HİLAFET …
İLETEN : ORAJ POYRAZ
Hilâfetin bize Yavuz
Sultan Selim’in Mısır’ı fethetmesinden sonra geçtiği Kahire’de yaşayan son
Abbasi Halifesi’nin unvanını ve makamını fetihten sonra Yavuz’a devrettiği
söylenir ve ders kitaplarında da böyle yazılıdır. .
Yavuz Sultan Selim dönemindeki
kayıtlarda bu şekilde bir devirden bahsedilmemesini bir tarafa bırakın
hilâfetin adı bile yoktur…
Hükümdarın Suriye ve
Mısır üzerine yaptığı seferlerin ayrıntıları günü gününe kaydedilmiştir ama
hilâfet konusu hiçbir şekilde yazılmamıştır.
Söylentinin ortaya
atıldığı ilk kaynağın tarihi Yavuz Selim’den iki asır sonrasına aittir ve
Kahire’deki Abbasî Halifesi’nin makamını Yavuz’a devrettiğini yazan kişi de
İstanbul’daki İsveç Elçiliği’nin tercümanı d’Ohhsonn’dur.
d’Ohhsonn Kimdir …
d’Ohhsonn 1740 yılında
zengin bir Ermeni Katolik ailenin oğlu olarak İstanbul’da doğdu. Adının
Ermenice’de Muradcan Tosunyan olduğu sanılıyor. Mouradgealar Roma Katoliği
değil uniyatestiler yani Papa’nın otoritesini kabul eden Ermeni Apostolik
Kilisesi’nin o zaman için henüz yeni olan bir koluna mensup.
Mouradgea
İstanbul’daki Fransisken ve Dominiken okullara gitti. 1763’te İsveç
temsilciliğinde tercüman olarak işe alındı. 1768’de Birinci Tercüman’lığa terfi
etti. Mouradgea bu görevlere aşinaydı. Çünkü babası Ohannes İzmir’de İsveç
Konsolosluğu’nda Hackson’ın tercümanı olarak çalışmıştı. Annesi Claire Pagy de
İzmir’de bir Fransız konsolosluk kâtibinin kızıydı.
Mouradgea 1775’te Kral
III. Gustav’ın İsveç temsilciliğindeki özel sekreteri oldu. Aynı yıl kendisine
kral tarafından asalet unvanı verildi.
Yirmi bir yıl sonra
İsveç sarayına takdim edildi ve amcasının adı d’Ohsson’u kullanmasına izin
verildi. Kulağa İsveç adı gibi gelmesine rağmen bu isim büyük bir ihtimalle
Tosun’un Fransızca’sıdır.
1784-91’de Mouradgea
Paris’te yaşadı. Sonra iki yıl Viyana’da kaldı. Bunun ardından da 1792’de
İstanbul’daki İsveç temsilciliğinin danışmanı oldu. 1795’ten 1799’ye kadar tam
yetkili elçi ve İsveç elçiliğinin başkanlığını muhafaza etti
Mouradgea hem
Avrupa’da Doğu hakkındaki yaygın önyargıları yazdığı Tableau General ismindeki
kitapla azaltmayı hem de Doğu’ya Batı ilmini getirmeyi umut ediyordu.
Avrupalılarla daha
yakın ilişkiler sürdürecek onların taktiklerini benimseyecek aslında resmen
imparatorluğun çehresini değiştirecek yeni bir Muhteşem Süleyman arayışındaydı.
Eserinin nüshaları bu
işten çok hoşnut kalan III. Selim’e takdim edildi. Fransız devrimi konusunda
coşkulu olan Mouradgea Sultan’a orduda radikal reformları savunan bir anlaşma
taslağı da sundu.
Fazlasıyla Fransız
Devrimi yanlısı sayıldığı için Fransız elçisi General Aubert du Bayet onun bir
iyi bir Fransız olduğunu bildirmişti Rus ve İngiliz elçiler onun
değiştirilmesini savunmuştu.
Mouradgea bir süre
sonra Osmanlı tarihinde fiilen istenmeyen kişi persona non grata ilan edilen
ilk kişi oldu. 1799’da Fransa’ya gitmek için İstanbul’dan ayrıldı. 1804’te
bozulan İsveç-Fransa ilişkilerinin 1805’te savaşa varması da onu Paris’ten
ayrılmak zorunda bıraktı. 27 Ağustos 1807’de Paris yakınlarındaki Bievre
Sarayı’nda öldü.
Osmanlı padişahlarının
hem hükümdar hem de halife oldukları düşüncesi ise daha sonraki asırlara
aittir. Halife unvanı ilk dönemlerde bazı hükümdarlar tarafından kullanılmış
ise de bu kullanış sadece meşruiyet kazanmak ve güçlü görünmek arzusundandır.
Hilâfetin bizde resmen
ve fiilen kullanılmış olup olmadığını merak etmiş olabilirsiniz.
Kullanıldı sesini
duyuran güçlü bir hilâfet müessesesi ilk defa İkinci Abdülhamid zamanında yani
1876 sonrasında ortaya çıktı. Abdülhamid imparatorluğu teşkil eden unsurların
ayrılıkçı hareketlerinin Türk olmayan Müslüman gruplara da sirayet etmesini
önlemek maksadıyla hilâfetten faydalanan ilk ve son yani tek hükümdar oldu…
Sonrası ise mâlum…
Osmanlı’nın hilâfetini hiçbir zaman gönülden tanımamış olan Arap dünyası Sultan
Reşad döneminde bize karşı cihad ilân etti ve ortada ne hilâfet kaldı ne de
Halife’nin gücü…
Fiilen halife olan son
hükümdar aslında Sultan İkinci Abdülhamid’dir hilâfet Abdülhamid’den sonra
gelen iki padişahın Sultan Reşad ile Sultan Vahideddin’in iktidar senelerinde
sadece bir unvan olarak kalmış son Halife Abdülmecid Efendi de Ankara Meclisi
tarafından seçilmiş olduğu için İslam dünyasında Hindistan’daki Müslüman
gruplar dışında zaten kabul görmemiştir.