KÜRESEL YÖNETİM FİKRİ
Uluslararası sistem mi, yoksa küreselleşme
mi? “Küresel Yönetim” fikri nedir, detaylarında neler var? Bu çok
önemli soruları tahlil ediyoruz. Birleşmiş Milletler’den, uluslararası
yapılarından, devletlerden, çeşitli kuruluşlardan ve hatta ülkemizdeki politik
çerçeveden bile sonuçlar çıkartabileceğimiz çok önemli bir eşikteyiz, bunu
yeterince tartışmamız gerekiyor.
Dünya tarihinde mevcut “uluslararası sistem”,
(1789) Fransız İhtilaliyle, (Birinci Dünya Savaşı) imparatorlukların sona
ermesiyle, (1871) Versay Antlaşmasıyla, (1944) Bretton Woods ile kendini
bulmuştur. Ulus (millet) fikrine dayalı devletlerin bir dünya nizamı
oluşturması ancak savaşlarla mümkün olmuştur. En son (Birinci, 1914-1918 ve
İkinci, 1939-1945) Dünya Savaşları meydana gelen statüko sosyo-ekonomik ve
politik bakımdan her türlü yönüyle düşünülmeye çalışılmış ve belli bir yaşam
sistemi halinde gerçekleşmiştir. XX. YY’ın sonlarında ama daha çok XXI. YY’ın
başlarında bu “uluslar sisteminin yetmeyeceği” fikri tartışılmaya
başlanmıştır. Son 30 yıldır kurumsal yapıların üzerinde fikir yürüttüğü bir
husus halinde olagelmiştir. Bunların en başında 1952’de kurulan Birleşmiş
Milletler (BM) yer alır. (1947-1991) Soğuk Savaş’ın da sona ermesine yakın
dönemlerde BM “küreselleşmeyi yönetmek” için neler yapabileceğini
kayıt altına alarak tartışmıştır. Zaman içinde “uluslararası
sistem” sürekli aşındırılarak tartışma konusu edilmiş, bunun yerine “Küresel
Yönetim” (Global Governance) ile bir alternatif tez ileri
sürülmüştür. Bir başka deyişle bugün karşımıza COVID-19 ile çıkan ve daha fazla
tartışılan “Küresel Yönetim” fikri öyle damdan düşen bir konu
değildir, üzerine çalışılmıştır.
Küresel Yönetim için kullanılan “governance” sözcüğünden
anlaşılması gereken hususlar, “yönetim süreci ve işlevi ile denetim
koşulları” ile açıklanabilir. O halde Küresel Yönetim fikrinin ihtiyacı
olan sosyo-ekonomik ve politik prosesler, ilişkiler, ilkeler, hukuk
mekanizmaları, güvenlik, vs. konular geçiş sürecinden işletimi sürdürülebilir
kılana dek tartışmalarda ele alınmış haldedir. Bu tartışma çemberi içinde sivil
toplum kuruluşları, üniversiteler ve enstitüler, vatandaş hareketleri,
uluslar-ötesi loncalar (vakıflar, dernekler, localar, meslek kuruluşları),
küresel medya ve kitle iletişim araçlarına bağlı bütün yapılar bulunmaktadır.
Bunlardan bazılarına değineceğim.
Küresel Yönetim, mevcut devlet ve hükümetler ile
uluslararası kurumsal yapıları da içine alır, ekonomik ortaklıkları, sivil
toplum kuruluşları (NGO, Hükümet Dışı Organizasyonlar) ve kamu yönetim
birimlerini (özellikle küresel mega kent yapıları kastediliyor) birbirine
bağlar, ağ (network) örgüsündeki ilişkileri esas alır. Bu ağ geçişine
aşamalı olarak gerçekleştirilir. Eğer bu fikir 1990’ların ortalarından bu yana
tartışıldı ise aşamalı geçişin hangi noktasında olduğumuza siz karar verin.
Ancak şu kadarını işaret edelim, 1995 yılında BM’de 26 ülkenin 28 üyesi ile
çalışan, daha sonra tadil edilen bir yapı var, adı Küresel Yönetim
Komisyonu’nun (CGG, Commission on Global Governance) ilk raporunun
başlığı ise “Küresel Komşuluğumuz”[1] olmuştur. Bu “komşuluk” raporunda
iş, ekonomi ve toplumsal detaylar ele alınmıştır.
Komşuluk fikrinden bazı noktalara değineyim.
Devletlerin yerinde kalması öneriliyor. Fakat diğerleriyle (önceki
paragraflarda işaret ettiğim yapılarla) çalışılması şartı koşuluyor. Küresel
Yönetim fikrinden bir küresel hükümet veya federasyon anlaşılmamalıdır. Çok
basit bir yaklaşımı vardır; kendimiz ve çocuklarımız için olması gereken
dünyayı el ele yaratalım, bunun için çalışalım. Ama örneğin bu basit amacın
peşinden daha zor ifadeler gelir, denir ki; bunu demokrasiyle yapabilmek için güçlü
bir yükümlülük gerekmektedir.
Burada “herkes sorumludur” değil, “yükümlüdür”
deniyor, bu nokta dahi önemlidir. Kendimizi düşünelim, gerekli değişimi
gerçekleştiriyoruz, ne tür yükümlülükler altındayız? Çevre ile ilgili hususlar
bize gayet akılcı geliyor, değil mi? Ama şimdiki ABD Başkanı Donald Trump
yapılan Küresel İklim Anlaşması’nı tek taraflı bozdu, “Eşitsizlikler var,
ülkemin büyümesini engelliyor ve örneğin Çin gibi ülkelere avantaj veriyor,”
dedi. Bir an Amerikan vatandaşı olduğunuzu düşünün ve Kasım 2020 seçimlerine
gidiyorsunuz, politik manada Cumhuriyetçi Donald Trump’a karşı Demokratik Joe
Biden’ı mı destekleyeceksiniz? Zira Biden’dan önce bu küresel çevre anlaşmasını
bir Demokrat ve Küresel politikaların destekçisi olan Barack Obama imzalamış
idi.
Görüldüğü gibi pratikte “yükümlülük” konusu bir hayli
başka alanlara çekilebilmektedir. Bu “komşuluktaki” demokrasi kavramı içinde
demokratik seçime dolaylı müdahale fikri bile vardır. Hem de bu konu BM’de
dokümana geçirilmiş bir fikirle ortaya atılmıştır. O halde benzer yaklaşımla
devamını da düşünün, Amerikan vatandaşı değil de Türk veya Alman vatandaşsınız
ve bir sonraki seçimlerde neyi ön panda tutmanız gerekiyor, şimdiden kendinize
sorun!
Bakın komşuluk metninde üzerinde durulacak bir diğer
konu: “Küreselleşmiş bir ekonominin başarısızlıklarını aşmaya yönelik ulusal
çözümlerde ciddi sınırlar vardır. Yine de uluslararası kamu politikaları
hedeflerini izlemekle uğraşan Küresel Yönetim’in yapıları günümüzde
gelişmemiştir.”
Denmektedir ki, her ne yaparsanız yapın ulusçuluk ve
uluslararası sistem içinde ekonominin iyi gitmesini bekliyorsanız buradan ümit
verir bir sonuç almak mümkün görülmemektedir. Ayrıca daha 1995’lerde dünyadaki
her bir bireye bir vazife de yükleniyor, Küresel Yönetim kamu politikalarını
güçlendirmek için taraf olun! 2020’ye geldik, ne durumdayızdır sizce? Hele
COVID-19 meselesinin insanları tümüyle evlerine tecrit ettiği, sosyo-ekonomik
yaşam içinde tam anlamıyla el freninin çekildiği, ulusların merkez bankalarının
para basmaktan öte ekonomik bir çare bulamadıkları, aşı ve ilaç olmadığı gibi
maske ve vantilatör sorunlarının yaşandığı meseleler varken, gelişmiş diye
bilinen Avrupa ve Amerika’da Sosyal Güvenlik ve Halk Sağlığı politikalarının
iflas ettiğinin ortaya çıktığı bu günlerde, siz olsanız ne düşünürsünüz?
Bahse konu “komşuluk” fikrinin ifadeleri bize açıkça
çözümün ne olduğunu işaret etmektedir. Şöyle ki: “Şimdi, ekonomik, toplumsal
ve çevresel alanda uygun bir liderlik sağlayabilecek küresel bir forum
oluşturmanın zamanı gelmiştir, daha doğrusu büyük bir gecikme içindeyiz. Bu
forum en sanayileşmiş 7 ülkenin (G7) oluşturduğu grubun kurumlarından ya da
Bretton Woods kurumlarından daha iyi temsil edici ve Birleşmiş Milletler’in
(UN) şimdiki sisteminden daha etkili olmalıdır.“
Ama öneri burada kalmıyor, zira bir fikir küresel
ekonomik yönetimi içermiyorsa havada kalacaktır. Burada dolaylı olarak, “G7
ülkeleri ve Bretton Woods kurumları işe yaramıyor,” derken net bir biçimde “bir
ekonomik gücü olan uluslararası sistem” işe yaramıyor eleştirisi mevcuttur. Bu
durumda ne öneriliyor? Küresel Yönetim Komisyonu içinde bir Ekonomik Güvenlik
Konseyi (BMEGK). Ancak bu konsey Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)
gibi olacak deniyor.
Ekonomik Güvenlik Konseyi ne yapacak?
- Bölgeler arasında etkileşimi gözleyecek,
- Uzun vadeli Politik Stratejiler Çerçevesi’ni
kabul edecek ve uygulayacak, - Uluslararası sistem, Bretton Woods kurumları ve
Dünya Ticaret Örgütü’nün politik amaçları arasında uyum sağlayacak, - Uluslararası ekonomik meselelerde uzlaşma için
bir liderlik vasfı yerine getirilecek.
Küresel Yönetim Komisyonu 1999 raporunda şöyle bir
ifade var: “Bir ekonomik küresel yönetimi sağlamak için gerekli önlemlerin
yokluğunda, (küreselleşme) dünya ekonomisini daha kararsız kılmış, ülkeler
finansal şoklara karşı daha dirençsiz hale gelmiş, birçoğu bir kenara atılmış
ve en zenginlerle en yoksullar arasındaki açıklık genişlemiştir.“
Ayrıca 1999 yılı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
(UNDP) X. İnsani Gelişme Raporu’nda sürekli “Küresel Yönetim” ifadesinin yer
alması boşuna değildir. Raporda, “İnsan kaygılarını ve haklarını
uluslararası politika ve eylemlerin merkezine koymak,“[2] fikri açıkça işlenmektedir. Şu an
hangi insani kaygılar var ve etkisi ne boyutta dersiniz?
Hatırlanacağı üzere finansal köpükle (vurguncu,
spekülatif etki ile) ilgili 2008 küresel ekonomik buhranı yaşanmış ve mevcut
sistem bu derin sorunu aslında henüz tamir etmiş değildir; etkileri değil,
esası hakkında sorunu çözen bir mekanizma geliştirilememiştir. Ancak 1999’da
ifade edilen ve bugün dahi önerilen şudur; ekonomik küresel yönetim modeli
şart! 2008’de başlayan küresel ekonomik sorun dalgası içinde olanlara bir de
ABD-Çin Ticaret Savaşı ile Teknoloji Savaşı eklenmiş idi.
2017’de Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Devlet
Başkanı Xi Jinping, Dünya Ekonomik Forumu, Davos’da, neoliberal küreselleşmenin
gerekliliğini anlatması dikkat çekici bulunmuştu. Bu toplantıda Trump yoktu.
Ancak Trump 2019’da Davos’a geldi ve konuştu, uluslararası sistem ve ulus
devlet modelinin gerekliliğini açıkladı. Hal böyleyken dünyada 2019 sonunda
yeni tip koronavirüs ile bir pandemik kriz baş gösterdi. ABD küresel
yatırımcıları 2018 sonunda aldıkları kararla 2019’da uygulamak için finansal
raporlarında “yatırımları kes ve daralmaya git” diyordu, 2020’de bunu daha
kuvvetli uyguladı, görünen o ki pandeminin de etkisiyle 2021 yılı da açık
değil. Ancak 2022 için farklı bir çıkış olacak mı, yaşayıp göreceğiz.
Peki, bugün Trump ne diyor? “Çin bu virüsten
sorumlu, mahkemeye vereceğiz.” (Missouri Eyalet Mahkemesi’nde bir dava 2
gün önce açıldı.) “BM Dünya Sağlık Teşkilatı kasıtlı davrandı, ödeneğini
kısacağız.” Hemen herkeste “Şu bildiğimiz Trump, boş verin o söyler,”
denebilecek anlayış da yok değil ama gösterilen hedefler rastgele değil gibi,
ne dersiniz?
Her neyse Küresel Yönetim ile ilgili olarak ekonomi
alanında bazı öneriler var. Bazılarının başlıklarını işaret edelim:
- Finans ekonomisiyle reel ekonomi arasındaki
güncel ilişkilerin dengesizliğini azaltmak. (Bu bağlamda raporlarda göze
çarpan noktalar var: Döviz ve hisse senedi piyasaları, Info-telematik
Teknolojiler’in gelişimi, kamusal yatırımlar, Uluslararası Para Fonu (IMF)
misyonunu tekrar yapılandırmak ve güçlendirmek.) - Uluslararası ve ulusal eşitsizliği azaltmak.
(Raporlarda göze çarpan noktalar: Somut toplumsal adalet ölçütleri, nüfus
hareketleri.) - İşletmeler arasında (küresel bakımdan) gerçek bir
rekabete imkân verecek ortamı hazırlamak. (Raporlarda göze çarpan noktalar:
Anti-tröst yasaları, havacılık başta ulaştırma sektörleri, petrol
piyasaları, otomobil sektörü, bilişim sektörü, mağazacılık, bankacılık
sektörü, ilaç sanayii, kimya ve biyo-teknoloji). - Ölçümünden başlayarak ekonomik gelişmenin nitel
içeriklerini iyileştirmek. (Raporlarda göze çarpan noktalar: Sigorta,
sağlık, ilaç fonları, emek-işgücü hesapları.) - Yerelleşmeyi desteklemek. (Raporlarda göze çarpan
noktalar: Tarımsal ve hayvancılık üretimi ve dağıtımı, Dünya Ticaret
Örgütü’nün revizyonu, zoraki göç ve bağımlılıkların gözden geçirilmesi.)
Şüphesiz zaman içinde her bir konu tartışılmaya devam
ederken gelişmelere bağlı yeni konu ve başlıklar da eklenmektedir. Ama yeni bir
düzenden bahsedenler mevcut küresel yapıları nasıl birbirine entegre ederiz,
bunu da düşünmekteler. Uluslararası Para Fonu (IMF, Washington), Uluslararası
Yönetmelikler Bankası (UYB, Basel), Dünya Ticaret Örgütü (Cenevre), gibi
uluslararası antlaşmalarla kurulan yapılar var, ama bir de Dünya Ekonomik
Forumu (WEF, Davos) gibi ortak yapılar var. Bu fikri benimseyenlerce, bütün bu
ve benzeri yapılar “insani yüzlü bir küreselleşme” çerçevesinde yeniden elden
geçirilmeli ve birbirine ağ içinde birleştirilmeli denmektedir. Ağın diğer
ucunda da küresel mega-kent kamu otoriteleri ile yerel üretim merkezleri yer
almaktadır. Elbette öne sürüldüğü gibi BM içinde Küresel Yönetim Komisyonu
(CGG) ve Ekonomik Güvenlik Konseyi (BMEGK) var.
Bugün Küresel Yönetim bahsini sağlı sollu aralıksız
tartışanlar kimler? Politikacıların veya şirket yöneticilerinin örtülü
konuşmaları içinde var olanlardan pek bir şey çıkaramayanlar bakabilirler;
Brookings Institution, Deloitte, The Chronical, Doha, The Rockefeller
Foundation, Hudson Institute, Open Society Foundations, The Century Fondation,
Project Muse, Gates Faundation, Carnegie Endowment, Human Progress, Cato, The
Center for Public Integrity, Boston Consulting Group (BCG), McKinsey Compony ve
Dünya Ekonomik Forumu, RAND gibi kurumlar başından bu yana bu tür konuları
işliyorlar, Project Sydicate (PS) gibi yayın organlarına yazan yazarlar bu tür
konuları tartışıyorlar.
Hatta PS’de yazanların ilklerinden olan 2001 krizinde
Türkiye’de ekonomiyi kurtarmak için bakanlık yapan Kemal Derviş de var, yeni eklenen Ulusların
Düşüşü kitabının yazarı Daron Acemoğlu da. Türkiye’de yeni bir parti
kuruldu, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’ın bugüne
kadarki konuşmalarına bakın, tamı tamına Daron Acemoğlu’nu tekrar ediyor.
Bunların tema ortaklığında neler var? “Komşuluk, insan
hakları, demokrasi, eşitlik, şeffaflık, özgürlük, vs. tam olursa ekonomide de
sorunlar çözülür.” Birleşmiş Milletler gibiler, insanlığı yeni bir bin yıla (Milennium
Goals) taşımak!
Dünyada filozoflar, akademisyenler, ekonomistler ve
tarihçiler tartışıyor (sanırım bizde yok), bazılarını işaret edeyim, David
Harvey, Judith Butler, Zygmunt Bauman, Jean Baudrillard, Niall Ferguson, Lewis
Dartnell, Michael Rubin, Joseph Stiglitz, Thomas Lemke, Bryan Turner, Immanuel
Wallerstein, Giorgio Agamben, Zhao Tingyang, Gilles Deleuze, Byung Chul Han,
Michel Faucault, Bernard Stiegler, Eva Illouz, Giovanni Arrighi, Jean Franchis
Lyotard, Friedrich Hayek, John M. Keynes, Nourial Roubini, Steve Hanke, Paul
Krugman, Dani Rodrik, Yuval Noah Harari, Edgar Morin…
Küreselleşme (globalizm), neoliberalizm,
postkapitalizm, vs. ana konular üzerine tartışmaların sonlarına gelindi mi? Bu
kavramların kendi sistemini kurma zamanı geldi mi? Küresel Yönetim fikrinin
uygulanabilir son şekli nedir?
Bu çabaları küçümsemek için ifade etmiyorum, bilakis,
milletçe bu tartışmanın neresinde bulunulduğunun farkındalığını sorguluyorum.
Eğer sizler tartışmadan uzaksanız, belli kurumlar ve kişiler sizin adınıza 1995
yılından bu yana tartışıyorlar ve geleceğinizi inşa ediyorlar, bilmenizde yarar
var diyorum.
Gürsel Tokmakoğlu
[1] UNO, Commission on Global
Governance (CGG), Our Global Neighbourhood, 1995. ( www.cgg.ch/index.html )
[2] UNDP, Human Development
Report, 1999, s. 98
KAYNAK : https://politikmerkez.com/konular/politika/kuresel-yonetim-fikri/