TERÖR

TERÖR DOSYASI /// M. KEMAL SALLI : BEŞİKTAŞ KATLİAMI VE “FIRAT KALKANI”


Bölgemizde, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının hemen
ardından, 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu
Projesi’ni (BOP) hayata geçirme  bağlamında bir dünya savaşı yaşanmaktaysa
ve ülkeniz hem stratejik konumu nedeniyle  hem de bölgesel bir aktör
olarak bu savaşın kapsama alanı içindeyse, Beşiktaş katliamına basit bir terör
eylemi olarak bakamazsınız. Bir ülkenin en büyük metropolünden tüm dünyada
yankı uyandıracak bir operasyon gerçekleştirilmişse, bu katliamın arkasındaki
güç yalnız Türkiye’ye değil, tüm dünyaya bir mesaj veriyor demektir. 


Bölgenin siyasi haritasını yeniden şekillendirmeyi
hedefleyen küresel güç PKK/YPG ve DEAŞ gibi örgütleri operasyonlarında maşa
olarak kullanıyorsa, “Beşiktaş’taki katliamı hangi örgüt gerçekleştirdi?”
sorusu doğru bir soru olamaz: arkasındaki gerçek aktörleri ve hedeflerini
görmek gerekir. 


Ortadoğu’daki tablo göründüğü kadar karmaşık değil.
ABD ve Batılı dostlar politik sorunlarını Türkiye üzerinden çözmeye
çalışıyorlar. Türkiye kendini güney sınırları boyunca kuşatacak ABD/İsrail
Koridoro’na “hayır!” dedikçe, “Fırat Kalkanı” operasyonlarını derinleştirdikçe
bombalar patlıyor. 


Başbakan yardımcısı Numan Kurtulmuş, Beşiktaş
katliamına ilişkin açıklamasında, “Kesin değil, ama oklar PKK’yı gösteriyor”
demişti. Katliamın kriminolojik yapısına bakıldığında da PKK’nin parmak
izlerini rahatça görebiliyoruz.


Doğrudur, Beşiktaş katliamını PKK yapmış olabilir, ama
bu noktada terör ve terör örgütleri konusundaki şaşmaz kuralı bir kez daha
hatırlamamız gerekir: “Hiçbir terör örgütü arakasında bir devlet desteği
olmadan varlığını sürdüremez.”


Taksim’deki katliamın ardındaki gerçek aktörleri,
hedeflerini ve vermek istedikleri mesajı görebilmek için olaya bu çerçeveden
bakarak değerlendirmek gerekir. 


Bölgemizde, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının hemen
ardından, 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen Büyük Ortadoğu
Projesi’ni (BOP) hayata geçirme  bağlamında bir dünya savaşı yaşanmaktaysa
ve ülkeniz hem stratejik konumu nedeniyle  hem de bölgesel bir aktör
olarak bu savaşın kapsama alanı içindeyse, Beşiktaş katliamına basit bir terör
eylemi olarak bakamazsınız. Bir ülkenin en büyük metropolünden tüm dünyada
yankı uyandıracak bir operasyon gerçekleştirilmişse, bu katliamın arkasındaki
güç yalnız Türkiye’ye değil, tüm dünyaya bir mesaj veriyor demektir. 


Bölgenin siyasi haritasını yeniden şekillendirmeyi
hedefleyen küresel güç PKK/YPG ve DEAŞ gibi örgütleri operasyonlarında maşa
olarak kullanıyorsa, “Beşiktaş’taki katliamı hangi örgüt gerçekleştirdi?”
sorusu doğru bir soru olamaz: arkasındaki gerçek aktörleri ve hedeflerini
görmek gerekir. Bu hedeflerin neler olabileceğinden “Fırat Kalkanı Tehlikeleri”
ve “Fırat Kalkanı mı, Dicle Kalkanı mı?” başlıklı yazılarımda söz
etmiştik. 


Beşiktaş katliamını Ortadoğu’daki gelişmelerden,
özellikle de Suriye’deki güç mücadelesinden ayrı düşünemeyiz. Beşiktaş
katliamına uzanan gelişmeler zincirinin en önemli aşaması, BOP’un en önemli
hedeflerinden biri olan “Kürt Koridoru” görünümlü ABD/İsrail Koridoru’nun
tıkanmış olmasıdır.
“Saddam’ın kimyasal
silahlarını yok etmek” (!) ve demokrasi getirmek” (!) için Irak’ı işgal eden
çağdaş haramilerin hesapları, Rusya ve İran’ın Esad’a destek vermeleri
nedeniyle Suriye parselinde duvara tosladı. Irak’ın yağmalanan petrol ve
doğalgazını Akdeniz’e taşıyacak olan ABD/İsrail Koridoru Fırat’ı aşamadı.
Koridor Halep’i aşıp Akdeniz’e ulaşamadı, ama Suriye’deki paylaşım kavgası
henüz sona ermiş değildir. 


Türkiye de, kendisini 1200 kilometrelik güney
sınırları boyunca kuşatacak bu koridorun oluşmasından büyük rahatsızlık
duyuyordu. Rusya ile yaşanan uçak düşürme krizi dolayısıyla gerginleşen
ilişkilerini normalleştiren Türkiye’nin  “Fırat Kalkanı” operasyonu
başlatmasıyla “koridor”un önüne bir engel daha konmuş oldu.  


“Türkiye açısından Suriye coğrafyasında, Çobanbey’den
Halep’e, Bayır-Bucak’a uzanan Türkmen coğrafyası ne kadar önemliyse, Irak’ta
Telafer’den Musul-Kerkük’e, Bedre’ye uzanan Türkmeneli coğrafyası o kadar
önemlidir. Hatırlayalım, İsrail’in güvenliğini sağlamak açısından, Türkiye’yi
güney sınırları boyunca kuşatacak olan bir “Koridor” oluşturma çalışmaları
1991’de, I. Körfez Savaşı sonrasında, Irak’ın 36. Paralel boyunca bölünmesiyle
başlatılmıştı. 


Kerkük referandumu ve Musul’un kurtarılması
sonrasındaki gelişmeler, Irak’ın bölünmesi gibi bir sonuç üretirse, Fırat
Kalkanı’nı zorunlu kılan gerekçeler bir Dicle Kalkanı’nı gündeme
getirebilir. 


Çünkü Türkiye, Irak Türkmeneli coğrafyasını oluşturan
Telafer, Zaho, Eski Kelek, Musul, Kerkük, Erbil, Mahmur, Altunköprü, Tavuk,
Tuzhurmatu, Tazehurmatı, Kıfri, Karatepe, Diyala, Mendeli ve Bedre’de bugüne
kadar uygulanan insanlıkdışı uygulamalara, katliamlara daha fazla seyirci
kalamaz. 


Çünkü Türkiye, onyıllar boyu ülkemizin birliğini,
bütünlüğünü hedef PKK terör örgütünün komuta merkezinin Türkmeneli’ndeki
Kandil’de barınmasına artık izin veremez. Petrol zengini bir bölge olduğunun
anlaşılmasından bu yana, Kandil’e artık, yalnızca, PKK Karargahı olarak
bakılmıyor. PKK hem Irak’ta hem de Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan
kantonlarda, uyuşturucu ticareti yanı sıra  petrol ticareti de
yapıyor. 


Türkiye, 1926’da, Irak’ın bağımsız bir ülke olması
koşuluyla vazgeçtiği Musul ve Kerkük petrollerinin bir referandum komedisiyle
bir başka ‘yönetime’ devredilmesine kayıtsız kalamaz.” 


“…Görüldüğü gibi, Türkiye’nin 15 Temmuz savrulmasına
rağmen başarıyla yürüttüğü ‘Fırat Kalkanı’ operasyonu, önümüze, çok ciddi
sorunlar yığmıştır.” 


…Bizi bir ‘Fırat
Kalkanı’ operasyonu yapmaya mecbur bırakan dinamikleri ve önümüze
çıkarabileceği sorunları görmek ve önlemini almak zorundayız


Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin
oğlunun doğduğu yer olan Çobanbey’de bir “Güvenli Bölge” oluşturmak amacıyla
gerçekleştirdiğimiz ‘Fırat Kalkanı’nın maddi ve ruhani boyutlarını görmek ve
bilmek zorundayız. Bizi ‘Fırat Kalkanı’ operasyonu yapmak zorunda bırakan
gelişmeler, yalnızca sınır güvenliği sorunu değildir; Türk’ün ve İslam’ın
sancaktarı olmuş Türk milletinin tarih sahnesinde kalabilme mücadelesidir. 
Bu mücadele, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu’nun siyasi haritasını yeniden
şekillendirmek üzere yola çıkan bir süper güce karşı varlığını sürdürme
mücadelesidir.”


ABD İLE OLDUĞU GİBİ, RUSYA İLE DE SORUNLARIMIZ VAR


ABD, Fırat Kalkanı operasyonuyla sınırdan El Bap’a
kadar uzanan bölgede bir güvenli bölge oluşturarak, hem koridorun önünü kesmeyi
hem de hem de terör tehdidini yok etmeyi hedefleyen Türkiye, El Bap’a yürürken
hem ABD hem de Rusya’nın itirazıyla karşılaştı. ABD, “Karadaki en sağlam dostum
olan PKK/PYD’ye dokunma” derken Rusya da, “El Bap’ aşıp Halep’e yaklaşma”
diyor. Türkiye’nin El Bap’ı kontrol altına alarak Halep’in kuzeyindeki
muhaliflerle yeniden ilişki kurmasını istemiyor. 


TÜRKİYE TARİHİ BİR SINAVDA


Türkiye’nin bir devlet refleksiyle başlattığı “Fırat
Kalkanı” operasyonuyla ABD’nin “enerji koridoru” önündeki duvarı daha da
güçlendirmesi ABD ve Batılı ortaklarının planını zora sokmuş oldu. Türkiye’nin
ÖSO’ya destek olarak sürdürdüğü “Fırat Kalkanı” sürecinde ABD’nin “Karadaki en
sağlam müttefikim” dediği PKK/YPG’ye darbeler indirmesi de Suriye’de duvara
toslamış olan Batı cephesinde tedirginlik oluşturmuştu. Şu aşamada ABD’nin
PKK/PYD’den vazgeçmesi mümkün değil; o nedenle PKK/PYD’ye yatırım yapmaya devam
ediyor. Silahlandıyor, asker ve bürokrat olacak şekilde eğitiyor ve Irak ile
Suriye’nin kuzey parsellerini birleştirerek Akdeniz’e uzanan ve İsrail’in
güvenliğini sağlayacak olan bir kuşak oluşturmaya çalışıyor. Türkiye PKK/YPG’ye
darbe vurdukça ABD’nin kaşları çatılıyor. 


Beşiktaş katliamı dahil, günümüzde Ortadoğu ve
Uzakdoğu’daki gelişmelerin perde arkasını görebilmek için, ABD seçim sonuçları
çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Obama döneminde ABD, Ortadoğu ve
Uzakdoğu’da uyguladığı politikalarda beklediği sonuçları alamadı; zorlanıyor. ABD
gemisini yüzdürebilmek için yönetimde değişiklikler yapmak istiyor. Neo-conlar
hedeflerine ulaşamadılar. Bütün anketlerin Hillary Clinton’ı göstermesine
rağmen, ondan 1 milyon daha az oy alan Trump’ın kazanması nedenlerini doğru
değerlendirmek gerekir. Anlaşılan o ki, Pentagon ağırlığını koyarak ABD’nin
Ortadoğu ve Uzakdoğu’da duvara toslayan politikalarını revize etme
hazırlığında..


5 Ocak’ta göreve başlayacak olan Trump, Rakka
operasyonu’nun Nisan 2017’ye ertelendiğini açıkladı. Nedenini bilemiyoruz, ama
konu enerji hatlarına yeni güzergah bulmakla ilgili olduğu sanılıyor.
Ortadoğu’daki paylaşım kavgasının asıl nedeni de enerji kaynakları ve dağıtım
hatlarıyla ilişkili. 


ENERJİ HATLARI KAVGASI


Türkiye, ortak bakanlar kurulu toplantısı yaptığı
dönemde, Esat’la,  Katar doğalgazının Suudi Arabistan, Irak, Suriye ve
Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması konusunda anlaşmışlardı. Fakat, Rusya,
İran ve Çin’in devreye girmesi sonucunda vazgeçmek zorunda kalmıştı. 


Estirilen Arap Baharı rüzgarlarıyla Suriye kaosa
sürüklendi, parçalanma noktasına geldi. Kıbrıs, Mısır, Katar, Gazze, İsrail
doğalgazının Avrupa’ya taşınması konusunda ABD ile Rusya arasında büyük bir
kavga yaşanmakta, ama AB ülkeleri de Çin de kavgadan uzak değil. Rusya
Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacının yüzde 33’ünü karşılıyor. ABD, Ortadoğu
petrolünü ABD/İsrail Koridoru içinden Akdeniz’e ulaştırırken doğalgazını da
Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırarak AB ülkelerini Rusya’ya bağımlı olmaktan
kurtarmayı planlıyor.


Türkiye kendini güney sınırları boyunca kuşatacak ve
terör üretecek ABD/İsrail Koridoru’na karşı çıkarken, Rusya da, kendisini
“petrol tedarikçisi” konumundan uzaklaştıracak olan bu “koridor”a karşı
duruyor. Bu arada, Ukrayna’da önü kesilen Putin Rusyası, imzaladığı anlaşmayla
doğalgazını Türk Akımı kanalıyla Anadolu üzerinden Avrupa’ya ulaştırmanın
hazırlığını yapıyor. Azerbaycan doğalgazını Avrupa’ya taşıyacak olan TANAP
2018’te açılıyor..


Enerji merkezli böylesine bir karmaşa içinde restler
çekiliyor, sürpriz ortaklıklar kuruluyor. İsrail Türkiye ile ilişkilerini hızla
normalleştiriyor ve Rusya’nın Türk Akımı’na paralel bir doğalgaz boru hattı
için anlaşma imzalanıyor. Tablo sıkıntılı ve karmaşık gibi görünse de,
göründüğü kadar karmaşık değil. ABD ve Batılı dostlar politik sorunlarını
Türkiye üzerinden çözmeye çalışıyorlar. Türkiye kendini Güneysınırları boyunca
kuşatacak “korıdor”a “hayır!” dedikçe, “Fırat Kalkanı” operasyonlarını
derinleştirdikçe bombalar patlıyor. 


Beşiktaş katliamının özü, özeti bu. Allah ülkemizi
terör belasından korusun..