Tekke ve Zaviyeler Neden Kapatıldı ???
23 Mart 2024
Atatürk, Kastamonu’da 30 Ağustos 1925’te türbelerden, yalancı evliyalardan söz ederek “ölülerden yardım istemek medeni bir toplum için uygun değildir”[1] demişti. Türbelerin, tekkelerin, zaviyelerin kapatılmasının ve tarikatların kaldırılmasının işaretini şu sözüyle vermişti:
“Var olan tarikatların amacı kendilerine bağlı olan kimseleri dünyada ve manevi olan hayatta mutluluk sahibi yapmaktan başka ne olabilir? Bugün ilmin, fennin, bütün kapsamı ile medeniyetin ışığı karşısında filan veya falan şeyhin uyarmasıyla maddî ve manevi mutluluğu arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum.”
Tarikattaki şeyh-mürit ilişkisi, eleştirel aklı dikkate almadığı için biata neden olur. Bilimin değil, şeyhin himmeti yol göstericidir. Atatürk ise buna karşı çıkarak kendi aklını kullanan, özgür yurttaşı hedeflemiştir:
“Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakikî tarikat, tarikatı medeniyedir.”[2]
Dahası tarikat ve cemaatları sendika, meslek kuruluşu, dernek, vakıf gibi kurumlarla aynı kategoride değerlendiremeyiz. Tarikat ve cemaatların iç işleyişlerinin belirlendiği tüzükleri olmadığından kural yoktur. Kural, şeyhin ağzından çıkandır. Koşulsuz biat vardır.
Tarikatlar inançla sınırlı kalmayıp en son FETÖ’de görüldüğü gibi devleti ele geçirip inanç gözetmeksizin milletimize karşı silah kullandılar. Çünkü tarikatlar bahçedeki çiçekler değildir. Kendini “en doğru inanç yolu” olarak kabul ettirirler.
30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilen “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine [Kapatılmasına] ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına [Yasaklanmasına ve Kaldırılmasına] Dair Kanun”[3] ile tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Dahası şeyhlik, dervişlik, müritlik, falcılık, büyücülük, vb yapılması ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesi de yasaklandı. Bu durum yasanın 1. maddesinde şöyle belirtilmiştir:
“Türkiye Cumhuriyeti içinde, gerek vakıf suretiyle gerek mülk olarak şeyhin yönetimi altında gerekse başka şekillerde kurulmuş bulunan tüm tekke ve zaviyeler; sahiplerinin, diğer şekillerde haklarını kullanarak sahiplenmeleri devam etmek üzere tamamı kapatılmıştır. Bunlardan, yasal düzenlemelere uygun olarak, cami veya mescit şeklinde kullanılanların faaliyeti sürer. Genel olarak tarikatlarla, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, naiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gaipten haber verme ve isteğine kavuşturmak amacı ile nüshacılık (muskacılık) gibi unvan ve sıfatlara ait hizmet görmek ve/veya kıyafeti giymek yasaktır. Türkiye Cumhuriyeti içinde, sultanlara ait ya da bir tarikata yahut çıkar sağlamaya yönelik olanlarla tüm sair türbeler kapatılmış, türbedarlıklar kaldırılmıştır. Kapatılmış olan tekke ve zaviyeleri ya da türbeleri açanlar veyahut bunları yeniden kuranlar veya tarikat ayini yapmak için geçici bile olsa, yer verenler ve yukarıdaki unvanları taşıyanlar ya da bunlarla ilgili hizmetleri yapanlar veyahut kıyafetleri giyenler, üç aydan eksik olmamak üzere hapis ve elli liradan aşağı olmamak üzere para cezası ile cezalandırılırlar.”
10.6.1949 tarihindeki 5438/1 nolu kanunun ek maddesi ile “Şeyhlik, babalık ve halifelik gibi, baş durumda bulunanlar altı aydan az olmamak üzere hapis ve 500 liradan aşağı olmamak üzere sürgün cezası ile cezalandırılırlar” hükmü getirilmiştir. 13/7/1965 tarih ve 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun geçici 2. maddesiyle sürgün cezası kaldırılmıştır. 1990 yılında da maddeye “Türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Kültür Bakanlığınca umuma açılabilir. Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir” hükmü eklenmiştir.[4]
Bugün ise “tekke ve zaviyelerin kapatılması ise toplanma özgürlüğü ve dernek kurmaya ilişkin evrensel ilkelere aykırıdır” diyerek açılma talebi var. Oysaki tarikat ortamında özgürlük, çok kültürcülük, çoğulculuk değil aksine tek-tipçilik, biat vardır. Tarikat özgürlüğü boğar.
Kuran kurslarında, tarikatlarda çocukların cinsel istismara uğraması, tekke ve zaviyelerin neden kapatıldığını bir kez daha bilincimize çıkarmamız gerektirdiğini gösterdi.
***
Mustafa SOLAK
***
[1] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I, 3. Baskı, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1997, s.225.
[2] Aynı yer.
[3] Mustafa Solak, Şükrü Kaya (Atatürk’ün Bakanı), 3. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2016, s.320.
[4]http://www.mevzuat.gov.tr/Metin1.Aspx?MevzuatKod=1.3.677&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=Tekke%20ve%20Zaviyeler&Tur=1&Tertip=3&No=677, erişim tarihi 27.11.2018.