
Gürkan Karaçam : “Suskunlukla Savaşmak : İngiltere’nin Sessiz Hilesi ve Türk Devleti İçin Stratejik Uyarı”
6 Ağustos 2025
***
“Bazen konuşmamak, bağırmaktan daha etkilidir. Ama her suskunluk strateji değildir; bazıları da korkudan susar.”
Dünya, bağıranların değil; bağıranı izleyip yönlendirenlerin hakimiyetindedir.
Bu gerçeği en iyi bilenlerden biri de İngiltere’dir.
Yanlış anlamayın bu yazıda İngiltere’yi övmek yok.
Aksine, onun gizli yöntemlerini deşifre etmek,
Ve bu yöntemlerin bir imparatorluğun kalıntılarını nasıl ayakta tuttuğunu ifşa etmek var.
“Her imparatorluk çöker; ama bazıları önce susar, sonra yıkılır.”
İngiliz Usulü Sessizlik: Savaşmadan Savaşmak
İngiltere krizle karşılaştığında yüksek sesle değil, derin bir sessizlikle cevap verir.
Ama bu sessizlik, pasiflik değil, stratejik bir kalkandır.
Özellikle büyük skandallarda önce kendisi konuşur.
İtiraf eder. Ama dikkat: Gerçeği değil, anlatısını sunar.
“İtiraf, eğer zamanlaması doğruysa, bir savunma değil; bir taarruzdur.”
Stratejik Kabullenme: Skandalı Susturmanın İngiliz Yolu
İngiltere’de bir skandal mı patlayacak?
MI6 notunu çoktan almıştır.
Downing Street açıklamasını hazırlamıştır.
BBC hangi tonda haber vereceğini planlamıştır.
Çünkü kriz, İngiltere için bir rezalet değil; hikâye yazma fırsatıdır.
Bu taktikle kitleleri yönlendirir, suçluyu kendisi seçer, hedefi kendisi gösterir.
Örnek 1: Anthony Blunt – Kraliyet Casusu
Sovyetler için çalışan Kraliyet mensubu Blunt ortaya çıktığında, İngiltere ne yaptı?
Skandalı inkâr etmedi.
Tersine, Başbakan Thatcher doğrudan açıklama yaptı:
“Blunt, ihanet etti. Gereken yapılacak.”
Ama Blunt yargılanmadı. Kamuya açık linç yaşanmadı.
Olay soğutuldu.
Ve İngiltere, “şeffaf devlet” rolüyle krizden takdirle çıktı.
“Gerçeği ilk kabul eden, suçlu değil; yönetici gibi görünür.”
Örnek 2: Jimmy Savile – BBC’nin Karartamadığı Gerçek
Onlarca çocuğa istismarda bulunmuş bir medya figürü: Jimmy Savile.
BBC’nin uzun yıllar sustuğu, sakladığı bir suç.
Ama gerçekler patlamak üzereyken, İngiliz devleti hemen vitesi değiştirdi:
– Raporlar yayınlandı,
– Özürler dilendi,
– Belgeseller yapıldı,
– Konu “hesaplaşma kültürü”ne çekildi.
Sonuç? Kriz derinleşmeden kontrol edildi.
İngiltere bir skandalla batmadı.
Çünkü skandalı kendisi yönetti.
“Skandalın sahibini belirlersen, yargıyı da, gündemi de sen yönetirsin.”
Ama Dikkat! Bu Sessizlik Sonsuza Kadar Sürmez…
İngiltere, bugün hala küresel medyada, akademide, diplomatik masalarda etkinse, bunun sebebi zekâ değil sadece;
algı yönetiminde ilk davranmasıdır.
Ama bu taktik sonsuz değildir.
Sessizlik sürekli tekrarlanırsa, halklar ses ister.
Ön alma sürekli kullanılırsa, krizlerin dozu artar.
Bugün İngiltere’nin en büyük zafiyeti de budur:
Gerçek bir öfkeyle değil, yönetilmiş bir kabulle hareket etmesi.
“Sessizlikle kurulan kaleler, halk susmadığında çöker.”
Türkiye Ne Yapmalı?
Türkiye, psikolojik harp alanında artık sadece savunmada kalamaz.
Sevgili okuyucu, şimdi stratejik düşünme zamanı.
İngiltere’nin yöntemleri birer taktik kılavuzuysa, bizim için de birer uyanış sinyalidir.
Türkiye için 5 Stratejik Ders
Sessizliği okumayı öğren:
Düşman konuşmadığında neden sustuğunu analiz et.
Çünkü bazı suskunluklar, en büyük hazırlığın işaretidir.
Kriz çıkmadan önce kendi hikâyeni yaz:
Başına gelmesi muhtemel her skandal için önceden kamuoyu planı yap.
Gerçeği saklama, doğru dille aktar.
Kendi medyanda bağımsız strateji birimi kur:
Her bilgi, yönlendirilmişse silahtır.
Bilgiyle değil, anlatıyla savaşıyoruz. Türkiye anlatıyı yöneten ülke olmalı.
Devlet hafızasını güncelle:
Geçmiş krizleri teknik değil; psikolojik harp bağlamında analiz et.
Ders çıkar, model üret.
Uluslararası arenada kendi kriz terminolojini oluştur:
İngilizce terminolojiyle dünyaya seslenirsen, onların algısında boğulursun.
Kendi kavramlarınla anlat, kendi kelimelerinle yön ver.
İmparatorluklar Sessizlikle Devrilir
İngiltere hâlâ güçlü görünüyor olabilir.
Ama bu güç, sessizliğin içindeki kırılganlıkla kuşatılmıştır.
Bir ülkenin asıl gücü, kriz çıktığında değil; kriz çıkmadan önce yaptığı hazırlıktadır.
Ve şunu unutma:
“Her sessizlik bir strateji değildir ve bazıları sessizce çözülürken
bazıları sessizce çöker.” Türkiye bu çağda bağırarak değil, stratejik sessizlikle, ön alarak ve kendi anlatısını kurarak ayakta kalabilir.
Yoksa başkasının yazdığı hikâyede sadece figüran oluruz.
Şimdi karar zamanı:
Susacak mıyız, yoksa sessizliği yöneten biz mi olacağız?
Gürkan KARAÇAM