Karanlıkta Görünen Işık
20’li yaşlardaydı Kurtuluş…
Boynunda ceviz büyüklüğünde bir yumru oluşmuştu. Doktora gitti, annesi ile… Annesi onu Gümüşsuyu askeri hastanesindeki aile doktorları Mehmet Ali beye götürmüştü. Sık sık ailece de görüşürlerdi.
Doktor el ile muayeneye başladı, önce dört parmağı ile şöyle bir sıktı, sonrasında iki parmağı ile bir sağa bir sola çekti. hamur yoğurur gibi yumruyu mıncıklıyordu. Bir müddet bu mıncıklama devam ettikten sonra şöyle dedi :
“Muhtemelen bir kıl dönmesi ama çok büyümüş, bunu ameliyat ile almak lazım!”
Kurtuluş’ un bu mıncıklama sonucu zaten içi bir tuhaf olmuştu ve ameliyat kelimesi de vurucu bir kelimeydi, oranın kesildiği gözünün önüne geldi. Görmemek için gözlerini kapattı ama hayali çalışmaya devam ediyordu. Hafiften başı dönmeye ve içi çekilmeye başlamıştı. “Galiba bayılacağım” diyecekti ki, yüzünün ve ellerinin rengi önce limon yeşiline dönmüş ve sonrada oturduğu muayene sedyesinin üzerinde devrilmişti.
Doktor hemen nabzınz bakmış ve annesine dışarı çıkmasını söylemişti. Çıktıktan sonra hemşireye dönmüş “hemen oksijen tüpünü getirin hemşire hanım” demişti. Bir yandan da kalp masajı yapmaya başlamıştı ve bir yandan da kendi kendine söyleniyordu :
“Bu çocuk şimdi niye öldü? Ben annesine ne söyleyeceğim”
Evet, Kurtuluş ölmüştü ama tüm bunları duyuyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu doktora ama sesi çıkmıyordu. Göremiyordu da onu aynı zamanda… O arada telaşla hemşire geldi, “Doktor bey oksijen tüpü kilit altındaydı ve anahtarını bulamıyoruz” diyordu. Doktor bağırdı :
“Çabuk anons yaptır, yedek anahtarı getirsinler”
O sırada Kurtuluş’un görüş alanında bir ışık belirmişti, oraya doğru yürümeye başladı. Işık büyüdü, büyüdü ve beyaz gölgeler görmeye başladı. Elele tutuşmuşlardı beyaz gölgeler ve etrafında dönüyorlardı sanki halay çekiyorlarmış gibiydi. Gölgelerden biri zincirden koptu ve yanına geldi :
“Nereye gidiyorsun oğlum?” dedi.
Kurtuluş :
“Doktorum Mehmet Ali amca benim için öldü” dedi. “Ama durup dururken niye öldüm ben de , o da bilmiyor. Bir ışık gördüm ve yürüyerek size ulaştım”
“Tamam oğlum, daha fazla yürüme yoksa hayat bağın kopacak, burada dur” dedi. Sonra da “Bir yanlışlık olmalı, şimdi düzeltiriz ama tekrar geldiğin yere doğru hızlıca gitmen lazım” diye ekledi.
O arada muayene odasının kapısı açıldı, hemşire tekerlekler üstündeki koskocaman bir oksijen tüpü ile içeri girmişti. Doktor kalp masajını bıraktı, hemşireye kapıyı kapatmasını söyledi :
“Gitti” dedi, “Annesine nasıl söyleyeceğiz?”
Hemşirenin ağzından tam bir çığlık çıkacaktı ki elini ağzına bastırdı ve kendini susturdu.
Doktor tekrar Kurtuluş’ a döndü :
“Ne oldu be oğlum sana, ben bile anlayamadım” diye acıklı bir şekilde mırıldandı.
O sırada Kurtuluş’ un önüne beyaz gölgeler tarafından bir set çekilmişti, bağın kopmaması ve tekrar karanlığa doğru gitmesi için zorluyorlardı onu ve Kurtuluş bir anda geldiği karanlığa doğru hızla koşmaya başladı.
Doktor elini Kurtuluş’un göğsüne koydu :
“Hadi bir mucize olsun, geri gel be oğlum” dedi.
Kurtuluş o sırada karanlığa tekrar ulaşmış, hatta oradan da çıkmış ve doktorun karşısına gelmişti! Doktor, Kurtuluş’un açılan gözlerine şaşkınlık içinde bakıyordu. Bir müddet konuşamadı ve sonra :
“İyi misin” dedi.
Başını salladı Kurtuluş…
Annesinin hiç bir şeyden haberi yoktu. Biraz sonra annesi de içeri girdi, “Ne oldu?” dedi.
Doktor da :
“Birşey yok, sadece bayıldı” dedi.
Biraz oturdular sonra toparlandılar ve eve gittiler.
Bir hafta sonra Mehmet Ali beylerin evinde toplanmıştı iki aile, ilk orada anlattı o gün olan biteni doktor, tüm açıklığı ile…
Herkes şok içindeydi!
Kurtuluş ise yaşadıklarından hiç bir zaman hiç kimseye bahsetmedi.
Bir tek benim haricim de…
***
Yazan : Reha Ersavcı