Dünya
nereye gidiyor : Kaotik dünya düzeni
1. Sovyetler Birliği
yıkıldıktan sonra bayram etmişler Yeni Dünya Düzeni’ni muştulamışlardı. Güya
bütün kötülüklerin nedeni sosyalizmdi. Artık barış içinde yaşayabileceklerdi.
2. Tam tersi
gerçekleşti. Her yerde savaş ve kaos var. Yarın ne olacağını kimse bilemiyor.
Bütün aktörler karmaşadan pay kapma telaşında, herkes birbirinin ayağına
basıyor, uluslar arası hukuk anlamını yitiriyor.
3. Aslında gerçeğin
iddia ettikleriyle alakası yoktu. 20. yüzyıl boyunca barış ve insanlık adına ne
varsa sosyalizm sayesindeydi. Sosyalizm kapitalistlerin kâr ve yağma hırsını
dizginliyor, dünya ancak böylece biraz nefes alabiliyordu.
4. Kapitalizm patron
düzeni olduğu için böyledir. Bu düzen, karşısında frenleyici bir kuvvet olmazsa
daha da azgınlaşır. Emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşaması, tekelci devlet
kapitalizmidir. Emperyalist devletlerin işlevi kendi tekellerinin önünü
açmaktır. Böyle bir genetikten savaştan, sömürüden, işgalden, yağmadan, kaostan
başka bir şey çıkabilir mi?
5. Emperyalist
sistemin kaosu bir yandan planlıdır. Kaosla yönetiyorlar. Ama öte yandan kaosun
kontrol edemedikleri bir hali de mevcut. Şimdilerde ikinci versiyon tabloya
daha fazla derecede rengini çalıyor.
6. Sosyalizm
yıkıldıktan sonra emperyalizmin temel hedefi tekelci sermayeyi bakir alanlara
sokmaktı. Dağılan Sovyet coğrafyasını bunun için iyi değerlendirdiler.
Demokratik Alman Cumhuriyeti’nin emperyalist batı Almanya tarafından yutulması
herhalde bu operasyonun en dramatik ayağıydı. Ama bunu Afganistan, Yugoslavya,
Irak, “Arap Baharı”, Suriye yağmaları izledi.
7. Sermayenin
çıkarları Sovyet döneminden kalma bütün ülkelerin yeniden şekillendirilmesini
gerektiriyordu. Parçalanacaklardı. Zira sosyalizm döneminin büyük ulus devlet
yapıları sermaye akışkanlığını engelleyen bir bariyer oluşturuyordu.
8. Bu söylenenlerin ne
anlama geldiği artık Irak ve Suriye coğrafyalarında yaşananlarla gayet işi
anlaşılabiliyor. Güney bölgemiz Rusya ve ABD arasında paylaşılıyor.
9. Sonuçta dünyanın
doğusuna savaşlar hakim oldu. Devletlerin parçalanması için İslami terör
örgütleri kullanıldı. Savaştan, yoksulluktan kaçan doğu halkları batı
ülkelerinin sınırlarını aştılar. Kendilerine ait ne varsa, fundamentalist dini
yapıları da dahil, oralara taşıdılar.
10. Bu göç dalgası
batı içinde milliyetçi-faşist hezeyanların patlamasına, Nazilerin yeniden
parlamentolara girmesine yol açtı. Doğuya din, batıya milliyetçilik hakim oldu.
Ama batıdaki milliyetçiliğin içinde, İslam düşmanlığı biçiminde bir
fundamentalizmin ayrıca geliştiği kesin.
11. Sovyetler Birliği
etkisinde şekillenmiş coğrafyayı parçalama işini “özerklik, demokrasi” gibi
kavramlarla meşrulaştırdılar. Parçalama öyle bir boyuta ulaştı ki, “demokrasi”
salgını kentleri etkisi altına aldı. Irak’ta Kerkük, ama ya İspanya’da
Katalonya’ya, İtalya’da Verona’ya, Almanya’da Bavyera’ya, Belçika’da çok uzun
süre devam eden Flaman-Valon gerilimine ne demeli. Orta Çağ senyörlük düzeni
hortluyor. İşlerin bu dereceye varacağını tahmin etmediklerini sanıyorum.
Kaosun kontrolden çıkma eğilimine girdiğini düşünmemin nedeni bu. AB
parçalanıyor derken, Avrupa’nın merkez ülkelerinde parçalanma emareleri
belirdi.
12. Emperyalistler
geniş Ortadoğu’daki operasyonu şimdiye dek vekilleri üzerinden yürüttüler.
Ancak işler artık bu bakımdan da kontrolden çıkıyor gibi. Artan gerilim, ABD
ile Rusya-Çin bloğunun, dünyanın değişik mekanlarında karşı karşıya gelmesine
neden olacak bir aşamaya evriliyor. Dünyanın “askersiz” devletleri Japonya ve
Çin hızla silahlanıyorlar.
13. Aslında bunu
isterler de. Para kazanmalarını sağlayacaksa dünya yıkılsa umurlarında olmaz.
Ama bir konu var: Böylesine cepheden bir kapışmaya kendi halklarını ikna
edebilirler mi? Çünkü o aşamada teknoloji harikası silahlar ve vekiller yetmez.
Üstelik dünya bu denli adaletsizlikle yüklenmişken, ya o kapışma, kontrol
edemeyecekleri düzen dışı savrulmalara yol açarsa? Bunun ne anlama geldiğini
birinci ve ikinci dünya savaşlarından gayet iyi biliyorlar.
14. Ancak değişmez: Bu
düzenin elinde dünya savaşsız bir dakika bile geçiremeyecek.
15. Bu durum aslında
düzenin çaresizliğinin, dünyanın sosyalizme muhtaçlığının ve sosyalizmin
güncelliğinin kanıtıdır. Kapitalizmin orasını burasını iyileştirmeye çalışmak,
“birazcık demokrasi” türünden çaresiz hallere düşmek, kimliksel çıkarların
peşine takılmak, bencillik yapmak yerine, enerjiyi sosyalizm hedefine
yoğunlaştırmak, emekçileri zaten umut dağıtamaz durumdaki bu düzenden tamamen
koparmak, sınıf hareketi inşa etmek gerekir.