ANALİZ : Teksaslı Keskin Nişancı

Teksaslı Keskin Nişancı

YANLIŞ   KANI:   Neden   ve   sonuç   hakkında   karar   verirken tesadüfleri de hesaba katıyorsunuz.

GERÇEK: Sonuçlar anlamlı göründüğünde ya da rast gele bir olayın  anlamlı  bir  nedeni  olmasını  istediğinizde  tesadüfleri ihmal etme eğilimindesiniz.

Abraham Lincoln ve John F. Kennedy yüz yıl arayla seçilmiş Birleşik Devletler  başkanlarıydı.  İkisi  de  on  beş  harften  oluşan  üç  ismi  olan suikastçılar tarafından vurularak öldürüldüler. John Wilkes Booth ve Lee Harvey Oswald ve iki katil de mahkemeye çıkamadan öldürüldüler. Acayip ha? Dahası var. Kennedy’nin Lincoln adında bir sekreteri vardı İki başkan da cuma günü, eşlerinin yanında oturuyorken öldürüldüler,  Lincoln,  Ford  Tiyatrosunda,  Kennedy  ise  Ford  tarafından üretilen Lincoln marka bir arabanın içinde. İkisinden sonra da seçilen başkanın adı Johnsondu, Lincoln den sonra Andrew ve Kennedy’den sonra Lyndon. Andrew 1808 yılında, Lyndon ise 1908 yılında doğdu. Bunun olma şansı nedir?

1898 yılında, Morgan Robertson Futility isimli bir roman yazdı. Titanianın batmasında on dört sene ve hatta geminin inşasından on bir sene  önce  yazıldığı  düşünüldüğünde  kitap  ve  gerçek  olay  arasındaki benzerlikler   tüyler   ürperticiydi.   Romanda,   herkesin   batamayacağını düşündüğü  Titan  isminde  bir  gemi  anlatılıyordu.  Yapılmış  en  büyük gemiydi   ve   içi  lüks  bir   oteli  andırıyordu  tıpkı  henüz   yapılmamış Titanik’e. benziyordu. Titan’ın sadece yirmi tane filika vardı, geminin  batması  durumunda  kullanılması  gerekenin  sadece  yansı  kadar. Titaniada yirmi dört filika vardı ve bu bunlar da gereken miktarın yarısı kadardı.   Kitapta   Titan   nisan   ayında   New Foundland’ın   645 kilometre  açığında  bir  buzdağına  çarpıyordu.  Yıllar  sonra  Titanik aynı   ay,   aynı   yerde   buzdağına   çarptı.   Titania   battığında   yolcuların yarısından  fazlası  ölürken  Titanik’te  de  aynısı  yaşanmıştı.  Romanda, gemide  ölen  yolcuların  sayısı  gerçek  kazada  ölen  yolculann  sayısıyla neredeyse  aynıydı.  Benzerlikler  burada  bitmiyor.  Hayal  ürünü  olan Titania ve gerçek Titanikin ikisinin de üç pervanesi ve iki gemi direği vardı, ikisinin de yolcu kapasitesi üç bin kişiydi ikisi de gece yarısına yakın  bir  vakitte  buzdağına  çarptı.  Robertson  geleceği  mi  görmüştü? Yani, bunun olabilme şansı ne kadar ki?

1500’lü yıllarda Nostradamus şöyle yazıyordu:

***

Aç canavarlar nehirleri geçecek, 

Savaşta büyük kısmı Hislere karşı olacak,

Büyük insanların demirden bir kafese sürüklenmesine neden olacak,

Almanya’nın oğlu hiçbir yasaya boyun eğmeyecek.

***

Yaklaşık  dört  yüzyıl  sonra  doğacak  olan  ince  bıyıklı  bir  adamı tarif   ettiğini   düşündüğünüzde   bu   dörtlük   oldukça   tüyler   ürpertici görünüyor. İşte size başka bir kehanet:

*** 

Batı Avrupa’nın ortalarında bir yerde,

Fakir insanlardan bir çocuk dünyaya gelecek.

Konuşmaları ile birçoklarının aklını çelerken,

Doğu İmparatorluğunda namı yürüyecek.

*** 

Vay  be.  Hister  kesinlikle  Hitler’i  andırıyor  ve  ikinci  dörtlük  de hedefi tam on ikiden vuruyor. Aslında, Nostradamus’un kehanetlerinin çoğu büyük bir savaş başlatan ve gizemli bir şekilde ölen Alman hakkındaydı. Ne kadar tuhaf, değil mi?

Eğer  bunlardan  herhangi  biri  tesadüf  olamayacak  kadar  muh­teşem, rastgele olamayacak kadar tuhaf, şans eseri olamayacak kadar bezer  görünüyorsa  düşündüğünüz  kadar  zeki  değilsiniz.  Açıklamama izin verin.

Diyelim  ki,  bir  hoşunuza giden birisiyle  ve  ilk buluşmada saatlerce konuştunuz. Sizinle aynı  marka  arabası  olduğunu  söylüyor.  Evet  bu  ilginç  ama  henüz şaşırtıcı bir şey yok.

Diyelim ki, daha sonra buluştuğunuz kişinin annesinin adı ve doğum tarihi sizin annenizle aynı çıkıyor. Durun bir dakika. Bu çok  ilginç.  Belki  de  bu  insanı  karşınıza  kader  çıkarmıştır.  Konuşma ilerledikçe, ikinizde de Muhteşem Süleyman dizisinin tüm bölümlerini seyrettiğinizi ve Kurtlar Vadisini keyifle izleyerek büyüdüğünüzü öğreniyorsunuz, ikiniz de lahmacuna bayılıyorsunuz ama acı şalgamdan nefret ediyorsunuz. Bu kesinlikle kaderin oyunu olmalı. Burçlarınız da uyumlu, yükselen de uyumlu. Siz birbiriniz için yaratılmışsınız.

Ama bir geri adım atalım. Ve bir tane daha. Dünyada aynı marka arabaya sahip kaç kişi var? Aynı yaşlardasınız, bu yüzden anneleriniz de aynı yaşlarda olmalı ve isimleri doğdukları dönemde sık kullanılan bir isim. Siz ve karşınızdaki kişi benzer bir geçmişe sahip olduğunuz ve aynı yıllarda büyüdüğünüz için muhtemelen aynı şovlarını  izliyordu.  Kurtlar Vadisini herkes  seyretmiştir.  Lahmacunu  kim sevmez? Çoğu insan acı şalgamdan nefret eder.

Koşullara  uzaktan  baktığınızda,  tesadüflerin  gerçekliğini  kabul edebilirsiniz.  Sinyal sizi kandırır.  Gürültüyü  unutuverirsiniz.  Bir anlam bulduğunuzda, tesadüfleri göz ardı edersiniz fakat anlam denilen şey insan yapısıdır. Sizler Teksaslı keskin nişancı yanılgısına düşmüş olursunuz.

Yanılgı adını ahıra ateş eden kovboy senaryosundan alıyor. Zamanla ahırın bir tarafı kurşun izlerinden delik deşik olur. Bazı yerlerde çok sayıda delik varken bazı yerler az delik olur. Eğer kovboy daha sonra kurşun  deliklerinin  kümelendiği  bir  noktaya  boyayla  hedef  tahtası çizerse silah konusunda oldukça başarılı görünebilir. Kovboy, kurşun deliklerinin kümelendiği bölgeye hedef tahtası çizerek doğal bir tesadüf düzleminin üstüne yapay bir düzen oluşturur. Eğer bir insan beynine sahipseniz,  bunu  sürekli  yapıyorsunuz  demektir.  Tesadüf  kümelerini bir araya getirmek öngörülebilir bir normal insan mantık hatasıdır.

Nostradamus’un Hitler hakkında kehanette bulunduğu düşüncesiyle büyülendiğinizde,  onun  ne  anlama  geldiği  anlaşılamayan  neredeyse bin  tane  kehanette  bulunduğu  ve  bunların  çoğunun  hiçbir  anlamı olmadığı   bilgisini   görmezden   gelirsiniz.   Hatta   Hister   kelimesinin Latincede Tuna Nehri anlamına geldiğini öğrendiğinizde her şey daha az ilgi çekici hale gelir. Titan ve Titanik arasındaki benzerliklere hayret ettiğinizde  romanda  sadece  on  üç  kişinin  hayatta  kaldığını,  geminin hemen  battığını  ve  Titanın  daha  önce  birçok  yolculuk  yaptığını  ve yelkenleri   olduğunu   dikkate   almazsınız.  

Romanda   hayatta   kalan yolculardan  birisi  kurtarılmadan  önce  bir  kutup  ayısıyla  savaşmak zorunda kalır. Eğer Lincoln ve Kennedy ilişkisiyle kafanız karışmışsa, Kennedy nin bir Katolik ve Lincoln ın bir Babtist olarak doğduğunu göz   ardı   ediyorsunuz   demektir.   Kennedy   bir   tüfekle   vurulurken Lincoln  bir  tabancayla  vurulmuştu.  Kennedy,  Teksas’ta  vurulmuştu, Lincoln  Washington’da.  Kennedy’nin  parlak  kestane  rengi  saçları vardı, Lincoln ise bir silindir şapka takıyordu.

Üç  örnekte  de  hepsini  göz  ardı  ettiğiniz  binlerce  farklılık  var fakat   hedef   tahtasını   kümelenmiş   özelliklerin   yani   benzerliklerin çevresine yerleştirdiğinizde, vay canına!

Eğer geri dönüş ön yargısı ve onaylama ön yargısının bir bebeği olsaydı bu Teksaslı keskin nişancı yanılgısı olurdu.

Gerçek  hayatları  konu  alan  televizyon  programlan  çekilirken, yapımcıların  elinde  yüzlerce  kayıt  bulunur.  Bu  kayıtları  bir  saatlik bir   programa   sığdıracak   şekilde   kullanırken   kümelenen   deliklerin etrafına bir hedef tahtası çizerler. Sıradan tüm olaylar için bir hikâye bulurlar, güzel kısımlarını alır gerisini bir kenara bırakırlar. Bu onların karmaşa  rezervlerinden  derli  toplu  herhangi  bir  hikâye  oluşturabilecekleri anlamına gelir. O kız tam bir cadaloz mu? O kafası jöleli adam gerçekten de o kadar budala mı? Şöyle bir geriye çekilip ahırın tümünü göremedikçe bunu asla bilemezsiniz.

Yanılgı  o  televizyon  programlarının,  Amerikan  başkanları  hakkında bilgilerin ve ürkütücü tesadüflerin çok daha ötesine uzanır.

Sonuçtan  nedeni  çıkarmak  için  bu  yanılgıyı  kullandığınızda  insanlar zarar görebilir. Bilim insanlarının bir varsayım ortaya atıp sonra da onu başka bir araştırmayla çürütmeye çalışmasının bir nedeni de Teksaslı keskin   nişancı  yanılgısından  kaçınmaktır. 

Özellikle  epidemiyoloji uzmanları  bir  hastalığın  yayılmasına  neden  olan  faktörleri  araştırırken  bundan  çok  sakınırlar.  Eğer  kanser  hastalarının  yoğun  olduğu noktaların  işaretlenmiş  olduğu  bir haritaya  bakarsanız belli  alanlarda  bir  kümelenmenin  olduğunu  görürsünüz.  Bu  yeraltı su  kaynaklarının  zehirlendiğine,  yüksek  gerilim  hatlarının  insanları zararlı enerji alanlan içinde bıraktığına veya baz istasyonlarının insanların organlarını kızarttığına ya da bölgede nükleer silahlar denemesi yapıldığına dair güzel bir delil bulmuş olursunuz.

Bu gibi bir harita, keskin nişancının ahin gibidir ve bu bölgelerde kanser yoğunluğu için bir  neden  olduğunu  varsaymak  ahırın  üstündeki  deliklerin  etrafına hedef  çizmeye  benzer.  Çoğu  zaman,  kanser  kümelerinin  korkutucu bir çevresel nedeni olmaz. Neden olarak pek çok etken söz konusudur. Birbirleriyle  akrabalık  ilişkileri  bulunan  insanlar  bir  arada  yaşama eğilimdedirler.

Yaşlı insanlar emekliliklerini aynı bölgelerde geçirirler. Yeme, sigara kullanma ve spor yapma alışkanlıkları bölgeden bölgeye benzerlik gösterir. Ve her şeyin ötesinde her üç kişiden birisi yaşamı içinde kansere yakalanır. Belirli bölgelere özgü kanser kümelerinin varlığının genellikle tesadüften ibaret olduğunu kabul etmek hiç tat­min edici değildir. Güçsüz olma, değişiklikler karşısında savunmasız olma hissi karşıt bir görüş benimsenerek hafifletilebilir. Bazen kötü bir insana ihtiyaç duyarsınız ve Teksaslı keskin nişana yanılgısı kötü adamı  yaratabileceğiniz  bir  yöntemdir. 

Halk Sağlığı Uzmanlarına göre, sekiz yaş çocuklar arasındaki otizm oranı 2002 ve 2006 yılları arasında yüzde 57 artış gösterdi. Geri dönüp son yirmi yıla bir göz atarsak otizm oram yüzde 200 artış gösteriş durumda. Bugün yetmiş erkek  çocuktan bir tanesinde otizm spektrum bozukluğu biçimlerinden  biri  mevcut  Bu  rakamlar  ilk  açıklandığında  kesinlikle  çılgınca görünüyordu.  Dünyanın  her  yerinde  ebeveynler  paniğe  kapılmışlardı. Otizm  miktarının  artmasına  bir  şey  neden  olmalı  değil  mi? 

Başlarda, hedef tahtası çocuk aşılarının çevresine çizildi çünkü belirtiler çocukların  aşılandığı  dönemde  ortaya  çıkıyordu.  Hedef,  kümelenme belirlendiğinde  insanlar  öteki  bağlantıları  göremez  oldular.  Yıllarca süren ve milyonlarca dolara mal olan araştırmalardan sonra aşıların etkisinin olmadığı anlaşıldı fakat çoğu insan bulguları kabul etmeyi reddetti. Milyonlarca başka faktörü görmezden gelerek sadece aşılan neden göstermek, Titanianın buzdağına çarptığını kabul edip yelkenleri olduğundan bahsetmemek gibidir.

Kumarhane oyunlarında ardı ardına elde edilen şans, basketbolda ardı  ardına  atılan  basketler,  kasırgada  yıkılmayan  bir  kilise,  bütün bunlar bütün gerçekler, bütün ihtimallerin hesabı yapıldıktan, rakamlar ortaya  konulduktan  sonra  insanoğlunun  bir  anlam  çıkarmasına  birer örnektir. Kaybettiğiniz zamanlan, kaçırdığınız basketleri ve kasırganın yok ettiği evleri görmezden gelirsiniz.

İkinci  Dünya  Savaşı  sırasında  Londralılar  bombardımanlardan belirli  mahallelerin  hiç  isabet  almadığını  faik  ettiler,  insanlar  hasar almayan bu binalarda Alman casuslarının kaldığına inanmaya başlamışlardı. Ama yanılıyorlardı. Daha sonra Daniel Kahneman ve Amos Tversky   gibi   psikologlar   tarafından   yapılan   analizler   bombalama modellerinin rastgele olduğunu ortaya koydu.

İnsanların  anlam  çıkarma  arayışı  içinde  olduğu  her  yerde,  Teksaslı keskin nişancı yanılgısını görebilirsiniz. Çoğu insan için rastgele mutasyonlann insan yüzü şeklinde yanık meydana getirebileceği kabul edildiğinde dünya ihtişamını yitirir.

Eğer bir deste kartı karıştırır ve içinden on tane kart seçerseniz, hangi kart olursa olsun seçtiğiniz seriyi tekrar çekme ihtimaliniz tril­yonlarda birle ifade edilir. Eğer sıralı bir seri çekerseniz bu inanılmaz olur ama ihtimaller herhangi bir seri için aynıdır. Ortaya çıkan anlam insan yapısıdır.

Dışarı  bakın.  O  ağacı  görüyor  musunuz?  Ağacın,  bilinen  evren içindeki milyarlarca galaksi içinden bu galaksideki bir yıldız çevresinde dönen bu küçücük gezegenin o noktasında büyüme ihtimali inanılmaz derecede  küçüktür  ki  bunun  bir  anlamı  varmış  gibi  görünür  fakat bu  anlam  sadece  hayal  gücünüzün  bir  ürünüdür. 

Engin  bir  ahırdaki bir  kümenin  tarafına  hedef  tahtası  çiziyor  olursunuz.  Ağacın  orada olma  olasılığı  yanındaki  pislik  kümesinin  içinde  olma  ihtimalinden daha az astronomik değildir. Eğer çölde bir kertenkele ya da gökyüzünde bir bulut ya da uzayda kendi başlarına hareket eden hidrojen atomlarına baksaydınız aynı şey geçerli olacaktı. Baktığınızda, orada ya da bir yerlerde bir şeyler olma ihtimali yüzde 100dür, sadece bir anlam bulma ihtiyacı gördükleriniz hakkındaki hislerinizi değiştirir.

Yaşamınızı, hatta evrenin kendisini dağınık bir kaosun ve rastgele ihtimallerin  yönettiğini  kabul  etmek  acı  verici  bir  düşüncedir.  Sizi teselli  edecek,  suçu  başkasına  yıkacak  anlamlı  bir  şablona  ihtiyaç duyduğunuzda  Teksaslı  keskin  nişancı  yanılgısına  düşersiniz. 

Kendi çöpünüzü atıyor, evinizi temizleyip düzenliyor, saçınızı tarıyorsunuz.  Mümkün  olan  her  an, entropiye direniyor, amansız düzensizliğe karşı  geliyorsunuz.  Bunu  yapma  güdünüz  ilkel  bir  güdü. Çünkü düzene ihtiyacınız  var. 

Düzen  bir  insan  olmayı,  bu  engebeli  dünyada  yönünüzü  bulmayı  kolaylaştırıyor,  ilk  insanlar  için  model  tanıma  yiyecek bulmayı  ve  insanları  zarar  görmekten  korumayı  sağladı  Bu  kelimeleri okuyabiliyorsunuz. Çünkü  atalarınız  modelleri  tanıdılar  besin  bulmayı ve besin olmaktan kurtulmayı sağladılar. Evrim bizi kum tepeleri gibi kümelenmiş şans eseri olaylar kümeleri arayan canlılara dönüştürdü.

Cari Sagan sonsuz uzay ve engin zaman içinde bir gezegeni ve bir çağı eşiyle paylaşmaktan keyif aldığını yazıyordu. Kaderin onları bir  araya  getirmediğini  bildiği  halde,  bu  onu  eşiyle  olduğu  zamanı bir mucize gibi hissetmekten alıkoymadı.

Baktığınız  her  yerde  modeller  görürsünüz  fakat  bazılan  sadece tesadüfen  şekillenmiştir  ve  bir  anlamı  yoktur. 

Olasılığın  gürültülü arka  planına karşı şeyler hiçbir sebep olmaksızın zorunlu olarak bir araya  gelirler.  Matematik  de  işte  tam bu  şekilde  iş görür. 

Bu çağda ve bu dünyada  tesadüfleri ne  zaman  göz  ardı edeceğinizi bilmek  ve sizin için neyin anlamlı olduğunu fark etmeyi bilmek bunu anlamanın önemli bir parçasıdır.

Konunun daha iyi anlaşılması için devam edeyim.

Dolunay’da neden bir yüz görürüz?

Her hangi bir karaltıya, gölgeye, buluta ve gezegenlerin ve astroidlerin yüzey fotoğraflarına baktığımızda mutlaka bir insan ya da anlamlı nesneye benzetiriz. Gökyüzünde Atatürkü ya da dağların gölgesinde onun siluetini görünce büyük anlamlar yükleriz.  Kurandan ayetler okurken cımbızla eyip büküp kuantum fiziğine, olmayan vicdan kavramına hatta İnsan haklarına yüzde yüz muhalif olmasına ve yüzde doksan beş NAS kurallarının uygulanması insanlık suçu bile olsa çarpıtarak uygun cümleler buluruz. Melek görürüz hatta meleklerin tüyle bizimle iletişim kurduğunu bile varsayarız buna inanırız.

İlginç bir vakayı paylaşmak istiyorum. Dinlerken ya da okurken çok şaşıracaksınız.

Yıl 1957, İsveçli opera sanatçısı Friedrich Jürgenson şarkılarını kaydetmek için bir kayıt aleti satın alır. Kaydettiklerini tekrar çalarken arada garip sesler, fısıltılar duyar. Uzay yarışlarının başladığı dönemdir. Duyduğu sesleri uzaylıların mesajlarıymış gibi algılar ilk başta. Birkaç yıl sonra aynı cihazla kuş sesleri kayıt eder. Büyük bir şaşkınlıkla kayıtları dinlerken arka planda vefat etmiş annesinin sesini duyar. Ses ona şöyle fısıldıyordu: “Friedel beni duyabiliyor musun? Ben anneciğin.” Bu kadarı yeterliydi. Jürgenson hayatına yeni bir yön verdi ve kendini bundan sonra ağırlıklı olarak kayıt aletleri üzerinden ölülerle iletişime adadı.

Daha bitmedi. Benzer şekilde şaşırtıcı bir olay 1994’te Florida’da Diane Duyser’in başına geldi. Bir dilim tost ekmeğinden ısırık alıp tabağa geri koyduğunda, tostun üzerinde Meryem Ana’nın yüzünün göründüğünü fark etti. Hemen yemeği bıraktı ve bu ilahi mesajı (yani tost dilimini) 10 yıl boyunca plastik bir kavanozda sakladı. Kasım 2004’te, hala oldukça iyi durumda olan bu yiyeceği eBay üzerinden açık arttırmayla 28000 dolara sattı.

1978’de de New Mexico’da bir kadının başına benzer bir olay gelmişti; bu seferki tost ekmeği dilimi değil tortillaydı. Ekmeğin üzerindeki yanık yerler İsa’ya benziyordu. Basın hikayenin üzerine atladı ve binlerce insan mısır ekmeğindeki kurtarıcıyı görmek için New Mexico’ya akın etti.

İki yıl önce, 1976’da, Viking uzay aracının uydusu büyük bir yükseklikten bir kaya oluşumunun fotoğrafını çekti; kayalar bir insan yüzünü andırıyordu. “Mars’taki yüz” kocaman harflerle manşetlerdeydi. Peki ya siz? Bulutlarda bir yüz ya da kayalarda bir hayvan silueti gördüğünüz oldu mu hiç? Elbette. Bu tamamen normal. Beynimiz kalıplar ve kurallar arar.

Belirsizliği ve düzensizliği sevmeyen bilinçaltı bulamazsa icat eder. Sinyaller ne kadar karmaşıksa -ses kaydının hışırtısı gibi- kalıplara yormak o derece kolaydır. Sinyaller ne kadar netse, bunu yapmak o derece zorlaşır. “Mars’taki yüzün” keşfinden 25 yıl sonra Mars Global Surveyor büyük netlikte fotoğraflar çekince o güzel sima sıradan bir kaya döküntüsüne dönüştü.

Eğlenceli örnekler kümelenme yamlsamasmı zararsızmış gibi gösteriyor. Ancak öyle değil . Her saniye yeni bir veri seli tüküren finans piyasasını örnek alalım. Bir arkadaşım, ağzı kulaklarında, veri denizinde şu düzeni keşfettiğini anlattı:”Dow Jones o günün petrol fiyatlarıyla çarpılınca iki gün sonranın altın fiyatını veriyor.” Farklı ifade edersek, bugün hisse senetleri ve petrol fiyatları yükseliyorsa, iki gün sonra altın yükselir. Bu birkaç hafta iyi gitti, ta ki arkadaşım giderek daha büyük rakamlarla spekülasyon yapıp sonunda bütün birikimini kaybedene dek. Kuralın olmadığı bir yerde bir kural görmüştü.

O X X X O X X X O X X O O O X O O X X O O. Bu sıralama tamamen tesadüfi mi, değil mi? Psikoloji profesörü Thomas Gilovich bu soruyu yüzlerce insana yöneltti. Çoğunluk bu harf dizisinde tesadüfe inanmak istemedi. Ardından herhangi bir kural olmalı ardında. Yanlış, diye açıkladı Gilovich ve zarlara gönderme yaptı: Orada da bazen aynı sayı dört kez ard arda gelir, ki bu çoğu insanı şaşırtır.

***

Sonuç: Kalıplar görmede aşırı hassasız. Dolayısıyla, şüphecilikten vazgeçmeyin. Bir kalıp gördüğünüzü sandığınızda, önce saf tesadüf olabileceğini hesaba katın. İşler gerçek olamayacak kadar güzel görünüyorsa, bir matematikçi bulup verileri istatistiksel olarak baştan sona test ettirin. Ve patates pürenizdeki sos deryası birden şeytan, melek yüzüne benzemeye başlarsa, ya da domates, hıyar, patlıcan ve karpuz üzerinde allah yazdığını görürseniz, Gavs, Şeyh hatta melek gördüğünüz de, peygamberin, allahın sizinle konuştuğunu işittiğinizde, eğer bir parça akıl ve mantık kaldıysa kendinize şunu sorun: Allah ya da peygamber, melek kendini göstermek ya da duyurmak isterse bunu neden tüm dünyaya ulaşacak şekilde Taksim meydanında  ya da ana haberlerde televizyonda, radyoda yapmasın? Psikiyatri klinikleri bu vakalarla doludur.