KISA ÖYKÜLER /// Mine Kobal Ok : MONTAIGNE’DEN BUGÜNE BİR SORU : NASIL YAŞANIR ???

Picture background

Mine Kobal Ok : MONTAIGNE’DEN BUGÜNE BİR SORU : NASIL YAŞANIR ???

Her insanda, insanlığın bütün hâlleri vardır.

Montaigne

*** 

Bu hafta Michel Eyquem de Montaigne ile birlikteyiz. Kendini anlamaya çalışan, kendini merak eden ve bu lensle insanlığa ayna tutan Orta Çağ’ın dogmalarını yıkan bir aristokrat, bir hukukçu ve şarap üreticisi, yazar ve hümanist bir rönesans filozofu…

1580 yılında yayınlanan Denemeleri bugün okuduğumuzda, “Beni anlatıyor”, “Beni nasıl böyle tanımış olabilir ki?” diye düşünebiliyorsak, Montaigne’in kendi yolculuğuna biraz daha yakından eşlik edebiliriz, fonda Sarah Bakewell’in “Nasıl Yaşanır? Ya da Bir Soruda Montaigne’in Hayatı ve Cevaplamak için Yirmi Teşebbüs” kitabıyla.

Önce Yaşam Öyküsü

1533 yılında Fransa’da Bordeaux yakınlarındaki aile şatosunda dünyaya gelir, aristokrat bir aileye doğmanın avantajıyla iyi bir eğitim alır; şöyle ki ilk dili Latince’ydi. Sonrasında hukuk alanında devam eder ve belediye meclisinde sulh hâkimi olarak rol alır, belki de Bordeaux’un en neşeli hâkimi olabilir. 35 yaşına geldiğinde kader ağlarının arasında kalır, uzun cümlelerde boğulmadan sıralarsam…

***

  • · 1538 – Babasını kaybeder ve aile çiftliği kendisine kalır.
  • · 1539 – Kardeşi tenis oynarken, kaza sonucu hayatını kaybeder.
  • · 1569 –  At binerken, düşer ve ağır yaralanır, ölümden döner.
  • · 1570 –  Karısı hamile kalır ve aynı yıl belediyedeki görevinden ayrılır.
  • · 1570 – İlk çocuğu doğar ve iki ay sonra hayatını kaybeder.
  • · 1571 – Kütüphanesinin duvarına Latince doğum günü kitabesini yazdırır.
  • 1571 yılı, Michel de Montaigne, otuz sekiz yaşında. Doğum yıl dönümünden bir gün önce meclisteki kulluğundan ve memuriyetinden bıkmış; fakat sapasağlam, kitapları arasına dönüyor ve geri kalan günlerini orada, sükûn içerisinde geçirmeye karar veriyor.
  • 1572 – Denemeleri yazmaya başlar.

*** 

Bundan böyle, yaşamının ikinci yarısında görevleri için değil sadece kendisi için yaşamaya karar verir, vites değiştirdiği bu dönemde şatosunun bir ucundaki kuleyi bir dinleme ve çalışma alanı olarak kendine ayırır.  Meraklısına görülecek yerler arasına eklemek üzere küçük bir not, eğer yolunuz düşerse Montaigne’in düşünsel yolculuğunun başladığı yeri ziyaret edebilirsiniz… 

Ve Denemeler…

Döneminde anı yazarları, kendi başarılarını yazarken Montaigne öyle yapmaz, ya da görgü tanığı olarak tarihi olayları da aktarmayı seçmez, ki fonda bir dolu savaşın olduğu dönemlerdeyiz. Yaşadığı kişisel ve toplumsal acılarla baş etme şekli kendine dönmek olur. Kişisel gelişim dünyasının ilk eserlerinden bir olabilir “Denemeler”.

Günlük yaşamın içinden sade başlıklarla yazmayı seçer ve olup biteni anlamlandırma yolu ise kendine biraz daha yakından bakmak olur. Düşüncelerini, çok da yapılandırmadan olduğu gibi, duygularını filtrelemeden, samimi ve sıcak bir dille ortaya koyar. Nelerden bahsetmiş olabilir diye sorarsanız…

*** 

· Dostuk

· Gülme ve Ağlamak

· Kokular

· Deneyim

· Arabalar

· Giyinme Alışkanlıkları

· Başparmak

*** 

Ve benzeri 137 başlıkta, kendi dünyasını açar, okuyucuya ders verme derdi yoktur, bir yerlerde haklı çıkmaya da çalışmaz, aklından geçenleri ve ruh halini paylaşır. Zaman zaman kendiyle de çelişir, bir ara turp severken sonra sevmediğini fark eder ya da beyaz şaraptan daha fazla keyif aldığını yazar, sonra kırmızı şaraba tekrar döner.

Tüm denemelerinde etrafında dolaştığı soru ise “Nasıl yaşanır?” olur, Aristoteles’ten tanıdığımız etik tatta “Nasıl yaşanmalı?” değildir merak ettiği. Sadece yaşamın son anında huzurlu bir ölüm için “iyi bir hayatı” keşfetmek ister. Etik ve doğru bir hikâyeden biraz daha fazlasının peşindedir, yeni deneyimlerin, seyahatlerin, meraklı soruların, dolu dolu ve olgun bir yaşamın… Sanki yanınızda oturup sizinle sohbet ediyormuşçasına samimiyetini hissettirirken, diğer taraftan da Epikür’ün ve Stoacıların etkisini satır aralarında hep birlikte yakalarız.

Soru “Nasıl yaşanır?” olunca büyük meseleler kadar “ölüm korkusuyla ne yapacağımız, çok sevdiğimiz bir dostumuzu kaybettiğimizde acısıyla nasıl başa çıkabileceğimiz, yaşlanırken her anın nasıl hakkını verebileceğimiz” gibi, küçük ikircikli bilmecelere de ver verir…

Oturup kitabınızı yazmak isterken kedinizin tüy kaleme pati atmasına nasıl karşılık verebilirsiniz ?

Ya da haydutlar sizi kaçırdı, ya sizi öldürecekler ya da fidye isteyecekler, böyle bir sahnede izleyebileceğiniz en iyi strateji ne olur ?

Eşinizle gereksiz yere tartışmamanın yolları neler olabilir ?

Tüm bu ve benzeri sorulara kavramsal yanıtlar vermek yerine, düşünce güzergahına okuyucuyu davet etmeyi seçer, kendisinin böyle bir durumda ne yapacağını ve nasıl hissedebileceğini yazar. Okuyucular da Montaigne’in en sevdiği meyvenin kavun olduğunu veya şarkı söylemekten pek hoşlanmadığını böylece öğrenir. Bazen kaldırabileceğimizden fazla detay paylaşmış da olabilir.

Ez cümle sürekli devinim halinde tamamlanmamış bir eser ile bizler de, bir oto portreye eşlik ederiz. “Hikayeleştirme” eğitimlerinde bol bol tekrarladığımız “ne kadar kişisel o kadar evrensel” cümlesinin 400 yıl öncesinden gelen “yapılmışını”  görürüz…

Montaigne elinde bir şişe şarabıyla Yönetim Kuruluna gelirse…

Montaigne, kendinden başlayarak dünyayı anlamaya çalışan bir düşünür, belki de o yüzden hala “Denemeleri” hepimize iyi geliyor. Lider rolünden doğru Montaigne’in lensi ile bakarsak sanırım ilk sorusu “Kendimizle ne kadar uğraştığımız, duygularımızı, düşüncelerimizi mesele ettiğimiz” olurdu. Ancak bunu bir kibirle ya da yüksek bir tonda değil, içtenlikle ve neşe ile yapmamızı beklerdi.

Fonda güzel bir şarapla Yönetim Kurulu olarak birkaç saatliğine de olsa sizi sıcak bir sohbete davet ederdi bence, bir dost meclisi gibi… Rakam, büyüme oranlarını konuşmadan, kendi hikayelerinizi paylaşmaya ya da bir deneme başlığını merkeze alıp üzerinde sohbet etmeye sizleri davet ederdi… Birbirimizi ya da ötekini daha iyi anlayabilmek için kendimizi anlatmayı denemek, öğretme, ikna etme ya da haklı çıkma derdine düşmeden, ortaya bir plan bile koymadan tüm çelişkilerimizle paylaşmak, içimizden geldiği gibi önce kendimize, sonra takıma ve kurumun bütününe iyi gelecektir. Kaybedecek ne olabilir ki?

Denemeler başı sonu olan bir kitap değilse, zaman içerisinde biriken düşünceler ise okuyucular olarak farklı bir sorumluluğumuz da olabilir. Gustave Flaubert’in de söylediği gibi “Onu çocuklar gibi oyalanmak için ya da hırslı tipler gibi bir şeyler öğrenmek için okuma; hayır onu yaşamak için oku”

21.yüzyıla ilişkin tüm temalar krizler etrafında toplanıyorsa, endüstri devrimden, pandemiye, savaşlardan belki de hiç olmadığı kadar anlamaya ihtiyacımız var. Sevgili Yönetim Kurulu anlatmak yerine, sadece kendini ve dünyayı anlamak için Montaigne ile bir mola vermek isterse ne güzel olur 🌱

Mine, Urla