TERÖRLE MÜCADELE & ŞEHİTLERİMİZ ve GAZİLERİMİZ

GAZİLERİMİZ DOSYASI /// KORAY GÜRBÜZ : Fedakar gazilerin en çok beklediği; saygı


Fedakar gazilerin en çok beklediği;
saygı


İki kez gazi oldu. İşletme ve uluslararası ilişkiler mastırı
yaptı. Koray Gürbüz, daha çok saygı görmek ve anlaşılmak için kitap yazarak
gazilerin hayatını anlattı. Kitabın çıkış tarihini de Gaziler Günü’ne denk
getirdi.

İpek ÖZBEY

UNUTULDUĞUMUZU DÜŞÜNÜYORUZ

Kitabın
adı ‘Unutmayın’… Siz gaziler unutuldunuz mu
?

Evet, unutulduğumuzu düşünüyoruz. Bu ülke için şehit
ve gazi olmuş çok arkadaşımız var. Ama hiç kimse bu insanların neler çektiğini
bilmiyor. Basında diyor ya, “İki asker şehit oldu, 13 asker
yaralandı”… Bu, şu demek: “13 asker kolunu, bacağını, gözünü kaybetmiş.”
Unutmayın derken, bu insanları bilin, ne için öldüklerini bilin, nerelerden
geldiklerini görün demek istiyorum.

Gazilerimizin
kırgınlık, hatta büyük hayal kırıklığı içinde olduğunu okuyoruz…

Düşünün; kolunuzu, bacağınızı, gözünüzü veriyorsunuz.
Ama bunun kıymeti bilinmiyor. Uzuvlarını kaybeden gazi saygı görmek istiyor.
Bu, para-pul verin demek değil. Devletin yetkilileri bizi hiç anlamıyor.

Sizin
isteğiniz ne?

Hakkaniyet istiyoruz. Düşünün, bir uzvunu kaybedenle
kaybetmeyen aynı olabilir mi? Olamaz. Ama devlet hepsini bir kefeye koyuyor.

Kanunlarda gazinin tanımı yok. Kanun Hükmünde
Kararname’yle 15 Temmuz gazilerine ve şehitlerine unvan verildi. Ama
Güneydoğu’da yaralanan polisimizin, askerimizin, öğretmenimizin tanımı yok.
Kimlik sorunu gazilerin değerinin olmadığını gösteriyor.

Uzvunu kaybeden kişi, değersiz olmak istemiyor.
“Eğer ben bu vatan için çarpıştıysam, kolumu, bacağımı verdiysem saygı
görmek istiyorum” diyor. Kimlik de bunun bir parçası.

ÜLKE
İÇİN BEDEL ÖDEMİŞ İNSANLAR

Ne
zamandır var bu sorunlar?

Terörle mücadele başladığından beri… Bakın Mustafa
Kemal Atatürk’ten örnek vermek istiyorum. MAH (Milli Amale Hizmet) MİT’in eski
adıdır. Atatürk, “Biz İngiliz istihbaratına karşı çok etkili olamadık,
güçlü bir istihbarat teşkilatı kuralım” diyor. Dünyada bunu en iyi yapanı
araştırıyorlar, Walter diye bir Alman istihbaratçıyı buluyorlar. İstanbul’daki
Yıldız Sarayı’nı ona tahsis ediyorlar. Teşkilat yapılanmasını kurduktan sonra
Atatürk’e “Buraya personel olarak kimi alacağız” diye soruyorlar. O
da “Bu ülke için bedel ödemiş insanlar var. İlk önce onları
alacaksınız” diyor. Yani şehit çocukları ve gaziler. Milli istihbaratın
kurucuları gazidir. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk, gazileri ve şehit çocuklarını
okutuyor. Okuttuktan sonra devletin en önemli yerlerine getiriyor.

KRALİÇE’NİN
EĞİLDİĞİ TEK KİŞİ

Başka
ülkelerde durum ne?

Dünyada birçok ülkeyi işim nedeniyle geziyorum.
Gittiğim ülkelerde gazilerle ilgili bir birim varsa oraya mutlaka gidiyorum.
Dünyada sakat olan ve sakat olmayan gazileri ayırıyorlar. ABD’de bir gazi eğer
engelliyse kendisine sınırsız okuma hakkı veriyorlar. Çocukları üniversiteye
kadar ücretsiz okuyor ve her türlü imkandan yararlanabiliyor. Mesela,
İngiltere’de kraliçe hiç kimsenin önünde eğilmez. Sadece Afganistan’da ağır bir
şekilde yaralanan bir gazinin önünde eğilmiştir. İsrail’i yönetenler
gazilerdir. Cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları hepsi gazidir. Muhakkak
vurulmuşlardır. İran’da gazi olmazsa, meclis toplanmıyor.

4
BİN 500 GAZİYE BAKAMAYACAKSA…

Kendini
‘tuvalet kağıdı’ gibi hissettiğini anlatan gazilerimizi de yazmışsınız…

Evet, kullanıldıklarını düşünüyorlar… İnsanın o
sarmaldan tek başına çıkması çok zor. Birinden destek alması gerekiyor. Benim
ailem bilinçliydi, okumaya teşvik etti. Babam sayesinde okuduk. Okuyunca rahat
bir şekilde işin içinden çıkıyorsunuz ama bunu herkes yapamıyor. Aslında
devletin buna yönlendirmesi gerekiyor. Sayımız çok da fazla değil. Güneydoğu
gazilerimiz yaklaşık 4 bin 500 kişi. Türkiye Cumhuriyeti bu kadarına
bakamayacaksa ne diyeyim ki.

GAZİ
AYRIMI OLMASIN

“15 Temmuz gerçekten çok kötü ve üzücü bir olay.
Orada yaralananların, şehit olanların hakkı ödenmez. Sonuna kadar destek
veriyorum. Ama gaziler arasında ayrım yapılmasına karşıyım. Bir bakanın hastane
ziyaretinde 15 Temmuz gazilerine koşarak gitmesi, diğer gazilere uğramaması
beni etkiliyor. Siz ayrım yaparsanız, diğer gazilerin verdikleri emeklerin,
uzuv kayıplarının boşa gittiğini söylemiş olursunuz. Gaziler arasında ayrım
yapılmasın…”

‘BEDAVACI
BANA MI GAZİ OLDUN’

Geçenlerde
bir ‘Gaziler Günü’ düzenlendi: Protokole özel garson, gazilere self servis…
Bu tür olaylar sık yaşanıyor mu?

Çok sık hem de… Mesela Yılmaz Yiğit’in olayı var.
İki kolunu, bacağını, gözünü kaybetmiş bir gazi. Otobüs şoförü iki kolunun
olmadığını gördüğü halde “Kartını göster” diyor. Kaldı ki engellilerin
hepsi belediye otobüsüne ücretsiz biniyor. Başka bir gazi, kartıyla otobüse
biniyor… Şoför, “Bedavacı” diyor. “Bana mı gazi oldun”
diyen bile var. Öyle bir konuma geldik ki gazi kartını göstermekten
çekiniyoruz. Devletin bizi bunlarla muhatap etmemesi gerekiyor. Siyasi
partilerin de gazilerin yanında olma sebebinin oy meselesi olduğunu
düşünüyorum. 14 kurşun yedim öldürmedi ama inanın bu saygısızlık öldürür.

ÖMRÜMÜZ
DAĞLARDA GEÇTİ

Nasıl
astsubay oldunuz?

Öğretmen bir ailenin çocuğuyum, hayata çok erken
yaşlarda başladım. 17 yaşında astsubay oldum. Aileme yük olmamak için bir an
önce hayata atılmak istedim, onun için askerliği seçtim. Çocukluğumu,
gençliğimi çok fazla yaşayamadım. Ömrümüz hep dağlarda geçti. 17 yaşındasınız,
sizden 3-4 yaş büyük gençlerin canları size emanet ediliyor. Gerçekten çok ağır
bir yüktü.

İki
kez yaralanmışsınız..

18 yaşındaydım, Şırnak Gabar’da teröristlerle çatışma
anında vurulduktan sonra 5-6 ay hastanede yattım. Tedavim devam ederken bir gün
bana “Seni emekli edeceğiz” dediler. “Genç yaşta emekli olup ne
yapacağım” dedim. Üç gün kendime gelemedim, üç gün boyunca yatakta
ağladım. Hava değişimi verdiler, hava değişiminin sonunda birliğime gittim.
“Senin kolunda, bacağında alçı var, iyileştin mi” dediler. Yalan
söyledim, “Evet, iyileştim” dedim.

Peki
ikincisi?

1998’de Siirt/Karadağlar’da oldu. Orada daha ağır
yaralandım. Bir böbreğim, dalağım ve safrakesem yok. Karaciğerimin bir kısmını
aldılar.

Korkunç…

Çok kötüydü. Yanımda çok arkadaşım şehit oldu.
Hatırlanacak bir olay değil. 18 şehit 13 yaralı vardı, çok ağır bir çatışmaydı.
Yıllar geçti, hala o günü düşünüyorum, “Acaba şöyle mi yapsaydım, böyle
mi” diye.

Kitapta
bununla ilişkili bir bölümde şöyle yazıyor: ‘Düşünün, komandosunuz, bir gece
sonra delik deşik oluyorsunuz. Tuvalete bile gidemiyorsunuz!’

20’li yaşlarımdayken, “Taşı sıksam suyu çıkar,
gök kubbe yıkılsa kollarımla tutarım” diyordum. Kendimi o derece güçlü
hissediyordum. Eminim ki kollarını, bacaklarını, uzuvlarını kaybeden gaziler de
benim gibi düşünüyorlardı. 20’li yaşlardasınız, hayatınızın en delikanlı
zamanı. Kanınız ateş gibi. O durumdan kollarınızı, bacaklarınızı kaybeder
duruma geliyorsunuz ve başkasının yardımı olmadan yürüyemiyorsunuz.

Gözünüzü
açıyorsunuz, uzuvlarınız kayıp… Hayatınızdan neler gidiyor başka?

Yıllarca “Neden ben şehit olmadım” dedim.
Niye böyle oldu? Bu soruyu sürekli sorar hale geliyorsunuz.

Çoğu
gazi bunu söylüyor…

İnsan kendini mahcup hissediyor. Vücudumdan birçok
kurşun çıktı. Ben yıllarca sakladım bunu.

Neden?

Bir yerde bir şehit annesiyle karşılaştık, sohbet
ediyoruz, birisi “Koray’dan şu kadar kurşun çıktı” dedi, şehidin
annesi “Benim oğlum tek kurşunla öldü” diye cevap verdi. İnanın öyle
mahcup oldum ki. Vurulduktan sonra yıllarca “Neden” dedim, “Niye
arkadaşlarım şehit oldu, niye ben ölmedim”.

Peki
hayatla bağlarınızı kopardınız mı? Mesela eş, çocuk, aile?

O dönemi geçmem iki yıl sürdü. Eve kapanıyorsunuz,
anne-babanızdan, arkadaşlarınızdan uzaklaşıyorsunuz. Kavga ediyorsunuz, hırçın
oluyorsunuz. Başkasının size karşı olan en ufak bir hareketini yanlış anlayıp
sinirlenebiliyorsunuz. Baktım aileme, arkadaşlarıma zarar veriyorum. Okumaya
verdim kendimi… Mastır yaptım, üniversitede öğretim üyesi oldum. O dönemi
öyle atlattım ama atlatamayan gazi arkadaşlarım da var. Yıllar geçse bile o
vurulma anını unutamayan arkadaşlarım var. Bu insanı bir sarmala itiyor.

Evlendiniz
mi?

Evet, evlendim. Kitabı da kızım Derin’e ithaf ettim.

CUMHURİYET’İ
KORUMAK İÇİN MEHMETÇİK OLDUM

‘Vatan
sağ olsun’ sözü sizin için ne ifade ediyor?

‘Çılgın Türkler’ kitabını bilirsiniz. Oradaki
insanları düşündüm hep. Dedim ki “Ölmenin de bir anlamı olmalı”. O
yüzden keşke Kurtuluş Savaşı zamanında yaşasaydım diyorum. Ölmenin de bir
anlamı olsun. Orada insanlar nasıl 1 metre sonra öleceğini bile bile
gidiyorlar. “Vatan sağ olsun” derken de bu anlam çerçevesinde
düşünüyorum. Nasıl Mustafa Kemal Atatürk gazilerle bu ülkeyi kurmuşsa ben de
onun yolunda devam ettiğimi düşünüyorum. Onun kurduğu Cumhuriyet’i korumak için
ben de Mehmetçik oldum diyorum.

Irak-Suriye
tezkeresi TBMM’den geçti. Bu tezkereler geçerken bir asker ne hisseder?






































































































Her tezkerede aynı şeyleri hissederim. Hükümetlerin
aldıkları kararlara göre askerlerimiz şehit ya da gazi olabilir. Fakat iki adım
attıktan sonra vazgeçilirse o şehidin ailesi ya da gazi demez mi “Madem
her şey aynı olacaktı, ben niye bu haldeyim?” diye. Mehmetçik, vatan
dediğimiz bu topraklar için, milletin bekası için elbette dün olduğu gibi bugün
de ölüme koşarak gider.