Teksaslı Keskin Nişancı
YANLIŞ KANI: Neden ve sonuç hakkında karar verirken tesadüfleri de hesaba katıyorsunuz.
GERÇEK: Sonuçlar anlamlı göründüğünde ya da rast gele bir olayın anlamlı bir nedeni olmasını istediğinizde tesadüfleri ihmal etme eğilimindesiniz.
Abraham Lincoln ve John F. Kennedy yüz yıl arayla seçilmiş Birleşik Devletler başkanlarıydı. İkisi de on beş harften oluşan üç ismi olan suikastçılar tarafından vurularak öldürüldüler. John Wilkes Booth ve Lee Harvey Oswald ve iki katil de mahkemeye çıkamadan öldürüldüler. Acayip ha? Dahası var. Kennedy’nin Lincoln adında bir sekreteri vardı İki başkan da cuma günü, eşlerinin yanında oturuyorken öldürüldüler, Lincoln, Ford Tiyatrosunda, Kennedy ise Ford tarafından üretilen Lincoln marka bir arabanın içinde. İkisinden sonra da seçilen başkanın adı Johnsondu, Lincoln den sonra Andrew ve Kennedy’den sonra Lyndon. Andrew 1808 yılında, Lyndon ise 1908 yılında doğdu. Bunun olma şansı nedir?
1898 yılında, Morgan Robertson Futility isimli bir roman yazdı. Titanianın batmasında on dört sene ve hatta geminin inşasından on bir sene önce yazıldığı düşünüldüğünde kitap ve gerçek olay arasındaki benzerlikler tüyler ürperticiydi. Romanda, herkesin batamayacağını düşündüğü Titan isminde bir gemi anlatılıyordu. Yapılmış en büyük gemiydi ve içi lüks bir oteli andırıyordu tıpkı henüz yapılmamış Titanik’e. benziyordu. Titan’ın sadece yirmi tane filika vardı, geminin batması durumunda kullanılması gerekenin sadece yansı kadar. Titaniada yirmi dört filika vardı ve bu bunlar da gereken miktarın yarısı kadardı. Kitapta Titan nisan ayında New Foundland’ın 645 kilometre açığında bir buzdağına çarpıyordu. Yıllar sonra Titanik aynı ay, aynı yerde buzdağına çarptı. Titania battığında yolcuların yarısından fazlası ölürken Titanik’te de aynısı yaşanmıştı. Romanda, gemide ölen yolcuların sayısı gerçek kazada ölen yolculann sayısıyla neredeyse aynıydı. Benzerlikler burada bitmiyor. Hayal ürünü olan Titania ve gerçek Titanikin ikisinin de üç pervanesi ve iki gemi direği vardı, ikisinin de yolcu kapasitesi üç bin kişiydi ikisi de gece yarısına yakın bir vakitte buzdağına çarptı. Robertson geleceği mi görmüştü? Yani, bunun olabilme şansı ne kadar ki?
1500’lü yıllarda Nostradamus şöyle yazıyordu:
***
Aç canavarlar nehirleri geçecek,
Savaşta büyük kısmı Hislere karşı olacak,
Büyük insanların demirden bir kafese sürüklenmesine neden olacak,
Almanya’nın oğlu hiçbir yasaya boyun eğmeyecek.
***
Yaklaşık dört yüzyıl sonra doğacak olan ince bıyıklı bir adamı tarif ettiğini düşündüğünüzde bu dörtlük oldukça tüyler ürpertici görünüyor. İşte size başka bir kehanet:
***
Batı Avrupa’nın ortalarında bir yerde,
Fakir insanlardan bir çocuk dünyaya gelecek.
Konuşmaları ile birçoklarının aklını çelerken,
Doğu İmparatorluğunda namı yürüyecek.
***
Vay be. Hister kesinlikle Hitler’i andırıyor ve ikinci dörtlük de hedefi tam on ikiden vuruyor. Aslında, Nostradamus’un kehanetlerinin çoğu büyük bir savaş başlatan ve gizemli bir şekilde ölen Alman hakkındaydı. Ne kadar tuhaf, değil mi?
Eğer bunlardan herhangi biri tesadüf olamayacak kadar muhteşem, rastgele olamayacak kadar tuhaf, şans eseri olamayacak kadar bezer görünüyorsa düşündüğünüz kadar zeki değilsiniz. Açıklamama izin verin.
Diyelim ki, bir hoşunuza giden birisiyle ve ilk buluşmada saatlerce konuştunuz. Sizinle aynı marka arabası olduğunu söylüyor. Evet bu ilginç ama henüz şaşırtıcı bir şey yok.
Diyelim ki, daha sonra buluştuğunuz kişinin annesinin adı ve doğum tarihi sizin annenizle aynı çıkıyor. Durun bir dakika. Bu çok ilginç. Belki de bu insanı karşınıza kader çıkarmıştır. Konuşma ilerledikçe, ikinizde de Muhteşem Süleyman dizisinin tüm bölümlerini seyrettiğinizi ve Kurtlar Vadisini keyifle izleyerek büyüdüğünüzü öğreniyorsunuz, ikiniz de lahmacuna bayılıyorsunuz ama acı şalgamdan nefret ediyorsunuz. Bu kesinlikle kaderin oyunu olmalı. Burçlarınız da uyumlu, yükselen de uyumlu. Siz birbiriniz için yaratılmışsınız.
Ama bir geri adım atalım. Ve bir tane daha. Dünyada aynı marka arabaya sahip kaç kişi var? Aynı yaşlardasınız, bu yüzden anneleriniz de aynı yaşlarda olmalı ve isimleri doğdukları dönemde sık kullanılan bir isim. Siz ve karşınızdaki kişi benzer bir geçmişe sahip olduğunuz ve aynı yıllarda büyüdüğünüz için muhtemelen aynı şovlarını izliyordu. Kurtlar Vadisini herkes seyretmiştir. Lahmacunu kim sevmez? Çoğu insan acı şalgamdan nefret eder.
Koşullara uzaktan baktığınızda, tesadüflerin gerçekliğini kabul edebilirsiniz. Sinyal sizi kandırır. Gürültüyü unutuverirsiniz. Bir anlam bulduğunuzda, tesadüfleri göz ardı edersiniz fakat anlam denilen şey insan yapısıdır. Sizler Teksaslı keskin nişancı yanılgısına düşmüş olursunuz.
Yanılgı adını ahıra ateş eden kovboy senaryosundan alıyor. Zamanla ahırın bir tarafı kurşun izlerinden delik deşik olur. Bazı yerlerde çok sayıda delik varken bazı yerler az delik olur. Eğer kovboy daha sonra kurşun deliklerinin kümelendiği bir noktaya boyayla hedef tahtası çizerse silah konusunda oldukça başarılı görünebilir. Kovboy, kurşun deliklerinin kümelendiği bölgeye hedef tahtası çizerek doğal bir tesadüf düzleminin üstüne yapay bir düzen oluşturur. Eğer bir insan beynine sahipseniz, bunu sürekli yapıyorsunuz demektir. Tesadüf kümelerini bir araya getirmek öngörülebilir bir normal insan mantık hatasıdır.
Nostradamus’un Hitler hakkında kehanette bulunduğu düşüncesiyle büyülendiğinizde, onun ne anlama geldiği anlaşılamayan neredeyse bin tane kehanette bulunduğu ve bunların çoğunun hiçbir anlamı olmadığı bilgisini görmezden gelirsiniz. Hatta Hister kelimesinin Latincede Tuna Nehri anlamına geldiğini öğrendiğinizde her şey daha az ilgi çekici hale gelir. Titan ve Titanik arasındaki benzerliklere hayret ettiğinizde romanda sadece on üç kişinin hayatta kaldığını, geminin hemen battığını ve Titanın daha önce birçok yolculuk yaptığını ve yelkenleri olduğunu dikkate almazsınız.
Romanda hayatta kalan yolculardan birisi kurtarılmadan önce bir kutup ayısıyla savaşmak zorunda kalır. Eğer Lincoln ve Kennedy ilişkisiyle kafanız karışmışsa, Kennedy nin bir Katolik ve Lincoln ın bir Babtist olarak doğduğunu göz ardı ediyorsunuz demektir. Kennedy bir tüfekle vurulurken Lincoln bir tabancayla vurulmuştu. Kennedy, Teksas’ta vurulmuştu, Lincoln Washington’da. Kennedy’nin parlak kestane rengi saçları vardı, Lincoln ise bir silindir şapka takıyordu.
Üç örnekte de hepsini göz ardı ettiğiniz binlerce farklılık var fakat hedef tahtasını kümelenmiş özelliklerin yani benzerliklerin çevresine yerleştirdiğinizde, vay canına!
Eğer geri dönüş ön yargısı ve onaylama ön yargısının bir bebeği olsaydı bu Teksaslı keskin nişancı yanılgısı olurdu.
Gerçek hayatları konu alan televizyon programlan çekilirken, yapımcıların elinde yüzlerce kayıt bulunur. Bu kayıtları bir saatlik bir programa sığdıracak şekilde kullanırken kümelenen deliklerin etrafına bir hedef tahtası çizerler. Sıradan tüm olaylar için bir hikâye bulurlar, güzel kısımlarını alır gerisini bir kenara bırakırlar. Bu onların karmaşa rezervlerinden derli toplu herhangi bir hikâye oluşturabilecekleri anlamına gelir. O kız tam bir cadaloz mu? O kafası jöleli adam gerçekten de o kadar budala mı? Şöyle bir geriye çekilip ahırın tümünü göremedikçe bunu asla bilemezsiniz.
Yanılgı o televizyon programlarının, Amerikan başkanları hakkında bilgilerin ve ürkütücü tesadüflerin çok daha ötesine uzanır.
Sonuçtan nedeni çıkarmak için bu yanılgıyı kullandığınızda insanlar zarar görebilir. Bilim insanlarının bir varsayım ortaya atıp sonra da onu başka bir araştırmayla çürütmeye çalışmasının bir nedeni de Teksaslı keskin nişancı yanılgısından kaçınmaktır.
Özellikle epidemiyoloji uzmanları bir hastalığın yayılmasına neden olan faktörleri araştırırken bundan çok sakınırlar. Eğer kanser hastalarının yoğun olduğu noktaların işaretlenmiş olduğu bir haritaya bakarsanız belli alanlarda bir kümelenmenin olduğunu görürsünüz. Bu yeraltı su kaynaklarının zehirlendiğine, yüksek gerilim hatlarının insanları zararlı enerji alanlan içinde bıraktığına veya baz istasyonlarının insanların organlarını kızarttığına ya da bölgede nükleer silahlar denemesi yapıldığına dair güzel bir delil bulmuş olursunuz.
Bu gibi bir harita, keskin nişancının ahin gibidir ve bu bölgelerde kanser yoğunluğu için bir neden olduğunu varsaymak ahırın üstündeki deliklerin etrafına hedef çizmeye benzer. Çoğu zaman, kanser kümelerinin korkutucu bir çevresel nedeni olmaz. Neden olarak pek çok etken söz konusudur. Birbirleriyle akrabalık ilişkileri bulunan insanlar bir arada yaşama eğilimdedirler.
Yaşlı insanlar emekliliklerini aynı bölgelerde geçirirler. Yeme, sigara kullanma ve spor yapma alışkanlıkları bölgeden bölgeye benzerlik gösterir. Ve her şeyin ötesinde her üç kişiden birisi yaşamı içinde kansere yakalanır. Belirli bölgelere özgü kanser kümelerinin varlığının genellikle tesadüften ibaret olduğunu kabul etmek hiç tatmin edici değildir. Güçsüz olma, değişiklikler karşısında savunmasız olma hissi karşıt bir görüş benimsenerek hafifletilebilir. Bazen kötü bir insana ihtiyaç duyarsınız ve Teksaslı keskin nişana yanılgısı kötü adamı yaratabileceğiniz bir yöntemdir.
Halk Sağlığı Uzmanlarına göre, sekiz yaş çocuklar arasındaki otizm oranı 2002 ve 2006 yılları arasında yüzde 57 artış gösterdi. Geri dönüp son yirmi yıla bir göz atarsak otizm oram yüzde 200 artış gösteriş durumda. Bugün yetmiş erkek çocuktan bir tanesinde otizm spektrum bozukluğu biçimlerinden biri mevcut Bu rakamlar ilk açıklandığında kesinlikle çılgınca görünüyordu. Dünyanın her yerinde ebeveynler paniğe kapılmışlardı. Otizm miktarının artmasına bir şey neden olmalı değil mi?
Başlarda, hedef tahtası çocuk aşılarının çevresine çizildi çünkü belirtiler çocukların aşılandığı dönemde ortaya çıkıyordu. Hedef, kümelenme belirlendiğinde insanlar öteki bağlantıları göremez oldular. Yıllarca süren ve milyonlarca dolara mal olan araştırmalardan sonra aşıların etkisinin olmadığı anlaşıldı fakat çoğu insan bulguları kabul etmeyi reddetti. Milyonlarca başka faktörü görmezden gelerek sadece aşılan neden göstermek, Titanianın buzdağına çarptığını kabul edip yelkenleri olduğundan bahsetmemek gibidir.
Kumarhane oyunlarında ardı ardına elde edilen şans, basketbolda ardı ardına atılan basketler, kasırgada yıkılmayan bir kilise, bütün bunlar bütün gerçekler, bütün ihtimallerin hesabı yapıldıktan, rakamlar ortaya konulduktan sonra insanoğlunun bir anlam çıkarmasına birer örnektir. Kaybettiğiniz zamanlan, kaçırdığınız basketleri ve kasırganın yok ettiği evleri görmezden gelirsiniz.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Londralılar bombardımanlardan belirli mahallelerin hiç isabet almadığını faik ettiler, insanlar hasar almayan bu binalarda Alman casuslarının kaldığına inanmaya başlamışlardı. Ama yanılıyorlardı. Daha sonra Daniel Kahneman ve Amos Tversky gibi psikologlar tarafından yapılan analizler bombalama modellerinin rastgele olduğunu ortaya koydu.
İnsanların anlam çıkarma arayışı içinde olduğu her yerde, Teksaslı keskin nişancı yanılgısını görebilirsiniz. Çoğu insan için rastgele mutasyonlann insan yüzü şeklinde yanık meydana getirebileceği kabul edildiğinde dünya ihtişamını yitirir.
Eğer bir deste kartı karıştırır ve içinden on tane kart seçerseniz, hangi kart olursa olsun seçtiğiniz seriyi tekrar çekme ihtimaliniz trilyonlarda birle ifade edilir. Eğer sıralı bir seri çekerseniz bu inanılmaz olur ama ihtimaller herhangi bir seri için aynıdır. Ortaya çıkan anlam insan yapısıdır.
Dışarı bakın. O ağacı görüyor musunuz? Ağacın, bilinen evren içindeki milyarlarca galaksi içinden bu galaksideki bir yıldız çevresinde dönen bu küçücük gezegenin o noktasında büyüme ihtimali inanılmaz derecede küçüktür ki bunun bir anlamı varmış gibi görünür fakat bu anlam sadece hayal gücünüzün bir ürünüdür.
Engin bir ahırdaki bir kümenin tarafına hedef tahtası çiziyor olursunuz. Ağacın orada olma olasılığı yanındaki pislik kümesinin içinde olma ihtimalinden daha az astronomik değildir. Eğer çölde bir kertenkele ya da gökyüzünde bir bulut ya da uzayda kendi başlarına hareket eden hidrojen atomlarına baksaydınız aynı şey geçerli olacaktı. Baktığınızda, orada ya da bir yerlerde bir şeyler olma ihtimali yüzde 100dür, sadece bir anlam bulma ihtiyacı gördükleriniz hakkındaki hislerinizi değiştirir.
Yaşamınızı, hatta evrenin kendisini dağınık bir kaosun ve rastgele ihtimallerin yönettiğini kabul etmek acı verici bir düşüncedir. Sizi teselli edecek, suçu başkasına yıkacak anlamlı bir şablona ihtiyaç duyduğunuzda Teksaslı keskin nişancı yanılgısına düşersiniz.
Kendi çöpünüzü atıyor, evinizi temizleyip düzenliyor, saçınızı tarıyorsunuz. Mümkün olan her an, entropiye direniyor, amansız düzensizliğe karşı geliyorsunuz. Bunu yapma güdünüz ilkel bir güdü. Çünkü düzene ihtiyacınız var.
Düzen bir insan olmayı, bu engebeli dünyada yönünüzü bulmayı kolaylaştırıyor, ilk insanlar için model tanıma yiyecek bulmayı ve insanları zarar görmekten korumayı sağladı Bu kelimeleri okuyabiliyorsunuz. Çünkü atalarınız modelleri tanıdılar besin bulmayı ve besin olmaktan kurtulmayı sağladılar. Evrim bizi kum tepeleri gibi kümelenmiş şans eseri olaylar kümeleri arayan canlılara dönüştürdü.
Cari Sagan sonsuz uzay ve engin zaman içinde bir gezegeni ve bir çağı eşiyle paylaşmaktan keyif aldığını yazıyordu. Kaderin onları bir araya getirmediğini bildiği halde, bu onu eşiyle olduğu zamanı bir mucize gibi hissetmekten alıkoymadı.
Baktığınız her yerde modeller görürsünüz fakat bazılan sadece tesadüfen şekillenmiştir ve bir anlamı yoktur.
Olasılığın gürültülü arka planına karşı şeyler hiçbir sebep olmaksızın zorunlu olarak bir araya gelirler. Matematik de işte tam bu şekilde iş görür.
Bu çağda ve bu dünyada tesadüfleri ne zaman göz ardı edeceğinizi bilmek ve sizin için neyin anlamlı olduğunu fark etmeyi bilmek bunu anlamanın önemli bir parçasıdır.
Konunun daha iyi anlaşılması için devam edeyim.
Dolunay’da neden bir yüz görürüz?
Her hangi bir karaltıya, gölgeye, buluta ve gezegenlerin ve astroidlerin yüzey fotoğraflarına baktığımızda mutlaka bir insan ya da anlamlı nesneye benzetiriz. Gökyüzünde Atatürkü ya da dağların gölgesinde onun siluetini görünce büyük anlamlar yükleriz. Kurandan ayetler okurken cımbızla eyip büküp kuantum fiziğine, olmayan vicdan kavramına hatta İnsan haklarına yüzde yüz muhalif olmasına ve yüzde doksan beş NAS kurallarının uygulanması insanlık suçu bile olsa çarpıtarak uygun cümleler buluruz. Melek görürüz hatta meleklerin tüyle bizimle iletişim kurduğunu bile varsayarız buna inanırız.
İlginç bir vakayı paylaşmak istiyorum. Dinlerken ya da okurken çok şaşıracaksınız.
Yıl 1957, İsveçli opera sanatçısı Friedrich Jürgenson şarkılarını kaydetmek için bir kayıt aleti satın alır. Kaydettiklerini tekrar çalarken arada garip sesler, fısıltılar duyar. Uzay yarışlarının başladığı dönemdir. Duyduğu sesleri uzaylıların mesajlarıymış gibi algılar ilk başta. Birkaç yıl sonra aynı cihazla kuş sesleri kayıt eder. Büyük bir şaşkınlıkla kayıtları dinlerken arka planda vefat etmiş annesinin sesini duyar. Ses ona şöyle fısıldıyordu: “Friedel beni duyabiliyor musun? Ben anneciğin.” Bu kadarı yeterliydi. Jürgenson hayatına yeni bir yön verdi ve kendini bundan sonra ağırlıklı olarak kayıt aletleri üzerinden ölülerle iletişime adadı.
Daha bitmedi. Benzer şekilde şaşırtıcı bir olay 1994’te Florida’da Diane Duyser’in başına geldi. Bir dilim tost ekmeğinden ısırık alıp tabağa geri koyduğunda, tostun üzerinde Meryem Ana’nın yüzünün göründüğünü fark etti. Hemen yemeği bıraktı ve bu ilahi mesajı (yani tost dilimini) 10 yıl boyunca plastik bir kavanozda sakladı. Kasım 2004’te, hala oldukça iyi durumda olan bu yiyeceği eBay üzerinden açık arttırmayla 28000 dolara sattı.
1978’de de New Mexico’da bir kadının başına benzer bir olay gelmişti; bu seferki tost ekmeği dilimi değil tortillaydı. Ekmeğin üzerindeki yanık yerler İsa’ya benziyordu. Basın hikayenin üzerine atladı ve binlerce insan mısır ekmeğindeki kurtarıcıyı görmek için New Mexico’ya akın etti.
İki yıl önce, 1976’da, Viking uzay aracının uydusu büyük bir yükseklikten bir kaya oluşumunun fotoğrafını çekti; kayalar bir insan yüzünü andırıyordu. “Mars’taki yüz” kocaman harflerle manşetlerdeydi. Peki ya siz? Bulutlarda bir yüz ya da kayalarda bir hayvan silueti gördüğünüz oldu mu hiç? Elbette. Bu tamamen normal. Beynimiz kalıplar ve kurallar arar.
Belirsizliği ve düzensizliği sevmeyen bilinçaltı bulamazsa icat eder. Sinyaller ne kadar karmaşıksa -ses kaydının hışırtısı gibi- kalıplara yormak o derece kolaydır. Sinyaller ne kadar netse, bunu yapmak o derece zorlaşır. “Mars’taki yüzün” keşfinden 25 yıl sonra Mars Global Surveyor büyük netlikte fotoğraflar çekince o güzel sima sıradan bir kaya döküntüsüne dönüştü.
Eğlenceli örnekler kümelenme yamlsamasmı zararsızmış gibi gösteriyor. Ancak öyle değil . Her saniye yeni bir veri seli tüküren finans piyasasını örnek alalım. Bir arkadaşım, ağzı kulaklarında, veri denizinde şu düzeni keşfettiğini anlattı:”Dow Jones o günün petrol fiyatlarıyla çarpılınca iki gün sonranın altın fiyatını veriyor.” Farklı ifade edersek, bugün hisse senetleri ve petrol fiyatları yükseliyorsa, iki gün sonra altın yükselir. Bu birkaç hafta iyi gitti, ta ki arkadaşım giderek daha büyük rakamlarla spekülasyon yapıp sonunda bütün birikimini kaybedene dek. Kuralın olmadığı bir yerde bir kural görmüştü.
O X X X O X X X O X X O O O X O O X X O O. Bu sıralama tamamen tesadüfi mi, değil mi? Psikoloji profesörü Thomas Gilovich bu soruyu yüzlerce insana yöneltti. Çoğunluk bu harf dizisinde tesadüfe inanmak istemedi. Ardından herhangi bir kural olmalı ardında. Yanlış, diye açıkladı Gilovich ve zarlara gönderme yaptı: Orada da bazen aynı sayı dört kez ard arda gelir, ki bu çoğu insanı şaşırtır.
***
Sonuç: Kalıplar görmede aşırı hassasız. Dolayısıyla, şüphecilikten vazgeçmeyin. Bir kalıp gördüğünüzü sandığınızda, önce saf tesadüf olabileceğini hesaba katın. İşler gerçek olamayacak kadar güzel görünüyorsa, bir matematikçi bulup verileri istatistiksel olarak baştan sona test ettirin. Ve patates pürenizdeki sos deryası birden şeytan, melek yüzüne benzemeye başlarsa, ya da domates, hıyar, patlıcan ve karpuz üzerinde allah yazdığını görürseniz, Gavs, Şeyh hatta melek gördüğünüz de, peygamberin, allahın sizinle konuştuğunu işittiğinizde, eğer bir parça akıl ve mantık kaldıysa kendinize şunu sorun: Allah ya da peygamber, melek kendini göstermek ya da duyurmak isterse bunu neden tüm dünyaya ulaşacak şekilde Taksim meydanında ya da ana haberlerde televizyonda, radyoda yapmasın? Psikiyatri klinikleri bu vakalarla doludur.