1
Mayıs üzerine 2000’den 2017’ye kadar yazdığımız yazıların derlemesi. Bildiğiniz
türdern 1 Mayıs yazıları değildir bunlar. Her biri ezber bozar. Örneğin
Türkiye’de 1 Mayıs’ı 24 Nisan’da yapalım der. 1 Mayıs işçilerin mücadele günü
değil, uluslara karşı savaş günü olmalı der vs. PDF, EPUB, MOBI formatlarıyla
indirilebilir ve okunabilir. İndirmek için linki tıklayınız. Aşağıda derlemeden
bir yazı yer alıyor.
İNDİRME
LİNKİ : https://yadi.sk/d/ryKoAQKG3HV5A6
1
Mayıs ve 6 Mayıs Vesilesiyle Ritüeller ve Devrimcilik Üzerine
Bir hareket ritüellerle yaşamaya ve bunlara çok önem vermeye başlamışsa,
devrimciliğini ve yaratıcılığını yitirmiş demektir.
Bu aylar, Türkiye’deki devrimcilerin ve sosyalistlerin “üç aylar”ı. Ritüel
ayları. 8 Mart Kadınlar Günü, 16 Mart Katliamının Yıldönümü, 21 Mart Newroz, 24
Nisan Ermeni Katliamı, 1 Mayıs, 15-16 Haziran’ın Yıldönümü. “kış uykusu”ndan
uyanma ayları. Bunlara artık Gezi’nin başlangıcı 31 Mayıs ve sonu 17 Haziran’da
eklenecek gibi görünüyor.
Bu ritüeller içinde politik anlamı olanlar, Türkiye’deki demokrasi mücadelesi
bakımından somut bir mücadelenin konusu olanlar sadece Newroz (ki o da son
yıllarda bir ritüele dönüşme özelliği gösteriyor) ve 24 Nisan’dır. En önemli,
aktüel ve acil olanı, henüz bir ritüele dönüşmemiş olanı 24 Nisan’dır ama en
cılız anılanı da odur. Demokratik hareketin durumunu en iyi 24 Nisan anmaları
gösterir. Onun dışındakiler, 1 Mayıs da dahil, kelimenin tam anlamıyla
ritüeldirler.
Ritüellerin çokluğu ve yoğunluğu Türkiye’de sosyalist hareketin ve devrimci
hareketin aslında tüm yaratıcılığını tüketmişliğinin ve bitmişliğinin de bir
göstergesidir. Gerçekten devrimci hareketlerin olduğu yerlerde ritüeller olmaz
ve bunlara fazla değer verilmez. Bunlar canlı bir hareketin basit araçları
olarak bazen değerlendirilebilirler.
Bütün büyük dinler gibi, İslam’ın ilk doğuşunda da ritüellerin hiçbir önemi
yoktu. Bugün İslam’la birlikte anılan Ezan, Namaz, Oruç, Haç, Kandiller,
Mevlutlar ve “Kutlu Doğum Haftası” gibi post modern hurafelerin neredeyse
hepsi, İslam’da Emevilerin yükselişi ve iktidarı ele alması, yani bir karşı
devrimden sonra İslam’ın özünün yerini almışlardır. Başlangıçta bunlardan
namaz, haç gibi var olanları bile, canlı bir hareketin kendini diğerlerinden
ayırmasının; bir eşitlik gösterisinin, bir birlik gösterisinin araçlarıyken bu
anlamlarını da yitirmiş, biçimsel bağlılık gösterilerine dönüşmüşlerdir.
Aynı durumu ve eğilimi sosyalist ve devrimci hareketlerde de görüyoruz.
Devrimci Hareketlerin yükseliş dönemlerinde ritüellerin neredeyse hiçbir değeri
ve önemi olmaz. 68’de ritüellerimiz yoktu.
Sanılır ki ritüeller devrimci hafızanın taze tutulmasının, ateşin
sürdürülmesinin, devrimci ve sosyalist geleneğin aktarılmasının araçlarıdırlar.
Bu tam anlamıyla bir yanılsamadır. Ritüeller aslında tam da devrimciliğin
eleştirel, hiçbir tabu tanımayan, gerçeklik somuttur diyen ve o somutluk içinde
dünya devrimine azami katkıyı bu koşullarda nasıl yaparım diye düşünüp ona göre
davranın gerçek devrimciliğin düşmanıdırlar.
Ritüeller eski toplamlarda; henüz okuma yazmanın kimse tarafından bilinmediği
veya küçük bir azınlık dışında bilinmediği zamanlarda belli bir işlev
görüyorlardı elbette.
Toplumsal varlıklar elle tutulup gözle görülmezler, ritüeller bu toplumsal
varlıkların (dinler, topluluklar, ortaklıklar vs.) kavranılmasının
araçlarıdıydılar. Bu nitelikleriyle, ritüeller her şeyden önce bir bilginin ve
geleneğin aktarılması işini üstleniyorlardı.
Ama bugünkü toplumda, okuma yazmanın genelleştiği; olayların artan bir hızla
aktığı bir toplumda bu işlevlerini de yitirmiş, tam karşı bir işlev üstlenmiş
bulunmaktadırlar.
Ritüeller artık insanların geri yanlarına hitap etmektedirler. Ritüelleri
ulusların ve ulusçuların en çok ve başarılı bir biçimde kullanması bir
rastlantı değildir. Onun gerici ve karşı devrimci özünün görünümlerinden
biridir.
Bu nedenle bizim devrimci ve sosyalist olanlara önerimiz, anmaları, ritüelleri
bırakmaları, minimuma indirgemeleri, bunları yaptıklarında da aktüel bir
mücadelenin veya yaratıcı ve eleştirel çalışmaların bir vesilesi olarak
kullanmakla sınırlı kalmalarıdır.
Aşağıdaki yazı 6 Mayıs vesilesiyle yazılmış bir 1 Mayıs yazısıdır.
Yazının kendisi bir ritüelmiş gibi görünmesine rağmen ritüelleri ele alan
ritüellere karşı bir yazıdır. Gelenek bu Sunuş’ta da sürdürülmektedir.
“Ritüelimiz” ritüllerde, ritüellerle mücadeledir.
05 Mayıs 2014 Pazartesi
Demir Küçükaydın
(Burada “Yol Nasıl Açılmıştı?” başlıklı yazı yer alıyordu.) Kitapta var.