AVRUPA BİRLİĞİ DOSYASI /// Prof. Dr. Harun Gümrükçü : Avrupa Birliği Ülkeleri’ne Vizesiz Seyahat Hakkı

Prof. Dr. Harun Gümrükçü : Avrupa Birliği Ülkeleri’ne Vizesiz Seyahat Hakkı

Öncelikle aşağıdaki çalışması için ve Almanya Federal Cumhuriyeti’nde eğitmen olarak bulunduğu esnada AB Hukukunun tanıtılması;  Türk Vatandaşlarının AB/TR  hukukunda varolan haklarının sağlanmasına yönelik çalışmaları ve  yayımladığı eserlerinden  dolayı sayın Prof. Dr. Harun Gümrükçü’ye çok teşekkür ederim, minnettarım…

Bir müddet evvel Türkiye Barolar Birliği başkanı sayın Erinç Sağkan beyefendinin yapmış olduğu açıklamasında; ülkemizdeki tüm Barolara gönderdikleri talimatlarında, HİÇBİR VATANDAŞIMIZIN SAVUNMASIZ BIRAKILMAYACAĞI belirtilmişti. Ülkemizin batı sınırında bulunan Kapıkule’yi aşamayan bu açıklamayı okuduğumda, 43 yıldır AFC’de yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yüz hatlarımın  buruştuğunu  hatırlıyorum.

Sayın Prof. Dr. Harun Gümrükçü’nün aşağıdaki yazısında değindiği Uluslarüstü (supranasyonal)  1.12.1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara antlaşması’nın 12. Maddesi  ve bu antlaşmanın ayrılmaz parçası olan (mütemmim cüz) Katma protokolün 36. Maddesinde çok net şekilde yazılı olan “on ve onikinci yılın sonunda serbest dolaşım gerçekleşecektir” mutabakatı 1.12.1986 tarihinde başlamıştır.

TBB Başkanlığının, tüm Barolarımız ve avukatlarımızın bilmesi gereken gerçek;  yaklaşık 37 yıldır Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının  tamamının savunmasız olduğu hususudur. TBB, hiçbir vatandaşımızın savunmasız bırakılmayacağı talimatında samimi ise vatandaşlarımızın aşağıda anılan hususlarda uğradığı zararlarının öncelikle Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilgili bakanlıkları aleyhine dava ikame ederek, vatandaşlarımızın uğradığı maddi zararların (örneğin olmaması gereken vizelerden alınan ücretler, ayrıca AB vize işlemlerini bir Hindistan firmasına devretti. T.C. Vatandaşlarının bilgilerinin firmalara devri Anayasamıza aykırıdır)  tanzim edilmesinin sağlamaları  gerekir.  Zira uluslarüstü antlaşmalarla Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının “şahsa münhasır” haklarının hayata geçirilmesi ve korunması Türkiye Cumhuriyeti devletinin görevidir. Devlet/Vatandaş ilişkisi bir akittir. Tüm taraflar “ahde vefa”ile hareket etmek zorunluluğundadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti tek taraflı olarak akite riayet etmemektedir. Şu ana kadar Avrupa Birliği Adalet Divanında (ABAD) vatandaşlarımızın görüşülen hiçbir davasına Türkiye Cumhuriyeti devleti müşteki olarak katılmamıştır. ABAD’da yürütülen davalara 27 AB ülkesinin temsilcileri, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi vd. Temsilcileri marifetiyle müdahil oluyorlar. Türk Vatandaşı’nı 600 milyonluk AB’nin temsilcilerine ve mahkemelerine “boğdurulması” akite ihanettir!

Sayın Prof. Dr. Harun Gümrükçü, yazısında diplomaların denkliği hususuna değinmiş. 80’li yıllarda sürgüne uğrayan ve aynı zamanda Bulgaristan vatandaşı olan ağır vasıta şöförü bir komşum, Türkiye’de aldığı  ağır vasıta ehliyeti kabul edilmediği için 26800,00 avro harcama yaparak, Almanya’da ehliyet sahibi oldu. Hiçbir vatandaşımız (ayrıca AB vatandaşlığıda olan)  Türkiye’den almış olduğu ehliyetleriyle 183 günden daha fazla süreyle otomobil kullanamıyor. Ehliyetlerini yenilemeleri için 3000,00 avro masraf yapmak zorundalar. Keza, çocukları Türkiye’de eğitimde olan ve Almanya’da çalışan Türk Vatandaşları “AFC’nin çocuklar için yaptığı tahsisatı-ayrıca AB vatandaşı olsalar dahi-”  alamamaktadırlar. Tüm bu zarar ve ziyanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin görevini ahde vefa ile yerine getirmediği için oluşan zararlardır ve vatandaşlarına karşı akite uymayan Türkiye Cumhuriyeti devletinden tahsil edilmesi gerekir, eğer bunu becerebilecek hukukçu bulunabilirse!

Son söz: Yargıtay Başkanı geçtiğimiz günlerde, (yargıtayın özlük hakları konusundaki davasının  AYM’de öncelenmediği) “ADALET” diye haykırdı. 80 milyonun üzerinde vatandaşının haklarının korumasını beceremeyenlere,  özlük haklarında iyileştirilme yapılmamalıdır! Adalette öncelik Yargıtay mensuplarının hakları olmamalı. Adalette öncelik Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının olduğu hiç hatırdan çıkartılmasın. Zira kamu kurumlarının asli görevi;  anayasada ve yasalarda yer alan hak ve yükümlülüklerin tamamının korunması, uygulanması ve hayatın ayrılmaz parçası olarak sağlanması gerekir.

37 senedir milyarlarca avro zarara uğrayanlarda; haklarını öğrensinler, daha doğrusu haklarını  talep etmeyi öğrensinler…

Kalın sağlıcakla

Rehan Gündoğmuş

***

“Vizesiz Avrupa” yolunda Türkiye

PROF. DR. HARUN GÜMRÜKÇÜ

21.02.2024

“Vizesiz Avrupa” yolunda Türkiye

‘’Vizesiz Avrupa” yolunda Türkiye: Engeller ve çıkış yolu inkâr edilen temel doğrular

A(E)T/AB-Türkiye ilişkileri ve bu ilişkilerin oluşturduğu normatif yapı Avrupa Hukuku gibi aynı özellikleri taşımaktadır. Bir başka deyişle, bu 1964 yılında imzalanan antlaşmanın ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol’ün özünde akit tarafların ulusal yasalarının üstünde supranasyonal özelliğe bağlı olarak ulusal yasalarda çatıştığında, Avrupa Hukuku gibi, öncelik ve doğrudan etkinlik özellikleri bulunmak­tadır. Buna rağmen A(E)T/AB üye ülkeleri bu hükümlerin ve kendilerinin en yüksek ve son yargı mercii olan ABAD(Avrupa Birliği Adalet Divanı) Kararları’nın hayata geçirilmesini değişen siyasi olay ve koşullara bağlı kılmayı tercih etmişler ve dolayısıyla hukuki güvencesizliğin kapısını aralamışlardır. 

Bunun bir sonucu olarak da ülkemiz vatandaşlarına Avrupa Birliği üyesi ülkelerle gerçekleştirdikleri hizmet ticaretinde haksız engeller çıkartmaktadırlar. Bu hukuksuz temeldeki işlemlere bağlı olarak da, haksız rekabet yapılmaktadır. Bu hukuksuzluğun doğurduğu haksız rekabet süreci, sadece hukuki sorunlar taşımamakta, aynı zamanda sürecin işleyişi de sistemin temel ilkeleriyle çelişmektedir. Bu konuda ABAD nezdinde mevcudu korumaya dönük davalarla ilgili olan yanlış anlamalar ve anlatımlar özellikle son verilen Demirkan Davası’yla genelde ülkemize, özelde insanlarımıza karşı yürütülen bu haksız uygulamaları devam ettirtmek için top yine taca atılmıştır.

Mevcudu koruma ilkesi doğrultusunda vizenin hukuksuzluğu ABAD’ın 2007 yılındaki Tüm/Darı Kararı’yla kesinleşmişti. Kasım 2012 yılında görülen DEMİRKAN davası ise bir oyalama davasıdır. Hukuktan ziyade siyasetin ön plana çıktığı bir dava olduğu yapılan sözlü duruşmada da ortaya çıkmıştır.

ABAD TÜRKİYE’NİN VİZESİZ SEYEHATİNİ TEYİT ETTİ

Avrupa Birliği üye ülkelerinin en son ve en üst yargı organı olan ABAD, araştırmamıza göre, vizesiz seyahat ve vize ötesi hakkımızı içeren verdiği altı tarihi kararla teyit etmişti. Ancak, AB üye ülkeleri bu haklarımızı uygulamaya geçirmekte çok isteksiz davranmaktadırlar. Bu durum hukuki güvencesizliği kapsayan bir alan oluşturmuştur. Bu uygulamalara karşı başta Almanya, Avusturya, Hollanda ve diğer AB‘ne üye ülkeler olmak üzere vatandaşlarımız bireysel olarak mahkemelere başvurmaktadırlar.

Hukuki yollara başvurunca, araştırmamıza göre, üye ülkeler açılacak davaları kaybedeceklerini bildiklerinden yanlış uygulamalarından hemen çark etmektedirler ve davaları düşürmektedirler. Hatta idari makamlar bir adım daha ileri giderek Avrupa Hukuku’ndan doğan haklarını bilmeyen ve bunları özellikle talep etmeyen Türklere bu haklarını vermemektedir. Bu doğrultuda Almanya Federal İçişleri Bakanlığı’nın kaleme aldığı bir iç yazısı olduğu bilinmektedir.

Bu mevcut durumu tespit etmek ve aşağıda sıralanan olayların tekrarından kaçınmak ve ilgili kamuoyunu doğru bilgilendirmek için bu çalışmayı somutlaştırmıştır:

  1. ATAD/ABAD’ın 2007 tarihli Tüm/Darı kararının ardından Birleşik Krallığı’n Ankara Büyükelçiliği internet sitesine 21 Ekim 2007’de koyduğu bir açıklamada “İş kurmak isteyen Türk vatandaşlarına, Birleşik Krallığa giriş izni istemelerine fırsat tanımanın en uygun yolunu bulmak amacıyla tarihi yasaları yeniden gözden geçiriyoruz” ifadesini kullanmıştı. Ancak, İngiliz Hükümeti bu açıklamanın üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu yönde şimdiye kadar hiç bir adım atmadı ve kamuoyumuza da bir açıklama yapılmadı. Birleşik Krallık AB üyeliğinden ayrıldı, ancak AB hukukundan doğan haklara sadık kalacağını da açıkladı. Bu açıklamayla bu davanın getirdiği haklar devam etmektedir. Bu konu takip edilmelidir.
  2. Kazanılmış haklarımızı AB üye ülkelerinde uygulatabilmek için, Avrupa Komisyonu’nu göreve davet etmek gerekmektedir. Komisyon, Avrupa Hukuku’nun bekçisi olmasından dolayı bu konuda öncelik almak zorundadır. Tüm AB üye ülkelerinde bu konuda hukuki güvenceyi sağlayacak adımları atmasını talep etmek ve gerekli dosyaları önüne koymak gerekmektedir. Hukukun üstünlüğüne saygılı olmayan üye ülkeleri Komisyon’un dava etmesi gerektiğini Komis­yona sürekli hatırlatmak gerekmektedir.
  3. Sivil toplum kuruluşlarının bu konuda üzerlerindeki ataletten kurtularak, ortak bir politika ve işbirliği çerçevesinde konuya sahip çıkarak harekete geçmeleri için ortak çalışma kanalları bulunmalıdır. Damgalarla dolu bir pasaporta son vermek isteniyorsa, artık bu yola girmek kaçınılmaz ve aynı zamanda tarihi bir görevdir. Bu strateji uygulamaya konulabildiğinde sadece şimdiye kadar kazanılmış ve mevcut hakkımız ortaya çıkartılamamış olacak aynı zamanda üzerinde görüşler oluşturulmamış haklar da hayata geçirmiş olunur.

SOMUT ÇIKTILAR

Türk vatandaşlarının A(E)T/AB Türkiye Ortaklık Hukuku’na dayanan, Avrupa Birliği Adalet Divanı (ATAD/ABAD) kararlarıyla uygulanması kesinleşen kazanılmış haklarını uygulamaya geçirmenin tek yolu, hukukun üstünlüğü prensibinden hareketle ulus üstü hukukun sunduğu yöntemleri kullanmaktır. Bu arka plandan hareketle araştırmanın vardığı somut sonuçlar aşağıdaki gibidir:

Vize uygulamalarının yarattığı sorunların başlıkları şu şekilde özetlenebilir:

  1. Hizmet edinimine dönük engeller; vize uygulama yoluyla, şirket temsilcilikleri kurmak, şube ve bayii açma gibi faaliyetlerde zorluklar çıkarmak,
  2. Hizmet sunumu girdilerini zorlaştıran engeller; şirket temsilciliklerinde çalışacak elemanlara oturma izni vermeye ve sınır ötesi ticari servis kullanımı ile 2 ay süreli uzman eleman çalıştırılmasını engellemeye dönük uygulamalar,
  3. Hizmetin tanıtımı ve alınan diplomaların denkliği, eğitim programlarının uyumlaştırılması, mesleki akreditasyonunun sağlanması konusunda ortaya çıkan sorunlar,
  4. Rekabette eşit koşulların engellenmesi sonucu ortaya çıkan haksız rekabetin getirdiği ihracat kaybı,
  5. Hizmetin dağıtımı ile ilgili sorunlar; Türk tır firmalarına ve malların taşınmalarına dönük uygulanan kota sistemi gibi.

Araştırma projemizin vardığı en çarpan etkilerinden biriside çalışmalarda ve söylemlerde tüm ağırlık Vizesiz Avrupa’ya verilmiştir. Vize ötesi haklar sanki yokmuş gibi hareket edilmektedir. Araştırmamızda vardığımız sonuca göre verilecek uğraşlarla güdülen hedef, sadece vizeyi kaldırmak olmamalıdır. Vize ötesi haklar, yani AB üye ülkelerindeki ilişkilerde asıl mesele olan tam eşitlik, ayrımcılığın önlenmesi ve partnerlik konusunun daha önemli olduğu araştırmanın çarpan etkisi olan bir sonucu olmuştur.

VİZE ÖTESİ HAKLARA DÖNÜK BAZI ÖRNEKLER

Tarım ürünlerinde 1987 ile 1996 arasında olduğu gibi, alınan vergilerin kaldırılması gerekmektedir. Bu alanda yıllık kaybımız bir milyar doları aşmaktadır.

  1. Çocuk parasının değiştirilmesi (daha önceden Almanya’da çalışan veya ikamet eden kişilerin Türkiye’de bulunan çocuklarına ödenen çocuk parasının Türkiye temel alınarak ödenmesiyle çok aşağıya çekilmesi ve Almanya’dakilere ödenen parayla eşit olmaması. Bundan dolayı oluşan parasal kayıpları milyarlarla ifade etmek gerekmektedir)
  2. Üye ülkelerde uygulanmakta olan Yabancılar Yasası yanında iş ve işe Teşvik Yasası ve diğer yasaların bu ülkelerde yaşayan Türklere sadece kısmen uygulanabilirliği söz konusudur. Diğer alanlarda Avrupa Türklerinin hemen AB yurttaşlarıyla eşit hakları vardır. Onun için Avrupalı Türkleri diğer bir AB üye ülkesinde yaşayan İspanyol’dan, İtalyan’dan, Portekizliden ayırmak hukuku çiğnemek anlamına gelir.
  3. Bir başka nedenimiz ise, Avrupa Birliği’nin 27 üye ülkesinin Dışişleri Bakanları’nın Nisan 2006 tarihinde yaptıkları bir toplantıda vize ücretlerini 2007 yılının başından itibaren 35,