ORTADOĞU BÖLGESİ DOSYASI /// SİNEM CENGİZ : Türkiye – İsrail Gerilimi : İsrail’in Lübnan’ı işgali Türkiye için nasıl risk oluşturuyor ???

SİNEM CENGİZ : Türkiye – İsrail Gerilimi : İsrail’in Lübnan’ı işgali Türkiye için nasıl risk oluşturuyor ???

Ekim 5, 2024

Sinem Cengiz

***

Geçen hafta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “İsrail’in bir sonraki hedefi Türkiye” açıklaması, Gazze’deki savaşın başlangıcının birinci yıldönümüne yaklaşırken söylemde önemli bir değişikliği işaret ediyor. Türkiye, uzun süredir İsrail’in saldırganlığını bölgesel barışa tehdit olarak tanımlarken, bunu doğrudan Türkiye için bir tehdit olarak çerçevelemesi kayda değer bir gelişmedir.

Türkiye’nin jeopolitik konumu, özellikle İran’ın İsrail’e yönelik askeri tepkileri ışığında, Gazze’deki çatışmalara kaçınılmaz olarak yakından bağlıdır. Türk yetkililerin açıklamaları, sadece bölgesel istikrara ilişkin endişeleri değil, aynı zamanda savaşın daha geniş sonuçlarına dair kaygıları da yansıtmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de Mossad ile bağlantılı olduklarından şüphelenilen onlarca kişi tutuklanmış ve suçlanmıştır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş da Erdoğan’a benzer görüşler dile getirmiş, bazı gazeteciler ve politika yapıcılar da İsrail’in Türkiye’ye yönelik tehditlerine dikkat çekmiştir. Tevrat’ta bahsedilen Büyük İsrail veya “vaat edilen topraklar” kavramı, Lübnan, Suriye, Irak, Mısır, Ürdün, İran, Kuveyt ve Türkiye’nin tümünü veya bir kısmını kapsamaktadır. Bu algılanan tehdit, The Jerusalem Post’ta Lübnan’a özel olarak atıfta bulunan tartışmalı bir makale ile körüklenmiştir. Makale büyük bir tepkinin ardından silinmiş olsa da, sosyal medyada geniş çapta tartışmalara yol açmış ve eleştirmenler, yayını dini gerekçelerle genişlemeci ideolojileri desteklemekle suçlamıştır. Bu olay, Türkiye’nin endişelerini artırmıştır.

Buna karşın, Türk politika yapıcılarının mesajı, İsrail’den ziyade ABD’ye yöneliktir. Bir NATO üyesi olarak Türkiye’nin İsrail tarafından doğrudan askeri bir hedef olması pek olası değildir, ancak ABD’nin İsrail’e verdiği koşulsuz destek Ankara için ciddi bir endişe kaynağıdır. Türkiye, geçen hafta İran’ın İsrail’e yönelik füze saldırısının ardından temkinli kalırken, özellikle ABD Başkanı Joe Biden’ın İsrail’e savunmada yardımcı olacağına dair verdiği söz sonrasında endişelenmiştir. İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırısı sürpriz olmasa da, saldırının şiddeti Ankara’da alarma yol açmıştır.

OKU:  Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İstanbul’un Yeni Spor Vizyonu
Türkiye’nin Lübnan’daki faaliyetleri, daha geniş bir Orta Doğu stratejisinin parçasıdır. Türkiye’nin Lübnan’daki eylemlerinin İran nüfuzunu dengelemeye yönelik olduğu yaygın bir şekilde düşünülse de, başka bir motivasyon İsrail’e doğrudan karşı koyma olabilir. Türkiye, on yıllardır Lübnan’da insani ve kalkınma yardımları aracılığıyla nüfuzunu artırmaya çalışırken, ülkenin toprak bütünlüğünü destekleyen çok boyutlu bir dış politika izlemektedir. Türkiye’nin insani politikası kapsamında, İsrail hava saldırılarından kaçan yüzlerce Lübnanlı vatandaş İstanbul’a gelmiştir.

Erdoğan, Lübnan’da kara harekâtının sonuçlarının İsrail’in önceki işgallerinden çok farklı olacağını ve Türkiye’nin Lübnan’ın yanında durarak ona her türlü destek sağlayacağını söylemiştir. Bu, Türkiye’nin asker göndermeyi düşünebileceği beklentilerini artırsa da bu olası görünmemektedir.

Türk askerleri, İsrail’in Lübnan’dan çekildiği 1978’de kurulan BM geçici gücünün bir parçası olarak zaten Lübnan’da bulunmaktadır. Barış gücü, güvenlik sağlamayı ve Lübnan hükümetinin otoritesini yeniden inşa etmesine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Bu güç, bir tampon bölge oluşturmak için kurulmuş olsa da, bugün bunun yeterli olmadığı kanıtlanmaktadır. Ayrıca, İsrail uluslararası hukuka aykırı olarak BM personelini hedef almaktan çekinmemiştir.

Ancak Türkiye’nin BM gücündeki varlığı, İsrail’in askeri operasyonlarını caydırabilir. Eğer İsrail Lübnan’daki askeri operasyonlarını tırmandırırsa, bu bölgesel güç dengesini önemli ölçüde değiştirebilir ve çatışma dinamiklerini daha da karmaşık hale getirebilir. Ayrıca Suriye ve İran’ı da çatışmaya çekebilir. Türkiye, Lübnan’da kilit bir oyuncu olmasa da ve doğrudan yatırımları küçük olsa da, Ankara’daki yetkililer, İsrail ve Hizbullah arasında çıkabilecek bir savaşın geniş çaplı bir krize yol açabileceğinden ve Türkiye’nin çeşitli ülkelerdeki çıkarlarını olumsuz etkilemesinden endişe duymaktadır.

İsrail’in Lübnan’daki daha fazla askeri harekâtının geniş çaplı yansımalarının olabileceği korkusu, Ankara’nın jeopolitik stratejisini etkilemektedir. Politika yapıcılar, yalnızca Lübnan’a yönelik doğrudan etkiler değil, aynı zamanda Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarını etkileyebilecek daha büyük bir çatışma olasılığı konusunda endişelidir. Bu bağlamda, Türkiye, Lübnan’ın egemenliği ve istikrarının savunucusu olarak kendini konumlandırarak bölgesel duruşunu güçlendirmeyi ve ABD ile İsrail’in diğer müttefiklerine önemli bir mesaj göndermeyi amaçlamaktadır.

Sonuç olarak, Ankara şu ana kadar diplomatik bir ton korumuş olsa da, İsrail’in Lübnan’daki saldırılarını önemli ölçüde artırması durumu değiştirebilir. Türkiye, tarihsel sorumlulukları göz önüne alındığında, yalnızca bölgedeki varlığını sürdürerek daha fazla çatışmayı önleyebilir mi?

***

– Sinem Cengiz, Türkiye’nin Orta Doğu ile ilişkileri konusunda uzmanlaşmış bir Türk siyasi analisttir. X: @SinemCngz

Kaynak: ArapNews