Elektromanyetik ve Psikotronik
Savaş – Sinir & Zihin Kontrolü
“Yeni fizik ilkelerini
temel alan silah sistemlerinin geliştirilmesi, doğrudan enerjiyle çalışan
silahlar, jeofizik silahlar, dalga enerjisiyle çalışan silahlar, genetik
silahlar, psikotronik silahlar, 2011-2020 dönemi için devletin silah satın alma
programının bir parçasıdırlar” (1)
Dünya medyası,
elektromanyetik dalgaların, insan beynine basit sesler aktarmak için
kullanıldığı 1960’lı yıllardan beri bilimsel deneylerin yayımlanması suretiyle
psikotronik silahların açık kullanımı konusundaki imalara tepki gösterdi.
Bununla birlikte, birçoğu, o dönemden beri bu alanda dünya çapında yoğun
bilimsel araştırmaların gerçekleştiğini söylemekten de imtina etti. Sadece
Kolombiya’da yayımlanan bir gazete olan El Spectador, bu alandaki girişimlerin
tümünü kapsayan, kapsamlı bir makale yayımladı.
Britanya’da
yayımlanan Daily Mail de, bir diğer istisna olarak, elektromanyetik silahlar
üzerindeki araştırmaların 1950’li yıllardan beri ABD ve Rusya’da gizlice
gerçekleştirildiğini yazdı ve “düşük frekanslı dalgalar veya ışınlar, beyin dalgalarını
etkileyebiliyor, psikolojik durumları değiştirebiliyor veya bir kişinin düşünce
süreçlerine doğrudan telkinler ve talimatlar aktarmayı mümkün kılıyor. Yüksek
dozdaki mikrodalgalar ise, iç organların işleyişlerine zarar verebiliyor, davranışları
kontrol ediyor veya hatta kurbanları intihara dek sürükleyebiliyor.” (2)
1975 yılında, bir
nöropsikolog olan ve Veterans Administration Hospital’da Deneysel Nöropsikoloji
Laboratuvarları direktörlüğü yapan Don R. Justesen`ın “yaşayan canlıların davranışları üzerinde mikrodalgaların etkisi”
konusunda “American Psychologist”te
bir makalesi yayımlandı. Justesen, makalesinde, meslektaşı olup aynı zamanda
Amerikan Donanması’nın gizli bir projesi olan Pandora’da çalışan Joseph C.
Sharp tarafından kendisine aktarılan bir deneyin sonuçlarından şöyle
bahsetmişti:
“Sharp
ve Grove, sesli modülasyonlu mikrodalgalarla, kelimeleri ışın halinde yayarak,
dokuz kelimeyi işitip, tespit edip aralarındaki farkı bulabilecek düzeye
gelmişlerdi. Yapay ses boruları ile üretilen ve işitilen sesler, insan
gırtlağından çıkma seslere çok benziyorlardı.” (3)
10 Ocak 2007’de
Washington Post’ta aynı konuda bir başka makale yayımlanmıştı: “2002 yılında, Hava Kuvvetleri Araştırma Laboratuvarı, tam da bu
tür bir teknolojinin patentini aldı: Bir kişinin beynine sözcükler göndermek
için mikrodalganın kullanımı. Araştırma laboratuvarının enerji bölümünün
sözcüsü olan Rich Garcia, bu alandaki patenti veya halihazırda yürütülen ya da
ilgili araştırmaları bizimle tartışmaya açmayı reddetti; laboratuvarın,
mikrodalga çalışmaları hakkında yorum yapmama konusundaki politikasından söz
etti. Bu makale için bilgi almak üzere doldurulan Bilgi Edinme Hakkı
başvurusuna yanıt olarak ise, ABD Hava Kuvvetleri, 2002 yılında alınan patente
ilişkin gizliliği olmayan belgeleri açıkladı: Açıklanan belgelerde patentin,
Hava Kuvvetleri Laboratuvarı’nda Ekim 1994’te bir insan deneyini temel aldığı,
bilimadamlarının insanların beynine –ancak marjinal düzeyde bir anlaşılırlığı
olan- cümleler aktarabildikleri belirtildi. Araştırmanın en azından 2002 yılına
kadar devam ettiği görülüyor. O dönemden beri bu çalışmaların ne noktaya
vardığı net değil – araştırma laboratuvarı, gizliliğe işaret ederek, bu konuyu
tartışmayı veya ilgili başka materyalleri açıklamayı reddetti.”
(4)
Dünya medyası,
insanların sinir sisteminin uzaktan denetimine dair araştırmalardaki
ilerlemeler konusunda ayrıntılı haberler yapmaktan ısrarla imtina ediyor. İki
kez Nobel Ödülü’ne aday gösterilmiş olan Dr. Robert Becker, “Vücut Elektriği” adlı kitabında, 1974 yılında J.
F. Schapitz’in gerçekleştirdiği bir deneyden –Bilgi Edinme
Kanunu çerçevesindeki bir başvuru sayesinde edinilen bilgiler ışığında–
söz eder.
J.F. Schapitz şöyle yazar: “Bu soruşturma sırasında, hipnozcunun sözlü olarak ifade etiği
kelimenin, aynı zamanda modülasyonlu elektromanyetik enerji yoluyla doğrudan
insan beyninin bilinçaltı kısımlarına da aktarılabileceği görülmüştü. Yani,
mesajları almak veya kodlarını çözmek için herhangi bir teknik araç
kullanmaksızın ve bilgi girişini bilinçli bir şekilde denetleme şansına sahip
olmak kaydıyla bu tür bir etkiye maruz kalmaksızın…” (5)
Bu maksatla yapılan
dört deneyden birinde, deneklere yüz soruluk bir test veriliyor ve sorular
basitten daha teknik olanlara doğru uzanıyor. Daha sonra ise, denekler, boş
bıraktıkları sorulara yanıtlar öneren bilgi ışınlarına maruz kalacaklar, doğru
cevap verdikleri bazı sorular konusunda amnezi yaşayacaklar, diğer doğru
cevaplar hakkında da belleklerinde tahrifat yaşanacak. İki haftadan sonra testi
yeniden geçmeleri istenecek. İkinci testin sonuçları hiçbir zaman yayımlanmadı.
Bu deneylerde insanların beynine, beynin algılayabileceği türden, ancak deneğin
fark etmediği ultrason frekanslar gönderildi.
Elektromanyetik
dalgalar aracılığıyla insan beynine sözlerin aktarılması, araştırmacılar
açısından en zorlu görevlerden biridir kuşkusuz… İnsanların düşüncelerini,
karar alma süreçlerini ve davranışlarını motive eden insan heyecanlarını
denetlemek çok daha zor olmalı. Bu tür araçlarla yapılan deneylerden muztarip olduklarını iddia
eden insanlar, gaipten sesler duymanın yanı sıra sahte duygulara kapılmaktan
(orgazm da dahil) ve iç organlarında bazı sancılar hissetmekten şikayet
etmektedirler. Bu sancıları doktorlar da
teşhis edememektedir.
Kasım 2000’de, Rusya
Devlet Duması Güvenlik Komitesi, insanların sinir sisteminin uzaktan kontrolünü
veya sağlık sisteminde yaşanan sıkıntıların uzaktan denetimini sağlayan
yeteneklerin, birçok gelişmiş devletin elinde mevcut olduğunu belirtmiştir.
Ancak, Nuremberg yasalarına ters düşecek şekilde, söz konusu
teknolojilerin insanlar üzerinde onlar farkında olmadan bir takım deneyler için
kullanıldıkları da aşikardır. 2001 yılında, Amerikan donanmasının gazetesi olan
Defense News; İsrail’in, Filistinliler üzerinde söz konusu silahlarla bir takım
deneyler yaptığını yazmıştı.
Devrik Honduras
Cumhurbaşkanı Manuel Zelaya da, Honduras’taki Brezilya Büyükelçiliğine
sığındığı sırada, “baş ağrısı ve
organların istikrarının bozulmasına” sebep olan “mikrodalgalar eşliğinde elektron bombardımanına”
maruz kaldığı yönünde bir şikayette bulunmuştu. (7)
Bu silahların kullanımı uygun zaman istiyor ve siyasi
krizler dönemlerinde aniden ortaya çıkıyorlar. Rus gazetelerine göre, Mikhail Gorbaçov’a karşı 1991’de
gerçekleşen başarısız darbe sırasında General Kobets, Rus Beyaz Sarayı’nın
korumalarını, zihin kontrol teknolojisinin onlara karşı kullanılabileceği
konusunda uyarmıştı. Darbenin ardından, SSCB Bilimadamları Başkan yardımcısı
Victor Sedlecki`nin, Rus gazetesi Komsomolskaya Pravda’da bir açıklaması yayımlandı
ve burada şöyle dedi:
“Bir
uzman ve tüzel bir kişi olarak, psikotronik biyojeneratörlerin üretiminin
Kiev’de başlatıldığını beyan ederim, bu, oldukça ciddi bir meseledir. Darbe
sırasında tam olarak Kiev jeneratörlerinin mi kullanıldığını elbette net bir
şekilde açıklayamam. Bununla birlikte, kullanılmış olabilecekleri bana büyük
bir ihtimal dahilinde geliyor. Peki, psikotronik jeneratörler nelerdir? İnsan
organizmasında güdümlü denetim etkisi üreten elektronik bir ekipmandır.
Özellikle korteksin sağ ve sol yarılarını etkiler. Bu, ayrıca, Amerikan Zombie
5 Projesi’nde kullanılan bir teknolojidir.” (8)
ABD’de halihazırda
sinir sisteminin uzaktan manipülasyonundan şikayet eden yüzlerce insan, FBI,
Savunma Bakanlığı ve diğer ajanslara karşı şikayet dilekçeleri hazırlıyor;
onlardan, kendilerine ilişkin dosyaları açıklamalarını, kendi bedenlerini hedef
alan tehlikeli radyasyonları tespit etmelerini ve bu radyasyonların
kaynaklarını belirlemelerini talep ediyorlar. Belki de 2000’in üzerinde insan,
Rusya’da, 200’ün üzerinde insan Avrupa’da, 300’ün üzerinde insan Japonya’da ve
onlarca insan da Çin ve Hindistan’da, bu konuda şikayetlerde bulunuyorlar. Rus
Devlet Duması Güvenliği Komitesi’nde çalışan Rus siyasetçi Vladimir Lopatin, bu
teknolojilerin kullanımını yasaklayan bir yasa teklifi sundu ve Psychotronic
Weapon and Security of Russia/ Psikotronik Silah ve Rusya’nın Güvenliği adlı
kitabında da (Sinteg Yayınları, Moskova, 1999) Rusya’nın insanlar üzerinde,
onlar farkına varmadan bir takım deneyler yürüttüğünü açıkladı.
Şunu da unutmamak
gerekir ki, bu insanların çoğu akıl hastanelerinden geçiyorlar. Vladimir
Lopatin, 1999 yılında ABD’yi, SSCB Savunma ve Devlet Güvenliği Meseleleri
Yüksek Sovyet Komitesi’nin Askeri Reform Alt-Komitesi başkanı olarak ziyaret etti
ve burada Richard Cheney ile görüştü. O dönemde Lopatin, “Sovyet muhaliflerin
yeni yüzü ve lideri” olarak tanımlanmaktaydı. Daha sonraları Rus siyaset
dünyasının üst kademelerinden silindi adı ve yok oluverdi.
Peki, bu
araştırmalar neden ve nasıl bu zamana dek gizli kaldı? Bunun iki açıklaması
var:
1- Süpergüçlerin bu alanda net bir üstünlük elde etmek için rekabet
ettikleri ve bu şekilde tüm dünyanın denetimini kendi ellerine almayı
istedikleri bir dünyada halihazırda gizli bir silah yarışı süregitmektedir.
2- Hükümetler, yanlış kararlarının sonucu olarak ortaya çıkması
muhtemel bir krizi kontrol edemeyecekleri durumlarda kullanmak üzere belli
başlı teknolojileri, ellerinin altında hazırda bekletmektedirler.
Her iki durumda da,
demokrasi çağı ve insanların özgürlüğü son bulacak. Rusya Savunma Bakanı
Anatoly Serdjukov’un açıklamasına göre, “bu silahların resmi olarak Rus askeri
cephaneliğinin bir parçası haline gelmesi için en fazla sekiz yıl kaldı.”
Demokrasi açısından bu durum, sonun başlangıcı anlamına geliyor.
Her halükarda,
geçmişte Ruslar tüm bu araçları devreye koymak konusunda kararlı değillerdi.
Amerikan sistemi HAARP’in inşasının başlatıldığı dönemde, söz konusu sistemin,
gezegenin geniş bölgelerini hedef altına alabileceği netlik kazanmamıştı.
HAARP`in deneyinde, beyin frekansları hedef alınmamıştı.
Rusya, zihin kontrol
teknolojilerini yasaklamak konusundaki istekliliğini açıklamıştır. Rus Devlet
Duması ve Bağımsız Devletler Topluluğu bünyesindeki Parlamentolararası Meclis,
BM’ye, OBSE’ye ve Avrupa Konseyi’ne, bilgi sağlama amaçlı olarak, zihin kontrol
silahlarının geliştirilmesi ve kullanılmasını yasaklayan uluslararası bir
konvansiyon önerisi sundu. Rus gazetesi Segodnya’nın Mart 1998’de açıkladığı
gibi, bu mesele BM genel sekreteri Kofi Annan ile görüşüldü ve BM Genel
Kurulu’nun gündemine alındı.
Ancak ABD bu
sözleşmeyi BM`de müzakere etmeyi reddetti ve sonuç itibariyle bu silahlara
getirilmesi önerilen yasak, BM Genel Kurulu’nda tartışmaya açılmadı. O dönemde
ABD Kongresi`nde de, zihin kontrol teknolojilerinin yasaklanmasını öneren bir
yasa teklifi gündeme gelmişti. Ancak tüm bunlar sadece çok kısa bir süre
içindi. Yasa tasarısı daha sonra değiştirildi ve yeni tasarıda bu teknolojilere
getirilecek yasak, Uzay Koruma Yasa Tasarısı dışında bırakıldı. Ne ABD kongresi
ne de ABD Başkanı, zihin kontrol amaçlı silahların yasaklanması doğrultusunda
herhangi bir çaba ortaya koymadı. Avrupa Parlamentosu da, insanoğlunun
manipülasyonunun yasaklanmasını ve HAARP sistem inşasının başlatılmasına karşı
tepki gösterdi.
Avrupa
Parlamentosu’nun Bilim ve Teknolojik Değerlendirme Paneli çerçevesinde
hazırlanan raporda, “Kalabalık
Kontrol Teknolojileri” doğrultusunda Avrupa Parlamentosu’nun
ilk önerdiği yasa teklifinden söz edilmekte. Avrupa Parlamentosu bu raporda,
“uluslararası bir konvansiyon ve kimyasal, elektrik ve ses titreşimi veya insan
beyninin diğer işlevleri hakkındaki bilgileri uygulamak amacıyla
gerçekleştirilen ve insanoğlunun herhangi bir şekilde manipülasyonuna sebep
olan tüm araştırma ve geliştirme faaliyetlerine –sivil olsun askeri olsun-
yönelik küresel bir yasak getirilmesi” çağrısında bulunuyor. Aynı raporda,
ABD’nin bu silahların kullanımını destekleyen başlıca ülkelerden biri olduğu
belirtilip şöyle deniyor: “Ekim 1999’da NATO, öldürücü olmayan silahlara ve
bunların, müttefiklerin cephaneliklerindeki yerine dair yeni bir politika
açıkladı. 1996 yılında, Amerikan ordusunun tespit ettiği öldürücü olmayan
araçlar arasında, güdümlü enerji ve radyofrekans sistemleri bulunuyor.”
Güdümlü enerji
sistemleri, Avrupa Parlamentosu raporunda daha ayrıntılı bir şekilde şöyle
tanımlanmıştır: “Güdümlü enerji silahı sistemi, radyofrekans kaynağını,
sinaps düzeyinde insan beyninin faaliyetleriyle ilişkilendirmek üzere tasarlanmıştır.“
1976 yılında, Başkan
Carter’ın ilerleyen yıllarda Ulusal Güvenlik danışmanı olacak olan Zbygniew
Brzezinski, “Between Two Ages, America’s Role in the Technetronic Era” (Penguin
Books, 1976, Massachusets) başlıklı, “İki Çağ Arasında: Amerika’nın Teknektronik
Çağdaki Rolü” bir kitap yazmıştır. Kitapta, şöyle bir öngörüde bulunmuştur:
“Teknolojinin gelişimini temel alan daha kontrollü ve güdümlü bir toplum
oluşacak, burada bir elit grup öncü rol oynayacak, ve bu grup; süregiden sosyal
krizlerden avantaj sağlayıp, halkın davranışlarını etkilemek ve toplumu yakın
denetim ve gözetim altında tutmak üzere en son modern teknolojileri kullanacak.
“
Zihin kontrol
teknolojilerinin kullanımı, Amerikan Ordusu Savaş Koleji’nin Stratejik
Araştırmalar Enstitüsü tarafından 1994 yılında yayımlanan bir yayında da
öngörülmüştü. Enstitü tarafından hazırlanan 2000 yılına dair bir senaryoda,
terörizmin artması, uyuşturucu ticareti ve kriminal faaliyetlerin hız kazanması
bekleniyor ve şöyle bir sonuca varılıyordu:
“ABD Başkanı, askeri
meselelerde devrimin ana çekirdeğini oluşturan psikoteknolojinin kullanımına
tabidir. Düşmanların ve gelecekte potansiyel düşmanların zihinlerini ulusal ve
uluslararası düzeylerde manipüle etmeyi engelleyecek etik yasaklamaları yeniden
düşünmek gerekir. Kalıcı çabalar ve çok sofistike ulusal “bilinç artışları”
yoluyla, kişisel mahremiyet ve ulusal egemenliğe dair demode kavramlarda da bir
değişim yaşandı. Teknoloji, gücün uygulanma biçimini değiştirdiği için, kişisel
cesaret, yüzyüze liderlik ve “savaşçılık” zihniyeti gibi kavramlar da artık
anlamsız bir hale geldi.”
“Dünya çapında
isyanların potansiyel veya muhtemel destekçileri, kapsamlı bir İstihbarat
Ajanslararası Entegre Veritabanı kullanmak suretiyle tespit edildi. Bu kişiler,
“potansiyel” veya “aktif” olarak kategorilendirildi; her biri için psikolojik
çalışmalar geliştirmek, düzenlemek ve odaklanmak için de sofistike kişilik
simülasyonları kullanıldı. Araştırmalara göre, 2000 yılında söz konusu
teknolojiler o denli ilerlemiş olacak ki, insanoğlunu özgürlüğünden mahrum
etmek, kişiliğini, yönetimdeki elitin arzularına göre şekillendirmek mümkün
hale gelecek. Büyük olasılıkla söz konusu teknolojiler, 1994 yılında zaten bu
düzeyde.”
Dünya kamuoyunu bu
silahların varlığından haberdar etmeye dönük tüm çabalar, sistematik bir
şekilde bastırıldı. Vladimir Lopatin şöyle yazar:
“Silah
yarışı, gizlilik sebebiyle hız kazanıyor. Gizlilik, insanlar üzerinde uygulanan
acımasız denetimi, onların yaratıcılığını engelleme biçimlerini ve onları
biyolojik robotlara dönüştürme süreçlerini güvence altına almanın ilk
aşamasıdır. Ve bu psikotronik savaş, daha şimdiden herhangi bir savaş ilanı
olmaksızın gizli bir şekilde gerçekleşiyor.”
Bu teknolojilerin
hükümetler tarafından kullanımını cezalandıran hiçbir mevzuat bulunmuyor.
Sadece Rusya’da ve ABD’nin bazı eyaletlerinde hükümet-dışı birimlerin bu
teknolojilere sahip olmasını veya teknolojilerin pazarlanmasını cezalandıran
yasalar var. Örneğin Michigan eyaletinde bu suçun cezası, kitle imha
silahlarına sahip olmak veya ticaretini yapmakla eşdeğer. (Kanada merkezli
düşünce kuruluşu Global Research)
Dipnotlar:
1- http://en.ria.ru/military_news/20120322/172332421.html
4- http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2007/01/10/AR2007011001399_pf.html.
5- http://www.amazon.com/Body-Electric-Electromagnetism-Foundation-Life/dp/0688069711
7- http://www.theguardian.com/world/2009/oct/25/honduras-manuel-zelaya-embassy-siege.
8- Komsomolskaya
Pravda, 27 Ağustos 1991, “Avtory programy Zombi obnaruzheny v Kieve”