II. Dünya Savaşında Türkistanlı Askerler
1935 yılı sonuna kadar Türkistan
Türkleri, Sovyet Ordusu’na seferber edilmiyordu. 1935’te kabûl edilen “Sovyet
Ordusu’na seferber etme (askere alma)” kanunuyla 1935-38 yılları arasında, az
sayıda Türkistanlı Kızıl Ordu hizmetlerine alınmışlardı. 1939 yılları Sovyetler
Birliği ile Finlandiya arasında devam eden harp sebebiyle Türkistanlılardan
Kızıl Orduya asker seferber etmek faaliyetleri yoğunluk kazanarak devam
ettirilmiştir.
Haziran 1941’de Almanya ile Sovyet
Birliği arasında başlayan savaşın ilk yıllarında (1941-43) Kızıl Ordu’da
takriben 4.847.775 Türkistanlı bulunmaktaydı. 18 ile 65 yaş arasındaki
Türkistanlılar cephe hizmetine seferber edilmiştir. Türkistanlıların 1939-45
yılları arasında devamlı olarak Kızıl Ordu hizmetine alınmasından önce de Sovyet
rejimi, Türkistan’da büyük zulüm yapmaktaydı.
Sovyetler Birliği Komünist
Partisi’nin Merkezi Komitesi tarafından Stalin’in direktifleri doğrultusunda
kabûl edilen “Devlet ve Komünist Partisi idarelerini halk düşmanlarından ve
milliyetçilerinden temizleme” hakkındaki kararı neticesinde 1937-39 yılları
arasında Türkistanlılardan takriben 2 milyona yakın kişi hapsedilmişti. Böyle
bir terör yılının sonunda, korkunç yılların tesiri altındaki Türkistanlılar
Kızıl Ordu hizmetine çalışmaktaydı.
II. Dünya Savaşı sonunda Kızıl
Ordu’ya seferber edilen Türkistan Türkleri’nin sayısı hakkında malûmat yoktur.
Lâkin, Milli Türkistan Birlik Komitesinin 1942-43 yıllarında Almanya tarafında
cephede bulunan Türkistan Lejyonu’nun askerlerine sorulan sorulara alınan
cevaplardan, harp devrinde Kızıl Ordu’da bulunan Türkistanlıların sayısı
hakkında gerçeğe yakın malûmat almak mümkün olmuştur. Toplanan malûmatlara
göre, 1943’te Kızıl Ordu’nun 6 askeri bölgesinde (Minsk ve Kyev bölgelerinde
997.802 nefer; Moskova, Leningrad, Uzak şark, Kuzey Kafkas) 1.175.802
Türkistanlı asker bulunmaktaydı.
Sovyetler Birliği’nin diğer askeri
bölgelerinde bulunan Türkistanlıların sayısı hakkında malûmat alınmamıştır.
Alman savaş dairelerinin verdikleri malûmatlara göre, Sovyetler Birliği ile
Almanya arasında savaşın ilk yıllarda (1941-42) Sovyetlerin Batı cephesinde
takriben 2 milyona yakın Türkistanlı asker bulunmaktaydı. Torgau şehrinde
yerleşen Alman Harp Eserleri Başkanlığı’nın 1943’te verdiği malûmatlara göre,
savaşın ilk yıllarında (1941-42) Sovyet Ordusu’ndan 1.700.000’e yakın
Türkistanlı, Almanlar tarafından esir alınmıştır.
Alman Ordusu karşısında bulunan
Türkistanlı Sovyet askerlerinin çoğunluğu ellerinde tüfeğe benzer tahta
parçaları taşıyorlardı. Almanlar ilk defa hudutta bulunan Sovyet askerlerinden
Türkistanlılara ağır darbe vurmuşlardı. Bunun neticesinde Türkistanlıların bir
kısmı ölmüş, çoğunluğu ise Almanlara teslim olmuş veya onlara sığınmıştır.
Sovyet Ordusu’nda hudutlarda bulunan Türkistanlıların yalnız az bir kısmı geri
çekildiler. Lâkin bunlar da Alman ordusu tarafından esir alınmış veya
öldürülmüştür.
II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet
Ordusu’nda bulunan Türkistanlı askerlerin, Sovyet vatanı denilen, aslında Rusya
vatanperverliği ruhunu taşıyan Sovyetler Birliği’nin batı bölgelerindeki
topraklarını müdafaa etmek için moral kuvvetleri yoktu. Hiç kimse 1937-39
yıllarındaki Stalinzm-Bolşevizm terörünün tesirinden kurtulamamıştı.
Türkistanlı askerlerin çoğunluğuna
Rus dilini bilmedikleri için “ikinci sınıf asker” gözüyle bakılmaktaydı. Buna
rağmen Türkistanlılar kendi vatanlarından uzakta cephelerde bulunmaktaydı. Her
bir Türkistanlı Sovyet askerlerinin kafasında “Neden ben buradayım?” sorusu
vardı.
Türkistan lejyonun cephedeki asker ve subayların sayısı 1944 yılı sonunda
181.402 kişiydi. Bunlara ilave olarak askerî üniforma taşıyan ve lejyona mensup
olan işçi birlikleri vardır ki, bunların sayısı 85 binden fazlaydı. 1944
sonunda ise Türkistan lejyonunda 267 binden fazla Türkistanlı hizmetteydi.
Askerî komutanlık Alman ordusu
tarafından tâyin ediliyordu. Türkistanlılardan tabur ve alay komutanları, takım
komutanları çok sayıda vardı. Lejyonun siyasî ve millî işleri Millî Türkistan
Birlik Komitesi tarafından idare edilmekteydi. Her bir asker ve subayın
(Lejyonda hizmette olan Alman asker ve subayların da) sol elinde “Türkistan,
Allah bizimle” damgası vardı. Askerî yemin, Kurân-ı Kerim karşısında iki kılıç
birleştirilerek Türkistan bayrağı altında yapılıyordu.
Türkistan lejyonu, Sovyet Rusya
ordusuna karşı ciddi olarak savaşlara katıldı. Ruslar, Türkistanlı
askerlerinden esir almıyor, onlara “Kara Faşistler” diyorlardı. Alınan esirleri
yerinde öldürüyorlardı. Türkistan lejyonu 1944 yılı sonuna kadar takriben 65
bin şehit vermiştir. Lejyonerler Alman asker ve subayları ile umumiyetle iyi
anlaşıyorlardı. Bazen aralarında anlaşmazlık da oluyordu.
Türkistan lejyonu Özbek, Kazak,
Kırgız, Türkmen ve Tacik kavimlerinden ibaretti. Bununla beraber Türkistanlılar
“Türklük Birliği”ni Sovyetlerin yıllarca yürüttüğü parçalama siyaseti
karşısında bile göstermeye kabiliyetli olduklarını ispat etmişlerdi. Tabiî,
Sovyet propagandası Türkistan lejyonunu içinden bozmak için çok çalıştı. Buna
rağmen, Türkistan millî birliğini bozmamıştır.
Daha
Büyük Bir Facia Başlıyor
II. Dünya Savaşı’ndan sonra,
Almanların himayesi altında tutulan Türkistanlı esirlerin ve Türkistan Millî
Ordusunun asker ve subaylarının hayatında acı bir devir başladı. İttifakçı
devletlerin (Amerika, İngiltere ve Sovyetler Birliği) devlet başkanlarının
Yalta şehrindeki Şubat 1945’teki anlaşmasına göre, her bir devlet savaştan
sonra kendi vatandaşlarını geri alacaktı. Böyle bir anlaşma, hürriyeti olan bir
devlet vatandaşı için gayet tabiî bir mesele idi. Ama, Sovyetler Birliği için
böyle bir kararın uygulanması çok kişinin ölümüne sebep olacaktı.
Yalta anlaşması esasında, Amerika,
İngiltere ve Fransa ordusunun mıntıkalarında bulunan Türkistanlı esirler ve
millî askerler Sovyetler Birliği’ne gönderilmekteydi. Sovyetler Birliği’nden
gelen pek çok Türk, takriben 200 binden fazla Türkistanlı, Sovyetler Birliği’ne
gitmeyi reddediyorlardı. İttifakçı devletlerin subayları, Rus subayları ile
beraber nerede bir Sovyet ordusuna karşı savaşan askeri görseler, derhal Sovyet
subaylarına teslim ediyorlardı. Amerika’daki Ermeniler kendi Ermenilerini
kurtarmak meselesinde muvaffakiyetle çalışıyorlardı.
Sovyetler Birliği’ne gitmek
istemeyen Türklere yardım verecek bir devlet aranıyordu. Almanya’da bulunan iki
Türk talebesinin himmeti ile 1945’te Türkiye Genelkurmayı’nın Bavaria’daki
Amerikan Ordusu nezdindeki temsilcisi Yüzbaşı İhsan Ünesen (1966’da vefat etti)
ile tanıştım. Ondan bize yardım etmesini rica ettik. O, acele olarak Türlerin
listesinin hazırlanmasını rica etti. İhsan Bey listesinin bir nüshasını kendisi
aldı, başka bir nüshasını ise karayolu ile Ankara’ya gönderdi. İhsan Bey’in
bulunduğu uçağa Yugoslavya üzerinde ateş açılmış ve uçak düşürtülmüştü (onun
çantasındaki liste kaybolmuştu).
Gönderilen ikinci liste ise,
Ankara’ya gelmiş, Ankara’da mesuliyetli işadamları bu liste esasında,
Almanya’dan 100 bine yakın Türkün getirilmesi meselesini muhakeme etmişler. Aralarında,
“eğer bunların arasında 10 bin Sovyet casusu olursa ne yapabiliriz” sorusu
doğmuş ve “kabul edilmesin” diye karar verilmiştir. Türkiye’ye müracaat eden bu
kadar insanın yüz kişisinin bile casus olamayacağını maalesef görmemişler.
Yardımsız kalan Türkler, Kasım 1945’e kadar, Sovyetler Birliği’ne silâh zoruyla
teslim edilmiştir.
Kasım 1945’te ABD Başkanı
Eisenhower’in Rusya’ya kimsenin zorlukla gönderilmemesi hakkında emri
neticesinde, 6-7 bin Türk’ten takriben 800 Türkistanlı, canlarını kurtarabilmiştir.
Sovyetler Birliği’ne zorla gönderilen Türkistanlıların subayları; Sovyet Ceza
Kanuna göre, savaş şartlarında derhal kurşuna dizilmiştir. Kalanlar ise, 20-25
sene süreyle cezaevlerinde, bilhassa Sibirya’da sürgüne gönderilmişlerdir. Sağ
kalanlar ise sonra vatanlarına gelebilmişlerdir. İttifakçı devletler, günümüze
kadar Sovyetler Birliği’ne gönderilen sabık Sovyet askerleri hakkındaki arşivi
yayınlamadılar.
Dr. BAYMİRZA HAYİT
LİNK : http://akademikperspektif.com/
LİNK : http://www.yenidenergenekon.com/970-ll-dunya-savasinda-turkistanli-askerler/