KAYNAK : http://odatv.com/abdli-senatorun-o-sozunden-sonra-tsknin-basina-balyoz-indi-2009171200.html
ABD’li senatörün o sözünden
sonra TSK’nın başına “Balyoz” indi
2010
tarihinde, TSK’daki milli duruşundan taviz vermeyenlerin kafasına “Balyoz”
iner. 11 Şubat 2011 yılında, sözünü ettiğim toplantının baş aktörleri olan
Saygun Paşa ve Burhan Albay tutuklanır…
“Çok çetin Bir Yola Girdiniz General…”
Başlıktaki sözü bir ABD’li senatör
söylüyordu 2007 yılında. Orgeneral Ergin Saygun’a, görüşme yapmak için gittiği
ABD’deki bir toplantı sırasında söylenen sözlerdi bunlar. Peki, neden
söylenmişti ve ne denilmek istenmişti bu sözlerle? Sonra ne olmuştu?
Anlatalım…
Malum, son bir yılda ABD-PKK/PYD
ilişkileri “Bizim
kara gücümüz” çizgisine geldi, yani “yasak aşk”
alenileşti.
Geçmişte yaşanan “yasak aşk”
bugün mutlu bir izdivaca dönüşmüş görünüyor. Ayrıca Barzani de bağımsızlık
referandumuna hazırlanıyor.
Peki, dün ne olmuş?
Söyleyelim.
Bu ABD-PKK “yasak aşkı”,
Türk istihbaratı tarafından birkaç kez iş üstünde basılmış, görüntülenmiş. Söz
konusu “yasak
aşk”, Türk yetkililerce, ABD’liler nezdinde somut olarak ortaya
konulmuş.
İşte o hikâye ve sonrası…
***
O günkü gelişmeleri, ABD ziyareti
sırasında bizzat Saygun Paşa’nın yanında bulunan ve Hasdal Askeri cezaevinde
birlikte kaldığımız Albay Burhan Göğce’nin anlattıklarından aktararak,
yukarıdaki soruların cevabını bulmaya çalışalım.
Anılan yılda Saygun Paşa, Burhan
Albay ile birlikte yetkililerle görüşme yapmak üzere ABD’ye gider. Görüşülecek
konularla ilgili bir sunu hazırlamışlardır.
Görüşme öncesi kaldıkları otele,
birkaç Amerikalı yetkili gelir ve yapacakları sunuyu görüşme öncesi incelemek
isterler. Ancak Burhan Albay sunuyu vermez.
ABD’liler çok bozulur.
Reddedilmeye hiç alışık değillerdir, hele de Türk yetkililer tarafından.
Ancak Saygun Paşa’nın İkinci
Başkanlığı sırasında askeri yetkililer, ABD’lilere karşı milli menfaatleri
doğrultusunda çok “dişli” davranmaktadır.
Zaten Burhan Albay da Saygun
Paşa’nın bu tür konularda ne düşündüğünü bildiği için ABD’li yetkililerin
isteğini tereddütsüz reddetmiştir. Sonrasında toplantıya giderler ve orada pek
çok üst düzey Amerikalının bulunduğu bir ortamda sunuyu yaparlar.
***
Sunuda üç tane film vardır. Bu üç
filmde de ABD-PKK ilişkisi çok açık biçimde ortaya konmaktadır. Bu filmlerden
ilkinde ABD’li üst düzey yetkililerle PKK’lıların görüşmeleri bulunmaktadır.
İkinci filmde; ABD’lilerin, sandık
sandık silah ve mühimmatı terör örgütüne teslimatı vardır.
Üçüncüsünde ise; Türk sınırına
katırlarla beraber hareket eden PKK’lılara, çok açık bir şekilde yardım eden
bir ABD’li asker grubu görülmektedir.
Türk tarafından iletilmek istenen
mesaj çok nettir: “Her hareketinizi biliyoruz, bizimle dost olmaya
devam edecekseniz bu ilişkiyi kesmek zorundasınız.”
Bunun üzerine odada çok soğuk bir
hava eser. ABD’liler çok bozulurlar. Ne diyeceklerini bilemezler. Şaşkındırlar,
çünkü Türkler; reddedilemeyecek bir şekilde, “yasak bir aşkı”
ortaya en yalın biçimiyle koymuşlardır.
Saygun Paşa ile Burhan Albay gönül
huzuru ile oradan ayrılarak otele dönerler. Ancak bu mahcubiyeti ABD’liler
muhtemelen unutmayacak ve meşhur tabirleriyle bunu “not edeceklerdir.”
Kısa bir süre sonra kendilerine
bir telefon gelir. Arayan bir ABD’li yetkilidir. Dick Cheney, kendilerini
ertesi gün ofisinde beklemektedir.
Ertesi gün Ergin Paşa ile Burhan
Albay, Cheney’in ofisinin bulunduğu yere giderler. Fakat kapıdaki görevli
tarafından durdurulurlar. Duyarlı geçit öttüğü için ceketlerinin çıkartılması
istenir.
Burhan Albay, bunun diplomatik
kurallara aykırı olduğunu ifade eder. Görevli siyahi bir askerdir ve “Burada
buranın kuralları esastır” diye karşılık verir.
Bu kaba davranışa Saygun Paşa çok sert
tepki gösterir, Dick Cheney ile görüşmekten vazgeçer ve geri dönerler. İhtimal
ki, bu hareket de “not edilir.”
ABD’liler son yıllarda böylesi
yabancı bir generalle karşılaşmamışlardır.
Bu sefer, o burnundan kıl
aldırmayan ABD’li yetkililer, bu onurlu duruş karşısında geri adım atarlar ve
defalarca arayıp özür dileyerek Cheney’in görüşmek için kendisini beklediğini
ifade ederler. Ancak Saygun Paşa bu saygısızlığı kesinlikle affetmez ve bu
görüşmeye gitmez.
İşte “dik duruş”
budur!
***
Akşamüzeri bu sefer bizzat ABD
Genelkurmay Başkanı Özel Kalemi arar ve Genelkurmay Başkanı’nın kendilerini
konutunda yemeğe beklediğini söyler. Teamüller gereği teklif kabul edilmek
durumundadır.
Ertesi gün bizzat ABD’li
yetkililerce otelden alınırlar. Bu zamana kadar devlet başkanlarına bile
göstermedikleri bir ilgi göstermektedirler Saygun Paşa’ya. Hâlbuki bir gün önce
ceketini çıkarttırmaya çalışıyorlardı bu Türk generalinin. Büyükelçi de onunla
beraberdir. O da bu zamana kadar bu şekilde bir ilgiye şahitlik etmediğini ifade
eder.
ABD Genelkurmay Başkanı’nın
yanında, çeşitli kademelerden bürokrat ve senatörler de bulunmaktadır.
Konu, önceki günkü PKK ve Mesut
Barzani’ye gelir. Saygun Paşa, orda bulunanlara, ABD’nin bir müttefik olarak,
PKK’ya yardım etmesinin kabul edilemeyeceğini ifade ederek, Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde bölücü faaliyetlere katkı sağlayan girişimlerine son vermesini
ister. Çok açık ve net konuşmaktadır. Bu dil, ABD’lilerin alışık olduğu bir dil
değildir.
Saygun Paşa, bu kadarla da kalmaz.
Konuyu Kuzey Irak’a ve Barzani’nin desteklenmesine getirerek, bu bölgede yeni
bir devlet kurulmasının sakıncalarını dile getirir, buna katkı vermemelerini
ister. Amerikalılar yine çok şaşırırlar. Bu zamana kadar hiçbir Türk yetkili
kendileriyle bu kadar açık, yalın ve pervasız konuşamamıştır. Hayretle
birbirlerine bakarlar.
Saygun Paşa’nın konuşmasından
sonra bir senatör yanına yaklaşır ve şöyle der; “Sizler,
bu tutumunuzla çok çetin bir yola girdiniz general, ancak işinizin çok zor
olduğunu söyleyebilirim.”
Bu tarihten, fazla değil, üç yıl
sonra, yani 2010 tarihinde, TSK’daki milli duruşundan taviz vermeyenlerin
kafasına “Balyoz”
iner. 11 Şubat 2011 yılında, yukarıda sözünü ettiğim toplantının baş aktörleri
olan Saygun Paşa ve Burhan Albay tutuklanır.
***
Şu anda hemen hepsi cezaevinde
tutuklu bulunan hakim ve savcı görünümlü FETÖ militanlarının işgalindeki
mahkeme tarafından; Burhan Albay’a, sırf sayısal bir veride ismi geçiyor
diye 16 yıl, Saygun Paşa’ya ise, 18 yıl ceza verilmişti. Türk ordusundan
tasfiye edilmekle kalmamışlar yıllarca cezaevlerinde yatmışlardı.
Ergin Saygun bu süreçte hastalıkla
boğuşup, Silivri cezaevi ile Mehmet Akif Ersoy Devlet Hastanesi arasında uzun
süre mekik dokumuştu. Ölmek üzereyken sağlık nedeniyle tahliye edilmek zorunda
kalınmıştı. Hala birçok hastalıkla boğuşuyor, zamanının çoğu hastanede geçiyor.
İşte “çetin yola
girenlerin” sonu böyle bitmiştir. Bugünkü gelişmelere bakılınca
“çetin yola giren ve işi zor olanın” sadece Ergin Saygun’lar değil, bu
coğrafyada yaşayan bütün milletin olduğudur.
(NOT: Yazının büyük bir kısmı 2.
Kitabım “Silivri’de Firavun Töreni”nden derlenmiştir.)
Mustafa Önsel
Odatv.com