HİNT İSTİHBARATI DOSYASI /// Hindistan’dan istihbarat öyküleri (Açılış) : Hindistan istihbaratı (TOPLAM 3 BÖLÜM)

Hindistan’dan istihbarat öyküleri (Açılış) : Hindistan istihbaratı

Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı

Dr. Duygu Çağla Bayram & Hindistan Araştırmacısı – Uluslararası İlişkiler alanında Doktora sahibi.

“Çalkantılı Sularda Yeni Rota: Hint-Pasifik Anlatısı ve Hindistan” kitabının yazarı @DrCaglaBayram

21 Kasım 2024

***

Görsel: Reuters

Hindistan’ın son 77 yıllık tarihinde, Pakistan ile Keşmir üzerine 1947, 65 ve 99’da (Kargil Savaşı) yaşadığı 3 savaş, 1970’lerde ve 80’lerde Punjab’da Sih ayrılıkçılığının / Khalistan militanlığının yükselişi, 1980’lerde ve 90’larda Keşmir’de militanlığın yükselişi, 1999’da IC-814 sefer sayılı uçağın kaçırılması, 2001 Parlamento saldırısı, 26/11 saldırıları (2008 Mumbai saldırıları), 2016 Pathankot saldırısı, 2016 Uri saldırısı, 2013 Depsang ve 2017 Doklam çatışmaları ve son zamanlarda 2019 Pulwama intihar saldırısı ve 2020 Galwan çatışmaları gibi çeşitli olaylar, Hint istihbarat yeteneklerine yönelik kuşkuya ve stratejik kuruluşun ulusal güvenlik tehditleri ve zorlukları konusundaki anlayışını sorgulamaya neden oluyor.

Sürprizin sürprize dönüşmemesini sağlayacak istihbarat sistemine sahip bir hükümet, halkının ve ulusunun güvenliğini sağlamakta başarılı olacaktır.

Hindistan’ın Dış İstihbarat Teşkilatı “Araştırma ve Analiz Kanadı” (Research and Analysis Wing, kısaca R&AW veya RAW) eski Şefi Vikram Sood böyle diyor.

İstihbarat, dünyanın dört bir yanındaki ülkeler için devlet gücünün temel bir kaynağı ve Hindistan da bir istisna değil.

Hindistan’ın şu anda iki tane birinci sınıf istihbarat teşkilatı var:

R&AW (dış istihbarat) ve İstihbarat Bürosu (iç istihbarat).

Bunlardan en eskisi İstihbarat Bürosu’dur, bağımsızlık öncesi dönemden beri varlığını sürdürüyor.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren İstihbarat Bürosu (IB) 1887’de kuruldu.

Çalışanlarını Hindistan Polis Teşkilatı (IPS), Hindistan Gelir Servisi (IRS) ve ordu gibi kolluk kuvvetlerindeki kurumlardan alır.

IB Direktörü, Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik Politika Grubu ve Ortak İstihbarat Komitesi’nin (JIC) bir parçasıdır ve doğrudan başbakana bağlıdır.

1968 yılına kadar hem iç hem de dış istihbaratı yürüten kurum, daha sonra dış istihbarata yönelik R&AW’ı kurdu.

R&AW’ın kurulması ile IB’ye öncelikle iç istihbarat ve iç güvenlik görevi verildi.

Hindistan içerisinde ve sınır bölgelerinde istihbarat toplamak ve aynı zamanda karşı istihbarat ve terörle mücadele görevlerini yürütmek için kullanılır.

1968 yılında kurulan R&AW ise Kabine Sekreterliği’nin bir koludur ve parlamento denetimi olmaksızın doğrudan başbakanın emri altındadır.

Temel işlevi yabancı istihbarat toplamak, terörle mücadele, yayılmanın önlenmesi, Hint politika yapıcılarına danışmanlık yapmak ve Hindistan’ın dış stratejik çıkarlarını ilerletmektir.

Ayrıca, 2004 yılında ulusal güvenlik danışmanına bağlı olarak kurulan ve başbakanlığın bir parçası olan Ulusal Teknik Araştırma Örgütü (NTRO) ve 1957 yılında maliye bakanlığına bağlı olarak kurulan kaçakçılıkla mücadele konusunda istihbarat sağlamakla görevli Gelir İdaresi Başkanlığı (DRI) Hindistan’ın ikincil istihbarat teşkilatlarıdır.

R&AW’ın en ünlü faaliyetleri arasında Mukti Bahini’ye bilgi sağlamak, eğitim vermek ve ağır mühimmat sağlamak sorumluluğu ile 1971 Bangladeş Kurtuluş Savaşı’nda etkili rol oynaması başta olmak üzere birçok bağımsız Afrika ülkesinin istihbarat görevlilerini eğitmesi, ayrıca Güney Afrika ve Namibya’daki apartheid karşıtı mücadeleye yardımcı olması ve 1988 yılında Maldivler’deki ayaklanmayı bastırmak için düzenlenen Kaktüs Operasyonu için istihbarat sağlaması yer alıyor.

***

Hindistan’ın istihbarat teşkilatları kurmada tutarlı bir yaklaşımı olmadığı görülebilir.

İstihbarat teşkilatlarını yalnızca başarısızlıklardan sonra veya kritik bir durum ortaya çıktığında kurdu.

İstihbarat teşkilatlarının kurulması hiçbir zaman stratejik bir girişimin veya stratejik öngörünün ürünü olmamıştır.

1962 Çin-Hindistan Savaşı, 1965 Hindistan-Pakistan Savaşı ve 1966 Mizo isyanından sonra R&AW kuruldu.

Yani Çin ile savaş yenilgisi başta olmak üzere tüm bunlar dış istihbarat toplama sorumluluğunun IB’den alınarak yeni oluşturulan R&AW’a verilmesine yol açtı.

Daha öncesinde dış istihbarat teşkilatı kurma girişimi yoktu.

Ayrıca Çin-Hindistan Savaşı’ndan sonra IB’nin performansının gözden geçirilmesi, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (DGS) kurulmasına yol açtı.

Kargil Savaşı’ndan sonra K. Subramanyam Komitesi raporunda kurumlar arası koordinasyondaki zayıflığa işaret edilince NTRO kuruldu.

Hindistan’ın stratejik öngörü ve ortak istihbarat ağı açığı var.

Hindistan’ın karşılaştığı zorlukların çoğu, istihbarat teşkilatlarının çoğunun belirli bir stratejik vizyonun parçası olarak değil, yalnızca bir krize yanıt olarak yaratılmış olmasından kaynaklanır.

Örneğin gerek R&AW’ın gerekse NTRO’nun kurulmasının belirli bir krizin (sırasıyla Çin Savaşı ve Kargil Savaşı) sonucu olduğunu yinelemek yerinde olur.

Hindistan’daki istihbarat teşkilatlarının kurulması ve evrimi iyi niyetler ile yapılmış olsa da uygulamada zayıftır ve işleyişte belirsizdir.

Hindistan’ın mevcut istihbarat teşkilatlarının belirli yetkileri var; bununla birlikte ya tasarım gereği ya da faaliyetlerinin doğal bir sonucu olarak, işlevlerinde örtüşme eğilimindedirler.

Farklı kanatlar arasındaki koordinasyon eksikliği de başka bir zayıf nokta.

Ortak askeri istihbaratın yokluğu, bu çabaların büyük ölçüde taktiksel kalmasına ve günlük operasyonel gereksinimlere odaklanmasına neden olur.

Stratejik istihbaratın daha büyük sorunları büyük ölçüde sivil kurumlara bırakılır.

Kurumlar ve alıcılar arasında farklı düzeylerde koordinasyon veya hedef odaklı etkileşim için kurumsallaşmış bir mekanizma yoktur.

Ayrıca bazı kurumlar Batı ülkelerindeki mevcut modellerin kopyası, bu da Hindistan’ın politik ve bürokratik sistemleri ile uyuşmuyor, yetersiz kapasiteye yol açıyor.

Adanmış kadro eksikliği bir başka zayıf nokta.

Ordunun farklı kollarının kendi istihbarat kanatları var: Hindistan Ordusu eski yüksek rütbelilerden oluşan bir askeri istihbarat subayları kadrosuna sahip; diğer iki hizmetin -Hindistan Hava Kuvvetleri ve Hindistan Donanması- de istihbarat kanatları var ancak bir kadroları yok, personeli rotasyona göre sahaya sürerler. Ve aynı sorun sivil istihbarat sistemlerinde de vardır.

Kurumlara görev verme, performanslarını izleme ve kalitelerini değerlendirmek için kayıtlarını inceleme mekanizmasının olmaması, ayrıca kurumların genel işleyişine ilişkin herhangi bir denetimin olmaması, kısacası kayıtların incelenmesine ilişkin prosedürün olmaması, başka bir zayıf yön.

Ve daha pek çok zayıf nokta söz konusu: Yeni tehditlere ilişkin içgörü eksikliği, liderlikle koordinasyon eksikliği, karşı istihbarat zaafları ve kurumların çoğunun ihtiyaç temelli geniş perspektifli reform ve yenileme planları yerine kriz sonrasında oluşturuluyor yani ihtiyaç temelli değil kriz odaklı sistemin oluşturuluyor olması, bunlardan birkaçı.

Ve tüm bu sorunlara karşın en üst düzeyde reformlara yönelik irade eksikliği söz konusu.

Tekrarlanan başarısızlıklar daha derin ve sistemsel bir başarısızlığa işaret ediyor olsa da hükümet tarafından veya kanat yetkililerinin en üst düzeyinden herhangi bir derin katılım olmaması nedeni ile zemin gerçekliği aynı kalıyor.

Aslında Hindistan tam anlamıyla istihbarat örgütlerini diğer rutin bürokratik örgütler gibi yönetme eğilimindedir.
Devlet istihbarat kuruluşları istihbarat aygıtındaki en zayıf halkayı oluşturur.

Tamamen polis tarafından yönetilirler, düşük moral ve bilgi, beceri ve kaynak eksikliğinden muzdaripler.

Genel olarak devlet polis departmanlarındaki istihbarat görevlendirmeleri ceza görevlendirmeleri olarak kabul edilir.

Ve Hindistan için en büyük istihbarat sorunu, Çin’in giderek artan saldırgan davranışlarından sonra ortaya çıktı.

Şu ana kadar çoğunlukla Pakistan’a odaklandı, taktiksel bir istihbarat oluşturdu ve bunun sonucunda Çin ihmal edildi.

Dil engeli, Çin devletinin opak doğası ve kültürel ortaklığın olmayışı Hindistan için çok büyük zorluklar yaratıyor.

Ancak Çin’in istihbarat operasyonları uzun süren anlatı savaşları olduğundan ve taktik casusluğun çok ötesine geçtiğinden, Hindistan’ın Çin sorununa çözüm bulmak için istihbarat mekanizmasını ve yaklaşımını elden geçirmesi gerekiyor.

Düşük performans gösteren istihbarat kabiliyetleri ve tehditleri zamanında tespit etme konusunda düzensiz bir geçmiş, Hindistan’ın en büyük zorlukları arasında yer alıyor.

Ve Hindistan’daki istihbarat reformları için ilk zorluk, kurumlar için uygun bir yasal temel sağlamak iken ikinci zorluk, istihbarat alımını sistemleştirmek olacaktır ve üçüncü zorluk ise yürütme, yasama ve mali alanları kapsayan bir denetim yapısı tasarlamaktır.

***

Ulusal güvenlik konusunda sert veya kararlı bir duruş sergilemek söz konusu olunca, istihbarat servislerinin kalitesi başarının anahtarını elinde tutar.

İstihbarat girdileri politikayı şekillendirmede önemli bir rol oynar.

Yeterli istihbarat toplama ve operasyonel kapasite olmadan sert duruş mümkün değildir.

Bu işte mucize yoktur.

Kaliteli istihbaratı garanti altına almak için yapısal reform yapılmadığı takdirde, ulusal güvenlik konusundaki sert duruş yalnızca bir klişe olarak kalır.

Hindistan 4 yıl önce genelkurmay başkanlığı ofisini kurarak askeri reformlara doğru kendi adına ilk cesur adımı attı.

Ancak yalnızca askeriyedeki iyileştirmeler ulusal güvenliğe öncelik vermek için yeterli değildir.

Hiçbir ülke kaliteli istihbarat olmadan ulusal güvenliğini koruyamaz.

Ve hiçbir ordu kaliteli istihbarat olmadan savaş kazanamaz.

Bu nokta, Hindistan’ın yeni ordu şefi General MM Naravane’nin göreve gelmesinden hemen önce vurguladığı bir noktaydı.

Ulusal güvenliğe öncelik verdiğini iddia eden Başbakan Narendra Modi hükümeti, istihbarat reformları konusunda henüz somut bir adım atmadı.

***

Hindistan istihbarat teşkilatlarının tehdit kategorileri olarak savaşlar ve toprak genişlemeleri, terörist saldırıları, kaçakçılık ve insan ticareti, Maoizm ve Naxalizm, (Maoist hareket, şiddet düzeyleri ve yayılımı açısından Hindistan için en ciddi iç güvenlik tehdidi olarak ortaya çıktı ve Batı Bengal, Bihar, Jharkhand, Chattisgarh, Orissa ve Andhra Pradesh’te neredeyse bitişik geniş bir bölgeye yayıldı.

Burada Naxallar, geri kalmış kabile topluluklarının toplumsal şikayetlerini istismar ederek ve devlete karşı düşmanlığı kendi avantajlarına kullanarak konumlarını ve savaş yeteneklerini sağlamlaştırdılar.) siber suçlar ve terör finansmanı sayılabilir.

***

Belki de barış bir yanılsamadır çünkü ülkeler bir anlamda sürekli olarak gölgelerde savaş halindedir:

Üniformalı askerler sınırları korurken farklı türden, yüksek eğitimli ve motive olmuş askerler de aldatıcı derecede zararsız kod isimleri ile çeşitli kılıklarda dünyayı dolaşır, ulusu korumak için; Onlar, ülkeye karşı karanlık komploları ortaya çıkaran ve hainleri yok eden istihbarat servislerinin bilinmeyen kahramanlarıdır…

Hindistan’dan istihbarat öyküleri (1) : Diğer istihbaratlar ile etkileşimler (1) : Hindistan, CIA ve KGB üçgeni

Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı

Dr. Duygu Çağla Bayram Hindistan Araştırmacısı. Uluslararası İlişkiler alanında Doktora sahibi. “Çalkantılı Sularda Yeni Rota: Hint-Pasifik Anlatısı ve Hindistan” kitabının yazarı @DrCaglaBayram

Perşembe 28 Kasım 2024 4:07

CIA direktörü George Bush, 1976-77 yıllarında ABD Başkanı Gerald Ford ile yaptığı brifing sırasında / Fotoğraf: CIA/Flickr

1947’de Hindistan’ın istihbarat teşkilatları tam bir karmaşa içindeydi; o zamanlar Hindistan’ın en üst kurumu olan İstihbarat Bürosu’nun İngilizlerin ayrılmasından sonra çok az altyapısı veya insan gücü vardı.

Hindistan yeniden inşa için İngiltere ve Amerika’dan yardım istedi Kİ o dönemde Hindistan ciddi zorluklarla karşı karşıyaydı.

İçte Telangana’daki komünist isyanlar ile mücadele ediliyordu Ve dışta da Keşmir’in kontrolü için Pakistan ile henüz yeni savaşmıştı.

Bu yüzden Hindistan destek için Amerika’ya yöneldi.

CIA ile yapılan görüşmeler iyi geçti ve iki kurum istihbarat işbirliği kurdu; Hindistan İstihbarat Bürosu ve CIA, Komünizm ile ilgili konularda birlikte çalışma kararı aldı.

1950’lerde CIA’in Hindistan’daki varlığı güçlendi ve 1950’lerden itibaren bu işbirliğinin büyük bir kısmı Komünist Çin’e odaklanmaya başladı.

Çin’in Hindistan sınırındaki Tibet’i ele geçirmesi Amerika’nın ilgisini çekti.

CIA Tibet’teki direniş savaşçılarına Çin hükümetine karşı silah, mühimmat ve tıbbi malzeme sağlamaya başladı; bu desteğin büyük bir kısmı Hindistan hava sahasını kullanan uçuşlar ile taşındı.

Çin’e karşı Tibet direnişini desteklemek için Hindistan hava sahasını kullandı.

1959’da Dalai Lama Tibet’ten kaçarak Hindistan’a geldi; kaçışı CIA tarafından desteklendi.

Hindistan-CIA işbirliği 1962 Hindistan-Çin savaşından sonra daha da arttı.

Sovyet Rusya ile Soğuk Savaş kızıştıkça Amerika Hindistan ile daha yakın bir ilişki kurmak istiyordu.

1962 Hindistan-Çin savaşından sonra, CIA Çin ile sınırı güvence altına almak için Hindistan ile çalıştı.

Hindistan ayrıca 1962 savaşından sonra Amerika’nın desteği ile Özel Sınır Gücü’nü kurdu; bu, Tibet’teki sınırötesi operasyonları yürütmek üzere eğitilmiş Tibetli sürgünlerden oluşan bir birimdi.

Hindistan ve CIA ayrıca Tibet ajanlarını Çin içinde bir direniş ağı kurmaları için eğitmeye başladı.

CIA, Odisha’daki Charbatia’da gizli bir askeri üs kurmak için Hindistan ile çalıştı; üs, havadan istihbarat toplamak amacı ile U2 casus uçaklarını Çin üzerinde uçurmak için kullanıldı.

Bu istihbarat, Hindistan ve Amerika’nın sınırdaki Çin birliklerini takip etmesine olanak sağladı ancak üs, CIA’in gizliliği kaldırılmış dosyaları tarafından daha fazla ayrıntı sağlanana kadar onlarca yıl boyunca gizli tutuldu.

Yani CIA Hindistan genelinde genişledi, genişledi, genişledi ve istasyonlar kurdu.

1964 yılında Çin nükleer bomba patlattı ve bundan kaygı duyan Hindistan ve Amerika Çin’in nükleer programını izlemek için Himalayalar’a bir dinleme cihazı kurmaya karar verdi.

Alaska’da CIA tarafından eğitilen Hint dağcılar, cihazı başarıyla kurmak için 1965’te Nanda Devi’ye tırmandılar.

Bu, Hindistan-CIA ortaklığının doruk noktasıydı …

Bu Nanda Devi olayında öykü içinde öykü var ve bu yazı dizisinin başka bir bölümünde ele alacağım.

Ancak önemli kaygılar da vardı: Bu süre zarfında CIA, Hindistan siyasetindeki etkisini artırıyordu.

Genel seçim kampanyalarında Kongre Partisi’ni finanse etti ve Batı yanlısı politikacıları desteklemeye çalıştı.

Ayrıca Hindistan hükümetinden ajanlar edinmeye başladı; Nehru’nun özel sekreteri Mac Mathai’nin dahi ajan olduğundan kuşkulanılıyordu.

Nehru’nun tarafsızlığına karşın CIA 1960’larda Hindistan hükümetine derinlemesine dahil oluyor ve bu, Hindistan’da CIA’ye karşı kuşku yaratıyordu.

Ve 1965 Hindistan-Pakistan savaşından sonra CIA için işler kötüye gidiyordu.

Amerika’nın Hindistan’a silah veya yiyecek satmayı reddetmesi Amerika-Hindistan bağlarına zarar verdi.

Hindistan’ın iç siyaseti Indira Gandhi’nin başbakan olmasının ardından sert Sola döndü.

Çok geçmeden CIA Hindistan’da kamuoyu önünde sert eleştiri ve suçlamalara maruz kaldı.

Ama Sovyet Rusya da çok geride değildi …

1960’larda Sovyetler gelişmekte olan ülkeler arasında Amerika’ya meydan okumak istiyordu ve bu yüzden Hindistan CIA ve KGB için adeta bir savaş alanı haline geldi.

1960’ların sonlarına doğru Sovyetler ve KGB istihbarat teşkilatı da Hindistan hükümeti içinde derin ağlar kurmuştu; Sovyet Rusya, Kongre Partisi ve iki Komünist partiye siyasi fon sağladı.

Hem KGB hem CIA Hindistan hükümetine öyle derinlemesine nüfuz etmişti Ki bir süre sonra tarafların hiçbiri hassas bilgileri Hintlere emanet etmedi çünkü düşmanlarının ertesi gün her şeyi öğreneceğinin farkındaydılar…

1967’de Ramparts skandalı patlak verdi ve CIA’in Hindistan’da Amerika yanlısı siyasi anlatısını yaymak için bir dizi paravan örgütü gizlice finanse ettiği haberi çıktı.

CIA’e karşı kuşkular o kadar arttı ki 1967’de Hindistan hükümeti, CIA’in Hindistan siyasetine müdahalesi konusunda bir soruşturma emri vermek zorunda kaldı.

Bu, CIA için bir felaketti.

Rusya’nın KGB istihbarat teşkilatı tarafından durum daha da kötüleştirildi.

Bu arada KGB 1967 seçimlerinde bazı Kongre ve Sol politikacılara fon sağlayarak gücünü artırdı; ayrıca gazeteciler yetiştirdi ve seçim sırasında CIA’i eleştiren hikayeleri yaymak için gazete ve dergilere fon sağladı.

Indira Gandhi’nin içerideki solcu politikaları ve dışarıdaki Sovyetlere yakınlığı, KGB’nin 1970’ler boyunca üstünlük sağlaması anlamına geliyordu.

1971 savaşından sonra Rusya ve Hindistan yakınlaştıkça KGB büyük bir güç kazandı.

CIA’in imajını yerle bir etmek için Hindistan’daki gazeteciler ve politikacılar üzerindeki nüfuzunu kullandı.

KGB’nin Hindistan’daki varlığı kısa sürede dünyanın hemen her yerinden daha büyük hale geldi.

1971 ve 1977 seçimlerinde Kongre’yi destekledi; Rus istihbaratı Hindistan’daki Komünist partileri Indira Gandhi hükümetini desteklemeye zorladı.

Ayrıca Hint medyasını Amerika hakkında olumsuz hikayeler yayınlamak için kullandı; CIA’i 1967 seçimlerini manipüle etmeye ve Indira Gandhi’yi öldürmeye çalışmakla suçlayan sahte haberler servis etti.

Bu kampanya son derece başarılı oldu ve Hindistan’ın tüm sorunları için CIA’i suçlamak moda oldu.

Başbakan Gandhi ulusal krizler için CIA’i veya “yabancı unsurları” suçlamaya başladı.

1972’de Hintler enflasyon ve işsizliği protesto ediyorlardı; Gandhi, sorumluluk almak yerine CIA’i ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışmakla suçladı.

Gandhi’nin CIA’e yönelik aleni saldırıları Hindistan-Amerika ilişkileri için büyük bir sorun haline geldi.

Amerika Hindistan’a ekonomik yardımı kesti, ülkedeki diplomat sayısını azalttı ve Hindistan’a daha az öncelik verdi.

Ve CIA operasyonlarının neden olduğu güvensizlik, Hindistan-Amerika ilişkilerini on yıllar boyunca zehirleyecekti …

CIA’in bir zamanlar Hindistan’ın yakın bir ortağı olduğunu unutmak kolaydı …

Bu güvensizlik ayrıca 1970’lerde Hindistan’ın R&AW’ını Hint Okyanusu’ndaki Amerika Donanması hakkında casusluk yapmak için gizli bir uluslararası koalisyon kurma planlamaları yapmaya motive etmişti.

Hindistan bu istihbaratı toplamak için Amerika’nın iki müttefiki İran ve Fransa ile birlikte çalışmak istiyordu.

Hint dış politikasının ana odağı Hint Okyanusu’nda istikrarın sağlanmasıydı ve özellikle Hindistan’ın Amerika ile ilişkileri

1971 Hindistan-Pakistan savaşından bu yana zor olması nedeni ile Amerika Donanması’nın hareketleri hakkında bilgi edinmesi gerekiyordu.

Amerika 1971 savaşı sırasında USS Enterprise uçak gemisini Bengal Körfezi’ne göndermişti Kİ bu, Hindistan’ı çatışmada geri adım atmaya zorlamak için bir tehdit olarak tasarlanmıştı.

Dolayısıyla Hindistan kuşkusuz Amerika Donanması hakkında istihbarat toplamaya ihtiyaç duyuyordu ama R&AW’ın bunu tek başına yapamayacağını biliyordu, yabancı ortaklara ihtiyacı vardı.

R&AW ilk olarak Sovyet Rusya’nın korkulan KGB’sinden Amerika ordusu hakkında istihbarat istedi ama bu tek başına yeterli değildi.

İngiltere, Almanya ve İsrail gibi ülkeler Amerika’ya çok yakındı ve Hindistan’a yardım etmiyorlardı ama Amerika’ya kuşkucu bir Batılı ülke vardı ve o ülke Fransa’ydı.

Fransa kabul etti ama başka bir Amerikan müttefikini de işin içine katmak istiyordu: İran.

O dönemde İran Şah Muhammed Rıza Pehlevi tarafından yönetiliyordu ve İran Şahı bu Hint-Fransız projesi fikrini beğenmişti.

Ve çok geçmeden 1975 ve 1976’da gizli toplantılar yapıldı, plan hazırdı:

Hindistan doğu ve batı kıyılarında iki büyük izleme istasyonu kuracak ve ayrıca dışarıda Hint Okyanusu’nun önemli ülkelerinde iki istasyon kurulacak, Fransa ekipman ve uzmanlık sağlayacak, İran ise para verecek.

Ancak çok geçmeden proje bir sorunla karşılaştı: Hint Okyanusu ülkeleri Hint casus istasyonuna ev sahipliği yapmak istemedi Ki Bu Haber kamuoyuna açıklanırsa ülke içinde büyük bir siyasi skandala dönüşebilirdi.

R&AW bu konu ile uğraşırken proje için başka bir büyük sorun -asıl sorun- kapıdaydı: 1979’da İran Şahı İslam Devrimi ile devrildi ve bu, İran’ın bu projede devre dışı olması anlamına geliyordu.

İran’ın devre dışı kalması ile de Fransa projenin ihtiyaç duyduğu parayı sağlamak konusunda isteksiz kaldı.

Yani bu iddialı proje sonunda başarısız oldu Ve bu, Hindistan-Fransa-İran casusluk hikayesinin sonu anlamına geliyordu…

Ve bu arada da 1980’lerin sonlarına doğru Amerika ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş sona erdi ve Hindistan’ın siyasetini ve konumunu etkilemek için verilen büyük mücadele de sona erdi.

Bu dönem için de bu bölüm için de perde kapanıyordu ancak Amerika-Sovyet nüfuz mücadelesi Hindistan’ın siyasetini on yıllar boyunca şekillendirdi.

Mossad ve Hindistan R&AW’ın onlarca yıldır gizli ortaklar olduğunu biliyor muydunuz ???

İsrail’in istihbarat teşkilatları onlarca yıldır güçlü bir itibar kazandı ve 1949’da kurulan Mossad muhtemelen bunların en ünlüsü.

Mossad’ın Hindistan ile de eski bir ilişkisi var.

Hindistan bağımsızlığını kazandıktan sonra yıllarca İsrail’i resmen tanımadı.

Bu, iki ülke arasında çok az resmi bağlantı olduğu anlamına geliyordu.

Ancak 1968’de Başbakan Indira Gandhi yeni bir dış istihbarat teşkilatı kurdu.

Bu R&AW’dı: Research and Analysis Wing – Araştırma ve Analiz Kanadı.

RAW

Gandhi, R&AW Şefi RN Kaw’a İsrail’in Mossad’ı ile ilişki kurma yetkisi verdi.

İlk yıllarda R&AW ve Mossad Pakistan, Çin ve Kuzey Kore üzerinde çalıştı.

İsrail, Pakistan’ın Libya ve İran’ı Çin ve Kuzey Kore nükleer ekipmanlarını kullanma konusunda eğittiğinden kaygılıydı.

1970’li yıllarda Pakistan’ın nükleer programı R&AW ve Mossad’ın ana odak noktası haline geldi.

Pakistan, Kahuta’daki nükleer tesisini yok edecek Hint-İsrail ortak hava saldırısından kaygılanmaya başladı.

1981’de İsrail Irak’ın Osirak tesisine böyle bir saldırı düzenledi.

1986’da Hint ve İsrailli yetkililer Pakistan’ın Kahuta tesisinin oluşturduğu tehdidi tartışmak üzere Paris’te bir araya geldi.

Ama saldırı asla gerçekleşmedi ki Hindistan, Kahuta’ya saldırması durumunda nükleer serpintiden kaygı duyuyordu.

Pakistan ile doğrudan hesaplaşmayı önlemenin stratejik nedenleri de vardı.

R&AW ve Mossad terörle mücadelede de birlikte çalıştı.

R&AW Şefi AK Verma, terör grupları tarafından kullanılan patlayıcılarla mücadelede İsrail’den teknik yardım istemek için 1987’de İsrail’e gitti.

Amerika ve İngiltere Hindistan’a istediği teknolojiyi vermeyi reddederken İsrail verdi.

R&AW aynı zamanda İsrailli siyasetçi Moshe Dayan’ın 1977’de Hindistan’a yaptığı gizli ziyaretin de planlarını yaptı.

Aynı zamanda İsrail savunma sanayisinin Hindistan’a gelmesine de yardımcı oldu.

Ve 1984’te Indira Gandhi’nin öldürülmesinin ardından R&AW, memurlarını güvenlik eğitimi almaları için İsrail’e gönderdi.

1980’lerin sonunda Rajiv Gandhi ilişkiyi değiştirdi.

İsrail düşmanlığını yumuşattı, spor etkinliklerinde boykota son verdi ve normalleşmenin önünü açtı.

1992’de Hindistan ve İsrail resmi diplomatik ilişkiler kurdu.

R&AW ile Mossad’ın ilişkisi devam etti.

Hindistan’ın Pakistan’dan gelen terörle ilgili sorunları, istihbarat ve terörle mücadele işbirliği için İsrail’e yönelmesi anlamına geliyordu.

Hindistan özellikle Pakistan sınırının yönetimi ve sınırötesi tehditlerle mücadele konusunda İsrail ile çalıştı.

R&AW-Mossad ilişkisinde olağanüstü bir şeyler vardı…

Onlarca yıldır Hindistan, özgür Filistin davasını desteklediği için İsrail’e alenen düşmanlık besliyordu.

Ancak Hint ve İsrailli istihbarat yetkilileri birlikte çalışmak için yıllarca dünya çapında gizli yerlerde bir araya geldiler …

***

Ancak işler her zaman da iyi gitmiyordu…

R&AW ve Mossad bir zamanlar gizli bir casus savaşı yapmıştı.

Yıl: 1984, R&AW ve Mossad’ın rakip olduğu dönem

Ve yer: Sri Lanka.

1980’lerde Sri Lanka’da şiddetli bir iç savaş patlak verdi: Ülke hükümeti ile Sri Lanka’daki Tamil azınlığı arasında kavga çıktı.

Onlarca yıldır Tamiller ülkenin Budist liderliğindeki Sinhala hükümetinin ayrımcılığına uğradığını hissediyordu.

Hindistan ve İsrail bu savaşın içine çekildi…

Hindistan için Sri Lanka iç savaşı büyük bir sorundu: Sri Lanka çok hassas bir mahallede stratejik açıdan önemli bir komşuydu.

Hindistan’ın istediği istikrardı aynı zamanda ülkedeki Sinhala Budist çoğunluğunun Sri Lanka’daki Tamillere karşı uyguladığı ayrımcılığa da son verilmesini istiyordu.

Bu aynı zamanda Hindistan’da büyük bir siyasi savaşa dönüştü.

1983’te savaş başladığında binlerce Sri Lankalı Tamil Hindistan’a kaçtı.

Ve Sri Lankalı Tamil militan grupları ayrı bir vatan çağrısı yapmaya başladı ki bu durum Hindistan içindeki Tamil ayrılıkçılarını cesaretlendirebilirdi.

Böylece Hindistan savaşa dahil oldu.

h

1983’te iç savaş başladıktan sonra Hindistan’ın Araştırma ve Analiz Kanadı (R&AW), Sri Lanka hükümeti ile savaşmak için Tamil militan gruplarını eğitmeye başladı; buna Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (LTTE) gibi gruplar da dahildi.

Hindistan ayrıca Sri Lanka hükümetini Tamil grupları ile konuşmaya ve savaşı sonlandırmaya zorladı.

Burada hikayeye İsrail giriyor…

İsrail onlarca yıldır Sri Lanka’ya askeri teçhizat ve eğitim sağlıyordu.

1950’lerde ülkenin donanması İsrail’den gemi satın aldı.

İç savaş başladığında Sri Lanka hükümeti askeri yardıma ihtiyacı olduğunu fark etti; aralarında Amerika, İngiltere ve Almanya’nın da bulunduğu bir dizi Batılı güçle temasa geçti ANCAK destek vermeyi reddettiler.

Böylece Batı yanlısı JR Jayawardene liderliğindeki Sri Lanka hükümeti İsrail’e yöneldi.

İsrail yardım etmeyi kabul etti ve böylece Mossad iç savaşa dahil oldu.

1984’e gelindiğinde İsrail’in Mossad’ı hükümetin güvenlik ve istihbaratının organize edilmesine yardım ediyordu.

Tamil militanları ile savaşmak için bir istihbarat ağı kurdu ve paramiliter birimleri eğitti.

Hatta bazı tartışmalı iddialara göre daha da ileri gitti: İsrail’de Sri Lanka güvenlik güçlerini eğitmeye başladı ama aynı zamanda Tamil ayrılıkçı grupları da eğitti Mossad bunu her iki tarafı da uyandırmadan başardı.

Ayrıca sahte bir yardım projesi için Dünya Bankası’ndan milyonlarca dolar para alarak Sri Lanka hükümetinin silah satın almasına da yardımcı oldu.

Bu, Sri Lanka’nın sulamayı iyileştirmesine ve elektrik enerjisi üretmesine yardımcı olması beklenen Mahaweli Nehri Projesi’ydi; İsrail, Dünya Bankası, Amerika, Japonya, Almanya ve diğer güçlerin bunu finanse etmeye ikna edilmesine yardımcı oldu VE Sri Lanka’nın aldığı milyonlarca dolar orduya silah satın almak için kullanıldı.

Hindistan Sri Lanka’da artan İsrail varlığını büyük kaygı ile izliyordu…

R&AW, Tamil isyancılarını eğitirken Mossad da Sri Lanka hükümet birliklerinin onlarla savaşmasına yardım ediyordu.

Başbakan Indira Gandhi kamuoyunda “Yabancı birliklerin varlığından veya herhangi bir türde müdahaleden hoşlanmıyoruz” diyordu.

Mesaj, İsrail’e ve İsrail’in Mossadı’naydı…

Bu durum Hindistan-İsrail ilişkilerini etkiledi.

İki ülke arasında resmi diplomatik ilişkiler bulunmuyordu ancak 1980’lerde ikili ilişkilerin iyileşmesi yönünde bazı umutlar vardı ve İsrail’in Sri Lanka’daki varlığının Hindistan’ın çıkarlarına aykırı hareket etmesi bu sürece zarar verdi.

Hindistan, yabancı güçlerin stratejik arka bahçesine karışmasını istemiyordu.

1987’de Hindistan çatışmayı sona erdirmek için Sri Lanka hükümeti ile bir anlaşma imzaladı.

Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi ile Sri Lanka Devlet Başkanı JR Jayewardene arasında, Kolombo'daki siyasi karışıklıklar ve Kuzey'deki askeri ilerlemeler sırasında 29 Temmuz 1987'de Kolombo'da Hindistan-Sri Lanka Barış Anlaşması'nın imzalanması imzaladı

Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi ile Sri Lanka Devlet Başkanı JR Jayewardene arasında, Kolombo’daki siyasi karışıklıklar ve Kuzey’deki askeri ilerlemeler sırasında 29 Temmuz 1987’de Kolombo’da Hindistan-Sri Lanka Barış Anlaşması’nın imzalanması imzaladı

Anlaşmada Sri Lanka hükümetinin yabancı askerleri ve istihbarat güçlerini istihdam etmeyeceği belirtiliyordu.

Bu, İsrail’i ve diğer bazı ülkeleri hedef alıyordu.

Üst düzey diplomat JN Dixit, Hindistan’ın daha sonra Sri Lanka’ya askeri müdahalesinde İsrail’in rolünün büyük bir neden olduğunu söylüyordu.

1987 ile 1990 yılları arasında Hindistan Sri Lanka’daki savaşı sona erdirmek için TAM 75 BİN asker gönderdi.

Ama bu başarısız oldu…

– Burada öykü içinde öykü var ve bu yazı dizisinin başka bir bölümünde ele alacağım. –

Savaş, Sri Lanka hükümetinin çatışmayı kazandığı 2009 yılına kadar sürdü…

Hindistan çekildikten sonra dahi İsrail Sri Lanka’nın Hava Kuvvetleri’ne yönelik jetler de dahil olmak üzere Sri Lanka’ya askeri destek sağlamaya devam etti.

Sonunda hem Hindistan hem de İsrail, hükümetin savaşı bitirmesine yardım etmeye karar verdi.

Ve bu öykü için de bu bölüm için de perde kapanıyordu…

Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları, 1984’te Hindistan’daki Sirumalai kampında eğitim görüyor / Fotoğraf: Wikimedia

Hindistan bir zamanlar acımasız bir savaşı sona erdirmek için tam 75 bin asker göndermişti.

Hindistan’ın en kahramanca savaşı aslında büyük bir hata olacaktı: İhanete uğrayacak, tuzağa düşürülecekti.

Ve bu, “Hindistan’ın Vietnamı” olarak anılacaktı …

Hindistan 1987’den 1990’a kadar iç savaşı sona erdirmek için Sri Lanka’ya binlerce asker gönderdi.

Ancak Hindistan Barışı Koruma Gücü (IPKF) olarak bilinen bu askeri operasyon felaket ile sonuçlandı.

Peki, “Hindistan’ın Vietnamı” olarak da nitelenen bu hikayede ne oldu?

Sri Lanka’da iki sosyal grup arasında siyasi gerginlikler yaşandı: Bir tarafta çoğunluktaki Sinhala topluluğu vardı, diğer tarafta ise azınlık Sri Lankalı Tamiller vardı.

(Ki Sri Lanka’nın bu azınlık Tamilleri Hindistan’ın Tamilleri ile kültürel bağları paylaşıyor…)

Sri Lanka 1948’de bağımsız hale geldikten sonra Sinhalalar ulusal hükümete hakim oldu.

Sri Lanka’nın yeni Sinhala liderleri, topluluklarının hakimiyetini sağlayan yasaları kabul etti ve bu, Tamiller ile onlarca yıl süren ciddi gerilimlere yol açtı.

Ve 1983’te bu gerilimler bir iç savaşa dönüştü …

Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (LTTE) gibi gruplar Sri Lanka hükümeti ile savaşmak için şiddete başvurdu.

Ve Hindistan da çatışmanın içine sürüklendi Kİ Hindistan’ın Sri Lanka iç savaşına dahil olmasının birkaç nedeni vardı:

Birincisi iç politikaydı Kİ Sri Lanka’da Tamillere yönelik saldırılar, Tamil Nadu gibi Hindistan’ın Birlik devletlerinde yaygın öfkeye yol açtı.

Ve Tamil mülteciler savaştan kaçarken bu sorun daha da kötüleşti.

Hindistan zaten o sıralarda Tamil ayrılıkçılığı ile kendi başına mücadele ediyordu.

Ve Tamil Nadu’daki öfkeyi yatıştırmak için Sri Lanka’daki durumu istikrara kavuşturmak istiyordu.

Hindistan’ın ayrıca Sri Lanka’da önemli jeopolitik çıkarları vardı ki aynı zamanda Sri Lanka’nın güçlü Batılı uluslara yaklaşmasını da engellemek istiyordu.

Dolayısıyla bu çıkarları korumak için Hindistan savaşa dahil oldu.

1983 yılında Başbakan Indira Gandhi, dış istihbarat örgütü Araştırma ve Analiz Kanadı’na (R&AW) Sri Lanka hükümeti ile savaşmak üzere Tamil militanlarını eğitme yetkisi verdi.

Bu destek Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları gibi grupların şiddetli bir iç savaş ile mücadele etmesine yardımcı oldu.

Hindistan ayrıca Tamil militanları ile hükümet arasında siyasi görüşmeler yapılması yönünde de baskı yapıyordu.

Ama bu görüşmeler bozuldu.

1987’de Sri Lanka ordusu Tamil hakimiyetindeki Jaffna bölgesini abluka altına aldı.

Hindistan, Jaffna’ya yardım etmek ve insani bir felaketi önlemek için hayati önem taşıyan malzemeleri havadan göndererek karşılık verdi.

Ve bu, Hindistan tarafından büyük bir güç gösterisi olarak görüldü.

Hindistan ile savaşma ihtimali ile karşı karşıya kalan Sri Lanka Devlet Başkanı Jayawardene müzakere talebinde bulundu.

Sonuç: 1987 Hindistan-Sri Lanka Anlaşması oldu.

Ancak bu aslında Hindistan’ın en tartışmalı savaşını başlatan belge idi…

Anlaşmada Sri Lanka, Tamil azınlığa önemli korumalar sağlamayı kabul etti.

Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları gibi militan grupların silahlarını bırakması bekleniyordu.

Ve bunu seçimler takip edecekti.

Ancak bu bir talep ile birlikte geldi: Sri Lanka hükümeti Hindistan’dan anlaşmanın uygulanmasına yardım etmesini istedi.

Hindistan kabul etti ve Hindistan Barışı Koruma Gücü’nü gönderdi.

Sonunda Hindistan Barışı Koruma Gücü’nün toplam 70 bin askeri yer alacaktı.

Ama bunun bir hata olduğu ortaya çıktı Kİ Hindistan aslında Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları gibi grupların kolaylıkla silah bırakmasını bekliyordu.

Ki sonuçta R&AW başkanı AK Verma Başbakan Gandhi’ye bu gruplar “bizim evlatlarımız” demişti …

Ancak ne yazık ki V Prabhakaran liderliğindeki Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları bağımsız bir Tamil devleti hayalinden vazgeçmeyecekti …

Hint birlikleri Sri Lanka’ya çıktıktan kısa bir süre sonra Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları tarafından pusuya düşürüldüler.

Bu, bu grupları eğiten ve finanse eden Hindistan için büyük bir ihanet ve büyük bir şoktu …

Doğrusu Hindistan bu tür bir çatışmaya hazırlıklı değildi …

Sahadaki Hint Ordusu komutanlarına hedefleri hakkında gerektiği gibi bilgi verilmedi…

Kısa sürede kayıplar artmaya başladı …Hindistan, Sri Lanka hükümetinden ve halktan çok az destek aldı

Zaten Hindistan Barışı Koruma Gücü’nün Sri Lanka’daki varlığı da pek sevilmiyordu

Buna karşın Hindistan Barışı Koruma Gücü Ekim 1987’ye kadar Jaffna eyaletini ele geçirmeyi başardı.

Ancak mücadele 350 ölüme ve 1100 kayba mal oldu.

Hint birlikleri kötü donanıma ve silaha sahipti

Hindistan’ın politikacıları, diplomatları ve ordu liderleri etkili bir şekilde yanıt veremedi …

Ancak Hindistan Barışı Koruma Gücü devam etti, devam etti, devam etti ve 1988’de yaklaşık 75 bin askere ulaştı…

Aynı yılın sonuna gelindiğinde Hindistan Barışı Koruma Gücü Sri Lanka’nın kuzey ve doğu illerinde de il seçimleri düzenlemeyi başardı.

Birçok Hindistan Barışı Koruma Gücü personeli eğer devam etseydi istikrarın yeniden sağlanmasına yardımcı olabileceğine inanıyordu ancak 1989’da siyasi durum değişti.

Sri Lanka’da Ranadighe Premadasa Başkan seçildi ve Premadasa, Hindistan Barışı Koruma Gücü’nün Sri Lanka’daki varlığına karşı çıktı ve Hindistan’ın ayrılmasını istedi.

Bu, Sri Lanka birlikleri ile Hindistan Barışı Koruma Gücü arasında çatışma korkusunun ortaya çıktığı noktaya kadar gerilimi artırdı.

Ama Hindistan’da da yeni bir hükümet vardı: Rajiv Gandhi 1989 seçimlerini kaybetti ve yerine Başkan Yardımcısı Singh getirildi.

Singh, Hindistan Barışı Koruma Gücü’nü Sri Lanka’dan çekmeye açıktı ve bu süreci yılın ilerleyen dönemlerinde başlattı ve Mart 1990’a gelindiğinde Hindistan Barışı Koruma Gücü birliklerinin tamamı ülkeyi terk etmişti.

Ancak asıl konu: Hint birliklerinin 75 bine varan askerinin müdahalesine karşın müdahale kalıcı barışa yol açmadı.

Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları 1991 yılında Premadasa ve Rajiv Gandhi’ye suikast düzenledi.

Ve acımasız Sri Lanka iç savaşı 2009’a kadar devam etti, binlerce kişi ölmeye devam etti.

Bu, Hindistan Barışı Koruma Gücü’nün hikayesiydi.

Hindistan’ın hayal kırıklığıydı.

Hindistan hem ihanete uğramış hem de tuzağa düşürülmüştü.

Hem de yanlış hesap yapmıştı.

Umduğunu bulamamış, beklediğini alamamıştı.

Buna karşı asker gönderdikçe göndermişti.

Bu uğurda başbakanını dahi kaybetmişti.

Bu, “Hindistan’ın Vietnamı’ydı”.

Ve bu öykü için de bu bölüm için de Perde burada kapanıyordu.