KUTLAMA & ANMA & TEBRİK & TAZİYE & ŞİFA & DESTEK MESAJLARIMIZ

TAZİYE MESAJI : ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GRUBU ekibi olarak son asrın son tüluat sanatçısı, değerli beyefendi Seyfi Dursunoğlu’na rahmet dileriz.

Seyfi
Dursunoğlu’nun Anısına


ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GRUBU ekibi
olarak son asrın son tüluat sanatçısı, değerli beyefendi
Seyfi
Dursunoğlu
’nun ani kaybından dolayı çok üzgünüz. Merhuma
Allahtan rahmet, yakınlarına ve tüm sanat camiasına sabır dileriz.


18
Temmuz 2020


Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir
hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve
alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri
kopmuş olur.” Mustafa Kemal Atatürk


Özlem Uzun, Sun Savunma Net, 17 Temmuz 2020


Son
çeyrek asır içinde, Türk sanatının en erken devirlerine ait keşifler fevkalade
bir gelişme gösterir.


Orta
Asya’nın ücra köşelerinde, dağların ıssız bölgelerinde ve nehir kenarlarında
bulunan Türklere ait mezarlar, kurganlar keşfedildikçe Türk sanatının
kaynaklarına doğru bir yönelme olur.


Atalarımızın
resim, heykel ve süsleme sanatlarının en eski örnekleri gün ışığına çıkartılır.


Türklerin
Uygurlardan ve Göktürklerden çok daha önceleri son derece ilgi çekici sanat
eserleri olduğu meydana çıkınca, bize yepyeni bir dünyanın hitap ettiğine şahit
olarak, şaşkın ve hayran bir şekilde onun sesini duymamızı sağlar.  


Ancak
bundan sonradır ki daha ileride İslamiyet’i kabul etmiş, siyaset dünyasında
büyük varlık gösteren birçok Türk topluluklarının sanat temalarını ve
kültürlerinin yavaş, yavaş şekil değiştirdiğine şahit oluruz. 


Doğu
ile Batı arasında köprü görevi yapan Anadolu coğrafyasında gelişmiş köy
tiyatrosu (Köy Seyirlik Oyunları), halk tiyatrosu geleneği (Meddah, Karagöz,
Ortaoyunu, Kukla), kimi zaman halk tiyatrosu geleneğini benimseyen, kimi zaman
da Batı tarzı tiyatro etkinliklerinin yapıldığı saray tiyatrosu modern Türk
Tiyatrosu’nu besleyen kaynaklar ortaya çıkar. 


Cumhuriyet’in
ilk yıllarından başlayarak tiyatromuzun yönelişi üzerine karşıt iki görüşten
söz edilebilir.


Bunlardan
biri, batılılaşmayı yalnızca taklit olarak algılayıp Batı tiyatrosunun model
alınması gerektiği görüşü, diğeri de yaşadığımız coğrafyanın kültürel ve
geleneksel özellikleriyle Batı tiyatrosunu kaynaştırarak yeni bir yol bulma
savıdır.


Çünkü
gerek köylerde gelişen köy seyirlik oyunlarımız, gerekse kentlerde gelişen
meddah, karagöz, ortaoyununda, günümüz dünya tiyatrosunun da anlatım tarzı olan
açık biçim-göstermeci tiyatroyla da buluşan kimi özellikleri vardır.


Şenlik
atmosferi, meydan da oynamak, oyuncu ustalığına dayanan oyunculuk, doğaçlama
oynamak, parçalı yapı, tiyatrosallık, tip boyutunda kişileştirme, güldürü, en
aza indirgenmiş dekor, müzik ve dans, seyirci-oyuncu organik bağı, kısaca soyut
bir anlatım tarzı oluşturur. 


Geleneksel
tiyatroyu tüm yönleriyle incelenerek, kalıcı ve geçici özellikleri saptanmış,
kalıcı özelliklerden yola çıkarak “Öz Tiyatro Kuramı”nı oluşturmuş, aynı
zamanda bu görüş doğrultusunda uygulama örnekleri de vermiştir. 


Öncülerden
biri olan, İsmail Hakkı Baltacıoğlu olmak üzere, pek çok tiyatro insanının
katkılarıyla oluşturulan birikim doğrultusunda, Türk Tiyatrosu’nun, dünyaya
batılı gözle bakan, ama doğulu özellikleriyle biçimlenmiş bir tiyatro üslubuna
yöneldiği söylenebilir. Bu yöneliş günümüzde de sürmektedir.


Absürt
tiyatro tanımlaması, 2.Dünya Savaşı’nı yaşayan insanlığın içine düştüğü
saçmalıkların, boşuna çabaların, boşuna bekleyişlerin acısından kaynaklanan bir
umutsuzluk havası içinde oluşmuştur.


Geleneksel
tiyatro ile modern tiyatronun özelliklerini harmanlayan, manzum ve mensur
anlatımın bir arada bulunduğu, ders vermeyi amaçlayan ve bu sebeple izleyicinin
kendini oyuna kaptırmasını istemeyen, toplumcu gerçekçilik akımı etkisinde
gelişen, izlenenlerin gerçek değil, oyun olduğunun hatırlatıldığı çağdaş
tiyatro türüdür.


19. 
yüzyılın ikinci yarısında ise doğduğu kabul edilen kantonun İtalyanca şarkı
söylemek anlamına gelen “Cantare” kelimesinden alınma bir deyim olduğu ve
İstanbul’a gelen gezginci bir tiyatrodan dilimize miras kaldığı söylenir.
Kısaca “Sahnede hareket ederek şarkı söylemeye ve bu yolda yazılmış özel
şarkılara kanto denilmiştir.”


O
halde; Türk Sanat tarihine baktığımızda ‘Absürt Tiyatro’nun


‘Gölge
oyunu’nun


‘Kanto’nun


‘Orta
Oyunu’nun


ve


‘Tuluat’
sanatının birleşmesi ile karşımıza çıkan ‘Huysuz Virjin’ tiplemesinin sahibi,
Seyfi Dursunoğlu’na  halkımızın  haklı sevgisi, ilkeli, belli bir
duruşu, erdemleri ile var olması dolayısıyla,  vermiş olduğu saygısı, ne
denli layık olduğunun şahidi olduğumuzun farkına varırız…


Naçizane,
bir Sanat Tarihçisi, İnsan Bilimcisi ve Pedagog olarak, umarım ki; acı
kaybımızı tarihsel açıdan değerlendirerek ne denli büyük bir sanatçıyı
kaybetmiş olduğumuzu vurgulayabilmişimdir….