TERÖR

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ, istihbarat dairelerinde kura çekimini 'imam'lara yaptırıyordu, hile ilk kez 1991'de fark edildi


Sözcü
Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk,  15 Temmuz darbe girişimine
ilişkin yazı dizisinin ilk bölümünde cemaatin MİT içindeki yapılanma
iddialarını kaleme aldı. “Hile dönemi komiser yardımcıları kurasıyla
başladı” iddiasını ileri süren Öztürk, “Bazı kişilerin nereye
atanacağı önceden belliydi. İstihbarat Dairesi ile Personel Dairesi en gözde
yerlerdi. Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ümit Erdal’a gelen ihbarda da ‘Işık
Evleri’nde eğitilmiş komiser muavinlerinin önemli görevlere getirilmesi için
isimlerinin farklı torbaya konulduğu bildirilmişti. O torbaların başında ise
oğluna Sait, kızına Nur adını veren, yani Nurcuların lideri Saidi Nursi’yi
çağrıştıran ‘İmam’ diye bilinen Emniyet mensubu bulunuyordu” diye yazdı.


Saygı
Öztürk’ün “FETÖ istihbaratı nasıl ele geçirdi?” başlığıyla yayımlanan
(16 Aralık 2016) yazısı şöyle:


Yıl:
1991… Polis Akademisi’nden yeni mezun olan komiser yardımcılarının görev
yerleri kurayla belli oluyor… İlk hile de işte burada yapılmak isteniyor… Ancak
FETÖ’nün oyunu Emniyet Müdürü’nün gece yarısı yaptığı baskınla bozuluyor. İşte
yaşananlar ve sonrası:


Fetullah
Gülen cephesinde bunlar olurken, komiser muavini olarak atanacak Polis
Akademisi mezunlarının kura çekiminde ise ilginç bir olay yaşanıyordu. Ünal
Erkan’ın valilikten 1991 yılının Temmuz ayında Emniyet Genel Müdürlüğü
koltuğuna oturması memnuniyet yaratmıştı. Emniyet içinde “Teşkilatımız elden
gidiyor. Cemaatle bağlantılı gençler, özel sınıflara dolduruluyor, altı aylık
eğitimden sonra komiser muavini olarak göreve başlatılıyor” yakınmaları
yükseliyordu.







FETÖ’cü hainler 15 Temmuz gecesi devleti ve milleti hedef aldı. Onlara en büyük
dersi demokrasiye sahip çıkan millet verdi…


Müdür
haberdar olunca


Emniyet’teki
yapılanmanın bu boyutlara ulaşması hayli yadırganıyordu. Artık işi o kadar
ileriye götürmüşlerdi ki, Polis Akademisi’ni bitirenlerin mezuniyet töreninin
ardından komiser muavinlerinin “kura çekip” görev yerleri belirleneceği zaman
müthiş bir hileye de başvuruluyordu.


Kura
çekimi saat 24.00 civarında yapılıyordu. Emniyet Genel Müdürü Ünal Erkan, kura
çekiminde “bir şeyler döndüğü”nden haberdar oldu. Emniyet Genel Müdür
Yardımcısı Ümit Erdal’la birlikte sivil plakalı otomobille Polis Akademisi’ne
gitti. Nizamiye nöbetçisi polis, sivil plakalı araçla Akademi’ye girmek isteyenleri
durdurdu.


Şoför,
“Sayın genel müdürümüz ve genel müdür yardımcımız” dediğinde polis onları
tanımıştı. Hemen toparlandı. “Buyurun sayın genel müdürüm” dedi. Onlar hızla
geçerken, giriş katının üstünde kura çekimi devam ediyordu.


Çekilişi
de ‘imam’ yapıyor


Bazı
kişilerin nereye atanacağı önceden belliydi. İstihbarat Dairesi ile Personel
Dairesi en gözde yerlerdi. Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ümit Erdal’a gelen
ihbarda da “Işık Evleri”nde eğitilmiş komiser muavinlerinin önemli görevlere
getirilmesi için isimlerinin farklı torbaya konulduğu bildirilmişti. O
torbaların başında ise oğluna Sait, kızına Nur adını veren, yani Nurcuların
lideri Saidi Nursi’yi çağrıştıran “İmam” diye bilinen Emniyet mensubu
bulunuyordu.


Yaşanan
olayı, Ünal Erkan’dan dinledim. Erkan, çekilen kuraları niçin iptal ettiğini şu
sözlerle anlattı:


Genç
mezunlar şaşkın


“O
saatte ben ve yardımcım Akademi’ye gittik. Öğrenciler, sanki tek bir torbada
atanacakları yerler varmış gibi kura çekildiğini sanıyordu. Ancak, öyle
değildi. Masanın üzerinde bir torba var, masanın altında da başka kura
torbaları var. Bazı komiser muavinlerinin atandığı yerler, masanın üstünde
herkesin gördüğü torbadan değil, masanın altında bulunan torbadan çekiliyordu.
Komiser muavini, kura için geldiğinde listeden isimleri kontrol ediliyor,
masanın altındaki torbalardan birisinden çıkarılan kâğıtla onların nereye
atandığı söyleniyordu.”


Böylece,
masanın altındaki torbalarda isimleri bulunan öğrencilerin Emniyet Genel
Müdürlüğü’nün istedikleri birimlerine, istedikleri illere atanmaları
sağlanıyordu.


Kadrolar
tasfiye edildi


Baskına
uğrayan görevliler şaşırmıştı. Ümit Erdal ve bazı görevliler masanın altındaki
torbaları çıkarttı. Tutanak tutulmaya başlandı ve müfettişlerin olaya el
koymaları için talimat verildi. Ünal Erkan, Emniyet’te böyle bir olay yaşandığı
için üzülmüştü. Emniyet teşkilatına komiser muavini olarak atanacak gençler de
masa altındaki torbaları gördüğünde şaşırmıştı. Şimdi ne olacağını merak
ediyorlardı. Ünal Erkan oradan ayrılırken “Çekilen kuralar iptal edilmiştir.
Yeni kuranız bir iki gün içinde yapılacaktır” dedi.


Büyük
bir sessizlik oldu. Gece yarısı oyun bozulmuştu. Soruşturmalar başlıyor, bu
arada illerde bazı kadrolar değiştiriliyordu. Polis Akademisi’ndeki olaydan
önce İstihbarat Dairesi hareketliydi. İstihbarat biriminde daha çok ülkücü
olarak tanınan emniyet mensupları bulunuyordu. İstanbul Emniyet Müdürlüğü
Asayiş Şube Müdürü Kemal Yazıcıoğlu, ülkücü grubun önde gelen isimlerden
birisiydi. Görevden alınıp yerine Ömer Tüzel atanırken, Yazıcıoğlu’nun kadrosu
da tasfiye ediliyordu.


İşte
yeni görev yerleri


Asayiş
Şube Müdürlüğü’nde görevli komiser Adil Serdar Saçan da bu değişiklik
kapsamında Muş’a atanıyordu. Kısa bir süre sonra, Yazıcıoğlu, İstihbarat
Dairesi’ndeki bazı arkadaşları aracılığıyla Adil Serdar Saçan’ı İstihbarat
Dairesi Başkanlığı Haber Alma Şubesi’ne tayin ettirmişti. Mustafa Gülcü ise
aynı şubede emniyet amiri olarak görev yapıyor, Faruk Ünsal, Ramazan Akyürek de
aynı dairede bulunuyordu. Ankara İstihbarat Şubesi’nde Arif Akkale, İzmir’de
Celal Uzunkaya görev yapıyordu.


İhbar
mektubu geldi


Emniyet’te
ilginç ve o güne kadar uygulanmamış bir yönteme başvuruluyor, bazı makamlara
ihbar mektupları gönderiliyordu. FETÖ’cü olarak bilinenler, kendilerini
“ülkücü” diye gizliyor, kendilerinden olmayanları bu daireden uzaklaştırmak
için “irticacı- Fetullahçı” yaftaları takıyorlardı. Hazırlanan listelerde
Fetullahçılar değil, diğer görüşte olanların adı yer alıyordu.


Nurcuların
liderlerinden Yeni Asya gazetesi sahibi Mehmet Kutlular, Saidi Nursi için
Ankara Kocatepe Camii’nde mevlit okutuyordu. Türkiye’nin dört bir yanından
Nurcular Ankara’da toplanıyor ve mevlit, gösteriye dönüşüyordu. 29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı’ndan bir gün önce Kocatepe’deki bu mevlit, Cumhuriyet’e
karşı bir meydan okuma biçiminde yorumlanıyordu.


İstihbarat
dairesinde ilk çatlak nasıl ortaya çıktı


Haber
Alma Şubesi’nde görevli Komiser Adil Serdar Saçan, 28 Şubat 1989’da Saidi Nursi
için okunacak mevlit için Kocatepe Camii’nde görevliydi. “İzleme Raporu”nu, başkomiseri
Ramazan Akyürek’e verdi. Ancak, o rapor işleme konulmadı. Bunun üzerine Saçan,
raporu bu kez şube müdürü Mustafa Gülcü’ye verdi. İstihbarat dairesinde ilk
çatlak ortaya çıkmıştı. İpler kopmaya, saflar ayrışmaya başlamıştı.


Daireleri
ele geçirme taktiği


İstihbarat
Dairesi’nin genç elemanları Mustafa Gülcü, Ramazan Akyürek, Faruk Ünsal, Arif
Akkale, Celal Uzunkaya, ve Adil Serdar Saçan, “irticacı oldukları” iddiasıyla
görevden alındılar.


Ramazan
Akyürek görevden alındıktan kısa süre sonra İstihbarat Dairesi’nde etkili olan
bir Emniyet mensubunun kefil olmasıyla bir ile istihbarat grup amiri olarak
gönderildi. Fetullahçı grubun oyununa geldiğini ilk fark edenler Gülcü ve Saçan
olmuştu. Kendilerini “Fetullahçı” diye ihbar edenler, Fetullahçılardı! Onlar
görevden uzaklaştırıldıklarında yerlerine de aynı görüşte olanlar atanmıştı.
Daireleri ele geçirme taktiği tutmuştu…


Bir
dönem aynı dairede görevli olanların her birinin başına ilginç olaylar geldi.
Mustafa Gülcü, telefon konuşmalarından dolayı hakkında açılan soruşturmadan
sonra görevden alındı. “Ergenekon Soruşturması” kapsamında Adil Serdar Saçan 16
ay tutuklu kaldı. Saçan Ergenekon davasında 14 yıl 3 ay hapis cezasına
çarptırıldı.


Faruk
Ünsal, Sakarya Emniyet Müdürlüğü döneminde bazı kişileri koruduğu iddiasıyla
tutuklandı ve yargılaması devam ediyor. Celal Uzunkaya da bir kişiyle yaptığı
telefon konuşması gerekçe gösterilip Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı’ndan
alındı ve uzun süre kızakta tutulduktan sonra aktif göreve verildi. Arif Akkale
de en verimli döneminde merkeze çekildi.


2000/124
dosya numaralı sanık: Fetullah Gülen


Ankara
Adliyesi’ndeki 2000/124 sayılı dosyanın üzerinde “Fetulah Gülen” yazıyor. O
dosyada Feto “Laik devlet yapısını değiştirmek amacıyla yasa dışı örgüt kurarak
faaliyetlerde bulunmak” iddiasıyla suçlanıyordu. Bu dosya yalnızca Feto’nun
yargılanmasını sağlayan dosya değildi…


Aynı
zamanda, 1958 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı vaizlik kadrosunu almasıyla
başlayan ve yakın döneme kadar yalnızca Türkiye’de değil birçok ülkede okulları,
dershaneleri, yurtları, TV’leri, gazeteleri, vakıfları, dernekleri, bazı kamu
kurumlarında kendisine gönül veren binlerce kişiyi kontrol eden Feto’nun
gücünün yargılanmasını içeriyordu. Binlerce sayfa doküman, tanık sözleri,
devlet belgeleri, müfettiş raporları bu dosyada yer aldı. Mahkeme, Gülen
hakkında cezanın beş yıl ertelenmesi kararı verdi, yani kesin hükme bağlanması
ertelendi.


Savcı:
Ceza almalı


Ama
daha sonra DGM’nin bu kararına karşılık Feto’nun avukatları “beraatine
hükmedilmesi” istemiyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuruda bulundu.
Mahkeme “beraat” kararı verdi. Cumhuriyet Savcısı Salim Demirci bu kararı
temyiz etti. Yargıtay, Feto hakkında nihai kararını verdi. Bu kararın özeti
şöyleydi: “DGM hükmün ertelenmesi kararı vermemeliydi. Yani cezalandırmalıydı.
11. Ağır Ceza Mahkemesi beraat kararı veremez. Bu yasaya aykırıdır. Gülen, laik
devleti yıkıp şeriat hükümlerine dayalı bir sistem kurmak amacıyla örgüt
kurmaktan ceza almalı.” Ama dava zamanaşımına uğradı. Yani Gülen, ceza alması gerektiği
dönemde hüküm ertelemesiyle, sonra da zamanaşımıyla cezalandırılmaktan
kurtuldu. Bundan sonraki süreçte, Yargıtay Gülen’in beraat kararını onayladı.


Artık
herkes biliyor


Feto’nun
“sağlık için” gittiği” belirtilse de yıllarca ABD’de kalmasına neden olan dava
sürecine bakalım. Uzmanların ortaya koyduğu tez, “FETÖ, devleti ele geçirmek
için ülkeyi bir ağ gibi saran tehlikeli bir örgütlenmedir” biçiminde.


O
gün hükme bağlanamayan Gülen ve örgütünün bugün ülkenin tüm damarlarında hâkim,
etkin ve var olduğunu hemen herkes kabul ediyor.