Selçuk Türkyılmaz : Emperyalizme karşı mücadele ve Türkiye’nin bugünkü kimliği
16/09/2024
***
Ukrayna Savaşı’nın başladığı günlerde İngiltere ve ABD’nin Doğu Avrupa’da büyük bir savaşa sebep olduktan sonra bu savaşın devamı için ellerinden geleni yapacakları üzerinde durulmuştu. Bu iki devletin Ukrayna’yı zorla savaşa sürükledikten sonra Doğu Avrupa’da telafisi mümkün olmayan büyük bir yıkıma sebep olacakları çok açıktı. Türkiye savaşın sona erdirilmesi yönünde dünya çapında ses getiren adımlar attı fakat özellikle İngiltere, barış masasında kaydedilen ilerlemeleri hükümsüz kılmak için Ukrayna üzerinde büyük bir baskı kurmuştu. Çünkü Doğu Avrupa’nın savaş meydanına çevrilmesi aynı anda hem Rusya’yı hem de Kıta Avrupa’sını doğrudan etkiliyordu.
Türkiye de savaşın olumsuz sonuçlarından doğrudan etkilendi.
Ukrayna Savaşı başlamadan önce FETÖ’cüler İngiltere ve ABD’nin Doğu Avrupa, Türkiye ve Doğu Akdeniz politikalarında etkili bir araç olarak çok büyük olaylara karışmışlardı. Aslında bu grup Mısır’da Mursi yönetimin devrilmesinde de aktif görev almıştı fakat bu durum Türkiye’de yeterince tartışılmamıştır. İlginç bir şekilde Karlof suikastı (Aralık 2016) da belirli çevrelerin gündeminde yoktu. Hâlbuki İngiltere ve ABD Türkiye ile Rusya’nın arasını bozmak istiyor ve hiç arzu edilmeyen hadiselere zemin hazırlıyordu. Bu dönemde birtakım siyasî partilerin ve grupların FETÖ’cülerle dayanışma içinde olması “hak ve özgürlükler”in çok ötesinde bir duruma işaret ediyordu fakat bölgesel gelişmeleri “mağduriyet ve masumiyet” söylemine kurban etmeyi başardılar. Hâlbuki ABD ve İngiltere istihbaratı ve onların etki ajanları Türkiye’de cirit atıyordu. Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirebilselerdi hadiseler Balkanlardan Çin’e kadar çok geniş bir sahada yankı uyandıracaktı. Karlof suikastı hakikaten kasıtlı bir fenalık içeriyordu.
İngiltere ve ABD, Doğu Avrupa’daki baskıyı Doğu Akdeniz’de Filistinliler üzerinde zaten kurmuştu. Bu iki devlet İsrail’in yayılmacı politikalarını açıkça teşvik ediyor ve Filistinlileri boğun eğmeye zorluyordu. Şahsî kanaatime göre İsrail neredeyse bütün dünyayı karşısına alabilecek güce hiçbir zaman ulaşamadı. Bölge ülkeleri her zaman İsrail’i ABD ve İngiltere’nin vekili olarak görmüşlerdir. Zaten Siyonistler de 1917’den itibaren ABD ve İngiltere’nin Doğu Akdeniz’deki bir vilayetinde yaşadıklarını düşünüyorlardı. Bu durum 1948’den sonra aleniyet kazandı. ABD Başkanı Trump’ın büyükelçiliği Kudüs’e taşıması ve Golan Tepeleriyle ilgili kararları İsrail’i teşvik etmekten başka bir anlama gelmiyordu. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın varlığı dahi artık tehlike altındaydı. Filistinliler için de başka çare kalmamıştı.
Bütün bunlardan sonra ABD ve İngiltere istihbarat başkanlarının yayımladıkları ortak makale ile Doğu Avrupa’da ve Doğu Akdeniz’de taraf olduklarını beyan etmeleri elbette önemlidir. Ortak makalenin ne kadar tartışıldığı ayrıca değerlendirilmeli fakat bu makale ile İngiltere ve ABD’nin Doğu Avrupa’daki savaşın devamından yana oldukları açıkça ilan edilmiştir. Ortak makalenin istihbarat başkanı yazarları Rusya’yı hedefe koyduklarını ilan ederken ABD ve İngiltere’yi Kıta Avrupa’sından özenli bir şekilde ayrıştırdıklarını gösteriyorlar. Kıta Avrupa’sından sadece Rus istihbaratının operasyon sahası olarak bahsedilmesi bu ayrıştırmanın ilanı açısından önemlidir. Fakat sıra Doğu Akdeniz, Filistin ve İslam coğrafyasına geldiğinde muğlak ifadelerin gerçekliği belirsizleştirdiği görülüyor. İstihbarat başkanları Çin’i bile açık tehdit olarak değerlendirirken İslam dünyasıyla ilgili muğlak ifadelerle sahada yaşananları perdelemeye çalışmışlar. Fakat Gazze’de Filistinlilerin acıları ve korkunç can kayıplarından bahsederken ilk defa İsrail’in zikredilmemesi ilginç bir ayrıntıdır. Sadece Hamas’ın elinde bulunan esirler gündeme getirilmiş.
Ortak makalede İngiltere ve ABD’nin küresel çapta bir mücadele içinde oldukları ifade ediliyor. İstihbarat başkanları İngiltere ve ABD için üç temel mücadele sahasının adını doğrudan zikretmiş: Doğu Avrupa, Doğu Akdeniz ve Çin. Makaleden Çin ile mücadelenin biraz daha farklı bir boyutta seyredeceği anlaşılıyor. Teknoloji savaşının farklı boyutlar kazanacağını düşünebiliriz.
İngiltere ve ABD istihbarat başkanları bugünkü savaşın küresel boyutu üzerinde dururken Türkiye’nin hem Doğu Avrupa’da barışın temini hem de Doğu Akdeniz’de İsrail’in yayılmacı siyasetini durdurma yönünde adımlar atması dönemin ruhunu anlamak açısından son derece önemlidir. Bu durum Türkiye’nin kimliğini merak edenlere çok şey anlatabilir.