Prof. Dr. Cihan Dura /// DEMİRYOLLARIMIZIN BABASI : BEHİÇ
ERKİN
Vatana ve millete
hizmet etmek yüce bir iştir. O hizmetler ki, etkileriyle yalnız bugüne değil
geleceğe, yıllar öteye uzanır, kuvvet taşır, hayat taşır. O yüce kişiler ki,
hatıraları bizi bir araya getirir, millet yapar; tıpkı ortak kültürümüz,
dilimiz, ortak tarihimiz gibi” Ulusal kahramanlarımız zihnimizde, ruhumuzda,
kalbimizde yazılı olmalıdır. İşte bu yüce kişilerden biri de Behiç Erkin’dir.
Behiç Erkin
Cumhuriyet tarihimizin, özellikle Millî Mücadele tarihimizin önde gelen
kahramanlarındandır. Atatürk kuşağının
az bilinen, gölgede kalmış en önemli temsilcilerinden biridir. Tam anlamıyla
bir teşkilatçı ve devlet adamıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin,
Atatürk’ün önderliğinde
sağlam temeller üzerine oturtulmasındaki payı büyüktür.
Behiç Erkin T.C.
Devlet Demiryolları’nın kurucusu ve ilk Genel Müdürüdür
(1920-1926). Sevkiyatlardan sorumlu bir komutan olarak Çanakkale
ve Kurtuluş Savaşlarında büyük hizmetlerde bulunmuştur. O felaket günlerinde
bir “lojistik mucizesi” yaratmış, Kurtuluş
Savaşımızın lojistiğini başarıyla gerçekleştirmiştir. Cumhuriyet döneminde ise Bayındırlık Bakanlığı ve Büyükelçilik
yapmış, Millî İstihbarat Teşkilatı’nın
kurucuları arasında yer almıştır. Bayındırlık Bakanlığı
(1926-1928) yaptığı yıllarda da birçok ilke imza atmıştır. Bunlar arasında
demiryollarının millileştirilmesinden, demiryolları işletme dilinin 50 yıl
sonra ilk defa Fransızca’dan Türkçe’ye çevrilmesine, ilk kamu müzesinin, demiryolları
müzesinin kurulmasına kadar birçok hizmeti sayılabilir. Bundan başka Türkiye Cumhuriyeti’nde
ilk kez özerkleştirmeyi getiren kişidir. İstanbul Teknik Üniversitesi adını alacak olan Mühendis Mektebi’ne özerklik verilmesini sağlamıştır. Üniversite derslerinin türkçeleştirmesi diğer önemli
çalışmalarındandır.
Behiç Erkin Atatürk’ün, en yakın ve en eski çalışma arkadaşlarındandı.
Büyük Önder’in özel mektuplarla düşüncelerini paylaştığı, ülke ve dünya sorunları üzerinde fikir alışverişinde bulunduğu
sayılı kişilerdendi. Ona “Erkin” soyadını Atatürk vermiştir. Bu adı verme sebebi, Behiç
Bey’in kişiliğidir. Atatürk’e göre “erkin” demek: “her koşul altında kendi doğrularını dile getirme cesaretini gösteren
ve o doğruları uygulayan, özgür kalmayı başaran, bağımsız fikirli kişi”
demektir.
* ** *
Behiç Erkin 1876’da
İstanbul’da doğdu. 1898’de Harp okulunu,1901’de
Harp Akademisini bitirdi. Kurmay yüzbaşı iken, Selanik-İstanbul
demiryolu müfettişliği yaptı. Balkan Savaşı’nda Yunanlılara
esir düştü. Genel Kurmay’da görev aldı. Çanakkale Savaşı (1915-1916) sırasında,
cepheye asker ve mühimmat sevkiyatının sağlanmasında büyük başarı göstermiştir. 1918’de Azerbaycan’ın ilk düzenli
ordusunu kurmakla görevlendirilmiş, Azerbaycan Jandarma Teşkilatı’nı kurmuştur. İstanbul’un
16 Mart 1920’de itilaf devletlerince işgali
sırasında İngilizler tarafından aranırken, Kurmay Albay olarak milli kuvvetlere katılmak
üzere Anadolu’ya geçmiştir. Mustafa Kemal’in yönlendirmesiyle demiryollarının
başına getirilmiştir. Behiç Bey, Kurtuluş Savaşı’nda
üstlendiği bu önemli görevi ve sağladığı başarılardan
dolayı “T.B.M.M. Takdirnamesi”
ve “İstiklal Madalyası” ile onurlandırılmıştır.
* ** *
Behiç Erkin
lojistik[i] kavramının henüz çok az bilindiği bir zamanda asker, erzak ve
silahların cephelere sevkini büyük başarıyla gerçekleştirmiştir. Bu görevi
kendisine doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa vermiştir. Paşa onu
görevlendirirken şöyle konuşur: “Behiç Bey, ben cephelerde ne yapılacağını biliyorum, siz de cephelere asker, mühimmat
ve erzak sevkiyatının nasıl yapılacağını biliyorsunuz. Demiryolu bugün başta
gelen sevkiyat aracımızdır. Ne var ki başarı, demiryollarının, işin ehli biri
tarafından yönetilmesiyle mümkün olabilir. Bunu ancak siz başarabilirsiniz. Demiryollarının başına sizin geçmenizi
isterim. Zaten Gelibolu Harbi’nde de bu görevi layıkıyla yapmadınız mı? Siz cephelere askerlerimizi getirmekte başarılı
olun ki, ben de cephelerde başarılı olabileyim.”Behiç Bey görevi bir şartla kabul eder: İşine kimsenin karışmaması” Mustafa Kemal Paşa
bu koşulu memnuniyetle kabul eder.
Behiç Erkin’in
demiryollarını ayağa kaldırırken karşılaştığı en önemli sorunlardan biri bu alanda yetişmiş,
işi bilen Türk görevlilerin olmayışıdır.
Kurumda tüm çalışanlar gayrimüslim
olduğu gibi, yazışma dili de Fransızca idi. Yani tam bir yabancı
hakimiyeti vardır demiryollarında. O güne değin demiryollarının Türkler
tarafından işletilebileceğine kimse inanmadığından, bu alanda bir çaba
gösterilmemiş, demiryolcu yetiştirilmemişti. Oysa Behiç Erkin, hem de Millî
Mücadele gibi çetin bir dönemde demiryollarını işletmeyi hakkıyla başardı. Bu
işi yalnızca imtiyazlı yabancı şirketlerin değil, Türklerin de yapabileceğini
kanıtladı, “Türkler demiryollarını işletmeyi beceremez” önyargısını tarihe gömdü. Bundan başka, yeni Türkiye Cumhuriyeti
döneminde de demiryollarının, yabancı şirketlere geri verilmesini engelleyerek
millileştirilmesini sağladı. Demiryollarına “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları” adını verdirdi. Bu nedenle Türkiye
Cumhuriyeti’nde demiryollarının kurucusu sayılır ve adı aynı
nedenle birçok kaynakta adı “Demiryollarının
Babası” olarak geçer.
Behiç Erkin 152
yıllık bir kurum olan Devlet Demiryolları’nda “baba” sıfatını gerçekten hak eden başka daha birçok ilke imza atmıştır.
Personeliyle her zaman yakından ilgilenmiştir: Erzak ihtiyaçları için seyyar
bakkaliye vagonu kurdurmuş; görevli olduğu istasyon yakınında okul bulunmayan
personelin çocukları için Eskişehir’de yatılı bir ilkokul açtırmıştır.
Tehlikeli bölgelerde çalışan personele ikramiye
verilmesi uygulamasını başlatmış, personelin sağlığı için istasyonlarda gezici
doktorlar bulundurmuştur. Türkiye
Cumhuriyetinde ilk demiryolları okulunu o kurdurmuştur.
* ** *
Ve yıl 1939”
İkinci Dünya Savaşı’nın
en ateşli günleri, Fransa Nazi işgali
altında” Behiç Erkin Türkiye’nin
Paris Büyükelçisi’dir. Yine büyük bir insanlık görevine imzasını atar: Çalışma arkadaşlarıyla
birlikte büyük bir diplomasi dehası
göstererek 20 bine yakın Yahudi’yi Türk pasaportu sağlayarak, soykırımdan kurtarır.
Erkin, Fransa
devletinin en yüksek nişanı olan birinci dereceden Legion D’Honneur
madalyası ile Alman devletinin en değerli
nişanı olan birinci dereceden Demir Haç
madalyası ile ödüllendirilmiştir.
* ** *
Behiç Erkin’in
iki kitabı var. Biri “Demiryolunun Askerlik Açısından Tarihi, Kullanımı
ve Teşkilatı” adını taşıyor. Erkin bu kitabında,
Birinci Dünya Savaşı yıllarında
demiryolu işletmesine dair bilgi ve deneyimlerini aktarmıştır. Aynı zamanda Osmanlı demiryollarında yapılan yanlışlıkları
ve bunların nasıl giderileceğini göstermiş, Çanakkale Savaşı ve
Kurtuluş Savaşı örneğinde, savaşlarda cephelere nasıl sevkiyat yapılacağına
dair bilgiler vermiştir. Bu yapıt demiryolları üzerine bilimsel ve pratik ilk
Türkçe kitaptır. İkinci kitabı, Ali Birinci tarafından yayıma hazırlanan,
anılarını kaleme aldığı “Hatırat 1876- 1958” adlı yapıtıdır. Kitap Türk Tarih Kurumu tarafından
2010 yılında yayınlanmıştır,
640 sayfadır.
Behiç Erkin hakkında
yazılmış kitaplar da vardır. Torunu Emir Kıvırcık’ın kaleme aldığı Behiç
Erkin’in 61 yıl boyunca tuttuğu günlüklerinden derlenerek
hazırlanan yapıt, “Cepheye Giden Yol” 152 yıllık demiryollarımızın tarihine de ışık tutan kaynak niteliğinde
bir kitaptır. “Cepheye giden yol” Çanakkale Harbi’nin ve Kurtuluş Savaşı’mızın
lojistik zaferinin başındaki kahraman komutanın, Mustafa Kemal’in
yakın arkadaşı Behiç
Bey’in gerçek hikâyesidir. Yine torunu tarafından
kaleme alınan “Büyükelçi” adını
taşıyan diğer bir kitapta, binlerce Yahudi’nin
II. Dünya Savaşı sırasında
toplama kamplarına götürülmesini engelleyen Behiç Erkin ile diğer Türk
diplomatlarının öyküsü anlatılmaktadır.
* ** *
Behiç Erkin hayata 11
Kasım 1961 tarihinde veda etmiştir. Tek bir vasiyet bırakmıştır: Mezarının, ilk
demiryolu genel müdürlük görevini üstlendiği Eskişehir’de
İzmir-İstanbul-Ankara hatlarının birleştiği yere
yapılması” İsteği yerine getirilir: kabri bugün
trenlerin Eskişehir çıkışında, Afyon, Kütahya ve İstanbul yol ayırımında Enveriye tren istasyonunun yanındadır.
Ne var ki, biz egemen
kültürün ve verilen eğitimin bir sonucu olarak- yetiştirdiğimiz büyük
insanlara hayli vefasız olan bir toplumuz: Behiç Erkin’in
kabri uzun yıllar boyunca kendini demiryoluna atıp
intihar eden birinin mezarı olarak bilinmiş! Nasıl olduysa, büyük hata anlaşılmış da, üzerinden yıllar geçtikten sonra kabri bir anıt mezara
dönüştürülmüştür.
* ** *
Her Türk gencinin,
yakın tarihimizin büyük adamlarından, Cumhuriyetimizin kuruluşunda büyük emeği
geçen Behiç Erkin’in hizmetlerini, başarılarını
bilmesi ve onu yakından tanıması gerekir. İki sebepten dolayı: Erkin’e
olan şükran borcunu ödemesi ve onu kendine örnek
alması, sahip olduğu değerleri öğrenip benimsemesi için”
Behiç Erkin’in
yaşamı ve hizmetleri insana şu
duygu ve düşünceleri ilham ediyor:
Behiç Erkin bir kahramandır. Onu kahraman kılan, milleti için
yaptığı özverili çalışmaları ve hizmetleridir. Teşkilatçılığı, ana diline
saygısı, Türkçe’yi
koruma ve canlandırma
gayreti dikkat çekicidir.
Milliyetçidir, ulusal değerlere saygılıdır, onları korur.
Milletine inanır. Halkçıdır, sosyal ahlak sahibidir. İnsancıdır, hümanisttir.
Behiç Erkin’in seçkin kişiliğinden şu ahlak
dersini alıyoruz
ki, insan kendi doğrularından şaşmamalı, özgürlüğü üzerinde
titremelidir.
Behiç Erkin kitap da yazmıştır. Hatıralarını kaleme almıştır.
Bu şekilde deneyim ve bilgilerini unutuluşa terk etmemiş, yurttaşlarının ve
gelecek kuşakların hizmetine sunmuştur.
Behiç Erkin hep aranan bir kişi olmuştur. Çünkü nitelikli ve
yetenek sahibidir, çalışkandır, işine bağlıdır, yurtseverdir.
O gençlere başlıca bu saydığım yönleriyle tanıtılmalı;
çalışkanlık, yurtseverlik, milliyetçilik, insancılık, özgürlük gibi değerler
bakımından örnek olarak gösterilmelidir.
[i]Buradaki anlamıyla
lojistik; savaş sırasında ordunun belirli yerlere taşınması, yiyecek içecek,
sağlık ve haberleşme hizmetleri, yol koşulları ve benzeri yönlerden yeterli
durumda bulundurulması amacını güden hizmetlerin tümüdür. [1]
Yaşar Rota
26 Mart 2014
BEHİÇ ERKİN kimdir ?
Ülkelerine değerli
hizmetleri olanlar yeni nesillere tanıtılmalı, unutulmadıkları ve
unutulmayacakları gösterilmeli, toplumlar “değerbilir” olmalıdır.
DEMİRYOLU
Türkiye
demiryolcularının Türk milli demiryolunun kurucusu ve ilk genel müdürü olan
Behiç (Erkin) Bey’e 1920 yılından bugüne kadar gösterdikleri değerbilirlik çok güzel bir örnektir. Kurmay Albay Behiç
Erkin (1876-1961) Atatürk’ün yakın
arkadaşı, Türk demiryolculuğunun kurucusu ve ilk genel müdürü
(1920-1926), milletvekili, Nafıa (Bayındırlık) Vekili (1926-1927) ve Büyükelçi (1926-1943).
1.Dünya Savaşı’na
katıldığımız
11 Kasım 1914 gününde Osmanlı Devleti, daha hala 3 milyon 250 bin kilometre
karelik bir coğrafyada hükümrandır. Irak bizimdir; Bağdat,
Basra ve Kerkük’te valilerimiz vardır.
Halep, Hama, Humus, Lazkiye ve Şam vilayetlerimizdir. Bugünkü Kudüs, Beyrut ve
Filistin sancaklarımızdır. Suudî Arabistan, Hicaz vilayetimiz adını taşır.
Körfez Emirlikleri, Yemen, Kıbrıs, Mısır ve Adalar fiilen olmasa bile bizim
topraklarımızdır. 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Limanı’nda
imzalanan Ateşkes (Mütareke) Antlaşması ile bu topraklardan bize, Osmanlı
Beyliği’nin adeta Söğüt’teki
kuruluş devrinin sınırları yeterli görülmüştür.
Osmanlı Devletine
yeterli görülen yerlerden geri kalan kısım da Mondros Mütarekesi gereğince
İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından işgal edilmiştir. Mondros Mütarekesi
aslında Osmanlı Devleti’nin yıkılışını
öngörmekte; İtilaf devletlerine Osmanlı
İmparatorluğu’nun herhangi bir bölgesine, güvenliklerini tehdit edecek bir durum nedeni ile
işgal hakkını tanımaktaydı. 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunanlılar İzmir’e
çıkmıştır.
19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa
Samsun’a ayak basmıştır.
16 Mart 1920 tarihinde de İstanbul işgal edilmiştir.
Mondros Mütarekesi’ne
kadar yani 1.Dünya Savaşı’nın bitimine kadar
Osmanlı sınırları içinde toplam 8 bin 619 kilometre demiryolu bulunmaktaydı ve
bu demiryollarının işletmeciliği İngiliz, Fransız ve Alman özel şirketlerine
aitti. Ancak Mondros Mütarekesi sonrasında Türklerin elinde, işletmeciliği
yabancı özel şirketlerce yapılmakta olan ve Osmanlı’dan
alınan imtiyazlarla işletilen Anadolu ve Bağdat
demiryollarının bazı bölümleri kalmıştır.
Bu demiryolu hat
kesimleri de; Anadolu Şimendifer (demiryolu) Kumpanyası’nın
(şirket) Büyükderbent (İzmit) İstasyonu’ndan doğuya doğru olan Büyükderbent-Eskişehir
(205 km), Eskişehir-Ankara (254 km), Eskişehir-Konya (433 km) kısımlarıyla,
Bağdat Şimendifer (demiryolu) Kumpanyası’nın Konya-Pozantı (Adana) (282 km) olarak yaklaşık bin 174 kilometreydi. İstanbul’un işgalinden bir hafta sonra 23 Mart 1920 tarihinde
yukarıda belirtilen demiryolu hat kesimlerinde görevli gayrimüslim personelin
hemen hemen tamamı işgal devletleri tarafından geri çekilmiştir.
Bu hat kesimlerine
ait demiryolu yöneticilerinden ve görevlilerinden birçoğu Mondros Mütarekesi’nden
sonra büyük miktarda lokomotif ve vagonlarla birlikte
Haydarpaşa’ya (İstanbul) kaçırılmıştır. Demiryolu işletmesinin idaresi ve istasyonları
ile diğer işyerleri yönetimsiz kalmış, işyerleri
ile demiryolu tesisleri tahrip edilmiştir. Türkler, tahrip edilmiş yerlerin ve
demiryolu tesislerinin işler duruma getirilmesi ve asker ile halkın taşımacılık
hizmetini yapar hale getirilmesi sorunu ile karşı karşıya kalmıştır.
Demiryollarında
konuşma ve yazışma dili ile geçerli olan mevzuat Fransızca’ydı
ve geçerli para birimi Mısır Lirası’ydı.
İstanbul’un işgalinden yaklaşık bir ay sonra 23
Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi kuruldu. Kurmay Albay Behiç
Bey Milli Mücadeleye katılmak üzere İstanbul-Mudanya-Bursa üzerinden
5 Temmuz 1920 tarihinde Ankara’ya geldi. Kendisine zamanın
Genel Kurmay Başkanı İsmet (İnönü) Bey’den Genel Kurmay İkinci Başkanlığı, Nafia (Bayındırlık)
Vekili İsmail Fazıl Paşa’dan Demiryolları Genel Müdürlüğü teklifi yapıldı.
Behiç Bey, teklif
edilen bu iki görevden birini seçmekte kararsız kaldığından durum Mustafa Kemal
Paşa’ya arz edildi. Mustafa Kemal PaşÇanakkale Savaşları’ndaki lojistik başarısını
bildiği Behiç Bey’e “Behiç Bey, ben nasıl savaşılacağını biliyorum. Siz orduyu cepheye taşımakta başarılı olursanız biz gerisini başarırız”
deyince, Behiç Bey seçimini demiryollarından yana kullanmış oldu. Kurtuluş
Savaşı başlayacaktı. O günün şartları içinde doğru düzgün bir karayolu teşkilatımız yoktu. Ordunun ve halkın
yiyecek, içecek, mühimmat, silah, asker sevkiyatı ve benzeri ancak
demiryolu ile yapılabilirdi. Mevcut demiryolunun işletilmesi olmazsa olmaz bir
gereklilik olarak karşımızda duruyordu. Behiç Bey 16 Temmuz 1920 tarihinde
Demiryolu Genel Müdür olarak göreve başladı. Behiç Bey’e
verilen bu görev son derece kritik bir görevdi ve kurtuluş
savaşının kazanılmasına etki yapacak en önemli araçtı.
Behiç Erkin’in
demiryolu işletmeciliğinin yönetimi gibi çok zor bir göreve başladığında ve Kurtuluş
Savaşı arifesinde demiryolu ile ilgili çok
acil ve öncelikli olarak çözümlenmesi gereken sorunlarla
karşı karşıyaydı. Behiç Bey, o zamana kadar yabancı kaldığımız, niteliğini iyi
bilmediğimiz, görevlileri arasına Türk/Müslüman alınmamış, bütün yazışmaları ve
haberleşmeleri Fransızca olan bir kurumu yani demiryolunu ne yapıp edip
işletmeliydi. Bütün dünya ile ilişkimiz kesilmişti. Kendi kendimize savunma
çabasına girmiş bir durumda iken demiryolu gibi özel bir iş alanında kimseden
bir yardım bekleyemezdik. Zaten kimsenin de bize yardım edeceği yoktu.
1908-1918 yılları arasında
Hicaz Demiryolu hattında Şam-Medine arasında da Osmanlı Devleti’nce
10 yıla yakın demiryolu işletmeciliği yapılmıştı.
Teknik kadro dışında Hicaz Hattı’nda çalışanların
büyük çoğunluğu yerel halktan temin edilmişti.
Burada çalışanların
hemen hemen tamamı I.Dünya Savaşı’ndan sonra kendi ülkelerinde kalmıştı.
Teknik kadronun dışında kimseden
yararlanma imkanı da yoktu. Bu teknik kadro da yapım
ve bakım işlerinde yoğunlaşmıştı.
Teknik alanda iyi yetişmiş mühendislerimiz vardı. Ancak demiryolu işletmeciliği
yapabilecek yetişmiş bir kadro yoktu. Aslında bu dönemde Behiç Bey’in
başlattığı “Kurtuluş
Savaşında Demiryolu İşletmeciliği”
Türkiye Demiryolu Tarihi’nin başlangıcını ve Türkiye Demiryolu İşletmeciliği’nin
ileriye dönük idari yapısının da temelini oluşturmuştur.
1856-1920 döneminde
Osmanlı’da bulunan demiryollarının
tüm yöneticileri gayri müslimdi ve büyük çoğunluğu da Türkçe bile bilmeyen yabancı
uyruklu görevlilerdi. Demiryollarındaki
konuşma ve yazışma dili ile tüm
mevzuat (tüzük, yönetmelik, v.b.) dili de Fransızcaydı.
Demiryollarında Türkçe dilinin kullanılmasına Behiç Bey tarafından 6 Ağustos
1921 tarihinde başlatılmıştır. Yaklaşık bin 174 kilometre uzunluğundaki
demiryolu hattında bulunan istasyonlarda ve lokomotiflerde görev yapacak hiç
kimse yoktu. Savaşların kazanılmasında en önemli unsur olan “askeri
lojistik”in demiryolu ayağı yapılamayacak
bir haldeydi. O dönemde okur-yazar oranı
(yüzde 1-2) çok düşüktü.
Eğitimli insan bulmak
demiryolu bilgisi ile ilgili eğitimi vermek, kullanılacak tüm yazılı mevzuatı,
kullanılan modelleri Türkçe’ye çevirmek, tren hareket tarifelerini hazırlamak,
bunların basımlarını yaparak dağıtmak, demiryolunun ve
çalışanların
kontrol ve denetim işlevlerini yapacak daha bilgili ve eğitimli
insanlar da yetiştirmek gibi imkansıza yakın işleri yapmak
gerekiyordu. Ama Behiç Bey bu başarılması imkansız gibi olan işleri, birlikte
olduğu insanlarla başararak Türklerin demiryolu eğitimini çok kısa sürede
alabileceğini ve demiryolu işletmeciliğini yapabileceğini göstermiştir.
Demiryolunu ve Türk
demiryolcularını, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasını sağlayan en önemli unsurlardan birisi haline getirmesini sağlamıştır. Behiç Bey ve demiryolcular Büyük
Taarruza hazırlık safhasında ve 26 Ağustos 1922 gününde başlayan Büyük Taarruzda buharlı makinelerin yakıtı olan
kömürü zor buldukları ve çoğu zaman odun kullandıkları trenlerle yüz binlerce
askeri, cephaneyi, malzemeyi cephelere ve 9 Eylül 1922 tarihinde de İzmir’e
kadar ordumuzun yanında aksatmadan ulaştırdılar. Şehitlerimizi ve yaralılarımızı
cephe gerisine getirdiler. Demiryolu kenarındaki köy, kasaba ve şehirlerin
erzak ihtiyaçlarını karşıladılar.
Ordumuz 9 Eylül 1922
tarihinde İzmir’i girmiş ve Kurtuluş Savaşı, demiryolunun da önemli
katkılarıyla zaferle bitmiştir. Savaşı sonlandıracak
Mudanya Mütarekesi görüşmeleri11 Ekim 1922 tarihinde uzlaşmayla sonuçlanmıştır.
Yıllardır devam eden ve yüzbinlerce insanımızın şehit ve gazi olmasına sebep
olan savaşlar artık bitmiştir. Artık Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin
kalkınma savaşı başlamıştır. Kurtuluş Savaşı’nın koşulları içinde doğan, onunla birlikte gelişen
ve Türkiye Cumhuriyeti’nin oluşumuna etki yapan Türk demiryolculuğunun ve demiryolcularının,
Cumhuriyetimiz içinde ayrı bir yeri olmuştur.
Bu tarihten itibaren
diğer yabancı demiryolu hatlarının da millileştirmeleri ve yeni demiryollarının
yapımı büyük bir hızla devam etti. Yabancı şirketlerden alınan yaklaşık 4 bin
kilometre uzunluğundaki demiryoluna 10 yıl içinde yaklaşık 4 bin kilometre yeni
yol yapılmak suretiyle toplam 8 bin kilometre uzunluğunda demiryoluna sahip
olunmuştur. Kurtuluş Savaşı arifesinde ve savaşın içinde, eğitimli demiryolu
personelinin yokluğunu çok yakından yaşayan ve zorluklar çeken Behiç Bey’in
düşüncesi “milli bir demiryolu ancak eğitimli
insan yetiştirmekle olur”du.
Bu amaçla 11 Haziran
1923 tarihinde Konya’da Genel Müdürlük olarak kabul edilmiş
binada ilk “Şimendifer Mektebi
/Demiryolu Okulu” açıldı.
Böylece Şimendifer Mektebi ile milli demiryollarımızın
eğitim faaliyeti başlamıştır.
Bu okulun devamı olarak 1942 yılında Ankara’da “Demiryolu Meslek Okulu”
açıldı.
Bu okulun adı daha
sonra “Demiryolu Meslek Lisesi” olarak değiştirildi. Binlerce demiryolcu yetiştirdi.
Mezunlar demiryollarının tüm yönetim kademelerinde çok
önemli görevlerde bulundular ve bulunmaya da devam ediyorlar.
Ne yazık ki Demiryolu Meslek Lisesi 1998 yılında kapatılmıştır. Soyadı Kanunu
çıktığında, Atatürk sadece 37 kişiye bizzat kendisi soyadı vermiştir. Behiç Bey
9. sıradadır ve “Erkin” soyadını Atatürk kendi el yazısıyla işlemi yapmıştır.
Faruk Nafiz Çamlıbel
ve Behçet Kemal Çağlar, Cumhuriyetimizin 10. yılı için yazdıkları 10.Yıl
Marşını Atatürk’e sunduklarında, Atatürk marşın ilk kıtasının
son mısrasını çizerek yerine “Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” mısrasını yazarken, bu değişikliğin nedenini; “Çizdiğim
mısra sizin ve demiryolcuların emeğini tam olarak ifade etmiyordu, değiştirdim,
demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan’ yaptım” diyerek Behiç Bey’e ve demiryolculara olan sevgisini ve güvenini
göstermiştir.
11 Kasım 1961 yılında
hayatını kaybeden Behiç Erkin, ilk Genel Müdürlük görevini aldığı
İzmir-İstanbul-Ankara hatlarının birleştiği Eskişehir (Enveriye) istasyonunun
bulunduğu yere defnedilmesini ve mezarının demiryolculara emanet edilmesini
vasiyet etmiştir. Ölüm tarihinden bir süre sonra TCDD Genel Müdürlüğü
tarafından yaptırılan anıt mezara nakledilerek vasiyeti yerine getirilmiştir.
2008 yılında da anıt mezarı çok güzel bir proje ile yeniden düzenlemiştir. Tüm
demiryolcular O’nu minnet ve saygıyla anmaktadır. Ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun. [2]
[1] http://www.cihandura.com/tr/makale/DEMIRYOLLARIMIZIN_BABASI_BEHIC_ERKIN
[2] http://www.yesillojistikciler.com/haber/behic-erkin-kimdir-yasar-rota-yazdi-2436.html
Naci
Kaptan