AYSUDA KÖLEMEN : Corona, Covid-19 yahut uluslararası aptallığımız
07.03.2020
Tuvalet kâğıdı nereden çıktı, bilmiyorum. Dünyanın
sonu gelirken belli ki insanların derdi tuvalet kâğıdı olacak. Ama bunlar tatlı
salaklıklar. Daha büyük aptallıklar var anlatmam gereken.
Corona virüsünü yazayım o zaman, haftanın
gündeminde beni en az bunaltan şey o yine de. Minicik Corona, tüm dünyaya diz
çöktürüyor, insanlığın aptallığını, dev devletlerin zayıflığını,
korkaklığımızı, bencilliğimizi ifşa ede ede dünyayı tavaf ediyor.
Çin yeni virüsü resmi olarak ilk vakalardan en az 2
hafta sonra kabul etti. O arada ne olduğu net değil. Çin gibi halkın devletten
habersiz öksüremediği bir yerde bu uzun, çok uzun bir süre. Zeynep Tüfekçi bunu
Çin‘in son yıllarda iyice otoriterleşmiş olmasına ve otoriterizmin körlüğüne
bağlıyor şahane bir yazısında. Yerel yönetimler
merkezden o kadar korkuyor ki, vakaları huzur kaçmasın diye raporlamamış
olabilirler. Çünkü Çin aslında bu tip salgınlara çok hızlı ve kapsamlı tepki
veren bir devlete sahip. Ancak muhtemelen merkezi hükümetin ilk başlarda
salgından haberi olmamış. Her şeyden haberleri olsun diye o kadar sıkı bir
sistem kurup insanları o kadar susturmuşlar, kötü şeylerin üstünü örtmeye
itmişler ki, en önemli haberi kaçırmışlar, cesur doktorlar insanları uyarmaya
başlayıp, huzuru kaçırana dek. Ah o huzur kaçıran saydamlık, her şeyin görünür,
konuşulur olması, ah o hesap soranlar, bağıranlar, işte onlar olmayınca felaket
ne kadar rahat ilerlemiş.
Ama orada bitmiyor ki aptallığımız. Almanya‘da,
Amerika‘da insanlar tuvalet kâğıdı ve makarna alıyor Corona salgınına hazırlık
olarak. Maske bulmak zor. Hijyenik el jelleri tükendi, bulunmuyor. Bu bana çok
yabancı gelmiyor. Amerika‘da ne zaman tornado, kasırga olacak olsa, marketler
sanki kıyamet geliyormuşcasına boşalır. Avrupa ve Amerika‘da işe gitmeyip evden
çalışanlar, seyahat etmeyenler, iptal edilen toplantılar, neler neler… Oysa
uzmanlar ne diyor en iyi hazırlık olarak? Elinizi sık sık ve çok iyi yıkayın.
Fazla basit. Bu kadar basit bir şey gerçek bir çözüm
olamaz. Ama işte iyi el yıkama hastalığın bulaşma ihtimalini yaklaşık beş kat
azaltıyormuş. O kadar da iyi bir çözüm. Evet, dünyanın bütün teknolojilerinden
ve maskelerinden iyi bir çözüm. İnsan aklı bunu kabul edemiyor. Elinizi
yıkayın, yüzünüze dokunmayın, elinizdeki mikroplar burnunuza ve ağzınıza girer,
insan böyle hasta olur, diyorlar. Gerçi bunu yıllardır her türlü soğuk
algınlığı için diyorlardı. Bu bahaneyle oğlumu uzun uzun el yıkamaya ikna
ediyorum nihayet. Okulda da sürekli uyarılıyor. Parmak araları, tırnak içleri,
iyice ovalım, sabunu köpürtelim! Hasta insanları öpmemeye çalışırım, hastayken
de kimseyi öpmem. Bazen bozulur insanlar. Neden bozulurlar bilmiyorum ama artık
kimse bozulmuyor.
Almanya‘da Corona hastası birisiyle temasınız olduğu
anlaşılırsa, test ediliyorsunuz. Test pozitif çıkarsa karantinaya alınıyorsunuz
ama negatif çıkarsa da sizin kendinizi 2 hafta karantinaya almanızı rica
ediyorlar. Makul miktarda yiyecek stoklamak bu nedenle mantıklı. Eviniz ya da
sokağınız bu nedenle karantinaya alınırsa, 2 hafta kadar yetecek yiyecek olsun
diyorlar. Kuru gıdalar, konserveler, içecek su, vs. Tuvalet kâğıdı nereden
çıktı, bilmiyorum. Kıyamet filmlerinde tuvalet kâğıdı stoku detayı atlanmamalı
bundan sonra, diye yazmış bir Amerikalı Twitter‘da. Dünyanın sonu gelirken
belli ki insanların derdi tuvalet kâğıdı olacak. En azından Batı‘da. Ama bunlar
tatlı salaklıklar. Daha büyük aptallıklar var anlatmam gereken.
Tayvan Corona karşısında ilk ve en kapsamlı tedbirleri
alan ülke olmuş. Çin‘le dip dibe
olmasına, nüfusunun yoğunluğuna ve toplu taşıma kullanımının yaygınlığına
rağmen, salgını çok erken durdurmuşlar. Tek bir ölüm var. Nasıl mı? Devlet
tedbir almış. Ah o tedbir alan devlet, aradığım, özlediğim, temel görevinin ne
olduğunu bilen devlet. Her ülkeye lazım. Nasıl mı tedbir almışlar? SARS salgını
sırasında salgın hastalıklara karşı bir merkez kurup, belirli protokoller
oluşturmuşlar ve bu salgında da o protokolleri uygulamışlar. İlk adım gerçekten
şaşırtıcı. Çinlilerden yeni bir hastalığın söylentisi yayılmaya başlamış.
Aralık ayında, henüz Çin devleti yeni virüsün insandan insana bulaştığından
bahsetmezken, Tayvan devleti durumu ciddiye almış ve hemen Wuhan bölgesinden
gelen uçaklara sağlık ekipleri göndermiş. Herkesi tarayıp, soğuk algınlığı/grip
belirtisi gösterenleri test etmişler. İyi de nasıl? Henüz hastalık ne tam
bilinmiyor, dolayısıyla testi de yok. O zaman bilimsel yöntemi izlemişler.
Eleme… Bilinen solunum yolları virüslerini test etmişler. Eğer bunlardan birisi
çıkarsa, sorun yok, klasik hastalıklar. Ama testlerde bilinen hastalıklar
çıkmazsa, yolcuları karantinaya almışlar ne olur ne olmaz diyerek. Daha sonra
ise Wuhan’dan gelen herkesi karantinaya almaya başlamışlar.
Halkı bilgilendirmeye erken başlamışlar. Şeffaflık
önemli diyorlar. Şeffaflık! Kimin aklına gelebilirdi? Önemliymiş. Maske
satışlarını kısıtlamışlar. Ha bakın, burası çok önemli. Almanya‘da eczanelerde
“maske bulunur” ilanları asıldı hemen salgın çıkınca. Halk da aldı maskeleri.
Halbuki maskelerin gündelik hayatta kullanılmasının salgını önleyici özelliği
yok diyor uzmanlar. Önemli olan sağlık personelinin ve ihtiyacı olan hastaların
kullanması. Kapitalizmin çöktüğü anlardan birisi daha. Bireysel olarak çok
akıllıca bir iş yaptığımızı sanıyoruz ama bunu herkes yapınca ortaya kolektif
bir aptallık çıkıyor. İşte devlet ve kurumlar bu kolektif aptallıkları önlemek
için var. Tayvan maskelerin yurtiçi satışını kısıtlayıp, yurtdışına satışını
yasaklamış ki, hastanelerde yeterince maske olsun. Halk bilinçlendirilmiş,
bilgi akışı sağlanmış. Kimin aklına gelirdi? Ama bildiklerini Birleşmiş
Milletler ile paylaşmak istediklerinde mümkün olmamış. Neden? Çünkü Tayvan, Çin
kendisini tanımadığı ve üyeliğini engellediği için BM üyesi değil. Milletlerin
birleşmiş aptallığı…
Çin salgının geç farkına varmış ama varır varmaz da
çok kapsamlı tedbirler almış. Şimdi ise bir sürü Corona ekibi çalışıyor. Hasta
olan birisini tespit edince, temas ettiği herkesi öğrenip, hepsini ziyaret
ederek takibe alıyorlar. Mesela bir hasta 2000 kişinden fazla insanla temas
etmiş. (çok mu sosyaldi, metro çalışanı mıydı bilmiyorum) Hepsini bulup takibe
almışlar. Virüsü hemen çalışmaya, nasıl yayıldığını anlamaya çalışmışlar.
Birinci bulgu virüsün etkisinin yaşla artması. 0-9 yaş arasında ölüme henüz yol
açmamış. Gençler için de tehlike az. Ama ne kadar yaşlıysanız, tehlike o kadar
artıyor. 70 yaş üstü ciddi tehlike altında. Hele 80 üstünde çok kötü oranlar.
Gençler ve orta yaşlılar arasında ise bağışıklık sistemi kronik hastalıklar
nedeniyle zayıf olanlar en yüksek riske sahip. Corona‘dan ölüm riskini en çok
arttıran hastalıklar kalp ve damar hastalıkları ile yüksek kan şekeri mesela,
bunu yüksek tansiyon ve kronik solunum yolları hastalıkları ile kanser izliyor.
Kadınlar ve erkekler eşit oranda hastalığa yakalansa da erkeklerde ölüm riski 2
kat. Corona‘nın belirtileri gribe çok benziyor. Belirtileri en sık görülenden
en az görülene, sırayla: ateş, kuru öksürük, yorgunluk, balgamlı öksürük, nefes
darlığı, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ağrısı, titreme gelmesi. Daha nadir
olarak kusma, burun tıkanıklığı ve ishal. Burun akıntısı görülmüyormuş.
Kimi insanlar o kadar hafif geçiriyor ki, hasta
olduklarının bile farkına varmıyorlar diye tahmin ediyorlar. Bu nedenle son
yıllardaki salgınlardan farklı. SARS, MERS, kuş gribi gibi hastalıklarda herkes
ağır hastalanıyor ve yatmak zorunda kalıyormuş. Bu salgını bir noktada
yavaşlatıp durdurmayı kolaylaştırmış. Oysa Corona‘dan bazı gruplar patır patır
ölürken, bazı insanlar hafif bir öksürükle (hatta belki belirti bile
göstermeden) işe, okula gidip, normal hayatlarına devam ediyorlar ve hastalığı
herkese saçıyorlar. Bunlara süper bulaştırıcılar deniyor. Hastalığı teşhis
edilenlerde ise hafif atlatanlar 2 hafta, ağır atlatanlar 3- 6 haftada
atlatabiliyor. Ve bu atlatma sürecinde hastaların yüzde 5‘inin hastanede yatıp
oksijene bağlanması gerekiyor. Yüzde 15‘inin ise yoğun oksijenli ortamda olması
gerekiyor. Yani bu insanların uzun süre hastanede yatması lazım. Sorun şu ki,
büyük bir salgın olursa, dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar yataklı hastane
kapasitesi yok. O nedenle amaç salgını yavaşlatmak, zamana yaymak. Özellikle
grip (influenza) sezonunu atlatmak çünkü grip de hastanelerin kapasitelerinin
dolmasına yol açan bir hastalık. Yazın hava ısınınca diğer solunum yolu
salgınları gibi bu salgının da yavaşlayacağını umuyorlar. En azından Kuzey
yarımkürede.
Bu virüs yüksek oranda zatürreye yol açıyor. Tehlikesi
bu. Henüz bir ilacı ya da aşısı geliştirilmiş değil. Normalde aşıların
geliştirilmesi en az birkaç yıl alıyor ama yoğun bir çabayla süre bir-bir buçuk
yıla düşürülebilir diye umuluyor. Okuduğum uzmanlar bir senenin çok iyimser bir
tahmin olduğunu, tarihte hiçbir aşının bu kadar hızla üretilmediğini söylüyor.
Laboratuvarda bir aşı üretmek değil mesele. Testleri yapılmalı, etkisi ve
güvenliği garantilenmeli. Bu testler yapılmadan aşılar piyasaya sürülmez,
milyarlarca insana aşı yapılmaz, bu da zaman alır. Ve bu işin özel şirketlere
bırakılmayacak denli olduğunu vurgulayan da çok var. Mesela başka bir Corona
virüsü çeşidi olan SARS için de aşı çalışmalarına başlanmış ama salgın bitince,
kârsız olduğu için yarım bırakılmış. Oysa, kamu bunu finanse etse ve bir SARS
aşısı geliştirilse, araştırmalar devam etseydi, Covid-19 aşısı geliştirmemiz de
kolaylaşacak, süre kısalacaktı, şimdi her şeye sıfırdan başlamamız lazım. Bu genel olarak
tüm aşı çalışmaları için
geçerli. Kamu sağlığı özel sektörün eline bırakılamayacak kadar değerli.
Kapitalizm bizi öldürürse şaşırmayalım çünkü burada
bitmiyor mesele. Amerika‘da her belirti gösterene test yapamıyorlar çünkü bir
testin maliyeti 3 bin 500 dolar. (Çünkü kapitalizm.) Yani sigortası olmayanlar
test olamıyor. Bir haberde, sigortasız birine test yaptıkları ve hasta
çıkmadığı halde parayı hastadan istedikleri duyuldu. Siz bu durumda test
yaptırır mıydınız? Amerika‘da 27 milyon sigortasız insan var. Ve bu normalde
devletin, zenginlerin pek umurunda değil. Ama şimdi onların, hatta tüm dünyanın
da problemi oldu. Kaderin cilvesi. Ayrıca fakir insanların coronalı birisiyle
temas ettim diyerek kendini iki hafta karantinaya alması mümkün değil. O zengin
işi. Devletin önlemleri komik derecede yetersiz. Trump bütçesini kesip,
personelini kovduğu bulaşıcı hastalıklar merkezine muhtaç ama yine de
dinlemiyor bilim insanlarını. Bence bu rakamlar yanlış, ölüm yüzdesi bir
civarında, diyor. Böyle de rahat uydurabiliyor. Oysa ölüm rakamlarına bakınca,
aslında salgının bilinen vakalardan çok daha yaygın olduğu tahmin ediliyor.
Yeterli takip yok, yani hastalık Amerika’da kontrolsüz olarak yayılmaya devam
ediyor. Ama sorun yokmuş gibi yaparsa, sorun kaybolur sanıyor. 3 yaşa özgü
düşünme biçimi. Yok sayarsak salgın olmaz. O zaman ekonomi de başaşağı
çakılmaz! Harika. Harika! Basın toplantısında Başkan Yardımcısı Pence,
sigortasızlara ne olacak sorusuna cevap vermeden podyumu terk ediyor. Arkadan
soruyu tekrar eden gazeteciyi azarlıyor Pence‘in
yanındakilerden biri. Öyle bağırmak kaba ama sigortasız insanları ölüme
terk etmek kaba değil sanırım. Halbuki pek çok ülke bu testleri çok ucuza, ya
da bedelsiz yapıyor çünkü kamu sağlığı söz konusu. Bu vahşi kapitalizmin, bilim
düşmanlığının ve kifayetsizliğin mide bulandırıcı bulamacı Amerika‘yı teslim
almış durumda.
Almanya‘da devlet ülke çapında tedbirler aldı
diyorlar. Almanlar devletlerine güveniyor. Bizim okulda bir öğrencinin Corona
hastası birisiyle temasta olduğu öğrenilince, test sonuçları alınana dek
üniversite tatil edildi. En azından devletin yaptığı bilgilendirme konusunda
şüphe yok. 500 kadar vaka görüldü, henüz ölüm yok.
Zenginler, en rezili de çok zenginler. Halk gibi el
yıkayıp, tuvalet kâğıdı stoklayacak değiller ya! Özel jet şirketleri Covid-19
kampanyaları başlatmış bile. Zenginler artık birinci sınıf uçmaya da korkup, 20
bin dolara indirimli özel jet kiralıyorlarmış. Özel yapım, yüzer dolarlık
maskeler ısmarlıyor, aileleriyle ıssız adalarda, yatlarda tatile çıkıyorlarmış. Elbette
öyle yapıyorlar çünkü fakir-zengin ayırmıyor bu hastalık. O halde zenginler
kendilerini ayırmanın bir yolunu bulmalı mutlaka. Oysa herkes sigortalı olsa,
herkese ücretsiz test yapılsa, devlet tüm tedbirleri hemen alsa, bu kadar
korkacak bir şey de olmayacak. Ama önemli olan o değil. Bahamalarda tatile
giderek kaçabileceklerini sanıyorlar. Paraları onları her şeyden koruyamayınca
panik oluyorlar, bu alışık olmadıkları bir durum. Zenginler kendilerini çok
akıllı sansa da bu salgının fakir-zengin herkesi vuracağını idrak etmekte
zorlanıyorlar. Herkese sigorta sağlamak yerine, özel uçak tutuyorlar.
Toparlayalım mı? Uzmanları, doktorları dinleyelim.
Elimizi sık sık ve iyice yıkayalım, öpüşmeyelim, yiyecek ve içecek
paylaşmayalım, hastalık belirtisi gösteren insanlara çok yaklaşmayalım,
dirseğimizin iç tarafına öksürelim. Toplu alanlarda etrafa dokunmayalım,
dokunursak elimizi temizleyelim. Elimizi yüzümüze götürmemeye dikkat edelim.
Özellikle yaşlılara ve hastalara özen gösterelim. Hastaneleri gereksiz yere
meşgul etmeyelim. 2 haftalık ev karantinasına hazırlıklı olalım. Uzman
tavsiyeleri bunlar. Hiçbiri çok radikal, zahmetli şeyler değil. Hayatımızı
engelleyecek önlemler değil. Ama bunlar bireysel çözümler. Asıl devletten
tedbir ve şeffaflık talep edelim. Olası salgını yavaşlatmak için ne yapılıyor,
yeterince test kiti sağlandı mı (Çin haftada 1.6 milyon test kiti üretiyor),
hastanelerde tedbir alınıyor mu, test ve karantina protokolleri nelerdir, bu
salgın için bir bilgilendirme telefon hattı kurulacak mı, bunları soralım.
Panik olacak bir şey yok ama tedbirsiz olmak da panik olmak kadar saçma.
Tedbirimizi alıp, sonra sakince yazı bekleyelim ve umalım ki, üç kuruş maaşa
haftada 70 saat çalıştırdığımız ve her fırsatta okumuş da ne olmuş diye
aşağılanan bilim insanları önümüzdeki 2 senede gerekli aşı ve ilaçları
geliştirsin. Çünkü Harvardlı bir uzman diyor ki, bundan böyle
Covid-19 soğuk algınlığı ve grip gibi her kış hayatımızın bir parçası olacak
muhtemelen.
Ama iyi bir haber de var. Corona Çin‘de hayatı o
derece yavaşlattı ki, hava kirliliği inanılmaz düştü. İklim aktivistleri şaşkın
ve sinirli. Gezegen yok olacak diyoruz yıllardır, hiçbir tedbir almıyorsunuz,
bir virüs için aldığınız tedbirlere bakın, diye söyleniyorlar. Yine de iyi
yanından bakalım. İstenirse oluyor demek ki.
Neyse, Almanya’da eczanelerde hijyenik el jeli
kalmadı. Kolonya arayacağım, belki onu bulurum. Karşılaşırsak öpüşmeyelim. Ben
bir gidip elimi yıkayayım. Bir de salgın sebebiyle sakal modası bitecek
diyorlar. Hadi bakalım, inşallah.