Hatırlatmalar | Karanlıklar imparatorluğuna kafa tutan Adalı*
Sevecen, nezaketli, saygılı biri olarak öne çıkan Cevahir, Dev-Genç’ten THKP-C’ye uzanacak mücadelenin Mahir ve Ulaş’la birlikte önderlerindendir. Mahir’in Ulaş’la mahkemedeki kucaklaşmasında gözlerini buğulandıran kuşkusuz ki Hüseyin’in yokluğudur.
02.06.2024
***
Hazırlayan: Yol Politika Kolektifi
***
Hüseyin Cevahir, 1 Haziran 1971’de Mahir Çayan’la birlikte İstanbul’da Maltepe’de kuşatıldıkları evde öldürüldü.
Öldürüldüğünde 26 yaşındaydı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 3. sınıf öğrencisiydi. 29 Mayıs’ta başlayarak 51 saat süren kuşatma sonunda keskin nişancının silahından çıkan kurşunun Cevahir’in alnına saplanmasının ardından, kurşun yağmuruna tutuldu. Cevahir hayatını kaybetmiş, yaralanan Mahir Çayan ise hayatına son vermek için kalbine nişan aldığı silahın tetiğine basmıştı. Fakat solak olan Çayan silahı sağ eliyle tuttuğu için isabet ettirememişti.
Babası Düzgün Cevahir, Hüseyin’in vücudunda tam 83 kurşun deliği olduğunu söyleyecekti. 83 kurşunla delik deşik edilen 26 yaşındaki Cevahir, Tunceli’nin Mazgirt ilçesinde doğmuş bir çocuktu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde üç yıl eğitim aldıktan sonra, burada devam etmek istemediğinden, sınavlara girerek Mülkiye’de yoluna devam etti.
Dev-Genç’in tüm halk içinde büyük bir etki yaratarak geliştiği dönemde Cevahir de kimi zaman kampüste kimi zaman bir köyde mücadelenin önündedir. Fatsa’nın fındık mitinginde de, Aliağa’da işçi mücadelesinde de, Ege köylerinde de onun izleri vardır. Etkileyici ve ikna edici olduğunu anlatır arkadaşları; bu belki de bir yanıyla edebiyat ve şiire olan ilgisiyle ilgili olmalı. Doğu Anadolu Raporu ve Küba üzerine yazılarını da edebiyat yazılarının yanına eklemek gerekir.
Sevecen, nezaketli, saygılı biri olarak öne çıkan Cevahir, Dev-Genç’ten THKP-C’ye uzanacak mücadelenin Mahir ve Ulaş’la birlikte önderlerindendir. Mahir’in Ulaş’la mahkemedeki kucaklaşmasında gözlerini buğulandıran kuşkusuz ki Hüseyin’in yokluğudur. Ama onlar sonrasında hiç birbirlerinden ayrılmadı, Mahir, Hüseyin, Ulaş… ülkenin tüm sokaklarında bir umut ve mücadele çağrısı olarak yankılanmaya devam etti, ediyor…
Mahir’siz ve Ulaş’sız bir Hüseyin anlatısı üzerine
Kızıldere katliamı ile bir dönemi sona eren devrimci hareket sonrasında da yeni mücadelelerinin en büyük ilham ve güç kaynağı olmaya devam etti. Bugün de geçmiş devrimci hareket ve önderleri üzerine tartışılmaya, kitaplar yazılıp, belgeseller çekilmeye devam ediyor. Bu konuda liberal bir bakış açısıyla geçmiş hareketi karalamaya dönen bazı yayınlar da yapılıyor. Cevahir, son dönemde çekilen bir belgesel üzerinden liberal “entelektüellerin” devrimci hareketi yerden yere vurma takıntısının yakın dönemdeki nesnelerinden biri olarak da kullanılıyor. Bu belgeselin danışmanlığını yürüten Bülent Küçük, Birikim Ocak sayısındaki yazısında Cevahir gibi bir devrimciyi incelemek adına, “Nasıl oluyor da… entelektüel anlamda birikimli, edebiyat eleştirileri yazan, sanat ve şiirle ilgilenen; nazik, iyi ve düşünceli bir insan, bir banka soyguncusu ya da resmi dille ifade edersek ‘bir şehir eşkıyası’ konumunu alabildi de insanları rehin alıp, ölmek ve öldürmek için kendi yaşamını ortaya koyabildi?” sorusunu ciddi ciddi sorarken, egemenlerin devrimcilere ilişkin “kandırılmış çocuklar” veya “gözü dönmüş caniler” yollu propaganda laflarından çok da uzağa düşmüyor.
Cevahir’in de içinde yer aldığı devrimci hareketi, bu çevrelerin başvurduğu klişelerle “tekleştirici”, “otoriter” ve “milliyetçi” olmakla eleştiren entelektüelimiz, Cevahir’i de –Dersimli, Alevi ve Kürt olmasının bilgisi ve duygusuyla– ancak ve ancak “kendi arkadaşlarından farklı olduğu” ölçüde, “unutulmanın paradigmatik bir örneği” olarak güzelliyor.
Devrimci hareket hakkında bilinçli bir cehaletle ahkam keserek, “68 mirasına sahip çıkan başat sol hafızanın soyutlayarak dışarıda bıraktığı farklı veya melez kültürel/sınıfsal çevrelerden gelen öznelerin ortak kaderinin” unutulma olduğunu kolayca iddia edebiliyor.
Kısacası, Cevahir, ancak devrimci hareketten ayrıştırıldığında ve “Mahir, Hüseyin, Ulaş”ın Cevahir’i olmaktan çıkarılınca olumlanan bir imaja dönüştürülüyor. Yani Cevahir güzellemesi, alttan alta Cevahir’in ta kendisini karalamış oluyor!
Son söz yerine bir kez daha Mahir, Hüseyin, Ulaş…
*Mahir Çayan’ın Cevahir’in ölümü ardından hapishanede yazdığı Hücredeki Adalı’nın Rüyası şiirinden.
•••
Cevahir Bir Hayat Yolu Gösterdi**
Maltepe’de hayatı noktalanıncaya kadar devrimci bir militan olarak mücadele etti. Hayatını işçi sınıfının yoksul ve emekçi halklarımızın kurtuluş mücadelesine adadı. Örnek bir militan olarak yaşadı. Cevahir, öldürülmekle kurtulamayan bir düşman oldu burjuvazi için. Cevahir, on binlerce devrimciye parıl pırıl bir mücadele ve hayat yolu gösteren ve öğreten anısıyla yaşamaya devam etti. Onun anısı şimdi bu yüzden sarsılmaz bir anıt, yüce bir kaya…
Cevahir her şeyden önce bir devrimcinin dürüst ve sade bir insan olması gerektiğini ve kendisini çevresine saydırıp sevdirmeyi bilmesi gerektiğini öğretiyor. Onu tanıyan herkes devrimci olsun olmasın, onun fikirlerini kabul etsin veya etmesin, ona derin bir sevgi ve saygı beslerdi. Cevahir her çeşit insanla anlaşıp ilişki kurmasını çok iyi biliyordu. Kendisini herkese sevdirebiliyordu. Bu yüzden çok geniş bir çevresi olurdu daima. O vurulduktan sonra birçok insan ona bağlılığı ve sevgisi sayesinde devrimci harekete katılma kararı almış, Cevahir’in mücadele arkadaşlarını arayarak onun yolunda her türlü yardımı yapmaya hazır olduklarını bildirmişlerdir. Bir devrimci militan, dürüstlüğü, doğruluğu ve samimiyeti ile çevresine sevgi ve saygı uyandıran örnek bir insan olmalıdır.
O, küçük büyük iş ayrımı yapmayan bir insandı. Daima mütevazı ve alçakgönüllü bir tutum içinde olurdu. Her işe koşar, bazen köy çalışmalarına gider, bazen gazete satar, faşistlere karşı kavgaya ve aktif eylemlere katılır…
Devrimci Hareket içinde herkesin sevdiği ve saydığı, önde gelen bir militan olmasına rağmen, hiçbir zaman hava atmaya ve gösterişe düşkün olmamış, daima mütevazı bir tutum içinde her zaman her türlü görevi yerine getirmek için çalışmıştır. O, bize bir devrimci militanın gösterişe düşkün olmayan, mütevazı bir insan olması gerektiğini, büyük küçük iş ayrımı yapmaksızın her türlü göreve koşulması gerektiğini öğretmiştir.
**Devrimci Yol dergisinin 1 Haziran 1977 tarihli 3. sayısında yayınlanan yazıdan kısaltılarak alınmıştır.
•••
Nurhak: Halkın neferleri bağımsızlık mücadelesinde ölümsüzleştiler
12 Mart darbesinin ardından gelişen Balyoz operasyonuyla, ülke çapında devrimcilere yönelik saldırı ve katliamlar düzenlendi. 1 Haziran’da Maltepe’de Hüseyin Cevahir’in katledilip Mahir Çayan’ın yaralı yakalandığı saldırıdan bir gün önce, 31 Mayıs 1971’de Nurhak dağında Kadir Manga, Alparslan Özdoğan ve Sinan Cemgil pusuya düşürülerek katledildi.
Geçmişte TİP ve Devrimci Gençlik içerisinde de yer alan THKO üyesi Kadir Manga, Alparslan Özdoğan, Sinan Cemgil, Mustafa Yalçıner, Hacı Tonak, Metin Güngörmüş ve Ahmet Erdoğan, Malatya Kürecik’teki NATO üssüne eylem düzenlemek üzere bulundukları Nurhak dağında Jandarma tarafından pusuya düşürüldü. Manga, Özdoğan ve Cemgil çatışmada katledilirken diğerleri yaralı şekilde yakalandı.
Sinan Cemgil, Nurhak dağlarında, kendilerini çeviren askerlere “Biz sizlerin, halkımızın, bağımsız onurlu ve bolluk içinde yaşayabilmesi için halk düşmanlarıyla, sizi sömüren ve asırlardan beri zulüm altında ezenlerle kavgaya tutuşmuş Halk Kurtuluş Ordusu’nun neferleriyiz” diye seslendi. Dertlerinin karşılarındaki erler değil Amerikan emperyalizmi olduğunu söyleyen devrimciler, jandarmanın köylüleri dahi silahlandırdığı kalabalık bir kuşatma altında hayatlarını kaybettiler.
Nurhak dağında can veren üç devrimci, geçen onlarca yıl boyunca hem yoldaşları hem de onları kahraman bilen genç devrimciler tarafından unutulmadı.
Tam Bağımsız Türkiye mücadelesi
Türkiye’nin bağımsızlığı için, sosyalizm için mücadele ederken can verenlerin mücadelesi, henüz üniversite yıllarında başlamıştı. Sinan Cemgil, öğrencilik yıllarında ODTÜ’de öğrencilerin, hocaların, emekçilerin en sevdiği simalardandı. Kampüste tüm hiyerarşik ayrımları ortadan kaldıran, bugün dahi öğrencilerin kullandığı “Hocam” seslenişi, onun buluşuydu. 1969 ODTÜ boykotunun da örgütleyicilerinden olan Cemgil Taylan Özgür ile birlikte dönemin devrimci gençlik eylemleri içerisinde simgeleşen Vietnam kasabı Komer’in arabasının yakılmasına da önderlik etmişti. Birden fazla yabancı dil bilen Sinan’ın “ODTÜ’de üç kelime İngilizce öğrendik: Yankee Go Home!” sözleri kuşağının antiemperyalist karakterinin bir özetiydi.
Alparslan Özdoğan da yine ODTÜ’de önde gelen öğrenci liderleri arasındaydı. Taylan Özgür, Hüseyin İnan, Mustafa Yalçıner ve Yusuf Arslan ile birlikte ODTÜ stadyumunun tribününe bugünkü ismini veren DEVRİM yazısını yazdı. Katledilmesinden iki ay önce, 12 Mart’ın hemen öncesinde yayınlanan ve Özdoğan ve yoldaşlarının yazdığı bildiri, devrimcilerin yoluna Nurhak dağını çıkaran başka bir ülke mücadelesini özetliyordu:
“Amerika ve onun emrindeki hainler yüzünden öz vatanımızda üvey evlat durumuna düştük, hiçbirimiz yarınımızdan umutlu değiliz. Kanımızı emen bir avuç hain ve onların arkasındaki Amerika’ya isyan etmek en kutsal görevimizdir.
Amacımız Amerika’yı ve bütün yabancı düşmanları temizlemek, hainleri yok etmek ve düşmandan temizlenmiş Tam Bağımsız Türkiye’yi kurmaktır.”
Filistin’den Nurhak’a Uzanan Mücadele
Kadir Manga, Erzurum Atatürk üniversitesinde öğrenciliği döneminde mücadeleye atılmış, FKF Genel kurul üyeliği yapmıştı. Erzurum’da üniversitede sürdürdüğü mücadele, onu Komünizmle Mücadele Derneğinin hedefi haline getirmişti. Baskıların yıldıramadığı Manga, Kars’ta köylü mitinglerinin, Erzurum’da işsizlik mitinglerinin en önündeydi. 1969 Aralık’ında Filistin’e gitti hem eğitim gördü hem de ABD ve İsrail’e karşı verilen mücadelenin parçası oldu. Dönüşünde 11 arkadaşıyla Diyarbakır’da yakalandı. İçeride kaldığı 8 ayın sonunda çıktığı gibi yoldaşlarının yanına mücadeleye döndü. Alparslan Özdoğan ve Sinan Cemgil ile birlikte, Denizler için yapmayı planladıkları eylemin arifesinde düşürüldükleri pusuda hayatını kaybetti.
Manga, Özdoğan ve Cemgil’in katledilmesine sebep olan pusu, dağın civarındaki İnekli köy muhtarının ihbarı üzerine gerçekleşebildi. Nurhak’a geçmeden önce konuştukları köyün çobanını öldürmek istemeyen devrimciler, çobanın muhtara, onun da jandarmaya haber vermesi ile yakalanmıştı. Pusu kurulan THKO militanlarının amacı, yakalanan yoldaşları Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın serbest bırakılması için Kürecik NATO üssüne yönelik eylem yapmak, Amerikan askerlerini rehin almaktı.
Jandarmanın saldırısı sonucu katledilen Sinan Cemgil’in annesi Nazife Cengil, öldürülen devrimcilerin naaşı önünde toplanan köylülere, bir konuşma yaparak oğlunun ve yoldaşlarının mücadelesini şu sözlerle özetlemişti:
Bu ülkeyi ve halkı sevdiler
“Bu oğlum Sinan. Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan), kardeşleri. Onlar da oğullarım. Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler.
Başka bir istekleri yoktu. …Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar.”
Nurhak’ta katledilen devrimciler için Hasan Hüseyin Korkmazgil şu dizeleri yazmıştı:
***
Dört bir yana haber salsam
Öldü desem inanır mı?
Dağlar bana geri verin
Kadir’imi Sinan’ımı
…
Böyle kalır sanma devran,
Yola devam eder kervan
Öldü Sinan, doğdu Sinan
Omuzladı silahını…