Osmanlı Esirlerine
Azerbaycan Türklerinin Yardımları
Aynı etnik kökene, milli-manevi
değerlere sahip olan Türkiye ve Azerbaycan arasındaki münasebetler,
devletlerarası bir hususiyet kazanmadan önce de sağlam temellere dayanıyordu.
Öyle ki, tarihin çeşitli dönemlerinde bu iki halk arasında dayanışma, işbirliği
ve yardımlaşmanın en güzel örneklerini görmek mümkündür.
Türk milletine mensup olmanın
verdiği kardeşlik duygularından kaynaklanan bu münasebetler, 20. yüzyıl
başlarında ise devletlerarası bir vasıf kazanmış, bugünkü siyasi ve askeri
ilişkilerin zeminini oluşturmuştur. Balkan Savaşları, hemen ardından patlak
veren Birinci Dünya Savaşı sırasında da, Rus işgali altına olmanın getirdiği
baskı ve yasaklamalara aldırmadan, Azerbaycan Türkleri Türkiye’ye destek için
harekete geçtiler. Milli ve dini duyguların etkisiyle, öz kan ve din
kardeşlerine elden geldiğince yardım etmeye çalıştılar.
Bu meyanda Azerbaycan’da Türk
ordusu için yardım kampanyaları düzenlendi, gençler Çar gizli polisinin
takibinden kaçarak İstanbul’a, Osmanlı ordusu saflarında savaşmaya koştular.
Öyle ki, bu gençlerden “Kafkas Gönüllüleri” adıyla bir birlik teşkil
edilecektir. Azerbaycan muhaceratının önemli isimlerinden Hüseyin Baykara
tarafından kaleme alınan “Azerbaycan İstiklal Mücadelesi Tarihi” adlı kitapta
bu konuyla ilgili geniş bilgiler bulunmaktadır.
Türkiye Türklerinin yanında
savaşmak için giden gençlerde biri de Azerbaycan milli marşının yazarı Ahmet
Cevat’tı. Bu sebepledir ki, 1937 münevver kıyım döneminde tutuklanan ve kurşuna
dizilen şaire yöneltilen suçlamalardan biri de bu konuyla ilgiliydi. Ahmet
Cevat ise bu soruya hiç eğilip bükülmeden şöyle cevap verecektir:
“Evet, ben 1912 yılında Türkiye’de bulundum. Benim oraya gidiş
sebebim de Balkan Savaşı’nda Türk ordusu saflarına gönüllü olarak katılmaktı.
Türkiye’ye Batum’da pasaport işleriyle meşgul olan bir Rum’dan aldığım Fars
pasaportuyla gittim ve Türk ordusu saflarına katıldım.”
Balkan Savaşları sırasında
Türkiye’ye ilk siyasi desteklerden birini de Müsavat Partisi verecektir.
Azerbaycan Türkünün dayanışma ruhundan doğan bir beyanat yayınlayan parti,
Müslüman dünyaya hitap ediyor ve şöyle sesleniyordu:
“Dindaşlar! Bilin ve emin olun ki, yegâne ümidimiz ve kurtuluş
çaremiz Türkiye’nin istiklal ve terakkisindedir. Bütün dünya biliyor ki, İslam
hilafetine sahip olan Türkiye’ye karşı bu savaşı Balkan’ın ufak ve küçük
hükümetleri ilan etmemişlerdir. Çünkü aslan ne kadar zayıf olsa da çakallar ve
tilkiler ona yaklaşmaya cüret edemezler. Bunları yapan, insanlık düşmanı,
‘dünya jandarması’ sıfatıyla meşhur olan ‘kuzey ayısı’ Rusya hükûmetleridir ki,
(Balkan devletlerine) her gün tıbbi malzeme, hekim ve gönüllü adi altında bölük
bölük nizami askerler göndermektedirler.”
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya
Savaşı’na katılması, Azerbaycanlı münevverler tarafından –böyle bir gelişmenin
Türk halkına facialar getireceği düşüncesiyle – arzu edilmiyordu.
Ne var ki kısa bir zaman sonra
Türkiye, müttefiki Almanya tarafından sonu belirsiz bu büyük savaşa sürüklendi.
Savaş, Türkiye’ye askeri ve siyasi başarısızlıklar getirdi. Birçok cephede
birden savaşmak zorunda kalan Türk askerleri yalnızca şehit düşmediler,
zorluklarla dolu bir esaret hayatı da yaşamak durumunda kaldılar.
Nargin
Adası’ndaki Esirler
Nargin Hazar Denizi’nde bir
adadır. Bu adada bulunan esirler, 1914 Aralık ayından itibaren Kafkas
cephesinde Rusya ile çarpışmaya başlayan Türk birliklerine mensup askerlerdi.
Bu subay ve erler, Rusya Çarlığı sınırları içindeki muhtelif esir kamplarına
dağıtılıyorlardı.
Şunu da kaydetmek gerekir ki,
Nargin’e getirilen esirler yalnızca askerlerden ibaret değildi. Doğu
Anadolu’nun Rus işgaline maruz kalmış Kars, Erzurum, Ardahan gibi bölgelerinde
yaşayan sivil insanlar da bu kampa konuluyorlardı. Siviller arasında yaşlılar,
kadın ve çocuklar da vardı. Böylece Nargin Esir Kampında Alman, Avusturya ve
Bulgar esirlerle birlikte on bine yakın asker-sivil Anadolu Türkü de kendi
makûs talihlerini yaşamaya başlamışlardı.
Öte yandan Ruslar, Nargin’e
getirdikleri esirleri, kafileler hâlinde halkın arasından geçiriyorlardı.
İçlerinde yaşlıların, kadın ve çocukların bulunduğu bu esirlerin, gösteri
yapılırcasına, şehir içinde dolaştırılmaları, aşağılayıcı davranışlara maruz bırakılmaları
halkın yanı sıra münevverler, din adamları, tüccarlar gibi toplumun önde gelen
insanlarının da çok ciddi tepkilerine yol açıyordu.
Bunun üzerine böyle davranışların
engellenebilmesi ve esirlere yardım için Azerbaycanlı aydınlar arasında gizli toplantılar
düzenlenmeye başladı. Kısa zaman içerisinde de Bakü’de, “Kardeş Kömeği”,
“Muhtaçlara Kömek”, “Türk Esirlerine Yardım Komitesi” gibi çeşitli cemiyetler
kuruldu. Temeli 1905 yılında atılan “Bakü Müslüman Hayriye Cemiyeti” ise, bu
gelişmelerden sonra faaliyet yönünü Güney Kafkasya’dan Doğu Anadolu’ya çevirdi.
Öncelikle, Hüsrev Paşa Sultanov’un
başkanlık ettiği, merkezi Tiflis’te bulunan özel bir komite oluşturularak
bölgede kimsesiz kalmış çocukların Bakü, Şeki, Gence, Şuşa gibi şehirlere
getirilmesi ve buralarda koruma altına alınmaları için çaba gösterilmeye
başlandı. Böylece, komitenin 1916-1917 yılları arasında yürüttüğü faaliyetler
sonucunda yüzlerce yetim ve kimsesiz çocuk, teşkil edilen bakımevlerinde koruma
altına alındı; eğitim, sağlık ve beslenme ihtiyaçları karşılandı.
Azerbaycan Merkezi Tarih
Arşivi’nin 335. klasöründeki iki dosyada Azerbaycan Türklerinin Anadolu’daki
kardeşlerine yaptıkları yardımlar, kimsesiz çocukların tespiti, toplanması ve
Azerbaycan’ın muhtelif şehirlerine getirilip yerleştirilmeleri konularını
ihtiva eden 200 den fazla belge bulunmaktadır.
Nargin adasında tutulan Türk
esirlerinin Azerbaycanlı Türkler tarafından kaçırılması ve onları himaye ederek
çeşitli bölgelere yerleştirmeleri konusu, denilebilir ki Azerbaycan tarihçiliğinde
geniş şekilde ele alınmamış, yalnızca, farklı bilim adamlarının
araştırmalarında ele alınan konular meyanında değinilmiştir.
AKİF AŞIRLI
LİNK : http://akademikperspektif.com/
LİNK : http://www.yenidenergenekon.com/968-osmanli-esirlerine-azerbaycan-turklerinin-yardimlari/