü.

Sahte peygamber” Hatice Benlioğlu’nun kocası ise ve Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde yardımcı doçenttir !!!

Kütahya Ağır Ceza Mahkemesine, polis operasyonunda “Dergah” olduğu iddia edilen evde ele geçirilen kamera görüntülerinin yer aldığı 27 kaset ve 3 CD de delil olarak sunuldu.

Kasetlerde, H.B’nin bir sohbet ortamında, kendisinin “keramet sahibi olduğu, ömrü uzatma yetkisinin kendisine verildiğini söylediği, 24 saat ömrü kalan bir kişiye ömrünün uzaması için himmet ettiği” yönünde konuşmalarının yer aldığı görüntülerin bulunduğu iddia edildi.

Mahkemeye delil olarak sunulan kasetlerden birinde, geçen yıl Berat Kandili’nde oruç tutan grup üyelerine, “Peygamber efendimiz bana cemaatine müjdele, dergahında bulunan herkes yenilen her şeyden şifa bulacak, bugün oruç tutmak yok, orucu bozmak daha faziletli” diyerek gündüz vaktinde kendisine bağlı olan kişilerin oruçlarını bozmalarını istediği ve dergahın camiden daha değerli olduğunu söylediği sohbet toplantısının da bulunduğu savunuldu.

KENDİSİNE ŞEFAAT HAKKI VERİLMİŞ

H.B’nin, Hazreti Muhammed’in 2 yıl önce kendisine “şefaat hakkını” verdiğini müritlerine bildiren, önünde diz çöken grup üyelerine “kendisinin peygamberin evladı olduğunu ve gökten indirildiğini bu nedenle de kendisine iman edilmesi gerektiğini” anlattığı görüntülerin yanı sıra, doğduğu günü “kutlu doğum günü” ilan eden H.B’nin o gün müritlerinden gül ve değişik hediyeler aldığı törenin görüntülerinin de yer aldığı savunuldu.

“ALLAH’TAN BİLDİRİ ALMIŞ”

2006 yılı Ocak ayında kaydedilen görüntülerde ise, grup üyelerine seslenirken, “Allah tarafından seçildiğini, kendisine Allah’tan bir bildiri geldiğini” söylediği öne sürülen H.B’nin, bu bildiriyi okuyarak üyeleri etkilediği, “bana secde edilir” dediğinde içeride bulunan kişilerin yerlere kapanıp secde ettiği yönünde kayıtların bulunduğu iddia edildi.

Bu arada “zikir törenleri”nin yer aldığı bazı görüntülerde H.B’nin eşinin de bulunduğu iddia edilirken, CD kayıtlarında H.B’nin “taç giyme töreni” ile kadın ve erkeklerin birlikte katıldığı zikir törenlerinin bulunduğu öne sürüldü.

GÖKYÜZÜNDE EVLENDİK

“Hatice Benlioğlu’nun kurduğu topluluğa katılmama bir akrabam vesile oldu. Önce eşim dini sohbetler dinlemek için “dergah” olduğu iddia edilen eve gitti. Birkaç ay sonra da, hocası Hatice Benlioğlu’nun isteğiyle benim de katılmamı istedi. İlk gittiğimizde her şey normaldi. Osman Nuri Benlioğlu, erkeklerle dini sohbetler yapıyor, Hatice Benlioğlu da kadınlarla konuşuyordu. Olaylar zamanla farklı şekilde gelişti. Hatice Benlioğlu, büyü ya da izah edemeyeceğim başka yollarla topluluğa katılan herkesi etkiledi. Onun yanında bilincimiz ortadan kalkıyor, tamamen onun kontrolü altına giriyorduk. Bir akşam bizim evimize gelmişti. Bana ‘Gökyüzünde nişanımız oldu’ diyerek, kendisi için bir nişan yüzüğü aldırdı. Bir hafta sonra da, ‘Gökyüzünde nikahımız kıyıldı’ diyerek kendisi bana yüzük aldı. Daha sık beraber olmaya başladık. Birçok insanın bulunduğu ortamlarda ayrı bir odaya geçerek benimle baş başa kalıyordu.

ODADA SEVİŞİYORDUK

Odada olduğumuz zamanlarda benimle sevişiyordu ve bu yaşananlardan kocasının haberinin olmaması mümkün değildi. Çünkü eşi diğer odada otururken o da benimle aynı odada baş başa kalıyordu. Beraberce baş başa gezmeye giderek dolaştığımız günler çok oldu. Bunların birçoğunu kamerayla kaydettim. Yaptıklarıma şu an çok şaşırıyorum. O kadınla birlikte olduğum dönemlerde inanın bilincim kesinlikle yerinde değildi. Sonra hoşuna giden başka erkeklerle de “ilahi aşk muhabbeti” adı altında ilişkisi bulunduğunu öğrendim. O kadından kurtulmama eşim yardımcı oldu. Bu yaşadıklarımın nedeni, dini konularca cahil olmamız. Bu açıklamaları, halkımızın bu tür insanlara kesinlikle kanmaması ve güvenmemesi için yapıyorum.

Değerli okur,

Şeyhlerden, Şıhlardan, hocalardan keramet umanların durumlarını örneklemek için ,toplumumuzun çok hassa olduğu ahlaki boyutlu bu örnekleri sundum.Aynı dinciler ahlaksızlığı sadece insan bedeni üzerinden değil,camilerde büyük yardım paraları toplayarak da yapmaktadırlar. Yimpaş, Kombassan, Asrın yolsuzluğu Deniz feneri derneği de

inanç üzerinde yapılmış olan büyük dolandırıcılıklardır.Bu dolandırıcılığı yapanları da Cuma namazlarında en ön sıralarda görürsünüz …

İRTİCANIN KAYNAĞI OLAN YOBAZLARDAN SAKINMAK GEREKTİR.

 

MENEMEN MAHKEMESİ ;

 

“Paşa Köyüne gittik. Mehdi’nin bacanağı Ahmed’in evine misafir olduk ve onları da orada bulduk. 3-4 gün orada mütemadiyen zikrettik ve esrar içtik, Mehdi orada köylüye hitaben ahir zamanda gelecek olan Mehdi benim dedi ve yanındaki köpeği göstererek bu da mehdinin alâmeti Kıtmir’dir dedi ve bu suretle Mehdiliğini ilan etti.” ( Maznun Nalıncı Hasan )

 

“Gediz kenarına geldik, kayıkçıyı kaldırdık, Mehdi, kayıkçıya ben Mehdiyim, halkı dine ve şeraita davete gidiyoruz, bizim paramız yok, bizi o bir tarafa geçir, biz de seni ileride memnun ederiz dedi. Çay verdi, içtik ve Menemen tarafına bizi kayıkla geçirdi. Menemen kenarında bir zeytinlik içerisine girdik, orada zikrettik, içtik, sabaha karşı idi, Mehdi bize ayetülkürsü okuttu. Menemen’e nasıl gireceğimize dair talimat verdi. İllâllah İllâllah diyerek Menemen’in içine girdik.” ( Maznun Nalıncı Hasan )

 

 

105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü devam edildi ;

 

Tutanaklardan yargılamanın ilk günü…:

(15 Ocak 1931)

Sorguya çekilen diğer maznun, Nalıncı Hasan, Makamı Riyasetten, Hasan:

S- Okunan kararnameyi dinledin, sen Mehdi Memet’le ne suretle münasebet peyda ettin ve nasıl tanıştın, hadiseyi baştan nihayete kadar anlat bakalım?

C- Maznun Nalıncı Hasan : Efendim, ben bir gün dükânımda çalışırken Mehdi Memetle Şamdan Memet dükânıma geldiler, esasen ben bunlarla tanışmazdım. Dükkânda Mehdi ile Şamdan Memed’in delâletile tanıştım. Dükânımda bana kahve ısmarlattılar ve bu sırada Mehdi Memet bana ben mehdiliğimi ilân edeceğim. Maksadım dini kurtarmaktır. Beni de mürit olarak ona iltihakımı istedi. Bununla beraber çok zikreden ve dua eden Allah’a yakın olur bunun için sen de Müslümansın buna ihtiyacın var ben bir çok müritlerimle çırak Mustafa’nın kahvesinde zikrediyorum, sen de oraya gel, zikre iştirak et, dedi ve beni bir çok ayetler okumak suretile kandırdı. Ben de Çırak Mustafa’nın kahvesine devama ve zikretmeğe başladım. Hükûmet tarafından bu kahvede zikrolunduğu anlaşılmış, kahve kapatıldı. Müritlerden Tatlıcı Hüseyin, benim evim var, evimde de bir çocuğum var, benim evde toplanır zikrederiz, dedi. Ondan sonra da Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplanmıya ve zikretmeğe başladık.

S- Tatlıcı Hüseyin’in evinden başka yerde toplandınız mı?

C – Hayır başka yerde toplanmadık.

S – Tatlıcı Hüseyin’in evindeki toplantılarda neler görüşüldü?

C – Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplandık orada bir müddet zikirler yaptıktan sonra Mehdi biz zikrimizi lâyıkile yaymak için bizim bir mağaraya gitmemiz lazım ve orada zikir yaptıktan sonra Paşa Köyüne gider ben orada Mehdiliğimi ilân ederim bütün halkı dine davet ederim dedi ve bir çok ayetler okuyarak tarikatın eyiliğinden bahsetmek suretile bizi kandırdı ve bu tarikata intisap ettikten sonra hepimiz sakal bırakmağa başladık esrar içmeğe başladık Mehdi’nin telkini üzerine günde 1 000 ve daha ziyade lâilâhe illâllah diye ismi celâli çekmeğe başladık. Mehdi bizi âdeta kendine cezbetmişti. İşte bu tarikata girdikten sonra Tatlıcı Hüseyin’in evinde Mehdi tarafından bu seyahat hakkında vaki teklifi kabul ettim. Mehdi Memet, Sütçü Memet, Şamdan Memet, Paşa Köyüne hareket etmek üzere yola çıktılar ve gittiler. Biz de ben de dahil olduğum halde Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Ramazan, Memet Emin’le dördümüz bir sonra Paşa Köyüne gittik. Mehdi’nin bacanağı Ahmed’in evine misafir olduk ve onları da orada bulduk. 3-4 gün orada mütemadiyen zikrettik ve esrar içtik, Mehdi orada köylüye hitaben ahir zamanda gelecek olan Mehdi benim dedi ve yanındaki köpeği göstererek bu da mehdinin alâmeti Kıtmir’dir dedi ve bu suretle Mehdiliğini ilan etti. Halktan bazıları inandı, bazıları inanmadı. Mehdi orada kendisile Şamdan Memede birer silâh temin etti. Bozalan’a gelmeğe kararlaştırdık ve yola çıktık, 11 saat yürüdükten sonra Sünbüller mevkiinde çamlar altında bir su başında oturduk, gece idi, bu sırada Ramazan bir bahane ile kaçtı. Sütçü Memet onu aradı, bulamadı geldi, orada esrarlı sigaralar içtik. Mehdi orada ayetlerden bahsetti, rüyalarımızı sordu ve halletti, ordan kalktık Bozalan’a geldik. Sütçü Mehmed’in kardeşi Hacı İsmail’in hazırladığı bir eve gittik. Mehdi orada avlanmak niyetile geldiğini söyledi, orada bir hafta zikrettik, ondan sonra Mehdi burada rahat zikredemiyoruz. Bize dağda bir kulübe yapılsın, oraya gidelim, orada zikredelim dedi. Kulübe yapıldı bize kulübeyi Hoca Mustafa ile Hasan gösterdiler. 15 gün orada kaldık gece gündüz zikrettik ve esrar içtik. Mehdinin tavsiyesi üzerine geceleri 200 000 defa kelimei tevhit zikrederdik. Ramazan kaçtığı zaman Mehdi bizi sıkı tazyik altına aldı, kaçarsanız sizi vururum diye korkuttu ve okuduğu ayetlerle de bizi kandırdı ve daha doğrusu bu tarikata intisap ettikten sonra kendimi kaybetmiştim.

S- Bu müddet zarfında size bu Mehdi Mehmet Menemen’e ne maksatla gelineceğini söyledi mi?

C- Menemen’e ne için gidileceğini söylememişti. Yalnız Şeyh Saffet’in evine gideceğimizi ve hükûmet aleyhinde tertibat alacağımızı söylemişti.

S- Kulübedeki toplantıdan sonra ne oldu?

C- Kulübede 15 gün kaldıktan sonra Menemen’e gelmek üzere yola çıktık, biz kulübede iken Bozalan köylüleri bize yemek getirilerdi. Menemen’e hareket etmek üzere Bozalan’dan çıktığımız zaman Abdülkerim ve daha bir iki kişi bize olanca kuvvetlerile yardım edeceklerini söylediler. Gediz kenarına geldik, kayıkçıyı kaldırdık, Mehdi, kayıkçıya ben Mehdiyim, halkı dine ve şeraita davete gidiyoruz, bizim paramız yok, bizi o bir tarafa geçir, biz de seni ileride memnun ederiz dedi. Çay verdi, içtik ve Menemen tarafına bizi kayıkla geçirdi. Menemen kenarında bir zeytinlik içerisine girdik, orada zikrettik, içtik, sabaha karşı idi, Mehdi bize ayetülkürsü okuttu. Menemen’e nasıl gireceğimize dair talimat verdi. İllâllah İllâllah diyerek Menemen’in içine girdik. Çarşı içindeki bir camiye geldik. Camiden bayrak, Mehdi, camide halka karşı mehdiliğini ilân ediyor ve bizim kimse ile alâkamız, yoktur. Biz burada zikredeceğiz, maksadımız dini kurtarmaktır diyor. Merkumun bu sözlerini işiden halktan bazısı peki dediler ve bizim arkamıza takıldılar. Tahminen sancağın altında yüz kişi zikrediyorduk. Yüz kişi de seyirci vaziyetinde idi. Mehdi aynı zamanda halka karşı eshabı kehiften olan Kıtmirleri sayıp tarif etti ve yanındaki köpeğin de Kıtmir olduğunu ve kendisinin mehdiliğine delâlet ettiğini söyledi. Zikrederek biz poyraz tarafına Mehdi de gün doğdu istikametine gittik. Mahalleleri gezerken Mehdi’yi kaybettik, bir sokakta Mehdi ile Saffet Hoca’yı karşı karşıda gördük. Mehdi elle Saffet Hocaya bir işaret yaptı ve beraber konuştular, Saffet Hoca evine gitti biz yine belediye önüne geldik zikre başladık, bir jandarma neferi geldi, dağılım, bu toplantıyı lağvediyorum dedi. Mehdi dinlemiyerek zikre devam etti. Jandarmalar hükûmet içine girdiler ve biraz sonra bir piyade yüzbaşı geldi. Mehdinin ne istediğini sordu. O yüzbaşı da gitti. Jandarma kumandanı geldi, Mehdi jandarma kumandanına ben Mehdiyim, halkı şeriata davet ediyorum dedi. Jandarma kumandanı da biz de Müslümanız, haydi dağılın dedi ise de, jandarma kumandanı da ayrılınca etrafa toplanan halk bizi alkışlamaya başladı. Bu sırada bir zabit emrinde bir asker müfrezesi geldi. Zabit mehdinin yanına yaklaşarak yakasından tuttu, teslim olmasını söyledi. Mehdi kızdı, zabiti kaktırdı ve bir silâh atarak zabiti yaraladı. Zabit yaralı olarak camiin kapusunun içine düştü. Mehdi ve Şamdan Mehmet, zabitin arkasından gittiler, zabitin kafasını kestiler ve başını alıp getirdiler. Halktan tanımadığım birisi bir ip getirdi, Mehdi, kelleyi sancağın ucuna dikti, birisi de çukur kazdı, amma bilmiyorum bu sırada etraftan silâhlar atılmağa başladı. Mehdi Mehmet, Sütçü Memet, Şamdan Memet, vuruldular ve düştüler.

S – Halkı dine davet etmek için nereye kadar gideceksiniz?

C – Çin’e kadar gidip bütün Yahudileri Müslüman ettikten sonra Mehdi kendisi de Müslümanların başına halife olacaktı.

S- Her memleket halkını Müslüman ettikten sonra Çin’e kadar gitmeyi kararlaştırdığınıza göre Müslüman ettiğiniz memleketlerde kimi bırakacaktınız?

C- Buralarını dine davet ettikten sonra Menemen’de Şeyh Saffet’l bırakıp Mehdi’nin kararı gibi Arabistana kadar gidecektik.

Müddei Umumi Hidayet Bey – Mehdi’nin Menemen’den evvelki Şeyh Saffetle olan vaziyet ve münasebetlerini söyleyin.

S- Menemen’e gelmezden evvel Mehdi başkaca ne vakit Şeyh Saffet ile görüşmüştür?

C- Bir cuma günü Şeyh Saffet’le Mehdi’yi yolda bir çamlık arasında Rumca konuşmaktalar iken tesadüf ettim, bana sigara verdiler, içtim. Ve yanlarından ayrıldım ve çekildim, biraz yanlarından ayrıldım. kenardan Şeyh Saffet ile Mehdi’nin konuşmalarını ve vaziyetlerini takip ettim. Bir saat kadar konuştular, ayrıldım gittim, yine bir gün Saffet Hoca bana tesadüf etti. Beni bir zeytinlik içine çekti. Orada cebinden çıkardığı bir defter yaprağına bir şeyler yazarak al şu mektubu Derviş Mehmed’e ver dedi, ben aldım götürdüm.

Müddei Umumi Hidayet B. – Maznun Nalıncı Hasan’dan sorulsun, kendisi hiç mektup alıp Şeyh Esad’a ziyarete gitmiş midir?

S – Böyle bir seyyahat yaptın mı?

C- Maznun; Evet İstanbul’a bir mektup ile Şeyh Esad’a ziyarete gittim. Laz İbrahim benim orada Şeyh Esat namında bir şeyhim vardır dedi, oturduğu yeri tarif etti, mektubu alarak İstanbul’a gitmek üzere İzmire gittim. Vapurda Manifaturacı Osman’a tesadüf ettim. İstanbul’a çıkınca dayım Mavunacı Dadaylı Hasan’ı aradım bulamadım. Bunun üzerine Laz İbrahim’in dediği adresle Erenköyünde Esat Hocanın köşküne gittim. Vapurda rast geldiğim Osman, benden evvel Şeyh Esad’a gitmiş onu orada gördüm, bir kaç gün sonra da Laz İbrahim Hoca da İstanbul’a geldi. Şeyh Esad’ın köşkünde ben 11 gün kaldım, bir gün Laz İbrahim, Manifaturacı Osman, Şeyh Esat ve daha bir kaç kişi ve ben orada oturup konuşuyorduk bana dışarı çıkmamı ihtar ettiler. Ben oradan dışarı çıktım. Fakat içeriden konuşulan şeyleri dinledim. Laz İbrahim, yakında şapkalar atılacak, fesler geyilecek, halifeler gelecek, tekkeler, yeniden açılacak diyor ve Hükûmet aleyhinde söyleniyordu. Yine bir gün İstanbul’a Laz İbrahim Hoca ile beraber gezerken denizde iki tane zırhlı vardı. Laz İbrahim, bu zırhlıları görünce, işte bunları görüyor musun bunların içinde Sultan Hamidin oğulları vardır. Nerede ise halifelik avdet edecek demişti.

S- Sen başka daha ne vakit İstanbul’a gittin?

C – Ondan bir sene evvel yine bir defa gitmiştim.

S- İmam İbrahim Efendi ne vakit İstanbul’dan dönmüş?

C- Menemen hadisesinden bir ay evvel Manisa’ya döndü ve Manisa’da tekkelerin yine açılacağını filân söyler dururdu.

S- İstanbul’dan sen mi daha evvel geldin, yoksa İbrahim Efendi mi?

C- Ben daha evvel geldim. İmam İbrahim Efendi benden üç, dört gün sonra geldi ve yine camilerde halifelerin geleceğini, tekkelerin açılacağı hakkında vaizlerde bulunurdu.

S – Yalnız Manisa’da mı vaaz veriyor, köylere gitmiyor mu idi?

C- Köylere de gidip tarikat lehinde halka nasihatlerde bulunup ahaliyi nakşibendi tarikatine intisap etmeleri için teşvik ederdi.

S- Köylerde seyyahatı esnasında gizli cemiyetler teşkil ediyor mu idi?

C- Gizli cemiyet teşkil ettiğini bilmem yalnız camilerde her vakit namazdan sonra resmen cemaatı zikrettirirdi ve hiç korkmayın hükûmet bizim zikrimize mani olamaz derdi.

S- Sen ne vakit nakşibendi tarikatine intisap ettin?

C- İki sene evvel.

S- Sen bu zikirlere nasıl iştirak ediyordun?

C- Bir defa Laz İbrahim’in camaate hitaben istiyen gitsin biz zikredeceğız dedi. Oturup zikrettik. Biz ondan sonra Laz İbrahim’in evine gittik. Bizi evinde zikrettirdi.

Bana Şeyh Esat için şeyhimizi hiç bir vakit unutma derdi. İşte bunların bu yoldaki tarikata mütedair teşvikat yaptıkları itikatla içime ateş gibi bir şey düştü en nihayet ben de tarikate sülûk ettim. Mesele bundan ibarettir. Ben tarikat şebekesinin bütün icraat ve faaliyetini baştan nihayete kadar anlattım. Hiç bir şey saklamıyorum. Evvel ve ahir hadiseyi bütün mahiyet ve şümulile söyledim. Hatta müstantıklara da verdiğim ifade bu yoldadır.

04 OCAK 2013 güncellendi

Bölüm 7* Devam edecek

Naci KAPTAN

(Toplam ziyaret: 791, Bugunku ziyaret: 3)

 

2 Responses to İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 7 – İşbirlikçilik ; İslam kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte,İslam alemi için hiçbir tehlike yoktur.Dünyanın en adil, en namuslu, en haşmetli devleti olan İngiltere… İstiklal diye bağıranlar kötü niyetlidir.Çarıklı, mavzerli bir heyetin, kuru sıkı tehdidi ile iş yürür mü?

 

  1. esin duran says:

Postmodern Muhammetçi AKP ve Müslüman kardeşler, Mısır, Suriye ve Libya’da başarılı olamayınca yıldızları sönmeye başladı.

Ilımlı denilenler, Ilımsızları geçti: ılımlı, yumuşak diye adlandırılan Müslümanlar daha tehlikeli çıktı. Son durum tekrar gösteriyor ki, esas tehlike Erdoğan’ın da yaptığı gibi dinci milliyetçiliktir. Bunun adı da Türk İslam sentezidir. AKP, artık maskesini takma gereği duymadan, Türkiye’yi islami bir ülkeye dönüştürme sürecine hız veriyor.

İslamcıların etrafında dönüp dolaşan, ülkesi, İslamcıların yeni türden bir çeşit hicret yuvasına çevrilen Fransa zor duruma düştü. Solcu Hollande, Suriye El-kaidesine füze yetiştiriken, Fransa’nın büyük şehirleri bu türden zavallı Sosyalistler sayesinde yavaş yavaş türbancıların eline geçiyor. Emiratlar, Katar ve Suudi şehleri, Fransa’nın önemli şirketleri bir yana, mahalle ve sokakalarını bile komple satın almaya başladılar.
Suriye alanında Fransa ile beraber İslamcı cihadçıları destekleyen AKP, de içerden başgösteren kişisel çatışmalar ve rant kavgaları yüzünden zor duruma girmeye başladı. Erdoğan bir dönem İtalya’nın resmi Mafiası olan Berlusconi ile yoldaşlık yapıyordu, Libya alanında beraber savaştılar. Berlos’un durumu şimdi kötü! Suriye’de kaş yapıyım derken göz çıkaran yeni yoldaşı Hollande’nin başı da dertte…

Türkiye devleti, istihbarat örgütü MİT eliyle El Kaide’nin Suriye’ye geçişini, ihtiyaç duyduğu alt yapıyı sağlayan ve uluslararası hukuk ölçüleri çerçevesinde suç teşkil eden teröristlerle işbirliği yapan devlet ünvanıyla kirli savaşın tarafı haline geldi.
 
El Kaide gibi uluslararası paramiliter organizasyona hamilik yapan, Şeriatçılara zehirli gazlar kullandırtan NATO ve Türkiye görüntüleri, kolay kolay silinmeyecek ön yargı ve politik yaptırımları beraberinde getirdi.
AKP ve TSK tüm gayretkeşliğe rağmen halkın desteğini alamadı, binlerce cihatçıyı finanse etse de yürüttüğü çatışmacı siyaset iflas etti. Türkiye’nin dört bir yanındaki camilerin hemen hemen tümü parazit hoca imam yani sözde din adamı eliyle Allah’ın günü ırkçılık propagandası yapıyor.

Yobazlık Tarih Boyunca İslamiyet’in ayrılmaz bir parçası olmuştur.

Dünyada İslam adına ortaya çıkan, sevgiden, merhametten uzak, bilim, sanat, güzellik ve estetiğe karşı olan, savaşlar çıkaran, zulüm yapan, öldürme ve kan dökme peşinde olan çeşitli Müslüman modelleri tahrip ve yıkımlarına devam etmektedirler…

Yobaz zihniyeti, İslamın ana çekirdeği olmaya devam ediyor. Bu kan dökücü vahşi sistem, bu İslam devam ettikçe savaşlar, kan dökmelerin sonu gelmeyecektir.
AKP hükümetinin dış politikadaki diğer çıkışları olduğu gibi, Mısır’a yönelik politikası da iflas etti. Uluslararası gözlemciler bölgedeki krizde asıl kaybedenin AKP hükümeti olduğu görüşündeler. Görüldüğü kadarıyla AKP hükümeti bu gerçeği anlamamakta direniyor ve hâlâ arabayı son sürat duvara doğru sürmeye devam ediyor.

Tayyip Erdoğan, 2015 de önce işi bitirme niyetinde iken karşısına hep beklenmedik bu türden faktörler çıkıyor. Bunların bazıları da kolay değil…ABD, CHP’nin nabzını yoklamaya başladı, AB’nin gerici solcu ve aptal Hiristiyan yöneticileri de CHP’ye göz kırpmaya başladılar. Türkiye’nin yerli halklarını inkar eden CHP’yi Sosoyalist Enternasyonal üyesi yapan, Enter*nasyonal kavramlarının içeriğini yok eden yobaz AB yöneticileri, kendilerini bilerek İslam vampirinin ağzına atıyorlar.

Yurtdışından destek, AKP uzantısı olarak örgütlenen İslamist ırkçı çeteler dışında hemen hemen yok oldu. Erdoğan’ın Balkan Müslümanlarını kışkırtması da bir fayda veremiyor. Daha yeni etnik savaşlardan çıkmış, parçalanmış Balkan halkları, başlarına yeni bir diktatör belası almak istemiyorlar, çünkü Erdoğan daha şimdiden onlara en az 5 çocuk yapın diye diktede bulunup, onları bekleyen gelecekleri yönünde uyardı! Bu çocuklar, halife Erdoğan için devşirmecilik yapacaklardır.

Kenan Evren diktası zamanında temelleri atılan, Özal ile devam ettirilen, Türkiye’nin yeni tipten islami bir ideoloji ile yoğrulması projesi, dünyanın en ilkel vahşi rejimleri ile yönetilen Arap ülkelerince sponse edildi.
Türk ordusununca desteklenen İslamcı kadrolar, Erdoğan’ın “özel” bir lider olduğuna inandırıldılar,bunlar, Erdoğan’ın hiçbir şeyine ses çıkarmayıp, Türk İslam ideolojisine göre hareket eden bu çobanın her dediğini takip ettiler.
Bu durum, Erdoğan’ın işleri -herşeye rağmen- iyi idare ettiği düşünülerek açılmış oldukça cömert bir krediydi…

Erdoğan’ın kutuplaştırma politikası AKP’nin aleyhine işlemseine rağmen, tek şef olma yolunda taviz vermeyi fazla sevmeyen Erdoğan hedefine 2015 öncesinde varmak istiyor…Her diktatör gibi nüfus patlamasını kutsallık olarak gören Erdoğan, son Kızlı-Oğlanlı hikayede görüldüğü gibi ideolojiyi pratikleştirmede erken davranıldığını düşünenleri tasfiye etmeye yönelecektir.

Arınç’ın çıkışı, içeriği ve tonu bakımından tam bir meydan okuma. Arınç’ın Gül’le yakınlığı da düşünüldüğünde ve TRT üzerinden özel olarak yayınlandığına bakıldığında, olayın Erdoğan’a açık bir uyarı olduğu görülüyor…
Mesele aslında Arınç’ın çıkışı şahsında AKP’nin kendini koruma refleksi. AKP, Erdoğan’ın Suudi Arabistan’da bile olmadık türdeki “İslam” anlayışıyla yola devam edemeyeceğini, buna ne dünya konjonktürünün ne de Türkiye gerçeğinin izin vereceğini anlamış bulunuyor.

Erdoğan, “vahiy” ile karıştırılabilecek “fikirleri”ni gerçekleştirmek için geri adım atmazsa -ki atacak biri değil, Bu oldukça net…

Erdoğan, “kişiliği” gereği, Tek Adam olmakta ısrar edecektir. Bu anlamda, Mart seçimlerinde büyük şehirleri yeniden kazanmak için eline geçen her fırsatı kullanacaktır. İşte Diyarbakır’a Barzani ile beraber yapacağı çıkartma tam bir makyavelizm örneği… Kürt dostu pozlarına da giren Erdoğan, büyük ihtimalle muhaliflerini, hiç beklenmedik bir anda tasfiye decek ve İslam’ın yeni lideri olma ünvanı ile Türkiye’yi demir yumrukları altında inletecektir.
 
Sevgi ve Saygılarla

Entegrasyon Komitesi İsviçre- Vevey

———————————————————————-

 

Esin Duran,

Selda Suner,

N. Gök,

Ferdi koçkar

Yeliz seren

S. Aktaş

Pelin Moda,

Bedri Engin,

Nazmi Dogan,

Sevda Suner

R. Adalı

Sezer Aşkın,

H. Datvan,

Salih Demir,

Nizamettin Duran

A. Demir

hasan kayısoğlu

Melahat Baykara,

ismail çekmez.

Aydin Nizam

Uğur Demir

Ismail B. Cenk,

Tekin Balkic

Selma Altuntaş,

Murat Koç

Filiz Serin,

Nedim Serin,

Vedat Koçak,

Salih Birdal,

Erdal Cömert

Ismail Bulak

Ahmet Meriç

Mustafa Gur,

Hasan Zafer

Bahar Ünsal

Osman B.

Ayse bahar

Metin Maslak

H. Maslak

Dilek Solak

zeynep içkaya

Sevda maslak

Sercan Gezmiş

Aynur Balkaya

İpek Doğan

Nazım Doğan

Murat Doğan

esin erkan

Beyhan erdem

n. erdem

İsmail Deniz

Ayten BARAK

Ugur Birdal

Ahmet Tan

İsmet Yelkenci

Yıldırım Kongar

Selma Kongar

Birol Aytekin

Hatice Gül

Ibrahim Erkin

Kemal erdem

Rıza Akdemir

Mehmet Coskun

Hüseyin demir

fethi killi

Yeliz Ender

Mustafa Ender

Ugur Basak

Kemal Dektaş

Ayten Ilkdal

Nuri Aktanır

Metin Koc

Sevgi Ender

Burhan Kulakçı

Oğuz Duran

Burcu Kanter

Aysel kanter

Erol kanter

Layla SOLGUN

M. Oktay

Kemal Aktas

Yelda tekinoglu

Orkun Keskin

T. Vural

Oğuz şen

Nur Şen

Ismail çaykara

Burhan Orkal

D. Kahan

Seher Yıldız

Esra akkaya

Mehmet Uzan

Yeliz IŞIK

Seyhan İlknur

Osman Çekiç

esma yıldız

Murat Çetindal

Ali OkyarMusa Tekin

Aslı Birdal

Nazmi Doğan

İnci Gür

L. Okar

Mustafa Karkaya

Omer Aytac

Mürsel Bozkır

Zeynep Şengül

Gülcan Iğsız

Murat Nidar

şemsi Kaya

Ayten Ekşi,

Eda leman

nermin ışıl

D. Polat

Kadir Erdem

Serdar OKTAY

Mehmet Özdemir

Mustafa Erkan

Nuri AKTAS

Emine AKTAS

O. Kadir Ergun

Metin Kurca

Sedat Isiklar

Filiz Bag

Kadir Baskale

Sevim Varlik

Hasan Mesut Akkaya

Necmi Guler

Erhan Isguz

Meral Okur

Bilge Okyaz.

Kemal Koç

L. Mirakoğlu

Oktay Kızılcık

Mehmet Yavuzgil

Erdal Polat

Hüsnü oktay

k. Sankay

Ahmet tekin.

Semra Kaya

Mustafa Çiçek

Kayhan Göçkaya

Erdal Solgun

Mehmet Solgun

Esra Solgun

N. Altik

Oguz Karakış

Leyla Mert

Işık mert

D. Öksüz

Erdem Yılmaz

Ayse Eltan

S. Guner

M. Deniz Ok

Mehmet İnce

Huseyin Cinar

Meltem Cinar

Berk Cinar

L. Demirkaya

Huseyin Çilek

Ayten Irmak

D. Okdere

Ali Uskan

Berdan Temiz.

H. Baskale

Murat Gülay

Esra Gülay

Mustafa Akyol

A. jale Kol

M. Kol

Tamer Oktay

Aslan Burukoglu

I. Demir

Nurettin Akdal

Uzan Kara

ismail Igdır

Ali Serin, Gül Akın, esra Serin

Nuri Şen

Hasan.Y. Balci

Mehmet Yucel

İsmet C. Koray

salih Söğütlü

Nuri Akçay, Gül Akçay, Esra Akçay

Ali Dem. Sarahoğlu

Ayten Karaman, Mehmet Azal

L. Uzan, Harun Tabaklı

Ertekin Sancak, mehmet değerli.

Kemal Güler, Zeynep Güler

B. Urak

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 8 – Okuyup üfledi Derviş Mehmet ve grubu yeşil bayrağı belediye meydanına dikerek etrafında dönmeye ve tekbir getirmeye başladı. Olayın tanığı bir kişi ise yaşananları daha sonra gazetelere şu şekilde anlatıyordu: “Ben ve camiden çıkanlar bu hal karşısında donduk kaldık. Biraz sonra kendisine Mehdi süsü veren Derviş Mehmet elindeki bayrağı meydana dikti ve iyice tutturmak içinde ahaliden bir ip istedi. İçimizden biri, kuşağını çıkardı verdi. Nasıl oldu bilmiyorum, meydanı dolduran kalabalığın arasında bayrak dikilirken el çırpanlar oldu. Mehdi, sürekli elindeki saate bakarak etrafa okuyup üflediği toprağı savurarak söyleniyordu.

 

Posted on  by Nacikaptan

 

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve

DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 8

Naci KAPTAN

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 http://nacikaptan.com/?p=2948

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5   Http://nacikaptan.com/?p=3037

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 6 http://nacikaptan.com/?p=3068

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 7 http://nacikaptan.com/?p=3103

 

 

Padişah vahdettin

 

İŞBİRLİKÇİLİK ;

 

VAHDETTİN’İN ABD BAŞKANI’NA MEKTUBU

 

Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Arşivi’nde 86700/1788 numarada kayıtlı olan çok önemli bir belge. (İhsan Güneş) “Vahdettin’in Amerikan Başkanı’na Mektubu”,

Orijinali için:

VAHDETTİN’İN ABD BAŞKANI’NA MEKTUBU

(Vahdettin’s Letter to the President of U.S.A)

 

Vahdettin, San-Remo’da bulunduğu günlerde ABD Başkanı’na bir mektup yazmıştır. Bu mektup, Halis Reşat Bey tarafından Paris’te bulunan Amerikan elçiliğine teslim edilmiştir. Elçilik de bu mektubun orijinalini ve İngilizce çevirisini I5 Nisan 1924 tarihli yazısıyla Washington’a göndermiştir.

Vahdettin’in mektubu Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Arşivi’nde 86700/1788 numarada kayıtlıdır.İşte o ibretlik, tarihi mektup:

(İhsan Güneş, “Vahdettin’in Amerikan Başkanı’na Mektubu”,

LİNK : http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/33/254.pdf)

“Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mösyo Coolidge Cenablarına

 

Siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı Saltanat merkezimi geçici bir süre için terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz. Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum.

 

Bu süresiz uzaklaşmanın, babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm. Şöyle ki;

 

İslam Hilafetinin Osmanlı Saltanatı’ndan soyutlanması ve ayrılması ve Hilafetin tümüyle kaldırılması dini, kavmiyeti, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresinin kısmen zorla ve kısmen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdiği beş-altı milyonluk Türk kavminin yetki alanı içinde değildir.

 

Bu ancak tüm İslam dünyasınca atanan uzman kişilerden oluşan bir meclisin toplanması ve tüm din bilginlerinin ortak kararı ile çözümlenecek büyük bir evrensel sorundur. İslam bilginlerinin bildiği üzere şeriata aykırı kararlar herhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkumdur.

 

Bundan başka bu durumun, içinde bulunulan koşullarda İslam dünyasında sonuçları pek vahim olabilecek büyük bir heyecana yol açacaktır. Ayrıca gelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine de büyük bir etki yapacaktır.

 

Hanedanımın ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi tarafından kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallarına el koyma gibi haksız kararları hanedanım bireylerini, insan ve kişilik haklarından soyutlar mahiyettedir.

 

Bu konuda yüce kişiliğiniz ve cumhuriyet hükümetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağımı açıklamaya gerek yoktur.Bu vesile ile sağlıklı olmanızı yüce haktan niyaz eylerim.

 

13 Mart 1924. Mehmed Vahideddin”


***

Vahdettin’in 1924 yılında ABD Başkanı’na yazdığı bu mektup, Vahdettin’i aklayıp “Büyük vatan dostu!”yapmaya çalışanların fena halde yanıldıklarını gözler önüne sermektedir.Bu belge, Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı sırasındaki hıyanetleri bir yana,asıl büyük “hıyanetini” San Remo’daki sürgün günlerinde yaptığını göstermektedir.Vahdettin’in ABD Başkanı’na yazdığı mektuptaki bazı fadeleri “hıyanetin” yazıya dökülüş, belgelenmiş halidir. Bakın ne diyor Vahdettin:

Vahdettin’in mektubundaki, “TBMM, dini, ırkı, vatanı belirsiz ve karışık askerlerden ve öteki sınıflardan oluşan küçük bir şer zümresidir” ve “Beş-altı milyonluk Türk milleti bilgisiz ve gafildir!” biçimindeki ağır hakaret içeren cümleleri, Vahdettin’in her şeyden önce Türk milletine düşman olduğunu ve adeta kendisini ve hanedanını Türk milletinden soyutladığını göstermektedir.

“Türk milletine hakaret etti!” diyerek Aziz Nesin’e saldıranların, Türk milletine hakaret eden Vahdettin’e nasıl davranacaklarını merak ediyorum doğrusu.

“Hilafetin kaldırılması gelişmiş ülkelerin iç güvenliklerine büyük etki yapacaktır!” diyen Vahdettin’in Türk milletinin iç güvenliğini değil de gelişmiş milletlerin iç güvenliğini düşünmesi, “Hilafetin kaldırılması gelişmiş milletlere zarar verir” diyerek ABD’yi kışkırtmaya çalışması,kelimenin tam anlamıyla “hainliktir”. Çünkü Vahdettin, “gelişmiş milletler” derken Müslüman sömürgelere sahip İngiltere gibi emperyalist Batı ülkelerini kastetmektedir. Halifeliğin kaldırılmasının bu ülkelerdeki Müslümanlarda huzursuzluk yaratacağını ve bu huzursuzluğun Müslüman sömürgelere sahip (gelişmiş milletlerin), emperyalist Avrupa’nın iç güvenliğini bozacağını dile getirmekte, yani Halifeliğin kaldırılmasının emperyalist Avrupa’ya da zarar vereceğini belirtmekte ve ABD’den, Hilafeti geri getirmek için yardım istemektedir.

Vahdettin’in mektubunda dikkati çeken en önemli noktalardan biri de “kaçak padişahın” gelişmeleri doğru tahlil edememesi ve adeta hayal dünyasında yaşamasıdır. “Saltanat merkezini geçici bir süre terk etmek zorunda kaldım!”, “Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçmiş değilim” diyerek bu durumun geçici olduğunu düşünmesi, yeniden saltanat düşleri görmesi, Vahdettin’in siyasi ve toplumsal gelişmeleri doğru analiz etme
yeteneğinden yoksun bir “mecnun” olduğuna işarettir.

“Kurtuluş Savaşı sırasında Sivas Kongresi’nde Amerikan mandası kabul edilmiştir!” diyerek akıllarınca Atatürk’ü ve milliyetçileri “ABD mandacısı” diye damgalamak isteyen Cumhuriyet Tarihi yalancıları, 1924 yılında Vahdettin’in ABD Başkanı’na “Aman bana yardım et!” diye yalvarıp yakarmasını nasıl açıklayacaklardır acaba?

İşte, yurt dışında bulunduğu sırada Türkiye ve Atatürk aleyhine hiçbir olumsuz işe girişmediği söylenen Vahdettin’in Türkiye karşıtı bazı marifetleri!

Ayrıca İngiliz arşivlerinde ele geçirilen bazı belgeler, Vahdettin’in Avrupa’dayken İngiliz yetkililerine yazdığı bazı mektuplarda Atatürk için,”küfre varan derecede ağır ifadeler” kullandığı görülmüştür.

İşte Necip Fazıl’ın ifadesiyle, “Büyük vatan dostu Sultan Vahdettin!”

Bugünkü Vahdettincilerin, “din”, “iman” diyerek, “halkçı görünerek” çocuklarını ABD’de okutmalarının, ABD vatandaşlığına geçmelerinin veya ABD’de ikamet etmelerinin sırrını bulduk sanırım!

Bugün Türkiye öyle bir hale getirildi ki, Türkiye’de yıllardır beyni yıkanan insanların bir kısmı bu Vahdettin’i “kahraman”, “halk adamı” “dindar” zannederken; bu milleti bağımsızlığına ve özgürlüğüne kavuşturan Atatürk’ü “hain”, “halk düşmanı”, “dinsiz!” zannetmektedir.

Ne diyelim, çok yazık!..

Sinan Meydan

Değerli okur,

Menemen’de asteğmen Kubilay’ın katline ait mahkeme kayıtları dışında Kubilay’ın katledilmesine tanık olan veya olay zamanında Menemen’de yaşayan ve birinci elden olaylar hakkında bilgi sahibi olan kişilerin Olayın nasıl olduğu hakkındaki açıklamalarını da paylaşıyorum. Şahitlerin anlatımlarıyla mahkeme zabıtlarının bir birine uydukları açıkça göülmektedir.Bu benzerlik,Kubilay olayını münferit ve birkaç esrarkeşin çıkardığı bir olay diye Menemen kalkışmasını basit bir adli olaya indirgemeye çalışanlara da yanıttır.Menemen olayı doğrudan irticai bir başkaldırma ve laik Cumhuriyet’e silahla karşı duruş eylemidir.

Kubilay’in katline sahit olanlarin anlatilarini ve konuya iliskin Kazim Ozalp’in   Atatürk’ten Anılar s.47–48, T.İş Bankası, Ankara–1992  isimli kitabindan aktarılar ;

OLAYIN ŞAHİTLERİ ANLATIYOR

 

Okuyup üfledi


Derviş Mehmet ve grubu yeşil bayrağı belediye meydanına dikerek etrafında dönmeye ve tekbir getirmeye başladı. Olayın tanığı bir kişi ise yaşananları daha sonra gazetelere şu şekilde anlatıyordu: “Ben ve camiden çıkanlar bu hal karşısında donduk kaldık. Biraz sonra kendisine Mehdi süsü veren Derviş Mehmet elindeki bayrağı meydana dikti ve iyice tutturmak içinde ahaliden bir ip istedi. İçimizden biri, kuşağını çıkardı verdi. Nasıl oldu bilmiyorum, meydanı dolduran kalabalığın arasında bayrak dikilirken el çırpanlar oldu. Mehdi, sürekli elindeki saate bakarak etrafa okuyup üflediği toprağı savurarak söyleniyordu.

 

Süngü taktılar

– Bayrağın altından geçmeyen gavurdur! Namazdan çıkan halk meydana yığılıyordu. Tam o sırada jandarma yüzbaşısını gördüm. Çekine çekine ortaya ilerledi.

– Ne var? Ne oluyor ağalar? diye sordu.

Mehdi, “Bugün hükümet açılmayacak, dükkanlar açılmayacak, camiye gireceğiz, dua edeceğiz, her şey düzelecek, her şey yoluna girecek” diye cevap verdi. Jandarma Kumandanı ‘pekala’ dedi. Yürüdü gitti.

Jandarma Komutanı bu olayın ardından alay komutanını arayarak askeri birlikten yardım istedi. Bu haber üzerine, sabahın erken saatinde, her günkü gibi eğitim çalışmalarına hazırlanmakta olan 43. Piyade Birliği subaylarından Asteğmen Kubilay’a görev verildi. Kubilay, henüz birkaç ay önce askere alınmış olan, takım düzenindeki birliğiyle hemen yola çıktı. Bu arada Kubilay’da da ne silah ne de mermi vardı. Kubilay olay yerine çabuk yetişmek için kışla arkasındaki yamaçlardan, kestirme yollardan hızla geçti ve meydana yakın sokakların birinde askerlerini durdurarak süngü taktırdı.

Avluda yatıyordu
Olayın tanıklarından biri mahkeme kayıtlarına geçen ifadeleriyle yaşananları şöyle anlatıyor: “Ahali gittikçe büyüyordu. Yirmi dakika geçti. Birdenbire meydanı otuz kırk nefer silahlarına süngü takarak abluka etti. İçlerinden genç bir zabit ileri atıldı. Mehdinin yakasını tuttu ve şiddetle sarstı. Mehdi, genç zabiti silkeleyip yere attı ve elindeki silahı çevirerek zabite ateşledi. (Bu kurşun, Kubilay’ın omzundan girip arkasından çıkmıştı) Yaralı zabit, yarasının ağırlığına rağmen ayağa kalktı ve meydandan çekildi. Halktan bir kısım bu esnada uzun uzun el çırparak alkışlıyor ve Allah Allah! diye bağırıyordu. Aradan on beş dakika geçti. Asilerden biri, Mehdi’nin yanına gelerek, zabitin cami avlusunda yattığını haber verdi. Bunun üzerine Mehdi yanındaki birinden bıçağı alarak bir arkadaşıyla cami avlusuna girdi. Biz uzaktan duyduk , Yaralı gencin sesi yalvarıyordu.

– Kesmeyin beni!

Mehdi ise; “Anlaşıldı, anlaşıldı. Sen daha çocuksun. Kesilmekten korkuyorsun. Seni yüzükoyun yatırayım da görmeyesin…”

İp getirin
Bundan sonrasını ise bu olayı daha iyi gören bir başka tanık anlatıyor: Mehdi, genç ve yaralı zabiti yüzükoyun yatırdıktan sonra bir ayağını yaralı omzuna koydu, bir eliyle saçlarından tutup Kubilay’ın diri diri boğazını kesti. Sonra da elindeki başı caminin önündeki büyükçe bir taşın üzerine koyarak

“Gördünüz mü? Kafirlerin akıbeti işte budur” diye bağırmaya başladı.

Sonra, “Getirin bir ip!” diye bağırdı. Meydanda toplanan halktan biri dükkanına koşarak ip getirdi. Kesilmiş başı bayrağın tepesine bağladılar. Bu sıralarda yetişen makineli tüfek takımı ve iki bekçi ile asiler arasında başlayan çatışmada Mehdi Giritli Mehmet, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet vurulup öldü. Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da halk arasından kaçsa da Manisa’da yakayı ele verdi. Bu arada bekçi Hasan ile Mustafa çatışmada yaşamını yitirdi.

Telgraf Memuru Nail anlatıyor

Belgelere göre, olayın görgü tanıklarından, Menemen’deki telgraf memuru Nail Bey, Kubilay’ın nasıl öldürüldüğünü şöyle anlatıyor:

“Kubilay Bey’in kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze komutanı evkaf kahvesi önünde askeri durdurup ‘süngü tak’ emrini vererek, kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyorlardı. Kubilay Bey’i arkasından bir silahla vurdu. O anda yere düştü. Onbeş saniye kadar yerde kaldıktan sonra, kalkıp cami tarafına koştu. Bir kısım halk bunu görünce dağıldı. Bu sırada adamlardan ikisi kayboldu. Biz kaçtıklarını zannettik. Biraz sonra saçından tutulu olduğu halde, zavallı Kubilay Bey’in kesik kafasını getirdiklerini gördük.”

Kazım Özalp, Atatürk’ten Anılar s.47–48

“… Bu, Cumhuriyetin ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasabada “Vilmodit” ilan edilmeye müstahak olmuştur. …”

Dr. M. Galip Baysan

Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapanmasından beş gün sonra 23 Aralık 1930 günü, Nakşibendî tarikatı mensubu bir grup insan, Menemende gerici bir ayaklanma başlatmışlardır. Zaman zaman irticaı teşvik eden unsurlarca mümkün olduğu kadar göz ardı edilmeye, unutturulmaya çalışılan bu olay; Cumhuriyet döneminin en önemli irtica olayı kabul edilmelidir. Belki çapı o kadar büyük değildir, ancak böyle akıl dışı iddialarla ortaya çıkan 5–6 kişilik bir grubun yerli halk tarafından böylesine içten desteklenmesi düşündürücüdür ve fanatik dinci kesimin harekete geçtiği zaman neler yapabileceğinin en önemli göstergesidir. Bu nedenle çağımız Türkiye’sinde Laiklik, özgürlükler ve insan haklarına saygı duyan herkesin mutlaka bilmesi ve unutmaması gereken bir olaydır. Bu gün size biraz bu olaydan bahsetmek istiyoruz.

Olayların temelinde Saltanattan Cumhuriyet dönemine geçiş ve Atatürk İnkılâpları olarak adlandırdığımız inkılâplara karşı, bu konularda tamamen cahil halkın ve din adamlarıyla onların yanında bütün karşıt güçlerin yarattığı atmosfer bulunmaktadır. Serbest Cumhuriyet fırkası bu kesimler için bir umuttu. Onlara göre; tepeden inme bir şekilde halkın önüne konan zorlamalar, bu parti iktidara gelince değiştirilebilecekti. Mesela şapka kaldırılacak, kıyafet serbest bırakılacak, tekke ve zaviyeler, eski yazı, Hilafet, Şeyhülislamlık gibi kurumlar hatta saltanat tekrar geri gelebilecekti. Kadın erkek eşitliği ne demekti? Hiç kadınla erkek bir olurmuydu. Kadının yeri evi ve çocukları olmalıydı ve kocasına itaat etmeli ve onu memnun etmeye çalışmalıydı. Böylece bozulan aile düzeni yeniden özlenen seviyeye getirilebilecekti. Serbest Fırka bu nedenlerle birkaç ay içinde çığ gibi büyüdü. Bu gelişmelerin ardından Partinin kapatılma ihtimali belirince bazı tarikatlar bundan büyük rahatsızlık duydular.

Yargılama sırasında olayın Nakşibendî Tarikatının lideri Şeyh Esat ve yandaşları tarafından planlandığı ve Manisa’da günler öncesinden hazırlanan Derviş Mehmet adında bir kişinin liderliğinde bir grup tarafından icra edildiği anlaşılmıştır. Bu grup Şeyh Esat’ın Manisa’daki örgütlenmeyi yapan temsilcisi Laz İbrahim tarafından yönlendirilmekteydi. Dördünün ismi Mehmet (Muhammet), ikisinin ismi Hasan olan bu grup günlerce Manisa çevresindeki köylerinde, birlikte içki ve uyuşturucu âlemleri yaptıktan sonra yine hep birlikte 23 Aralık sabahı Menemene gelmiş ve saat 0620de sabah namazı için Müftü camiindeki cemaatin arasına katılmışlardır.

Burada bir not olarak şu hususu da ilave etmek isteriz. Aslında grup 7 kişi olarak yola çıkmıştı. Belirtildiğine göre bir de köpekleri varmış ve köpeğin de ismi Kıtmir imiş. Bu size ünlü dinsel “Yedi uyuyanlar” efsanesini hatırlatmıyor mu? Yedinci kişi Çakıroğlu Ramazan grupla birlikte gelmemiş, daha önce aralarından kaçarak ayrılmıştır. İfadeler Camiye gelinmeden önce çifter çifter esrarlı sigara içildiğini belirtmektedir.

Namazdan hemen sonra Derviş Mehmet; mihraba asılı bir durumda olan ve üzerinde “La İlahe İllallah, inna fetehnake” ayeti yazılı yeşil bayrağı alarak kendisinin Mehdi olduğunu, arkasında 70.000 kişilik Halife Ordusu bulunduğunu, öğlene kadar bu bayrağın altında toplanmayanların kılıçtan geçirileceğini söylemiş ve bütün Müslümanları eylemlerine katılmaya davet etmiştir. Hep birlikte cami dışına çıkan grup yüksek sesle tekbir getirerek yürümeğe başlayınca diğer camilerden de çıkan ve işine giden pek çok insan ne olduğunu anlamak için toplanmaya başlamışlardır. Gelişmelerin olumsuz bir yöne doğru kaydığını gören bir Jandarma subayı, durumu Alay Komutanlığına bildirmiş ve Komutanlık eğitime gitmekte olan yedek subay Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve askerlerini şehre göndermiştir.

Durumun pekiyi olmadığını gören Kubilay, gözdağı vermek için (mermileri olmadığından) askerlerine süngü taktırmış, hem halkı ve hem de askerlerini korumak istediğinden bizzat kendisi nümayiş yapan grupla temasa geçmiş ve onların yaptıklarının kanunsuz olduğunu, dağılmaları gerektiğini söylemiştir. O anda hiç beklenmedik bir çıkış yapan Derviş Mehmet silahını ateşleyerek Kubilay’ı vurmuştur. Yaralı Asteğmen acı içinde kendisini Caminin Musalla taşı arkasına atabilmiş ancak oraya yetişen asiler çılgınca haykırışlar ve tekbir sesleri arasında çantalarından çıkardıkları bir bağ bıçağının testereli kısmıyla Türk subayının başını kesip ayırmış ve bayrak sopası üzerine dikmişlerdir. Baş bayrak direğinde durmayınca çevredeki bir dükkândan getirilen bir iple sıkıca bağlanmış ve kalabalık avuç avuç şehidin kanını içen, tekbir getiren kendisinin Mehdi olduğunu ve bu nedenle kendisine kurşun işlemeyeceğini iddia eden Derviş Mehmet’in peşinde dolaşmaya başlamıştır.

Kalabalığın yaptıklarını gören Bekçi Hasan Kubilayı kurtarmak için ateş edip birini yaraladıysa da karşı ateşle o da ve hemen arkasından diğer bir bekçi Şevki de açılan ateşlerle şehit edilmişlerdir.

Durumun ciddiyetini anlayan Alay komutanlığı gönderdiği silahlı birliklerle çevreyi kuşattı. İsyancılara teslim olmaları ihtarı yapıldı. Teslim olmayı reddeden, bana kurşun işlemez..korkmayın diye direnen Derviş Mehmet, açılan ateş sonucu yere serilen ilk insanlardan biri oldu. Bütün suçlular yakalandı ve dava ile ilgili görülen 105 sanık General Mustafa Muğlalı Başkanlığında kurulan Sıkı Yönetim mahkemesinde yargılandı. Esat Hoca İstanbul’dan getirildi, 90 yaşındaydı. Yargılama sırasında öldü.

Mahkemenin kararı 29 Ocak günü açıklandı. 36 kişi idam, 41 kişi çeşitli hapis cezalarına mahkûm edildiler, 40 kişi de beraat etti. TBMM yaşları küçük olduğu için 6 idam cezasını hapse, ikisini de 2 yıl hapse dönüştürdü. İdamların çoğu Kubilay’ın şehit edildiği yerde infaz edildi. Bir idamlık infaz anında firar etti. 15 gün kadar dağlarda saklandı. Yakalanınca o da Menemende idam edildi.(Detaylı bilgi için bakınız. Kemal Üstün, Menemen Olayı ve Kubilay, Çağdaş Yayınları, İstanbul- 1977)

Dinsel bağnazlık ve uyuşturucu karışımı ayinlerle kontrollerini kaybeden fanatik bir grubun isyan ederek askerlere ateş edip, Asteğmen Kubilay’ı önce yaralamaları, sonra da vahşice öldürmeleri daha sonra da iki Emniyet Mensubu görevlinin ard arda öldürülmeleri inanılması güç bir olaydı. Askerler Milli Mücadele döneminde de subaylara yönelik bu tip çılgın davranışlarla karşılaşmışlardı. Ancak cehaletten kaynaklanan bu tip dinsel fanatik davranışların gerilerde kaldığına inanılıyordu. Hele yeşil bir bayrak altında, tekbir sesleri arasında şehirde tur atan, cinayetler işleyen bu gruba yerli Halkın karşı çıkacak yerde sessiz kalması, hatta isyancıları destekler gibi görünerek onlara katılması Mustafa Kemal Paşa’yı ve Ordu mensuplarını çok üzmüştü. Mustafa Kemal Paşa Orduya hitaben olayı telin eden bir bildiri gönderdi. Kazım (Özalp) Paşa olayı ve Mustafa Kemal Paşanın reaksiyonunu şu sözlerle anlatmaktadır:

“Bu haber Ankara’da bir bomba tesiri yaptı. Derhal köşke çağrıldım. Mustafa Kemal Paşa görülmemiş şekilde kızgın, üzgün ve heyecanlıydı. Başvekil İsmet Paşa, Milli Müdafaa Vekili Zekai Bey (Apaydın) Ordu Müfettişi Fahrettin Paşa (Altay) da köşke geldiler. Mustafa Kemal Paşa çok sinirli bir durumda söze başladı:

“Bu ne haldir, mürteciler hükümet meydanında ordunun subayını din adına boğazlayabiliyorlar. Binlerce Menemenliden kimse çıkıp mani olmuyor, bilakis tekbirle teşvik ediliyorlar. Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran Ordunun bir subayına reva gördükleri bu saldırının cezasını yalnız hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir.

Bu, Cumhuriyetin ve bizim başımızı kesmektir. Bundan bütün Menemen sorumludur. Bu kasabada “Vilmodit” ilan edilmeye müstahak olmuştur. Fransızca olan “Ville Maudite” kelimesinin karşılığı cezalandırılmış şehirdir. Vilmodit kasaba demek, o kasabanın bütün halkı şehir dışına çıkarılır, aileler birer ikişer memleketin başka şehirlerine dağıtılır, tam boşaltılmış şehir tümüyle yakılır, bugünkü ve yarınki nesillere ibret olmak üzere hükümet meydanında büyük bir siyah taş, sütun olarak dikilir.

Derhal harekete geçmeliyiz” dedi.

Vakit kazanmak ve havayı biraz yumuşatmak için “acaba ayrıntılı raporların gelmesini beklesek mi?” diye bir görüş ortaya attım. Aramızda bir-iki gün beklemeyi, Paşa’nın tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini görmeyi uygun gördük. Ancak normal kanuni işleri hemen başlattık. Paşa bir daha “Vilmodit”ten bahsetmedi.

Derviş Mehmet ve arkadaşları yakalandı, kurulan Divanı Harp’te mahkeme edilerek idam edildiler.Mustafa Kemal Paşa bu olayı hiçbir zaman unutmadı. Bir daha da çok parti denemesine girişmedi”. ( Kazım Özalp, Atatürk’ten Anılar s.47–48, T.İş Bankası, Ankara–1992)

KUBİLAY OLAYININ GÖRGÜ TANIKLARI ANLATIYOR :

SAMİ ÖZYILMAZ

“Kubilay ‘Hücum’ dese hepsi süngünün ucunda kalırdı”

Eniştem bakkaldı. Sabah dükkanı açmış. ‘Menemen’in etrafını 70 bin Arap’ın çevirdiğini’ duymuş. Eniştem ‘Gel dükkanı kapatalım’ diye beni kaldırdı. Dükkanı kapattık. O eve gitti. Ben Hükümet’in (Vilayet’in) önüne gittim.6-7 kişi vardı orada… Normal adamlardı, kafaları kasketli, omuzlarında çanta var. Birinin eli silahlı… Ellerinde bir bayrak… Musabey köyünün Çarşı Camii’nden almışlar sabah namazında…
‘Öğlene kadar o bayrağın altından geçen geçecek, geçmeyen kılıçtan geçecek’ diyorlarmış.

Millet etraflarını çevirmiş. Ben köşeden onlara bakıyorum. Epey durdular. Hükümet tarafından ya da büyüklerden kaymakam, hoca falan gelse, sivillere ‘Yakalayın bu adamları’ dese, yakalarlardı.

Ondan sonra telefon ettiler Alay’a… Bir manga asker geldi karşı sokaktan… Asker süngüyü taktı. Siviller açıldı. Orada Kubilay askere süngüyü taktıktan sonra ‘Hücum’ dese, hepsi süngünün ucunda kalacaktı.
Bir silah patladı. Bir tek el ateş edildi. Kubilay ayağından vuruldu. Asker geri kaçtı. Millet kaçıştı.

Kubilay önce Hükümet’e giriyor, kapılar kapalı. Oradan geri, camiye dönüyor, cami avlusundaki taşın dibinde düşüyor. Bunlar da gidip başını kesiyorlar.

Sonra askere telefon ediyorlar Hükümet’ten… Asker geliyor. Kahveden onlara makineleri tüfeklerle ateş ediyor. Hepsi esrarkeşmiş zaten. Asker hepsini vurdu, yalnız bir tanesi kaçtı, onu gördüm.

Sonra bütün cesetleri topladılar oraya… Halk toplandı, jandarmalar, subaylar geldi, ölülerin torbalarından esrar çıktı, parça parça… Ben de esrarı ilk orada gördüm. Cesetleri kamyonlarla götürdüler.

Sonra sıkıyönetim oldu. Kaçan adamı bulmak için haftalarca nöbet tuttuk. Evleri aradılar tek tek… Manisa’da bulundu. Bir oduncunun ekmek torbasını almış. Oduncu da ihbar etmiş, yakalanmış orada… 28-29 gün sonra… Mahkemeye getirdiler. Adama bizi gösterip ‘Bunlardan kimse var mıydı?’ diye sordular.O da bakıp ‘Bu vardı’,’Bu yoktu’ diyordu. ‘Var’ dese yandın.

Ben şofördüm. Mahkemenin emrinde akşam iki araba nöbet bekliyorduk. Adam kimin ismini söylediyse ‘Getirin’ diye telefon ediyorlardı. Getiriyorduk, içeride mahkeme ediyorlardı.Onların asılacağı gün, nöbet yine bendeydi. Korkudan otomobilin dışına çıkmıyordum. Hep seyrettik, üzüldük.

Hükümet’in altında Birincieller’in evi var, önce onu astılar: Manisalı Hocazade Ahmet Efendi… Astıktan sonra önüne ismini asıyorlar. Ondan sonra geldik akasyaların altında birini astılar. Sonra Ali Efendi’yi tütün satılan barakanın yanında astılar. Adamlara mecburen cigara satan Molla Osman’ı astılar. O çok bağırdı asılırken ‘Kurtarın’ diye, askerler vaziyet aldı. Ondan sonra sırayla asıldı, asıldı, ta çarşının içine kadar hepsini gördüm.Kamyonlarla atıp mezara götürdüler öğlene kadar…

Bence asılanlar içinde suçlu olan yoktu. 6-7 tane sarhoşun işi… Bunlar içinde Menemen’den bir Gazozcu Abbas vardı, bir de Kubilay’ın kafasını bayrağa asmakta kullandıkları urganı elinden aldıkları çocuk…

Olaydan sonra bizi caminin önünde topladılar. Sivil birkaç kişi vardı, bir de alay komutanı paşa… Orada gözlüklü bir sivil “Menemen’i toprak halinde (yerle bir) görseydim, iftihar ederdim” dedi.

Bunlar gelmeden Menemen’de gericilik yoktu. Ama parti meselesi vardı. Serbest Fırka kazanmıştı. Onun intikamı mı, bilmem. Bildiğim şu ki Menemen’in bu işte hiçbir suçu yok. Zaten içlerinde Menemenli de yok.”

SABAHAT ERKAL

“Atatürk geçerken pencereyi açmazdı”

Babam Sabri Bey, Seferihisar’dan Menemen’e posta müdürü olarak atandı. İlkokulu bitirince 14 yaşında postanede çalışmaya başladım. Kubilay okulunun karşısındaki bir Rum evinde oturuyorduk.

Menemen mutaassıp küçük bir kasabaydı. Biraz gericiliği vardı. Mesela şapkaya karşı çok düşmanlık vardı. ‘Şapkayı gavurlar giyiyor, biz nasıl giyeriz?’ derlerdi.

O gün babam sabah 5’te postaneye gitmiş. Kahvenin önünde 6 kişinin hu çektiğini görmüş. Bunlar esrarkeşmiş, içip içip köylerden silah bıçak topluyorlar, şehre girince ‘Biz mehdiyiz. Arkamızda 70 bin kişi var, Müslümansanız bu bayrağın altından geçin, yoksa kurtulamazsınız’ falan diyorlarmış. Babam Kaymakam’ın evine gidip durumu anlatmış. Alay Kumandanı’na gitmişler. Kumandan, hemen ‘Cephane alın ve Hükümet meydanına gidin’ diye emir vermiş. Kubilay’ı görevlendirmişler.

Kubilay bir manga askerle meydana gitmiş. Gençlikten olsa gerek, hemen ‘Ne istiyorsunuz?’ diye birinin yakasına yapışmış. Fakat içlerinden biri silahı ateşleyince Kubilay ayağından vurulmuş. Askerler de ellerinde süngü olduğu halde kaçmışlar. Kubilay sürüne sürüne yakındaki camiye kaçmış, musalla taşına yaklaştığı sırada Mehmet’lerden birisi (bunlar dört Mehmet, iki Zeki idi) gidip bağ bıçağıyla kafasını kesmiş. Civardaki dükkanlardan sopa, ip istemişler. Kafayı sopanın ucuna asmışlar. ‘Biz mehdiyiz’ deyince halk da inanmış.

Biz pencereden seyrediyorduk, geçenler kaçışırken ‘Kafayı değneğin ucuna takmışlar, gözlerini açıp kapatıyor’ diyordu, çok fena oluyorduk. Böyle bir kargaşa… O sırada babam geldi eve, anneme ‘Kadriye, siz hemen ev sahibinin evine geçin, memur ailelerine karşı bir hareket var’ dedi. Bu arada iki bekçi de vurulmuştu. Kubilay’ın cenazesinde onlar da vardı arkada…

Adamlar, ‘Arkamızda 70 bin kişi var’ dediğinden çalılar, bağlar, her yer arandı. Hatta komutan tepelere toplar, tüfekler yerleştirdi. Şimdiki Kubilay İlkokulu’na kurulan Divan-ı Harp mahkemesinde ben şahitlerin ifadesini yazıyordum. Köyden gelen adamlara,hocalara ‘Allahınız kim?’ diye soruyorlardı. Onlar da ‘İstanbul’da Esat Hoca’ diyordu. Mehdi diye bunlara tapmışlar.

Esat Hoca’yı İstanbul’dan sedyeyle getirdiler. 90 yaşındaydı, eceliyle ölür diye asmadılar. Zaten çok yaşamadı, öldü. İdam edilecekleri gün babam dışarı çıkmadı, bizi de çıkarmadı. İbret için ortalığa asmışlar. Asılanlar içinde adamlara sigara, kazma, ip verenler de vardı. Babama durumu haber verdiği için İçişleri Bakanlığı takdirname verdi. Maaşına zam yapıldı.Sonradan duyduk ki, Atatürk Manisa, Menemen çevresinden trenle geçerken penceresini bile açmazmış. Biz istasyona giderdik onu görelim diye, göremezdik.”

MUSTAFA ŞENGÖNÜL

Ben Menemen’de marangoz çırağıydım. Dükkanı açmaya gittim. Karşımda uncu Mehmet Efendi vardı. Belediye Meclis üyesiydi. Bana ‘Dükkanı açma, eve git. Çarşıda bir karışıklık var’ dedi. ‘İzmir’den 70 bin kişi harekete geçti. Burayı işgal edeceklermiş’ diye duyduk.

Ben dükkanı açmadan döndüm. Ama sonra meraktan geri gittim. Köşeden baktım, direğin etrafında 7-8 kişinin döndüğünü gördüm. Menemenli değillerdi. Bazısı sakallı. Aralarında genç olanlar da vardı. Bozalan’da kazandıkları parayla esrar alıp içmişler diye duyduk sonradan… Ellerinde silah vardı.

Bekçi Hasan’ı kafasından vurdular. Yere düştü. O zaman millet kaçtı. O ara Kubilay alaydan bir manga askerle gelmiş.Ben Kubilay’ı tanıyordum. Bizim mahallede otururdu, yüksekte, Dermandağı’nda ev tuttuydu, gidip dönerken bizim evin önünden geçerdi. Uzun boyluydu.

Kubilay askeri yolun kenarına bırakmış, adamların yanına gitmiş.’Ne yapıyorsunuz burada?’ diye sormuş. Adamlardan birine tokat atmış. Bunun üzerine ateş etmişler Kubilay’a, yaralanıp yere düşmüş. Silah patlayınca asker kaçmış. Cephanesizmiş. Kubilay sürüne sürüne cami avlusuna girmiş. Arkadan gelip kafasını kesmişler. Ben kanları gördüm sonradan… Karşıda eskici Kamil vardı ondan ip alıp kafasını bayrağın üstüne bağlamışlar.

Fabrikada çalışan bir Musevi vardı, oradan geçerken ‘Sen de bayrağın altından geç’ dediler. Bayrağın altından onu da geçirdiler. Karşıda Molla Osman’ın çalıştığı bir büfe vardı, ondan sigara aldılar.
Sonra ahaliye mecburi alkış yaptırdılar. Millet ’70 bin kişi geliyor’ korkusundan yaptı. Hepimiz korktuk. Meğer adamlar sarhoşken böyle demişler, hepsi yalanmış.

Ordu, haber alınca geldi. Kahvenin oraya mitralyözü koydular, bunlara ateş ettiler, kimi yaralandı, kimi öldü. Manisalı genç olan, mezbahanın oradan kaçtı.

Sonra sokağa çıkma yasağı kondu. Şimdiki Kubilay okulunun orada mahkeme oldu. Her gün benim dükkanın önünden geçiyorlardı. 4-5 jandarma bir kişiyi götürüyordu. Elleri kelepçeliydi. Sakalları uzamıştı.

İstanbul’dan bir şeyh geldi, o da mahkemelik oldu. Bunların asılacağı gece ‘Yarın hepimiz asılıyoruz’ demiş, kendisi de o gece mahpusta ölmüş.

Ben hepsinin asıldığını gördüm. Sabah geldiğimde caminin yanından Kabak Pazarı’na kadar 8-10 kişi vardı. İstasyonda 7 kişi vardı. Tren yolunda böyle boydan boya asılmışlardı. Kamil de istasyonda asılmıştı. Önlerinde bir kağıt vardı, ne suçu olduğu yazılıydı.

Manisalı bir çocuk, Kubbeli bakkalın önünde asılmıştı.

Suçsuz olanlar da asıldı. ‘Neden sigara verdin?’, ‘Neden ip verdin?’ diye Kamil’le Molla Osman’ı astılar. Halbuki Menemen içinden o hadiseye karışan kimse yoktu.

Sonradan bir emir gelmiş ‘Menemen’i yakın’ diye. Onu duydum. Korktuk tabii… Manisa’dan her sene otobüslerle gelip miting yapmaya başladılar. Çok şeyler söylediler bize, ama katlandık. Çünkü Menemenlilerin bu işte zerrece günahı olmadığını onlar da bilmiyordu.”

Kaynak : http://www.milliyet.com.tr/2005/12/29/pazar/yazdundar.html

05 Ocak 2012 Güncellendi

Bölüm 8 * Devam edecek

Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 9 – “Mehdi benim dedi ve beni kendisine mürit olmağa davet etti ve bana nasıl zikir yapılmak lâzım geleceğini öğretti. Tarif ettiği duaları okudum, bu adam beni de kandırdı. Bir gün toplandığımız Çırak Mustafanın kahvesinde tesbih ile bana 500 defa lâilâheillâllah ismi celâlini çekeceksin dedi…

 

Posted on  by Nacikaptan

 

 

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 http://nacikaptan.com/?p=2948

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5   Http://nacikaptan.com/?p=3037

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 6 http://nacikaptan.com/?p=3068

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 7 http://nacikaptan.com/?p=3103

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 8 http://nacikaptan.com/?p=3122

 

İŞBİRLİKÇİLİK

 

Yazımın başında Gen.Kur.Başkanı Orgeneral Necdet özel’in Menemen Olayı ve Kubilay’ın şehit edilmesine yönelik açıklamasını anımsatmak isterim.

 

2012 senesi Devrim Şehidimiz Kubilay’ın anma gününde Gen:Kur.Başkanlığınca yayımlanan açıklamada ilk kez Menemen Olayı münferid ve üzücü bir olay olarak nitelenmiş ve olayın irticai yönüne değinilmemiştir.

Acaba nedendir ???

17 Ocak 2007 tarihli Milliyet Gazetesi Gen.Kur.Başkanlığını açıklamasını şöyle haber yaptı ;

 

Menemen Olayı’nı Nakşiler yaptı

 

Belgelere göre, Menemen Olayı bilinçli bir hareketti, eylemi gerçekleştirenlerin tümü Manisa’da ikamet ediyordu ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları bulunuyordu

Genelkurmay Başkanlığı, arşiv belgelerine dayanarak Menemen Olayı’nın “bilinçli bir hareket olduğunu, eylemi gerçekleştirenlerin tümünün Manisa’da ikamet ettiklerini ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları bulunduğunu” duyurdu.

Genelkurmay Başkanlığı, 23 Aralık 1930’da Menemen’de katledilen Devrim Şehidi Yedek Subay Mustafa Kubilay ile ilgili olarak Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı arşivlerinde bulunan belgeleri yayımladı.

Belgeler arasında “Kubilay’ın ölümüne ilişkin keşif raporu, İbrahim Hoca’nın ifadeleri, eylemcilere yardım eden Yunus oğlu Kamil’in ifadesi, Menemen Telgraf Memuru Nail Bey’in tanık ifadesi, eylemcilerin bağlı oldukları tarikat mensuplarına ilişkin belge, Şeyh Esat’ın İbrahim Hoca’yla ilişkisini anlattığı mektuplar” yer alıyor.

Kubilay’ın bedeni

 

Menemen Cumhuriyet Savcısı, Savcı Yardımcısı ve Hükümet Tabip Vekili’nin hazırladıkları raporda, Kubilay’ın Gazez Camii’nde bulunan bedeni, şöyle tasvir ediliyor: “Gazez Camii girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde haki renkte askeri elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen’de 43’ncü Alay 1’nci Tabur 3’ncü Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.”

2007 senesinde Genelkurmay Başkanlığı’nın değerlendirmesinde şunlar kaydedildi:

 

Eylemciler bir hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirmişlerdir.

Eylemin elebaşı ve Kubilay’ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet, Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan, eylemci grubunu oluşturmaktadır. Eylemcilerin hepsi Manisa’da ikamet etmektedirler ve Nakşi tarikatıyla bağlantıları vardır. Onları bu tarikata sokan ve eğiten, Manisa Askeri Hastahanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca’dır. İbrahim Hoca da Şeyh Esat’a bağlıdır.

25.12.2012 tarihli Cumhuriyet Gazetesinden ;

 

TSK’nin kayıtları, Menemen’i irtica olarak değerlendirmeyen Orgeneral Özel’in açıklamasından farklı:

 

İrtica eylemiydi

 

© Genelkurmay Başkanı Orgeneral Özel’in Menemen’de yaşananlara “irtica” demekten kaçınmasına karşın komutasını yaptığı kurumun kayıtları olaya farklı yaklaşıyor. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı tarafından 1972 yılında yayımlanan kitaba göre, Menemen’de yaşanan olaylar “irticai” faaliyet.

BARKIN ŞIK

ANKARA – Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı tarafından 1972 yılında yayımlanan ve “gizli” gizlilik derecesi 1992 yılında kaldırılan “Türkiye Cumhuriyeti’nde Ayaklanmalar” adlı kitaba göre, 23 Aralık 1930’da Menemen’de yaşanan olaylar “irticai” faaliyet. Harp Tarihi Başkanlığı’nın yayınına göre, olaylar şöyle gerçekleşiyor:

Dervişlik ve şeriat perdesi altında halkı aldatmaya çalışan altı gerici, olaydan 15 gün önce Manisa’nın kuzeyinde Paşaköy’e gidiyorlar. Melanetlerine devam eden bu mürteciler, köylüler vasıtasıyla silahlanıyor ve müteakiben Yağcılar köyünde yedi gün, Bozalan köyünde de iki gün irticai faaliyetlerde bulunduktan sonra bir gece Çukurköy üzerinden yürüyerek 23 Aralık 1930 sabahı namaz vakti Menemen’e geliyor ve ilçenin Batı Mahallesi’ndeki camilerden birine giriyorlar. Kendisine “mehdi” süsü veren bu şerir grubunun reisi, camiden bir bayrak alıp halkı da peşine takarak saat 07.00’ye doğru meydanlığa geliyor ve “Kendisinin peygamber olarak geldiği ve şeriatı yerine getirecekleri” mealinde nutuk vermeye başlıyor.

Komutan çaresiz

Olay yerine gelen jandarma komutanı, mürtecilere bazı nasihatta bulunuyorsa da etkili olamayacağını anlayınca yanındaki dört jandarma ile birlikte hükümet konağına giriyor. Bu arada kışlaya giderken eğitime çıkmak üzere bölüğünü hazırlamakla meşgul Asteğmen Kubilay olaydan haberdar oluyor. Aynı dakikalarda jandarma komutanı da telefonla alaydan kuvvet istemektedir. Derhal muhtelif istikametlere gönderilmek üzere üç bölük daha hazırlanıyor.

Kubilay, bölüğünü biraz geride durdurarak halka nutuk vermekte olan şakilerin arasına giriyor ve nutuk verenin yakasına sarılıyor. O anda başka bir şakinin tabanca ateşi ile ağırca yaralanıyor ve kurtulmak için camiye kadar kaçıyor. Ancak şerirlerin reisi, Kubilay’ı yakalıyor ve binek taşına sürükleyerek belinden çektiği bıçağı ile yaralı subayın başını adeta koyun keser gibi gövdesinden ayırıyor ve elinde taşıdığı bayrağın ucuna takıyor. Bu durumda dahi hunhar canavar, hâlâ nutuk vermeye devam etmektedir. Cereyan eden bu kanlı olay karşısında manzara şudur:

Jandarma komutanı da bu kanlı olaya seyirci kalıyor. Yalnız olayı görenlerden bir bekçi evine gidip tabancasını alıyor ve olay yerine gelerek şakilerin üzerine ateş etmeye başlıyor ve ağzından vurularak şehit ediliyor. Aynı anda hükümetin iç kapısında silahsız beklemekte olan diğer bir bekçi de şehit edilmiştir.

Ne oldu da Orgeneral Necdet Özel’in başa gelişiyle TSK’nın Menemen olayı hakkındaki görüşü değişmiştir ???

Gelelim torunların dedelerine ;

Bir Atatürkçü iç düşmanları çok iyi öğrenmelidir. Çünkü bunlar dış düşmanlardan daha tehlikelidir. Her devirde vardır onlar: Benzerleri bugün de politikada, yönetimde, üniversitelerde, medyada, din alanında iş başındadır. İşte bu şahıslardan, Millî Mücadele dönemimizde iş başında olanlardan bazıları: Artin Cemal, Sait Molla, Ali Galip, Şeyh Sait, Ahmet Anzavur, Ethem, Ali Batı, Damat Ferit, Kambur İzzet, Refi Cevat Ulunay, Refik Halit Karay, Ali Kemal,… Bunlar İstiklal Harbimiz sırasında millî güçlere ve – -bugünküler gibi- Türk milletine karşı bütün melanetlerini kusmuş kimselerdir. *1* Cihan Dura

Görüldüğü gibi aralarında Ali Kemal diye biri vardır. İç bedhahdır[1], çünkü kalemiyle ve Dahiliye Nazırı olarak Millî Mücadele’ye karşı çıkmış, aleyhinde çalışmış, elinden gelen her kötülüğü yapmıştır. Kimdir Ali Kemal? Internet’ten ararsanız, yaşam öyküsünü kolayca bulursunuz. Bence bulun ve okuyun, öğrenin, diğerlerini de.

 

Necdet Sevinç değerli bir kitabında Ali Kemal’den sıkça bahseder. Ben aşağıya, oradan -bu şahsın tutum ve davranışlarıyla, nasıl biri olduğuna dair ipuçları verecek- bazı kısa notlar almakla yetineceğim[2].

– Millî Mücadele hakkında en alçakça yayını Ali Kemal yapmıştır.

– Ülkenin kurtuluşunu yabancıların himayesi altına girmekte arayacak kadar tıynetsiz ve şahsiyetsizdir. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucularındandır.

– Bir ara baş hafiye Ahmet Celalettin Paşa’nın eşi Mısır’lı prenses İsmet Hanım’ın çiftlik kâhyalığını yapmıştır.

– Sorbon’da (Fransa) okuduğu yıllarda kendisi gibi rejim aleyhtarı oldukları için yurdu terk eden arkadaşlarını İstanbul’a gammazlamıştır.

– Bir İngiliz uşağı olarak kendisini hiçbir zaman Türk hissetmemiştir.

– Birinci Damat Ferit Hükümeti’nde Maarif, İkinci Damat Ferit Hükümeti’nde Dahiliye Nazırı olarak ülkenin İngiltere’ye teslim edilmesinde haince roller üstlenmiştir.

– Ali Kemal Millî Mücadele’nin ve milliyetçilerin en amansız düşmanlarından biridir.

– Dahiliye Nazırı olduğu sırada Türkçülüğün seçkin simalarını üniversiteden uzaklaştırmıştır.*1* Ciha Dura

Ordunun yüksek morale ihtiyaç duyduğu Sakarya Savaşı’ndan beş gün önce bile, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına “Büyük Millet Meclisi, millî hâkimiyeti temsil edemez. Millî hâkimiyeti ancak Hilafet ve Saltanat temsil edebilir. Ankara’daki şımarık herifler, artık durunuz. Haddinizi biliniz. Şarlatanlık elverdi, hokkabazlık kâfi” diye yazabilmiştir.

Ali Kemal, Peyam-ı Sabah adlı gazetesinde şu cümleleri kullanmış biridir (Böyle birini Vahdettin de İçişleri Bakanı yapmıştır):

“Kuyucu Murat Paşa, Celâlîlere nasıl muamele etmişse, Kuvayı Milliye’ye de öyle muamele edilmelidir. Maiyetindekilerin yakında, zorba yamağı Cafer Tayyar şaklabanını, elini kolunu bağlayıp Hükümete teslim etmesi beklenir. Saltanata bağlı halim selim Anadolu halkı da Mustafa Kemal şakisine haddini bildirecek.”

“Hükümet önce, Anadolu’nun henüz istilaya uğramayan yerlerini Mustafa Kemal’lerden, Ali Fuat’lardan, o ipsiz sapsız, akılsız, fikirsiz zorbalardan, canilerden temizlemelidir.”

-Bir yazısında “milliyetçilerin, yargılanmadan katledilmesini” istemiştir.

-Refi Cevat’la birlikte Türk siyaset tarihinin en bıçkın, en cüretkâr ve en utanmaz iki İngiliz taraftarından biri olan Ali Kemal bir yazısında “İttihatçıların kılıç artıklarının eline geçersek hiç şüphesiz bizi asarlar” diyordu. Öyle de oldu, İttihatçılar tarafından değil ama vatanlarını ona buna peşkeş çekenleri asla affetmeyen halk tarafından linç edildi.*1* Cihan Dura

Peyam-ı Sabah (8 Ocak 1920 – 11 Eylül 1922 arasında Ali Kemal’in yazıları)

* Anadolu’da ne yaptığını bilmeyen M.Kemal ve arkadaşlarının hareketine öncelikle son vermesi gerekir…

İhanet bazılarının genlerine işlemiştir.

Molla Said’lerin,İskilipli Atıf’ların,Saidi Nursi’lerin,Şeyhüslam Mustafa efendinin,Yobaz Mehmet’lerin,Ali Kemaller’in,Refii Cevat’ların torunları da bugünlerde işbaşındadır.

* Fenalığın kaynağı Kuvayı Milliye,Kuvayı Milliye ancak çetecilik yapar, vurur, kırar, geçirir

* Dost bir devletin (İngiltere’nin) aleyhinde bulunan M.Kemal cezalandırılmalı…

* Ciddi bir hükümet, Kuvayı Milliye denen o serserilerin hakkından gelir!

* Düşmanlar, teşkilat-ı milliyeden bin kat daha iyidir!

* Milli hareket boşa gitmeye mahkumdur. (Sait Molla’nın demeci)

* Büyük Millet Meclisi, küçük heriflerin eseridir.

* Anadolu’nun henüz istilaya uğramayan yerlerini,M.Kemallerden,Ali Fuatlardan,o ipsiz,sapsız,akılsız fikirsiz zorbalardan,canilerden temizlemelidir.Kan,can,mal,ne pahasına olursa olsun temizlenmelidir!

* (17 Ekim 1920)Demek işlemediğimiz bir hata kalmıştı. Ermenistan’a taarruz ile onu da tamamladık.(Ali Kemal 11 Kasım’da Türk ordusunun Kars’ı işgal ettiğini yazmıştır, yazı Türk zaferi üzerine “Kars’ın düşman eline geçmesi” başlığını taşımaktadır. )

* Ankara, Türkiye’yi felakete sürüklüyor.

* Avrupa ile başa çıkmayı, asırlardan beri hangi Asya kavmi başardı ki biz başarabilelim?

* Bu idrakte, bu irfanda, bu kıratta adamlar(Ankara yöneticileri), bir hükümeti değil, ufak bir aşireti bile iadre edemezler.

* Bu macera(milli mücadele), artık devam edemez.Bu milletin kurtuluşunu düşünenler, faaliyete, icraate geçmelidir.

* Ankara’nın başarıları üzerine dönüş yapan Ali Kemal bundan sonra bir nevi günah çıkarıp bağışlanma beklentisi içinde şöyle yazacaktır:

* 26 Ağustos 1922, “…Mesela Edirne ve İzmir kurtulursa, Türk olmak itibariyle seviniriz, sevincimizden çıldırırız. Fakat akılca, irfanca bu derece yanıldığımız için yalnız kalemimizi kırmak değil insalığımızdan bile istifa ederiz. Fakat esef ederim ki şimdiye kadar olduğu gibi şimdiden sonra da olaylar gösterecektir ki biz yanılmış olmayacağız!”

* 31 Ağustos 1922, “(Büyük Taarruz üzerine) Her fert içtihatında serbesttir… Öyle olduğu için (Ankara’nın) içtihatına muhalif kanaatta bulunanlara, hürmet edilmesini isteriz. Biz her ne sebebe dayanırsa dayansın, silaha sarılmanın bu memleket için selamet ve kurtuluş yolu olduğuna inanmamıştık… Hiç hata etmediğimiz iddiasında değiliz. Biz de içtihatımızda yanılabiliriz.”

* 2 Eylül 1922, “Bu şanlı mücadeleler, bir milletin ebedi başarılarına bir sayfa daha ilave eder., lakin siyaseten hiçbir fayda temin etmez… Bu mücadelemizden, hiçbir zaman fayda göreceğimizden emin değiliz.”

* 9 Eylül 1922, “Türk’ün Bayramı!”

* 10 Eylül 1922, “Kabul ediyoruz ki Anadolu’nun son zaferi, bizlerin kanaatinin yanlışlığını ortaya koymuş bulunuyor… Muhaliflere düşen vazife, hatalarını itiraf ederek arz-ı teslimiyet etmektir.”

* 11 Eylül 1922 günü Ali Kemal gazeteden uzaklaştırılmıştır.

Sonrasında da zaten linç edilerek öldürülecektir.

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve


DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 9

 

Naci KAPTAN

“Mehdi benim dedi ve beni kendisine mürit olmağa davet etti ve bana nasıl zikir yapılmak lâzım geleceğini öğretti. Tarif ettiği duaları okudum, bu adam beni de kandırdı. Bir gün toplandığımız Çırak Mustafanın kahvesinde tesbih ile bana 500 defa lâilâheillâllah ismi celâlini çekeceksin dedi. Bunu da tarif ettiği minval üzere yaptım. Mehdi Memet ve Sütçü Memet, nakşibendi tarikatinin ihyası için teşkilât yapıyorlarmış.” (maznun Küçük Hasan)

 

“Tatlıcı Hüseyinin evinde Mehdi yapılan teşkilât etrafında gidecekleri yeri kararlaştırıyordu ve maksadı da Türkiye’de bütün vilâyetlerde, kasabalarda, köylerde halkı dine davet ettikten sonra Avrupa Devletlerini de bu minval üzere dine davet edecekti ve Türkiyede kapanan tekkeleri yeniden açmak için çalışacağını söylerdi. ” (maznun Küçük Hasan)

 

 

105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü devam edildi.

 

Tutanaklardan yargılamanın ilk günü…:

(15 Ocak 1931)

Sorguya çekilen diğer maznun Küçük Hasan, makamı riyasetten:

 

S – Hasan sen de anlat bakalım? Mehdi Memed’in yanında bulunduğunuz müddetçe ne gibi hareketlerde bulundunuz. Menemen’e gelip buradaki hadisenin sonuna kadar geçen safahatı anlat?

C- Paşam Hazretleri! Mehdi Memet dedikleri adam yedi senedenberi şeyhlik yapıyormuş. Bunun yanında bir çok derviş ve müritleri de varmış. Bir defa pederime nasıl senin çocuklar camiye gidiyorlar mı, namaz kılıyorlar mı? Dedi ve bana da ahIr zamanda bir mehdi çıkacaktır, biliyor musun dedi. Ben de evet biliyorum dedim. Öyle ise işte o Mehdi benim dedi ve beni kendisine mürit olmağa davet etti ve bana nasıl zikir yapılmak lâzım geleceğini öğretti. Tarif ettiği duaları okudum, bu adam beni de kandırdı. Bir gün toplandığımız Çırak Mustafanın kahvesinde tesbih ile bana 500 defa lâilâheillâllah ismi celâlini çekeceksin dedi. Bunu da tarif ettiği minval üzere yaptım. Mehdi Memet ve Sütçü Memet, nakşibendi tarikatinin ihyası için teşkilât yapıyorlarmış ve her vakit Mehdi Memed’in tarif ettiği gibi zikre devam ediyordum. Çırak Mustafa’nın kahvesi Hükümet tarafından kapatıldıktan sonra müritlerden Tatlıcı Hüseyinin teklifi üzerine onun evinde akşamları toplanmağa ve zikretmeğe başladık. Tatlıcı Hüseyinin evinde Mehdi yapılan teşkilât etrafında gidecekleri yeri kararlaştırıyordu ve maksadı da Türkiye’de bütün vilâyetlerde, kasabalarda, köylerde halkı dine davet ettikten sonra Avrupa Devletlerini de bu minval üzere dine davet edecekti ve Türkiyede kapanan tekkeleri yeniden açmak için çalışacağını söylerdi. Bu maksadının husulü için Hazreti Peygamberin zamanında nasıl bir yol tutup din uğrunda çalıştığından ve ne suretle dini islâmı neşrettiğinden anlarla misaller getirerek bizi ikna etmek için hazreti peygamber de böyle zikir ve tehlil ve tevhitlerde bulunup hak yolunu kazanmış idi diyordu. Bu toplantılarda Menemen lâfı olmadı. Yalnız silâh olmadığından karakolların basılıp silâh temin edilmesi bahsı geçmiş idi. Mehdi Memet, bana İsmail’e git benden selam söyle bir tüfenk versin al gel dedi. Ben de gittim İsmail’e Mehdi Memed’in selâmını söyledim ve silah istediğini anlattım.
İsmail çuval içerisine bir silâh koydu, ben de silâhı alıp çuvala koydum. Mehdi Memed’e götürdüm. Mehdi Memet Manisa’da Koca Mustafa’dan da bir bıçak temin etmiş, Tatlıcı Hüseyin’in evinde kararlaştırdığımız veçhile Mehdi, Sütçü Memet, Şamdan Memet nezdine bir gün evvel Paşa Köyüne hareket ettiler. Biz de bir gün sonra orada onlara iltihak ettik. Köyde Mehdi’nin bacanağı posta sürücüsü Ahmed’ln evinde misafir olduk. Üç dört gün bu suretle orada zikrettik Ve beni çok tehdit ederdi.

S- Senin daha başka kardeşlerin olduğuna göre neden Mehdi Memet seni kendisine mürit yapmağı intihap ediyor. Mademki seni korkutuyor. Sen Mehdiden gördüğün tehditlerden babam neden haberdar etmedin?

C- Paşam Hazretleri. Beni çok korkuttu. Dualarla aklımı aldı. Babama söylemedim. Nedense kendisine mürit yapmağa beni seçmiş. Reis Paşa: İfadene devam et:

Maznun Küçük Hasan, bu minval üzere Paşa köyünde Mehdi Memed’in kayin validesinin evinde üç dört gün kaldık. Mehdi oradaki halka evvelâ av maksadile geldiğini, sonra da Mehdi olduğunu ilan etti ve maksadını anlattı. Bozalan’a gelmek üzere yola çıkarken köylülerin bazıları gitmeseniz eyi olur, diyordu.

S- Mehdi’nin kayın validesi kendisine böyle bir teşebbüsten yaz geçmesini söylemedi mi?

C- Kayin validesi gitme, der, fakat Mehdi Memet dinlemezdi.

S- Ondan sonra ne oldu.

C- Bu minval üzere Paşa Köyünden yola çıktık tanı 11 saat yol yürüdük. Sünbül mevkiinde çamlık altında bir su başında oturduk. Ramazan oradan bir bahane ile kaçtı, Sütçü Memet aradı, bulamadı, bundan sonra Mehdi bizi daha fazla tazyik altına almağa başladı. O su kenarında da esrar içtik. Bozalan Köyünün yakınında bir derede biz kaldık yalnız Sütçü Memet köye geldiler. Gece idi. Sabahleyin Hacı İsmail’in küçükoğlu Hüseyin gelerek bizi de aldı, Bozalana gittik Hacı İsmail’in büyükoğlu Hüseyin bunlara iki silâh daha temin etti ve Hacı İsmail’in evine misafir olduk. Bize yemek verdiler. Bu köyde bir hafta kadar zikrettik. Esrarlı sigara içtik. Burada da Mehdi Memet Mehdiliğlni ilân etti ve bizim için de bunlara eshabı kehifdendlr dedi. Bu sözler üzerine köylü elhamdülillah Mehdinin yüzünü gördük derlerdi. Bununla beraber Mehdi Memet ben mehdiliğimi ilân etmeğe çıkıyorum. Halkı dine davet edeceğim. Muvaffak olduktan sonra da size birer memuriyet veririm dedi. Mehdi daima esrar içtirir ve kendi amaline hizmet ettirmek için böylece bizi bir takım kayıtlar altında tutardı. Bizi budala yapmıştı. Bizi istihareye yatırır. Rüyalar görür, onları hallederdi. Neler yapmazdı Paşam. Meğer maksadı ne imiş Paşanı Hazretleri, bu minval üzere bu köyde bir hafta kadar dua ve zikrettikten sonra Mehdi Memet, Sütçü Memed’e biz burada zikrimizi rahat yapamıyoruz. Bize dağda bir kulübe yapsınlar oraya gidelim dedi. Sütçü Memet eniştesine söyledi ve bize dağda bir kulübe yapıldı. Oraya gittik. orada 15 gün kadar zikrettik, esrar içtik, yemeklerimizi Bozalan köylüleri getirirdi. Bu minval üzere burada zikrederken Mehdi Memet benden Menemen’i eyi bilir misin diye sordu. Ben de Nalıncı Hasan daha eyi bilir dedim. Bundan sonra Menemende kaç jandarma vardır dedi. Bir kaç jandarma olduğu söylendi. Kulübeden çıktık. Bozalan kenarına geldiğimizde, Mehdi, Abdülkerim’e rast geldi. Mehdi ona Menemen’e doğru gidiyoruz, orada Mehdiliğimi ilân edeceğim dedi. Abdülkerim Hüseyin ile beraber Mehdi’ye beni unutma, Cenabı Hak size yardımcı olsun, inşallah muvaffak olursunuz, siz gidin biz de buradan sizin hareketinizi takip edeceğiz. Buradan Menemen’e bakacağız, Menemen’de bir silah patlarsa silâhlarımızı alarak geleceğiz dedi ve bize birer sigara verdi. Oradan Gediz çayı kenarına geldik. Kayıkçıyı kaldırdık ve beri tarafa geçtik. Menemen kenarında bir zeytinliğe gelmiştik.
Sabah yakındı. Zeytinlikte oturarak esrar içtik. Şafak sökmek üzere idi. Menemen’in içerisine girdik “Bozalan’dan hareket ederken Mehdi bana da bir tabanca vermişti. Fakat ben onu hiç kullanmadım” Menemen’in içerisine girmezden evvel Mehdi bize ayetülkürsiyi okutmağa başladı. Menemen’in içerisine tekbirlerle girdik. Çarşı içerisinde bir cami yanına geldik, silâhlılar camiin etrafını sardılar Nalıncı Hasan camiye girerek bir sancak aldı o vakit camide iki kişi vardı, bir insan da ezan okumak üzere idi. Mehdi, Camide bulunanlara ben ahir zamanda gelecek olan mehdiyim deyince camidekiler şehadet getirmeğe başladılar. Sancakla camiin önündeki meydanlığa geldik, orada biraz zikrettikten sonra Mehdi, Menemen’in içerisini, mahallelerin gezmek istedi. Ve orada hazır bulunan tanımadığım birisine bize mahalleleri gezdir dedi. O tanımadığım adam bizimle beraber mahalleleri zikrederek dolaştık, bir yere geldik, Mehdi bizden ayrılmıştı. Mehdi’yi kaybettik, dolaşırken bir sokakta Mehdiyle Saffet Hocayı karşı karşıya gördük. Saffet Hoca evine girdi. Pencereyi kapattı biz oradan tekrar belediye meydanlığına geldik yine zikre başladık bir çok halk toplanmıştı. Sancağı yere dikmek istedik, tanımadığım birisi bir çukur kazdı, sancak oraya dikildi. Etrafımıza tahminen 100 kişi toplanmıştı. Bunların hemen hepsi zikre iştirak ediyorlardı. Mehdi Mehmet mehdiliğini ilân etmişti. Ve etraf 70 000 evliya ile sarılmıştı. Herkes öğleye kadar sancağın altına gelsin, gelmiyenlerin kafası kesilecektir dedi. Bu sırada bir jandarma, yanında dört beş jandarma ile gelerek Mehdi’ye ne istiyorsun, dağılın dedi, Mehdi ona ben mehdiyim, halkı şeriata ve dine davete geldim. Etraf sarılmıştır. 70 000 kişi vardır dedi. Ve silâhını jandarmalara karşı kaldırdı. Jandarmalar kaçarak hükümete girdiler. Zikir yine devam ediyordu. Müteakiben bir jandarma yüzbaşısı gelerek Mehdi ile konuştu. Ve Mehdi’ye biz de Müslümanız, dağıln dedi. Ve jandarma yüzbaşısı da hükümete doğru gidince halkın bir kısmı Mehdi’yi alkışladılar. Yine bir askeri yüzbaşısı geldi. O da döndü. Arkadan bir genç zabit kumandasında süngü takılı bir müfreze geldi. Zabit, Mehdi’nln yanına gelerek yakasından tuttu. Mehdi’ye teslim ol dedi, Mehdi zabiti kaktırdı ve silâhla vurdu. Zabit yaralı olarak camii yanına gelince düştü. Şamdan Mehmet giderek zabitin kafasını kesti, getirdi sancağın ucuna dikti. Baş orada durmayınca ahaliden birisi ip verdi. Başı sancağın ucuna bağladılar. Ve yine bu vaziyette meydanlıkta tekbire başladık. Süngü takılı askerler kaçmışlardı. Zikir esnasında her taraftan silâhlar patlamağa başladı. Mehdi, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet vuruldular. Mehmet Emin de yaralandı. Biz Nalıncı Hasan ile Manisa’ya kaçtık, üç gün sonra bizi Manisa’da tuttular. Mesele bundan ibarettir Paşam Hazretleri.

S- Mehdi Menemen’den sonra nerelere gideceğini söylemiş miydi?

C- Mehdi, Bozalan’dan hareket ettiğimiz zaman Menemen’i işgal ettikten sonra bir şeyh bırakacağını, Manisa’yı, Ankara’yı, her tarafı işgal edeceğini, oradan Şam’a giderek Hazreti İsa ile buluşacağını demişti. Ben yerde miyim, gökte miyim, nerede olduğumu bilmediğimden daha doğrusu Paşa Hazretleri, biz meczup bir halde olduğumuzdan hiç bir şey deyemiyorduk.

09 Ocak 2013 güncellendi

Bölüm 9* Devam edecek

Naci KAPTAN

*1* Cihan Dura http://www.cihandura.com

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 10 – “Müftü Hilmi Efendi, Selimiye Camii’nde, hürriyetin ve adaletin saygıdeğer temsilcisi olan Venizelos hazretlerinin sağlığı için güzel bir dua okumuş ve hazır bulunanlar şükran duygularını belirterek duaya katılmışlardır”. (13.8.1920)

 

Posted on  by Nacikaptan

 

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve


DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 10

 

Naci KAPTAN

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 http://nacikaptan.com/?p=2948

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5   Http://nacikaptan.com/?p=3037

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 6 http://nacikaptan.com/?p=3068

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 7 http://nacikaptan.com/?p=3103

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 8 http://nacikaptan.com/?p=3122

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 9 http://nacikaptan.com/?p=3192

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER

 

Edirne Te’min gazetesinden:

 

“Müftü Hilmi Efendi, Selimiye Camii’nde, hürriyetin ve adaletin saygıdeğer temsilcisi olan Venizelos hazretlerinin sağlığı için güzel bir dua okumuş ve hazır bulunanlar şükran duygularını belirterek duaya katılmışlardır”. (13.8.1920)

***

Bir sürü koyun Yunan Bayrağı gibi maviye boyanmıştı. Bu hayvanlar gelecek Yunan ordusunun ayakları altında kesilecekti, Yunan işgali şerefine Türk toprağının koyunları!

En acıklısı da, koyunlardan birisini sarıklı bir hoca götürüyordu. Hoca ve Yunan Bayrağı gibi boyanmış koyunlar. Dini, Müslümanlık bir hoca elinde nereye düşmüştü. “Kisve-i Peygamberi” denen hoca giysisi hangi melânete alet oluyordu?

 

Manisa’nın işgalinde Yunan askerleriyle gösteri seyreden imam ve hocalarl

Yunan İşgalinde Bazı Din Adamlarının İhanetli Cahilliği

 

Cevat Kulaksız

Şanlı onurlu Kurtuluş Savaşı’mzın öldürücü darbesi Büyük Taarruz yapılıncaya dek, geri cephelerde nice gerici ve işbirlikçilerle de savaşılmış, özellikle padişahın Kuvayı Milliye aleyhindeki ferman ve bildirisine parelel olarak nice cahil din adamları, sözde imamlar, işgalci Yunanlılarla işbirliği yapmışlardır. Zaferi buruk kutladığımız şu günlerde, dinin, din adamının nasıl kullanıldığının acı örneklerini vererek, bir kez daha bunları anmak ve de ibret almak için okuyucuya sunma gereğini duyduk.

KOYUNLAR YUNAN BAYRAĞI GİBİ BOYANMIŞTI

Yunanlıların Egeyi işgal ettiği günlerde köy ve kasabalarda bulunan azınlıklar (özellikle Rumlar) Türk ve Müslüman’lara hain hain bakmaktalar. Bir yandan da, papaz ve metropolitler gelen “Yunanlıları iyi karşılarlarsa halka kötülük yapmayacaklarının telkinlerini” yapıyorlardı.İşgal köy ve kasabalarda özellikle Manisa-Akhisar dolaylarında azınlık Rumlar ve papazların teşvik ve uygulamaları ile her taraf Yunan bayrakları, süslü zafer takları ile donatıyorlardı.

Bir sürü koyun Yunan Bayrağı gibi maviye boyanmıştı. Bu hayvanlar gelecek Yunan ordusunun ayakları altında kesilecekti, Yunan işgali şerefine Türk toprağının koyunları!En acıklısı da, koyunlardan birisini sarıklı bir hoca götürüyordu. Hoca ve Yunan Bayrağı gibi boyanmış koyunlar. Dini, Müslümanlık bir hoca elinde nereye düşmüştü. “Kisve-i Peygamberi” denen hoca giysisi hangi melânete alet oluyordu?

SÖZDE DİN ADAMLARININ SÖYLEDİKLERİ VE YAPTIKLARI İHANETLER

Millî Mücadele’nin o kritik günlerinde bazı din adamı hocalar Millî Mücadeleyi, Kuvayı Milliye’yi:

“-Hurucu alssultan…” Diye, padişah halifeyi yani dine karşı bir baş kaldırma sayıyorlardı, “Yunan’a karşı durmayın” diyorlardı…

Gerede isyanı öncülerinden Divitli Eşref Hoca 1920 de şöyle der:


“İngilizlere meydan okuyoruz. Bu en büyük küfürdür”.

 

İslamı Yüceltme Derneği’nin bildirisi:

* “Yunan ordusu Halife’nin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlugat Ankara’dır”.

* Cemiyet-i Müderrisin (Medrese hocaları derneği) bildirisinden:

“Kuvayı Milliye’ciler kudurmuş haydutlardır”. (1920)

 

Şeyhulislâm Mustafa Sabri’nin başkanlığındaki Anadolu Cemiyeti adlı örgütün yayınladığı bildiri:

 

“Amaç Ankara hükümetine karşı, Yunanıstan’ın yardımıyla, Sultanın ve Yunanistan’ın himayesi altında bir Batı Anadolu Devleti’nin kurulmasıdır. Kemalist kuvvetler bastırılacak, bütün Anadolu Mustafa Kemal’in elinden kurtarılacak… Bunun için kurulacak gönüllü Anadolu Ordusu’nun talim ve silâhlandırılmasından Yunan Başkomutanı sorumlu olacak, bir miktar Yunan subayının bu orduya katılması sağlanacak… Yunanistan masraflarını karşılamak üzere cemiyete yüz bin Türk Lirası verecek…(9.12.1921)

 

Evet, bunları söyleyen, yurdumuzu işgal eden düşmanı savunan, onun koruyuculuğunu isteyen devletin başındaki şeyhulislam denilen en büyük din adamı olan hain insan. Din ve din adamı vatanı işgalde bile nasıl kullanıldığının en somut örneği.

MÜFTÜ CAMİDE VENİZELOS’A DUA EDİYOR!

 

İngiliz Yüksek Komserliğine verilen 76 imzalı muhtırada şöyle denilmekte:

Fatih, Süleymaniye ve Beyazıt medreseleri adına Rıza Tevfik ve 13 kişi, Anadolu eşrafı diye anılan ve Yıldız Sarayında misafir edilen 44 kişi): “Ankara şeflerinin ve Büyük Meclis adı verilen meclis üyelerinin çoğu, müttefit devletlerinin cani olarak tutuklanmasını istedikleri kimselerdir…


Son savaşın galipleri, bu yabancı ve maceracı çeteyi bertaraf etmelidir”. (12.5.1922)

 

Medrese müdavimleri işgalci düşmana böylece muhtura veririken, vatanın kurtulması için savaşan Kuvayi Milliye kahramanlarını “maceracı çete” diye vasıflandırmakta.

Edirne Te’min gazetesinden:

“Müftü Hilmi Efendi, Selimiye Camii’nde, hürriyetin ve adaletin saygıdeğer temsilcisi olan Venizelos hazretlerinin sağlığı için güzel bir dua okumuş ve hazır bulunanlar şükran duygularını belirterek duaya katılmışlardır”. (13.8.1920) Edirne şehrinin en büyük din adamı Müftü böylesine işgalci düşmanın başbakanı adına dua etmekte. Din ve din adamı nasıl kullanıldığını ibretle öğreniyoruz.

O acılı sıkıntılı günlerde İpsala Müftüsü şöyle diyordu:

“-Cihadı imam ilân eder, imam olmadıkça harp olmaz. Padişahımız serbest değildir. Cihadı kimse ilân edemez”. İşin acı tarafı öteki müftüler de buna katılıyorlardı… Yani Kuvayi Milliye’nin, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının düşmanla savaşına karşı çıkıyorlardı. Böylece bu hainane ve bağnazca propaganda ile Yunan’a karşı savaş direnci kırılıyor, Kuvayi Milliye’ye karşı isyanları hazırlıyordu.

 

1919 Ekim ayında Sivas Kongresinden sonra, İstanbul’dan emekli jandarma binbaşısı Aznavur Ahmet Kuvay-ı Milliye’ye karşı teşkilat yapmaya gelmişti. Parolası, “yanımda Kuran, göğsümde iman, elimde ferman padişahımın emri ile geldim” diyerek (padişah ve Damat Ferit’in teşfik ve tahrikleri ile) halkı toplamış, “artık askerlik yok. Askerler evlerine gitsinler, Kuvayı Milliye için toplanan paraların hesabını soracağız” diyordu. Adamları da : “Aznavur ve adamları padişahın Müslüman askerleridir; onlara silâh atmak cinayettir, padişaha isyan etmektir”, diyorlardı.

 

TBMM bir hoca milletvekili, Teşkilat-ı Esasiye Kanununda TBMM nin kanun koyma hakkı görüşüldüğü sırada kürsüye çıkmış, “Tanrının kitabı dururken kanun koymak iddiasında bulunan bir mecliste üye kalmayacağını” söyleyerek memleketine dönmüştü.

 

Yine TBMM de Men-i müskirat kanunun tartışılması sırasında iki hoca, meclisin sokağa doğru penceresini açarak:

“-Ey Ümmeti Muhammet, din elden gidiyor” diye avaz avaz haykırmışlardı.

 

 

Menemen sanıkları

DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 10

 

Naci KAPTAN

“Tarikata ilk girdiğim zaman Mehdi’yi tanımazdım. Onun daha bir çok müritleri varmış. Ha Paşam beni evvela Sütçü Mehmet, Mehdi için onun arkasında 70 000 melaike vardır, onun müridi ol, gelmezsen senin için fena olur, her halde onun müridi olmalısın demişti. Ben de bunların toplandıkları Tatlıcı Hüseyinin evine gittim, iki defa bulundum. Orada bunlar mütemadiyen Mehdilik meselelerini konuşuyorlardı. Sütçü Mehmet Manisa’da İsmailden bir silah aldı” (Maznun Ramazan * ifade tutanaklarından )

***

Menemen Olayı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, laik ve demokratik yapısını hedef alan gerici bir ayaklanma girişimidir.

 

Menemen’de 23 Aralık 1930’da Şeriat isteyenlerce Asteğmen Kubilay’ın Şehit edilmesi, Genç Cumhuriyet Rejimi’nin 1925 yılındaki Şeyh Sait İsyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayıdır.

Ulusal uyanış ve kurtuluşla gerçekleştirilen Laik Cumhuriyet düzenine düşman tarikat şeyhleri, 82 yıl önce, çağdaş bir ulus için yüz karası sayılacak bir eylemde bulunmuş, Cumhuriyeti korumakla ve onu yaşatıp yükseltecek kuşakları yetiştirmekle görevli yedek-subay öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı Menemen’de şehit etmişlerdi.

23 Aralık 1930 sabahı; isyancılar, Menemen’de toplandılar. Müftü Camiinde sabah namazı kılındıktan sonra; Derviş Mehmet, camide toplanan kalabalığa; “Ankara Hükümeti’ni düşürüp, ikinci Abdülhamit’in oğlu Selim’i halifeliğe getireceğini, Menemen’in yetmiş iki bin Müslüman Arap tarafından kuşatıldığını” bildirdi ve halkın yeşil bayrak altında toplanmasını istedi.

 

Cumhuriyetin ilanına ve Halifeliğin kaldırılmasına karşı olan ve Türk Devrimine karşı sık sık güç denemesine yönelen gericiler, Serbest Fırka Partisinin kuruluşunda, iktidara karşı oluşan tepkilerden de cesaret alarak, partinin kapatılmasından kısa bir süre sonra, MENEMEN’DE bir ayaklanma girişiminde bulundular.

Halkın da katılmasıyla olay, kısa sürede ayaklanmaya dönüştü. Asiler yeşil bayrak altında hükümet konağına yürüdüler.Derviş Mehmet, Hükümet konağının önünde yaptığı konuşmada da:

“Şapka giyen kâfirdir. Din elden gidiyor. Saltanatı ve hilafeti geri getireceğiz” diyerek, “kendisinin Peygamber olarak geldiğini, ’Şeriatı’ uygulayacağını ve herkesin şapkasını çıkartıp kendisiyle birlikte “ZİKİR” etmesini” istedi.

Olayı öğrenen İlçe Jandarma komutanı Yüzbaşı Fahri, hemen olay yerine gitmiş, ancak gericileri yatıştıramayınca, Hükümet konağına giderek, telefonla 43.P.Alay ve Garnizon komutanlığından yardım istemiştir.

Menemen Garnizon komutanlığı; karışıklık çıktığını öğrenince, kalabalığı dağıtmak üzere, askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay komutasındaki birliği görevlendirmiştir.

1906 doğumlu Mustafa Fehmi Kubilay; Bursa öğretmen okulunu bitirmiş, Cumhuriyet ilkelerine bağlı askerliğini yedek subay olarak yapan bir öğretmendi.

Mustafa Fehmi Kubilay, olayı bastırmak için birliği ile birlikte asilerin üzerine yürümüş, ikazla dağılmayan topluluğu korkutarak dağıtmak amacıyla; manevra fişeği taşıyan askerlerine havaya ateş emrini vermiştir.Asiler dağılmamışlar, manevra fişeklerinin etki etmediğini anlayınca da; “Kendilerine kâfir mermilerinin zarar vermeyeceğini” söyleyerek askerlere saldırmışlardır.

İsyancılar, Kubilay’ı önce yaralamışlar, sonra da Kubilay’ın yaralı olarak sığındığı caminin musalla taşında başını kesip yeşil bayrağın tepesine takarak bir süre menemen sokaklarında dolaştırmışlardır.Bu sırada kendilerine engel olmak isteyen Şevki ve Hasan adlı iki bekçiyi de öldürmüşlerdir.

Olay yerine gelen yeni askeri birlikler; isyancıları dağıtmış; bu arada kendisini mehdi ilan eden yobaz Derviş Mehmet ve iki adamını öldürmüşlerdir. (Ahmet Avcı * Tarih araştırmacısı)

 

105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü edildi.

 

Tutanaklardan yargılamanın ilk günü…:

(15 Ocak 1931)

Diğer maznun – Ramazan sorguya çekildi.

Paşa Hazretleri. Ben Manisa’da Sütçü Memet’le kendisinden süt aldığımdan tanışırdım. Ben de bu nakşibendi tarikatına beş ay evvel intisap ettim. Mehdi ile beni Sütçü Mehmet tanıttırdı. Paşa Hazretleri ben cahilim, Mehdi ile böylece tanıştıktan sonra bir gün Mehdi bana dua ve zikrediyor musun dedi. Ara sıra zikir ve dua ediyorum dedim. Çok dua ve zikret, bunu yapan Müslümanlar Allah’a yakın olurlar diye kandırdı. Ben de bunlarla bir kaç akşam Tatlıcı Hüseyinin evine giderek zikrettim. Tarikata ilk girdiğini zaman Mehdi’yi tanımazdım. Onun daha bir çok müritleri varmış. Ha Paşam beni evvela Sütçü Mehmet, Mehdi için onun arkasında 70 000 melaike vardır, onun müridi ol, gelmezsen senin için fena olur, her halde onun müridi olmalısın demişti. Ben de bunların toplandıkları Tatlıcı Hüseyinin evine gittim, iki defa bulundum. Orada bunlar mütemadiyen Mehdilik meselelerini konuşuyorlardı. Sütçü Mehmet Manisa’da İsmailden bir silah aldı. Bir gün sonra postaya binerek Paşa Köyüne gittik. Oradan da Bozalan’a giderken bana cebren yürü diyorlardı, Küçük Hasanla biz diğerlerine nisbeten daha geride idik. Yolda su dökmek bahanesile kaldım ve kaçtım. “Paşa Köyünde iken Mehdi ile Şamdan Mehmed’e silâh geldi”.

S- Manisada Mehdi’den başka hangi şeyhleri tanırsın?

C- Manisadaki şeyhleri tanımam.

S- Mehdi Mehmet kendisine derviş bulmak için başkasına ne için müracaat etmemiş te sana ediyor, demek sen bir meyil göstermişsin ki ona iltihak etmişsin.

C- Başkasına teklif etmeyip te bana teklif ettiğini bilirim.

S- Mehdi Mehmed’in daha bir çok müritleri olduğunu söylüyorsun, halkı dine davet etmek için diğer dervişlerine neden teklif etmemiş te, sana etmiş?

C- Bana teklif etti, diğer müritlerine neden teklif etmediğini bilmem.

S- Mehdi Mehmedin müritlerl kimlerdir.

C- Benim tanıdığım Mehmet Emin, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Tatlıcı Hüseyindir, başkalarını bilmem.

Bu sırada Memet Emin ayağa kalkarak kendiliğinden iltihak etmiştir, hatta bize et bile vermişti. Maznun Ramazan Ben korktum korkumdan et verecek oldum. Fakat almadılar.

S- Mehdi sizi nerelere götüreceğini söyledi mi?

C- Hayır söylemedi.

S- Mademki söylemedi böyle silâhlı olarak yola çıkıyorsunuz oradaki köylerden bu adam bizi böyle nereye götürüyor deye soramaz mıydın?

C- Silahlar gelince bize Mehdi hemen kalkın gidelim dedi ben köylüden bizi nereye gönderiyor deye sormağa vakit bulamadım.

S- O esnada ne kadar kaldınız ki sormağa vakit kalmıyor.

C- Bir çeyrek saat kadar kaldık.

S- Daha fazla kalmışsınız.

C- Belki bir saat kadar kalmışızdır. Reis Mustafa Paşa Mehmet Emin bu köyde ne kadar kaldınız. Memet Emin : Silâhlar geldikten sonra köyde bir veya bir buçuk saat daha kaldık dedi.

 

Maznun Tatlıcı Hüseyin, sorguya çekildi.

S- Reis Mustafa Paşa, sen söyle bakalım Tatlıcı Hüseyin?

C- Maznun Tatlıcı Hüseyin, efendim benim evimde kat’iyen toplantı olmamıştır. İsbat etslnler, cezama razıyım.

S- Sen Mehdi Mehmet ve arkadaşlarım hiç bir yerde görmedin mi?

C- Kahvede falan gördüm.

S- Mehmet Emin ve iki Hasan’ın Mehdi ile kendilerinin senin evine gelip toplandığınızı söyliyorlar.

C- Hayır efendim evime gelmediler.

S- Mehdi Mehmed’i nasıl bir adam olarak tanırsın.

C- Kızık bir adamdır. Vururum, keserim, kırarım der durur.

S- Mehdi’nin kızık bir adam olduğunu nereden biliyorsun.

C- Kasap Hasan namında birisile evvelce eşkiyalık yapmış, sonra seferberlik sıralarında, askerlik münasebetile kendisini tanırım. Ben İstanbulda sanayide askerdim. Mehdi Mehmet habaset sahibi bir adamdır. Ondan dolayi bunu kızık, vururum, keserim diyen aksi bir adam olarak tanırım.

Maznun Topçu Hüseyin: Toplantı falan yapmadık, yalandır. Fırkacılık meselesinden bana bunlar muğberdir diyerek cürmünü inkâr etti.

Müddei Umumi Hidayet Bey: Tatlıcı Hüseyin’in oturduğu ev kendisinin mülkü müdür?

S- Reis Paşa : Ev kendinin midir? Maznun Tatlıcı Hüseyin ev kendimindir? Müddei Umumi Hidayet Bey, Tatlıcı Hüseyin, Mehdi Memet ve buradaki olan arkadaşlarının evine gelip toplantı yapılmadığını söyledi. Halbuki Mehmet Emin ve iki Hasan’ın Tatlıcı Hüseyin’in evinde toplantı yapıldığını müttehiden söyliyorlar.Şu halde Memet Emin ve Hasanlardan Tatlıcı Hüseyinin evinin dahili taksimatını tarif etsinler dedi.

Reis Paşa : Küçük Hasan’a, Hasan tarif et bakalım?

Küçük Hasan, sokak kapısı iki. kanatlıdır içeriye girilince avlısı çukurdur. Ev iki katlıdır. Alt katta merdiven altında sol tarafta küçük bir odada oturduk. Hatta odada bir karyola vardı. Etrafında da kanepeler vardı.

Nalıncı Hasan, evet, evin taksimatı Hasan’ın tarif ettiği gibidir dedi. Mehmet Emin ve Ramazan : Evet Paşa Hazretleri, evet, taksimatı böyledir dedi. İcabı düşünüldü. Vaktin hulûlüne mebni duruşmanın 17 Kânunusani 1931 cumartesi, saat ona talikine müttefikan karar verildi. 15.1.931

Reis

Mustafa Âza

Demir Âza

Ata Âza

Ziya Âza

Baha Kâ.

Kemal Kâ

İsmail

Bölüm 10 * Devam edecek

15 Ocak 2013 güncellend

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 11 – Hemen dışarıdan iki polis çağırılır ve genç hocanın üstünü aratır. Din, iman, Müslümanlık, şeriat, padişah, halife, diyen hoca efendinin cebinde çıka çıka İngiliz İstihbarat teşkilatı ajanı olduğu gösteren bir belge çıkar. Bursa’lı öteki ulema takımı ancak bundan sonra uyanıp, Ankara’nın isteği yolda bir karşı fetvayı kaleme alır.

 

Posted on  by Nacikaptan

 

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve


DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 11

 

Naci KAPTAN

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 http://nacikaptan.com/?p=2948

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5   Http://nacikaptan.com/?p=3037

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 6 http://nacikaptan.com/?p=3068

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 7 http://nacikaptan.com/?p=3103

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 8 http://nacikaptan.com/?p=3122

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 9 http://nacikaptan.com/?p=3192

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 10 http://nacikaptan.com/?p=3229

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER

 

Şanlı onurlu Kurtuluş Savaşı’mızın öldürücü darbesi Büyük Taarruz yapılıncaya dek, geri cephelerde nice gerici ve işbirlikçilerle de savaşılmış, özellikle padişahın Kuvayı Milliye aleyhindeki ferman ve bildirisine parelel olarak nice cahil din adamları, sözde imamalar işgalci Yunanlılarla işbirliği yapmışlardır. Zaferi buruk kutladığımız şu günlerde, dinin, din adamının nasıl kullanıldığının acı örneklerini vererek, bir kez daha bunları anmak ve de ibret almak için okuyucuya sunma gereğini duyduk. (Cevat Kulaksız)

İNGİLİZ CASUSU İMAM VE


YUNAN ORDUSUNA “HÜRMET EDİN” DİYEN İMAM

 

Heyet-i Temsiliye tarafından Kuvayı Milliye Kumandanı tayin edilmiş Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Bursadaki 17. Tümen Kumandanı Miralay Bekir Sami Bey, şehrin ileri gelen tüm ulemasını (din bilginlerini) toplamıştır. İstanbul’daki Şeyhulislâmın

Kuvayı Milliye karşıtı fetvalarına karşı onlardan yardım istemektedir. Ankara’dan Mustafa Kemal’den bir telgraf gelmiş okunmuştur. İşte tam bu sırada, genç bir hoca efendi ayağa kalkıp:

“-Hakikat sizin dediğiniz gibi değildir! Diye bağırır. Kuvayi Milliyecileri suçlamaya başlar. Her şey alt üst olmak üzeredir. Ali Fuat Paşa, birden tabancasını çekip bu hocaya yönelir ve gürler:

“- Sakın yerinden kıpırdama, karışmem”.

Hemen dışarıdan iki polis çağırılır ve genç hocanın üstünü aratır. Din, iman, Müslümanlık, şeriat, padişah, halife, diyen hoca efendinin cebinde çıka çıka İngiliz İstihbarat teşkilatı ajanı olduğu gösteren bir belge çıkar. Bursa’lı öteki ulema takımı ancak bundan sonra uyanıp, Ankara’nın isteği yolda bir karşı fetvayı kaleme alır.

Kurtuluş Savaşı yılları. Yunanlılar Batı Anadolu’yu işgale devm etmektedir. 3 Haziran 1919 da Bekir Sami Bey, Yüzbaşı Selahattin ve öteki arkadaşları, halkı düşmana karşı örgütlemeye, çalışırken resmi daireleri tasfiye gayretleri organize için Alaşehir’e gelirler.

O sırada Alaşehir’e, camilerine dört hoca gelmiş, halka vaaz ederek, diyorlarmış ki:

“-Yunan Ordusu padişah emriyle geliyor, sakın hürmette kusur etmeyin”…

Bekir Sami Bey, hocaların sabahleyin kaymakamlık binası önüne getirilmesini söylemişti. Biz atlara binip Alaşehir hükümet konağının önüne geldiğimiz zaman, Kaymakam, jandarma kumandanı ve dört hoca oradaydılar.

Kumandan sordu:

“-Hocalar bunlar mı?”

Birisi:

“Evet” dedi.

Bu karşılık üzerine Bekir Sami umulmadık bir an içinde tabancasını çekip dört hocayı yere serdi.

Onlar yerde debelenirken gür ve sert bir sesle kaymakama:

“-Görevlerini yapmayanların sonu bu olacaktır, bunu unutmayın ve siz de böyle davranın, deyip atını sürdü.

 

ŞEYHULİSLAM MUSTAFA SABRİ EFENDİ HAİN CEMİYETİN BAŞKANI

 

Kurtuluş Savaşını sırasında, Bazı Osmanlı nazırları, din adamları ve siyasetçilerinin önderliğinde, kuruluş çalışmalarına başlamış oldukları “Anadolu Cemiyeti” adlı gizli örgüt faaliyete geçmişti. Cemiyet, kurtuluş savaşı veren Ankara’ya karşı Yunanlılarla işbirliği yapmay amaçlıyordu. Başkanı eski Şeyhulislâmlardan Mustafa Sabri Efendi’ydi. Bu hain din adamları için istiklal, hürriyet gibi kavramların hiçbir değeri yoktu. Onlar için hayati konu, din adamlarının işlevsel olduğu saltanat rejiminin ve din devletinin sürmesiydi.

Cemiyet hazırladığı yazılı öneriyi, Yunan Yüksek Komserliğine verdi. Bu öneride şunlar yazılı idi:

“Anadolu’yu Mustafa Kemal’in pençesinden ve kuvvetlerinden kurtarmak amacıyla, Yunan işgali altındaki Batı Anadolu’da Padişah adına Batı Anadolu’da Özerk Hükümeti kurulacak ve Milli Meclis seçimleri yapılacak.Bu özerk hükümetin başkenti işgal altındaki Bursa olacak; bu yönetimin başında Hiristiyan bir vali bulunacak.Kurulacak olan ordunun talim ve silâhlandırılması işinden Yunan Başkomutanı sorumlu olacak…

…Cemiyet Trakya’yı Yunanistan’a veriyordu… Cemiyete Yunan Hükümeti borç olarak 100.000 Türk Lirası verecek.”

Bu haince yazılı başvuru, Yunanistan Yüksek Komiseri tarafından bir torpidoyla hemen Atina’ya Dış İşleri Bakanlığına gönderildi.

 

Değerli araştırmacı yazar Cevat Kulaksız’ın yukarıda Şeyhüislam Mustafa Sabri efendi’yi anlatan yazısına güncel bir ekleme yapmak isterim ;

Papa’dan yardım isteyen milli direniş düşmanı Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi adına ‘vakıf’ kuran iktidar da 87 yıl sonra çareyi ABD modeli “başkanlık”ta arıyor!

Papa XI. Pius, Mustafa Sabri’nin yurttan kaçtıktan sonra yazdığı 1925 tarihli mektubuna yanıt vermiş, ancak kendisini kabul etmeyip kardinaliyle görüştürmüş.

Papa’dan yardım istedi


Sevr Antlaşması’nın imzalandığı dönemde Osmanlı’nın şeyhülislamlık makamında oturan Mustafa Sabri Efendi’nin dönemin Papa’sı XI. Pius’a hilafetin yeniden kurulması için mektup yazarak yardım istediği ortaya çıktı. Mustafa Sabri’nin Türklüğünden utandığı ve ‘istifa ettiği’ de biliniyor.

 

Kaymakamı astıran kafa

MİLLİ mücadelenin karşısında en sert muhalefeti yapan, başta hilafetin kaldırılması olmak üzere Atatürk devrimlerine en büyük tepkiyi gösteren isimlerin başında gelen Mustafa Sabri Efendi, Ermeni yalanlarıyla idam edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in infazı için de fetva vermişti.

“En doğru örnek ABD”


Mustafa Sabri adına Tokat’ta vakıf kuran AKP de ümidini dışarıya bağladı. Yeni anayasa yazım süreciyle birlikte başkanlık modeli için propagandaya başlayan AKP, dün Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın ağzından yeni bir hamle daha yaptı: En doğru örnek ABD’dir.

 

“Mustafa Sabri gibiler ihanet içindedir”


Milli mücadeleyi din dışı ilan eden Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabri’nin Vatikan’dan yardım istemesini CHP’li İhsan Özkes, “İhanetin vesikası” olarak değerlendirdi.

 

Türk topraklarının işgal kuvvetlerine bırakılmasını öngören Sevr Antlaşması’nın imzalandığı dönemde Osmanlı Şeyhülislamı olarak görev yapan ve milli mücadeleye karşı çıkan Mustafa Sabri’nin, yurt dışına kaçtıktan sonra, Vatikan’a mektup yazarak, Türkiye’de hilafeti yeniden kurmak üzere yardım istediği belgelendi. CHP İstanbul Milletvekili emekli müftü İhsan Özkes, “Mustafa Sabri ve onun gibi düşünenler hep ihanet içinde olmuşlardır” dedi.

Habertürk gazetesinde Bülent Günal imzasıyla dün yayımlanan ve Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu’nun resmi tarihçisi, kültür ataşesi ve aynı zamanda basın sözcüsü Dr. Rinaldo Marmara’nın açıklamalarına dayandırılan haberde, Mustafa Sabri’nin Vatikan’a yazdığı 3 sayfalık mektup da yer alıyor. Milli mücadelenin karşısında en sert muhalefeti yapan, başta hilafetin kaldırılması olmak üzere Atatürk devrimlerine en büyük tepki gösteren isimlerin başında gelen Osmanlı Devleti’nin son şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi’nin hilafetin yeniden kurulması için mektup yazarak Vatikan’dan yardım istediği belgelerle ortaya konulan haber şöyle:

Hıristiyanlarla dayanışma


Vatikan gizli arşivlerinde yer alan belgenin Roma’da yazıldığının anlaşıldığını belirten Dr. Rinaldo Marmara, “Mektup, Vatikan Dışişleri Bakanı Kardinal Gasparri adına dönemin Papa’sı XI. Pius’a iletilmesi için yazılmış. Mektuptan anlaşılan, Mustafa Sabri Efendi’nin kaldırılan hilafetin yeniden inşası için Vatikan’dan yardım istediği. Bu mektup, dinler arası kardeşliği göstermesi açısından da önemli. Çünkü mektupta Mustafa Sabri Efendi, Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında bir çatışma olmadığını, çatışmanın din ile dinsizleştirme arasında yaşandığını belirtiyor” dedi. Mustafa Sabri Efendi mektubunda, hilafet komitesi kurduklarını belirtiyor ve hilafetin yeniden kurulabilmesi için Vatikan’dan şu şekilde yardım istiyor: “Hilafet komitesi, Müslüman dünyasının çıkarları doğrultusunda yayın yapacak ve propaganda faaliyetlerinde bulunacak. Hıristiyanlarla da genel bir dayanışma içersinde bulunarak hilafet kurumunu restore etmeye çalışacaktır. Bugün Müslüman ve Hıristiyan dünyasında dini alanda çatışma yoktur. Mevcut çatışma, din ile dinsizleştirme arasındadır. Sizden Papalık makamı ile başkanı olma şerefine sahip bulunduğum bu komite arasında işbirliği sağlamanızı rica ediyorum.”

 

Kardinal ile görüşmüş


Peki mektuba cevap verildi mi? Mustafa Sabri Efendi Vatikan’a gidip Kardinal Gasparri’yle görüştü mü? Bu soruların yanıtını ise Mustafa Sabri Efendi’nin Romanya’dayken, General Vehib Paşa’ya yazdığı 20 Temmuz 1928 tarihli mektuptan öğreniyoruz: “Papa Hazretleri’nin Hâriciye Nâzırı Kardinal Gasparri ile görüştüm ve müsaadeleri ile Vatikan Sarayı’nı gezdim. Kardinal ile mülakat esnasında bir aralık kendisinin bacağını bacağının üzerine koyarak oturduğuna dikkat ettim ve bunu şark adabımuaşeretince biraz garip bulduğum için ben de öyle bir vaziyet almak lüzumunu duydum.”

 

Biz kiminle savaştık?


Mustafa Sabri’nin Papa XI.Pius’tan hilafetin tekrar inşası için istediği maddi ve manevi yardımı değerlendiren CHP İstanbul Milletvekili emekli müftü İhsan Özkes, “Mustafa Sabri gibiler hep ihanet içinde olmuşlardır” dedi. Özkes YENİÇAĞ’ın konuyla ilgili sorularını şöyle cevap verdi: “Emperyalizme karşı olan tüm din adamları Atatürk’ün yanında yer alırken, emperyalizmin dış güçlerle irtibatı olan uşaklığı ve mandacılığı benimseyenler Kuvay-i Milliye ve Cumhuriyetin karşısında durmuşlardır. Mustafa Sabri’nin Papa’ya yazdığı mektupta hilafet komitesinin Hıristiyanlarla genel bir dayanışma içinde bulunacağını söylüyor. Yine Hıristiyanlarla Müslümanların çatışması olmadığını belirtiyor. Mustafa Sabri ve onun gibi düşünenler hep ihanet içinde olmuşlardır. İstiklal Harbini biz Hıristiyanlarla yapmadık da biz kimlerle yaptık. Zaten bu anlayışta olanlar hep dış güçlerle anlaşmışlar. İşte kendi insanlarının hain ilan etmişler ve onlarla adeta düşman gibi savaşmışlardır”

 

 

Türklükten istifa eden şeyhülislam


Osmanlı devletinin son şeyhülislamı Mustafa Sabri, Millî Mucadele’ye şiddetle karşı çıkan isimlerin başında geliyordu. Ona göre Milli Mücadele, devlete baş kaldırma hareketi, bu hareketin başında bulunan Mustafa Kemal ise hilafet ve saltanatı kaldırarak padişahın makamına geçmek isteyen kişiydi. İngiliz Muhipleri Cemiyeti mensubu Mustafa Sabri, Milli Mücadeleye karşı düşmanca davranışlar sergiledi, milli hareket lehinde çalışan din adamlarını ve Milli Mücadelenin meşru olduğuna dair fetva veren Ankara Müftüsü Mehmer Rıfat Efendi’nin idama mahkum edilmesinde etkili oldu. Damat Ferit Hükümetinin Anadolu hareketinin silah yoluyla bastirilmasi konusunda görüşlerin de Mustafa Sabri’nin etkili oldugunu biliniyor. Bunun icin 18 Nisan 1920’de Hilafet Ordusu adı altında bir ordu kurulmuştu. Türkiye’yi parçalayan maddeler içeren Sevr’i imzalayan hükümette de Mustafa Sabri, kabul yönünde görüş bildirmişti.

 

Mustafa Sabri, Ermeni yalanlarıyla asılan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in öldürülmesi için fetvayı da vermişti.Mustafa Sabri, Yunanistan’da bulundugu sirada Turkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin 1 Haziran 1924 tarihli karariyla, “Yuzellilikler” arasına dahil edilerek, ülkeye girişi yasaklanmıştı. 1938’de affedilmesine rağmen Türkiye’ye dönmeyen Mustafa Sabri, 12 Mart 1954’te Kahire’de öldü. Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkındaki idam kararını onaylayan sürgündeki 150’liklerin sözcüsü Mustafa Sabri, Yarın gazetesinin 29 Temmuz 1927 tarihli sayısında yayımlanan şiirinde Türklükten istifasını ilan etmişti.

AKP’liler, adına vakıf kurdu


Tokat Belediyesi, 2007 yılında kurulan vakfa, Milli Mücadelenin düşmanı, İngiliz dostu Mustafa Sabri’nin adını verdi. Tokata hizmet amaçlayan vakfın yöneticileri arasında AKP Tokat milletvekilleri Resul Tosun ve Mehmet Ergün Dağcıoğlu da yer aldı. Resul Tosun, vakfın ismiyle ilgili tepkilere, “Adından bir şey olmaz. Hizmetlerine bakın” cevabını vermişti.

 

Bozdağ’dan ABD sistemine övgü


Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “ABD, başkanlık sisteminin en iyi uygulandığı ülkedir” dedi.Yeni anayasada Türkiye’nin üniter yapısını yıkıp federal sistemi getirmeyi amaçlayan AKP, hedefe doğru ilerlerken Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, ABD’deki başkanlık sistemine övgüler yağdırdı. Bozdağ, Washington’dan New York’a hareketi öncesinde başkanlık sistemiyle ilgili Türk gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin “Başkanlık sisteminin en iyi uygulandığı ülkelerden birisindesiniz şu an” sözleri üzerine Bozdağ, “Öyle, Amerika başkanlık sisteminin en iyi uygulandığı ülkedir” yorumunda bulundu.

 

LİNK : http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=67639

Ege yöresinin işgalinde Yunan askerleriyle birlikte olan molllar

MEDRESE MOLLALARI MUSTAFA KEMAL’DEN ASKER OLMAK İSTEMEDİKLERİNİ BİLDİRİNCE

Büyük Taarruzdan önce 1Nisan 1922 günü Mustafa Kemal, gezi ve incelemelerde bulunmak için, Konya’ya gelmişti. İnceleme gezi programında içinde bir de medrese de vardı. O sıkıntılı günlerde, kanlı canlı, genç mollalar ile hocalar avluda dizilmiş, bekliyorlardı. En yaşlı hoca, M. Kemal’den medrese sayısının artırılmasını ve medrese öğrencilerinin askere alınmamasını rica edince, M. Kemal Paşa sinirlendi:

“-Sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerli? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz. Bu asalakların askere alınmaları için yarın emir vereceğim”! (Cevat Kulaksız)

 

DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 11

 

“Belediye meydanlığında ve mahallâtta : Belediye meydanlığında maznunlar bir az kaldıktan sonra bayraklarını omuzlayarak hep birlikte tekbir getirerek şehri dolaşmağa başlıyorlar ve rast geldiklerine Müslüman mısınız? Mehdi’ye itikadınız varmı? Diye soruyorlar ve kendilerine bayrak altına girmelerini. aksi takdirde hepsi kılıçtan geçeceğini ortada hükümet olmadığını, herkesin dükkanlarını kapayarak kendilerine iltihak etmelerini ve arkalarından yetmiş bin kişinin gelmekte olduğunu, top, tüfek, bütün kuvvetin mehdi huzurunda duracağını bağırarak bütün mahallâtı dolaşıyorlar”

***

Paşa Hazretleri;

Bu safhaya hitam verdikten sonra asıl bu safhanın menşeine, evveliyatına doğru çıkacağım. Bu safhayı hazırlıyan yani Menemen faillerini yetiştiren ve tarikat perdesi arkasında faaliyete geçerek halkı iğfal eden ve nakşibendi tarikatı namile ortaya sürdükleri bir tarikata halkı bağlıyan ve nihayet bu suretle zahiren, ismen, dinî bir tarikat, aslan ve ruhan onun gizli olmak vasfında mündemiç gizli ve muzır bir teşekkül ile çalışmağa başlıyan hadisenin elâmanları maznunları şebekesine ve bunların tarzı faaliyetine intikal ediyorum:

Aşağıda delâilini birer birer serdedeceğim bu şebekenin başında sabık Manisa Askerî Hastanesi imamlığından mütekait imam İbrahim Efendi vardır. Bu adam Erenköyünde Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esada merbuttur. Birde bunun oğlu Memet Ali Ef. vardır. Bunlardan Şeyh Esat Ef. köşkünde oturur, tarikat mensubini arasında (kutbülaktap) veya (kutbuazam) namiyle yadedilir.

 

Esas hakkındaki iddianame


24 Ocak 1931

 

105 sanığın 15 Ocak’ta başlayan yargılamasından sonra 24 Ocak 1931’de Divanı Harbi Orfi Müddeiumumisi (Savcısı) A. Fuat Bey, Esas Hakkındaki İddianame’sini okudu.

İDDİANAMEDEN…

“Menemen faillerini yetiştiren ve tarikat perdesi arkasında faaliyete geçerek halkı iğfal eden ve nakşibendi tarikatı namile ortaya sürdükleri bir tarikata halkı bağlıyan ve nihayet bu suretle zahiren, ismen, dinî bir tarikat, aslan ve ruhan onun gizli olmak vasfında mündemiç gizli ve muzır bir teşekkül ile çalışmağa başlıyan hadisenin elâmanları maznunları şebekesine…”

“Aşağıda delâilini birer birer serdedeceğim bu şebekenin başında sabık Manisa Askerî Hastanesi imamlığından mütekait imam İbrahim Efendi vardır. Bu adam Erenköyünde Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esada merbuttur.”

“….bu tarikatin siyasi bir teşekkül olduğunu umumi surette arzettikten sonra son hadisenin bu teşekkülden çıktığını maddeten göstermek isterim.”

“Tarikatın gayesi hükümeti yıkmak, eskisi gibi tekkeleri açık alenî zikir yapmaktan ve sultanları getirmekten ibaret olduğunun maznunlar tarafından müttefikan beyan edilmesi…”

Kubilay Olayı’nın Esas Hakkındaki İddianamesi şöyle:

(24 Ocak 1931)

Esas Hakkındaki İddianame

 

Reis Paşa Hazretleri:

Türk Cumhuriyetine ve onun tarihine lekeli bir sahife ilave eden irticai hadisenin en muhim muhakeme devresi bugün hitam safhasına dahil olmuştur. Mutaleamı serdederken evvelâ münhasıran Menemen hadisesini ika eden maznunların Manisa’dan hareket ettikleri günde Tatlıcı Hüseyin’in evindeki içtimalarından başlıyacağım; sırasile Paşaköy, Bozalan’dakl vaziyetlerini ve bu vaziyetlerinin köylerdeki şekli tezahürünü gösterdikten sonra buralarda kendilerine zahir olan maznunların hadisedeki rollerini teşrih edeceğim, ondan sonra fecaat arzeden Menemen hadisesnin şekli cereyanını göstereceğim ve pisikolojik noktadan basitten mürekkebe doğru yürüyerek Menemen vak’asının menşei hakikisine intikal ve bundan Tatlıcı Hüseyin’in evindeki lçtimaa takaddüm eden zamanlarda muhtelif mahallerde yapılan içtimalara ve bunda Erenköy kâşaneslnin oynadığı rollere geçerek hadisenin mahalli olmayıp şümullü ve vâsi saha üzerinde cereyan ettiğini göstererek maznunlar şebekesini çıkaracağım ve bunların Devlet hayatiyeti üzerindeki maksatlarının tecelliyatını ve delâili ile ve anasırı cürmiyesile tetkik ve tahlil ederek vasfi cürmilerlni ortaya koyacağım, ondan sonra cezai mes’uliyetlerinin temas ettiği mevaddı kanuniyeyi göstereceğim. Şöylece; tahkikat safahatı hakkında takip edeceğim mütaleamın seyredeceğl ana hatları üzerlnden yürüyerek iddianememin bir krokisini çizmiş oldum. Şimdi evvela maznunların Manisa’dan Menemen’e kadar olan safhasını dört noktada tetkik ve mütalea edeceğim.

1. Maznunların Manisa’da ve Manisa’dan hareket ve Paşaköyü’nde ikametleri: Maznunların Manisa’da dört gündenberi içtima ettikleri Tatlıcı Hüseyin’in evinde son olarak 6 Kânunuevvel 1930 cumartesi akşamı (kendisi de dahil olduğu halde, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet; Emrullahoğlu Mehmet, Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan ve Çakıroğlu Ramazan, Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin; Keçili Süleyman Çavuş, Papuççu Hüsyinoğlu Ali) huzurile bir içtima yapılmıştır. Bu içtimada vak’a hakkında müzakere cereyan etmiş ve bu müzakerede hadisenin sureti cereyanı ve silahların sureti tedariki kararlaştırıldıktan sonra Giritli Memet evvelâ sabahleyin kendisi Şamdan Memet, Sütçü Memetle Paşa Köyüne hareket edeceğini ve bir gün sonra da Paşa Köyünde Emrullahoğlu Memet, Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakıroğlu Ramazan’m kendilerine iltihak edeceğini söyledikten ve talimat verdikten sonra orada hazır bulunan Topçu Hüseyin, Çırak Mustafa, Tatlıcı Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş, Papuççu Hüseyinoğlu Ali de bilahara arkalarından silahlanarak geleceklerini vadetmişlerdir. Sabahleyin kararın tatbikatına geçen Giritli Mehmet yanına Sütçü Memetle, Şamdan Memed’i ve Manisa’da Giritli İsmail ve Piçakçı Mustafanın çuval içinde verdikleri iki silâhı alarak ve kendi bacanağı posta sürücüsü Kâhya İsmailin arabasiyle Paşaköyüne hareket eylemiştir ve muvasalette analığı Rukiye’nin evine misafir olmuştur. Rukiye keyfiyeti köyden Giritli Memed’in bacanağı Sımavlı Osman ve bakkal Memetoğlu Abdürrahrnan’a anlatmıştır.

Talimat veçhile bir gün sonra hareket edecek olan Emrullahoğlu Memet Emin, valdesi Hasibe, karısı Emine, kız kardeşi Halide’nin malûmatı altında ve hatta bu meyanda maznunlardan Hafızoğlu Simsar Mustafa’ya da alacağı olan paranın karısına ve anasına verilmesini tenbih ettikten sonra Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Çakıroğlu, Ramazanla birlikte araba ile Paşaköyüne gitmiş arabacı bunları Giritli Memedin bacanağı Ahmed’in evine götürmüştür. Burada Ahmet bunlara yiyecek çıkarıp yedirdikten ve çantalarına yemek koyduktan ve tam muvaseletlerinden yarım saat sonra Rukiye’nin evinden aldıkları silahlarla ve yanlarına aldıkları Kıtmir dedikleri köpeklerile beraber hep birlikte gece yarısı Paşa Köyünden çıkıyorlar, Bozalan’a hareket ediyorlar.

2. Bozalan yolunda Maznunlar onbir saat yürüdükten sonra Sünbüller Köyü yolunda bir çamlıkta su kenarında geceyi geçiriyorlar, burada Çakıroğlu Ramazan, vaziyetin vahametini anlayarak kendilerinden ayrılıp habersiz kaçıyor ve Manisa’ya avdet ediyor. Bozalana girerken: Su kenarında uykudan kalkan maznunlar, arkadaşlarının birisini kaybettikten sonra yürüyerek Bozalan Köyünün kenarına geliyorlar. (Bu köy Sütçü Memed’in köyüdür) Sütçü Memet, köye girip akrabasına haber veriyor, Sütçü Memed’ln damadı Koca Mustafa bunları köy kenarında istikbal ederek evvelden hazırladığı bir boş odaya alıyor;

3. Maznunlar Bozalan’da: Bu eve her gün Hoca Mustafa da dahil olduğu halde Sütçü Mehmedin kardeşi Hacı İsmail ve oğlu Hüseyin ve diğer oğlu Hasan, her üçü beraberce girip çıkıyorlar, yemek getiriyorlar. Burada Giritli Memet mehdiliğini ilân ediyor. Köyde işitmedik kimse kalmıyor, bu meyanda köy hey’eti ihtiyariyesi (Muhtar Molla Ahmet oğlu Mustafa, âza Hacı Mustafa oğullarından Mustafa oğlu Mustafa, âza Memetoğlu İsmail, âza Memet oğlu Ibrahim. âza Haliloğlu Hasan, bekçi Ahmet oğlu Hüseyin) bile haberdar oluyor ve köyden Osmanoğlu Hasan ve Memetoğlu Ahmet maznunlara hitaben Emiralem karakoluna uğrayıp orada bulunan iki jandarmayı öldürüp silâhlarını almalarını ve kendileri de arkalarından Menemen’e gelip yardım edeceklerini söylüyorlar.

Bir heyet: Bir hafta kadar Bozalan’da kalıp orada mehdiliğini ilân eden Giritli Memet, vaziyetten hükümetin haberdar olup olmadığım anlamak üzere Hacı İsmailin hemşiresinin kızı Fatma ve Hacı Alioğlu Mustafa’yı güya cihaz tedariki behanesile Manisa’ya gönderiyor bunlar Manisa’dan Sütçü Memed’in karısı Keziban’dan vaziyeti anlayıp avdet ediyorlar.

Bir kulübe: Hükûmetin haberdar olduğu havadisi getirilince Giritli Memed’in emri ile köy civarında çamlıkta Hacı İsmail ile Hoca Mustafa tarafından bir kulübe inşa ediliyor burada bir hafta esrar içmek suretile zikre devam eden maznunlar 23 Kânunuevvel 1930 salı günü Menemen’ girmeği kararlaşdırıyorlar, nihayet;

Menemen yolunda: Salı gecesi Kıtmirlerile beraber yola çıkıyorlar, evvelden haberdar edildiği için Göreçe karyesinin berisinde kömür ocağında Hacı İsmailoğlu Hüseyin tarafından yakılan ateşte ısındıktan ve oraya yine evvelden haberdar olan Göreceli Abdülkerim’in getirdiği yemek yendikten sonra bunların rehberliği ile yollarına revan oluyorlar.

Geçit: Hasanlar geçidine geldikten sonra orada kayıkçı Memed’in kayığı ile beri tarafa geçiyorlar ve Menemen’e yollanıyorlar.

4. Menemen’e girerken ve Menemen’de fecaat : Maznunlar Menemen kenarına geldiklerinde zeytinliklerde bir az tavakkuf ettikten ve burada Giritli Memet maznunların hepsine çifte çifte esrarlı cıgara verdikten sonra hepsi sarhoş kafalarla Menemen’e dahil oluyorlar. Saat altıyı yirmi geçe Müftü camiine geliyorlar, bu camiden maznunlardan Nalıncı Hasan (İnna fetahnaleke) suresi yazılı bayrağı alıyor, hep birlikte cami içinde bekliyorlar ve camiye girenleri Mehdi dine davet ediyor ve mehdi olduğuna dair nişanesi olan Kıtmiri kendilerine gösteriyor. Namazdan sonra cemaatı bayrak altına davet ve buna icabet eden isimleri meçhul bazı eşhas bunlarla belediye meydanlığına geliyorlar, oradan ayrılıyorlar. İçlerinden Abdullahoğlu müezzin hafız Ahmet maznunların camiye geldiğini görmüş, Hükûmete haber vermeği hatırına getirmiyerek maznunlar gittikten sonra minareye çıkmış ve kendi ifadesine göre etraftan gelecek yetmiş bin kişiye bakmıştır.

Belediye meydanlığında ve mahallâtta : Belediye meydanlığında maznunlar bir az kaldıktan sonra bayraklarını omuzlayarak hep birlikte tekbir getirerek şehri dolaşmağa başlıyorlar ve rast geldiklerine Müslüman mısınız? Mehdi’ye itikadınız varmı? Diye soruyorlar ve kendilerine bayrak altına girmelerini. aksi takdirde hepsi kılıçtan geçeceğini ortada hükümet olmadığını, herkesin dükkanlarını kapayarak kendilerine iltihak etmelerini ve arkalarından yetmiş bin kişinin gelmekte olduğunu, top, tüfek, bütün kuvvetin mehdi huzurunda duracağını bağırarak bütün mahallâtı dolaşıyorlar.

Hoca Saffet Efendinin evi önünde : Hoca Saffet Efendinin evi önüne geldiklerinde tavakkuf ediyorlar maznunlar arkalarından gelen Mehdi Memedin burada anide tegayyüp ettiğini ve biraz sonra Hoca Saffet Efendi ile temaslarını, birbirine bakıştıklarını görüyorlar ve hocanın tam evine gireceği anda Mehdi Memed’in bir işaretile maznunlar Saffet Hocaya resmi selâm ifa ediyorlar ve önlerinde Menemen’den iltihak eden maznun Abbas tabanca atmak suretile icrayi şadümani ederek ve diğer Menemen halkından Ramiz, Harputlu Memet, Şımbıllı Memet te bunlara iltihak ve tekbir alarak belediye önüne avdet ediyorlar.

Belediye önünde : Bayrak burada Menemenlilerden Arabacı Hüseyin tarafından meydanlığa açılan bir çukura rekzediliyor. Yine burada maznunlar tekbirler ve yukarıda arzettiğim şekilde nidalara başlıyorlar ve ellerinde silah olduğu halde sancak etrafını dolaşıyorlar. Bir kısım da yerden aldığı toprağı etrafa serpiyor.

Jandarma Yazıcısı Ali Ef. : Bu sırada Jandarma Yazıcısı Ali Efendi haberdar edildiğinden arkadaşları dört nefer jandarmaya silahlarını almalarını tenbih edip kendilerini beklemeden doğruca Mehdi’nin yanına giderek ne istediklerini sormuş, Mehdi Giritli Mehmet, buna hitaben, git kumandanına haber ver. O gelsin, bana top kurşun işlemez, demiştir. Bunun üzerine geri dönen Ali Efendi keyfiyetten bölük kumandanı Fahri Beyi haberdar etmiştir.

Fahri B. : Evinde haber alan Fahri B. doğruca asilerin yanına geliyor tam bir asker tavrıyla ve Hükûmetin şerefine yakışacak surette Mehdi’ye hitaben : Ne istiyorsunuz, buradan dağılınız diyor. O da; ben Mehdi’yim, şeriati ilan ediyorum, bana kimse mukavemet edemez, çekil diyor. Bu söz üzerine asiler orada toplanan seyirci Menemen halkının bazıları tarafından el çırpmak suretile alkışlanıyor. Vaziyetin vehametini anlıyan kumandan, tedabir almak üzere oradan çekiliyor. Ve Hükûmete gelip bu gibi ahvalde kanunun icabatına tevessülle alaydan asker ve kuvvet istiyor ve telefon başında buna intizar eden Fahri B. askerle gelen Kublay Beyden bîhaber.

Kublay B. : İhtiyat Zabit Vekili Kublay B. süngülü askerini belediye meydanlığındaki kahve önüne bıraktıktan sonra kendisi öne atılarak asilere dağılmasını söylüyor ve Mehdi Giritli Mehmed’i kolundan tutup çekiyor ve askere süngü tak emrini veriyor. Buna Mehdi silah atmak suretile mukabele ediyor ve ağır bir surette yaralıyor. Yaralanan Kublay Bey tam bir metin asker tavrıyla oradan ayrılıyor, arkasından ikinci defa atılan kurşun isabet etmeden Hükûmetin arkasındaki avluya kendini atıyor, fakat aldığı birinci kurşun yarasından kaçamıyarak oraya düşüyor.

Maznunların hunharane hareketi ve Kublay Beyle iki bekçinin şehadeti : Kublay Beyin, orayı gören, her nasılsa haber alan Mehdi Giritli Mehmet, askerin kaçmasından ve halkın el çırpmak suretile kendisine müzaheretinden ve sigara ikramından cür’et alarak ortalığa bir dehşet salmak için bu anda cinaî bir rol yapmak istiyor, derhal maznunlardan Ali oğlu Hasan’ın torbası içindeki bıçağı aldıktan sonra Şamdan Memet’le beraber Kublayın yanına gidiyor, bıçağile boynundan keserek kellesini alıyor, bu suretle ordunun bir zabiti ve asil Türk evladı Kublay, tanı bir canavarca hlsle şehit ediliyor. Bununla kanmıyan Mehdi, kafayı saçlarından tutarak orada bulunan üstüvane şeklindeki taşa vuruyor ve etrafını biraz gezdikten sonra getirip bayrağın üzerine takıyor. Bu fecaat karşısında seyir ve Menemen halkından bazıları tarafından ikinci bir alkış tufanı başlıyor, bayrak eyi dikilmemiş olacaktır ki düşüyor. Bittabi kafa da düşüyor Mehdi Memet, bayrağı elektrik direğine bağlamak için ip istiyor; bir ip halk arasından Yusufoğlu Kâmil tarafından koşarak getiriliyor ve sancak direğe bağlanıyor. Bu sıralarda alaydan yetişen diğer müfrezeler ve aynı zamanda namuslu iki bekçi ile asiler arasında cereyan eden müsademede Mehdi Memet ve Şamdan Memet ve Sütçü Memet maktul ve Emrullahoğlu Memet Emin mecruh, bu meyanda iki bekçi de şehit düşüyor, âsilerden Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da halk arasından kaçıyor ve Manisada yakayı ele veriyor.

Bu hadisede vasfî cürüm ne olacaktır. Vak’anın sureti cereyanına ve maznunların halka hitaben vaki hezeyanlarına ve halkı bayrak altına davet etmelerine ve maksatlarının husulü için vaki müdahaleye silahla mukabele ederek Hükûmet kuvvetlerine karşı gelmelerine, en nihayet canlı bir kuvvet olarak hükümet yoktur demelerine ve aşağıda arzedeceğim veçhile tarikatı teşkildeki gayenin Hükûmetin tebdili ve saltanatın iadesi gibi hususattan ibaret olduğunun her türlü içtimalarında mevzubahis ve müridana bu suretle telkin eylemelerine nazaran muhtevası itibariyle bu suç tam anasırı tekâmül etmiş ve Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesindeki suçtan ibarettir.

Manisa’da başlayarak Menemen’de hitam bulan ve bir irticai hareketi tam manasile ifade eden şu safhada arzettiğim şu hadise sureti cereyanını ve uğradıkları yerlerdeki maznunların rollerini saraheten bize anlatan maznun Emrullahoğlu Memet Emin, Nalıncı Hasan, Alioğlu Hasan kendi ikrarları ve bütün maznunları teşhisen birer birer göstermiş olmaları ve diğer bütün maznunların kendi hareketleri hakkında kısmen sarih ve kısmen müevvel ikrarları ve bu meyanda asi Memet Eminin eniştesi maznun Keçeci Süleymanın Manisada silahların sureti tedarikine ve hareketlerinden akrabasının ve bu meyanda maznunlardan Hafızoğlu Simsar Katibi Mustafanın haberdar olduğuna dair çok açık ikrarı ve aynı halden maznun bulunan Bozalan heyeti ihtiyariyesinden inkârları hilâfında köyde bulunduklarına ve maznunların geçtiklerinden haberdar olduklarına dair içlerinden Haliloğlu Hasanın ikrarı ve bütün köylünün işitmiş olmalarından dolayı kendilerinin haberdar olmadıkları iddiasının gayri varit görülmesi ve keza Bozalandan Manisaya gönderilen iki kişilik hey’etin ifadeleri ve Kayıkçı Memedin şehadeti ve maznun Müezzin Abdullahoğlu Hafız Ahmedin yetmiş bin kişiye bakmak için minareye çıktım yolundaki kısmen müevvel ikrarı, zlkretmek, silah atmak, ip vermek, çukur kazmak, sigara vermek, halkı bayrak altına davet etmek gibi harekâta içtisar edenler hakkındaki kuvvetli şehadet en nihayet Menemen hadisesini ifade eden asil maznunların ikrarları ve buna munzam kuvvetli şehadet, doktor raporu, maznunların ikrarları arasındaki vasfı müşterek noktasından bulunan esaslı mutabakatlar ve bunların sari olduğu diğer maznunların ikrarlariyla mavakaa mutabakati tasdik edilmiş olması gibi yekdiğerini demirleyen, zencirleyen delillerle anlaşılmaktadır. Bu safhadaki maznunlar sırasında Hoca Saffet Ef. üzerindeki delillerde bir az tevekkuf edeceğim:

Her ne kadar Saffet Ef. Menemen vak’ası faillerile alakası olmadığını ve Cumhuriyetçi bir fert ruhile yaşadığını bize ifade etmekte ise de aleyhindeki delillerimiz

1 – Manisada çamlıkta bir saat kadar Giritli Mehdi Memetle temasını söyleyen Nalıncı Hasanın ifadesi;

2 – yine Menemende istasyon tarafında zeytinliklerde Saffet hocaya tesadüf ettiğinde Giritli Mehdi Memede verilmek üzere Farisice yazılmış bir mektup verdiğini ve bu mektubu muhatap Giritli Memede Manisada verdiğini söyleyen keza Nalıncı Hasanın ifadesi;

3 – Bozalan yolunda gelirken Giritli Memedin bütün maznunlara Menemene girdiğimizde bize Hoca Saffet efendi müzaheret edecektir yolundaki hltabının maznunlar tarafından müttefikan beyan edilmesi.

4 – Menemen’de başka yol takip edilmeden maznunların doğruca Hoca Saffet Efendinin evi tarafına tevcih etmeleri ve evi önüne muvasalatlarında maznunların arkasından Giritli Memedin anide gaybubet ve biraz sonra meydana çıkan Giritli Memet ile Hoca Saffet Ef. nin bir birine baka baka araları mesafeli geldiğini söyliyen küçük Hasanın ifadesi.

5 – Hoca Saffetin eve gireceği anda Mehdinin emrile Hoca Saffete karşı asi avenenin resmi selâm ifa eylemesi.

6 – Nihayet Hoca Saffet Ef. nin Mehdi ile temasını ifade eden şehadet bize aksini ifade etmekte ve kendisinin şeriki cürm olduğunu meydana çıkarmaktadır. Bilhassa Nalıncı Hasanla muvacehelerinde verdiği ifade Manisada çamlık tarafı yokuş olduğundan kalp hastalığı dolayısile bu yolu takip etmediğini ve Giritli Memedi kativen tanımadığını söylemiş bu meyanda şayanı kayıt olan bir nokta varsa o da evi önünde maznunların bayrakla durdukları ve geçtikleri ve dükkan önünde kendisine Mehdinin mülâki olduğu şehadetle teeyyüt etmişken istintakta bunları da kabul etmiyerek görmediğini ve tanımadığını söylemek suretile inkâr vadisine sapması ve muhakemede mehdiye rast geldiğini ve konuşmaksızın geçtiğini söylemek suretile müevvel ikrarı ve muvacehedeki bütün deliller pisikolojik tesirler bize bu hocanın hadisede methaldar bulunduğunu ve Menemende bu faaliyeti idare edecek yegane elemanlardan olduğunu sarahatan meydana koymuştur.

Maznunların suçtaki vaziyetlerine temas ettiği maddei kanuniyeye gelince: Hadisede teşrih ettiğim rolleri itibarile Şamdan Memet ve Giritli Mehdi Memet ve Sütçü Memet ve Emrullahoğlu Memet Emin ve Alioğlu Hasan ve Nalıncı Hasan filin esas unsurunda iştirak ettiklerinden ve fiili doğrudan doğruya işlemiş olduklarından hadisede hemfiildirler. İçtimade hazır bulunan Tatlıcı Hüseyin, Çırak Mustafa, Topcu Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş, Pabuççu Hüseyinoğlu Ali bir taraftan azim olmak itibarile hemfiil diğer taraftan 65 inci maddenin birinci ve ikinci bentlerinde mevzubahis cürmün işleneceğine dair talimat vermelerine ve arkalarından silâhlanıp geleceklerini vadetmelerine nazaran fer’an zimethal bulunmaktadırlar. Maznunları araba ile getiren Giritli Memedin bacanağı posta sürücüsü Kâhya İsmail ve Paşaköyünde evinde misafir eden Giritli Mehmedin bacanağı Ahmet ve Giritli Mehmedin analığı Rukiye ve yemek veren ve kulübe tesis eden Bozalanda Sütçü Mehmedin damadı Koca Mustafa ve kardaşı Hacı İsmail ve Hacı İsmailoğulları Hüseyin ve Hasan ve maznunlar Bozalanda bulundukları sıradakl hareketleriyle müzaheret vadinde bulunan yine ayni köyden Osmanoğlu Hasan, Mehmetoğlu Ahmet, Bozalandan Manisaya giden iki kişilik heyetten rolleri itibarile maznunlarla iştirakleri olan Hacı İsmailin hemşiresinin kızı Fatma, Hacı Alioğlu Mustafa ve Görece Köyünden Abdülkerim ve Menemenden müezzin Abdulahoğlu Hafız Ahmet ve Menemenden asiler içine katıldığı ve mahallâtı dolaştığı anlaşılan Ramiz ve keza asilere karışıp zikrederek sancak altına giren Harputlu Mehmet ve Şımbıllı Mehmet ve tabanca atmak suretile icrayı şadumani eden Abbas, halkı bayrak altına davet eden Rasim, bayrak için çukur kazan arabacı Hüseyin, şehit zabtin kellesini bayrak üzerinde durdurmak için sancak direğini elektrik direğine bağlamak için ip getirmek suretile maddeten iştirak ettiği anlaşılan Yusufoğlu Kamil, asilerin bütün efalini tasvipkâr bir surette el çırparak alkışlamak suretile suçlarına iştirak ettikleri anlaşılan Menemen halkından İbrahimoğlu İsmail, Çıtaklı Süleyman ve Çingene Ali ve bakkal Ali Mazlumaki ve Musevi Jozef ve gözlüklü Ali ve tütüncü Haydar ve Hacı Kerimoğlu İbrahim fiilde fena zimethaldirler. Diğer maznun hadisenin elemanlarından olan Hoca Saffet Ef. oynadığı rolle fiilde azim olmak dolayısile faiili aslidir. Bu saydığım otuz altı maznundan hemfiil olanların hareketi Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesinin birinci fıkrasına, feran zimethal olanlar da yine mezkûr maddenin ikinci fikrasına ve şehit Kublay Beyle iki bekçinin öldürülmesinden dolayı da içtimaı ceraim ahkâmı nazara alınarak 449 uncu maddenin ikinci bendine ve diğer maznunlardan olup asıl maznunlarla fiilde iştirakleri tespit edilemiyen ve yalnız silah verdikleri anlaşılan Manisada Giritli Mazlumaki, İbrahim, İsmail, ve Bıçakçı Mustafanın 150 inci ve evvelce maznunlara iştirak ederek giden maznun Çakıroğlu Ramazan yoldan kaçarak kasteylediği fiilin ef’ali icraiyesinden ihtiyarile yaz geçtiğinden 61 inci maddenin son fıkrası delâletile kendisine tamam olan kısım için ceza verileceğinden bunun hareketi sui niyetle fesat heyetini haber vermemekten ibaret kalmaktadır. (Çünki 146 inci maddedeki teşebbüs tabiri gerek nakıs olsun ve gerek tam olsun müsavidir.

Vazii kanun bu teşebbüsü icrai ve fiili teşebbüs manasında almıştır. Binaenaleyh; kendi ihtiyarile vaz geçtiğinden nakıs teşebbüs halinin de husule gelmemiş olmasına göre ortada mezkûr maddede mevzuubahis teşebbüs hali yoktur olsa olsa müstakil bir suç mevcuttur ki o da vaki hareketine göre kanunun 151 inci maddesinde mevzuubahis olan suçtan ibaret kalmaktadır) ve bunun da 151 inci maddeye maznunların köylerine geldiğini ve uzun müddet kaldıklarını ve kulübe tesis ettiklerini bildikleri ve maksatlarını tabiatile öğrendikleri halde hükümete haber vermemeleri fiildeki sui niyetlerine bir delil teşkil eden Bozalan heyeti Ihtiyariyesinden Muhtar Ahmetoğlu Mustafa, âzadan Mustafaoğlu Mustafa, Memetoğlu İsmail, Memetoğlu İbrahim, Haliloğlu Hasanla bekçi Ahmetoğlu Hüseyin kanunun 279 uncu maddesi delâletile memur olduklarından 251 inci madde nazara alınarak yine 151 inci maddenin birinci fıkrasına ve maznunları sui niyetle haber vermiyen Bozalandan Hüseyinoğlu İbrahim, Ahmetoğlu Memet, Manisadan Keçeci Süleyman, Hafızoğlu Simsar Kâtibi Mustafa ve Paşa Köyünden Simavlı Osman, bakkal Memetoğlu Abdurrahman ve arabacı Bekir, Ahmetoğlu Eyyup ve Koca Hasanoğlu Hüseyin ve Menemenden vak’adan iki gun evvel haberdar olduğu şehadetle anlaşılan Raşitoğlu İbrahim Çavuşun da keza 151 inci maddenin birinci fıkrasına uygundur. Bu maddelere göre ve yaşları nazarı itibara alınmak şartile cezalarının tayinini stiyorum ve fiilde ittifak ettikleri ve hükûmeti sui niyetle haberdar etmedikleri anlaşılamıyan maznun Memet Eminin validesi Hasibe ve karısı Emine ve kız kardeşi Halide Fatmanın da beraetlerini istiyorum.

 

Paşa Hazretleri;

Bu safhaya hitam verdikten sonra asıl bu safhanın menşeine, evveliyatına doğru çıkacağım. Bu safhayı hazırlıyan yani Menemen faillerini yetiştiren ve tarikat perdesi arkasında faaliyete geçerek halkı iğfal eden ve nakşibendi tarikatı namile ortaya sürdükleri bir tarikata halkı bağlıyan ve nihayet bu suretle zahiren, ismen, dinî bir tarikat, aslan ve ruhan onun gizli olmak vasfında mündemiç gizli ve muzır bir teşekkül ile çalışmağa başlıyan hadisenin elâmanları maznunları şebekesine ve bunların tarzı faaliyetine intikal ediyorum:

Aşağıda delâilini birer birer serdedeceğim bu şebekenin başında sabık Manisa Askerî Hastanesi imamlığından mütekait imam İbrahim Efendi vardır. Bu adam Erenköyünde Şevki Paşa köşkünde oturan Şeyh Esada merbuttur. Birde bunun oğlu Memet Ali Ef. vardır. Bunlardan Şeyh Esat Ef. köşkünde oturur, tarikat mensubini arasında (kutbülaktap) veya (kutbuazam) namiyle yadedilir. Ve bütün mensubininin perestişkârı olan bir şeyhtir. Oğlu Memet Ali Ef. de şeyhzadedir. Ve babasının müşaviridir. Laz İbrahim de halifeler halifesi olarak tanınmaktadır. Bu Laz İbrahim kutbülaktap tarafından ortaya sürülen mahiyeti malum nakşibendi tarikatının tamim ve teksirine memurdur, tarikatın vasfı mümeyyizi gizli kalmak ve şekli haricisi itibariyle salikini sakallı olmaktan ve Şeyh Esada iman etmekten ibarettir. Bu tarikat mensubininden İstanbul haricinde bulunanlar Şeyh Esat tarafından nakşibendi mührile basılmış fermanlarla nasbedilen ve silsilei tarikata ve tertibl zikri nakşlbendi tarikatı namındaki talimatla mücehhez Şeyh ve halifelere mensupturlar. Bu halifelerin Şeyh Esatla rabitasııu tesis eden ha]lfeler hallfesi uxıvaımu taşıyan imam Ibrahimdir. Laz İbrahim evvela Manisada hastane imamı iken bu teşkilâta başlamış, orada muhitini hazırlamış ve muhitin temin ettiği mümaşatkâr vaziyetlerden istlfade ederek merkezi faaliyetini Manisaya hasretmiş ve hemen hemen bütün faaliyetini oraya teksif etmiş. Burada kendisine haylice taraftar kazanmış ve muhiti faaIiyetini tevsie çalışarak Horos Köyüne kadar gitmiş, bu köyün hemen yüzde seksenini de tarikata koymuştur. Orada bu uğurda bir cami bile yaptırmıştır. Fikri fesadını bu camide akıtan Laz İbrahim bir aralık haleti ruhiyesinin bir ifadesi olmak üzere inkılâp aleyhinde bulunmuştur ve bütün vaızlarını da bu vadide yürütmüş ve inkılâbın hakiki düşmanı olduğunu göstermiş ve burada halkı mürteci fikirle yetiştirmeğe çalışmıştır. Horos Köyünde ve avdette Manisada muayyen eşhasla içtimalar yaparak bu tarikatin Türkiye dahilinde neşrü tamimine uğraşmıştır. Laz İbrahim Ef. Manisada tabur İmamlığından tekaüde sevkedildikten sonra serbest hayata atılmasından istlfade ederek Anadolunun hemen her tarafını dolaşarak ezcümle; Karadeniz sahili, Kayseri, Bursa, Balıkesir, Bergama ve Manisa havalisini dolaşarak bu tarikatın kök salmasına ve teşkilâtını demirlemeğe çalışmıştır. Türkiyenin her tarafından gelen nakşibendi şeyhleri ve bunların evlerinde çıkan vesaik ve Laz İbrahimin bütün icraatını ifade eden ve Bursa seyahatındaki faaliyetini gösteren şeyhe yazdığı mektup ve Şeyh Esadın halen hakkında tahkikat yapılmakta olan Karahisar sabık müftüsü Hacı Ali Efendiye yazdığı (Hadimülfakir Esseyyidi Mehmet Esat) imzalı mektup keza buna yegane bir delildir. Şeyh Esadın evinde çıkan ve dosya meyanında bulunan evrakı arasındakl bütün mektuplar, vesaik meselâ bunlardan, Evradı Esadiye, Mektubat nam eseri, nakşibendiye ait mühür ve Laz İbrahimin evinde çıkan şeyhliğe ait defter ve yine Laz İbrahimin bu sahada faaliyetini gösteren uzun ve mufassal Bursa seyahatından bahis yazdığı mektup, nakşibendi tarikatına ait sualler ve bu vadide tevabiinden olan şeyhlerin evlerinde çıkan mektuplar, en nihayet bu defa oğluna hitaben yazdığı vasiyetnamesinde hizmeti şeriat ve tarikati size ve sizi de Allaha tevdi ediyorum, yolundaki ifadesi bütün bunları inkar eden ve şeyh olmadığım iddia eden Şeyh Esadın bu tarikat yolunda takip ettiği siyasetin mahiyetini bize pek güzel ifade etmektedir. Laz İbrahim propagandasını yaparken Erenköy kâşaneslnln kutsiyetinden ve kuş tüyleri içinde oturan şahsın ilminden, fazlından bahsederek ona ilahi bir kudret hissini veriyor ve buna kanan bir sürü insanlar da tarikatına girdikleri şeyhlerini görmek üzere aldıkları müsaadei mahsusa ile İstanbula kadar gidip kâşanede züvvar için sureti mahsusada yaptırılmış müsafirhanede günlerce kalarak kuş tüyleri içinde şeyhlerinin elini öpmek suretile arzı ubudiyet etmektedirler. Nitekim, yine Karahisar sabık müftüsü Hacı Ali Efendinin 1930 tarihli Şeyh Esada yazdığı mektup bunu ifade eder.

Şöylece: Tarzı faaliyetini ve muhiti faaliyetini ve mahiyetini muhtasaran gösterdiğim bu tarikatin siyasi bir teşekkül olduğunu umumi surette arzettikten sonra son hadisenin bu teşekkülden çıktığını maddeten göstermek isterim. Tarikatın Halifesi Laz İbrahim son Manisaya gelişinde bundan iki üç ay evvel İzmirden bugün maznunlar arasında bulunan Laz Mehmet Ali hocayı da yanına alarak Manisaya gitmiş, orada Askerî Tabur İmamı İlyas, Hatip Cemal, Manifaturacı Osman, Ragıp Efendilerin evlerinde toplantılar yapmıştır. Bu toplantılarda bugün Menemen failleri arasında bulunan Nalıncı Hasan da hazır bulunmuştur. Yine geçen sene Kutbuazamı görmek üzere bu Nalıncı Hasan, Manifaturacı Osmanla beraber İstanbula gitmiş Laz Ibrahim de beraber olduğu halde köşkte kalmıştır.

A – İmam İlyasın, Hatip Cemal, Manifaturacı Osman, Ragıp Efendilerin evlerinde içtimalarda ev sahibi Mutaf Süleyman, İmam ilyas, Çırak Mustafa, Hatip Cemal, Papuççu Hüseyinoğlu Ali, Laz İbrahim, Keçili Süleyman Çavuş, Laz Hoca Memet Ali, Manifaturacı Osman, bacanağı Murat Mustafa, Topçu Hüseyin, Ragıp B., Nalıncı Hasan, Hoca Hakkı, Hafız Ahmet Efendiler bulunmuşlardır. Bu içtimaların vuku bulduğu Mutaf Süleymanın çok sarih ikrarı ve bu ikrarında bilhassa İmam İlyasın evindeki içtimada Nalıncı Hasanın bulunduğu ve evvelce de Nalıncının buraya gelip gitmekte olduğunu söylemesi ve bunu müeyyit Nalıncı Hasanın (bir defa değil defaatla, hatta Horoz köylülerin Laz İbrahimi İmam İlyasın evinde ziyarete geldikleri günlerde hazır bulunduğunu söylemek suretile) vaki ikrarı ve İzmirde ikamet eden Laz Hoca Memet Ali Efendinin, Laz İbrahimle beraber Manisaya gittiklerini, İmam İlyasa misafir olduklarını ve orada mezkûr eşhasla beraber görüştüklerini ve Manifaturacı Osman, Ragıp, Hatip Cemal Efendilerin evlerinde toplantılar yapıldığını, fakat bu toplantılarda tarikatın dinî mahiyetinden bahsedildiğini ve başka birşey konuşulmadığını, yalnız Laz İbrahimin cemaate hitaben zikirleri gizli yapmalarını Şeyh Esadın irade buyurduklarını sarahaten söylemesi ve Manifaturacı Osman’ın bacanağı Muradın aynı mahiyetteki ikrarı ve İmam İlyasın bu içtimaların olduğuna, tarikata mensup bulunduğuna, ve Şeyh Esadı İstanbulda ziyaret ettiğine dair ikrarı ve Papuççu Hüseyinoğlu Alinin, Hoca Hakkı Efendinin Ragıp ve Çırak Mustafa Efendilerin vaki ifadeleri ve Manifaturacı Osmanın istlntaktaki çok sarih ikrarı en nihayet Laz İbrahimin şeriat yolunda şayanı dikkat açık ikrarı ve diğerlerinin müevvel ifadelerile anlaşılmıştır.

B – Manisada yine içtima mahallerinden birisi olan Tevfikiye mahallesinden katmerci Hasan Hüseyinoğlu Memedin evinde yapılan bir içtimada da aynı eşhas bulunmakla beraber Lütfi dedenln Halil ile yine Nalıncı Hasan da burada hazır bulunmuştur. Bu içtima kendi ifadeleri ve şehadetle anlaşılmıştır.

C- Hadiseden dört beş ay evvel maznunlardan Hafız Ahmet Efendinin Giritli maktul Mehmet Mehdi olup olmadığını anlamak için imtihan yapmak üzere kendi dervişleri maznunlardan Fırıncı Mustafa oğlu Ahmet, Tarakcı Hüseyinoğlu Etem, Çulha Memet Çavuş ve Kurabiyeci Ahmetoğlu Hacı Hasan ile Kısık Camiine davet ederek dervişleri huzurunda Giritli Memedi imtihan etmiştir. Bunu maznun Memet Emin ve Alioğlu Hasan ifadelerinde söylemektedirler. Şayanı dikkat olan bu toplantıların ve Memet Emin, Küçük Hasan, Nalıncı Hasanın tarzı ikrarlarının ve imtihanın ve bütün toplantıları ifade eden diğer maznunların bize verdiği neticeye göre:

1. Bu toplantılarda bulunan maznunlar arasında Menemen vak’asını hazırlayan faillerin son içtimagâhı olan Tatlıcı Hüseyinin evinde hazır bulunan Çırak Mustafa, Topçu Hüseyin, Keçili Süleyman Çavuş ve bilhassa Nalıncı Hasanın bulunması.

2. Ve bunlardan Hafız Cemal Efendinin Manisada Laz İbrahimin vekili olduğunu Nalıncı Hasanın söylemesi.

3. İçtimalarda bulunan Şeyh Hakkı Efendinin hadisede teşviki olduğunun maznunlardan Memet Emin tarafından ifade edilmesi.

4. Nalıncı Hasanın, Basmacı Osmanla on gün kadar köşkte kaldıklarının anlaşılması, ve bu suretle bunu inkar eden Basmacı Osmanın, Nalıncı Hasanı köşke götürdüğünün tahakkuk etmesi ve bunu ifade eden Düzceli Saatçi Memedin dinlenen ifadesi.

5. Bütün Menemen vak’ası faillerinin bilistisna bu hadisede maznun hocaların alâkadar bulunduklarını müttefikan beyan etmeleri.

6. İçtimalardan sonra Laz İbrahimin, Laz Hoca Memede, İmam İlyas ve Ragıp Efendilerle Horos Köyüne ve Muradiyeye kadar gitmeleri.

7. Her toplanışda da muayyen eşhasın hazır bulunması.

8. Hepsinin ayni tarikata mensubiyetleri ve zikri beraber ve gizli yapmaları.

9. Maznun Hoca Hafız Ahmet Ef. tarafından Giritli Memedin Mehdilik lmtihanının yapılması ve bu suretle hadisenin hocalarla alakası olduğunun anlaşılması.

10. Maznunlardan bilhassa Basmacı Osmanın sık sık İstanbula giderek Şeyh Esatla temas etmesi.

11. Tarikatın gayesi hükümeti yıkmak. eskisi gibi tekkeleri açık alenî zikir yapmaktan ve sultanları getirmekten ibaret olduğunun maznunlar tarafından müttefikan beyan edilmesi.

12. Nalıncı Hasan köşkte iken bir gün Şeyh Esadın oğlu Memet Ali ve Laz İbrahimin yanlarına bir Meb’us gelerek bir aralık kendisini dışarı çıkardıklarını ve kapı aralığından dinlediğinde sultanların avdetini konuştuklarını işitmiş olduğunun merkum tarafından ifade edilmesi.

13. Yine Laz İbrahim, Horoz Köyünde inşa ettiği camide tarikat mensubinine yaptığı bir vazında teceddüdün, asriliğin aleyhinde bulunması.

14. Ve yine Laz İbrahimin, Horoz Köyünde tarikate intisap ettirmek istediği şahit Recep Halil oğlu Bekir Çavuşa gel, bu tarikate gir, kendini kurtarırsın, aksi taktirde eyi olmaz suretindeki şayanı dikkat ve tehditkâr ifadesi.

15. Horoz Köyünde bu tarikata intisap edenler arasında daimi surette Araplarla sultanlar gelecek, fes giyeceğiz suretinde çıkan sözlerin şehadetle sıhhat kesbetımesi ve hassatan bu sözlerin tarikat mensubini arasında konuşulması.

16. Şeyh Esat Efendinin, İmam İbrahimin, Anadolu dahilindeki hararetli faaliyetinden kuşkulanarak sen ilanı istiklal ettin, yolundaki Şeyh Esadın oğlu Memet Ali Efendinin bir hitabına cevaben yazdığı İmam İbrahimin Bursa faaliyetinden bahis mektubunda ben ilânı istiklâl etmedim. Bütün faaliyetimde sizin nam ve hesabınıza hareket ediyorum iradeniz veçhile vazifemi yapıyorum bütün faaliyetimde bir dakika olsun Efendimizden ayrılmış değilim, halkın aşk ve muhabbetini size tevcihe çalışıyorum. Tarikata alacağım eşhasa evvela beni görüp görüştükten sonra efendimizi görmeğe mezun bulunduklarını söylüyorum yalnız vazifemin sahhar ve cazip tesirleri altında bazen kendimi unutuyorum. Efendimizin kapısın kölesiyim, ilânı lstiklâl etmek aklımdan bile geçmez, mealindeki mektup. Burada maznun İbrahim Ef. zikrettiğimden dolayı Şeyh Esat Ef. bana kızmıştır. Onun için af yolunda ben bu mektubu yazdım iddiasında bulunuyor. Halbuki bu iddiasında hiçte samimi değildir, mektup münderecatı bu iddiasını sarahaten reddeder. Çünkü iddia ettiği gibi Şeyh Esat Ef. kendisine zikrettiğinden dolayı kızmış olsaydı hiç şüphesiz mektubunda tarikat faaliyetinden bahsetmez ve edemezdi. Halbuki mektubunda bütün hararetile tarikattan bahsetmiştir.

17. İmam İbrahim Efendi tarafından gönderilen diğer bir mektupta Hafız Ali Osman ve emsali harekâtımızı tasvip ediyorlar, size bu cesaret nereden geldi, yolundaki Şeyh Hafız Ahmet Efendiye yazdığı mektup münderecatı.

18. Siirtte Fırka 2 nci Alay 1 inci Tabur 2 nci Kumandan Vekili Kıdemli Yüzbaşı Nihat imzalı Hafız Ahmet Efendiye gönderilen mektupta şark isyanından bahsediliyor, bunun sebebi bir kaç eşkiyanın derebeylik sevdasına düşmelerinden ibarettir, denildikten sonra bu isyan şeriat yolunda falan değildir, yolunda şayanı dikkat yazılış.

19. Akhisar Şeyhi Celil Ef. zade Hüseyin Fehmi imzalı maznunlardan Hacı Hilmi Efendiye yazılan mektupta, tarikatın tamim ve tevsii tavsiye edilmekte ve hassaten zarar iras etmemek kaydının bulunması.

20. Anadolunun bir tarafında bulunan bir şeyhin diğer bir tarafta şayanı itimat bulduğu bir şahsa tarikat yolunda faaliyette bulunması için mektuplar göndermesi.

21. En nihayet Şeyh Esadın oğlu Mehmet Ali Efendinin mahkeme huzurundaki ifadesinde İmam İbrahime karşı bu adam serkeştir, ne yaptığını bilmez, ben bunun tuttuğu yolun vehametini takdir ettim. Babama bu adamla temas etme bile demiştim, yolundaki çok sarih ikrarı gibi deliller bize Menemen faciasını doğuran esas faillerin başında Kutbülazam olduğu halde oğlu Mehmet Ali ve Laz İbrahim ve Laz Ibrahimin muhiti faaliyetine aldığı aynı tarikata mensup yukarda isimlerini arzettiğim maznunlardan mürekkep bir şebeke tarafından yetiştirildiğini maddeten ortaya koymaktadır. Binaenaleyh bu şebeke bu delâille asileri bünyesinden çıkarmış ve ortaya atmıştır ve tarikatte takip ettikleri siyasi maksatlarını bu ortaya attıkları zümrenin mürteciane hareketlerile bize pek güzel ifade etmiştir.

Bu şebekenin başında halife olmak sevdasına düşen ve bu yolda akıttığı zehirli tohumundan yetiştirdiği ağacına dal budak veren Şeyh Esat, bu ağacının zehirli meyvesini huzuru adaletinizde nasıl yemelidir ve etrafına topladığı şu maznunlara olan borcunu nasıl ödemelidir. Bugün bile birisine maaş tahsis etmek, vaizlik, imamlık, hatiplik, tevcih etmek ve her birisine ilmî bir paye vermek suretile bünyesinde yaşatan ve mazinin mülevvesatını atarak millete eyi bir istikbal hazırlayan genç Cumhuriyet Hükûmetine karşı şu hocaların hareketini nankörlükten başka bir kelime ile ifade edemiyeceğim. Fiilde azim olmaktan ibaret olan maznunlardan Şeyh Esat ve oğlu Memet Ali ve Laz İbrahim ve imam İlyas ve Rıfatoğlu Mutaf Süleyman ve Hatip Cemal ve Hoca Laz Memet Ali ve Manifaturacı Osman ve Bacanağı Murat Mustafa ve Ragıp B. ve Hoca Hakkı ve Hafız Ahmet ve Katmerci Hasan Hüseyinoğlu Memet Lütfi dedenin Halil ve Fırıncı Mustafa oğlu Ahmet, Tarakçı Hüseyinoğlu İbrahim Etem ve Çulha Memet Çavuş ve Kurabiyeci Ahmetoğlu Hacı Hasan, Hoca Esat ve Laz İbrahimle sıkı teması olduğu ve Manisa ile köşk arasında muhabereyi temin ettiği ve Nalıncı Hasanın üzerinde çıkan ve Talât imzasını taşıyan mektuptan Nalıncı Hasanla teması olduğu anlaşılan Terzi Talât ve Saatçi Hüseyin ve Nalıncı Hasan tarafından Giritli Memedin şeyhi olduğu söylenen ve maktul GiritIi Memedin üzerinde Ahmet Muhtar imzalı muskası çıkan ve Alaşehirden Manisa’ya geldiğinde uzun müddet Mehdinin evinde müsafir kaldığı anlaşılan Alaşehir Şeyhi Ahmet Muhtar ve yine Şeyh Esat ve Laz İbrahimle teması olduğu ve bunların siyasi maksatlarının husulüne çalışdığı Laz İbrahimin Menemen’e gelirken kendisine yazdığı şayanı dikkat mektupla ve şehadetle anlaşılan Manisa’nın Rahmanlı Köyünden Hacı Hafız Ali Osman ve Akhisar Şeyhi Hacı Halit Ef. oğlu Hacı Hüseyin Fehminin kendisine yazdığı mektuptan teşkilâta dahil olduğu anlaşılan Şeyh Hacı Hilminin hareketleri Türk Ceza Kanununun 146 ncı maddesine ve diğer maznunlar olup yalnız tarikatlara mensubiyetleri anlaşılan Manisadan Hasanoğlu Ayan Mehmet, Kara Ahmetoğlu Ali, Memetoğıu Ali, Ak Memetoğlu Memet, Ahmetoğlu Halil, Kırlı oğullarından Mustafa oğlu Memet, Bektaşi Bekir Mahallesinden Hatuniye Camii Müezzini Hasanoğlu Hasan, Muradiye Köyünden Aslanoğlu Şaban, Çerkes Köyünden Ömeroğlu Ahmet ve Horos Köyünden Sadettinoğlu Nurettin, Muslihoğlu Halit, Horoz Köyünden ibrahimoğlu Mustafa ve Horos Köyünden Mustafaoğlu Sadi ve ayni köyden Abidinoğlu Tahsin ve aynı köyden Yasinoğlu Küçük Osman ve aynı köyden Zenoğlu Hasan ve ayni köyden Ahmetoğlu İbrahim ve ayni köyden Necipoğlu Mevlut ve Ragıpoğlu Osman ve Muhtaroğlu Haşim ve Muhittinoğlu Ali Koç ve Midillili Hasanoğlu Ahmet ve Yakupoğlu Ali ve Salâhattlnoğlu Naşidin tekâya ve zevayanın seddine dair olan kanuna muhalefetle tarikata intisap ederek şeyhlik, müritlik, halifelik yaptıkları şehadet, evlerinde zuhur eden vesaik ve ikrarlan ve zabıt varakaları münderecatile anlaşılmış olduğundan bunların hareketi de mezkûr kanunun birinci maddesinin ikinci fıkrasına uygundur. Hepsinin yaşları nazara alınarak mezkûr maddelere tevfikan cezalarının tayinini talep ederim efendim.

24.1.1931

Divanı Harbı Örfî

Müddeiumumi M.

  1. Fuat

Güncellendi 20 Ocak 2013

Bölüm 11*Devam edecek

Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 12 – Sultan Vahdettin İngiliz milletine karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım..

 

Posted on  by Nacikaptan

 

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve


DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 12

 

Naci KAPTAN

İlk bölümler

 

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 http://nacikaptan.com/?p=2881

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 http://nacikaptan.com/?p=2884

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 3 http://nacikaptan.com/?p=2906

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 4 http://nacikaptan.com/?p=2948

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 5   Http://nacikaptan.com/?p=3037

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 6 http://nacikaptan.com/?p=3068

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 7 http://nacikaptan.com/?p=3103

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 8 http://nacikaptan.com/?p=3122

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 9 http://nacikaptan.com/?p=3192

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 10 http://nacikaptan.com/?p=3229

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 11 http://nacikaptan.com/?p=3285

 

İŞBİRLİKÇİLER

 

İşbirlikçiler her ülkeden, her milletten çıkar.


Her devirde de çıkar…


Acaba diğer ülkelerde de bizde olduğu gibi çok mudur ?

 

Gerçek bir Yurtsever olmak,

Onurlu, erdemli olmak,

Ülkesinin ve Yurttaşlarının çıkarlarını,

her türlü çıkarın üzerinde tutmak,

İşbirlikçi olmamanın gerekleridir.

Bugünlerde Devleti yönetmeye soyunanlara bakıldığında,

Kendilerini yönetmekten aciz bazı kişilerin bu görevlere talip olduğu

Gereken donanım ve bilgiye,eğitime,kültüre ,

Üst görevler için gerekli liyakat ve erdeme sahip olmadıkları görülüyor.

AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte bütün alanlarda olduğu gibi,

dış politikada da büyük kırılmalar yaşandı.

Devletin çıkarlarını dış ülkelerde temsil eden diplomatlar,

İmam hatip kültürüyle yoğrulmuş başbakan tarafından ,

“monşerler” olarak nitelenip aşağılandı.

Diğer ülkelerle yapılan görüşmelerde ,

Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana uygulanan gelenekler terk edildi.

Yabancı devletlerle yapılan görüşmelerden büyükelçiler,diplomatlar dışlandı.

Devletin dış politikalarına yön verecek olan görüşmeler kayda alınmadı.

Görüşmeler başbaşa ve gizlice yürütüldü.

Küreselci güçlü devletlerin temsilcileriyle,

Ülkemizin ulusal çıkarlarını elden çıkartan,

gizli anlaşmalar yaptılar.

En güzel örneği,

O zamanları dışişleri bakanı olan

günümüz cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile

ABD dışişleri bakanı arasında yapılmış olan

9 maddelik gizli anlaşmadır.

Ve dahi nice gizli başbaşa görüşmeler….

En yeni örnek Kürecik radarı ve topraklarımıza yerleştirilmekte olan,

“Patriot” namlı füze savar sistemidir.

Üçüncü yabancı ülkeleri ,Avrupa ülkelerini, İsrail’i

korumak adına ateşleme mandalı ve kontrolu bizde olmayan,

Füzeleri, radar sistemlerini Ülkemiz topraklarına yerleştirdiler.

Ülkemizi hedef yaptılar.

Olası bir savaşta Avrupa’ya yönlendirilen balistik atom başlıklı füzeler,

ülkemiz toprakları üzerinde vurularak infilak ettirilecektir.

Füzelerin nükleer serpintileri bizim olacaktır.

Bunun da ötesinde bizim dışımızdaki ülkelerin savaşında,

Türk topraklarını korumak amaçlı olmayan radar ve füze sistemleri

Türkiye’yi de hedef yapacaktır.

Böylesi bir anlaşma Türkiye’nin ulusal menfaatlerini satmak değil midir ?

Bugünlerde Balta Limanı anlaşması ve Sevr ,

Devleti yönetenler tarafından hortlatılmıştır.

Ekonomi ise artık Milli değildir.

Tüm bunları ve yazamadıklarımızı kimler yapmaktadır ???

Bu kişiler, Kurtuluş savaşı sürecinde boy veren ihanetçilerin torunlarıdır.

 

Sultan Vahdettin

İŞGAL GÜNLERİNDEKİ İŞBİRLİKÇİ HAİNLER

 

Sultan Vahdettin


İngiliz milletine karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı


babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım..

 

 

Sadrazam Tevfik Paşa:


Tevfik Paşa İngiltere ile gizli bir anlaşmaya varılarak Osmanlı Devleti’nin kalan ülkesinin birliğinin ve İngiltere’ye bağlılığının sağlanmasını istedi.” 06.06.1919 Yüksek Komiser Amiral Calt Horpe’un raporundan”

 

“Ankara Sevr Antlaşmasını kabul etmelidir.” 04.11.1920, A. İzzet Paşa kuruluna verdiği talimattan.”Anadolu’yu boşaltmaları karşılığında, Trakya Yunanlara bırakılabilir.” 19.09.1921 Bakanlar Kurulu.

 

Sadrazam Salih Paşa:


“İngiltere’ye direnip durmak gereksiz ve tehlikelidir.“ 20.08.1921

 

Hariciye Nazırı Mustafa Şerif Paşa:


“Kendim, kabinedeki arkadaşlarım, Sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve ciddiyetle temin ederim ki umumun arzusu İngiltere tarafından idare edilmeliğimizdir.“

 

16.12.1918, İngiltere Ordu Komutanı General Milne’e..

 

***

Hariciye Nazırı Sefa Bey:


“Hükümet Ermenilere toprak verilmesini kabul ediyor.“ 29.01.1921, İngiliz Yüksek komiseri Rumbold’a..

 

***

Adliye Nazırı Ali Rüştü:


“General Paraskevopulos’un ordusu, şimdi sürat ve şiddetle harekâta devam eyleyecek olursa,birkaç haftada Ankara Surları önünde bulunacaktır. Yunan ordusunun başarısı için dua ediniz! Bu ordu bizim ordumuzdur!” 12.07.1920

 

 

Nazır Rıza Tevfik:


“Anadolu direnişi bir blöftür. Avrupa medeniyeti Anadolu’yu bu zararlı haşereden temizleyecektir.Hüküm galibindir. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır.” 1920

 

***

İngiliz Muhipler Derneği Başkanı, Adliye Nezareti Müsteşarı ve yazar Sait Molla:


İngiltere Osmanlı Devleti’nin yönetimine el koyarsa, saltanat ve hilafetin İngilizler elindebulunduğunu gören Mısır ve Hindistan Müslümanlarının da İngiltere’ye dost olmanın gereğine inanacakları…”

 

 

Yazar ve Nazır Ali Kemal:


“Avrupa ile başa çıkmayı asırlardan beri Asya’nın hangi kavmi başardı ki biz başarabilelim.” 06.02.1921

 

“Düşmanlar, Teşkilat-i Milliye’den bin kere daha iyidir.” 23.04.1920

 

“Kars alındı. Demek ki işlemediğimiz bir hata kalmıştı. Ermenistan’a taarruz ile onu da tamamladık.Ankara yâranı nihayet meramlarına erdiler. Ermenistan’a yürüdüler. Kars’ı işgal ettiler.”


11.11.1920

 

“Ankara’dakilerin Yunanlara hala meydan okumalarına çılgınlıktan başka bir sıfat verilemez.Yunanlarla aramızda akılca da, ilimce de, kuvvet bakımından ve her açıdan bu kadar fark varken onlarla muhabereye girişilemez.” 07.08.1920

 

Yazar Refii Cevat Ulunay:


“Türkler kendi güçleri ile adam olamaz. İngilizler elimizden tutup bizi kurtaracak.” 21.05.1919

 

“İstiklâl diye bağıranlar kötü niyetlidir.” 31.08.1919

“Tek çarenin galiplerle uyuşmak ve anlaşmak olacağı bu kafasızlarca ne zaman anlaşılacak?”

23.03.1920

“Milliyetçi hareketi yok etmek, millet için var olma meselesidir… O alçaklara karşı çıkanlar, dine,halifeye, milliyete unutulmaz hizmette bulunmuş olacaklardır.” 04.04.1920

“Yunanistan kısa zamanda Mustafa Kemal kuvvetleri denen çapulcuları tamamen tepeleyecektir.”

08.09.1920

“Anadolu ile değil, Yunanistan ile anlaşmalıyız.” 15.10.1920

***

Jandarma Genel Komutanı Kemal Paşa:


“Yunanla çarpışmaktan vazgeçiniz. Zira bu teşebbüsünüz beyhudedir.” 3.08.1919

 

***

Adana Valisi Abdurrahman’ın demeci:


“Ayaklanma için sebep yoktur. Fransızlar bizim iyiliğimizi istiyorlar.” 05.11.1920

 

***

İzmir Valisi Kambur İzzettin’in genelgesinden:


“Yunan kuvvetlerinin özel bir tören ve saygı ile karşılanması….” 26.05.1919

 

***

İzmit Valiliği Mutasarrıfı Aznavur Ahmet:


Padişah Yunanlarla harp edilmesine razı değildir. Yunanlar bizim dostumuzdur.


Padişahın emir ve rızası hilafına olarak, onlara silah çekmek küfürdür, isyandır.” 1920

 

***

Anadolu Cemiyeti’nin İstanbul’daki Yunan Baş komiserliğine önerisi:


Amaç Ankara hükümetine karşı Yunanistan’ın yardımıyla,Sultan’ın ve Yunanistan’ın himayesi altında bir Batı Anadolu devletinin kurulmasıdır.Kemalist kuvvetler bastırılacak; bütün Anadolu Mustafa Kemal’in elinden kurtarılacak. Bunun için kurulacak gönüllü Anadolu ordusunun talim ve silahlarından Yunan başkomutanı sorumlu olacak, bir miktar yunan subayının bu orduya katılması sağlanacak… Yunanistan, masraflarını karşılamak üzere cemiyete 100.000 Türk Lirası verecek.”

09.12.1921 (Anadolu Cemiyeti Vahdettinci bir örgüt olup o aşamada Şeyhülislam Mustafa Sabri başkanlığı altında idi)

 

 

Dinci çevrelerden: Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi(Mason)


“Benim elimden gelse Türkleri Arap yaparım, diğer Müslümanları da. Bunların vaktiyle Araplaşmadığına da çok eseflenirim. Arap dili, ne Türk diliyle ne de Çerkez diliyle kıyas kabul etmeyecek derecede üstünlüğe sahip olduğundan, insanın, milliyetin küçüğüne sahip olup da onunla iftihar edeceğine büyüğüne sahip olarak onunla iftihar etmesi daha kárlı ve makul olur.” (Yarın Dergisi, 14 Nisan 1930)

 

***

Divitli Eşref Hoca:


“İngilizlere meydan okuyoruz. Bu en büyük küfürdür.” 1920

 

***

Delibaş Mehmet:


“Halifenin müttefiki olan İngilizler Pınarbaşı’na doğru geliyorlar.


Onlarla birlik olup Kuva-i Milliyecileri yeneceğiz”. 1920

 

“Kim milliyecilerle birlikte Yunana karşı giderse şeran kâfirdir”. 1920

 

***

İslam yüceltme derneğinin bildirisi:


“Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir.


Asıl kafası koparılacak mahlûkat Ankara’dadır.” 1920

 

***

Medrese Hocaları Derneği (Cemiyet-i Müderrissin):


“Kuva-i milliyeciler kudurmuş haydutlardır.”

 

***

Edirne Tem’in gazetesinden:


“Müftü Hilmi Efendi, Selimiye cami’inde hürriyetin ve adaletin saygıdeğer temsilcisi olan Venizelos hazretlerinin sağlığı için güzel bir dua okumuş ve hazır bulunanlar şükran duygularını belirterek duaya
katılmışlardır.” 13.08.1920

 

***

Konya’nın 27 köyünün eşrafının İngiliz temsilcisine başvurusu:


“Milliyetçileri ezmek için İngiliz hükümetinin bize yardım elini uzatması…” 28.10.1920

 

 

DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI

 

 

Divanı Harp Kararnamesi


25 Ocak 1931

 

Yargılama 25 Ocak 1931’de Divanı Harp Kararnamesi’nin açıklanmasıyla sona erdi.

 

105 sanıktan 37’si için ölüm cezası verildi. 6’sının ölüm cezası yaş haddi nedeniyle 24 yıl “idama bedel hapis cezası”na çevrildi. Diğer sanıklardan 20’sine bir yıl, 14’üne üç yıl, 6’sına 15 yıl, birine 12,5 yıl hapis cezası verildi, 27 sanık beraat etti.

Kararda sanıkların, “Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununu tagyire cebren teşebbüs ettikleri ve bunlara müzaherette bulundukları ve Mehdi Mehmedin Mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri” belirtildi.

 

Kubilay Olayı’na ilişkin Divanı Harp Kararnamesi şöyle:

 

(25 Ocak 1931)

T.C.

Menemen

Divanı Harbi Örfi

Riyaseti

Umumî 4

Divanı Harp Kararnamesi

 

Müddei Umumiliğin iddianamesi ve evrakı dava serapa okunduktan sonra icabı tezekkür olundukta: Türkiye Cumhuriyeti teşkilâtı esasiye kanununu tagyire cebren teşebbüs ettikleri ve bunlara müzaherette bulundukları ve Mehdi Mehmedin Mehdiliği için harekete geçtiğini bildikleri halde zamanında Hükümete haber vermedikleri ve tekkelerin seddinden sonra ayini tarikat icra ettikleri iddiasile maznunu aleyhim (Erbllli olup İstanbulda Erenköyünde mukim 1259 doğumlu Sait Oğlu Esat ve aslen Erbilli olup İstanbulda Erenköyünde mukim 1291 doğumlu Esat oğlu Mehmet Ali; aslen Rizenin Karadere nahiyesinden olup İstanbulda Beykozda Mektep sokağında 7 numaralı hanede mukim mütekait tabur imamı 300 doğumlu Salih oğlu Laz İbrahim Hoca; ve Manisanın Hacı Yahya Mahallesinde mukim 38 yaşında Refet oğlu Süleyman (Matuf); Manisanın Çarşı mahallesinde mukim 298 doğumlu Hüseyin oğlu Manifaturacı Osman; Manisanın Ebe kuyu mahallesinden 329 doğumlu Ali oğlu Hasan; Manisanın Aktar Hoca mahallesinden bekar 326 doğumlu Mustafaoğlu Nalıncı Hasan; ve Manisanın Narlıca mahallesinden 318 doğumlu Emrullah oğlu Mehmet Emin; Manisanın Keçili köyünden olup halen Manisanın Aktarhoca mahallesinde mukim çobanlıkla müşteğil 325 doğumlu Çakır oğullarından Mustafaoğlu Ramazan; Manisanın Lalapaşa mahallesinde mukim 305 doğumlu çırak Mustafaoğlu Mustafa; Manisanın Karakuyu mahallesinde mukim 26 yaşında Hacı Ahmetoğlu terzi Talat; Manisanın Lalapaşa mahallesinde mukim 314 doğumlu Hafız Memetoğlu su yolcusu Topçu Hüseyin; Manisanın Lalapaşa mahallesinden 311 doğumlu İbrahimoğlu Tatlıcı Mutaf Hüseyin; Manisanın Arabalan mahallesinden 307 doğumlu Hüseyinoğlu Eskici Hüseyin Ali; Manisanın Lalapaşa mahallesınden 292 doğumlu Himmetoğlu Süleyman; Manisanın Hacıyahya mahallesinden 276 doğumlu Hacı Ömeroğlu Şeyh Hakkı; Manisadan 290 doğumlu Hüseyinoğlu Hafız Cemal; Manisanın Karakuyu mahallesinde mukim 287 doğumlu tabur imamı Ali oğlu Hoca İlyas; ve aslan Giritli olup Manisada mukim 287 doğumlu Hüseyinoğlu Hoca Hilmi; Manisanın İbrahimçelebl mahallesinden 297 doğumlu Hacı Ali paşa zade Ragıp: İzmirde Selimiye mahallesinde mukim aslen Rlzeli 1280 doğumlu Hüseyinoğlu Memet Ali Hoca; Manisanın Molla Şaban mahallesinden 300 doğumlu Haliloğlu Şeyh Hafız Ahmet; aslen Alaşehirli olup 60 yaşında Memet Sadıkoğlu Şeyh Ahmet Muhtar; Manisanın Paşa köyünden 317 doğumlu Kahya Ahmetoğlu İsmail; Menemenin Bozalan karyesinden 35 yaşında Çakıroğlu Koca Mustafa; Menemenin Bozalan karyesinden 286 doğumlu Hasanoğlu Hacı İsmail; Menemenin Bozalan karyesinden 323 doğumlu Hacı İsmailoğlu Hüseyin; Manisanın Görece karyesinden 305 doğumlu Mustafa oğlu Abdülkerim; Rumeli muhacirlerinden Menemende mukim 298 doğumlu Veli oğlu Ramiz; aslen Çıtak köyünden olup Menemende mukim 294 doğumlu Hacı Mustafa oğlu Molla Süleyman; Menemende mukim belediye arabacısı 310 doğumlu Yahya oğlu Hüseyin; Menemende mukim 48 yaşında Alioğlu Acem Haydar; aslen Selânikli olup Menemenin Camiikebir mahallesinde mukim 300 doğumlu Memetoğlu Çingene Ali; Aslen Harputlu olup Menemenin Pazarbaşı mahallesinde mukim 279 doğumlu Ömeroğlu Memet; Menemenin Gaybi mahallesinde mukim 313 doğumlu Hayimoğlu Jozef; Menemende mukim 47 yaşında Ali Osmanoğlu Şımbıllı Memet; Menemenln Ağahızır mahallesinden 302 doğumlu Ali Mazlumoğlu gözlüklü Memet Ali; Rumeli muhacırlarından Menemende mukim 23 yaşında Yusufoğlu Arnavut Kamil; Aslen Yanyalı olup Menemenin Ulucami civarında mukim Manisa Vilayet vaizi 295 doğumlu Memet Alioğlu Hoca Saffet; Menemenın Hamidiye mahallesinden 307 doğumlu Hüseyin oğlu Rasim; Menemenin Kasımpaşa Mahallesinden Boşnak muhacırlarından 314 doğumlu Selimoğlu Abbas; Manisanın Lalapaşa mahallesinde mukim 299 doğumlu İbrahimoğlu İsmail; Manisanın Hamidiye mahallesinde mukim 287 doğumlu İdrisoğlu bıçakçı Mustafa; Manisanın Çarşı mahallesinden 314 doğumlu Süleymanoğlu Murat Mustafa; Manisanın Paşaköyünde mukim 319 doğumlu Memetoğlu Abdurrahman; Manisanın İlyaskebir mahallesinden 310 doğumlu Ak Memetoğlu Memet; Manisanın Hacıyahya mahallesinden 312 doğumlu Mustafaoğlu furuncu Ahmet; Manisanın Narlıca mahallesinden Ası Mehmet Eminin anası 55 yaşında Emrullah Hoca karısı Hasibe; Manisada mukim Ası Mehmet Eminin kız kardeşi keçeci Süleyman karısı 314 doğumlu Emrullah kızı Halide namı diğeri Fatma; Manisanın Narlıca mahallesinden Ası Memet Eminin Karısı 322 doğumlu Ramazan kızı Emine; Manisanın Aktarhoca mahallesinde Simsar Kâtibi 315 doğumlu Hafız Alioğlu Mustafa; Manisanın Paşa köyünden posta sürücüsü Ası maktul Mehdinin bacanağı 516 doğumlu Memetoğlu Ahmet; Manisanın Paşa köyünden Ası ve maktul Mehdinin kayınvaldesl 60 yaşında Osman karısı Rukiye; Manisanın Lalapaşa mahallesinden 304 doğumlu çoban Kara Ahmet oğlu Ali; Manisanın Lalapaşa mahallesinde 297 doğumlu lüle Memet oğlu Ali; Bozalanda mukim muhtar 301 doğumlu Ahmet oğlu Mustafa; Bozalan Heyeti ihtiyariyesi âzasından 309 doğumlu Mustafa oğlu Mustafa; Bozalan Heyeti ihtiyariye âzasından 320 doğumlu Mehmet oğlu İsmail Bozalan Heyeti ihtiyariyesinde 315 doğumlu Mehmet oğlu İbrahim; Manisanın Nalıca mahallesinden keçeci Hüseyinoğlu Süleyman (305); Bozalan Heyeti ihtiyariyesinden 309 doğumlu Haliloğlu Hasan; Bozalanlı 309 doğumlu kır bekçisi Ahmetoğlu Hüseyin; Bozalanlı 306 doğumlu hacı İsmailoğlu Hasan; Manisanın Lala mahallesinden 311 doğumlu Tarakçı Hüseyin oğlu İbrahim Etem; Manisanın Paşa köyünden aslen Üsküplü 315 doğumlu Koca Hasanoğlu Hüseyin; Manisanın Paşa köyünden 317 doğumlu Ramazanoğlu arabacı Bekir; Manisanın Paşa köyünden 320 doğumlu Şerif Ahmetoğlu Eyyup; Bozalan kariyesinden 30 yaşında Osman oğlu Hasan; Bozalan kariyesinden 317 doğumlu Memetoğlu Ahmet; Bozalan kariyesinden 51 yaşında Hüseyinoğlu İbrahim; Manisanın Lala paşa mahallesinde 301 doğumlu Ahmetoğlu Hacı Hasan (Kurabiyeci); Manisanın Lala paşa mahallesinden 313 doğumlu Hüseyinoğlu Ayan Mehmet; Bozalan karyesinden 297 doğumlu Hacı Ali oğlu Mustafa; Manisanın Tevfikiye mahallesinde 317 doğumlu Lütfullahoğlu Halil; Manisanın Tevfikiye mahallesinden 305 doğumlu Hasanoğlu Katmerci Mehmet; Manisanın Horoz köyünden 50 yaşında Ahmetoğlu İbrahim; Manisanın Horoz köyünden 305 doğumlu Mustafa oğlu Sadi; Manisanın Horoz köyünden 313 doğumlu Abdinoğlu Tahsin; Manisanın Horoz köyünden 66 yaşında Zenne oğlu Hasan; Manisanın Lalapaşa mahallesinden 304 doğumlu Çulhacı Ahmetoğlu Memet Çavuş; Manisanın Horoz köyünden 36 yaşında Sadettinoğlu Nurettin; Manisanın Horoz köyünden 282 doğumlu Aslan oğlu Şaban; Manisanın Horoz köyünden 299 doğumlu Ömeroğlu Ahmet; Manisanın Horoz köyünden 294 doğumlu Muslihoğlu Halit; Horoz köyünden 313 doğumlu Neciboğlu Mevlüt; Horoz köyünden 287 doğumlu Ragıboğlu Osman; Horoz köyünden 80 yaşında Muhtaroğlu Haşim; Horoz köyünden 55 yaşında Muhittinoğlu Ali Koç; Horoz köyünden 298 doğumlu Hasanoğlu Ahmet; Horoz köyünden 58 yaşında Yakuboğlu Ali; Horoz köyünden 313 doğumlu Selâhattinoğlu Naşit; Manisanın Rahmanlı köyünden 293 doğumlu Abdullahoğlu Hacı Hafız Ali Osman; Horoz köyünden 52 yaşında İbrahimoğlu Mustafa; Horoz köyünden 315 doğumlu Yasinoğlu Osman; Manisanın Kasımpaşa mahallesinden 305 doğumlu Raşitoğlu İbrahim; Bozalan köyünden 35 yaşında Hasan karısı Halil kızı Fatma; Manisanın Paşa köyünden Slmavlı 292 doğumlu Salihoğlu Osman; Menemende mukim 300 doğumlu Mazlumaki oğlu Giritli Ali; aslen Bozköylü olup Menemende mukim 35 yaşında Kerimoğlu İbrahim; Menemende mukim 313 doğumlu İbrahimoğlu İsmail; Menemende mukim cami müezzini 299 doğumlu Abdullahoğlu Hafız Berber Ahmet; Manisanın Lalapaşa mahallesinden 306 doğumlu Ahmetoğlu Halil; Manisalı 317 doğumlu Ahmetoğlu Saatçi Hüseyin Mazlum; Manisanın Gülhane mahallesinden 298 doğumlu Mustafa oğlu Memet; Manisada mukim 308 doğumlu Hasanoğlu Hasan )

 

Haklarında alenen icra kılınan muhakeme neticesinde maznunlardan Nalıncı Hasan; Emrullahoğlu Memet; Giritli Küçük Hasan; Çoban Ramazan; Kahveci Çırağı Mustafa; Terzi Talat; Topçu Hüseyin; Tatlıcı Mutaf Hüseyin; Eskici Hüseyin Ali; Keçeli köylü Himmetoğlu Süleyman nam şahısların Menemen hadisesinin tarih vukuu olan 23-XlI-930 tarihine tekaddüm eden günlerde çırak Mustafanın kahvehanesinde ve tatlıcı Hüseyinin hanesinde müteaddit içtimalar yaparak mehdilik ilânı suretile Türkiye Cumhuriyeti teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs için müzakereler icra ve kararlar lttihaz eyledikleri ve bunlardan Ali oğlu Hasan; nalıncı Hasan; Mehmet Emin çakır Ramazanın diğer maktul üç arkadaşlarile birlikte harekete geçerek Menemen hadisesini meydana getirdikleri, bunlardan Alioğlu Hasan, nalıncı Hasan, Mehmet Eminin vak’anın sureti ceryanını hikâye sadedindeki ihbaratı ve diğer maznunların bu ihbarata kısmen müeyyet ifadatı delaleterile sabit olmasına;

2. Ve Paşa köyünden Kâhya Ahmet oğlu İsmailin mehdilik iddiasile harekete geçen isimleri malum yedi kişiyi evine kabul ve bunları iki gün iaşe ve ibate ederek ve fikirlerine, müzakerelerine ve kararlarına iltihak ve bu suretle merkumunun teşkilâtı esasiye kanununun tagyire cebren teşebbüs filme iştirak eylediği maznunlardan Alioğlu Hasan, Nalıncı Hasan, Mehmet Emin, çoban Ramazanın, mavaka’a mutabakatına kanaati kâmille hasıl olan mazbut beyanatile tezahür eylemesine;

3. Bezalandan Koca Mustafa, Hacı İsmail, Hacı İsmail oğlu Hüseyin Göriceli Abdülkerimin Mehdilik davasile meydana çıkan Derviş Mehmet ve rüfekasını köylerine vürutlarında istikbal ve ikametlerine müstakil bir ev tahsis ettikleri ve köyde kaldıkları on beş gün müddet içinde kendilerini iaşe eyledikleri ve mehdinin emri üzerine sakin ve asude bir yer olmak üzre intihap olunan kır mahallinde kulübe inşa eyledikleri ve burada da merkumunu iaşe ettikleri ve şu suretle merkumunun mehdilik bahanesile teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek filine iltihak ve iştirak ettikleri ismi yukarıda geçen üç asinin ihbaratı ve kendilerinin bu ihbaratı müeyyit ve müevvel ikrarları ve diğer fiillerden maznun Bozalan köylülerinin sureti beyanatile nümayan bulunmasına;

 

4. Ve Cuma’ibaIâlı Ramizin asilerin Menemene girişini müteakip kendilerine rehberlik ederek mahallatı birlikte dolaştığı ve şu suretle altı asinin teşkilâtı esasiye kanununu ilgaya cebren teşebbüs etmek fikrine iştirak eylediği kendisinin ikrarı ve şahitlerin şehadetile anlaşılmış ve her ne kadar merkum asilerin arkasından hareketlerini kontrol edip neticeyi Hükûmete haber vermek üzere dolaştığını müdafaaten ityan eylemekte ise de merkumun altı asi ile birlikte dolaştığı esnada hareketı isyaniye esasen Hükümetçe haber alınarak tenkil tedbirlerine tevessül edilmiş ve bu cihette merkum Ramizin malûmu bulunmuş olması itibarile müdafaatı vakıa şayanı kabul görülmemiş olmasına;

5. Ve Çıtaklı Molla Süleymanın altı asinin Menemende icrayı faaliyet ettikleri sırada daima yanlarında bulunmak ve hatta bir aralık asilerden biri ile reis Mehdi Memede sigara ikram eylemek ve arabacı Hüseyinin isimleri malûm asileri belediye meydanına bayraklarını dikmek için lâzım gelen çukuru kazmak ve hazırlamak ve çingene Memetoğlu Ali, Harputlu Ömeroğlu Memet, Hayimoğlu Jozef, Şımpıllı Ali Osmanoğlu Memedin Mehdi ve arkadaşları belediye meydanında zikir ve tekbirlerle meşgul oldukları sırada yanlarına gelen Jandarma Yzb. Fahri Ef. nin asilerin reisile konuşup ayrılmasını zabıta amirinin asilerin kuvveti karşısında ricata mecbur kaldığı şeklinde kabul ederek bu hareketi alkışlayarak asilerin hareketi isyaniyelerini idameye teşvik eylemek ve Arnavut Yusuf oğlu Kâmilin, Kubilay Beyin şehadetini müteakip başını dlreğe bağlamak için asiler Reisi Mehdiye kendi arzusile ip vermek ve hareketi isyaniyenin müddeti devamınca asilerin yanında emirlerine âmade bir halde ahzı mevki etmek ve Kerim oğlu İbrahimin, asilerin tedibi için mahalli vak’aya asker geldiği sırada kaçışmak isteyen halka hitaben (kaçmayınız bunlar evliyadır kurşun işlemiyor) demek; ve Selimoğlu Boşnak Abasın altı asinin belediye meydanında icrayı habaset ettikleri sırada bunlardan Mehdi Mehmedin silâh atmasını müteakip mahallat arasında silâh atarak halkı bu harekatı isyaniyeye teşvik etmek suretlerile altı asinin teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs filme iltihak ve iştirak eyledikleri dinlenen şahitlerin ifadatı mesbukası ve kendilerinin bu şehadatı müeyyet ve müevvel ikrarları delaletlerile tahakkuk eylemesine;

6. Erbilli Şeyh Esat, oğlu Mehmet Ali, Laz İbrahim Hoca, mutaf Süleyman, manifaturacı Osmanın nakşilik tarikatını neşir ve tamim için faaliyete geçerek ve muhtelif yerlerde halifelik müritlik namı altında hafi bir teşkilât yaparak bir çok kimseleri bu teşkilâta idhal ederek faaliyetlerinin hududunu tevsi ve bu meyanda Mehdinin arkadaşlarından nalıncı Hasanı tarikatlarına intisap ettirdikleri ve merkumu Menemen hadisesinden 15 – 20 gün evvel Erenköyünde Şeyh Esadın evine celp ve orada 13 gün alıkoydukları ve bu müddet zarfında merkuma dervişlik ve mehdilik hakkında zabıtnamede bertafsil yazılı olduğu veçhile telkinatta bulundukları ve şu suretle Mehdi ve arkadaşlarını nalıncı Hasan vasıtasile teşkilâtı esasiye kanununu tagyire cebren teşebbüs etmek fiiline azmettirdikleri nalıncı Hasanın ifadatı ve Şeyh Esadın ve oğlu Memet Ali ve Laz İbrahimin bu ifadatı müeyyit ikrar ve itirafları ve Şeyh Esadın evini aranmasında zuhur eden mektuplar münderecatı delaletlerile tebeyyün eylemesine;

7. Hafız Cemal, İlyas Hoca, Ali Paşa zade Ragıp, Laz Mehmet Ali Hocanın Laz İbrahim vasıtasile şeyh Esattan telâkki ettikleri emirler ve talimat dairesinde muhtelif zamanlarda ve muhtelif yerlerde nakşilik tarikatinin intişar ve tamimi için vaızlarile ve propagandalarile Mehdi ve arkadaşlarında nakşilik ve mehdilik fikirlerinin ve binnetice cürüm ikaı kararının uyanmasına ve canlanmasına sebebiyet verdikleri ve şu suretle asilerin teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek fi’line azmettirdikleri Memet Eminin ifadatı sarihası ve Laz İbrahimle diğer asilerin bu ifadatı müeyyit beyanatın delaletlerile teayyün eylemiş olmasına;

8. Manisadan şeyh Hafız Ahmedin Mehdi Memet ve Memet Emini mehdiliğe teşvik ve hatta derviş Memede mehdilik hareketinde muavenetini de esirgemeyeceğini beyan etmek suretile merkumu mehdilik ilânı zımnında teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek filine azmettirdiği Memet Eminin ifadatı mazbutasile sabit idüğüne;

9. Şeyh Ahmet Muhtarın nakşi tarikatına intisap ettirdiği ve eline kendi imzasını muhtevi muska vermek ve mehdilik hakkında merkuma telkinatı mütemadiyede bulunmak suretile Mehdi Memedi keza teşkilâtı esasiye kanununu tağyire cebren teşebbüs etmek filine azmettirdiği Memet Eminin beyanatı ve Mehdinin üzerinde Ahmet Muhtar imzalı muskanın zuhuru (ve Ahmet Muhtarın vak’aya takaddüm eden tarihlerde mehdinin evinde üç ay misafireten kaldığının subut bulması) delâetlerile anlaşılmış bulunmasına;

10. Manisada mukim Giritli İbrahimoğlu İsmailin asilere silah ve mühimmat tedarik ve ita eylediği ve kendilerile beraber gitmeğe talip ve azim olduğu kezalik asilerin ifadatı mazbuta ve kendisinin müevvel ikrarile teayyün eylemesine binaen bunlardan nalıncı Hasan; Giritli Alioğlu Hasan; Manisalı Emrullah oğlu Mehmet Emin; Çoban Ramazan; tatlıcı Hüseyin; kahveci Mustafa; terzi Talat; topçu Hüseyin; eskici Hüseyin Ali; keçeli Himmetoğlu Süleyman çavuş; Kâhya Ahmetoğlu İsmail; koca Mustafa Hacı İsmail; Hacı İsmailoğlu Hüseyin Abdülkerim; Velioğlu Ramiz; Çıtaklı Molla Süleyman; Yahyaoğlu Hüseyin; Çingene Mehmetoğlu Ali; Harputlu Ömeroğlu Mehmet; Hayım oğlu Jozef; Şımbıllı Mehmet; Arnavut Kâmil; boşnak Abbas Kerim oğlu İbrahim; Manisadan Giritli İbrahimoğlu İsmail; Türk ceza kanununun 64 üncü maddesi delaletile 146 ncı maddesinin birinci fıkrasına ve Laz İbrahim Mustafa Süleyman Hüseyinoğlu Osman; Hüseyinoğlu hafız Cemal; tabur imamı İlyas; hacı Ali; hacı Ali paşa zade Ragıp; şeyh hafız Ahmet; şeyh Ahmet Muhtar; Mehmet Ali hoca; şeyh Esat; ve O. Mehmet; Alinin 64 üncü maddenin 2 nci fıkrası delaletile 146 ncı maddenin birinci fıkrasına tevfikan idamlarına; ancak bunlardan Ali O. Hasanın hini ikai fiilde 15 yaşını bitirerek 18 ini ikmal eylemediği evrak meyanındaki hüviyet cüzdanın tetkikinden nümayan olmasına mebni 55 inci maddenin 1 inci fıkrasına tevfikan hakkındaki idam cezasına mukabil 15 sene ağır hapis cezasile icrayi mücazatına ve nalıncı Hasanın cürüm işlediği sırada 18 yaşını bitirip 21 yaşını ikmal etmediği keza evrak meyanındaki hüviyet cüzdanının tetkikinden anlaşılmasına binaen 56 ncı maddenin fıkrai mahsusasına tevfikan hakkındaki idam cezasına bedel 24 sene ağır hapis cezasile tecziyesine ve çakır Ramazanın kezalik hini ikai fiilde 21 yaşını ikmal eylemediği anlaşılmakla hakkındaki idam cezasına bedel merkumunda 56 ncı maddenin fıkrai mahsusasına tevfikan 24 sene ağır hapis cezasile icrayi mahkûmiyetine ve Harputlu Mehmet ve İzmirde muklim Rizeli Hoca Mehmet Ali ve Şeyh Esadın cürmün vukuu ve hüküm zamanında 65 yaşını bitirmiş oldukları evrak meyanında mevcut hüviyet cüzdanı ve müzekkerei cevabiyeler münderecatile anlaşıldığında haklarındaki idam cezasına bedel 56 ncı maddenin fıkrai mahsusası hükmünce 24 der sene ağır hapis cezasile tecziyelerine;

 

Menemen Mürtecilerden Derviş Mehmet’in Arkadaşlarından soldan sağa

Giritli Küçük Hasan, Emrullah oğlu Mehmet Emin, Nalıncı (mantarcı) Hasan

11. Süleymanoğlu Murat Mustafa, Kara Ahmetoğlu Ali, Hasanoğlu Ayan Memet, Paşa köyünden Memetoğlu Abdurrahman; Hoca Hasanoğlu Hüseyin, Ramazanoğlu Bekir, Şerif Ahmetoğlu Eyyup; Bozalanda Hacı İsmailoğlu Hasan, Muhtar Ahmetoğlu Mustafa, aza Memetoğlu İsmail; aza Memetoğlu İbrahim; aza Haliloğlu Hasan; Bekçi Ahmet Hüseyinin Mehdi ve arkadaşlarından mehdilik zımnında teşkilâtı esasiye kanununun tağyire cebren teşebbüslerini bildikleri halde zamanında sui niyetle Hükümete haber vermedikleri tahkikatı cariye ile tehakkuk eylemiş bulunmasına binaen merkumunun cümlesinin Türk ceza kanununun 151 inci maddesinin birinci fikrasına tevfikan üçer sene; ve Paşa köyünden Memetoğlu Ahmet, Sirnavlı Salihoğlu Osman, Bozalandan Ahmetoğlu Memet, Osmanoğlu Hasan, Hüseyinoğlu İbrahim, Ak Memetoğlu Memet, Simsar kâtibi Mustafa, Lüle Memetoğlu Ali, Tarakçı Hüseyinoğlu İbrahim Ethem, Kurabiyeci Hacı Hasanın mehdi ve arkadaşlarının hareketi isyankârilerine muttali oldukları halde sui niyetle Hükümete ihbarı madde eylemedikleri tahkikatı mevcude ile anlaşıldığından cümlesinin Türk ceza kanununun 151 inci maddesinin birinci fıkrasına tevfikan birer sene müddetle hapislerine;

12. Horoz köyünden Selâhattinoğlu Naşit, Yakuboğlu Ali, Muhittinoğlu Ali Koç, Hasanoğlu Ahmet, Neciboğlu Mevlut, Ragıboğlu Osman, Mümtazoğlu Haşimin dini alet ittihaz ederek halkı devletin emniyetini ihlâl edebilecek harekete teşvik eyledikleri sureti cereyanı muhakeme ve vak’aya takaddüm eden zamanlarda Şeyh Esadı müçtemian ziyaret ederek nezdinde kalmış bulunmaları ekseri zamanlar Horoz köyünde Laz İbrahimle toplanarak zikrile meşgul olarak Hükümet aleyhinde gizli içtimalar yaptığı anlaşıldığından hareketlerine muvafık olan Türk ceza kanununun 163 üncü maddesinin birinci fıkrasma tevfikan ve takdiren onbeşer sene ağır hapis cezasile icrayı mücazatlarına ve bunlardan Mümtazoğlu Haşimin hihi ikaı fiilde ve hüküm zamanında 65 yaşını ikmal ettiği anlaşıldığından 56 ncı maddenin fıkrai mahsusası veçhile altıda birinin bittenzil on iki sene altı ay ağır hapsine;

13. Manisadan Şeyh Hacı Hilmi, Horoz köyünden Ömeroğlu Ahmet, Ahmetoğlu İbrahim, Mustafaoğlu Sadi, Zenooğlu Hasan, Aslanoğlu Şaban, Muslihoğlu Halit, İbrahimoğlu Mustafa, Abdinoğlu Tahsin, Yasimoğlu Osman, tekkelerin seddine dair olan kanunun meriyetinden sonra ayini tarikat icra ve nakşi tarikatına alt hizmetleri ifa eyledikleri cari muhakematla anlaşıldığından 677 numaralı kanunun birinci maddesine tevfikan birer sene hapislerine ve Rahmanlı köyünden Hacı Hafız Ali Osmaınn ayni ef’ali irtlkâpla fazla olarak daha faal bulunması sabebi şiddet addile ayni madde ahkâmına tevfikan üç sene hapsine;

14. Hoca Saffet, Menemenli Rasim, Bozalandan Mustafa oğlu Mustafa; Bozalandan Hacı Ali oğlu Mustafa; tütüncü Haydar, gözlüklü Mehmet Ali, Naşitoğlu İbrahim, Mazlumaki oğlu Ali, İbrahimoğlu İsmail; berber Hafız Ahmet, Manisalı Hüseyinoğlu Süleyman; firıncı Mustafa oğlu Ahmet, Lutfullahoğlu Halil; Ahmetoğlu Hüseyin mazlum; Hasanoğlu Katmercl Memet; tütüncü Hasanoğlu Hasan; Manisadan Ahmetoğlu Halil; Mustafaoğlu Memet; bıçakçı İdrisoğlu Mustafa; Çulha Ahmet oğlu Mehmet çavuş; Horoz köylü Nurettin; Hacı Ömer oğlu Hoca Hakkı, Mehmet Eminin anası Hasibe; Rukiye; kız Kardeşi Halide Fatma; karısı Emine; Bozalanın; Fatmanın mabehüzahrı olan ef’ali işledikleri hakkında temini kanaata kafi delil mevcut olmadığından bunların da beraetlerine ve ağır hapisle tecziye edilenlerin mahkûmiyetleri müddetince mahcuriyet halinde kalmalarına ve hapis ile ağır hapse mahkûm edilenlerin müddeti mahkûmiyetlerinin Hükümetçe tensip edilecek hapisanelerde ikmaline ve mahkûm edilen maznunların suçları işlemediklerine dair olan müdafaalarile Müddei Umuminin karara muhalif iddiası tahkikatın sureti cereyanına ve muhakemeye nazaran gayrı varit görüldüğünden redlerine ittifakla karar verilerek tefhim kılındı. 25.1.931

Örfi Divanıharp Reisi

Mirliva
Mustafa Âza

Miralay
Ata Âza

Miralay
Demir

Âza
Kaymakam

Ziya Âza

Kaymakam
Baha

Naci KAPTAN
02.02.2013 Güncellendi