Yeniden Yapılanma; TSK
Ünal Atabay tarafından yazıldı.
·
Tehdit Odaklı Yerine, Ulusal Menfaatleri Gözeten
Yapılanma
Yaşadığımız ülkenin
toprakları; konumu, bölgesel durumu ve küresel güçlerin dayattığı güvenlik
ortamı, ana vatanımızda ve çevre coğrafyada yapılacak hataları affetmez bir
özelliğe sahiptir. Nitekim, bu topraklarda nice hakimiyet kuran bir çok
imparatorluk ve milletler zayıf düştükleri anda tarihe gömülmüşlerdir.
TSK; tarihin derinliklerinden beri var olan savaşçılık yeteneği,
üstün disiplin anlayışı ve sürekli kendini yenileyen kurumsal hafızası ile her
türlü coğrafyada varlığını kesintisiz sürdürmüştür. Farklı
sosyo-kültürel yapıları bir arada barındıran ve sıkı sıkıya bağlı bir ruh
yapısını içeren TSK, milletiyle birlikte aynı hedefe bakma becerisini
gösterebilen, disiplinler manzumesiyle asırlardır yaşayan bir organizmadır.
Silah sistemleri ne kadar modern olursa olsun, ordunun savaşma
kabiliyeti ile cesareti, onun tarihsel birikimi ve milletinin onlara olan
inançlarıyla vardırlar. Ordu, içinden çıktığı milletin
yansımasından başka bir şey değildir[i]. Türk Ordusu’nun son 15
yıldır atlattığı badireden çıkarılan derslerden de istifadeyle, yeni bir ruh ve
heyecan ile önümüzdeki yüzyılları karşılayacak şekilde ordumuzun yeniden teşkili
ve yapılanması önem arz etmektedir.
TSK’nın; yeni dünya düzeninin ve bölgesel koşulların yaratacağı
etkilere göre belirecek bir tehdit algılamasından
ziyade, milletin beklentilerini karşılayacak şekilde ulusal
menfaatleri gözeten bir yapılanmaya tabi tutulması esas olmalıdır[ii].
TSK’nın yeniden yapılandırılması, genel bir Türkiye yapılanması
dışında elbetteki müstakilen ele alınmamalıdır. TSK’nın yapılandırılmasını
ülkenin genel sistem yapılandırılması ile birlikte mütalaa etmek uygun
olacaktır. Bu durumda ülkemizin genel sistemi ile bütünlük
arz edecek şekilde sistem-parça ilişkisini daha sağlıklı kurgulayabiliriz.[iii] Ancak,
burada sadece TSK’nın geldiği noktadaki ülke şartlarının dayattığı gerçekler
ışığında özet bir model ortaya konulacaktır.
Modelin ortaya konulabilmesi için, öncelikle Türkiye’nin
önümüzdeki süreçte ulusal menfaatlerinin neleri gerektirdiği ve muhtemel tehdit
net olarak ortaya konulmalıdır.[iv] Şüphesiz ülkemizin
yüce ulusal çıkarları ne ise, ordumuzun teşkilat yapısı da o olacaktır.Ulusal
çıkarlar kapsamında belirlenecek ulusal hedefler ise askeri gücümüzü
belirleyecektir.
Teşkilatlanma Yöntemi
İlk adımda; ana yurt ve yurt ötesinde ulusal çıkarlar
doğrultusunda var olmanın hangi coğrafyada nasıl bir güce ihtiyaç olabileceği
tespit edilmelidir. İkinci aşamada; TSK’nın sevk-idaresini sağlayacak komuta-kontrol
yapısı ortaya konulmalıdır.Son olarak; ulusal çıkarlar
çerçevesinde, ana yurt sathında kuvvetlerin tertiplenme ve teşkilatlanma
mimarisine gidilmelidir.
Yeniden yapılanmada
öncelikli olarak, zamanın ruhunun da ilerisinde ordunun insan kaynağının
yetiştirilmesi ve geliştirilmesi üzerinde durulması hayatidir.
Güçlü Ordu İçin, Güçlü İnsan
Bölgemiz coğrafyasında var olmanın ön şartı güçlü bir orduya
sahip olmaktır. Güçlü ordu, güçlü Türkiye demektir. Geçtiğimiz yıllarda bazı
odaklarca bu söz, maksatlı olarak çarpıtılmak istenmiştir. Unutulmaması gereken
şudur ki; güçlü ülke hiçbir zaman güçlü orduyu yaratmaz, ekonomik
gücünüzle teknolojik olarak ordunuzu donatabilirsiniz ve teknolojik olarak
güçlü kılabilirsiniz, ama, sadece bu tedbirlerle onun güçlü olmasını
sağlayamazsınız. Bu yetenek tek başına yetmez, esas olan insandır, insanın
güçlü kılınmasıdır. Öncelikle, bu silah sistemlerini
kullanacak olan insana yatırım yapmak zorundasınız.
Söz konusu yatırım; onların silah kullanma becerisine değil,
onların ruhlarına ve düşüncelerine olan yatırım olmalıdır. İyi yetiştirilmiş
insanlar, her türlü silah sistemleri ile mücadele edebilecek yetenekte olurlar
ve kuvvet çarpanı daima insandır. Dillerden
düşürülmeyen teknolojik kuvvet çarpanı ise, onu kullanacak olan insana verilen
ruh oranında kuvvet çarpanı etkisi yaratacaktır.
Bir ordunun savaşma kabiliyetini; yukarıda da vurgulandığı gibi
teknolojik yetenekler ve silah kullanma becerileri ile sağlayamazsınız. Ordular,
sadakat ve itiat ile yoğrulmuş, ruhen iyi yetiştirilmiş personel ile ayakta
dururlar ve savaşırlar. Bu ruh, milletin tarihten gelen
birikimi, kültürel bağları ve gelenekleridir.
FETÖ/PDY darbe girişiminin yarattığı sonuçlar itibariyle TSK’nın
personel yapısı; ruhi manada ve sayısal anlamda sarsıntıya uğramış ise de,
gerektiğinde az personel ile de görev yapabilme yeteneğini tarihsel birikimi ve
kurumsal kültürü ile aşabilen TSK, Fırat Kalkanı Harekâtı ve terörle
mücadeleyi aralıksız sürdürme yeteneğini göstermiştir. Bununla birlikte,
FETÖ’nün TSK’ya verdiği zararı ortadan kaldıracak şekilde, TSK’nın
savaşma azim ve iradesinin yeniden daha sağlam ayaklar üzerine oturtulmasına
ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
Şu unutulmamalıdır ki, TSK’nın kurumsal ve geleneksel yapısı itibariyle
mevcut subay-astsubay sayısının önemli bir bölümünü kaybetse dahi, yönetimde
zafiyet meydana gelmeyecektir. TSK, görevine kaldığı yerden devam edecek,
bilakis her rütbedeki personelin bir-iki ve hatta üç üst kademeye ait
görevleri yerine getirebilecek nitelik ve yeterlilikte olduğu
unutulmamalıdır. O halde, FETÖ mensuplarını ordu
bünyesinden tasfiyeye devam etmekte cesur olunmalıdır.
Esas olan bundan
sonrasıdır. Personel kaybı meydana geldiği endişesiyle, alel acele alınacak
kararlar ve uygulamalarla TSK’ya daha büyük bir darbe indirme riski
bulunmaktadır.
Harp okullarına ara sınıflara öğrenci alınması hataların en
büyüğüdür.Oysa ki, sadece birinci sınıftan itibaren sabırla eğitilecek
öğrencilerle yola çıkılması daha uygun olurdu. Ayrıca, sözleşmeli personel
alımı, başka okullardan ordu nam ve hesabına öğrenci yetiştirmek veya açıktan
subay-astsubay alımı da aynı vahim hatalardandır.
Esas ve öncelikli mesele istihdam değil, personeli yetiştirmektir.Yani, öğrencilere;
bir birilerini yakından tanıma fırsatı, karşılıklı sonsuz güven, samimi
itaat,sevgi-saygı,silah arkadaşlığı, aidiyet-sadakat duygusu, memleket ve millet
sevdası ile savaşçı ruhu gibi değerlerin kazandırılmasıdır.
Söz konusu değerler,
kumpas öncesi dönemdeki askeri okullarda; uzun süreli, adım adım, bir sistem
içerisinde ve tarihin derinliklerinden beri gelen, ancak yazılı olarak tarif
edilemeyen ama geleneksel alışkanlıkları, uygulamaları ile ruhi kurumsal
hafızasıyla kazandırılmaktaydı.
Tüm bu değerleri,
açıktan temin edilen personele, ara sınıflara alınan öğrencilere veya
sözleşmeli personele beklenilen manada bu ruhu kazandırmak son derece zordur.
Çünkü bu durum, insanın tabiatına, fıtratına ve bilimselliğe aykırıdır.
Halkın Ordusu
TSK, tarihin, Çin Ordusu ile birlikte bilinen ve varlığını
kesintisiz sürdüren iki ordusundan biridir.[v] TSK;
herhangi bir ideolojinin, cemaatin, tarikatın, siyasetin veya bir sınıfın
ordusu değildir. TSK, bir halk ordusudur. TSK’nın
profesyonel mensupları, ülkesinin tüm sosyal sınıf mensuplarından hiç bir
ayırım yapılmadan yeteneklerine göre seçilip ve yükümlü askerlerle birlikte
kaynaşan ordu-millet anlayışı ile kucaklaşan, bu özelliğiyle yaşayan bir halk
ordusudur.
Halkın ordusu demek, milletin ordusu ile birlikte hareket etmesi
demektir. Türkler, uzun asırlar boyunca konar-göçer hayat yaşadıklarından,
hayatlarındaki daimi tehlike onların ordu-millet bütünleşmesini sağlamıştır. Ordu-millet
bütünleşmesinin temeli burada yatmaktadır. Ordusunun havasını teneffüs etmeyen
milletler ordusuyla birlikte hareket edemezler.
Nitekim, Türk Ordusu’na kurulan kumpaslar ve dinsiz ordu gibi
söylemlerle, sinsice yürütülen psikolojik harekâtın arkasındaki saldırılar;
Türk Ordusu’nun asırlardan beri var olan geleneksel disiplin anlayışını ve
milletin ona verdiği savaşçı ruhunu, ordu-millet bütünleşmesini yıkmak
istemelerinden kaynaklanmış ve kumpas davalarıyla, dinsiz ordu
karalama kampanyalarıyla öncelikle ordu-millet bağı hedef alınmıştır.
Söz konusu dönemde propaganda ile aldatılan ve kumpas
kuranlara karşı ordusuna zamanında sahip çıkmayan/çıkamayan milletimiz,
nihayetinde hain FETÖ/PDY’nin saldırısı ile bedel ödemek zorunda kalmıştır.
Ordu-Millet, Profesyonel Bir Tarzdır
Şer odaklarının
ordu-millet bağınının koparılmasında uğraştıkları diğer bir yol haritası ise,
teknik yetenekli insanlardan oluşturulacak tam profesyonel kadrolu bir ordunun
yaratılması gayretleridir. Bu tip orduyu kamuoyuna her fırsatta bulunmaz bir
nimet olarak sunmaya çalışmaktadırlar.
Kamuoyundaki
propagandanın aksine; Hava Kuvvetleri öteden beri tam profesyoneldir, Deniz
Kuvvetlerinin ana harp silah ve araçlarını kullananlar profesyoneldir, Kara
Kuvvetlerinde ana muharebe sistemlerini kullanan kadroların önemli bir kısmı
ile birlikte; iletişim, ikmal-bakım, istihkâm ve ulaştırma alanlarındaki
kadrolar öteden beri profesyoneldir. Özel Kuvvetler Komutanlığı kurulduğu
günden beri profesyoneldir. O halde, geriye ne kaldı diyebiliriz? Ordu-millet
bütünleşmesini sağlayan yükümlü askerlerin kadroları.
Ordunun gücü milletin ta kendisidir. Ordu-millet bir ruhtur, bu
ruh zaten profesyonel bir tarzdır. Tam profesyonel askerlik; milletin tarihsel
birikimine, kültürüne, geleneklerine, milletin var olma ruhuna-iradesine,
istiklaline ve ülkemizin güvenliğine aykırıdır.Tam profesyonel
bir TSK, Türk halkına yabancılaşacaktır[vi]. Türkiye’nin savunma
sisteminin asıl sorunu ordunun değil, ordu ile ilişkilerde sivil yöneticilerin
profesyonelleşememesi ve bu alandaki eleman açığıdır[vii].
Bununla birlikte; çağın getirdiği yenilikleri, karmaşık silah
sistemlerinin kullanılabilirliğindeki sürekliliği sağlamak maksadıyla, yükümlü
askerlik sisteminden asla vazgeçilmeden yarı profesyonel bir sistem
içerisinde ordumuzu şekillendirmek daha akıllı bir yöntem olacaktır.
Yeniden Teşkilatlanma – Anayurt Komutanlığı
TSK’nın mevcut
emir-komuta yapısı, bilimsel ve askeri ihtiyaçları karşılamaktan uzak bir
yapıdadır. Kuvvet komutanlıklarının Genelkurmay Başkanlığından koparılarak
doğrudan MSB’lığına bağlanması, dünyaca kabul görmüş harp prensiplerinden olan
emir-komuta birliği ve sadelik prensibi bu uygulamayla sakatlanmıştır. Baş ve
kollar ayrılmıştır.
Anılan olumsuz durumla birlikte, yeni ihtiyaçlara göre; Genelkurmay
Başkanlığını, son dönem yıpranan durumundan uzaklaştırmak
ve yeni bir vizyon çerçevesinde, Türklerin tarihsel olarak geniş coğrafyalara yayılan soydaşlarının
da üzerinde manevi bir değer oluşturacak şekilde, “Anayurt Komutanlığı” adı ile
Cumhurbaşkanlığına bağlanması (Anayasa değişikliğini
müteakip), kuvvet komutanlıklarının karargâh yapıları
kaldırılarak “Anayurt Komutanlığı” karargâhında “Baş
Karargâh” adı altında (Bugünkü Gnkur. 2’nci Bşk),
halen olduğu gibi müşterek (kara-deniz-hava iç
içe ve birlikte) karargâh işleviyle birleştirilmelidir.
Ülkemizin konumu itibariyle bekasını yakından ilgilendiren ilgi
ve etki sahalarındaki küresel güvenlik ortamları bağlamında; Kuzeybatı
Sahası (Marmara-Balkanlar),Güneybatı
Sahası (Ege-Akdeniz Havzası-Kıbrıs),Güneydoğu
Sahası (Ortadoğu),Kuzeydoğu
Sahası (Doğu Karadeniz-Kafkasya-İran) veMerkezi
Saha (Batı Karadeniz-Orta Anadolu) olacak
şekilde ve yurt ötesi alanlarla birlikte mütalaa edilerek, barıştan itibaren
TSK’nın organizasyonu; 5 ana bölgede oluşturulacak müşterek karargâhlar ile
teknolojik yeteneklere dayalı müşterek birliklerden, atak ve mobilize
yapılardan oluşan “Müşterek Saha Komutanlıkları” şeklinde
düzenlenmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Merkezi Saha Kuvvet Komutanlığı bünyesinde
ise; gerektiğinde müşterek komutanlıkları derhal takviye edecek, elastiki ve
modüler-müşterek bir yapıda ana yurt merkezinde olacak şekilde kuvvetler
bulundurulmalıdır.
Burada bahse konu saha komutanlıkları; klasik savunma anlayışına
göre değil, bölgedeki menfaatlerimize uygun bir müşterek karargâh çatısı
altında teşkil edilmelidir. Bu teşkiller, başlangıç tertiplenmesini
oluştururlarken, bir taraftan da zamanın ruhuna uygun olarak elastiki yapılarla
anayurt bölgesinin her noktasında derhal bulunmak, yurt
ötesinde ise; gerektiğinde varlık göstermek ve menfaatlerimize uygun hatlar ile
üsler tesis etmek hedefleri doğrultusunda
düzenlenmelidir.
Söz konusu kuvvetlerle birlikte müşterek harekâtın ruhuna uygun
olarak, bünyesinde; uzay[viii],
askeri istihbarat, dijital-siber güç, stratejik ulaştırma, merkezi lojistik,
merkezi sağlık, stratejik iletişim ve sivil-asker-insani yardım unsurlarını
bulunduracak şekilde, “Müşterek Özel Saha Komutanlığı” teşkiline
de ihtiyaç vardır. Burada sözü edilen askeri istihbarat, MİT’e
devredilen Gnkur. Elektronik Sistemlerini de devralarak muharebe sahası
istihbaratı için yeni ihtiyaçlara göre teşkil edilmelidir.
TSK bünyesinde; eski
askerlerden ve sivil akademisyenlerden istifade edecek şekilde, daimi
danışmanlık kurumu tesis edilmeli, özellikle terörle mücadele bölgesi için bazı
kademelerde danışmanlık hizmeti düşünülmelidir.
Askeri Sağlık Sisteminin Yeniden İhyası
Muharebe sahasından hasta ve yaralıların tahliyesi ile tedavisi
için mutlak ihtiyaç duyulan askeri tabiplik müessesesinin yeniden ihyası
önemini muhafaza etmektedir. Bu kapsamda; askeri doktorlar rütbesiz olarak (askeri
memur veya başka bir tarz statü) ve yeni bir statüde yapılacak
bir düzenlemeyle yeniden bünyeye kazandırılmalıdır. Söz
konusu yapılanmada; daha çok mobil, hava ulaştırma ağırlıklı ve sahraya dayalı
yeni bir askeri sağlık sisteminin ihdası üzerinde çalışılmalıdır. Söz
konusu askeri tabiplik müessesesinin insan kaynağı için; doğrudan MSB’ye bağlı
olacak şekilde “Milli Savunma Sağlık Bilimleri Üniversitesi” adı
altında yeni bir teşkil de düşünülmelidir.
Geleceğin Türk Ordusu
Katılımcı çoğulcu demokrasi ile özdeşleşen, milletin değerlerini
özümsemiş, her türlü tarikat, cemaat ve gruplaşmalardan uzak, toplumun
kültürel dokusunun bir parçası olarak milletin mukaddesatını kavramış ve
ordu-millet arasında sarsılmaz bir bağ oluşturulmasını sağlayacak liyakat
sahibi bireylerden oluşmalıdır.
[i] Ümit
Özdağ, “Kendi Ülkesinde Kuşatılan Ordu-TSK”, 4. Baskı, Kripto Yay.,
Ankara, 2014, s.205.
[ii]Sait Yılmaz, “Türkiye’de Savunma Reformu Çalışmaları: Ak MİT’den
Sonra Ak Ordu’ya Geçiş”, makale, www.ulusal.com.tr,
12 Mayıs 2014.
[iii]Cengiz Kapmaz, “Peki, Halkı Kim Kurtaracak”, www.serbestiyet.com/yazarlar/cengiz-kapmaz/708480,
03 Ağustos 2016.
[iv]26 Temmuz 2017 tarihinde aynı sitede yayımlanan “Altı Buçuk
Cephede Savaşa/Çatışmaya Hazır Olmak (Türkiye)” başlıklı yazıda ortaya
konulmuştur.
[v] Ümit Özdağ, a.g.e., s.204.
[vi] a.g.e., s.207.
[vii] Sait Yılmaz, a.g.m.
[viii] a.g.m.