ADNAN AKFIRAT : Çin sosyalist mi ????
Çin’in virüs salgınına karşı mücadeledeki başarısını
bütün dünya kabul etti. Wuhan’da tüm bir şehrin karantinaya alınmasını “insan
hakları” ihlali diye eleştirenler, şimdi tankları kent merkezlerine indirdiler,
yağmaları önlemek için sokağa asker dikmek durumuna geldiler.
Çin kendi başarısını, “Çin’e özgü sosyalizm”in
başarısı olarak tanıtırken, liberalizmin değişik düzeylerdeki sözcüleri ısrarla
“Çin sosyalist değil ki” itirazını ileri sürüyorlar.
Dokuz yıldır Çin’de yaşıyorum, 2004’ten bu yana ise
farklı boyutlarıyla Çin’i araştırıyorum.
Çin neden sosyalist bir ülke? Yakından bakalım.
SOSYALİZMİN İNŞASI UZUN
İnsanlık, 1917 yılında Bolşeviklerin Rusya’da iktidara
gelmesinden bu yana 100 yıldır sosyalizmi tecrübe ediyor. Çin, Küba, Vietnam,
Kore, Laos, Sri Lanka uzun yıllardır sosyalizmi inşa etme çabasını sürdürüyor.
Nepal, Venezuela, Nikaragua, Bolivya ise sosyalizmi korumak için mücadele veriyor. 103
yıllık pratikten öğrendiğimiz en çarpıcı bilgi sosyalizmin inşasının
öngörülenden daha uzun bir süre gerektirdiği.
Sosyalizm, kapitalizmden sınıfsız topluma geçişte bir
ara dönem. Sosyalizmin inşasında, birden çok mülkiyet sisteminin bulunması
tarihsel bir zorunluluk. Yani ortaklaşmacı mülkiyetler olan kamu mülkiyetinin,
toplumsal mülkiyetin, kooperatif mülkiyetinin ve özel mülkiyetin bir arada
varlığını sürdürmesi ekonomi politik bir zorunluluk. Hatta melez mülkiyet
sistemlerinin, kamu/özel ortaklığının uygulanması da kaçınılmaz.
Aslında Sovyetler Birliği dahil çağımızda bütün
sosyalist iktidarlar, zorunlu olarak milli demokratik devrimin gündemi olan
sorunları çözerek ilerleyebiliyor.
ÖZEL MÜLKİYET KISTAS
DEĞİL
Bir ülkeyi sosyalist olarak tanımlamak için özel
mülkiyetin bütünüyle tasfiye edilmiş olması gerektiği bir safsatadan ibaret.
İnsanların gelişmişlik farklıkları var olduğu sürece, ekonomik yaşamda pazarın
rolü devam edecek. “Merkezi Planlama” ile pazara dayanan ekonomik sisteminin
devam etmesi çağımızın bir gerekliliği. Ekonomik gelişme “bolluk toplumu”na
evrildikçe ve insanların kültürel düzeyi geliştikçe, pazarın belirleyici rolü
giderek sönecektir.
SOSYALİZMİN İLK AŞAMASI
Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu Mao Zedung,
devrimlerin kopya edilmeyeceğini, başka sosyalist ülkelerin modellerinin şablon
olarak taşınamayacağını kuramlaştırdı. Zaten bu sayede yoksul Çin halkını
iktidara taşıyabildi. Yani Çin’e özgü sosyalizm, Çin’in gerçeklerine dayanan
sosyalizmdir. Bu sadece Çin’e özgü bir uygulama değil. Her ülkenin sisteminin
kendine özgü olması insanlığın gelişmişlik düzeyinin bir yansıması. Farklı
milletlerin olduğu bir dünyada, her ülkenin sosyalizmi kendine özgü olmak
zorundadır. Bunun aksi uygulamaların kalıcı olamayacağını da Doğu Avrupa ülkelerinde
acı tecrübelerle öğrenmiş bulunuyoruz.
Mao, Sosyalizmin inşasının uzun bir tarihi
kapsayacağını analiz etti. Bu nedenle Çin yönetimi ısrarla, sosyalizmin ilk
aşamasında olduklarının altını çizerek belirtiyor. 2017 Ekim’inde toplanan Çin
Komünist Partisi’nin (ÇKP) 19. Genel Kurultayı, “iki yüzyıl” hedeflerini ilan
etti. ÇKP’nin kuruluşunun 100. Yıldönümünde (2021) “orta halli refah toplumu”
hedefine ulaşmayı belirledi. Yani yoksulluk sınırı altındaki nüfusu sıfırlamayı
kıstas koydu. Çin’in Devriminin 100. Yılı’nda (2049) ise “modern sosyalist bir
ülke” olma hedefi belirlendi.
YUKARIDAN AŞAĞI
Sosyalizm, yukarıdan aşağı inşa edilen toplumsal bir
sistem. İşçi sınıfının müttefikleriyle iktidara gelmesinden sonra, sosyalist
mülkiyet ve üretim ilişkilerini toplumun gelişmişlik durumuna göre yukarıdan
aşağı inşa ediyor. Yani kabileciliğin bağrında feodal üretim tarzının kök
salması ya da feodalizmin hakimiyetinde kapitalizmin gelişmesi gibi değil.
Kuşkusuz sanayinin gelişmişliği, sosyalist üretim tarzının uygulanması için bir
zemin teşkil ediyor ama işyeri sahiplerinin ya da işçilerin kendiliğinden
sosyalist üretim biçimine geçmesi, emperyalist sistem içinde mümkün
değil.
Çernişevski’nin ünlü romanı “Nasıl Yapmalı”da
imrenilerek anlatılan işletme düzeyinde ütopik sosyalizm o zaman da mümkün
değildi, şimdi de.
Dolayısıyla, kimin iktidarı olduğu, bir ülkenin
sosyalist olup olmadığının en önemli kıstasıdır.
Çin Komünist Partisi’nin de birinci önceliği,
Parti’nin kuruluş ilkelerine bağlı kalarak iktidarını sürdürmesi.
SOSYALİSTLİĞİN KISTASI
Bir ülkenin sosyalist olup olmadığının kıstası, hangi
sınıfın iktidarı kontrol ettiğidir. Hangi sınıfın kontrol ettiğini ölçmenin
yolu ise, iktidarın nimetlerinden kimin yararlandığıdır. Nüfusun büyük
çoğunluğunu oluşturan emekçilerin çalışarak yarattığı artı değerin nasıl
dağıtıldığı, iktidarın sınıfsal niteliğini belirler.
Çin’in sosyalist bir ülke olduğunun kıstası, yaratılan
zenginliğin halkın çıkarı için kullanılması.
Rakamlara bakalım:
Çin 1949’da dünyanın en yoksul ülkelerinden biriydi ve
“Asya’nın iki hasta adamı”ndan biri Çin’di. Satın alma gücüne göre yapılan
hesaplamaya göre Çin dünyanın en büyük ekonomisi oldu. 2018 rakamlarına göre
Çin’in GSYİH’si 25 trilyon 360 milyar dolar olarak hesaplanıyor. ABD’nin ki ise
19,5 trilyon dolar.
Dünya Bankası’nın yaptığı bir çalışmaya göre;
1990’da ülkedeki yoksul nüfus, dünya toplamının yüzde 29’u kadarken, bu oran
2021’de sıfıra iniyor.
Çin’de 1949 yılında kişi başına düşen gelir, IMF’nin
Çin Ulusal İstatistik Bürosu’nun verilerine dayanarak yaptığı araştırmaya göre
54 Dolardı. Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 2020 Yeni Yıl konuşmasında Çin’in kişi
başına düşen milli gelirinin 10 bin doları geçtiğini duyurdu.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından
eğitim, sağlık düzeyi ve alım gücüne göre yapılan hesaplamayla belirlenen
İnsani Gelişme Endeksi’ne göre Çin’in gelişme düzeyi araştırmanın yapıldığı
yıldan itibaren iyileşiyor. Bu gösterge, 1990’da yüzde 49 iken, 1995’te yüzde
54, 2000’de yüzde 59, 2005’te yüzde 65, 2010’da yüzde 70, 2015’te yüzde 73 ve
2018’de yüzde 75’e ulaştı.
1949 yılında nüfusun sadece yüzde 20’si okumayı
biliyordu; yetmiş yıl sonra bu yüzde 98,5’e çıktı. Çin’de sosyalizmin en önemli
göstergelerinden biri kadının gelişmişlik düzeyi. 1949’da 15 yaş ve üstü
kadınların yüzde 90’ı okumayı bilmiyordu. 2019 yılında bu oran yüzde 6’ya
düştü.
Çin’de kız veya erkek nüfusun yüzde 99,5’u 9 yıllık
zorunlu eğitim alıyor. Dünyada kadınların en özgür olduğu ülke ise Çin! Bu
başka bir yazının konusu.
MİLYONERLERİN VARLIĞI
Çin’de milyonerlerin varlığı bir gerçek. 1992’den
sonra uygulamaya konulan hızla zenginleşme döneminde, özellikle Doğu ve Güney
Çin’de dolar milyonerleri çıktı. 2006 yılında uygulamaya konulan 11. Beş Yıllık
Plan’a kadar Çin’de gelir dağılımında eşitsizlik artıyordu. Son 15 yıldır
Çin’de kamu kaynakları esas olarak, yoksulların gelişme düzeyini yükseltmek
için değerlendiriliyor. Xi Jinping’in ÇKP Genel Sekreteri olduğu 2013 yılından
itibaren bu gelişme hızlandı. Nitekim, yoksulluk sınırı altındaki nüfus bu yıl
sıfırlanıyor.
Çin’in milyoner ya da milyarderleri, ABD ve Avrupa’da
olduğu gibi, sistemin efendileri değiller. ÇKP’nin Merkez Komitesi’nde ya da
Devlet Konseyi’nde milyonerler ya da onların üst yöneticileri bulunmuyor.
İKTİDARIN DÖNE DÖNE FETHİ
Mao Zedung, Sovyetler Birliği’ndeki geri dönüş üzerine
“iktidarın döne döne fethi” kuramını geliştirdi. Parti ve devlet içinde,
sömürücü yeni bir sınıfın ortaya çıkabileceğini, bu tehlikeyi bertaraf etmek
için, halkın Parti’yi ve devleti denetlemesi, ayrıcalıklı bir sınıfın ortaya
çıkması durumunda halkın bunları bir devrimle alaşağı etmesi gerektiğini
savundu. Ünlü Kültür Devrimi’ne yol açan anlayış buydu. Çin Komünist Partisi,
bu teorik zenginlikle şimdi, adı konulmamış bir “Kültür Devrimi” sürdürüyor. Xi
Jinping Parti ve devlet kadrolarını seferber ederek, eşitsizliklerle mücadele
ediyor ve sosyalizmin temel değerlerine bağlı bir toplum inşa ediyor.
YENİ BİR UYGARLIK
Çin sosyalizmi sadece demir, çelik, çimento, makine,
lokomotif, uzay aracı, uçak, tank ya da cep telefonu, bilgisayar üretmiyor.
Daha ileri bir uygarlık yaratmak için büyük çaba harcıyor. Bilimi rehber
edinmiş, toplumsal sorumluluğunun bilincinde, paylaşmacı, dayanışmacı, doğaya
ve insana saygılı, sanat ve kültürle zenginleşmiş bir toplum inşa
ediliyor.
70 yıllık hummalı mücadeleye ve dünyanın en büyük
ekonomisinin yaratılmasına karşın, Çin’de baskın olan hala köylü kültürü. Böyle
olması da anlaşılır, Çin’i yönetenlerin ezici çoğunluğu, 40 yıl önce köylerde
yaşıyordu. Bu insan kaynağı ile sosyalizmin değerlerini benimseyen bir toplum
inşa etmek de uzun bir dönemi gerektiriyor.
SONUÇ
Dünya virüs salgınından sonra bir belirsizlik dönemine
giriyor. Batı sistemi çöküyor. Yeni bir dünya kuruluyor. Kurulan “yeni
dünya”nın insanlığın çoğunluğunun çıkarına olmasında sosyalist Çin’in varlığı
bir güvence. ÇKP önderliğinde, sosyalizmde ısrar eden, hegemonyacılığa karşı,
paylaşarak gelişmeyi benimseyen ve dünyanın üretim atölyesi olan Çin, geleceğe
daha güvenli bakmamıza imkân veriyor. ABD, Çin karşıtı kampanyayı
hızlandırsa da , sosyalist Çin Korona virüs salgınında bile insanlığın
güvencesi ve umudu olduğunu bütün dünyaya açık açık gösterdi.