‘Telegram, Zihin Kontrolü, Robot
Kimlik’
2000’li yılların başında Salih Mirzabeyoğlu’nun kaleme aldığı
ve adı “Telegram” olarak ülke gündemine giren “zihin kontrolü” amaçlı
elektromanyetik operasyonlar, Türkiye ve dünya gündemindeki yerini koruyor. Bir
süre önce Baran dergisi yazarı Ömer Emre Akcebe’nin Star gazetesinde yayımlanan
röportajıyla da gündeme taşınan Telegram hakkında, zaman zaman dikkat çekici
yazılar kaleme alan gazeteci Ufuk Coşkun da yazdı. Ufuk Coşkun’un Milat
gazetesinde yer alan yazısı:
ve adı “Telegram” olarak ülke gündemine giren “zihin kontrolü” amaçlı
elektromanyetik operasyonlar, Türkiye ve dünya gündemindeki yerini koruyor. Bir
süre önce Baran dergisi yazarı Ömer Emre Akcebe’nin Star gazetesinde yayımlanan
röportajıyla da gündeme taşınan Telegram hakkında, zaman zaman dikkat çekici
yazılar kaleme alan gazeteci Ufuk Coşkun da yazdı. Ufuk Coşkun’un Milat
gazetesinde yer alan yazısı:
MOSSAD, KGB gibi istihbarat servislerinin yıllardır beyin kontrolüyle ilgili
silahlar üzerine çalışmalar yaptığı bilinen bir gerçek. 1973 yılında mikrodalga
ses cihazları aracılığıyla dışarıdan beyine telkin etmenin mümkün olduğu
keşfedildi. O yıl ABD’de 42 laboratuvarda 10 bin bilim adamı yüksek güçteki
mikrodalga radyasyonuna maruz kalmanın biyolojik tesirleri üzerine çalışma
yapıyordu.
1994 yılında Rusya insan davranışlarını kontrol edebilen sistemler
geliştirdiğini duyurdu. Bugün Kanadalı Profesör Micheal Persinger’in de
ifadesiyle inanılmaz olan gerçekleşti ve neredeyse milyarlarca insanın beynini
doğrudan etkilemek artık mümkün hale geldi.
Nöro-elektromanyetik silahla her şeyi kontrol edebiliyorlar. Düşünceleri okuyor
ve iletebiliyorlar. Hayali görüntüler oluşturuyorlar ve bu mikrodalga işitme
ile gerçekleşiyor. Telkinler verildikten sonra istenilen davranışın
gerçekleşmesi için de kâfi miktarda elektromanyetik dalgalarla hisler
oluşturuluyor. Eller şuursuzca hareket edebiliyor örneğin. Yarı insan yarı
robot hali…
İnsanın yaydığı elektromanyetik dalga boyu tespit edildikten sonra bu veri
ilgili kuruluşa aktarılıyor. Ve uydular aracığıyla kişi istenildiğinde 24 saat
denetim altına alınabiliyor. Kısacası CIA’nın ilgili biriminin canlı robotu
haline geliyor.
Uluslararası litarürde buna MK Ultra projesi de deniliyor. 1977 yılında CIA
Başkanı Stansfield Turner buna “dehşet verici bir proje” demişti. Eski CIA
Başkanlarından Allen Dulles ise bu projeyi “Hedef; insan zihnindeki savaşı
kazanmaktır. Zihin yıkama ile ideolojisini ve inancını değiştirmek ve gerekirse
bir Mançurya Kobayı yaratmaktır ”şeklinde tanımlamıştır.
Türkiye’de ise 2000 senesinde Kartal Özel Tip Cezaevi’nde tutuklu
bulunan Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu sayesinde
duyduğumuz “Telegram” ismiyle de gündeme gelen zihin
yönlendirme projesinden bahsediyoruz. Mirzabeyoğlu’nun nitelemesiyle, Batı
düşünce ve tekniğinin vardığı nihai noktanın ürünü bir proje bu. ‘’Telegram‘’
adlı kitabında bu mevzuyu detaylı bir biçimde izah eder.
Telegram, Amerika menşeli pragmatizm felsefesi temelinde yükselen davranışçı
psikolojinin teknik metodla yapılan bir versiyonu. 50’lerden sonra Batı’da da
geçerliliğini yitirmeye başlayan bu teoriye göre insan zihni, incelenmesi
mümkün olmayan, buna gerek de olmayan bir “kapalı kutu” gibidir.
İnsanın davranışları değiştirildiği takdirde onun zihnini programlamak, onu
yeniden inşa etmek mümkün olacaktır. Mirzabeyoğlu, maruz kaldığı Telegram’ı
hâkim Batıcı düşüncenin mekanik kâinat-mekanik hayat-robot insan algısıyla,
insanın özünü dileyişi anlamındaki hürriyet çabası arasındaki bir mücadele
olarak görüyor.
Zaten Telegram cihazının başındaki isimlerden biri, daha işin en başında ona,
“bu bir din mi, ilim mi çekişmesidir” diye hitap ederek kurmuş paradigmayı. Bu
bakımdan Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan bu işkencenin sembolik önemi de
bulunmaktadır.
Öyle ki Telegrama maruz kalan kurbanın görme, işitme, düşünme gibi faaliyetleri
çok net olarak takip edilebiliyor. Dahası, ona görüntü, ses ve düşünce de
yollanabiliyor. Bununla kalmayıp dokunma duyusu üzerinden manipülasyonlar
yapılıyor, sıcak-soğuk algısı değiştirilebiliyor; kasılma, yanma, kilitlenme,
çarpılma, acı verme gibi birçok işkenceler de uygulanabiliyor.
Telegramın teknik temeli, insandaki 5 duyu, düşünme ve kas yönetim
fonksiyonlarının hepsinin beyin denilen santralde elektriksel sinyaller olarak
karşılık bulması prensibine dayanıyor. Elektromanyetik dalgalarla yapılan zihin
kontrolünde beyin, kurban ile telegramcılar arasında alıcı-verici vazifesi
görüyor.
FETÖ kumpasıyla 12 sene hapis yatan ve bu alanda çalışmalar yapmış bir yazar
olan Burak Çileli’ye göre, proje bütün kitlelere uygulanabilecek şekilde
geliştirilmek isteniyor. Mirzabeyoğlu’nun delirtilmesi, olmazsa
itibarsızlaştırılması amacının yanı sıra onun kurban olarak seçilmesinin bir
sebebi de, projenin zayıf noktalarının tespit edilip geliştirilebilmesi
açısından ideal kobay olarak münasip görülmüş olmasıdır.
Telegram, Mirzabeyoğlu tarafından ilk dile getirildiğinde ona inanmayanlar ve
düşman olan bir takım çevreler, “bunalım geçirdi” yahut “tahliye olmak için
yalan söylüyor” tarzında iddialar öne sürdüler. Oysa ortada komplo denilmeyecek
kadar bariz bir gerçek var!
Kaldı ki projenin içinde yer alan bazı isimler biliniyor. Bu isimler
sorgulanarak Telegram işkencesinin deşifre edilmesi ve projenin teknik
mahiyetinin çözümlenerek ileride kitlesel yönlendirme risklerinin erkenden
önüne geçilebilmesi mümkün. Bu bakımdan resmî kurumlara büyük sorumluluklar düşüyor.
Artık buna inanın ve gerekli çalışmaları lütfen başlatın.
12-02-18 Milat