YILMAZ ÖZDİL :
Bahçedeki kulübe.
Sene 1995.
Bademler muhalefette.
Abdullah Gül, TBMM’de konuşuyor.
“Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giremeyeceği kesindir,
bunu Avrupalılar söylemektedir, çünkü Avrupa Birliği, Hıristiyan Birliği’dir,
medya pembe tablo çiziyor, halkın beyni yıkanıyor, Türkiye’yi bu duruma
getirenler suçludur, anlaşmaların hepsi kağıt üstündedir, AB’nin peşine
takılarak Türkiye’yi daha da fakirleştireceksiniz, siz bu zihniyette olursanız,
sizi zenginler köşkünün bahçesinde kulübeye koyarlar.”
*
Sene 2002.
Bademler iktidara geldi.
*
Sene 2003.
Asrın liderimiz başbakan olur olmaz resmi temaslar için
Almanya’ya gitti, “en geç sekiz senede AB’ye üye oluruz” dedi.
Haysiyetsiz basınımız “sekiz seneye kalmaz” manşetleri attı.
*
Sene 2004.
Haysiyetsiz basınımız haklı çıktı. Hemen o sene AB’ye
girdik. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah’la beraber Brüksel’den Ankara’ya
geldi, kilometrelerce konvoyla karşılandı, “Avrupa Fatihi”
pankartları açıldı, AB bayrağını simgeleyen mavi balonlar gökyüzüne bırakıldı,
güpegündüz havayi fişekler fırlatıldı, kulübeci Abdullah’la beraber kamyonun
üstüne çıkarak şehir turu atan asrın liderimiz, “bayramımız kutlu olsun,
hedef tam üyelikti, tam üyelik alındı” dedi. “Hamdolsun başardık,
bizim hükümetimize nasip oldu, inşallah bu başarımız ilerde romanlarda
yazılacak” dedi. Türkiye seninle gurur duyuyor sloganları atıldı.
Kendisine “işte lider işte AB” yazılı çiçek takdim edildi. Hep bir
ağızdan “memleketim” şarkısı söylendi. Şerefsiz basınımız “dünya
bize hayran” manşetleri attı.
*
Şerefsiz basınımız gene haklı çıktı. Hakikaten hayran
olunmayacak gibi değildi. Çünkü, baktık ki şahane giriyoruz, 2004 henüz
bitmeden AB’ye bi daha girdik.
*
Takvimde başka gün kalmamış gibi tam 29 Ekim’de, asrın
liderimiz kulübeci Abdullah’la birlikte Roma’da Papa heykelinin önünde AB
anayasasına imza attı. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasından devamlı şikayet
eden ve ısrarla değiştirmek isteyen asrın liderimiz, AB anayasasını pek
beğenmişti, kelimesine dokunmadan, şak diye imzaladı.
*
Ahlaksız basınımız AB’ye giriş üstüne giriş yapmamızın
heyecanıyla olsa gerek, Papa 5’inci Sixtus’un önünde imza atıldığını yazdı.
Halbuki, papa papaydı ama, 5’inci Sixtus değildi, 10’uncu Innocestus’tu. Ortak
özellikleri Türk düşmanı olmalarıydı. Amaaan, bu tür mevzuları kafaya takmaya
değmezdi, AB’ye girmiştik ya, sen ona bak’tı… Ahlaksız basınımız
“demokrasimiz taçlandı” manşetleri attı, “dünya gıptayla bizi
izliyor” yorumları yazıldı.
*
Ramazan ayıydı. Asrın liderimiz, İtalya cumhurbaşkanıyla
öğle yemeğine katıldı, oruçlu olmadığı anlaşıldı, CHP’lilerin ramazan ayında
oruçlu olup olmadıklarını paparazzi gibi teleobjektiflerle, gizli kameralarla
takip eden yavşak basınımız, asrın liderimizin oruçlu olmadığından hiç
bahsetmedi. Roma seferini 250 muhabirle takip etmelerine rağmen, abuk sabuk
detayları bile en ince ayrıntılarına kadar yazmalarına rağmen, oruç mevzusunu
sansürlediler.
*
O akşam… Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu için Roma
Büyükelçiliğimize gidildi. Salondaki masada “nice yıllara” yazılı
pasta vardı. Beleşçi basınımız pek sevindi, meyveli pastanın bütün açılardan
fotoğrafları çekildi, pastanın önünde anonslar çekildi. “Cumhuriyet
Bayramımızı kutlama pastası değil mi?” diye soruldu… Değildi. Kulübeci
Abdullah 29 Ekim doğumluydu. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah’a doğumgünü
sürpriz partisi düzenlemişti. “Hadi kes bakalım Abdullah” dedi.
Kulübeci Abdullah pastayı kesti. Asrın liderimiz, kulübeci Abdullah’a
dolmakalem hediye etti, sonra da beleşçi basınımıza izahat verdi,
“sabahtan beri bunu hazırlıyorduk, çaktırmadan bu noktaya kadar
getirdik” dedi. Beleşçi basınımız “Avrupa Birliği’ni taçlandıran
doğumgünü partisi” diye manşet attı.
*
Taçlana taçlana bi hal olduk.
2005’te gene taçlandık.
Avrupa Birliği’ne Brüksel ve Roma’dan sonra, bu defa
Viyana’da girdik.
*
Asrın liderimiz “hedef tam üyelikti, hamdolsun tam
üyelik alındı” dedi. Bu defa havayi fişekleri sayın ahalimiz yerine yalaka
basınımız fırlattı. En büyük puntolarla “merhaba Avrupa” manşetleri
atıldı. “Üçüncü Viyana kuşatması” diyen de vardı, “Cumhuriyetin
ilanından sonra en büyük adım” diyen de… Bazıları “her şey ona kısmet
oldu, dimdik durdu” diyerek, asrın liderimizin hakkını teslim ediyordu.
İşsizliğin sona ereceği, soluduğumuz havanın, içtiğimiz suyun daha temiz
olacağı bile yazıldı. Otlaklarımızdaki hayvanlarımızın bile daha mutlu, daha
huzurlu olacağı yazıldı. Köşe yazılarına çok güldüğüm duayen sıfatlı bi gazteci
mesela… “Kompleksli ahmakların kafası ermiyor, tarihi zaferdir bu”
diye yazdı.
*
2006’da sadece AB’ye girmekle kalmadık, asrın liderimiz
Viyana’daki halı saha maçında Avrupa Birliği karmasında forma giydi. Sayın
hükümetimiz kaç paraysa ödedi, Viyana sokaklarındaki reklam panoları kiralandı,
asrın liderimizin vole atarken çekilmiş posterleri konuldu. Asrın liderimizin
vole atarkenki reklamlarında “Avrupa Birliği takımının yeni forveti,
birlikte daha güçlüyüz, Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan” yazıyordu.
Asrın liderimizin ısınma hareketleri sırasında, sayın hükümetimizin bakanları
tribünde bayrak salladı, bayrağı en coşkulu şekilde kulübeci Abdullah
sallıyordu. Sayın gurbetçi ahalimiz salonu doldurmuştu, tezahüratla
inletiyordu. Goygoycu basınımız, tırışkadan halı saha maçına dünya kupası
finali muamelesi yaptı, naklen yayınlayan televizyonlar bile oldu, “AB’de
doksana taktık, AB’nin golcüsüyüz” manşetleri döşendi. Asrın liderimiz
biri penaltıdan iki gol attı. Yavşak köşe yazarlarımız “Avrupa Birliği’ni
Tayyip Erdoğan sırtladı, Avrupa’ya galibiyeti başbakanımız getirdi, AB’nin
santraforuyla gurur duyduk” diye yazdı.
*
2006’ın ramazan ayında… Almanya başbakanı Merkel,
İstanbul’a geldi, AKP’nin iftarına katıldı. Mozart’ın Türk Marşı’yla
karşılandı, ezan okundu, hurmayla oruç açıldı, AB’nin milli marşı olan
Beethoven’ın 9’uncu senfonisiyle uğurlandı.
*
(Şimdilerde umreci Mustafa Ceceli’nin ezanıyla, Orhan
Gencebay’la Hande Yener’le filan oruç açan asrın liderimiz, AB’ye girdiğimiz
dönemlerde Mozart ve Beethoven’dan başkasını iftara çağırmıyordu.)
*
E gir gir, sıkıldık haliyle.
Bir süre girmedik AB’ye.
*
2013’te, Geri Kabul Anlaşması’nı imzalayan asrın
liderimiz, müjdeyi bizzat verdi. “Bu imza tarihidir, milattır, bu
attığımız imzayla Türk vatandaşlarına Avrupa kapıları açılıyor, vizeler
kalkıyor, Türk vatandaşları üç sene içinde Avrupa’ya vizesiz seyahat
edecek” dedi. Hiç kimse çıkıp “10 sene önce sekiz seneye kalmaz
dememiş miydiniz?” demedi. Alkışladılar.
*
Üç sene geçti.
2016 oldu.
Bu defa müjdeyi stratejik Ahmet Kiziroğlu verdi.
“Vizeler kalkıyor, Türk vatandaşları üç sene içinde
Avrupa’ya vizesiz seyahat edecek, ufkunuzu geniş tutun” dedi. Hiç kimse
çıkıp “ne ufukmuş be birader, üç sene önce de üç sene sonra dememiş
miydiniz?” demedi. Alkışladılar.
*
Baktı ki güzel alkışlıyorlar, stratejik Ahmet Kiziroğlu
gene 2016’da net tarih verdi. “Kayserili pazarlığı yaptık, Haziran ayı
sonunda Avrupa’ya vizesiz gireceğiz, üstüne altı milyar euro verecekler”
dedi. Akp’yi yalamaktan dilinde pütür kalmayan aşağılık basınımız “AB
zirvesine stratejik damga vurduk, ne istediysek aldık” manşetleri attı.
*
(Geçen ay Kayserili pazarlığının birinci yıldönümünü
kutladık!)
*
Ve, dün itibariyle…
Bahçedeki kulübedeyiz!
*
Kulübeci Abdullah’ı önce başbakan, sonra cumhurbaşkanı
yapan, kulübeci zihniyeti Avrupa Fatihi diye alkışlaya alkışlaya 15 senedir
iktidarda tutan ve neticede bahçedeki kulübeye konulan sayın ahalimizi tebrik
ederim.