TERÖR

TERÖR DOSYASI : İŞTE DAVUTOĞLU'NUN BAHSETTİĞİ DEFTERLERDEKİ SIRLAR

İŞTE DAVUTOĞLU’NUN BAHSETTİĞİ DEFTERLERDEKİ SIRLAR


Davutoğlu’nun sözleri yeniden iktidar için terörün
kullanıldığı yorumlarını beraberinde getirdi.


Soruşturma ve dava dosyaları seçimlerin yapıldığı
7 Haziran – 1 Kasım 2015 arasında ‘IŞİD eylemlerine göz yumulduğuna’ ilişkin
belgelerle dolu.


26 Ağustos 2019 Pazartesi 08:15 İşte Davutoğlu’nun
bahsettiği defterlerdeki sırlar Eski AKP’li Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun
“Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan insan yüzüne
çıkamaz” diyerek işaret ettiği 7 Haziran – 1 Kasım 2015 tarihleri arasında yaşanan
IŞİD katliamları “AKP’nin yeniden tek başına iktidara gelmesinin” yolunu açtı.


Suriye politikası kapsamında “Beşşar Esad’ı
devirmek için her türlü cihatçı grupların faaliyetlerine tolerans gösteren
destekleyen iktidarın dokunmama politikası” nedeniyle güvenlik birimleri örgüt
faaliyetlerini sadece “izlemekle” yetindi.


O dönemde gerçekleşen olaylarla ilgili soruşturma
ve dava dosyalarındaki verilere göre dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye
gelen IŞİD üyeleri serbestçe sınırdan örgüte katıldı.


Yaralanan örgüt mensupları Türkiye’de tedavi
ettirildi.


Örgüte lojistik destek de yine sınırdan
geçirilerek yapıldı.


7 Haziran – 1 Kasım 2015 arasında yaşanan Suruç ve
Ankara Garı katliamlarının “polis tarafından izlenen kişilerce
gerçekleştirildiği” de ortaya çıktı.


Gaziantep’te büyük çaplı hücre kuran burada 150
kişiye silahlı eğitim veren IŞİD’e bağlı canlı bombalar açık istihbaratlara
karşın Şanlıurfa ve Ankara’yı kan gölüne çevirdi.


Bu süreçte ihmali olan kamu görevlileri ise
“soruşturmaya uğramadıkları” için korundu.


Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Terörle
mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan insan yüzüne çıkamaz”
diyerek iktidara mesaj verdiği 7 Haziran – 1 Kasım 2015 tarihleri arasındaki
dönemde Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük katliamları yaşandı.


Bir yanda terör örgütü PKK’nin saldırılarıyla
gelen şehit haberleri diğer yandan IŞİD’in kanlı katliamları gündemden düşmedi.


Terör örgütü IŞİD Türkiye’de 14 önemli terör
saldırısı gerçekleştirdi.


Bunun sonucunda 10’u polis ve 1’i asker olmak
üzere toplam 304 kişi yaşamını yitirdi; 1338 kişi yaralandı.


10 canlı bomba 1 bombalı saldırı 3 silahlı saldırı
gerçekleşti.


Bu dönemde yaşanan Suruç ve Ankara Garı
katliamları “açılması gereken defterler” arasında başı çekti.


‘Esad gitsin’ diye…


AKP hükümeti Suriye’de Beşşar Esad rejimini
devirmek için 2011’den bu yana cihatçı örgütleri destekledi.


Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan Suriye’yi
“Türkiye’nin iç işi” olarak tanımlarken muhaliflere lojistik destek
verdiklerini açıklamaktan geri durmadı.


Bu dönemde Suriye ve Irak’ta örgütlenen IŞİD’in
önemli insan kaynağının yolu Türkiye oldu.


Dünyanın birçok bölgesinden IŞİD’e katılmaya gelen
yabancı teröristler Türkiye üzerinden geçerek çatışma bölgelerine ulaştı.


İstanbul Sabiha Gökçen ve Atatürk havalimanları
ile Antalya Havalimanı örgüt militanlarının en sık kullandığı havayolu oldu.


Bu kişiler karayolu veya havayolunu kullanarak
çatışma bölgelerine yakın olan illere – Gaziantep Hatay Adana Şanlıurfa -
gittiler ve buradan Suriye’ye geçtiler.


Özellikle Türk vatandaşı kaçakçıların desteğiyle
yüzlerce IŞİD’ci Suriye’ye geçti.


Sınır hatlarından bu geçişler önlenmedi.


IŞİD’e katılan Türkler…


IŞİD’e binlerce Türk vatandaşı da bu dönemde
katıldı.


Ancak güvenlik birimleri sadece bu faaliyetleri
izlemekle kaldı.


IŞİD içerisinde “emir” konumuna yükselen İlhami
Balı Mustafa Dokumacı Deniz Büyükçelebi’nin faaliyetleri polis ve istihbarat
birimleri tarafından adım adım izlendi.


Ancak bu süreçte herhangi bir tutuklama işlemi
yapılmadı.


Gar katliamının bir numaralı sanığı İlhami Balı
Suriye iç savaşı başlayalı henüz bir yıl olmuşken 2012’de Ankara’ya gelerek burada
örgütsel toplantılar yaptı.


O sırada hareketleri polis takibindeydi ancak
kendisine dokunulmadı.


Türkiye 2013’te IŞİD’i terör örgütü ilan etti.


Ancak Suriye’deki çatışmalarda yaralanan IŞİD
mensuplarının Gaziantep ve Hatay gibi illerdeki özel hastanelerde tedavi
olmasına izin verildi.


İlhami Balı 2014’te polisin gözü önünde bu
hastanelerde IŞİD’lileri ziyaret etti.


İslam Çay Ocağı…


IŞİD’e eleman temin edilen illerin arasında
Adıyaman da öne çıktı.


Burada örgüt mensupları şehrin ortasında yer alan
“İslam Çay Ocağı” adında çay ocağı görümündeki örgüt merkezini açtı.


Burada cuma namazları kılan örgütsel toplantılar
yapan IŞİD’liler polis takibindeydi.


Ancak bu kişilerin Suriye’ye gitmesine izin
verildi.


Ocağı işleten Yunus Emre Alagöz Gar katliamını
kardeşi Şeyh Abdurrahman Alagöz ise Suruç saldırısını gerçekleştirdi.


Bu grubun lideri Mustafa Dokumacı ise o günden bu
yana yakalanmadı halen aranıyor.


Antep hücresi!


Bir dönem Türkiye’nin sınır hattı tamamen IŞİD’in
egemenliği altına girdi.


İlhami Balı’nın Suriye’de sınır emirliğini
almasının ardından Gaziantep hücresinin sorumluluğuna Yunus Durmaz getirildi.


Kendisine bağlı büyük bir hücre kuran Yunus Durmaz
Suriye’deki “emirine” gönderdiği elektronik postada “Gaziantep’te 150 kişiye
canlı bomba bombalı saldırı ve silahlı eğitim verdiğini bu kişileri düzenli
maaşa bağladığını 120 dolar ile 690 dolar arasında değişen miktarda maaş verdiğini”
kaydetti.


Durmaz işi “Gaziantep’i işgal etme planı” yapacak
kadar ileriye götürdü.


Bilinen katliam: Suruç Cumhuriyet’in haberine göre
IŞİD’in Gaziantep hücresinin en güçlü dönemini yaşadığı sırada 7 Haziran
2015’te genel seçimler yapıldı.


AKP tek başına iktidarı yitirdi.


Bu süreçte önce 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta 34
kişinin öldüğü canlı bomba saldırısı gerçekleşti.


Canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz Gaziantep’teki
hücreden motosikletle Suruç’a götürüldü.


Burada üzerinde bomba olduğu halde Suruç
sokaklarında gezen Alagöz iki defa ilçe Emniyet müdürlüğünün önünden geçti.


Asıl skandal olan ise Suruç’a yönelik canlı bomba
eylemi yapılacağından Emniyet’in önceden haberdar olmasıydı.


Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü katliamdan 3 gün önce
Suruç Emniyeti’ne “Görev alan tüm personel meydana gelebilecek canlı bomba
saldırıları vb. konulara karşı görev yerlerinde dikkatli duyarlı ve müteyakkız
bulunacaktır” şeklinde talimat verdi.


Bu amaçla Suruç’ta önleme araması yapılması için
sulh ceza hâkimliğinden karar dahi alındı.


Ancak Suruç İlçe Emniyet Müdürlüğü Sosyalist
Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin Ayn el-Arab’a (Kobani) gitmek
için geldikleri Amara Kültür Merkezi’nde gelenleri hiçbir şekilde aramadı.


Canlı bomba hiçbir aramadan geçmeyerek kalabalığın
arasına girerek kendisini patlattı; 34 kişinin ölümüne neden oldu.


Kobani’deki çocuklara oyuncak götürmek üzere yola
çıkan Sosyalist Gençlik Federasyonu üyesi gençler Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde
basın açıklaması yaparken IŞİD’ci bir canlı bombanın saldırısına uğramışlardı.


Açıklama sırasında görüntü alınırken yapılan
saldırıda 34 kişi yaşamını yitirmişti.


Suruç saldırısının yapılacağına dair istihbarat
bulunmasına rağmen yetkililerin aynı Ankara Gar katliamında olduğu gibi hiçbir
önlem almaması ve canlı bombanın olay yerine elini kolunu sallayarak gelmesi en
çok tartışılan gündem maddeleri arasında yer almıştı.


Güvenliğin olmadığı gün: 10 Ekim Suruç katliamına
karşın örgütün Antep hücreleri faaliyetine rahatlıkla devam etti.


Yunus Emre Alagöz yanındaki Suriyeli canlı bomba
ile sınırdan geçerek Gaziantep’teki hücre evine geldi.


9 Ekim 2015’te gece saatlerinde iki canlı bomba
yola çıkarıldı.


Üzerlerinde bombalar olan Alagöz ve Suriyeli
kişinin olduğu aracı Yunus Durmaz’ın yardımcısı Halil İbrahim Durgun kullandı.


Araca önde eskortluk yapan ise yine örgüt
üyelerinden Yakup Şahin’di.


Ertesi günü Ankara’da Emek Barış ve Demokrasi
mitingi vardı.


Sivil toplum örgütlerinin düzenlediği miting
nedeniyle kente girişlerde önlem alınması gerekirken yollar boş bırakıldı.


Canlı bombaları taşıyan araç hiçbir güvenlik
noktasına takılmadan Ankara’ya kadar ulaştı ve “içindeki yolcularını” bıraktı.


Yine Ankara Garı Meydanı’nda hiçbir güvenlik
araması yoktu.


İki canlı bomba ellerini kollarını sallayarak Gar
Meydanı’na ulaştı ve 2’si çocuk 100 kişinin öldüğü katliama imza attı.


Gar davasında müşteki olarak katılan onlarca kişi
şu benzer ihmale özellikle işaret ettiler: “Biz daha önce de benzer eylemler
için Ankara’ya gelirdik.


Ancak çıktığımız iller başta olmak üzere Ankara’ya
kadar çok sayıda GBT kontrolünden geçer türlü engellemelerle karşılaştırdık.


Ancak bu miting için yolda herhangi bir arama ile
karşılaşmadık.


Hatta bu durum bizim garibimize gitti. ”


Kamu görevlileri korundu Katliam sonrası Ankara’da
canlı bomba saldırısı yaşanacağına ilişkin gizlenen istihbarat raporları ortaya
çıktı.


10 Ekim’deki patlamadan 25 gün önce 14 Eylül
2015’te IŞİD’in mitinglerde birden fazla canlı bomba ile eylem yapacağına dair
istihbarat bilgisi Ankara Emniyeti’ne geldi.


10 Ekim sabahı İstihbarat Dairesi Başkanlığı
“gizli” yazılı ibareyle Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’na canlı bomba Yunus
Emre Alagöz ile Hacı Yusuf Kızılbay ve Mehmet Işık’ın eylem hazırlığında
olabileceğine ilişkin istihbarat bilgisi gönderdi.


Bu süreçte savcılık ihmali olan kamu
görevlileriyle ilgili soruşturma başlattı.


Ancak Ankara Valiliği dönemin Ankara Emniyet
Müdürü Kadri Kartal eski İstihbarat Şube Müdür Vekili Cihangir Ulusoy TEM Şube
Müdürü Hakan Duman eski Güvenlik Şube Müdür Vekili Adem Arslanoğlu ile TEM
Şubesi C Büro Amiri Hüseyin Özgür Gür hakkında soruşturma izni vermedi.


MİT’in sorumluluğu Suriye politikası nedeniyle
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bölgede etkin faaliyet yürüttü.


Bu süreçte IŞİD’lilerle bire bir diyaloglar
kuruldu örgüt yakından izlendi.


Ancak MİT’in bu çalışmalarına karşın hiçbir
katliamın önüne geçilemedi.


LİNK : https://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/iste-davutoglu-nun-bahsettigi-defterlerdeki-sirlar-h138065.html