GÜNDEM ANALİZİ & DEĞERLENDİRME

GÜNDEM ANALİZİ /// E. TÜMG. AHMET YAVUZ : BÜYÜK BİR YALANLA KARŞI KARŞIYAYIZ

AHMET YAVUZ : BÜYÜK BİR
YALANLA KARŞI KARŞIYAYIZ

Savaşın sonuna gelindiğini söyleyemeyiz. Ancak bölgenin
nasıl şekilleneceği konusunda kritik dönemeçteyiz.

Gelinen nokta artık hata yapma eşiğinin aşıldığını
gösteriyor. İşin tabiatı, fantezi kaldıracak durumda değil.

BOP’U BİLENLER KONUYA YABANCI DEĞİL

Suriye’de iki karşıt grup var: Ülkeyi bölmek isteyenler ve
buna karşı koyanlar.

Bölmek isteyen ABD, ki İsrail’le her konuda eşgüdüm içinde
olacak yeni bir ülke yaratmak istiyor. Bu ülke için iki parçadan birisi
Fırat’ın doğusundaki alandır. İkinci parça, bitişikteki Kuzey Irak Bölgesel
Yönetimi’nin egemenlik alanıdır.

BOP’u bilenler için yabancı olmayan bir konu. Düne kadar
bu teze komplo teorisi gözüyle bakanlar, 12 Ocak 2018’de Washington’da yapılan
toplantıya katılanlara ve aldıkları kararlara göz atmalıdır. Bu konuya tekrar
döneceğiz.

Suriye’nin bölünmesine kim karşı çıkıyor? Öncelikle
Suriye’nin kendisi. Çıkarları gereği İran ve Rusya. Tabii Türkiye. Türkiye’nin
güvenliği için Suriye’nin toprak bütünlüğü sigorta özelliği taşıyor.

Ancak Türkiye geçmişin travmalarından kurtulamıyor. Çünkü
giydiği gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemişti. Şimdi düğmeleri çözdü, ama
ilikleme işine doğru uçtan başlamak yerine ortadan başladı. Buna da şükür
diyoruz ama meseleyi çözmüyor. Cumhurbaşkanı her konuşmasında, bir yandan doğru
bir şekilde Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor, ama bunun Suriye
rejimiyle işbirliğinden geçtiğini bilmiyormuş gibi, “Katil Esed” söyleminden de
geri durmuyor. Esad babamızın oğlu değil, ama halen iş görülmesi gereken yegane
kişidir.

SURİYE’NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ İSTENMİYOR MU?

Katil Apo’yla iş tutmayı ülke çıkarı olarak sunanlar,
komşunun katiliyle ülke çıkarı için birlikte hareket etmeyi reddediyor!
Anlaşılır gibi değil.

Bir kafa bulanıklığı var ve bu, bir sürü soruyu birlikte
getiriyor. Bu soruların en önemlisi şudur: Suriye’nin toprak bütünlüğü
istenmiyor mu? Bunun bir devamı mahiyetinde, acaba görünüşte ABD’yle kavga
ederken Fırat’ın doğusundaki fiili durumu kabul edip, batısında da Türkiye’nin
kontrolünde rejim muhalifleri aracılığıyla otonom bir bölgenin kurulması mı
arzu ediliyor?

Böyle olmadığını umuyorum ama neden Suriye rejimiyle
kavgalı hal sürdürülüyor? Anlaşılabilir ve açıklanabilir bir gerekçe
göremiyorum. “Belki Afrin, Munbiç ve İdlip konularının tamamen çözülmesinin
ardından bu hamleyi yapmayı uygun buluyorlardır” diyorum kendi kendime… Fazla
mı iyimserim, cevabını bulabilmiş değilim.

İTTİFAK MECBURİDİR

Açık konuşalım. Türkiye’nin gücü tek başına ABD’nin
planlarını bozmaya yetmez. Bunun için ittifak yapması mecburiyeti vardır. Kuzey
Irak referandumundaki tavrın öğrettiği gibi, bu ittifakın bileşenleri Rusya,
İran ve Suriye rejimidir.

Türkiye yardım ettiği takdirde, Suriye kendi toprak
bütünlüğünü sağlama konusunda daha azimli ve etkin olabilecektir.

Zeytin Dalı Harekâtı’nın başarıyla tamamlanması ABD’nin Münbiç
kararını yeniden ve farklı bir şekilde vermesini gerekli kılacaktır.
Türkiye’nin İdlip sorununun da çözümüne yardımı halinde Suriye Ordusu gözünü
önce Fırat’ın güneyine, Deyr el Zor bölgesine, Irak ve Ürdün sınırlarına;
ardından Fırat’ın doğusuna dikecek ve harekete geçmek için uygun koşulların
oluşmasını bekleyecektir. Biz de bekleyeceğiz. Başka çaresi görünmüyor.

OYUN İÇİNDE OYUN…

Gelelim Washington toplantısına… ABD başı çekiyor.
İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün kararlara katılıyor. Amaç
Suriye’nin toprak bütünlüğünü ortadan kaldırmak; ülkeyi bölmek. Rusya ve İran
hedef alınmış. Mümkünse, Türkiye oyuna dahil edilecek? Oyun içinde oyun…

Kısa süre önce İngiltere Dışişleri Bakanı, kendilerinin de
savaşa girebileceklerini ifade etti. Rejim ordusunun Suriye’de kimyasal silah
kullandığı konusu da aynı anda dolaşıma sokuldu. İkisi birbiriyle bağlantılı.

Sanırım büyük bir yalanla karşı karşıyayız. Bu yalanın
benzerini Irak Savaşı’ndan (2003) önce de duymuştuk. Sonrasında da yalan
olduğunun itirafını İngiltere’nin eski başbakanı Blair’in ağzından işitmiştik.

Bu yalan beni I. Dünya Savaşı öncesine, yine bir İngiliz
yalanına götürdü. Çöl Kraliçesi filmi Gertrude Bell’in yaşamını konu ediyor.
Filmde şöyle bir sahne var: Arap aşiretlerini Osmanlı’ya karşı örgütlemeyi
amaçlayan Bell Şam’dan şimdiki Suudi Arabistan’ın içlerine doğru gitmeye karar
verir. Şam’dan ayrılmak üzereyken Başkonsolos da aşık olduğu Bell’e bir at
hediye eder. Ancak atı Bell için çaldığını söyler. O da “Nasıl yani” diye
sorar. Başkonsolos şöyle devam eder: ”Hünerli bir aygır. Çalmaktan ziyade Türk
yetkililerden istimlâk ettim. Önce yerel bir gazetede atlara hastalık geldiğini
yazdırdım. Bir veterinerden sahte rapor aldırdım. Atı karantinaya koydurdum”
İkisi birden güler… Yalanda ne kadar mahirler değil mi? Geçmişte bunlara çok
kandık. Hiç olmazsa yenilerine karşı uyanık olalım. Çünkü bu yalanları onlar
üretiyor, kanan da bölge halkları oluyor…

MESELEYE ULUSAL ÇIKARLARLA BAKMAK YETERLİ…

Ortadoğu’da ve özel olarak Suriye’de oynanan oyun büyük.
Uzun vadeli. Adamlar adımlarını büyük stratejilerine uygun olarak atıyor.

Bizim de büyük stratejimiz bu oyunu bozmak olmalı. Büyük
yanlışlardan sonra Fırat Kalkanı da, Zeytin Dalı da doğru adımlar. Ancak
devamında Suriye’yle işbirliğiyle yürütülmediği takdirde bu oyuna alet olma
riski yüksek, tehlikeli sonuçlar doğurması da kaçınılmaz.

Oysa anahtar bizde. Doğru kapıya yöneldiğimiz takdirde
üzerimize oynanan oyunu bozarız. Meseleye sadece ulusal çıkar perspektifinden
bakmak da yeterli olacaktır.

Ahmet Yavuz






















































Odatv.com