PROF. DR. BURHANETTİN CAN
FETÖ ile mücadelede dikkat edilmesi gereken hususlar (BÖLÜM 1-2-3)
FETÖ
İLE MÜCADELEDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR-1:
FETÖ
İLE MÜCADELEDEN SORUMLU BAŞBAKAN YARDIMCILIĞI KURULMALIDIR
GİRİŞ
Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ile başlayan Taksim Kadife
Darbe Süreci, 7 Haziran 2016 genel seçiminde amacına ulaşmış ve siyasal
iktidarın tek başına iktidar olmasını engellemiştir. Şer İttifakı
(ABD-İngiltere-İsrail-Siyonizm-AB) Taksim Kadife darbe sürecini, bir siyasi
iktidarı düşürmek amacıyla başlatmış olmakla birlikte Türkiye’yi
Suriyeleştirmek ve zihnen bölme amacını yol boyu öne çıkarmıştır. Nitekim 7
Haziran 2015 seçimlerinden sonra bu gizli amaç, Güneydoğu’da PKK’nin “Kır’a
Dayalı Şehir Gerillası” aşamasına geçmesi, KCK’nın dört ülkeyi hedef alan
“sınırları belirsiz federasyonu” gündeme getirmesi ve bazı HDP’li belediye
başkanlarının “özerklik ilan etmeleri” ve “bulundukları bölgelerdeki petrolden
pay” istemeye başlamaları ile dışa vurmuştur.
O nedenle 15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi, Gülen Hareketini bir
Truva atı olarak kullanan Şer İttifakının (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-AB)
Türkiye’ye karşı başlattığı sosyolojik savaş amaçlı askeri bir darbe
girişimidir.
Bu yazı serisinde, 15 Temmuz 2016’dan günümüze kadar gelen
süreçte yapılan hatalar ve yapılması gerekenler üzerinde durulacaktır.
Sosyolojik Savaş
“Toplumsal değişme”, toplumun yapısını meydana getiren toplumsal
ilişkiler ağının ve bunları belirleyen toplumsal kurumların değişmesi olarak
tanımlanabilir (1,2). Toplumsal değişmelerin biri içsel (serbest toplumsal
değişmeler), diğeri de dışsal (zorlayıcı toplumsal değişmeler) olmak üzere iki
boyutu vardır (1,2).
Sosyolojik Savaş, “Sosyoloji teorilerinin savaş fenomenine
uygulanarak, hedef toplumun işleyişine yöneltilen sosyolojik müdahaleleri ifade
eden bir kavramdır.” (3). Sosyolojik savaşın biri içe (Sosyolojik savunma)
birisi de dışa dönük (Sosyolojik saldırı) olmak üzere iki boyutu/ekseni vardır.
Sosyolojik savaşın dışa dönük boyutu, rakip/düşman toplumla
ilgili olup onun sosyolojik yapısını, sosyolojik savaşın amacına uygun olarak
tamamen ya da kısmen değiştirme ve yeniden yapılandırma ile ilgilidir. Burada
hedef toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesini, zayıflatma, ortadan
kaldırma, tahrif etme-dönüştürme amaçlanır. Toplumdaki farklı sosyal güçler,
karşı karşıya getirilir ve farklı kesimler aktif halde kitlesel çatışmaya
sokularak toplum bir kaosa sürüklenir. Ardından hedef topluma müdahale edilerek
toplum, yeni ortak paydalar etrafında şekillendirilip yapılandırılır (3).
Sosyolojik savaşın içe dönük ekseni/boyutu ise, kendi toplumu
ile ilgili olup amacı, var olan sosyolojik yapısını, sosyolojik saldırılara
karşı korumak, olumsuz yönde değişmesine mani olmak, kendi toplumsal değerleri,
kültür ve medeniyet kodları düzleminde daha iyiye, güzele doğru bir seyir takip
etmesini sağlamak, toplumun dayanışma ve bütünleşme kapasitesini korumak,
geliştirmek, güçlendirmek ve canlı tutmaktır.
Önümüzdeki günlerde, Şer İttifakı; 1- Bireyleri Ayrıştırma ve
Çatıştırma, 2- Cemaatleri/Hareketleri Ayrıştırma ve Çatıştırma, 3- Mezhepleri
Ayrıştırma-Çatıştırma, 4- Kavimleri Ayrıştırma-Çatıştırma, 5- Sınıfları
Ayrıştırma-Çatıştırma, 6- Halkları Ayrıştırma-Çatıştırma, 7- İdeolojileri
Ayrıştırma-Çatıştırma, 8- Dinleri Ayrıştırma-Çatıştırma amaçlı sosyolojik savaş
stratejisini, Türkiye’de daha etkin bir şekilde uygulayabilmek için ilk bakışta
öngörülemeyen, yeni operasyonlara başvurabilir.
Sosyolojik savaşın etkileri, anında görülmez; değişim
tedricidir. Etkileri dışa vurmaya başladığı zaman iş işten geçmiş, “kurbağa
haşlanmış” ve iş bitmiş olabilir
Bu nedenle çok dikkatli olunmalıdır.
İdeolojik Hareketlerde İnsan Unsuru Spektrumu
İdeolojik hareketlerin tümünde, “sempatizan”, “taraftar”, “âzâ”,
“kadro”, “lider kadro” ve “lider” olmak üzere altı farklı insan unsuru
mevcuttur. Sempatizanlar, harekete sempati duyar, takdir etmekle yetinir; fakat
fiiliyatta yokturlar. Taraftarların, hareket ile organik bağları yoktur; fakat
maddi ve manevi kısmi yardımlarda bulunabilirler; bazı faaliyetlere de iştirak
edebilirler. Âzâlar, hayatını davasına adamış, vakfetmiş insanlardır. Tüm hayatlarını
inandıkları davaya göre plânlarlar. Kadrolar ise azalar içinden çıkan
yetenekleri farklı yönetici ekiplerdir.
Gülen Hareketi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “aşağısı ibadet,
ortası ticaret, yukarısı ihanet içinde” diye yaptığı tanımlama, yukarıdaki altı
grup insanı ihtiva etmektedir. Gülen şantaj ve terör örgütünün “ihanet grubu”,
“azalar”, “kadrolar”, “lider kadro” ve “lider”dir. İbadet ve ticaret grubu diye
tanımlanan grup ise sempatizan ve taraftarlardır.
FETÖ İle Mücadeleden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı Kurulmalıdır
15 Temmuz İhanet Hareketi, Taksim Kadife Darbe sürecinde inşa
edilen sosyolojik zemin, arka plan göz önüne alınarak icra edilmiştir. 15
Temmuz İhanet Hareketinin askeri boyutu ile başarılı bir mücadele verilmiş
olmasına rağmen, sosyolojik savaş boyutu ihmal edilmektedir.
FETÖ ile çok boyutlu bir mücadele verilmesi gerekmektedir:
1-Fikrî, Felsefî, Dinî boyut
2-Yabancı Devletler ve İstihbaratlar Boyutu
3- Masonluk-Siyonizm Boyutu
4- Vatikan Boyutu
5- Güvenlik Boyutu
Bu boyutlarda verilecek bir mücadele, birbiri ile organize bir
şekilde yürütüldüğünde başarılı sonuçlar alınacak ve süreç hızlanacaktır.
Mesele bu açıdan ele alındığında FETÖ ile mücadele, tek bir elden yürütülmeli
ve Başbakan Yardımcılarından birinin sorumluluğunda olmalıdır. Bu Başbakan
Yardımcısının, başka hiçbir görev ve sorumluluğu olmamalı, başka bir işle
uğraşmamalı, tamamen FETÖ ile mücadeleye yoğunlaşmalıdır.
FETÖ ile mücadeleden sorumlu Başbakan Yardımcısının görev ve
sorumluluklarını, aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz:
Sonuç: Allah’a ve Ahirete İman Eden “Temiz Akıl”, “Salih Amel”
ve “Fazilet” Sahibi Olanların Sorumluluğu
Gülen Hareketinin çalışma şekli, şantaj ve darbe mantığı, yeni
bir “İttihat Terakki” ve “Haşhaşiler” vakasıyla karşı karşıya kaldığımızı
göstermektedir. O nedenle Gülen Hareketindeki Emanuel Karasu’lar mutlaka
deşifre edilmelidir. Verilecek mücadelenin, çok uzun süreli bir mücadele
olacağı asla unutulmamalıdır.
FETÖ ile mücadele için kurulmuş ve kurulacak komisyonların
bünyesinde, Masonlar, Ergenekon-Balyozcular, partizanlar, ihtiras şehveti ile
yanıp tutuşanlar, hak ve adalet duygusu zayıf olanlar, duygusal ve öfkeli
davrananlar yer almamalıdır.
15 Temmuz İhanet Hareketi, sosyolojik savaş amaçlı bir askeri
darbe girişimi olduğu için darbeci Şer İttifakı (Darbenin Birinci ve İkinci
Beyni), darbe sonrası süreçte Türkiye’de yeni fay hatları inşa etmek ve var
olan fay hatlarını enerji ile doldurup harekete geçirmek için yeni bir strateji
izlemek isteyebilir. Bu konuya dikkat edilmelidir..
FETÖ ile mücadele sürecinde, iyi niyetle ortaya konan her karşı
görüşü, düşmanlık ve hainlik olarak görmek, nitelendirmek ve suçlamak
yanlıştır, tehlikelidir.
Bugünkü yöneticiler / liderler, hata yapabilir. Bugünkü
yöneticilere / liderlere hatırlatma yaparak yardımcı olmak; Allah’a ve Ahirete
iman eden, “temiz akıl”, “salih amel” ve “fazilet” sahiplerinin” sorumluluğudur
(11 Hud 116).
Öyleyse; Ey Allah’a ve Ahiret’e iman eden “temiz akıl”, “salih
amel” ve “fazilet” sahipleri, sorumluluğunuzu yerine getirin, sabredin ve
“düşmanları sevindirecek işler yapmayın!” (3 Al-i İmran 118-120).
HENÜZ VAKİT VARKEN; YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR!
Kaynaklar
1- Tezkan, M., Sosyal ve Kültürel Değişme, Ankara Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No: 129, Ankara, 1984, S: 2-10.
2- Giddens A., Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2012, S:
77-82
3- Çağlayan, Y., Osmanlıdan Ortadoğu’ya Sosyolojik Savaş,
Etkileşim, İstanbul, 2013, S: 43-45.
Yabancı Devletler ve İstihbaratlar Boyutu
Gülen Hareketi, 1980 Darbesi’nden sonra çok hızlı büyüyen ve
yaygınlaşan bir harekettir. Bir dönem arkasında devlet desteği vardı. Devlet ve
siyaset ricali, Gülen’e ödül vermiş ve elinden ödül almıştır. Dış dünyadaki
okullarını ziyaret etmiş ve okulların açılması için devlet başkanlarına
mektuplar yazmıştır. Türkçe olimpiyatlarına katılıp övgüler yağdırmıştır.
Dünyanın dört bir tarafında bu kadar hızlı ve yaygın bir
örgütlenmede, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Siyonizm-Masonluğun maddi ve
manevi desteği ortaya çıkarılmalıdır.
Gülen Hareketinin hem iç istihbarat hem de dış istihbarat
boyutunun ortaya çıkarılması, FETÖ ile mücadelenin ön şartlarından biridir. İç
istihbaratların yanlış yönlendirmesi varsa, bunun hesabı mutlaka sorulmalıdır.
FETÖ ile ilgili iç ve dış istihbaratlar, Masonluk ve Siyonizm
ilişkisi, belgelere, delillere dayalı olarak ortaya konmalı ve inandırıcı bir
şekilde kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Bunun için FETÖ ile mücadeleden sorumlu
Başbakan Yardımcılığında özel bir komisyon kurulmalıdır.
Vatikan Boyutu
“Dinler Arası Diyalog” bir “Vatikan projesidir”. Gülen
Hareketinin bu proje ile olan ilişkisinin perde arkasının aydınlatılması,
FETÖ’ne karşı verilecek mücadelede önemlidir. Papa ile görüşmesini kim ve nasıl
sağladı; neler görüşüldü ve “Dinler Arası Diyalog” kapsamında hangi faaliyetler
yapıldı, araştırılmalı ve raporlandırılmalıdır. Bu konu ile Yabancı Devletler
ve İstihbaratlar Boyutu Komisyonu ilgilenmelidir.
Ayrıca Gülen Hareketi’nin fikrî ve felsefî temelleri üzerinde
Hıristiyanlığın etkilerinin olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır. Bu konu ile de
Fikrî, Felsefî, Dinî Boyut Komisyonu ilgilenmelidir.
Güvenlik Boyutu
FETÖ elemanlarının tasfiyesi ile ilgili Başbakan Yardımcılığı
bünyesinde, Merkezi Özel bir Kriz Masası kurulmalıdır. Tüm illerde de bu kriz
masasına bağlı çalışan alt kriz masaları oluşturulmalıdır.
Süreçle ilgili bir Kriz Yönetimi Yönetmeliği hazırlanmalıdır.
Yeni kurulan ve göreve başlayan “İtirazları İnceleme Komisyonu”,
FETÖ İle Mücadeleden Sorumlu Başbakan Yardımcısına bağlanmalıdır.
Süreçte görev alan tüm yönetici ve soruşturma
komisyonları/birimleri özel merkezi bir eğitime tâbi tutulmalıdır.
FETÖ ile mücadelede, ilgili tüm bakanlık ve kurumlar arasında
koordinasyon sağlanmalıdır.
FETÖ ile mücadelede, gerekli tüm bilgi ve belgeleri ihtiva eden
merkezi özel bir veri bankası oluşturulmalıdır. Şu ana kadar elde edilen ve yol
boyu elde edilecek olan tüm bilgi ve belgelerin sağlık, güvenirlilik derecesi
tespit edilip sınıflandırılmalıdır. Bu veri bankasında toplanan veriler, ilgili
birimlerle paylaşılarak süreç hızlandırılmalıdır.
Açığa alma, ihraç etme ve tutuklama ile ilgili sağlam ve
güvenilir kriterler ortaya konmalı, var olduğu söylenenler tekrar gözden
geçirilmeli ve Türkiye’nin her tarafında ve her kurumunda bunlara uyulup
uyulmadığı mutlaka kontrol edilmelidir.
Şu ana kadar çıkarılan KHK’ler ile açığa alınan, ihraç edilen ve
tutuklananların dosyaları yeniden incelenmelidir. Mağdur edilenler varsa, eski
görevlerine iade edilmeleri sağlanmalıdır.
Genel olarak tüm birimlerde, özel olarak tüm üniversitelerde
yapıldığı söylenen soruşturmaların, ciddiyeti, güvenirliliği, göz önüne
aldıkları kriterler, komisyon üyelerinin kimliği, kişiliği tekrar
değerlendirmelidir.
Kasıtlı davrandığı tespit edilen tüm yöneticiler, soruşturma
komisyonu üyeleri ve kasıtlı ihbar yapan şahıslar cezalandırılmalıdır.
Açığa alma, ihraç etme ile ilgili yapılan itirazlara, ilgili
birimlerin ne cevap verdiği, bu konuda nasıl davrandığı kontrol edilmeli;
kasıtlı davranış varsa hesabı sorulmalıdır.
Kriz masaları, yapılan uygulamalarla ilgili şikâyetleri göz
önüne almalı ve gerektiği anda, vakit geçirmeden, küskünler/kırgınlar zümresi
meydana gelmeden müdahale etmelidir.
Savcılık tarafından aklanmış olduğu halde göreve iade
edilmeyenlerin, dilekçelerine cevap verilmeyenlerin durumu incelenmeli ve
kasıtlı bir engelleme varsa, ilgililer hakkında soruşturma açılmalı ve hesap
sorulmalıdır.
FETÖ’nün sempatizan ve taraftar kesimi, hareketten
koparılarak kazanılmalı; militanlaşmalarına imkân verilmemelidir.
2. BÖLÜM
FETÖ İLE MÜCADELEDE MERKEZİ DENETİM OLMALI VE MERKEZİ KRİTERLER OLUŞTURULUP
KAMUOYUNA DUYURULMALIDIR
15 Temmuz 2016 İhanet Hareketi, Gülen Hareketini bir
Truva atı olarak kullanan Şer İttifakının (ABD-İsrail-İngiltere-Siyonizm-AB)
Türkiye’ye karşı başlattığı sosyolojik savaş amaçlı askeri bir darbe
girişimidir. 15 Temmuz İhanet Hareketinin askeri boyutu ile başarılı bir
mücadele verilmiş olmasına rağmen, sosyolojik savaş boyutu ihmal edilmektedir.
Sosyolojik savaş boyutu ihmal edildiği takdirde Türkiye’nin ödeyeceği bedel çok
ağır olacaktır. Bu yazıda, FETÖ ile mücadelede sosyolojik boyutta yapılan
hatalar ele alınmakta ve geçmiş yazıda önerilen FETÖ ile mücadele için Başbakan
Yardımcılığı kurulması fikrinin alt zeminine katkı sağlayacak tekliflerde
bulunulmaktadır.
FETÖ İle Mücadelede Merkezi Bir Denetim Yok
Medyada yer alan şikâyetlerden sürecin, merkezi bir
denetime tabi tutularak yürütülmediği, birimden birime, bölgeden bölgeye,
üniversiteden üniversiteye çok ciddi farklılıkların olduğu anlaşılmaktadır.
686 KHK ile üniversitelerden 330 akademisyenin ihraç
edilmesi sonucunda toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkiler üzerine Bakan
Nurettin Canikli, “Listenin YÖK tarafından hazırlandığını, akademisyenlerle
ilgili kararlar konusunda zaman zaman sıkıntı yaşadıklarını ve bunları düzeltme
yoluna gittiklerini, son kararname ile gündeme gelen eleştirilerin de
değerlendirileceğini ve listenin YÖK tarafından yeniden değerlendirilmesinin
isteneceğini” söylemiştir (4).
Bakan Canikli’nin yaptığı açıklamanın ardından YÖK
Basın Müşaviri Şener Aslan’ın ile yapılmış bir röportajda yaptığı açıklamaların
özeti, aşağıda verilmiştir (5):
“-Üniversitelerdeki terör örgütlerine yönelik bu tip
soruşturmaları üniversiteler yapıyor. KHK’larda gördüğünüz A üniversitesinden B
profesörünü üniversiteler belirliyor. İlk önce bunların incelemesini, daha
sonra soruşturmasını, soruşturma sonrasında açığa alma, görevden uzaklaştırma
ve daha sonra da ihraç talebini üniversiteler yapıyor.
-Biz YÖK olarak bu işlemleri üniversitelerin yapması
şeklinde de bir karar aldık, çünkü onları en iyi üniversiteler tanıyor. Bir
hocaya ilişkin bir iddia geldiğinde biz onu önce bilemeyiz. Belgeye dayanması
lazım, ama onun dışında tanımak ve bilmek de lâzım o kişileri. O yüzden biz YÖK
olarak bütün bu safhaların üniversitelerde başlatılıp üniversitelerde bitmesi
kararı aldık ve o şekilde devam ediyor.
KHK’larda gördüğünüz kişiler, tamamen
üniversitelerinde yapılan inceleme soruşturma sonrasında ihraç edilme teklifi
yapılan kişilerdir. Her kişinin atılma nedeni ile ilgili açıklama yapamayız.
İtirazları varsa kişiler tekrar üniversitelere itirazda bulunabilir.
-Üniversiteler bu ihraçları komisyon oluşturarak
yapıyor. Rektörün demesiyle olmuyor bu işler.
-Kanunen üniversiteler tarafından komisyon kuruluyor.
Bir kişinin kararıyla değil. Komisyon içerisinde farklı kişiler de var. O
komisyonlara raporlar geliyor. Birçok kıstas var ve üniversiteler onları
değerlendiriyor. Bylock çok önemli bir kıstas ki o bylock için de
derecelendirmeler var. Her kullanıcı değil, aktif olanlar inceleniyor. Bank
Asya’da belli dönemki para hareketleri…
-YÖK üniversitelerdeki bu ‘ihraç etme ve itiraz kabul
etme’ mekanizmasının adil işlediğini nasıl kontrol ediyor? Sorusuna verilen
cevap:
-Hayır, biz neden bu aşamaların nasıl işlediğini takip
edelim ki? Hem ‘Üniversitelere dokunmayın, YÖK üniversiteleri özgür bıraksın
diyorlar, hem de YÖK neden üniversiteleri denetlemiyor’ diyorsunuz. Bu tamamen
üniversitelerde yürütülen bir süreç.
-Biz son dönemde yapılan soruşturmaların ve ihraçların
hepsinde inisiyatifi üniversitelere bıraktık.”
Bakan Canikli’nin ve YÖK Basın Müşaviri Şener Aslan’ın
yaptığı açıklamalar, sürecin nasıl işlediğinin güzel bir göstergesidir.
Binlerce insanın hayatı üzerine karar verilirken,
Hükümetin ve YÖK’ün hiç bir kontrol yapmadan, kurumlardan gelen listeleri
olduğu gibi KHK’lerle uygulamaya sokması, yanlış olmuştur ve de böyle devam
ederse tehlikeli sonuçlar doğuracaktır.
Oysa Başbakan Yıldırım, 01. 08. 2016 tarihinde yaptığı
açıklamada “Başbakanlık’ta kriz merkezi kurulduğunu” ve “Bakanlıklarda kurullar
oluşturulduğunu”, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’ün devreye
girdiğini ve işlerin tıkır tıkır yürüdüğünü” ifade etmişti (6).
Merkezi bir kriz ve denetleme masası kurmadan ya da
kurulmuş olanları çalıştırmadan, merkezi ortak kriterler belirlemeden ya da
belirlenmiş ise kurumların buna uyup uymadığına bakılmadan, kurumlardan gelen
listelerin KHK’ye konması, yanlış olmuştur. Sosyolojik savaş ajanlarının
istediği fırsat, onlara verilmiş ve yeni sosyolojik fay hatları inşa edilmiş ve
de edilmektedir.
FETÖ İle Mücadelede Merkezce Belirlenmiş, Kamuoyuna Duyurulmuş, Sağlam
Ortak Kriterler Yok
15 Temmuz sonrasında Türkiye’de, FETÖ ile ilgili
yapılan temizlik operasyonları için Başbakan Yıldırım, 01.08.2016 tarihinde,
yaptığı açıklamayı (6) ve YÖK müşavirinin açıklamalarını (5) referans alarak
“açığa alma, tutuklama ve ihraçlarda” göz önüne alınması gereken kriterleri
aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
17- 25 Aralık’tan sonra hâlâ uyanmamış olanlar, masum
kabul edilmeyecek,
Bylock’u aktif olarak kullanma ve kullanmanın
muhtevası göz önüne alınacak,
Bank Asya’da belli dönemdeki para hareketleri
önemlidir,
Fiilen Darbe yapmaya kalkışanlar ve onlara aktif
destek sağlayanlar,
İntikam duygusuyla değil, adaletle hareket edilecek,
Yaşla kurunun birlikte yanmasına da asla izin
verilmeyecek,
Birbirlerine karın ağrısı olanlar piyasaya çıkıp,
haksızlık yapamayacak,
Haksız yere işlem görmüş olanlar yeni baştan ele
alınacak, haklıyla haksız, suçluyla suçsuz ayırt edilecek.
Fakat işin pratiği, başlangıçtan beri buna
uymamaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “…At izi, it izine karışmış vaziyette.
‘Ben bir şey atayım da nasılsa tutar’ diyenler var. Özellikle yazılı ve görsel
medya dünyasında bu çok var… Öyle yorumlar yapıyorlar ki suçladıkları o insanın
bu işle hiç alâkası yok. Ama o insana o yaftayı yapıştırıyor.” (7) demesi;
Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz’ın, “15 yıldır
tanıdığım, ‘o gece’ tankın önüne yatan, FETÖ düşmanı Oktay Kılıç’ın evi
FETÖ’den aranıyorsa, bu operasyon ‘bize’ dönmüş demektir!” “Namaz kılanı
Fetullahçı sanan, Meşveretçi, Yazıcı, Okuyucu, Nakşi, Kadiri arasındaki farkı
bilmeyen 28 Şubatçılarla FETÖ temizliği yapılamaz.” (8), tarzındaki açıklaması;
Başbakanlık Baş Müşaviri Abdülkadir Özkan’ın ve AK Parti Gaziantep milletvekili
Şamil Tayyar’ın açıklamaları (9) ve 686 Sayılı KHK ile ilgili, bugüne kadar AK
Parti politikalarını destekleyen bazı köşe yazarları, STK yöneticileri,
akademisyenlerinden ve bazı AK Partili milletvekillerinden, “Sinsi bir tezgâh
var”, “Referandum darbesi bu!”, “Kriptolar Referandum darbesi yapıyor”
“Bürokratik darbe bu”, “Kim yapıyor bu temizliği?” “Erdoğan’ın altı oyuluyor”,
“Bu işin içinde bir iş var”, “Büyük provokasyon”, “Devlete adalet yakışır”,
“Kim yaptı bu listeyi”, “AK Partiye Operasyon” (10) şeklinde gelen çok sert
tepkiler, FETÖ ile ilgili mücadelede, hem merkezi kriterlerin var olmadığını,
varsa da buna uyulmadığını, hem de merkezi bir denetim sisteminin olmadığını
ortaya koymaktadır. Kısacası, “açığa alma, tutuklama ve ihraçlarda” teori ile
pratik birbirini tutmamaktadır. Ne merkezi kriterler oluşturulmakta, ne de
merkezi denetim yapılmaktadır.
“Makul Şüphe” ve “Açığa Alma- İhraç Etme-Tutuklama” İlişkisi
“Açığa Alma, İhraç Etme ve Tutuklama Listelerinde”
kaba hatları ile 1- Elinde silah olan Güvenlik Mensupları (asker, polis,
istihbaratçı), 2-Yargı Mensupları (hâkim, savcı), 3- Eğitim Camiası
(öğretmenler, akademisyenler), 4- Devletin değişik kurumlardaki personel, 5-
Değişik STK üyeleri, 6- Özel sektör mensupları (mahalle esnafı, patronlar ve
yöneticiler) ve 7- Eski milletvekilleri ve siyasi parti mensupları yer
almaktadır.
Bu listelerde adı geçenlerden 15 Temmuz 2016 Askeri
Darbe Girişiminde fiilen yer almış, yardım ve yataklık yapmış ve görevini ihmâl
etmiş olanların tümü, yasalar çerçevesinde, delillere ve belgelere dayalı
olarak âdil bir şekilde yargılanıp cezalandırılmalıdır.
Fiilen darbeye iştirak etmemiş, “makul şüpheli” konumundaki
silahlı polis-asker-istihbarat elemanları ve devletin kritik kurumlarında
çalışanları, tedbir olarak açığa alarak ya da tutuklayarak etkisiz hale getirip
sonra yargılamak âdil bir davranış olur. Ancak bu sınıftaki insanları, mahkeme
kararı olmadan ihraç etmek âdil değildir.
Elinde silah olmayan yargı mensuplarını, karar verme
sürecinde etkili olabilecekleri için, öncelikle “merkez valileri” gibi “kızağa
çekerek”, karar verme sürecinde etkisiz hale getirmek, sonra da belgelere
dayalı olarak yargılamak, doğru ve âdil bir davranıştır.
Elinde silah olmayan akademisyenleri, öğretmenleri ve
diğer sivil devlet görevlilerini ise, tedbir olarak her türlü idari görevden
almak ve fakat diğer görevlerine devam etmesini sağlamak ve bu süreçte
gözlemlemek daha uygundur. Bu gruptakiler hakkında sağlam deliller elde
edildiğinde de, yargının önüne mutlaka çıkarılmalı ve hesap sorulmalıdır.
Açığa alma ve ihraç etme uygulamalarında çok hassas
davranılmalıdır. Mahkeme kararı olmadan ihraç etmek, gelecekte çok ciddi maddi
ve manevi tazminat davalarının açılmasına sebebiyet verebilecektir. Kendi
sorunlarımızı ülke içinde en âdil bir şekilde çözmek esas alınmalıdır.
İnsanları AİHM’e mecbur etmek yanlıştır.
Medyaya yansıyan şekliyle, “ihanet grubunun” (üst
tabakasının) kâhir ekseriyeti, 15 Temmuz askeri darbe girişiminden önce; geri
kalanların bir kısmı da, darbenin hemen ardından yurt dışına kaçmışlardır.
Dolayısıyla bugün ülke içerisinde FETÖ’nün sempatizan ve taraftarları ile
âzâlarının bir kısmı bulunmaktadır. Yani bugün yürütülen operasyonlarda “açığa
alınan, tutuklanan ve ihraç edilenler” içinde genellikle FETÖ’nün
sempatizanları, taraftarları ile âzâlarının bir kısmı ve de FETÖ ile hiç
alâkası olmayan insanlar yer almaktadır.
Sonuç: “Kelebek Etkisi”
Tüm yanlış anlamalara ve istismarlara mâni olmak için
burada bir noktanın altını –özenle- çizmek istiyoruz. Bizim, “mağdur/masum”
derken kast ettiğimiz, FETÖ ile hiç alâkası olmadığı halde FETÖ havuzuna konan
bazı insanlardır. Yani “yaşlardır”, “kurular” değildir. “Yaşların” en hızlı bir
şekilde ayıklanması, itibarlarının ve haklarının kendilerine geri verilmesi
tarihi bir sorumluluktur. Mücadelelerdeki kanuniyeti göz önüne alırsak; âzâlar,
kadrolar, lider kadro ve lider cezalandırılmalı; diğerleri kazanılmalıdır. Eğer
âzâ olanlarla diğerlerini ayırt edecek bir kriter, bir mekanizma bulunmaz ise,
“sempatizan ve taraftarları militanlaştırma” komünist taktiğinin uygulanmasına
fırsat verilerek Gülen Hareketi’nin sempatizan ve taraftarlarının, aktif
militan olarak FETÖ’nün âzâları haline gelmesine sebep olunabilir.
12 Eylül 1980 darbesinde PKK’cı diye Diyarbakır
cezaevinde hapsedilen üç grup insanın birçoğu, cezaevindeki uygulamalardan
sonra militanlaşmış ve PKK’nın aslî unsuru haline gelmiştir: 1- PKK ile hiç
alakası olmayan bazı Kürtler, 2- PKK sempatizanları ve 3- PKK taraftarları.
Bugün aynı hata yapılıp FETÖ’ne militan
yetiştirilmemelidir.
FETÖ havuzuna atılanlar, hassasiyetle ayıklanmaz ve
hepsine aynı muamele yapılırsa, bu insanlar, MOSSAD ve CIA gibi yabancı
istihbaratların kucağına itilmiş olabilecektir. Bu durumda Türkiye’nin
ödeyeceği bedel, çok daha yüksek olacaktır.
O nedenle yapılması gereken, samimi olan “ibadet “ve
“ticaret ehlini” kazanarak yapının üzerine gitmek ve geniş kitlelerden FETÖ’nü
tecrit etmektir.
Tehlike gerçekten de büyüktür. Asıl tehlike, FETÖ ile
hiç alâkası olmadığı halde FETÖ havuzuna konan “yaşların”, âzâlarla aynı kefeye
konularak gayrı memnun kitlenin genişletilmesidir. Böyle bir davranış,
tehlikeyi küçültecek yerde daha da büyütecektir. Gayrı memnun sayısını artıran
her uygulama, “Kelebek Etkisi” yaparak sosyolojik savaşın toplumun değişik
kesimlerine yayılmasına sebebiyet verecektir. Yapılan her hatanın bedelini
ülke, önümüzdeki yıllarda ağır ödeyecektir.
Hukuk kurallarına göre “Aksi ispatlanmadıkça, insanlar
masumdur”. “İddia makamı, iddiasını ispatlamak zorundadır.” Masum insanları
mağdur etmek, İlâhi adalete uygun değildir. Herkes Allah’ın huzurundaki yüce
mahkemeyi düşünmeli, söz ve davranışlarına dikkat etmelidir.
Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir!
Kaynaklar:
1- Babacan, N., Yanlışlar Düzelecek, Liste Yeniden
YÖK’e Gidecek, Hürriyet 10 Şubat 2017;
http://www.hurriyet.com.tr/yanlislar-duzelecek-liste-yeniden-yoke-gidecek-40361102
2- Öztürk, F., YÖK: İhraçlarda İnisiyatif Üniversitelerde,
BBC Türkçe 08 Şubat 2017, bbc.com/turkce/haberler-turkiye-38906141
3- Çelik, M., Yaşla Kuru Bir Arada Yanmayacak, Vatan
01.08.2016
4-Erdoğan’dan FETÖ operasyonları yorumu: At izi it
izine karıştı, 07.09.2016, İHA
5-Mücahit Küçükyılmaz,06 Eylül 2016 Salı 17:20,
twitter hesabı
6- Can, B., Sosyolojik Savaş Amaçlı 15 Temmuz İhanet
Hareketinin Bir Yıllık Döneminin Değerlendirilmesi-1: Siyasi İktidara Rağmen
Operasyonları Yürüten “Gizli Kirli El” Ve “Gizli Karanlık Güç” Kimdir?, Umran
Dergisi, Temmuz, 2017
7- Can, B., Kadife Darbeden Askeri Darbeye-13: “Açığa Alma Ve İhraçlarla”
İlgili Geçmişte Çıkarılan Tüm KHK’ler Yeniden Değerlendirilmeli Ve Özel Kriz
Masası/Masaları Kurulmalıdır; 17.2.2017 Milli Gazete.
3. BÖLÜM
ŞER İTTİFAKININ SOSYOLOJİK SALDIRILARINI ETKİSİZ KILMAK İÇİN “GAYRI MEMNUN
SAYISINI” AZALTMAK
BU yazıda, FETÖ ile mücadelede sosyolojik boyutta
yapılan hatalar ele alınmaktadır. FETÖ ile mücadelede gayrı memnun sayısının
gittikçe artmasının sebepleri üzerinde durulmakta ve bazı önerilerde
bulunulmaktadır.
Tüm yanlış anlamalara ve istismarlara mâni olmak için
burada bir noktanın altını -özenle- çizmek istiyoruz. Bizim, “mağdur/masum” ve
“gayrı memnun” derken kast ettiğimiz, FETÖ ile hiç alâkası olmadığı halde FETÖ
havuzuna konan bazı insanlardır. Yani “yaşlardır”, “kurular” değildir.
FETÖ Havuzuna Konan İnsan Unsurlarının Analizi
Ülke sathında, “açığa alınan, ihraç edilen ve
tutuklananlar”la ilgili mevcut uygulamalar incelendiğinde, “FETÖ’cü listesi”,
aşağıdaki insan unsurundan oluşmaktadır:
* 15 Temmuz askerî kalkışmasında bizzat görev alan,
asker, polis, yargı mensupları, istihbaratçılar ve siviller.
* Emniyet İstihbarat/Askeri İstihbarat/MİT’in bilgi ve
belge kapsamında belirlediği FETÖ mensupları.
* Gülen’in Bank Asya’yı kurtarmak için “Bank Asya’ya para
yatırın!” çağrısına uyarak para yatıranlar. Daha sonraki dönemlerde Bank Asya
ile parasal ilişkisi devam edenler.
* Gülen Hareketi’nin sempatizanları ve taraftarını
ihtiva eden listeler.
* Cep Telefonlarında ByLock programı var olanlar.
* Kifayetsiz muhterislerin bir makamı ya da mevkii ele
geçirmek için FETÖ ile hiç alâkası olmayan ve fakat kendisine engel
gördüklerini FETÖ mensubu olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar/ihraç
edilenler/tutuklananlar.
* Geçmişte aralarında husumet bulunanların
birbirlerini FETÖ’cü olarak ihbar etmeleri ile açığa alınanlar/ihraç
edilenler/tutuklananlar. Özellikle idarecilerin kin güttüğü kişileri, ilgileri
olmadığı halde “Gülenci” olarak listelemesi.
* Bizzat FETÖ mensubu olanların (kriptoFETÖ’cular),
kendilerinden olmayan herkesi, Gülenci olarak ihbar etmeleri.
* Taksim Kadife Darbe sürecinin ve 15 Temmuz ihanet
hareketinin iç beyin takımı olan mason, Sabatayistlerin ihbar ettiği insanlar.
* Başta MOSSAD ve CIA olmak üzere yabancı istihbarat
mensuplarının Gülenci olarak ihbar ettikleri kimseler.
* Geçmişte Gülen hareketine dâhil olmuş, yardım etmiş,
kurban vermiş ve fakat 17-25 Aralık operasyonundan sonra ayrılmış ve bütün
bağlarını koparmış olanların bir kısmının hâlâ FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri
ve fişlenmeleri.
* Geçmişte Gülen hareketine ait, dershane, okul ve
yurtlarda kalan ve fakat Gülen hareketi ile hiç ilgisi olmayan gençlerin,
çocukların ve onların ailelerinin FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve
fişlenmeleri.
* Geçmişte FETÖ’nün değişik kurumlarında çalışanlar,
görev alanlar.
* Aktif-Sen üyelerinden oluşan listeler.
* Zaman gazetesine abone olanlardan oluşan listeler.
* 15 Temmuz 2016 tarihi itibariyle Gülen hareketinin
okullarında okuyan gençlerin ve ailelerinin FETÖ’cü olarak kabul edilmeleri ve
fişlenmeleri.
* 17-25 Aralık’tan sonra çocukları istemediği için
çocuklarını Gülen’in okullarından alamayan ailelerin fişlenmesi ile oluşan
listeler.
* Ticari rakiplerin birbirlerini FETÖ’cü olarak ihbar
etmeleri.
* İhale mafyasının rakiplerini FETÖ’cü olarak ihbar
etmesi.
* Birbiri ile küskün komşuların birbirlerini FETÖ’cü
olarak ihbar etmeleri.
* Psikopatların herkesi, FETÖ’cü olarak ihbar
etmeleri.
* Maliye-polis-yargı baskı ve şantaj kıskacında Gülen
hareketine yardıma ve hizmete mecbur bırakılan iş adamı ve bürokratlar.
* Aralarında husumet olan karı kocanın birbirlerini
”FETÖ’cü” olarak ihbar etmesi.
* Dost hayatı yaşayan eşlerin, ”FETÖ’cü” olarak
birbirlerini ihbar etmeleri.
Bu liste daha da genişletilebilir.
Eğer tüm bu insanlar, FETÖ’cü olarak görülür ve aynı
muameleye tâbi tutulur, hassas bir ayıklanma yapılmazsa, “kurunun yanında yaş
da yanar “ misali bir duyarsızlık gösterilirse, korkarız ki kuru’lar ve yaş’lar
hep beraber yanabilir; kin ve nefret ortalığı kasıp kavurabilir ve Türkiye,
büyük bir kaosa sürüklenebilir.
Müslüman tabanda gayrı memnun sayısının gittikçe
artması ve yaygınlaşmasının sebebine, bu açıdan bakılmalıdır.
Açığa Alma, İhraç Etme ve Tutuklama Listelerini Hazırlayan İnsan Unsurunun
Analizi
Hazırlanan listelerle ilgili sorulması gereken temel
birkaç soru vardır:
yyy 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişiminden
sonra devlet, Gülen şantaj ve terör örgütünün aslı elemanları ile ilgili hiçbir
hazırlık yapmamış mıdır?
yyy Devlet eğer bir hazırlık yapmış ise Gülen
hareketinin asli unsurlarına ilişkin her türlü sağlam bilgi ve belgenin elde
mevcut olması gerekmektedir. Öyleyse “açığa alma, ihraç etme ve tutuklama
listelerinde” yer alan ve suçlanan insan unsuru ile ilgili her türlü bilgi ve
belge kapsamında sorgulamaların yapılması ve mahkemeye çıkarılmaları gerekmez
mi?
yyyEğer devlet tarafından zamanında bu hazırlık
yapılmadıysa/yapılamadıysa bunun bir sebebi olmalıdır. Şu söylenebilir: MİT,
Emniyet İstihbarat ve Askeri İstihbarat dâhil devletin bütün birimlerine, FETÖ
sızmıştı; o nedenle bir liste hazırlığına gidilememiştir. Bu çok doğrudur.
Ancak bugün bu tehlike, gene mevcut değil midir?
Kripto FETÖ’cular çok iyi kamufle olduklarından bir
kısmı, bugünkü listeleri hazırlamakla görevlendirilmiş de olabilirler. Öyleyse,
elde sağlam belge/delil olmadan, sağlam kriterler oluşturulmadan insanları
açığa almada, ihraç etmede ve tutuklamada acele ile karar verilmemeliydi ve
verilmemelidir. Mutlaka merkezi bir denetim sistemi kurulmalıdır.
Medyada yer alan ve açığa alınıp tutuklanan ya da
ihraç edilenlerin verdikleri bilgilere göre listeler, aşağıdaki unsurlar
tarafından oluşturulmaktadır:
1- İstihbarat örgütleri (MİT, Emniyet İstihbaratı,
Jandarma İstihbaratı vb.) tarafından hazırlanan listeler,
2- Bizzat idareciler tarafından hazırlanan listeler,
3- Bazı İdarecilerin amaçlı olarak oluşturdukları
“ideolojik taraflı komisyonlar” tarafından hazırlanan listeler,
4- Bazı İdarecilerin adil olduklarına inandıkları
kişilerden oluşturdukları komisyonlar tarafından hazırlanan listeler,
5- Köşe yazarları tarafından sunulan listeler,
6- Bazı STK’lar tarafından hazırlanıp sunulan
listeler,
7- Siyasiler tarafından hazırlanan listeler,
8- “Gizli el” tarafından hazırlanan listeler.
Başka alternatifler de olabilir.
Bu günün pratiğinde, bu 8 farklı insan unsuru,
listelerini merkezi ortak kriterlere göre hazırlamamaktadır. Listeleri
hazırlayanlar, hazırlanan listelerde yer alan şahısların her biri ile ilgili
gerekli belgeleri sunmamaktadır/sunamamaktadır. Dahası, bazı insanlar, “niçin
açığa alındıklarını”, “niçin ihraç edildiklerini”, “hangi belgelere dayanarak
suçlandıklarını” ve “yargı tarafından aklandıkları halde niçin göreve iade
edilmediklerini” bilmemektedir ve de öğrenememektedir.
Bu 8 farklı insan unsuru içerisinde, kriptoFETÖ’cu,
mason, Sabatayist, Ergenekon-Balyozcu, MOSSAD/CIA/MI6/BND işbirlikçilerinin
olup olmadığından emin olunmalıdır. Bunlar ayıklanmadıkça, FETÖ’ye karşı
verilen mücadele, amacından sapmış olacaktır.
Geçmişte Gülen Hareketi-Devlet Ricali İlişkisinin Meydana Getirdiği
Psikolojik Ortamın Etkisi
1980 darbesinden 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe
girişimine kadar olan süreçte, rahmetli Erbakan hariç, genellikle, dönemin
cumhurbaşkanları, başbakanları, genelkurmay başkanları ve siyasî parti
liderleri/kadroları, belediye başkanları, birçok STK/gönüllü
kuruluşlar/cemaatler, Gülen’i ve Gülen hareketini övmüş, ödül vermiş, ödül
almış ve ülkenin birçok imkânını ona tahsis etmişlerdir. Bu durum, halkın bu
harekete sempati ve güven duymasına katkı sağlamıştır. Ailelerin, çocuklarının
korunması konusunda gösterdiği hassasiyet ve Gülen hareketinin
dershane-okul-yurt-ev düzleminde gösterdiği başarı, dünyanın dört bir tarafında
okullar açması ve her yıl “Türkçe Olimpiyatları(!)” düzenlemesi, halk üzerinde
etkili olmuş ve halkın belli bir kesiminin Gülen Hareketi’ne sempati duymasını,
taraftar olmasını ve bağlanmasını sağlamıştır. “Türkçe Olimpiyatlarına(!)”
devlet ricalinin katılıp, övgüler yağdırması, var olan etkiyi daha da
pekiştirmiştir.
Gülen hareketinin yurt dışında okul açabilmesi için,
devlet ricalinin, ilgili ülke devlet ricaline “referans mektubu yazıp ricada
bulunması” da, halkın eğilimleri üzerinde etkili olmuştur. Ayrıca Gülen
hareketinin dershane ve okullarındaki öğrencilerin, girdikleri sınavlarda
yüksek puan almaları, üniversitelere ilk sıralarda girmeleri, Gülen hareketinin
okullarına, yurtlarına ve evlerine olan ilgiyi artırmış; geniş bir kesim,
çocuklarını buralara göndermek için uğraşmıştır. (Bugün, sınav sorularını
çalarak kendi seçilmiş öğrencilerine vermelerinin sonucunda, yüksek başarı elde
edildiği söylenmektedir. Geçmişte böyle bir iddia söz konusu değildi.
Dolayısıyla halk bu durumu bilmemekteydi.)
Diğer taraftan yurt dışına giden öğrencilere, barınma
imkânları sağlamış olmaları da, insanlar üzerinde etkili olmuştur.
“Ne istediler de vermedik”(!) diyen Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın, sonradan, “Allah ve milletimiz bizi affetsin, zamanında biz
tehlikeyi göremedik” demesi, eski bazı genelkurmay başkanlarının, eski bazı
Meclis başkanlarının ve birçok siyasinin, benzer açıklamalarını göz önüne
aldığımızda; 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimine kadar devletin
elindeki tüm imkânlarla, göremediği bir tehlikeyi; sade vatandaşı, iş
adamlarını, akademisyenleri, öğretmenleri, imamları, vb. tehlikeyi
göremedikleri için suçlamak, ciddi deliller olmadan, gerçekten pişman olup
olmadıkları araştırılmadan cezalandırmak, yanlıştır ve çok daha büyük
travmalara ve sorunlara neden olacaktır.
Süreç değerlendirilirken, aşağıdaki iki kırılma noktası dikkate
alınmalıdır:
1- 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimi,
2- 15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi.
Bu iki tarihi kırılma anı göz önüne alınırken, şu iki
noktaya özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir:
yyy 17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimine
kadar devlet ricalinin büyük bir kesiminin, Gülen hareketi ile ilgili övgü dolu
sözler söylemesinin ve devlet imkânlarını, özellikle, belediye imkânlarını
tahsis etmelerinin halk üzerindeki etkileri.
yyy Gülen hareketi tarafından inşa edilen
maliye-polis-yargı şantaj ve tehdit mekanizmasının varlığı ve bunun iş
adamları, bürokrasi üzerindeki etkileri.
17-25 Aralık maliye-polis-yargı darbe girişimi ile 15
Temmuz Askeri Darbe Girişimi arasındaki dönemde, Gülen terör ve şantaj hareketi
mensuplarının bir kısmının, o günün şartları göz önüne alındığında, gelgitler
yaşayabileceğine, kararsız kalabileceğine dikkat edilmelidir. Çocuklarını
okullarından, yurtlarından almamış/alamamış olabilir, kurban yardımında
bulunmuş olabilirler. Bu dönemle ilgili olarak çocuklarını Gülen terör ve
şantaj hareketinin okullarında okutmuş olmak veya onun yurtlarında kalmış olmak,
temel kriterler zümresi içerisinde değerlendirilmemelidir. Yasal olarak hiçbir
işleme tâbi tutulmamış bir banka ile parasal işlem yapmayı, yurt ve okullarda
bulunmayı, esaslı bir suç unsuru olarak görmemiş/görememiş olabilirler. O
dönemin psikolojisi buna uygundu.
15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi’nden sonra Gülen terör
ve şantaj hareketini destekleyenlerin, onları aklamaya çalışanların üzerine
kesin bir şekilde gidilmeli ve sağlam bilgi ve belgeye dayanarak mutlaka
mahkemeye çıkarılmalıdırlar.
Maliye-Polis-Yargı, Korku-Şantaj İmparatorluğunun (FETÖ) İnşa Ettiği
Psikolojik Ortamın Etkisi
Gülen terör ve şantaj hareketi, maliye-polis-yargı
üçgeninde kurdukları şantaj şebekesi ile insanların yatak odasına ve
banyolarına sızmış, pek çok işadamını, esnafı, devlet ricalini, sivil ve asker
bürokratı ve siyasiyi tuzağa düşürmüştür.
Siyasi iktidar, maliye-polis-yargı üçgeninde seri
halde yaptığı görevden almalarda, yeni atananların da, bir müddet sonra tekrar
ve tekrar görevden alınması, sürekli olarak “kriptoFETÖ’cülerin varlığından”
bahsedilmesi, “her an yeni bir darbe olabilir” uyarıları, bir korku ve şantaj
imparatorluğu inşa edilmiş olduğunun önemli göstergesidir.
15 Temmuz Askeri Darbe Girişimi’ne kadar olan süreçte,
bu korku ve şantaj imparatorluğunun, gerek Gülen hareketi içerisindeki “ibadet
ve ticaret ehli” üzerinde ve gerekse Gülen terör ve şantaj hareketine mensup
olmayan insanların üzerinde, bir korku meydana getirmiş olması çok doğaldır.
Bu korkunun sonucunda birçok insan ve iş adamı, Bank
Asya’daki hesaplarını kapatamamış, kredi kartlarını iptal edememiş, Zaman
gazetesi aboneliğini iptal edememiş ve daha önceden yapmış oldukları yardımları
kesememiş olabilir. Dahası, kredi kartlarını iptal ettirme isteklerine Bank
Asya yönetimi, olumlu bakmamış, hep göz ardı etmiş ve iptal etmeyi
savsaklamıştır. Keza aynı durum, Zaman gazetesi aboneliği için de geçerlidir.
Sonuç
Bugün açığa alma, ihraç etme ve tutuklamalarda,
yukarıda yazılan hususların tamamının göz önüne alınması, ona göre karar
verilmesi, daha uygun olacaktır. Böyle bir uygulama, adaletin tesisine yardımcı
olacak; mağdur ve gayrı memnun sayısını azaltarak ülkede huzurun tesisine
katkıda bulunacaktır.
Rabbimizin emri, daima aklımızda olmalıdır:
“Ey iman edenler, adil şahitler olarak Allah için,
hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın.
Adaletle hükmedin. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz
Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (5 Maide 8).
Henüz vakit varken; yarın çok geç olabilir!