NARKOTİK DOSYASI : Uyuşturucu baronu evinin kapısına Cumhurbaşkanlığı forsu asmış

Uyuşturucu baronu evinin kapısına Cumhurbaşkanlığı forsu asmış

Uyuşturucu baronu evinin kapısına Cumhurbaşkanlığı forsu asmış

Hayalet lakabıyla bilinen uyuşturucu baronu Orhan Ünğan’ın Belçika’da el konulan villalarının kapısına Cumhurbaşkanlığı forsu taktığı ortaya çıktı. Ünğan, Milli İstihbarat Teşkilatı ile ilişkili olduğunu iddia ediyordu.

Uyuşturucu baronu Orhan Ünğan’ın Belçika’daki villalarının bahçe kapısında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsu kullandığı ortaya çıktı. 1 yıl önce villaların bahçe kapısında görülen forsun, 1 ay önce çekilen bir videoda ise kapıdan çıkartılarak yere atıldığı görülüyor. Villalarının bahçe kapısında Cumhurbaşkanlığı forsu kullanan Ünğan, Milli İstihbarat Teşkilatı’yla (MİT) ilişkili olduğunu iddia ediyordu.

Kamuoyuna ismini İranlı uyuşturucu baronu Naci Zindaşti’nin kızı ve şoförünün öldürüldüğü saldırıyı azmettirdiği iddiasıyla duyuran Ünğan, güvenlik kaynaklarına göre Türkiye’nin dışında Sırbistan, Almanya, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde de uyuşturucu ticareti yapıyordu.

HAZİRANDAN BU YANA CEZAEVİNDE

Mahkeme kararıyla ismini Mert olarak değiştiren Ünğan, ‘hayalet’ lakabıyla biliniyor. Ünğan’ın bu lakabı almasının nedeni ise şimdiye kadar en az 8 sahte kimliğinin tespit edilmesi. 2013 yılında Beykoz Adliyesi’nde dublör kullanarak boşandığı ortaya çıkan Ünğan, bu yıl haziran ayında düzenlenen Kuyu – 4 operasyonunda tutuklandı.

Gazete Duvar’dan Can Bursalı’nın haberine göre, 3 aydır cezaevinde olan Ünğan’ın Kappalen kentindeki iki villasına Belçika devleti el koydu. 2014 yılında bu villadan yanında silahlı adamlarıyla çıktığı sırada tutuklanıp 6 ay hapis yatan Ünğan’ın el konulan villalarında altın varaklı mobilyalar, lüks avizeler ve mozaikler dikkat çekiyor. Açık artırmayla satışa çıkarılan villaların her birinin başlangıç fiyatı ise 680 bin Euro.

1 YIL ÖNCE KAPIDA 1 AY ÖNCE YERDE

Ünğan’ın el konulan villalarının 1 yıl önce Google Maps’teki uydu görüntülerinde, bahçe kapısında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı forsunun asılı olduğu görülüyor. Villalara el konulmasının ardından Siaz adlı bir Youtube kanalında yayınlanan bir videoda ise, forsun bahçe kapısından söküldüğü ve yere atıldığı kameraya yansıyor.

Geçmişte sık sık devletle ilişkili olduğunu iddia eden Ünğan’ın, Hollanda ve Belçika güvenlik güçleri tarafından içeriği tespit edilen kripto iletişim uygulaması SkyECC’de yaptığı konuşmalarda da, MİT ilişkili olduğuna yönelik konuşmaları dikkat çekiyor. 7 Aralık 2020’de SkyECC üzerinden uyuşturucu taciri olduğu belirtilen İ.Y. adlı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyla konuşan Ünğan, MİT’in Doğu Anadolu’da bulunan bir bölge başkanıyla arasının iyi olduğunu ileri sürüyor.

Ünğan ayrıca, İ.Y. ile yazışmalarında, istihbaratçı bir ekibin varlığından söz ediyor ve İ.Y.’nin husumetli olduğu bir kişinin infazı için 1 milyon Euro para talep edildiğini söylüyor.

İşte ‘Survivor’ isimli programın Muzaffer Şerif’in bu deneyinden esinlendiği bilinmektedir. Hatta William Golding’in Sineklerin Tanrısı romanının da esin kaynağı olasılıkla bu deneydir. Her ne kadar ikisi de deneyin sadece ilk kısmıyla ilgilenip, ikinci ve asıl sonucu görmezden gelseler de Survivor yapımcıları inanılmaz servetler, Golding de Nobel ödülü kazanırken, Muzaffer Şerif ismini konuyla ilgili olanların dışında pek kimsenin bildiğini sanmıyorum.

Yıllar önce TKP’nin televizyondaki seçim konuşmalarının birinde “Komünistler olmasaydı acaba Türkiye’de arkeoloji, sosyoloji, şiir, roman, tiyatro, sinema adına elde ne olurdu?” denmiş ve pek çok örnek verilmişti. (1) Aslında bu durum sadece bizde değil tüm dünyada böyle. Gerçekten de nerede bir olumluluk varsa, arkasından illa bir komünist çıkar.

Ancak bu söylediklerim egemen gücün bunların tümünü olumlu, toplum yararına kullanacağı anlamına gelmez. ‘Bilim onu kullananın sınıfsal karakterine bağlıdır’ söylemine girmeyeceğim ama öyle durumlar vardır ki, deyim yerindeyse sistem işin ‘cılkını çıkarır’. Survivor adlı yarışma programı buna iyi bir örnektir.

Dünyada yaklaşık 50 ülkede yayınlanan bu program, her ülkede en çok izlenen üç program arasında yer alırken, birçoğunda da ilk sıradadır. İki binli yılların ABD ‘reality’ programlarının lideri olarak kabul edilir. Türkiye’de de durum farklı değil; reyting sıralamasında dizilerin ve Kemal Sunal filmlerin önünde ilk sırada yer alıyor. “Televizyonun insanları yaşadığı hayatlardan, sıkıntılardan, dertlerden uzaklaştırdığı, kısa süreli de olsa sanal bir rahatlama sağladığı bilinmektedir. Ülkemizde de sıkıntıların, dertlerin, gerilimlerin, çatışmaların her an yaşandığı düşünüldüğünde Survivor yarışmasının neden bu kadar çok seyredildiğine şaşmamak gerekir. Ülkemizde terör saldırılarının en yoğun olduğu günlerde dahi Survivor, haberlerden çok izlenmiştir”. (2) Ünsal Oskay buna ‘fantazyacı boşalımlar’ der. (3)

Şimdi gelelim Survivor’ın arkasındaki komüniste.

Muzaffer Şerif Başoğlu 1906 doğumlu ve sosyal psikolojinin kurucu öncüleri arasında yer almış, özellikle sosyal çatışma ve sosyal normlar gibi süreçleri anlamak için teknikler geliştirmiş bir bilim insanı. İstanbul Üniversitesinde lisans ve yüksek lisans eğitiminden sonra doktorasını burs kazanarak gittiği ABD’de tamamlar. Tezi ‘Some Social Factors in Perception’ dır. Bu çalışmasıyla Rockefeller Fellow Ödülü’nü alır. Ertesi yıl, bir klasik haline gelen ‘The Psychology of Social Norms’ adlı çalışmasını yayınlar. (4) Sonrasında Almanya ve Fransa’da da akademik çalışmalarda bulunup, 1937 yılında Türkiye’ye döner ve Gazi Eğitim Enstitüsü’nde iki yıl çalışıp, sonra DTCF’ne doçent olarak atanır. Bu dönemde TKP ile ilişkilenen (5) Muzaffer Şerif, Yurt ve Dünya ile Adımlar dergilerini çıkartanlar arasında yer alır. 1944 yılında komünizm propagandası ve milli menfaatlere düşmanlık yaptığı savıyla 27 yıl hapis cezasına çarptırılır. Kırk gün tutuklu kaldıktan sonra ülkeyi terk etmesi koşuluyla serbest bırakılır ve o da ABD’ne gider. McCarthy döneminde FBI’da sorguya çekilenler arasındadır. 1982 yılında yaşamını yitirir.

Geriye dönüp baktığımızda Muzaffer Şerif’in iki özelliğinin ön plana çıktığını görürüz. İlki tüm yaşamı boyunca faşizm ve ırkçılıkla mücadele etmesi, diğeri ise sosyal psikolojini öncülerinden olmasıdır. Sosyal psikolojide ‘Robbers Cave’ (Hırsızlar Mağarası) deneyinin ise ayrı bir önemi vardır ve bu tür araştırmalarda bir dönüm noktası kabul edilir. Muzaffer Şerif bu deneyde 11 yaşlarında 12 erkek çocuğu en yakın yerleşim yerine araçla birkaç saat uzaklıktaki 200 dönümlük bir kamp alanına bırakır. Çocuklar birbirlerini önceden tanımamaktadır. Kamp üç hafta sürecektir ve ‘Robbers Cave’, çocukların buraya koydukları isimdir. Çocuklar, aynı özelliklere sahip başka bir grubun da kampın diğer tarafına bırakıldığından habersizdir. Birbirlerinin farkına vardıklarında aralarında çatışma başlar. Gruplar arası düzenlenen yarışmalarda karşı tarafa düşmanca davranmakta ve zarar vermeye çalışmaktadırlar. Bu süreçte gruplar içerisinde hiyerarşi de oluşmuştur. Daha sonra gruplar bir araya getirildiğinde de çatışma sürer. Şerif ve arkadaşları bu aşamada devreye girip, 24 kişiyi ayrı bir bölgeye götürüp, ortak çalışmaya özendirirler. Eğer bir topluluğu sadece iki gruba ayırmak bile çatışmaya yol açıyorsa ortak hedefler konmasının dostlukla sonuçlanacağını düşünürler. Yapay olarak sorunlar yaratıp, örneğin su sisteminde arıza çıkartıp, beraber çözmek zorunda bırakılırlar. Kısa bir süre içerisinde düşmanlık biter hepsi dost olur.

Deneyin ayrıntılarına pek çok yerden ulaşılabilir ama sonuçta, insanın doğuştan bireyci ve çatışmacı bir yapısının bulunmadığı, kaynaklara yeterince ulaşabilmeyi engelleyenin ‘karşı grup’ olmadığı; iki grubun da yeterli kaynağı olmasını engelleyen ve onları iki yapay çatışmalı grup haline getirenin egemen sistem olduğu anlaşılır. Bu nedenle, insan doğasının yansıması olarak özel mülkiyete dayalı dayalı bir toplumu haklı ve meşru göstermek doğru değildir. Bu deneyden pek çok sonuç çıkartılabileceği/çıkartıldığı gibi, deneysel psikoloji alanında da bir devrim yaşanmıştır. (2,4)

İşte ‘Survivor’ isimli programın Muzaffer Şerif’in bu deneyinden esinlendiği bilinmektedir. Hatta William Golding’in Sineklerin Tanrısı romanının da esin kaynağı olasılıkla bu deneydir. Her ne kadar ikisi de deneyin sadece ilk kısmıyla ilgilenip, ikinci ve asıl sonucu görmezden gelseler de Survivor yapımcıları inanılmaz servetler, Golding de Nobel ödülü kazanırken, Muzaffer Şerif ismini konuyla ilgili olanların dışında pek kimsenin bildiğini sanmıyorum.

Ne ilginç değil mi? Komünistler olmasa birilerinin roman yazmaları, televizyon programı yapmaları bile zor olacakmış.

(1) Bu konuşmanın kaydı da çok izlenmişti. Ne yazık ki, tüm aramalarıma karşın bu kez ulaşamadım. Bulursanız izleyin, çok keyif alacağınızı düşünüyorum.
(2) Övür A. Bir Medya Ritüeli Olarak Survivor’ın Toplumsal Yaşamımızdaki İz Düşümü. İletişim Çalışmaları Dergisi 4: 17-36, 2017.
(3) Oskay, Ü. Çağdaş Fantazya. Der Yay., 1994.
(4) Özbenli T. Muzaffer Şerif ve Sosyal Psikolojinin Nörolojik Temelleri. İletişim Yay., 2022.
(5) Bu konu açık değildir; Vedat Türkali TKP üyesi olduğunu, Mihri Belli ise olmadığını söylemiştir.