TERÖR

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI /// Darbe Komisyonu'nun taslak raporundan : 'FETÖ diasporası'nın oluşmaması için adımlar atılmalı


1983-1989
arasında Turgut Özal döneminde örgütün ivme kazandığı ve siyasete nüfuz ettiği
tespiti var


TBMM
15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’nun çalışması süresi 4 Ocak
2017’de doluyor. Bu tarihten sonra açıklanması beklenen komisyon raporunun bin
sayfaya yaklaşan taslağı basına sızdı. 936  sayfalık rapor 3 bölümden
oluşuyor. İlk bölümde Gülen’in ortala çıkışı, gelişimi ve yapısı
anlatılıyor. Örgütün “Masonik yapılanmasına” dikkat çekiliyor
ve 1970’li yıllar ilk temelin atıldığı dönem olarak gösteriliyor. Gülen’in
yasadışı istihbarat, dinleme işlerine 1980’li yıllarda başladığı
belirtiliyor. 1983-1989 arasında Turgut Özal döneminde örgütün ivme kazandığı ve
siyasete nüfuz ettiği tespiti var. 1990’lı yıllar yurt dışına açılma
şirketleşme oluşumuna dikkat çekilirken 2000’li yıllar paralel devlet oluşumuna
soyunma olarak gösterildi. Örgütün gizli amaçlarının 2010’dan sonra ortaya
çıkmaya başladığı belirtiliyor.


Taslak
raporda, ‘FETÖ’nün yurt dışında bir diaspora oluşumunun içine girdiği
belirtilirken bunun önlemesi için atılacak adımlar ifade edildi. “FETÖ’nün
toplam sermayesinin 25-50 milyar dolar civarında olduğu tahmin
edilmektedir” ifadelerinin yer aldığı taslak raporda, sadece yönetici
konumunda 3 bin kişi olduğu belirtildi.


Fethullah
Gülen’in doğum tarihinden, vaizliği ve devlette nasıl yapılandıklarına ilişkin
ayrıntılı bilgiler de raporda yer aldı. Darbe günü ve sonrasına ilişkin
kronolojik bilgilerin de verildiği taslak raporda MİT için yapılan öneri dikkat
çekti. Raporun, “Uluslararası Boyutta FETÖ/PDY ve Benzeri Oluşumlara Karşı
Alınabilecek Önlemler Ve Yeniden Yapılanma Önerileri” bölümünde
“Ülkemiz demokrasi tarihinde sık sık karşılaştığımız hiçbir darbeyi
önceden haber alıp bağlı olduğu makam ve mercilere haber veremeyen Milli
İstihbarat Teşkilatı’nın bu husustaki yetersizliğinin sebepleri dikkatle
araştırılarak yeniden yapılandırılmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde 11
Eylül olaylarında FBI’ın yetersiz olduğu görülerek yeniden yapılandırılmaya
gidilmiş olması örnek alınmalıdır” dendi.







Raporun öneri bölümü şöyle:  


Uluslararası Boyutta FETÖ/PDY ve Benzeri Oluşumlara Karşı
Alınabilecek Önlemler Ve Yeniden Yapılanma Önerileri Durum Tespiti ve FETÖ/PDY
ile Mücadele Sürecinde Edinilen Tecrübeler:


15
Temmuz darbe teşebbüsünün ardından, ‘FETÖ’nün gerçek yüzü Türk toplumu
açısından tüm açıklığıyla ortaya çıkmıştır. FETÖ’ye mücadele konusunda güçlü
bir ulusal konsensüs oluşmuştur.


Bu
doğrultuda atılmakta olan adımlar, FETÖ’nün Türkiye’deki örgütlenmesini
çökertmektedir. Örgütün devletimizi içeriden vurma kapasitesi büyük oranda yok
edilmiştir. Türkiye’deki mali kaynakları da kurutulmaktadır.


Ancak,
ülkemizin, eşine evvelce rastlanmamış ölçüde küresel bağlantıları bulunan bir
örgütle mücadele ettiği bir gerçektir.


Elimizdeki
bilgiler, ‘FETÖ’nün 160’a yakın ülkede mevcut olduğunu, 800’e yakın okul ve
üniversite, 100’e yakın öğrenci yurdu, 1000’den STK/vakıf/dernek, 200’den fazla
yazılı ve görsel medya, 500’den fazla şirketten oluşan devasa bir ağ üzerinden
faaliyet gösterdiğini ortaya koymaktadır.


‘FETÖ’nün
toplam sermayesinin 25-50 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.


Bu
küresel ağ içerisinde sadece yönetici konumunda bulunan şahısları dikkate
aldığımızda sayıları 3000’i geçmektedir. Okullardaki öğretmenler ve aileleri
hesaba katıldığında, yurt dışında Gülen hareketine bağlı olup sayıları on
binlerle ifade edilebilecek, büyük bölümü iyi eğitimli bir müritler grubunun
mevcudiyetinden bahsetmek mümkündür.


Yurt
dışındaki FETÖ unsurlarının, başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere
yerleştikleri tüm ülkelerde etkin PR/lobi/nüfuz mekanizmaları oluşturduklarını,
siyasi elitlere ve medyaya kolaylıkla ulaşabildiklerini ve bunları halen etkin
biçimde kullanabildiklerini görmekteyiz.


Yurt
dışında PDY/FETÖ ile mücadelede, bulunduğu ülkenin ihtiyaçları ve eldeki
beşeri/mali sermaye çerçevesinde çeşitli sektörlerde/alanlarda faaliyette
bulunan örgütün, varlık gösterdiği alanlarda ülkeye ‘FETÖ’ye karşı alternatif
sunulabildiği takdirde, örgütün etkinliğinin daha hızlı biçimde azaltılabildiği
müşahede edilmektedir. Dolayısıyla alınacak tedbirlerin, ‘FETÖ/PDY’nin
faaliyetlerinin durdurulmasının bir eksiklik meydana getirmeyeceği yönünde
kanaat oluşturması yerinde olacaktır.


‘FETÖ/PDY’nin
yurtdışındaki okulları, örgütün yurt dışında giriştiği ilk faaliyet alanı olup,
halihazırda özellikle eğitim kalitesinin yeterli standartta olmadığı ülkelerde,
etkinliği azalmakla birlikte, mevcudiyetini devam ettirebilmektedir.


‘FETÖ/PDY’
kurumlarının kapatılması konusunda, ülkemizce yapılan girişimler sonucunda
birçok ülkede başarı sağlanmıştır. Telkinlerimiz doğrultusunda, yabancı
devletlerin FETÖ/PDY’nin ülkelerinde yeni kuruluşlar faaliyete geçirmesine izin
vermemeleri de sağlanmaktadır. Ancak, halihazırda faaliyette bulunan ‘FETÖ/PDY’
iltisaklı kuruluşlar konusunda, yabancı devletlerin daha ziyade, bu kuruluşlara
alternatif sunulabildiği takdirde kapatılmasına sıcak baktığı müşahede
edilmektedir. Bu tutumda, FETÖ/PDY üyelerinin yerel halk ve yetkililerle yıllar
içinde geliştirdikleri ikili ilişkilerin etkisi olduğu gibi, işlemekte olan kuruluşların
alternatiflerinin bulunmamasının da etkisi olabilmektedir.


İş
adamı derneklerini bir referans noktası olarak tutmaya gayret sarf eden
‘FETÖ/PDY’nin, DEİK’in etkin olduğu ülkelerde, Büyükelçiliklerimiz ve Ticaret
Müşavirliklerimizin de gayretleriyle bu imkanın azaldığı, keza Din Hizmetleri
Müşavirliklerimizin Büyükelçiliklerimizle birlikte etkin olabildiği ülkelerde,
PDY’nin Müslüman topluluklar ve İslami kanaat önderleriyle ilişkilerinin
zayıflatıldığı müşahede edilmektedir.


Benzer
biçimde, Yunus Emre Türk Kültür Merkezi kurulan ülkelerde de FETÖ/PDY eğitim
kurumlarının, özellikle dil kurslarının etkinliğini yitirdiği
gözlemlenmektedir.


Keza,
basın alanında, ülkemize müzahir gazete ve dergilerin yayınlanmasının, PDY
iltisaklı basın yayın kuruluşlarının etkisini önemli ölçüde azalttığı da
tecrübe edilen hususlardandır.


FETÖ/PDY’nin Yurtdışındaki Uzantılarına Karşı Alınabilecek
Tedbirler ve Bir FETÖ Diyasporası Oluşmaması Amacıyla Atılabilecek Adımlar


Yabancı Kamuoylarına/Resmi Makamlarına Yönelik Bilgilendirme
Çalışmalarının Kesintisiz Sürdürülmesi


15
Temmuz gecesinden itibaren, uluslararası kamuoyu nezdinde cumhuriyet
tarihimizin en yoğun bilgilendirme çabalarından birini sürdürmekte olduğumuz
söylenebilir.


Önümüzdeki
dönemde, dışarıya yönelik kamu diplomasisi çalışmalarımızın kesintisiz
sürdürülmesi, yeni gelişmelerle içeriğinin zenginleştirilmesi önem
taşımaktadır.


Özellikle
‘FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki odak olduğu gerçeğini ortaya
koyacak yeni somut kanıtların ilgili kurumlarımızca gecikmeksizin paylaşılması
büyük önem taşımaktadır.


‘FETÖ’nün
ülkemiz açısından zararlı olduğu mesajının yanında, bu terör örgütünün,
bulunduğu ülkelerdeki gizli yapılanmaları nedeniyle bu ülke yönetimleri için de
potansiyel tehdit ve tehlike yarattığı mesajının işlenmesi, bu ülkeleri
yanımıza çekmede ilave katkı sağlayabilecektir.


‘FETÖ’yle
ilgili saptamalarımızı destekleyecek akademik külliyat çalışmalarına hemen
girişilmesi de önemlidir. ‘FETÖ’nün Batı’da düşünce ve medya kuruluşları ile
yoğun ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda, yabancı gazeteci ve
akademisyenler ‘FETÖ’nün darbe girişiminin arkasındaki odak olduğunu ortaya
koyacak makaleler hazırlamaya ve uluslararası görünürlüğü olan yayın ve
internet sitelerinde de bu makaleleri yayınlamaya teşvik edilmelidir.
Bakanlığımız bu çerçevede şimdiden harekete geçmiş olup, yurtdışında önde gelen
akademisyenlerin katılımıyla ‘FETÖ’ konusunda bir çalıştay düzenlenmesini ve
bunun sonuçlarının yayınlanmasını içeren bir proje hazırlanmıştır.


‘FETÖ’nün
üçüncü ülkelerdeki Müslüman toplumlar nezdinde, “Türkiye’de Müslümanlara zulüm
edildiği” propagandası yaptığı da bilinmektedir. Dolayısıyla, bilgilendirme
çalışmalarına Diyanet İşleri Başkanlığımızın dahil edilmesi de büyük önem
taşımaktadır.


FETÖ’nün Yuvalandığı Ülkelerdeki Mevcudiyetinin Haritalandırılması
Ve Değişimin İzlenmesi


Gerek
çabalarımız neticesinde sağlanan somut adımlar, gerek FETÖ’nün buna karşı
geliştirmekte olduğu yeni taktikler nedeniyle, örgütün haritalandırma süreci
dinamik ve değişken olmak durumundadır.


Diğer
bir anlatımla, her bir ülkedeki durum zamanla değişecek, yeni şekiller
alabilecektir. Bunların takibi önem taşımaktadır.


FETÖ Meselesinin İkili İlişkilere Hasar Vermesinin Engellenmesi


Çabalarımız
uluslararası kamuoyunu iknaya ve yönlendirmeye yönelik olmalıdır.


Batılı
kamuoylarına yönelik çabalarımızda, insan hakları/demokrasi/hukuk devleti
ilkelerine vurgu yapılması esas olmalıdır, insan hakları boyutuna dikkat ederek
adım attığımızı anlatabilmek gerekmektedir.


Diğer
bölgelerde, öncelikli ülkelerin tespit edilmesi, çabaların bu doğrultuda
yoğunlaştırılması, her bir bölgenin kendine özgü koşullarını dikkate alan
nüanslı yaklaşımlar geliştirilmesi yararlı olabilecektir.


FETÖ’nün Ekonomik/Finans Kaynaklarına Yurtdışında da Darbe
Vurulması İçin Çalışılması


Yurtdışındaki
FETÖ uzantılarının kayıt dışı para hareketleri, rüşvet, yolsuzluk, vergi
kaçakçılığı ve para aklama faaliyetleri çalışılarak bu konularda duyarlı olan
yabancı muhataplarımız nezdinde farkındalık yaratılması üzerinde
çalışılmalıdır.


Yurtdışında
faaliyet gösteren ‘FETÖ’ iltisaklı iş derneklerine alternatifler
güçlendirilmelidir.


Yurtdışındaki
vatandaşlarımız arasında örgütle yönetim düzeyinde ilişkili olmaya kitlelerden
devletimize muhalif bir “FETÖ diyasporası” yaratılmaması


FETÖ’nün
esasen uzun zaman önce, diasporik bir yapıya evrilmeye başladığı söylenebilir.
Filhakika, darbe teşebbüsü gibi hain ve irrasyonel bir eylemin arkasında örgüt
yönetiminin Türkiye’den yabancılaşarak diasporik bir karaktere bürünmesinin ve
uluslararası alanda devşirdiği güç ve girdiği ilişkilerin önemli rol oynadığı
ileri sürülebilir.


‘FETÖ’
yönetiminin ilişkiye girdiği küresel ağlarla aynı paralelde hareket etmesine
hizmet eden keskin Türkiye karşıtı pozisyonun ‘FETÖ’nün yurt  dışındaki
tabanı tarafından içselleştirilmesi ve bir kimliğe dönüştürmesi süreciyle karşı
karşıyayız.


Bu
sürecin, Ermeni diyasporasına benzer biçimde, kendilerini Türkiye nefretiyle
tanımlayan bir “FETÖ diyasporası”nın oluşmasına yol açması muhtemeldir.


İçselleştirilen
bu nefret ve yabancılaşmanın, bir yandan örgüt tarafından küresel ağlarla
kurulan pragmatik ilişkiyi destekleyecek şekilde siyasi söylemler üzerinden
(Türkiye’de insan hakları ihlalleri iddiaları, vb), diğer taraftan müritlere
yönelik ezoterik dini anlatılar üzerinden kışkırtılacağı tahmine müsaittir.


Bunun
engellenmesi amacıyla, örgütle yönetim düzeyinde doğrudan ilişkisi olanların
dışındaki kitlenin FETÖ’nün etkisinden uzaklaştırılması konusu üzerinde
şimdiden düşünülmesi önem taşımaktadır.


Bu
çerçevede Örgütün karanlık yüzü hakkında vatandaşlarımıza yönelik bilgilendirme
kampanyalarının kesintisiz sürdürülmesi önemlidir.


Örgütten
kopmak isteyenlerin “Etkin Pişmanlık Yasası”ndan yararlanabilecekleri hususunda
da bilgilendirme yapılabileceği değerlendirilmektedir.


‘FETÖ’nün
propagandasından etkilenerek örgüte çekilmiş olan şahısların bir nevi
radikalleşme sürecine tabi tutuldukları dikkate alınarak, söz konusu kitleye
yönelik yaklaşımımızın, uzman kurumlarımızın katkısı alınmak suretiyle,
bilimsel temeli olan bir “rehabilitasyon” yaklaşımı da içermesinde fayda
bulunmaktadır.


Bürokrasinin yeniden yapılandırılması


15
Temmuz’da karşı karşıya kaldığımız olaylar Türkiye’nin kamu hayatında bir
değişiklik yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. Bu değişikliğe de kamu
personel sistemi yeniden ele alınarak başlanmalıdır. Reform hamlesinde; sivil
alanın genişletilmesi, demokratik istikrar tedbirleri, merkezden çevreye
uygulama yetkilerinin devri, merkezin planlama ve denetim rolünün öne
çıkartılması, reform hareketinin başlıkları olmalıdır.


Kamu
yönetimi verimlilik, etkinlik ve performans ölçüleri dikkate alınarak
düzenlenmeli, hesap verebilirlik ve hizmet kalitesi artırımı sağlanmalıdır.
Yönetiminde şeffaflığa önem verilmeli, belli aralıklarla mali ve performans
raporlaması yapılarak bu raporlar da kamuoyuna açıklanmalıdır.


Kamu
kurumlarına eleman alınması görevin gerektirdiği ehliyet ve liyakat kuralına
bağlanmalı, görevde yükselmeler için de bu kriterler geçerli olmalıdır. Kamu kurumlarının
Türkiye’nin sosyolojik yapısını yansıtmasının kamu güvenliğine destek
sağlayacağı, kamu zararına yol açacak zararlı faaliyetleri önleyeceği
unutulmamalı, belli bir dini, siyasi, ideolojik vb. kümeleşmesinin ise örgütler
için illegal faaliyet sahası yaratacağı dikkate alınmalıdır.


FETÖ/PDY’nin
kamu kurum ve kuruluşları ile stratejik birimlere sızmasına, buralarda
kümeleşmesine imkân sağlayan olgunun merkezi sınav sorularının çalınması olduğu
dikkate alınarak bu sınavların güvenliği mutlaka sağlanmalıdır.


Askeriye,
adliye, MİT, polis teşkilatı, mülki idare, dışişleri bakanlığı gibi kurum ve
kuruluşlara alınacak personel için yapılacak güvenlik soruşturmasında sadece
adli sicil kaydının var olup olmadığına bakılmakla yetinilmemeli, bu kurumların
gerektirdiği hususlara da bakılmalıdır. Salt adli sicil kaydına dayalı bir
güvenlik soruşturmasının henüz mahkeme kararı kesinleşmedi diye kamu personeli
olmasını önleyemeyeceği dikkate alınmalıdır.


Hukukun
herkesi kucakladığı, huzur, güven ve birlik içinde yaşanan bir ülke, ancak
toplumdaki adalet beklentisinin karşılanmasıyla mümkün olur. Bu nedenle adil,
tarafsız ve bağımsız bir yargının oluşması için gerekli şartlar yaratılmalıdır.


Başta
güvenlik birimleri olan Emniyet ve Jandarma ile MİT, TSK ve tüm kamu kurumlarındaki
örgüt militanları olabildiğince ayıklanmalıdır.


Ülkemiz
demokrasi tarihinde sık sık karşılaştığımız hiçbir darbeyi önceden haber alıp
bağlı olduğu makam ve mercilere haber veremeyen Milli İstihbarat Teşkilatının
bu husustaki yetersizliğinin sebepleri dikkatle araştırılarak yeniden
yapılandırılmalıdır. Amerika Birleşik Devletlerinde 11 Eylül olaylarında
FBI’nın yetersiz olduğu görülerek yeniden yapılandırılmaya gidilmiş olması
örnek alınmalıdır.


Milli
eğitim başka dini, siyasi, ticari grupların eline bırakılmamalı, özellikle orta
öğretimde kaliteli eğitim hizmeti almak isteyenlere bu hizmeti verebilecek
devlet okulları kurulmalıdır. Bu seviyede çocuklara Devlet eliyle kariyer
eğitimi, barınma ve dini bilgi öğrenme imkânı sağlanmalıdır.