LATİN AMERİKA DOSYASI /// Kayahan Uygur : Devlet zayıflayınca boşluğu çeteler dolduruyor… Latin Amerika’da mafya turu

Kayahan Uygur : Devlet zayıflayınca boşluğu çeteler dolduruyor… Latin Amerika’da mafya turu

Geçen hafta Ekvador’daki mafya teröründen söz etmiştim. Bu yazımda ise Latin Amerika’nın genel durumu ve karşı karşıya olduğumuz tehdidin büyüklüğü üzerinde duracağım. Konuya sadece TV dizilerinden aşina olanlar abarttığımı sanabilirler ama rakamlar her şeyi ortaya koymakta.

21 Ocak 2024

Sadece Meksika’daki can kaybını ele alalım. Narko teröristlerle ordu arasındaki örtülü savaş 11 Aralık 2006 yılında başladı ve hâlâ devam ediyor. Bu çatışmalarda sivil ölümler 2021’e kadar 350 bin ila 400 bin arasında bir sayıya ulaştı.

Siviller dışındaki ölü sayısı ise şöyle bir dağılım gösteriyor: Çeteler arasındaki çatışmalarda ölenler 41 bin, yaşamını yitiren güvenlik görevlisi sayısı 4 bini polis, diğerleri asker ya da milis olmak üzere 5 bin, polisin öldürdüğü çete mensubu sayısı 12 bin 500 kadar. Mafyanın 120 bin elemanı hapiste. Dışardaki silahlı suç örgütü savaşçıları da 100 bin kişilik bir ordu haline dönüşmüş. Ve bu durumu artık sadece asimetrik bir savaş olarak göstermek bile zor.

Honduras mafyası cezaevlerini yönetiyor

Meksika’daki mafya örgütlerinin en büyükleri ABD’de tutuklu El Chapo’nun yönettiği Sinalao Karteli ile son zamanlarda ondan da güçlü hale gelen Jalisco Karteli Yeni Kuşak örgütü. Sinalao ve Jalisco Meksika’nın iki eyaleti ve buralarda devletten çok bu örgütlerin sözü geçiyor.

Meksika’da mafyanın ülkede bu kadar etkili olması Sinaloa Karteli’nin 1980’li yıllarda CIA tarafından korunmasıyla başlıyor. Nikaragua’daki sol rejime karşı savaşan kontralara ABD’nin isteği üzerine yardımcı olan Sinaloa karteli ABD’den ve onunla işbirliği içindeki Meksika devlet yetkililerinden her türlü desteği alıyor. 1980’li yıllarda dünya medyasını meşgul eden İran-Kontra skandalının bir ayağı Meksika’daydı. O dönemde CIA uyuşturucu işine girmekle kalmadı, orada kazandığı parayla İran’a gizlice askeri yardım yaptı. Sinaloa çetesi bu kadar itibarlı hale gelince ondan bölünerek oluşan Jalisco da büyüdü.

Pentagon’un “Amerikalar Okulu” ABD yanlısı asker, istihbaratçı ve polis yetiştiriyor

MAFYA, AŞIRI SAĞ VE “AMERİKALAR OKULU”

Her şeyden önce şunu bilmemiz gerek. Latin Amerika‘da mafya aşırı sağ, ABD yandaşlığı ve komünizm karşıtlığı demek. Kıtanın öteki büyük Latin ülkesi Brezilya’ya bakalım. Oradaki örgütlerin adı bile yeterli bilgiyi veriyor: “Başkent Komandoları”, “Devletin Muhafızları”. Bu mafya örgütleri Brezilya’da 1965-1984 yılları arasında hüküm süren askeri rejimin sola ve komünistlere karşı kurduğu “Ölüm Tugayları” adlı örgütlerin elemanlarından türemiş.

Brezilya’yı bir yana bırakıp Kuzey’den Güney’e inmeye devam edelim Orta Amerika’da “Mafyanın Şeytan Üçgeni” denilen Guatemala, Honduras ve Salvador’da Mara denilen çeteler var. Bunların en ünlüsü ve etkili olanı Mara Salvatrucha (M-13) ABD’de kurulmuş. Başlangıçta Salvador’dan gelen düzensiz göçmenlerin kendilerini haraçtan kurtarmak için oluşturdukları örgüt eski bir asker olan Ernesto Deras’ın başa geçmesiyle kartelleşmiş.

Bolivya kokainin kavşak noktası oldu

Dünya narko şebekesinin kilit isimlerinden biri olan Ernesto Deras “Amerikalar Okulu” adı verilen ABD Savunma Bakanlığı Kontrgerilla Okulu (WHINSEC) yetiştirmesi. Amerikalar Okulu’nu bilir misiniz? Buradan çıkan asker, polis ve istihbaratçı isimlerin çoğu askeri darbelere, aşırı sağcı çetelere, uyuşturucu işlerine karışmışlardır. Okulun Panama’daki şubesinin öğrencileri arasında bazı Türklerin de bulunduğu söylenmektedir.

“Krack” ya da taş moda olan yeni uyuşturucu

Orta Amerika’yı kasıp kavuran Mara çetelerinin asıl işlevleri Güney’den Kuzeye kokain ve kaçak göçmen sevkiyatıyla uğraşmaktır. O coğrafyada şiddet olayları bu kadar yaygın olmayan tek ülke Nikaragua ise ABD hükümeti tarafından düşman ilan edilmiştir. İki küçük ülke Belize ve Kosta Rika’ya gelince buralar da kara para ve vergi cennetleridir.

Sinaloa Karteli logosu (Meksika)

SAĞ, SOL VE KOKAİN

Orta Amerika’dan Güney’e indiğimizde gördüğümüz ilk ülkeler Kolombiya ve Venezuela’dır. Kolombiya’nın Medellin Karteli her zaman devlet ve sağ ile iç içe olmuştur. Kolombiya cangılında kokain atölyelerini koruyanlar da aşırı sağ milislerdir.

Ormanlarda solcu narko gerillalar da olmamış mıdır? Elbette ki bunlara da rastlandı ve hâlâ varlar. Baskı rejimlerinin solcuları ya da bir ideal uğruna savaşanları yollarından saptırmak için onları gayrimeşru işlere bulaştırdıklarını unutmayalım. Bu da bir “Amerikalar Okulu” taktiği.

Venezuela’ya gelince oranın en tanınmış suç örgütü “Aragua Treni” adlı mafya kartelidir. Demiryolu İşçileri içinde faaliyet gösteren sarı sendika elemanlarının kurduğu çete başlangıçta hırsızlık, uyuşturucu nakliyatı gibi işlerle ilgilenirken son yıllarda işi büyüttü. ABD’nin Maduro rejimine ambargo uygulaması sonrasında başlayan krizde 6 milyon kişi ülkeden ayrılınca Aragua Treni de onlarla birlikte kıtaya yayıldı.

Venezuela mafyasının asıl işi olarak tefecilik ve insan ticareti gösteriliyor. Başka ülkelere göç edenlerin ilk dönemlerde acil ihtiyaçları olan parayı yüksek faizle Aragua Treni temin ediyor. Geri ödemeyi yapamayanlara ise ölüm dışında iki seçenek kalıyor: Fahişelik ya da uyuşturucu kuryeliği.

Geçen hafta devletin çökme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı Ekvador’da mafyanın kamu televizyonunu canlı yayında basarak meydan okuduğunu anlatmıştım. O günden bu yana bu ülkede gelişmeler durmadı, TV baskınını soruşturan savcı da öldürüldü. Bu eylemi yapan mafya çetesinin adı da ilginç: “Los Lobos” yani kurtlar. Latin Amerika gerçek bir “Kurtlar Vadisi”.

Peru ve Kolombiya’da üretilen kokainin yeni limanı Ekvador iken son dönemde yeni bir Latin Amerika ülkesi daha devreye girdi: Bolivya. Kokain üretiminin merkezi olmaya aday bu ülkede sadece 1 ay içinde 27 kokain macunu fabrikası ve 7 rafineri laboratuvarı imha edildi. Bolivya’nın solcu başkanı Luis Arce 2020’den beri 1800 imalathaneye baskın düzenlendiğini ve 33 ton mal yakalandığını söylüyor. Uzmanlar bunun üretim miktarının onda biri bile olmadığına işaret ediyorlar.

Bugünkü sol yönetimin şiddetle suçladığı kendisi de bir solcu olan eski başkan Evo Morales aslında bir koka yetiştiricisi ve koka çiftçileri dernek başkanı. Koka üretimine dokunulmamasını isteyenler “üzümden şarap yapılır ama üzüm ile şarap farklı şeylerdir” demekteler. Ama hükümet kokain üretiminin tam da bu bölgelerde ve özellikle Morales’in memleketinde yapıldığına işaret ediyor. Bugün daha iyi anlaşılıyor ki Morales döneminde Bolivya devleti kokain işini ülke bütçesi için tıpkı diğer ekonomik faaliyetler gibi bir gelir kalemi olarak görmüş.

Geçen haftaki yazımda da işaret ettiğim gibi dünyanın birçok ülkesinde kimi devlet yöneticileri ülkelerini “mafya faaliyetleriyle” kalkındırmak peşindeler, uyuşturucu işinden kara para aklamaya, hatta göçmen ticareti ve bekçiliğinden silah kaçakçılığına kadar birçok gayrimeşru projenin içindeler. Ama uzun vadede bu hevesler devletleri çok zor durumlara sokuyor. Latin Amerika gerçeğinin önemli bir yanı da budur.

Jalisco Karteli Yeni Kuşak logosu (Meksika)

PARAGUAY YOLU

Kolombiya, Peru, Bolivya üçlüsünün ürettiği kokain bir yandan Ekvator üzerinden Pasifik Okyanusu’na ve Panama’dan Meksika ve ABD’ye açılırken bir de Brezilya yolu var. Bu yol bir taşımacılar ülkesi olan Paraguay üzerinden hem Brezilya’ya hem de Uruguay’a ulaşıyor. Uzmanların yeterli kontrol önlemleri almamakla suçladıkları Uruguay artık yeni bir kokain limanı.

Duvarda mafya ve sol örgüt sloganları birlikte (Kolombiya)

Uruguay yolu üzerindeki Arjantin kenti Rosario son iki yılda önemli mafya merkezlerinden biri haline geldi. Böylece şebekelerin faaliyetlerine Arjantin’i de bulaştırdılar. Ayrıca Brezilya limanları da kokainin Afrika ve özellikle Avrupa’ya gönderilmesinde önemli bir rol oynuyor. Büyük ve doğal zenginlikleri çok fazla olan Brezilya’da mafyanın faaliyetleri uyuşturucunun çok ötesinde stratejik madencilikten Amazon’un yağmalanmasına kadar uzanıyor.

Brezilya mafyası

Uzun yıllar narko faaliyetlerin girmediği tek Latin Amerika ülkesi olarak bilinen Şili’ye gelince, bu ülkede 2023 yılı bu açıdan bir dönüm noktası oldu. Başta ülkedeki solcu iktidar ve Komünist Partisi olmak üzere sol örgütler orada adına “pasta” denilen ve bizde “taş” olarak bilinen uyuşturucuya savaş açtılar. Özellikle kargaşa içindeki ülkelerden gelen göçmenlerin Şili’ye doluşmasının ve uyuşturucu patlamasının Şili’deki sosyal yapıyı iyice bozduğu görülüyor. Suç örgütlerinin güç kazandıkları Şili ve Arjantin’de henüz büyük ölçüde mafya kartelleri yok, fakat yakında bu ülkelerin de bu girdaba sürüklenecekleri anlaşılıyor.

Başkentin İlk Komandosu Mafya logosu (Brezilya)

DEVLET, TOPLUM VE MAFYA

On yıllar boyunca ABD’nin arka bahçesi sayılan ve her türlü uluslaşma çabası ABD tarafından sık sık askeri darbelerle engellenen Latin Amerika’da gerçek ve ciddi bir devlet yapılanması oluşamadı. Askeri ya da sivil şahıs diktatörlükleri devlet işlevini göremedi. Bu ortamda toplumun geniş katmanlarının mafya otoritesi altına girmesi kaçınılmazdı.

Sağlam ulus devletlerin dahi tehdit altında olduğu küreselleşme döneminden en çok kazançlı çıkanın mafya olduğu Latin Amerika örneğinde çok net olarak görülmekte. Hemen her ülkede mafya ülkenin en önemli sorunu halinde… Küçük ülkeler ise kara para işlerine bakıyorlar.

Bolivya kokain atölyesi

Devlet-mafya ilişkisini Arjantin’in kendisini Reagan devrinde sanan aşırı sağcı liberal ve “marjinal” yeni başkanı Javier Milei’nin sözleri açıklıyor: “Güçlü devlet olmasındansa mafyayı tercih ederim”. Bu sözlerden de o kıtada mafyanın güçlenmesinin asıl ve baş nedeni olarak liberalizm ve devlet karşıtlığı ortaya çıkıyor. Kural koyucu, denetleyici, toplumun uzun vadeli yaşamsal çıkarlarını savunan güçlü bir ulus devletin bulunmaması mafyanın gelişip serpilmesine yol açan asıl etken. Bunu engellenmeye ve var olan devleti de tasfiye etmeye çalışan liberalizm ise mafyanın en iyi müttefiki. Nitekim Pablo Escobar Kolombiya Meclisi’nde vekil olmak için 1982’de siyasete atıldığında Liberal Parti’den aday olmamış mıydı?

İşin kaygı verici yönlerinden biri de şu. Burada saydığımız suç örgütlerinin tümünün ABD’de kolları, taraftarları, hatta Kaliforniya ve Florida gibi yerlerde çok geniş tabanları var. Ve ABD’ye gelen ya da gelmek için sınırları zorlayan göçmenlerin çoğu şu veya bu şekilde bu suç örgütleriyle ilişkili. Latin Amerika’yı ve ABD’yi nasıl bir gelecek bekliyor? Bu sorunun cevabı sadece o ülkelerin yurttaşları için değil herkes için önemli. Ayrıca şu da bilinmeli ki içinde bulunduğumuz ortamda güvenlik ve huzur arayan Amerikan halkı ister istemez göç karşıtı siyasetçilere yöneliyor. Anlaşılan tüm dünyada da öyle olacak.

Odatv.com