SU & ENERJİ & DOĞALGAZ DOSYASI /// PROF. DR. MUSTAFA ÖZCAN ÜLTANIR : TÜRKİYE, GARANTÖR ÜLKE OLMAMALI, İSRAİL GAZINA YOL AÇMAMALI (!)…

PROF. DR. MUSTAFA ÖZCAN ÜLTANIR : TÜRKİYE, GARANTÖR ÜLKE OLMAMALI, İSRAİL GAZINA YOL AÇMAMALI (!)…

Türkiye’nin karşısında iki tuzak var; (1) Ukrayna için garantörlük ve (2) İsrail gazına yol açmak. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Türkiye-Rusya ilişkisini bozabilmek ve iki dostu düşman yapabilmek için vekalet savaşçısı Ukrayna’nın Türkiye’den garantörlük isteğiyle kapan kurmuş durumda. Avrupa Birliği (AB), göz koyduğu Doğu Akdeniz gazını barış ve istikrar yutturmacası ve bölgesel işbirliği oyunuyla sömürebilmek için kurduğu kapana İsrail gazını yem olarak koydurmuş bulunuyor. Türkiye, ulusal çıkarları gereği dikkatli olmak ve her iki kapana da düşmekten kaçınmak zorundadır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Ulusal Çıkarlar Adına Hatadan Kaçınmalıdır!

Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin hızlı ve kesin karar alma avantajı karşısında, hataya düşmeme zorunluluğu önem kazanıyor. Ulusal güvenlik konuları üzerinde yeterince durmayan, halkın geçim sıkıntısını provoke etmekten başka stratejisi olmayan “altı artı bir (6+1) parçalı” yamalı bohça görünümündeki muhalefetin akıl erdiremediği ve dile getiremediği önemli konularda iktidarın ve cumhurbaşkanının karar öncesi yüksek hassasiyetle durması gerekiyor. Ukrayna Savaşı ile ortaya çıkan önemli iki konu var. Bunlardan biri Ukrayna’nın isteğine uyularak garantör ülke olmayı kabul edip etmeme sorunu. Diğeri ise İsrail ile anlaşma ve uzlaşma diye, İsrail gazını Avrupa’ya taşıma projesiyle Doğu Akdeniz gazında Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın oyununa gelmek, Doğu Akdeniz’i Avrupa Birliği (AB) gaz sömürüsüne açma tehlikesi. Bu konular ana muhalefet partisi başkanının elektrik faturası oyunuyla evinin elektriğini kestirerek oynadığı gaz lambası şovundan elbette çok daha önemli.

Ukrayna’ya Uyup Garantör Ülke Olunursa ABD’nin Tuzağına Düşülür!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, birkaç kere ve son kez 24 Nisan’da ABD’nin Hizmetkârı Zelensky ile telefon görüşmesinin ardından, “Ukrayna’nın garantörlük isteğine sıcak bakıldığını” söyledi. 18 Nisan 2022 tarihiyle sitemizde yer alan “Ukrayna Satrancı” yazımızda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ve Ukrayna arasında doğru olan tarafsızlık kararını ve diplomatik çözüm arayışlarını övgüyle dile getirirken, “Türkiye için arabuluculuk diplomatik başarı olabilir, ama garantörlük Ukrayna’ya bir NATO üyesini yanına çekmesiyle destek sağlarken, yarınlarda çıkması kaçınılmaz çatışmalarla Türkiye’yi Rusya ile karşı karşıya getirebilir” diyerek olası tehlikeye dikkat çekmiştik. “Askerî uzmanlar ve dış politika uzmanları garantörlüğü sakıncalı buluyorlar” diye de eklemiştik. Savaş süreci hızla gelişiyor ve değişiyor, nitekim 25 Nisan’da ABD Dışişleri Bakanı Blinken ve Savunma Bakanı Austin’in Kiev’de Zelensky ile görüşmeleri sonrası, Ukrayna’ya savunmadan öte taarruz silahları verileceği açıklandı.

Rusya’nın yenilmesi umuduyla ABD, İngiltere, NATO ve Avrupa ülkeleri savunma silahı yerine saldırı silahı vermeye başladılar, çatışmaları Rusya’ya sıçratmaya çalışıyorlar. ABD, silah ağırlıklı ek 33 milyar dolar yardım yapıyor, ağır topçu silahlarının sevkiyatını artırıyor, Ukrayna birliklerine kritik askeri sistemler, radar ve topçu eğitimi veriyor. 26 Nisan’da NATO Savunma Bakanları silah desteğinin artırılmasını kararlaştırdı. Almanya tanklar vermeyi kabul etti. İngiltere müttefiklerini savaş uçağı göndermeye çağırdı. Biden, Putin’e “Ukrayna’ya hükmetmeyi asla başaramayacaksınız” mesajı gönderiyor. Foreign Policy dergisinde, “Biden’ın Ukrayna’daki savaşı küresel savaşa çevirme” tehlikesine dikkat çekiliyor. Moskova’dan ise, “Yardımların öngörülemeyen sonuçlara yol açacağı” görüşü geliyor. Rus basınında, Üçüncü Dünya Savaşı ve nükleer savaş tehlikesinden söz ediliyor. Dışişleri Bakanı Lavrov, “Nükleer savaş riskini hafife almayın” uyarısını yaparken ABD, Rusya’yı nükleer savaşa tahrik ediyor.

 

ABD hegemonyasını birinci dünya savaşından bu yana, dünya savaşlarının yanısıra bölgesel savaşlarla insanların kanını dökerek cesetleri çiğneyerek silah gücüyle sürdürüyor. Rusya’yı dize getirip hegemonyasını sürdürebilme amaçlı Ukrayna’daki vekalet savaşı da aynı. Ukrayna’yı insan etini dolara dönüştüren kıyma makinasına sokmuşcasına tüccar devlet oyununu oynuyor, ABD’deki silah sanayi kompleksinin patronları besleniyor.

ABD, İngiltere ve müttefikleri savaşa fiilen katılsalar da Rusya zayıflasa da varlığını korur, ama Avrupa zararlı çıkar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Zelensky ve Putin’i 29 Mart İstanbul görüşmesi doğrultusunda masaya oturtma ve barışı kotarma diplomasisi sürüyor, ama bunun gerçekleşmesi olası görünmüyor. Çünkü, ABD ateşkes ve barış değil, savaşı büyütmek istiyor. Başlangıçta barış umudu vardı, ancak şimdi yıl sonundan önce ateşkes beklenmiyor. Böyle bir süreçte sağlanacak ateşkes geçici olur, kalıcı barışa ulaşılamaz. Bu durumda Ukrayna’ya güven desteği diye garantör ülke statüsünü kabul etmek, gelecekte çıkması kaçınılmaz görünen çatışmalar sonucu, Rusya ile savaşa girmeyi kabul etmek demektir. Türkiye’nin garantörlüğüyle ABD, Türkiye-Rusya ilişkisini koparma fırsatını yakalamak istiyor. Türkiye’nin garantörlüğü, Ukrayna-Rusya arasında tarafsızlığını zedeleyeceği gibi, Türkiye’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tarafı, uygulayıcısı ve koruyucusu olmasıyla da çelişkilidir.

İsrail Gazına Yol Açmak Doğu Akdeniz’in Sömürülmesine Yol Açar!

İlişkileri düzeltmek için 14 yıl sonra, 9 Mart 2022’de İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Ankara’yı ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüyor ve yeni süreç başlatılıyordu. Gündemi olmayan bu ziyarette, “İsrail’den Türkiye’ye uzanacak gaz boru hattı projesi” konuşuluyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Arama ve sondaj gemilerimizle Akdeniz’de ortak çalışmalar yapılabileceğini” vurguluyordu. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini düzeltmesi, Arap ülkeleriyle de böyle bir süreç izlemesi diplomatik açıdan elbette önemli. Suriye ile de ilişkileri düzeltmek için benzer adım atılmalı. Ancak, hemen vurgulamak gerekir ki Türkiye’nin ne İsrail gazına ihtiyacı var ne de ödün olarak Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramalarında İsrail ile ortak çalışmaya! Boru hattı konuşulmadan önce, İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile 2010’da deniz alanının paylaşılması için yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmasını iptal ederek, kendi çıkarları için de bu anlaşmayı Türkiye ile yeniden yapması gerekir.

 

Mart ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için Ankara’ya gelen İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, bir ay önce Atina’da Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile buluşmuş, ikili Türkiye’ye karşı uygulayacakları Doğu Akdeniz stratejisinin ayrıntılarını görüşmüşlerdi.

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon aramalarına Mısır 1960’lı yıllarda sığ sularda, 1990’dan sonra derin sularda girişmiş ve 2010’a gelindiğinde offshore alanda kullanılabilir ciddi gaz rezervine ulaşmıştı. İsrail de 1999’da derin sularda aramaları başlatmış, 2009’da Tamar ve 2010’da Leviathan offshore sahasında doğalgaz keşfetmişti. 2005’den sonra Kıbrıs Rum Yönetimi bu kervana katılmış, 2011’de Afrodit parselinde ilk doğalgaz bulgusunu gerçekleştirmişti. Geçmişte Türkiye’ye boru hattıyla doğalgaz ihraç projesi gerçekleşmeyen Mısır, doğalgazını sıvılaştırarak LNG şeklinde satmaya girişirken, sahalarını geliştiren İsrail ve Kıbrıs Rum Yönetimi deniz tabanından önce Girit’e ve Türkiye’nin kıta sahanlığını çapraz aşarak Yunanistan’dan İtalya’ya uzanacak offshore “East Med (Doğu Akdeniz) Hattı” ile ihraç etmeyi planlamışlardı. Yılda 12 milyar metreküp kapasiteyle çalışacak hattın hesaplanan 6-7 milyar dolara değil de en az iki katına çıkacak olması projeyi olabilirlikten çıkarmış, ABD desteğini çekmişti.

 

Türkiye Doğu Akdeniz’de arama ve sondaj olanaklarına ve güçlü bir deniz filosuna sahip. Cumhurbaşkanı Erdoğan, gemilerimizle ortak çalışmalar yapılabileceğini söylemiş olsa da Türkiye’nin buna ihtiyacı olmadığından, Erdoğan’ın sözü sadece dostluk gösterisidir.

Mısır, İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı şer cephesiydi, ama Mısır East Med Boru Hattı projesine katılmamıştı. ABD’nin desteğini çekmesiyle finansman olanağı kalmayan, teknik sorunları ağır ve güzergâhı tartışmalı bu proje yerine ya Türkiye coğrafyasından geçecek hat veya LNG seçeneği kalmıştı. Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzeltilmesi çabasını gözleyen AB, Doğu Akdeniz gazının İsrail kaynağından başlayarak Avrupa’ya taşınmasını fırsat sayıp, Rus gazına alternatif arayışında gündeme alınmasına önayak oldu. AB çıkarı ve amacı doğrultusunda, Türkiye’ye rağmen Doğu Akdeniz gazına el atmak çabasıyla, bölgesel işbirliği, istikrar, barış soslu politikayla İsrail gazının Türkiye’ye yem olarak sunulmasını sağlamış bulunuyor. Ankara’da İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, İskenderun’a uzanacak offshore hattın Avrupa’ya ulaşmasını önerirken, sadece İsrail’in isteğini değil, perde arkasında projenin kotarıcısı ve olası finansörü AB’nin isteğini de dile getiriyordu.

 

ABD, söylenenden fazla yatırım gerektiren, çevre sorunları ve tartışmalı güzergâhı olan East Med Hattı’ndan desteğini çekince gerçekleşmesi olanağı kalmadı ve İsrail offshore olarak Türkiye uzanacak hatla, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz taşıma arayışında. Üstelik Kıbrıs Rum gazını da peşine takmış olarak bu projeyi gerçekleştirmek istiyor. İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan Türkiye’ye karşı şer odağının üçlüsüydü. Mısır, Ürdün ve Filistin’i de yanlarına alarak kurdukları Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na Türkiye’yi sokmamışlardı.

AB, Güneydoğu Akdeniz gaz kaynaklarını bu projeye yönlendirme çabasında olup, Kıbrıs Rum Yönetimi gazının katılmasını istemekte. Ancak, Rum Enerji Bakanı Pilidu, Mısır’daki şirketlerle anlaşmak istediklerini, Türkiye’ye yönelik boru hattının zor olduğunu söylüyor. Herzog’un ardından 14 Mart’ta İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ansızın ziyarete gelen Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in resmen açıklanmayan isteği, boru hattına katılmaktı. Enerji konusunun konuşulduğu, Miçotakis’in “Güneydoğu Akdeniz’de istikrar hepimizin yararınadır” dediği açıklandı. Bu açıklama AB’nin isteği doğrultusunda katılım talebi olduğunu kanıtlıyor. Miçotakis, olumlu yanıt almış olmalı ki Vahdettin Köşkü’nde kuzu postuna bürünmüş çakal edasıyla sırıtıyordu. Herzog ve Miçotakis’in Türkiye’ye geldiği günlerde, Batılı liderlerin yakın ilgileri ve ziyaretleri, artan stratejik öneme bağlanıyordu. AB politikasıyla İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın gaz boru hattı niyetleri gözardı ediliyordu.

 

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un peşi sıra Yunanistan Başbakanı Miçotakis İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret ediyordu. AB, Doğu Akdeniz gazının İsrail hattından başlayarak, Yunan gazını da yanına katarak gelmesini istiyordu. Miçotakis’in yüzünün ifadesi ve sırıtması olumlu yanıt aldığı izlenimini veriyordu. AB, yalnızca İsrail ve Rum gazına değil, tüm Doğu Akdeniz gazına el atabilmek umuduyla gaz sömürüsü stratejisi izleyecektir.

AB’nin İsrail hattındaki stratejisi, Miçotakis’in girişimi ne basının ünlü kalemşorlarınca ne de ekranların değişmez kıdemli tartışmalarınca değerlendirildi. AB’nin sömürü amacına uygun olarak Avrupa’ya taşınacak Güneydoğu Akdeniz gazından İsrail, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın kazançlı çıkacağı görülebilmeli. İsrail’in kazancı hedeflediği Kürdistan devşirmeli Büyük İsrail projesinin gerçekleşmesine, Kıbrıs Rumlarının ve Yunanlıların kazancı ise, Türkiye’ye karşı daha çok silahlanmalarına, Kızılelma’mız Mavi Vatan’ı işgal girişimlerine neden olacaktır. İsrail-Türkiye doğalgaz hattı, izin verilmemesi gereken, ulusal çıkarlarımıza karşıt bir projedir. “Ukrayna Satrancı” yazımızda, bu nedenle “İsrail’den gelerek Türkiye’ye uzanacak gaz boru hattı, zehirli hat olur” demiştik. Güneydoğu Akdeniz gazı, bölge ülkelerinin ve Türkiye’nin dengeli çıkarlarına uygun olarak, aşağıda önerdiğimiz, “Kıbrıs Türk Gazı Boru Hattı ile Türk Hubı” üzerinden Avrupa’ya ulaştırılmalıdır.

Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon Aramaları Durdurulmamalıydı!

Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’nin kıta sahanlığına ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarına tecavüz ederek belirlediği MEB alanında offshore hidrokarbon aramalarına girişince, Türkiye karşı çıkarak tepki koymuştu. ABD ve AB Türkiye’nin karşısında, Yunanistan’ın yanında yer almakta gecikmediler. Türkiye Doğu Akdeniz’de önce sismik taramaları, sonra da özellikle Kıbrıs çevresinde sondajlı aramaları başlatınca, hem ABD hem de AB Türkiye’yi durdurma çabasına kalkıştılar, ekonomik ambargolar ve yaptırımlar tehditlerini yağdırdılar. Anadolu’nun kıta sahanlığıyla örtüşen, Türkiye’nin Libya Anlaşması ile batı sınırı 26 derece 19 dakika olarak belirlenen olası MEB alanını tanımayan AB, “Biz hazırlatmadık hükmü yok” demiş olsa bile, Yunanistan’ın istemine uygun biçimde, Türkiye’yi Sevilla haritasıyla sınırlanan, neredeyse karasuları dışına çıkarmayan deniz alanına hapsedip, Doğu Akdeniz’in hidrokarbon potansiyeline Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile el koyma peşinde çabasını sürdürüyor.

Türkiye’nin resmen ilân edilmemiş olsa da şu an Doğu Akdeniz’deki olası MEB alanı 154 bin 814 kilometre kare büyüklüğünde. Amerikalı George Soros’un “Uluslararası Kriz Grubu” tarafından 2012 yılında çizilen haritada, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı 28 derece doğu boylamı ile sınırlandırılmıştı. Türkiye 2019 yılında Libya ile imzaladığı anlaşmada bu sınırı aşarak 26 derece doğu boylamına dayandırdı. Ancak Türkiye’nin kıta sahanlığının doğal sınırı 23 derece doğu boylamına kadar uzanıyor. Türkiye Petrolleri’ne 28 derece doğu boylamının batısına geçen arama ruhsatı verildi, ama her nedense 28 derece doğu boylamının batısına hiç geçilmedi, 26 derece doğu boylamına gidilmedi. 2020’nin sonuna doğru AB baskısıyla Türkiye, Doğu Akdeniz’deki aramalarını hiçbir gerekçe göstermeden durdurdu, kamuoyuna yapılan açıklama Karadeniz gaz sahasında aramaların yoğunlaştırılacağı oldu. Enerji Bakanı Doğu Akdeniz’de de müjde vereceğiz demişse de o müjde bir başka bahara kaldı.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de görkemli bir kıta sahanlığı var. Bu deniz yetki alanının batı ucu Girit’in doğusuna dayanmış olmakla birlikte, doğal sınırı Girit’in batısına kadar uzanıyor. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin illegal MEB alanı ise, Türkiye’nin kıta sahanlığına ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarına tecavüz ederek düzenlenmiş durumda. Türkiye’nin kıta sahanlığı deniz tabanı kapanlarda hidrokarbonlar (petrol ve doğalgaz) ve geleceğin gaz yakıtı olacak metan hidritler açısından zengin potansiyele sahip. Deniz yetki alanının üzeri ise offshore rüzgâr santralları kurmaya elverişli bulunuyor. Tabandaki mineraller ve deniz canlıları da doğal zenginlik kaynağı. Türkiye’nin Kızılelması Mavi Vatanı bu nedenlerle çok önemli.

Ağustos 2019’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tatar ile görüşme sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklama yaparken, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hidrokarbon arama çalışmalarına kararlılıkla devam edileceğini” söylüyor, “Doğu Akdeniz’de ne Türkiye’yi ne de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yok sayan hiçbir proje hayata geçirilemez” diyordu. Bir yıl sonra Türkiye ile Yunanistan karşılıklı Navteks ilânlarıyla Doğu Akdeniz’de restleşirken, Temmuz 2020’de Avrupa medyasında, “Türkiye, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile yaşanan tartışmalı bölgede başlattığı doğalgaz arama çalışmalarını askıya aldı” haberi yayınlanıyordu. Fransız AFP haber ajansına konuşan Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın, istişari görüşmeleri kast ederek, “Cumhurbaşkanı Erdoğan, müzakerelerin devam ettiği sırada daha yapıcı bir tutum belirleyene dek biraz beklememiz gerektiğini söyledi” diyordu. Biraz denilen süreç, şimdilik iki yıla ulaşmış bulunuyor daha da uzayacak mı bilinmez!…

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çalışmalarını durdurmasında süregelen ekonomik sıkıntılar, ABD ve AB baskısı, AB’nin yaptırım kararları etkili olmuştu. Türkiye ve Yunanistan arasında gerginliğin azaltılması için geçmişte de denenmiş, ama sonuç vermemiş ve vermesi olanaksız görünen, “İstişari Görüşmeler” durdurmaya gerekçe gösteriliyordu. Doğu Akdeniz’de artık “Oruç Reis” gemisi ve “Barbaros Hayrettin Paşa” gemisi sismik araştırma yapmıyordu, Kıbrıs çevresinde sondaj yapan “Fatih” sondaj gemisi ve “Yavuz” sondaj gemisi Doğu Akdeniz’de hiçbir offshore yeri delmiyordu. Araştırma filosuna yeni katılan “Kanuni” sondaj gemisi ise Akdeniz’e hiç açılmadı. Yunanistan’ın uzlaşmaz tutumuyla düzelmesi olanaksız Türk-Yunan ilişkileri bahanesiyle ABD, AB ve NATO’ya verilen tavizler sonucu gemiler Akdeniz’den çekilmişti. Mavi Vatan’a sahip çıkmak sadece askerî tatbikatları değil, o vatanda yatan doğal kaynaklara tavizsiz el atmayı da gerektirdiğinden gemiler çekilmemeliydi!…

Türkiye’nin Kızılelması Mavi Vatanı üzerinde egemenliğin sürdürülmesinde Donanmanın koruma görevi kadar, bağrında barındırdığı kaynaklara sahip çıkıp kullanmak da gereklidir. ABD, NATO ve AB’nin baskıları doğrultusunda Yunanistan ile ilişkileri düzeltmek adına Türkiye’nin iyi niyet gösterisiyle 2020 yılında Doğu Akdeniz’de aramaları durdurmuş olması, beklenen sonucu getirmemiş, zaman kaybına yol açmıştır. Yunanistan uzlaşmazlığını ve Türkiye düşmanlığını inatla sürdürmüştür. Ona hak ettiği yanıtı vermek adına, Donanmanın koruyuculuğunda yapılan aramalara kaldığı yerden en kısa zamanda tekrar başlanmalıdır.

Türkiye Doğu Akdeniz’deki Bulgularını Açıklayarak Aramaları Sürdürmeli!

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi illegal MEB alanında; Amerikan, İtalyan, Fransız, İsrail, Güney Kore ve Katar şirketlerine ruhsatlar vermiş, bu şirketler de her nedense hep Türkiye’nin olası MEB alanı ile ya da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin parselleriyle çakışan ihtilaflı alanlara sondaj gemilerini sokmak istemişler, Türk Donanma unsurları tarafından çalışmaları engellenmiştir. Türkiye 2010’dan sonra kapsamlı ve üç boyutlu sismik aramalarla bölgeyi taramış, ardından Yavuz ve Fatih sondaj gemileri tarafından derin su sondajları yapılmıştır. Türk sismik arama ve sondaj gemilerinin çalışmaları, Yunanistan ve destekçileri tarafından engellenmesin diye Donanma unsurlarının korumasında gerçekleştirilmiştir. Ancak, yöredeki tüm aramalar gerginlik ortamında, deniz kuvvetlerinin teyakkuzu altında sürdürülebilmiştir. ABD ve AB tehditleri Fransız ve ABD gemilerinin bayrak göstermeleri görülmüştür. 2020’nin ikinci yarısında aramalar durduruluncaya dek Türkiye yedi derin su sondajı yapmıştı.

Yavuz sondaj gemisince Kıbrıs çevresinde Güzelyurt-1, Karpaz-1, Lefkoşa-1 ve Selçuklu-1 olmak üzere dört derin su sondajı yapılmıştır. Fatih sondaj gemisinin yaptığı üç derin su sondajı olup, bunlardan Finike-1 ve Magosa-1 Kıbrıs çevresinde Alanya-1 ise Yunanistan’ın elinde bulunan Antalya’nın dibindeki Meis Adası yakınındadır. Resmî açıklama yapılmamış olmakla birlikte, Türkiye Güneydoğu Akdeniz’de hidrokarbon kapanlarına ulaşmış bulunuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Karadeniz’deki gaz bulgusundan sonra, “Karadeniz’dekine benzer güzel bir haberi de Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimizden alacağız” diyerek olumlu işareti vermişti. Geçen yıl 20 Temmuz’da Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 47’nci yıldönümünde, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ziyaret eden Erdoğan’ın bu konuda açıklama yapması beklenirken, Yunanistan müzakereleri nedeniyle erteleniyordu. Ancak, Kıbrıs çevresinde inanılmaz hidrokarbon rezervi saptandığı hem doğalgaz ve hem de petrol bulunduğu iddiaları var.

 

Türkiye’nin sondaj gemilerinin Doğu Akdeniz’de Kıbrıs çevresinde derin su sondajı yaptıkları yerler. Resmen açıklanmayan sondaj sonuçları gizli tutulmakla beraber, önemli hidrokarbon kapanlarının bulunduğu söylenmekte. Derin sondajların artırılması gerekmektedir.

Geçen ay 5 Nisan’da Yavuz sondaj gemisini Karadeniz’e uğurlama töreninde konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Çok yakın zamanda Doğu Akdeniz’de doğalgazla ilgili önemli gelişmeler yaşanacak” müjdesini yeniden tekrarladı, ama bu müjdenin açıklanmasının, Karadeniz gazının 2023’de karaya ulaştırılmasından sonraya ya da 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri öncesine kalması da olası. Yunanistan ve AB kaynakları Türkiye’nin olumlu sonuca ulaştığını ve Türkiye’yi durduramayacaklarını bildiklerinden yeni politikalar üretme çabasındalar. Miçotakis’in İstanbul ziyaretinde Güneydoğu Akdeniz’de istikrardan söz etmesi, hidrokarbon aramalarında AB’nin geliştirdiği işbirliği stratejisinin ipucu. Ancak, AB’nin ve buna bağlı Yunanistan’ın sözde işbirliği bize ait kaynaklara el atma ve sömürme amaçlı taktiklerle dolu olacağından, Türkiye’nin çıkarına sonuç getirmez. Türkiye Doğu Akdeniz’de ve Adalar Denizi’nde işbirliği yutturmacasıyla kendi haklarından taviz vermemeli.

Türkiye Güneydoğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarının sonucunu açıklamalı, arama kuyularının geliştirilmesine ve üretime hazırlanması çalışmalarına girişmeli. Türkiye görüşmelerde gerginlik olmasın diye aramaları durdurmuş olmasına karşın, Yunan tahrikleri görüşmelere aldırış etmeksizin süregelmiştir. Geçen ay 11-21 Nisan arasında geniş kapsamlı ve tüm Türk silahlı kuvvetlerinin katılımıyla gerçekleştirilen Mavi Vatan tatbikatının başında, 12 Nisan’da Yunan savaş gemisi Nikiforos, Yunan işgali altındaki Eşek Adası ve Aydın Hurşit Adası’na liman ziyareti yaparak, Türkiye’yi kışkırtıcı davranış sergiliyordu. Tatbikattan sonra da “Türkler ada işgali tatbikatı yaptılar” diye yaygara koparıyordu. Yunanistan’ın ev sahipliği yaptığı 9 Mayıs 2022 tarihli NATO “Tiger Meet” hava tatbikatının icrasına yönelik belgede, Türkiye’yi hedef alan konulara yer verildiğinden, Türkiye tatbikata katılmaktan vazgeçti. Bunları yapan Yunanistan’a anlayışlı davranmanın gereği yok, Türkiye kaldığı yerden aramalarını sürdürmeli.

 

Sırasıyla Fatih, Yavuz ve Kanuni sondaj gemileri. Ulusal çıkarlarımız ve Mavi Vatanımıza sahip olma iradesi doğrultusunda, Doğu Akdeniz’e açılıp sondajlara girişmek için hazırlar.

İsrail Gaz Boru Hattı Güneydoğu Akdeniz Gazı İçin Çıkış Olmamalı!

İsrail gaz boru hattına ilişkin henüz yapılan ve açıklanan fizibilite çalışması yok. İsrail’in MEB sahasından başlayıp İskenderun’da Anadolu’ya çıkacak bu hat, Akdeniz’in doğu kıyısına koşut olarak İsrail’den sonra Lübnan ve Suriye MEB alanlarını katedecektir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin gaz bulduğu Afrodit bölgesi; İsrail’in Leviathan sahasının devamı olup, İsrail MEB ilânını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile değil de Türkiye ile uzlaşarak yapmış olsaydı, kendi MEB sahası içinde kalırdı. Afrodit gazının İsrail boru hattına yönelmesi konumu gereği doğal bir çözüm olarak gösterilecektir. İsrail gaz sahalarının güneyinde Gazze gaz sahası bulunuyor. Gazze Filistin’in güneybatısındaki Gazze Şeridi’nin en büyük kenti ve aslında Filistin’e ait, ama İsrail işgalinde. Gazze gazı da İsrail boru hattına eklenecektir. Güneyde Mısır’a ait gaz sahaları olsa da bunlar şimdilik kapsam dışı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin diğer parsellerde bulacağı gazlar olursa, onların da İsrail hattına yöneltileceği kesin.

İsrail Boru Hattı’nın konumlanacağı offshore alandaki MEB’ler ve saptanan doğalgaz kapanlarının bulunduğu yerler. Bu kesimdeki gaz potansiyeli fiziksel hub oluşturmaya yeterli.

Kıbrıs, İsrail ve Lübnan offshore üçgen alanında 1,7 milyar varil petrol ve 3,5 trilyon metreküp doğalgaz olduğu tahmin olunuyor. İsrail Tamar alanında 280 milyar metreküp, Leviathan alanında 620 milyar metreküp, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Afrodit parselinde 140 milyar metreküp, Mısır Zohr alanında 850 milyar metreküp doğal gaz rezervi olmak üzere toplam 1 trilyon 890 milyar metreküp ispatlanmış doğalgaz rezervi keşfettiler ki bu da offshore üçgen alanı için tahmini rezervin %54’ü demektir. Ancak, tahmin edilenden daha fazla rezervin olması beklenebilir. Doğu Akdeniz’in tamamı için Ortadoğu toplamı 75,8 değerini aşan 83 trilyon metreküp doğalgaz rezervi olabileceği öne sürülmekte. Aramalarla ispatlanmış gaz rezervinin artacağı kuşkusuz. Dolayısıyla Güneydoğu Akdeniz’de İsrail, Kıbrıs ve Lübnan offshore alanında bulunan gaz, “Doğalgaz Hubı” oluşturmaya yeterli ve AB’nin iştahını kabartan bir potansiyeldir. Buradan üretilecek gazın Avrupa’ya pazarlanması ise büyük bir kazanç kapısıdır.

İsrail bu projenin gerçekleşmesiyle Türkiye üzerinden Avrupa’ya gaz sevk edeceği boru hattına sahip olmakla kalmayacak, Güneydoğu Akdeniz doğalgazı için ayrıca “Fiziksel Gaz Hubı” yani merkez haline gelecektir. Böyle bir durumda Mısır gazının da Avrupa çıkışı İsrail Hubı üzerinden olacaktır. Doğalgaz hubları sadece fiziksel gaz arzı değil, doğalgaz ticaretinde alıcı ve satıcıların rekabet fiyatlarıyla uluslararası ticaret hukukuna uygun ve güvenilir ortamda gaz ticareti yaptıkları, enerji borsası karakterinde platformlardır. Türkiye İsrail’e gaz boru hattı için izin verecek olursa, gümüş tepsi içinde “Güneydoğu Akdeniz’in Doğalgaz Hubı” olması olanağını sunmuş olur. İsrail böyle bir fırsatı kaçırmak istemeyecek ve değerlendirmek için ısrarcı olacaktır. Nitekim, geçmişte kendisi yeterli gaz bulmamışken bile, Rusya’dan Türkiye’ye gelen Mavi Akım Hattı’ndan gaz alıp pazarlayarak hub olma projesi yapmıştı, ama başaramadı. Şimdi de Türkiye’nin çıkarı için başaramaması gerek, bir hub olacaksa o “Türk Hubı” olmalı.

Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya Doğalgaz Türk Hubı Üzerinden Arz Edilmeli!

Mavi Vatan’da taviz vermeyecek Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de büyüklüğü, deniz tabanı kaynakları ve deniz doğasıyla görkemli, devasa kıta sahanlığı var. Kıta sahanlığıyla örtüşecek MEB alanını istediğinde ilân edebilir. Ocak ayında ABD’nin İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ortaklı 1900 kilometrelik offshore East Med (Doğu Akdeniz) Boru Hattı’ndan desteğini çekerken açıklanan gerekçesi üç kalemde toplanmıştı. İlk iki kalemde, 1) Çevre koruma, enerji geçişi, yenilenebilir kaynaklara dönüş, 2) Ekonomik ve ticari canlanma olmaması, üzerinde durulmuştu. Bu iki kalemle projenin hesaplanandan daha çok yatırım gerektirmesi, offshore hattın zorlukları ve çevreye olumsuz etkileri sıralanmıştı. Ancak üçüncü neden, Türkiye açısından önemli gerekçeydi, 3) “Bölgede gerilim oluşturması” deniliyordu. Türkiye’nin kıta sahanlığı üzerinden geçmek zorundaydı ve Türkiye izin vermeden inşa edilemezdi. ABD gerekçesiyle, Türkiye’nin kıta sahanlığını (olası MEB alanını) tanımış oluyordu.

2020’de altı ülke; İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan başta olmak üzere, yanlarına Ürdün’ü ve Filistin Ulusal Yönetimini de alarak, Türkiye’nin dışlandığı “Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EMGF)” oluşturdular. Fransa’nın Forum’da yer almak, ABD ve AB’nin de gözlemci olarak katılmak istediği açıklandı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı tepkisini açıklarken, “Doğu Akdeniz’de, içinde Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin olmayacağı hiçbir girişim başarılı olamayacaktır” vurgusunu yapmıştı. Bu konuda sorunları bilen İspanyol Prof. Tanchum, Foreign Policy dergisine yazdığı, BBC gibi yayın organlarında da yer verilen yazısında “Türkiye’nin Yunanistan’ın deniz yetki alanı iddialarını dayandırdığı Sevilla Haritası’na karşı çıkmakta haklı olduğunu” vurgulamış, “Türkiye’nin daha geniş MEB’e sahip olması gerektiğini” savunmuştu. Şimdi görülüyor ki ABD Yunanistan’ın Sevilla Haritası’nı reddederek Türk kıta sahanlığının 26 derece doğu boylamıyla Girit’e dayanan kıta sahanlığı sınırlarını kabul ediyor.

Türkiye’nin devasa deniz yetki alanında önemli hidrokarbon rezervinin olduğu ve keşif beklediği kuşkusuz. Şimdiye kadar yapılmış altı derin sondajla kapsanan alan, devasa büyüklüğün dörtte biri bile değil. Bu altı sondajda önemli bulgulara rastlanmış olsa da aramaların artırılmasıyla bulguların artacağı kuşkusuz. Yapılması gereken çok sondaj varken, 2020’de bulunan ve açıklanmayan sonuçlarla yetinip aramaların bugüne kadar durdurulmuş olması, Türkiye açısından bir kayıptır. Doğu Akdeniz’de Fiziksel Gaz Hubı olabilecek ülkeler sayılırken Mısır, Türkiye ve Kıbrıs telaffuz edilen ilk yerler olmuştu ve İsrail bunların arasında yoktu. Tüketim merkezi Avrupa’ya yakınlığı nedeniyle Fiziksel Hub olmak için Türkiye diğer alternatiflerden çok daha avantajlı. Ancak, bu avantajını kullanabilmesi Doğu Akdeniz’deki gaz keşiflerini, ispatlanmış gaz rezervini ve kullanılabilir gaz üretim potansiyelini artırması gerekiyor. Geliştireceği kuyulardan yapacağı üretimi olabildiğince kısa zamanlarda başarması da önemli.

BİR ÖNERİ: “Kıbrıs Türk Gazı Boru Hattı ve Türk Doğalgaz Hubı” Projesi

Bu noktada bir önerimiz var. Önerimiz Doğu Akdeniz’den üretilecek doğalgazla ilgili izlenmesi gereken strateji ve politikalarla ilişkili. İvedilikle Güneydoğu Akdeniz gazı olmak üzere, Doğu Akdeniz’den üretilecek gazın Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına sunulması için, “Kıbrıs Türk Gazı Boru Hattı” ve “Türk Doğalgaz Hubı” ulusal projesi oluşturulmalı, ödünsüz gerçekleştirilmelidir. Coğrafik konumuyla bu projenin Doğu Akdeniz’deki üssü Kıbrıs Adası ve başlangıç terminali Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Gaz Hubı’nı işletecek ülke Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. Projeyi gerçekleştirebilmek ve işlerlik kazandırabilmek için engelleyici veya zayıflatıcı girişimlere karşı hassas olunmalı, rakip boru hattı oluşturacak başta İsrail gazı olmak üzere diğer Doğu Akdeniz ülkelerine ait gazların kendi boru hatlarıyla Türk kıta sahanlığı ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçişişine izin verilmemelidir. Türkiye’nin Mavi Vatanı’nı sahiplenmesi açısından da Türk Gazı Boru Hattı ve Hubı çok önemli bir proje olacaktır.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs çevresinde bulduğu ve bulacağı gazlar, Güneydoğu Akdeniz’den Avrupa’ya Türkiye üzerinden gaz göndermek isteyecek ülkelerin gazları, Kıbrıs Türk Gazı Boru Hattı kanalıyla taşınmalı ve Türk Doğalgaz Hubı üzerinden pazarlanmalıdır.

Türkiye’nin başta Kıbrıs çevresi olmak üzere ilk etapta Güneydoğu Akdeniz’den üreteceği gaz, yüksek kapasiteli inşa edilmesi gereken, yüksek doluluk oranı (throughput) sağlanacak bir boru hattıyla taşınabilir. Değişik lokasyonlardan yapılacak üretimler gaz toplama arterlerinden ana boru hattına ulaştırılacaktır. Türkiye Doğu Akdeniz gazı için hub ülke olacağından serbest gaz piyasasına, gaz konusunda liberal ve güvenli bir ticaret hukukuna da sahip olmak zorundadır. Türkiye şimdiye dek, Rusya’dan, Azerbaycan’dan, İran’dan kendi gereksinimleri için gaz almış, Azerbaycan ve Rusya’ya transit boru hatlarıyla gaz taşıma izni vermiş, ama gaz ticaretinde hub olma olanağı yakalayamamıştır. Buna ancak Doğu Akdeniz gazıyla ulaşabilir. Irak gazı da Türk Hubı’na bağlanmalıdır. Türkiye hub ülke olurken, Yavru Vatan Kıbrıs gaz terminaliyle, taşeron ülke statüsüyle yanında yer alacaktır. Bu proje, Kıbrıs terminaline gaz aktaracak ülkelerin, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımalarını da zorunlu kılacaktır.

Beklenti (!) ve Son Söz

Türkiye, Mavi Vatan üzerinde sondaj yapılmamış hiçbir alan bırakmama kararında. Sondaj filosuna Fatih, Yavuz ve Kanuni sondaj gemilerinden sonra dördüncü sondaj gemisi ekleniyor. Güney Kore’den alınan, henüz Türk ismi verilmemiş, orijinal ismi “Cobalt Explorer” olan yedinci nesil sondaj gemisi, teknik donanımı en yüksek, en büyük sondaj gemisi olacak. Geminin bu ay Türkiye’ye gelmesinden itibaren yapılacak bakım ve düzenlemenin ardından üç ay içinde çalışmaya başlaması bekleniyor. Türkiye sadece Karadeniz’de değil, Adalar Denizi’nde, Doğu Akdeniz’de, 28 derece doğu boylamının batısında Girit’e kadar olan kesimde, sondajlarla tarayıp tanıdığı Kıbrıs çevresinde yeni doğalgaz bulgularına ulaşma çabasını sürdürecektir. Bu gazlar Kıbrıs Türk Gazı Boru Hattı üzerinden Türk Hubı’na taşınarak, Avrupa pazarına sunulacak. Bu nedenle Türkiye hub ülke olmayı başkasına bırakamaz.

Kıbrıs Türk Gazı Boru Hattı üzerinden Türk Hubı’na gaz verecek ilk yabancı ülkenin de İsrail olması beklenmeli. Nitekim, İsrail şu anda Kuzey Kıbrıs’a ilgi göstermekte. Türkiye’den Kıbrıs’a tarımsal üretimi artırma için sulama suyu verme projesi önemli ve İsrail bu hattan su alabilme umudunda. Kuzey Kıbrıs turizm potansiyeli ile de çekici. Bunları değerlendiren İsrail, Kıbrıs Türk kesiminin ekonomisinde konumlanabilme çabasında. Ukrayna-Rusya Savaşı ile aşılan eşikle ortaya çıkacak yeni dünya düzeni, Kıbrıs Tük Cumhuriyet’ine tanınması için kapı aralıyor. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’ye gelirken uçağının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hava sahasından geçmesi, İsrail’in ilgisine dayalı olumlu bir mesajdır. Şunu da vurgulayalım; İsrail Lübnan-Suriye kıyılarına paralel bir hatla İskenderun’a gaz götüme yerine, Kıbrıs üzerinden yollamayı ekonomik ve akılcı seçenek olarak değerlendirecektir.

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR, 9 Mayıs 2022