Güneydoğu Asya’da terör endişesi
Filipinler’in
Marawi şehrinde güvenlik güçleri ile DEAŞ ile bağlantılı silahlı gruplar
arasındaki çatışmalar devam ederken, gelişmeler, benzer saldırılardan çekinen
bölge ülkeleri tarafından da kaygıyla izleniyor.
KUALA LUMPUR – Mehmet Özay
Filipinler‘in Marawi
şehrine yönelik istila hadisesi, birkaç açıdan sadece Filipinler’de değil,
bölgede de kafaların iyice karışmasına neden oldu. Aslında DEAŞ bağlantısının gündeme geldiği ilk
günden beri bu karmaşa devam ediyor. Bu terör hareketine sempatiyle yaklaşan
çevrelerin de bu oluşumun hangi coğrafi ve siyasi şartlar altında ve kimler
marifetiyle üretildiğini anlamaya yönelik zihni bir mesaiden uzak oldukları
ortada.
Öte
yandan Filipinler ordusu Marawi istilasını aradan geçen üç haftaya rağmen sona
erdiremezken, hafta sonunda ABD ordusunun devrede olduğu açıklaması gündemde
yer buldu. Bu durum, geçen yılki tartışmalar hatırlanacak olursa, ABD’nin
yeniden bölgeye dönüşünden ziyade bölgeden hiç çıkmadığı anlamı taşıyor.
Güneydoğu
Asya Müslümanlarını karalama çabası
Kutsal
bir dava adına hareket ettiklerini ileri süren bu oluşuma karşı, bölge
ülkelerinin savunma konumu almaktan öte bir yönelim sergilediklerini söylemek
ise güç. Marawi şehrini istila girişimi, işte bu pasif bekleyişin sonucu. Tüm
bu süreçler sonrasında bölgede DEAŞ yapılanmasına eklemlendiğini ileri süren
Maute ve Ebu Seyyaf adlı grupların Marawi’deki girişimleri, böylesi bir
tehdidin bugün ulaşabildiği noktayı gösteriyor.
Öte
yandan, bu gelişmeyi Güneydoğu Asya Müslümanlarının tümüne tahvil edecek bir
anlayışı zaman zaman gündeme taşıma gayreti içinde olan çevrelerin varlığına
tanık olunuyor. Tıpkı 2000’li yılların başlarında yaşananlarda olduğu gibi.
‘Haziran başında bitiriyoruz’ denilmesine rağmen, Marawi şehrindeki terör
tehdidinin ortadan kaldırılamaması, Filipinler devletinin ulusal güvenlik
konusundaki zaafı kadar, halk katmanlarında da yönetime beslenen güvenin kaybı
anlamı taşıyor. Sorun bu kadarla da bitmiyor. Sayıları dört yüz civarında
olduğu belirtilen silahlı grubun girişimine Marawi şehrindeki bazı
politikacılar ile bazı sivillerin de destek verdiği iddiaları, yüz yüze olunan
tehlikenin boyutuna işaret ediyor.
Filipinler
semalarında ABD uçakları
Filipinler
güvenlik güçlerinin Marawi şehrindeki terör tehdidinin üstesinden gelebilmek amacıyla
ABD ordusundan destek talebinde bulunulduğu haberi bir anda gündeme oturdu.
Bununla birlikte, ortada bir karışıklık olduğu da aşikâr. Bu konuda ‘evet böyle
bir destek var’ anlamında önce Filipinler ordusu ve Pentagon sözcüleri açıklama
yaptı. Ardından ABD Manila büyükelçiliği, “Filipinler hükümetinin talebi
üzerine bu desteği veriyoruz” dedi.
Ancak
Başkan Duterte, ABD’nin herhangi bir desteğinin olduğu konusunda bilgi sahibi
olmadığını ve kendisinin de böyle bir destek talebinde bulunmadığını ifade ederken,
ABD’nin destek açıklamalarına da teşekkür etmekten geri kalmadı. Ülkenin bu
denli hassas bir konusunda, Başkan Duterte’den habersiz bir karar
alınabileceğini düşünmek saflık olur. Aksi durum, yani başkan ve ordu arasında
terörle mücadelede izlenen güvenlik politikasında bir çelişkinin ortaya çıkması
devlet adına bir zaafiyet işareti olarak yorumlanacaktır.
Bununla
birlikte, ABD ordusunun desteği şu anda ‘teknik’ boyutta sürse de, sahadaki
mevcudiyeti iki ülke arasındaki askeri işbirliğinin sürpriz gelişmeler
karşısında her an yeniden şekillenebileceğini ortaya koyuyor. Bugün Marawi
semalarında uçan ABD gözlem uçaklarının varlığının iki ülke arasında 1951
yılında imzalanan ortak savunma anlaşmasına dayandırılması da ABD’nin öyle
kolay kolay bölgeden çıkmayacağını gösteriyor.
Başkan
Duterte, geçen yılın ortalarından itibaren ABD’nin ülkesindeki askeri varlığını
yadsıyan ve ikili askeri anlaşmaları askıya aldığı yönündeki açıklamalarıyla
gündeme gelmişti. Bugün ise Marawi istilası karşısında yardım için ABD’ye
başvurulduğu açık. Bu gelişme, Duterte yönetiminin sadece ulusal güvenlik
açısından değil, uluslararası ilişkiler noktasında da bir zaafiyet
sergilediğinin göstergesi.
Tıkanan
barış süreci
Marawi,
ülkenin güneyinde yüzyıllardır Müslüman Moro halkının vatanı kabul edilen
Mindanao Adası’nın önemli şehirlerinden biri. Şehrin iki yüz bin kişiye varan
nüfusunun büyük bir bölümü de Müslümanlardan oluşuyor. Terör girişiminin
böylesi bir mahalde gerçekleşmesi bir başka handikaba işaret ediyor. Ramazan
ayında evlerinden olan, yaşanan travmayı uzun süre atlatamayacak olan halk, bir
de terör unsurlarınca kalkan olarak kullanılıyor. Marawi’deki bu durumun bir
başka şehirde gündeme gelmeyeceğinin ise garantisi yok.
Bölgede
bu denli büyük bir güvenlik açığının ortaya çıkmasında Bangsamoro Temel
Yasası’nın (BTY) Manila merkezi yönetimince yani senato tarafından onaylanmamış
olmasının büyük bir etkisi var. Söz konusu yasanın, kaleme alınmasından bu yana
üç yıl geçmesine rağmen Filipinler merkezi yönetimindeki milliyetçi çevrelerce
onaylanmamasının, bugün yaşanan şiddet olaylarındaki rolü yadsınamaz. Barış
anlaşmasının kadük hale getirilmesi, yol açtığı güvensizlik ortamını fırsat
bilen Maute ve Ebu Seyyaf gibi grupların mobilizasyonuna ve ses getirici
eylemlerine zemin hazırlıyor. Moro Müslümanlarını temsil makamındaki ve son
barış anlaşmasına imza atan Moro Müslüman Kurtuluş Cephesi’nin (MILF) bu
çatışma ortamında barışçıl bir rol üstlenmesi bölgedeki rolünü bir kez daha
kanıtlıyor. Öyle ki, çatışmaların ortasında kalan halktan bir grubun güvenlik
koridori oluşturularak kurtarılmasında MILF’in rolü önem arz ediyor.
Bölgede
güvenlik alarmı
Bölge
ülkelerinde, özellikle de kahir ekseriyeti Müslümanların teşkil ettiği Malezya,
Endonezya ve önemli bir Müslüman azınlığı barındıran Singapur’da yönetim ve
güvenlik güçleri, benzer bir durum karşısında neler yapılabileceğine odaklanmış
durumda. Singapur Başbakanı Lee Hsien Loong’un önceki gün verdiği bir
mülâkatta, “Ada ülkesinde bir saldırının olup olmayacağını değil, ne zaman olacağını
tartıştıkları” cümlesi dikkat çekiciydi.
Malezya
hükümeti ise 2013 yılında Sabah eyaletine yönelik silahlı istila girişimi
sonrasında bölgede oluşturduğu özel güvenlik birimine rağmen, bugüne kadar
güney Filipinler ve Sabah arasındaki sularda korsanlık/adam kaçırma
faaliyetlerini engelleyebilmiş değil. Bu yönde alınabilecek en önemli tedbir
olarak Malezya-Endonezya ve Filipinler savunma bakanlıkları, nisan ayı
sonlarında bölge sularında ortak sahil güvenlik kontrolleri gerçekleştirilmesi
konusunda bir anlaşmaya imza attılar. Singapur savunma bakanlığıysa bir
süredir, bu üçlü güvenlik oluşumu içerisinde yer almak istediğini yüksek sesle
dile getiriyor.
Bölgenin
bir diğer ülkesi Tayland ise güneydeki Patani bölgesinde düşük yoğunluklu
olduğu iddia edilse de, önemli bir çatışma ve huzursuzluk kaynağına sahip.
Patani’de mücadeleyi yürüten gruplar arasında birlikten söz edilememesi, her an
küçük de olsa bir grubun dış unsurların etkisiyle ‘uluslararası terör’ ağına
çekilebilme ihtimalini içinde barındırıyor. Patani ile Bangkok yönetimi
arasında akamete uğrayan barış görüşmeleri sonrasında giderek artış eğilimi
gösteren şiddet olaylarının gene bazı gruplar üzerinde doğuracağı intikamcı
baskılar, on yıllardır mağduriyete maruz kalan Patanililer arasında en azından
bir kısmının benzer bir eylem içine sürüklenmesine yol açabilir.
Bu
ülkeleri güvenlik konusunda birlikte hareket etmeye sevk eden bazı nedenler
var. İlki bu ülkelerdeki ‘sempatizanların’ bir bölümünün zamanla sıcak
çatışmalarda yer almaları. Bunun son örneğini de Marawi şehrindeki çatışmalarda
farklı milletlere mensup onlarca teröristin yer alması oluşturuyor. Öte yandan,
bölgedeki su yolları üzerinde hareket kabiliyeti sergileyen terör unsurlarının
mobilitesine müdahalede tek tek ülkelerin yaşadığı sınır ve sahil güvenlik
zaafiyeti. Sonuç olarak bölgede terörle topyekün mücadele kadar, yukarıda
zikredilen istikrarsız bölgelere topyekün barış getirilmesinin de bu süreçteki
hayati önemi unutulmamalı.