SÜLEYMAN ÇELİK
: ERDOĞAN – YANDAŞ MEDYA – DEMİRÖREN İLİŞKİLERİ : Para mı, onur mu ?
AĞLAMANA DEĞDİ Mİ
BE PATRON?..
Türkiye’nin büyük holdinglerinden
birinin sahibi olan Erdoğan Demirören, 81 yaşında
vefat etti. “Allah rahmet eylesin, günahlarını bağışlasın,” diyelim.
Demirören Grubunun medya ile
ilgisi yoktu. AKP iktidarı,“Yandaş Medya“ yaratmaya karar
verince diğer işadamları gibi, sanırım bunlara da görev verildi ve Doğan
Grubunun iki gazetesini satın aldılar.
* * *
AKP’nin PKK ile pazarlık yaptığı
“Çözüm Süreci”
döneminde, BDP (şimdi HDP) milletvekilleri, iktidar
ile İmralı ve Kandil arasında
kuryelik görevi yapıyorlardı. Bu kapsamda İmralı’da Abdullah
Öcalan‘ın, BDP’li vekiller Pervin Buldan, Sırrı
Süreyya Önder ve Altan Tan ile yaptığı, bir MİT
yetkilisinin de hazır bulunduğu görüşmenin tutanakları, 28 Şubat
2013 tarihinde Demirörenlerin gazetesinde, ‘İmralı
zabıtları’ manşetiyle haberleştirilerek yayımlandı.
Tutanaklarda yazdığına göre Öcalan, “AKP’yi 10
yıldır ayakta tutan benim. Biz AKP’yi çıkartan gücüz. Başbakan, MİT’e darbe
yapılınca sıranın kendisine geldiğini gördü, Vatana ihanet suçundan
tutuklanacaktı. Bu yüzden ben devreye girdim, Darbeyi önleyebileceğimi fark
ettim ve süreci başlattım” diyor.
Sırrı Süreyya Önder, başkanlık hakkında
görüşünü soruyor; “kamuoyu bu konuda çok hassas. Osman Kavala’nın size selamları var. Totaliter bir yapıya
dönüşmesinden endişe ediyorlar” diyor.
Öcalan, “Devlet düzeyinde karşılıklı olarak diyalog
içindeyiz. Başkanlık
sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık
ittifakına girebiliriz” yanıtını veriyor.
Gene Sırrı Süreyya Önder, akil
adamlardan söz ederek, “son günlerde sanatçıların duyarlı çıkışları
var. Mesela Kadir İnanır bayağı etkileyici oldu”
diyor.
Öcalan, “hepsini selamladığını ve saygılarını
gönderdiğini” bildiriyor.
* * *
AKP’nin Terörist
Başı ile pazarlık yaptığının açıklanması, Tayyip
Erdoğan’ı çok kızdırıyor ve hıncını, telefonda görüştüğü Erdoğan
Demirören’den çıkarıyor.
İnternete sızan telefon
görüşmesinde, Demirören’in “sizi üzdük mü patron?” sorusuna
Erdoğan, “duman
ettiniz her tarafı, rezil ettiniz” diye yanıt veriyor. Gazetenin
genel yayın yönetmeni ve haberi yazan muhabir için “adi, ahlaksız, namussuz, kepaze, rezil herif”
gibi ağır hakaretler eden Erdoğan, “bundan sonra sizin gazetelerden kimseyi
Başbakanlık uçağına almayacağım” diyor. Muhabir için, “iyi
niyetliyse kimin sızdırdığını söylesin, benim ekibimden biriyse gereğini
yapalım, BDP’den biriyse yine söylesin yine gereğini yapalım”
diyerek haberin kaynağını öğrenmek istiyor. Bunun üzerine Demirören, “akşama kadar
kimin sızdırdığı bilgisini kendisine ileteceğini” söylüyor ve
konuşmanın sonunda “nasıl girdim bu işe ya, kim için” diyerek ağlamayabaşlıyor.
Bu konuşma üzerine “hayatında hiç kimsenin kendisine bu kadar ağır laf etmediğini”
söyleyen Demirören, yayın yönetmeni ile haberi öven bir yazarı gazeteden
atıyor.
* * *
Bunları yazmamın nedeni Çözüm
Süreci’ni anımsatmak ya da sorgulamak değil. O dönemdeki yanlışları nedeniyle
Türk halkı, AKP’yi 7 Haziran 2015 seçimlerinde
cezalandırdı ve oyu yüzde 40’a düşerek tek başına
iktidar olma gücünü kaybetti. AKP’den kaçan oylar Sürec’i destekleyen CHP’ye
değil, karşı çıkan MHP’ye gitti.
Bu arada Cumhurbaşkanı olmuş
bulunan Tayyip Erdoğan, seçmenin mesajını aldı ve Çözüm
Süreci’nin taçlandırıldığı, demokratik özerklikten özyönetime kadar birçok
konuda görüş birliğine varılmış olan “Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını”
açıkladı. Bundan sonra AKP iktidarı, Çözüm Süreci’nde uyguladığı politikayı
180 derece değiştirdi. Askerin kışlaya, polisin karakola
kapatılması nedeniyle adeta dokunulmazlık kazanan PKK’lı
teröristlere karşı harekete geçildi.
Kentlerde kazdıkları hendekler kapatılmaya ve Kandil bombalanmaya
başlandı.
Bu arada muhalefet partileri
anlaşıp koalisyon kuramayınca 1 Kasım’da seçim
tekrarlandı ve AKP, MHP’ye kaptırdığı
oyları geri alarak yeniden tek başına iktidar oldu
ve o süreç geçti gitti…
* * *
Bu yazıyı yazmamın nedeni, sahip
olduğu gazetede yayımlanan bir haber nedeniyle Tayyip Erdoğan tarafından
azarlandığı için, medya işine girmekten pişmanlığını dile getirerek ağlayan
Erdoğan Demirören’in, kısa bir süre önce, Doğan Medya Grubunu
satın alarak Türkiye’nin medya imparatoru olmasının
nedenlerini sorgulamaktır…
Azarlanma ile ilgili haberdeki
görüşmeler gizli yapılmıyordu. HDP’li vekillerin, Mudanya’dan İmralı’ya gidiş
gelişleri görüntülü olarak medyada yer alıyordu. Kandil’e, aralarında Devletin
radyo- televizyon ve ajansının da bulunduğu medya mensupları ile birlikte
gitmişler; oradan canlı yayın bile yapılmıştı. Erdoğan’ı kızdıran haberde tek
bilinmeyen, Öcalan’ın doğruluğu kuşkulu magalomanca sözleriydi.
Diğer bir yandaş kanalda yaşanan “Alo Fatih”
olayından da biliniyor ki tv’de geçen bir alt yazıdan dolayı bile yukarıdan her
an fırça gelebilir.
Aydın Doğan, yukarıdan gelen tepkiler nedeniyle neredeyse tüm yazarlarını
attı, yerlerine “en yandaş” yazarları
aldı. Yöneticilerini sürekli değiştirdi. Ama bir türlü yaranamadı…
Sözün özü, medya sahibi
olmanın en stresli iş olduğunu
herkesten iyi bilmesi gereken Erdoğan Demirören, Aydın Doğan’ın içi
kan ağlayarak satmak zorunda kaldığı Doğan Medya Grubunu neden satın aldı?
Satın alması için, çok uygun
koşullarda verilen bir milyar dolara yakın, ballı Ziraat Bankası kredisinin
cazibesine dayanamamış olabilir mi?
Buna karşılık, medyaya yansımış
bir sağlık sorunu olmadığına göre, bunları satın aldıktan kısa bir süre sonra
ölmesi, bu işin stresine bağlı olamaz mı?
“Kapitalizme dinamizm kazandıran itici gücün,
patronların kazandıkça paraya tapmaya başlamaları ve artık onlar için paranın
‘yaşam aracı’ değil, ‘yaşam nedeni’ olmasıdır”, derler.
Peki, buna değer mi?
80 yaşına gelmiş bir adam, hala
parayla oynayacağına, torunlarıyla, hatta torunlarının çocuklarıyla oynasa daha
mutlu olmaz mı?
Onlara miras olarak, “çok çok çok
para” mı yoksa, “kimsenin önünde eğilmemiş ve hep onuru için
yaşamış bir dede adı” mı bırakmak, daha değerlidir?