Yüz bin gitmişlerdi şimdi kaç?
Doğu Cephesinde Ermeniler
Osmanlı
Devleti Birinci Dünya Savaşı’na, Baban-Bedirhan-Abdulkadir
yönetiminde siyasi Kürtçü cemiyetler ve örgütler, Abdusselam Barzani ile Kuzey
Irak’ta ve Molla Selim’le Bitlis’te çıkarılan isyanların gölgesinde girmişti.
Büyük
Harp boyunca Doğu cephesinde Kürt adıyla başlayan bir isyan hiç yaşanmadı ama
buna karşılık Ermeniler ve Nesturiler hareketlendi…
Osmanlı tarihinde siyasi ve silahlı Ermeni hareketlerine sıkça
rastlanmış ve bu başkaldırılar siyasal Kürt hareketinden çok daha önceleri
ortaya çıkmıştır…
Hınçak
örgütü(1877); Taşnaksutyun
örgütü(1890); Van’da İttihat ve Halas Cemiyeti(1872); Muş’ta Hakkı Sever
Şirketi(1880); Erzurum’da Silahlılar Cemiyeti ile Ermenistan’a Doğru
Cemiyeti(1880) ve Karahaç Cemiyeti(1882) gibi örgütler kurulmuş ve
Ermeni komitacılarının desteğinde Anadolu’da sürekli iç karışıklıklar
çıkarılmıştı.
1890’da
Erzurum’da başlatılan ayaklanmaları, Kayseri-Yozgat-Merzifon(1892), I. ve II.
Sason (1894-1904), Zeytun(1895) ve Van’da çıkarılan ayaklanmalar(1896) izlemiş
ve Osmanlı Bankası’na yönelik bombalı eylem(1896) ve Adana ayaklanması(1909) da
sayılan Ermeni eylemleri içerisinde yer almıştı.
Bu
Ermeni olayları İngiliz arşivlerindeki gizli raporlara yansımıştı;
‘4 Mart
1896, Van’daki İngiliz Viskonsolosu C.H. Williams’tan Büyükelçi Sir P.
Currie’ye… Van’da Taşnak ihtilal komitesinin 400 kadar üyesi var. Hınçakların
da yaklaşık 50 üyesi var. Bunlar burada terör estiriyor. Saldırıları ve
çılgınlıklarıyla Müslüman halkı kışkırtıyorlar. Bu gidişin tehlikeli olduğuna
Ermeni piskoposunun dikkatini çektim… Geçen yıl yaşanan korkunç olayların asıl
sorumluları da bu örgütlerdir.’[1]
Olaylar
hiç hız kesmemiş; 1912’de Bitlis, Diyarbakır ve Elazığ’daki
Ermeniler 200.000’in üzerinde imza toplayarak Rus uyruğuna geçmek istemişlerdi.
Bu
isteğin ardındaki neden, Bitlis’in Rusya Konsolosu tarafından 24 Aralık günlü
raporunda şöyle açıklanıyordu;
‘Ermeniler
gece silahlanarak Müslümanların taşınmaz mallarını kendi aralarında
paylaşmaktaydılar. Çünkü Rus askerleri gelince Müslümanların güneye
çekileceklerini bekliyorlardı.’[2]
Oysaki
aynı Rusya, 4 Temmuz 1903 tarihli bir buyrukla Ermeni
kiliselerinin mallarını hükümetin yönetimine vermiş ve Ermeni okullarında Rusça
okutulmasını kararlaştırmış olan Rusya idi. 1905’te de Ermenileri ezen Rusya,
1909’da 4.000 Ermeni’yi tutuklayıp 3.000 Ermeni’yi sürgün etmişti.
Ermenileri
baş düşmanı olarak gören Rusya, Osmanlı ordusundan kaçan bu
Ermenileri kendi silahlarıyla bir kat daha donatmış ve özel çeteler kurarak
Osmanlı’ya karşı geri göndermişti. Buna karşın -belki de sonucunun bir felaket
olacağını bile bile- aynı Ermeniler Büyük Savaş’ta yine Rusya’nın yanında yer
aldılar.
Kısaca,
Ermeni hareketi yeni ortaya çıkmış bir başkaldırı değildi, tarihsel kökleri
olan bir süreçti, Büyük Harp yıllarında yeniden ivme kazanmıştı, hepsi o kadar…
Birinci
Dünya Harbi’nde seferberliğin ilanı üzerine Osmanlı’ya karşı Rusların yanında
savaşmak için Erzurum’daki Ermenilerin %75’i İran üzerinden Rusya’ya geçtiler.
İlk
Ermeni isyanı 1914’te Zeytun
bölgesinde başlatıldı; Ermeni çeteleri açıktan açığa hükümete
karşı direniyordu. Askerlik çağrısına gitmedikleri gibi askere gitmek isteyen
Müslümanların önünü kesiyor, öldürüyor ve mallarını yağmalıyordu. Buna karşı
yapılan askeri harekatta 25 er şehit düşmüş, 34 er ise yaralanmıştı.
Sonuçta 700’den fazla çeteci yakalandı ve Tekke Manastırı’na kapatıldı.
Ardından
Kayseri’deki Ermeni çetelerinin ayaklanma teşebbüsü geldi…
Prof. Dr. Nurşen Mazıcı’nın araştırmalarına göre, Hınçak Komitası Paris Genel
Merkezi Başkanı Sabah Gülyan Kayseri’ye gelerek bir hafta kalmış ve bir
ayaklanma planı hazırlayarak 13 yaşındaki çocukların bile silahaltına
alınmasını istemişti.
Amerika’da
‘Kayserililer Yardımlaşma Derneği’ adı altında bir dernek kurulmuş ve bölgeye
ticaret mal denkleri arasında silah ve cephane gönderiliyordu.
Ancak isyan hazırlığı önceden haber alındı ve söz konusu bomba, silah ve
cephaneye el konularak hareketin büyümesi önlendi.
İç
Anadolu’daki Ermeni çete eylemleri de hiç durmamıştı. Aynı
süreçte Bitlis, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Yozgat ve Van’da
da Ermeni komitacıları hareketlendiler. Eylemleri genel olarak karakol ve
devriyelere saldırı, haberleşme hatlarına sabotaj, Ruslar için casusluk,
bombalama, halkı kışkırtma ve yer yer ayaklanmalarla kendini gösteriyordu.
Bu
sırada Ruslar, Kasım 1914’te Kars’ı geçmiş, Ağrı’yı işgal etmiş, Sarıkamış’tan
sonra Erzurum-Van istikametinde ilerleyişini sürdürüyordu.
Sarıkamış başarısızlığında yeterince dikkate alınmayan kış koşulları etkili
olduğu gibi, Ermeni olaylarının da etkisi vardı.
Talat
Paşa, Osmanlı’yı Ermeni tehcirine zorlayan nedenleri ABD büyükelçisine şöyle
açıklıyordu;
‘Ermenilere karşıtlığımız üç noktadadır: İlk olarak Ermeniler Türklerin
zararına olarak kendilerini varlıklı yaptılar; ikinci olarak bizi yargılamaya
ve ayrı devlet kurmaya kalktılar; üçüncü olarak, açıkça düşmanlarımızı yüreklendirdiler.
Kafkasya’da Rusları desteklemişlerdir. Sarıkamış başarısızlığımız geniş ölçüde
Ermenilerin eylemleriyle açıklanabilir. Bu nedenlerle savaş son bulmadan onları
güçsüz bırakmaya kesin kararlıyız.’[3]
Büyük
ayaklanma ise 20 Nisan 1915’te Van’da başladı.
Akdamar Adası’ndaki Rahipler Okulu karargahlarıydı. Günümüzde bu karargah
‘dinlerarası diyalog’ adıyla onarılacak, Ermeniler bu tarihsel misyonu olan bu
karargahta yeniden toplanma fırsatını yakalayacaklardır.
Ayaklanmayı
ilk başlatan Rusya’da ölüm cezasına çarptırılmış olan iki Ermeni komitacı oldu.
1915
yılı Şubat ayında, Tımar bucak merkezinde koyun sayımı yüzünden
çıkan ayaklanmayla olayların önüne artık geçilemedi; sayıları 5.000’i bulan
Ermeniler saldırıya geçtiler. Osmanlı Bankası, Genel Dış Borçlar Yönetimi,
Tekel, Posta-Telgraf ve hükümet binalarına bombalar atılarak Müslüman
mahalleler ateşe verdiler.
700
kişilik ayrı bir Ermeni komitacı Van Kalesi’ne saldırmış, hükümet kuvvetlerinin
bu noktada savunmaya geçmesiyle çatışmalar Nisan ayı sonuna kadar sürmüştü.
Ermeni mevzilerinde bulunan ve üzerinde ‘öç’ yazısı bulunan Ermeni kalpakları ile Rus ve
Fransız şapkaları olayların ardındaki tarihsel süreci iyi anlatıyordu.
Böylesi
bir ortamda, 27 Mayıs 1915’te, günümüzde çok konuşulan Ermenilerin tehcir
edilmesi kararı çıkarıldı.
Kararın
gerekçesi şuydu;
‘Savaş
yörelerine yakın bölgelerde oturan Ermenilerin bir kısmı ordunun harekatını
zorlaştırır davranışlarda bulunmakta, halk saldırmakta ve isyancılara yataklık
etmektedirler. Bu yüzden Van, Bitlis, Erzurum vilayetleriyle Adana, Mersin,
Osmaniye ve Kozan kazaları, Maraş’ın merkezi dışında Maraş Mutasarrıflığında, Halep
vilayetinde, İskenderun, Antakya kazalarında oturan Ermenilerin yerleri değiştirilecektir.
Bunlar, Musul ve Zor mutasarrıflılıklarının Van vilayetiyle bitişik kuzey
kısımlarına, Halep vilayetinin doğu ve güneydoğusuna ve Suriye vilayetinin doğusuna
nakledileceklerdir’[4].
Savaş
koşullarında yaşanan bu toplu nakil trajik olaylara kapı araladı, tehcir
sırasında birçok Ermeni hayatını kaybetti. Ancak bunun
günümüzde dile getirildiği gibi bir soykırım olduğunu söyleyebilmek zordur.
Çünkü soykırım düşüncesinde olan bir devletin bu tehciri hem resmi kayıtlara
alması hem de topluca kıyım yapması arasında mantıklı bir bağ kurulabilmesi
zordur.
27
Mayıs 1915’te çıkan yasayla başlayan Ermeni tehcirine, Ekim 1916’da son
verildi.
Öte
yanda, göç kararının alınmış olması Osmanlı Devleti’ne karşı düşman tarafına
geçen Ermeniler üzerinde hiçbir etki yapmamıştı; II. Meşrutiyet
Meclisi’nde Kozan milletvekili olan Hamparsum Boyacıyan ‘Murat’, Erzurum
milletvekili olan Karakin Pastırmacıyan ‘Armen Garo’, Van milletvekili olan
Vahan Papazyan (…) takma adlarıyla çetebaşılığı yaparak eylemlerini
sürdürüyordu.
Buradaki
Vahan Papazyan, 1927’de, Ermeni Taşnaksutyun örgütünün temsilcisi olarak
Bedirhan ve küçük Seyit Tahalarla birlikte Suriye’deki Hoybun örgütünü kuracak
olan Vahan Papazyan’dır.
Ermeni
isyanları Büyük Harp sonrasında da sürecektir.
İngiltere,
Rusya ve Fransa gibi ülkelerin süregelen bağımsız devlet vaatleri ile aynı
Ermeniler hem Osmanlı’ya hem de Cumhuriyet’e karşı bir siyaset izleyecektir.
Prof.
Dr. Nurşen Mazıcı’nın tespitleriyle Ermeniler, bu bölgede
hiçbir zaman egemen bir öge olamadılar. Yalnız nerede, hangi devletlerin
egemenliklerinde yaşamışlarsa, orada sevilen bir öge karakteri taşıdılar,
yetenek ve becerileriyle bağlı oldukları yönetimlerin değerli bir parçası
durumunda varlıklarını korumayı başardılar.
Bir
bütün olarak Ermeni eylemlerine bakıldığında, Doğu cephesindeki
isyanların tek elden sevk ve idare edilmiş örgütlü bir başkaldırı olmadığı
görülüyor; Ermenilerin daha ziyade bölgedeki Rus işgaline destek olmak için
ortaya çıktıkları açık.
Çete
eylemleriyle Müslüman halkı öldürmek ve sindirmek, geri bölge eylemleriyle
Osmanlı ordularını güç duruma düşürmek gibi amaçlarla hareket etmiş oldukları
da anlaşılabiliyor.
Bu şekliyle Ermenilerin Rus desteği ve yardımıyla kurulması olası bir ayrı ya
da özerk bir devlet peşinde koştukları da görülüyor.
Müslüman
hakla yaptıkları mezalimlere gelince, birlikte yaşadıkları
insanlara karşı içten içe nasıl bir kin ve nefret beslemiş olduklarını, fırsatı
buldukları anda bu ilkel güdülerle canice hareket etmiş olduklarını işaret
ediyor.
Şimdi
bugüne dönersek, PKK terör örgütünün Ermeni Taşnak çeteseiyle olan
bağı biliniyor, zaten PKK da gizlemek gereğini artık duymuyor yani PKK bir
Ermeni ittifak örgütüdür.
Bugün
çok önemli bir başka mesele daha var, o da sığınmacılar…
1915
Techir kararına bakıldığında, çok sayıda Ermeni’nin Suriye/Halep’e ve
Suriye’nin doğusuna techir edildiği biliniyor.
Yine
bugüne bakarsak, bugün burada PYD/YPG
adıyla PKK’nın kollarının silahlı faaliyet gösterdiği de biliniyor.
Türkiye’ye
alınan milyonlarca sığınmacının da bu bölgeden gelerek Türkiye’ye yerleştiği de
biliniyor.
Bu
durumda sakın bu sığınmacılar 1915 Ermeni isyanından kaçan ve techir edilen
Ermeniler olmasın!
Bu
önemli çünkü eğer ki bunlar o Ermeniler ise Türkiye, 1915’teki tehdit ve
tehlikeyle şimdi yeniden karşı karşıyadır; nüfus yoğunluğunu Türkiye’nin belli
bölgelerinde elde edecek olanlar “ileri demokrasi” gölgesinde yarım
bıraktıkları işe devam edeceklerdir demektir!
Öte
yanda, Suriye’nin doğusu PYD bölgesi ve bu bölge tehcir edilen Ermenilerin
konuşlandıkları yerler…
Yine
öte yanda IŞİD Suriye’de toprak alıyor, sonra PYD’ye devrediyor, bu nasıl iş!
Anlaşılan
bu bir ittifak; PYD ve IŞİD bu ittifakın silahlı kanadı!
Peki
kime karşı?
Peki,
AKP Hükümeti bunları bilmiyor mu ve neden bu sığınmacıları körlemesine(!) aldı?
Detaylı
bilgi için bakınız: BÜYÜK SUİKAST/Erdal Sarızeybek
[1]
Şimşir, ‘Kürtçülük’, cilt I, s. 219.
[2]
Nurşen Mazıcı, ‘Ermeni Sorunu’nun Kökeni’, s. 91, Pozitif Yayınları, 2007.
[3]
Age, s. 105.
[4]
Age, s. 102.
BİLGETÜRK