PKK ÖRGÜTÜ DOSYASI /// Muhammed Mazhar Şahin : Suriye’de PYD Krizi ve Türkiye’nin Yaklaşan Askeri Harekatı

Muhammed Mazhar Şahin : Suriye’de PYD Krizi ve Türkiye’nin Yaklaşan Askeri Harekatı

Akademisyen Muhammed Mazhar Şahin, Suriye’de PYD’nin hedeflerini ve Türkiye’nin yaklaşan askeri harekatını Fokus+ için kaleme aldı.

24.09.2025

***

Suriye’de Türkiye’nin gerçekleştireceği askeri harekata az bir süre kaldı. On aylık zamanda Suriye’de Ahmed Şara’nın samimi ve diplomasi odaklı siyaseti ile PYD’nin kurnaz siyaseti gözlerden kaçmadı. Bu yazıda, kendisine defalarca sunulan çağrıya olumlu dönüş yapmayan PYD meselesinin arka planı, PYD’nin hedefleri ve Türkiye’ye karşı tutumu, PYD’ye sunulan süre ve tehdit algısı, Türkiye’nin askeri operasyonu ve bu operasyondaki Trump faktörü ile birlikte Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği üzerinde durulmuştur.

PYD meselesinin arka planı

Aslında PYD meselesi, 8 Aralık Suriye Devrimi’nin hemen ardından çözülmesi gereken bir konuydu. Ancak Türkiye, hem Suriye’nin yeni yönetimine diplomasi için alan açtı hem de ABD’ye, derin ilişkilerinin bulunduğu PYD yönetimi ile bağlarını koparması için süre tanıdı. ABD’nin Suriye Temsilcisi Tom Barrack, başlangıçta PYD’yi PKK’nın uzantısı olarak tanımlarken son zamanlarda, IŞİD ile mücadelede kendilerine çok yardım eden ve PKK ile bağlantısı bulunmayan bir yapı olarak nitelendirmeye başladı.

ABD, Fransa ile birlikte Suriye yönetimini Paris Konferansı’nda masaya oturtmaya çalıştı. Her ne kadar sözlü olarak PYD’ye özerkliği desteklemese de, sahadaki gerçeklik ABD, Fransa ve İsrail’in PYD için özerk bir bölge oluşturulmasını istediğini gösteriyordu. Ancak bu planları Türkiye bozdu. Paris Konferansı’ndan bir gün önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’ye giderek bu meseleyi görüştü. Türkiye’nin net tavrını ortaya koyması üzerine Suriye, konferanstan çekildiğini ve konunun artık gündemde olmayacağını açıkladı.

PYD’nin hedefleri ve Türkiye’nin tutumu

Türkiye ve Suriye, aylardır iyi niyetle “kan akmasın ve mesele barış içinde çözülsün” anlayışıyla PYD sorununa yaklaştı. Ancak bir ilerleme sağlanamadı. Çünkü herkesin bildiği üzere, PYD’ye hangi teklif yapılırsa yapılsın, bu yapı bağımsız devlet kurma hedefinden vazgeçmeyecektir. Bu hedef yalnızca PYD’nin değil; aynı zamanda İsrail’in ve ABD’nin hedefidir. Dolayısıyla arkasındaki güçler de bu hedeften geri adım atmayacaktır.



Türkiye, PKK’nın isim değiştirerek PYD’ye dönüştüğünü ve bununla kırk yılı aşkın süredir savaştığını bildiği için sürecin buraya evrileceğini öngörüyordu. Bu nedenle Türkiye’nin hedefi, Batı’da Ahmed Şara aleyhine yürütülen olumsuz algıyı düzeltmek ve PYD’nin gerçek yüzünü ortaya çıkarmaktı. Türkiye süreç içerisinde amacına büyük ölçüde ulaştı: Hem Ahmed Şara’nın Batı’daki imajını destekledi hem de PYD’nin, kendisine el uzatan devleti bölmek için yürüttüğü sinsi planları açığa çıkardı.

PYD’ye tanınan süre ve tehdit algısı

Suriye Devrimi’nin ardından geçen on aylık süre aslında PYD’ye tanınan bir fırsat niteliğindeydi. Silahlarını bırakıp, Suriye’de yaşayan herkesle aynı haklara sahip olarak hükümete katılması istenen PYD, bu teklifi reddetti. Bugün PYD, Suriye’nin elindeki silahlarla eşdeğer hatta daha gelişmiş silahlarla donatılmış durumda. Bu nedenle Suriye’nin tek başına yapacağı bir operasyon uzun yıllar sürecek bir savaşa dönüşebilir.

PYD’nin varlığı, Suriye için ne kadar büyük bir tehditse Türkiye için de o derece ciddi bir tehdittir. Bunun bazı örnekleri şunlardır:

• PYD’nin kontrol ettiği bölgeler, Türkiye sınırındaki şehirlerle bitişiktir ve bu hat yaklaşık 500 km uzunluğundadır. Dolayısıyla PYD’nin Türkiye ile sınırı olması, Mardin, Şanlıurfa ve Şırnak’ta PYD saldırılarının her an gerçekleşebileceği anlamına gelir.

• İsrail’in Suriye’nin Süveyda bölgesinde çıkardığı karışıklığın temel hedefi, “Davud Koridoru”nu hayata geçirmekti. Suriye sahasında Süveyda’daki Dürziler ile PYD’nin hakim olduğu Kürt bölgeleri, İsrail’in Fırat ve Dicle’ye ulaşma hedefindeki merdivenin basamaklarıdır. Bu da söz konusu iki grubun Türkiye açısından ne denli büyük tehdit oluşturduğunun göstergesidir.

Bu tehditler, Türkiye’nin bağımsızlığı ve güvenliği açısından göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.

Askeri operasyon ve Trump faktörü
Diplomasiyle çözülemeyeceği anlaşılan PYD meselesini Türkiye artık askeri yöntemle çözmeye kararlıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan da ABD Başkanı Trump ile yapacağı görüşmeye işaret ederek, “Trump ile Suriye’de PYD meselesini konuşacağız. Çünkü Orta Doğu’daki her adım hayati öneme sahiptir.” ifadelerini kullanmıştır.

Her ne kadar Trump’ın Erdoğan ile iyi ilişkileri olsa da, ABD’de özellikle CENTCOM ve birçok senatör PYD’nin desteklenmesi için Trump’a baskı yapmaktadır. Nitekim Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu ile yaptığı bir görüşmede Suriye’de güç dengesini şöyle tarif etmişti: “Erdoğan’ı aradım ve Suriye’yi başka isimler altındaki gruplarla ele geçirdiği için tebrik ettim. O çok zeki ve çok güçlü bir adam.”

Trump’ın PYD’ye karşı düzenlenecek askeri harekat konusunda Türkiye ile aynı çizgide olduğunu düşünmek mümkündür. Belki de Erdoğan, izlediği siyaset ile Trump’ı bu noktada hemfikir olmaya mecbur bırakmıştır. Trump’ı önceki dönemden farklı kılan özelliği, hem Senato hem de Beyaz Saray üzerinde güçlü bir konumda olmasıdır. Bugün ABD’de karar alma süreçlerinde halkın takdir yetkisini büyük ölçüde Trump’a verdiği söylenebilir. Ancak buna rağmen Trump’ın da ülkesini bu görüşe ikna etmesi gerekecektir. Çünkü ABD yıllardır Türkiye’ye satmadığı silahları, IŞİD bahanesiyle PYD’ye ücretsiz göndermektedir.

Dolayısıyla ya Trump, Türkiye’nin askeri operasyonunu destekleyecek ya da ikinci Trump döneminin ilk Erdoğan-Trump gerilimi yaşanacaktır. Türkiye ise PYD’ye karşı operasyonu, şartlar ne olursa olsun ve karşısında kim bulunursa bulunsun gerçekleştirmekte kararlıdır. Zira bu operasyon, Türkiye açısından bir milli güvenlik meselesidir.

Operasyonun muhtemel seyri

PYD’ye yönelik askeri operasyon için geri sayım başlamış durumdadır. Türkiye’nin bu operasyonunun, Suriye Hükümeti ile iş birliği içinde hızlı bir şekilde tamamlaması beklenmektedir. Operasyonun ardından Türkiye’nin bölgede askeri üsler kurması da muhtemeldir. Çünkü Türkiye, sınırlarında tehlikeli bir oluşuma kesinlikle izin vermeyeceğini defalarca vurgulamıştır.

Fırat Kalkanı Harekatı

Türkiye, geçmiş harekatlarda olduğu gibi bu operasyonda da sivil kayıpların önüne geçmek için tüm hazırlıklarını yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. Nitekim Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında, sivil kayıpları engellemek için her bölgeye bizzat asker göndermiş, bu nedenle çok sayıda şehit vermiştir.

PYD, bu süreçte Türkiye içerisinde bitmiş olan PKK’yı yeniden harekete geçirmek isteyecektir. Ancak PKK, Türkiye içinde tutunamayacağını gördüğü için silahları bırakmıştır. Ayrıca PYD’nin bu operasyonda ABD’den ve İsrail’den resmi askeri destek talep etmesi muhtemeldir. İsrail’in silah ve teçhizat yardımı yapması mümkündür fakat bizzat sahaya inmesi söz konusu olmayacaktır. Çünkü bu, doğrudan Türkiye ile savaş anlamına gelir ve İsrail böyle bir riski göze alamaz.

Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği

Erdoğan-Trump görüşmesinin ardından ABD’nin PYD meselesine ilişkin açıklayacağı tutum, Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğini belirleyecektir. PYD konusunda Türkiye’nin yanında tavır almayan bir ABD’nin, günü geldiğinde İsrail’e karşı da Türkiye’nin yanında olmayacağı açıktır.

Bu nedenle PYD merkezli görüşme, Türkiye-ABD ilişkilerinin adeta bir testi olacaktır. Ben Trump’ın, herkese rağmen Türkiye’nin askeri operasyonuna destek vereceğini düşünüyorum. Ancak Trump söz konusu olduğunda, ne söyleyeceği, ne yapacağı ve nasıl tepki vereceği asla kestirilemeyen bir profil ile karşı karşıya olduğumuz unutulmamalıdır.

Bir yanıt yazın