O komutan Akit’in FETÖ’cülere desteğini böyle deşifre etti
LİNK : http://odatv.com/o-komutan-akitin-fetoculere-destegini-boyle-desifre-etti-0508171200.html
Akit’in
karın ağrısı şimdi anlaşıldı…
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan
kitabı “Vesayet Savaşları / İleri Demokrasi Hayalinden Darbe Gerçeğine” tartışma
yaratmaya devam ediyor.
Akit yazarı Ali
Karahasanoğlu bugün köşesinde yeni kitabı vesilesiyle Ahmet Yavuz’u hedef aldı.
Karahasanoğlu’nun, “Konuşmayın Balyozcular.. Konuşmayın da sizi
adam sansınlar!” başlıklı yazısında Ahmet Yavuz için FETÖ’nün
kumpas davasını veri alarak “Balyozcu” ithamını
kullanması ise dikkat çekti.
FETÖ KUMPAS DAVALARINDA AKİT GAZETESİ’NİN ROLÜ
FETÖ kumpas davalarına o
zamanki adıyla Vakit Gazetesi’nin verdiği desteğe kitabında genişçe yer vermesi
nedeniyle saldırılara hedef olduğu anlaşılan Ahmet Yavuz’un (V)akit hakkında
yazdıklarına ise Karahasanoğlu’nun değinmemesi dikkat çekti…
Ahmet Yavuz kitabında FETÖ kumpas davaları esnasında Akit Gazetesi’nin
kendisine, ailesine ve TSK’ya yönelik saldırılarını şu şekilde anlattı:
“Yalan haberi alışkanlık
haline getirenler de vardı. Bunlardan biri de Vakit gazetesiydi. Hani şu
kendini Müslüman olarak niteleyen ve Cumhuriyet’e, Atatürk’e saldırmayı marifet
zanneden…
Yıl 2009 olmalı… Vakit,
TSK’daki torpiller üzerine bir habere imza attı. Küçük gerçekler, büyük
yalanlarla bezenerek sunulmuştu. Namusundan emin olduklarımız yok yere sudan
bahanelerle karalanmak isteniyordu. Tabii ben de…
Küçük oğlumuz Mert de yer
alıyordu haberin içinde. “Askerlik yapamaz raporu”nu haksız yere aldığı
yazılıydı.
Başka iddialar da vardı. Mesela
bunlardan birinde, büyük oğlumuz Selim’in İstanbul ve Tekirdağ’da askerlik yaptığı
ileri sürülüyordu. Oysa Çerkezköy ve Saray’da yapmıştı.
Amcamın oğlunun 1980’li
yıllarda Muhafız Alayı’nda benim torpilimle askerlik yaptığını iddia ediyordu.
O dönemde üsteğmen rütbesindeydim.
Yine iddiaya göre, yeğenim
Buğra Selim Ölçen benim torpilimle çürük raporu almış ve askerlik yapmamıştı.
Oysa onun durumu hep içimizi acıtıyordu. 1977 yılında bizim düğünümüz sırasında
henüz beş yaşındayken babasının kullandığı araç kaza yapmış, başı ağır bir
travmaya maruz kalmış ve hayatı kararmıştı. Okuluna devam edememiş annesinin
himayesinde hayatını sürdürmüştü. Üstelik kendisine rapor verildiğinde yarbay
rütbesinde ve yurtdışındaydım. Yurtiçinde olmam da bir şeyi değiştirecek
değildi ya…
Abisi askerliğini 1985-1986’da
gönüllü olarak Hakkâri’de yapmıştı. Ondan bahseden yoktu.”
Oğlu Mert’in iki gözünde toplam
22,5 derece miyop, ayrıca astigmat olduğunu ve doğal olarak “çürük” raporu
verildiğini anlatan Yavuz, ilerleyen yıllarda gözlerinden lazerle ameliyat
olarak 22,5’lik göz kusurunun 1-2 dereceye düştüğünü, deyimi yerindeyse
askerlik yapabilmesi için “torpil” aradıklarını anlatıyor ve Vakit
Gazetesi’nin bu iftira nedeniyle tazminata mahkum olduğunu belirtiyor.
“EMPERYALİST KURGUNUN ÜRÜNÜ”
TSK’ya yönelik
itibarsızlaştırma saldırılarında Taraf ve Akit gazetelerinin aynı tavrı
sergilediğini belirten Ahmet Yavuz Akit’in Ali Tatar’a yönelik saldırılanı ise
şöyle anlatıyor:
“TSK’nın
itibarsızlaştırılması, aslında bölgeyi farklı tasarımlamak isteyen emperyalist
bir kurgunun ürünüydü. Ama sorsan Vakit kendisini antiemperyalist olarak
nitelerdi. Kurtuluş Savaşı’nda hangi rolü oynadılarsa bugün de aynısını
oynuyorlardı. Hepsi bu…
Bir nokta öne çıkıyor: Orduyu
itibarsızlaştırmanın medya bacağında Taraf ile Akit (Vakit) gazeteleri aynı
tavrı sergilediler. Bu tavrın üzerinde durulmalıdır. Çünkü ikisinin de ipi aynı
eldeydi.
Burada ana hatlarını kişisel
birkaç olay üzerinden açıklamaya çalıştığım itibarsızlaştırma çabalarından
birçok arkadaşım benden çok daha ağır, kaldıramayacakları hakaretlere maruz
kaldılar.
Bunlardan biri, ailesini
sonradan tanıdığım ve her birine ayrı saygı duyduğum Ali Tatar’dı. İlk başta
kimse doğru bir yere oturtamadı onun intiharını. Sanıldı ki hapse girmekten
korkmuştu.
Oysa Ali Tatar, kendini feda
ederek bir şeyler anlatmaya çalışmıştı herkese. Tıpkı şairin, “Ben yanmasam,
sen yanmasan / Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizelerindeki rolü vererek
kendisine…
Peki, bu onurlu subayın, bu
olağanüstü özverisini yansıtan tepkisi nasıl okunması gerekirdi ve nasıl
okundu?
Vicdanı sızlayanlar yok değildi.
Bunların sayısı giderek arttı da… Ama büyük çoğunluk sonradan fark etti
hatayı ve hakikati. Ya, bu büyük algı operasyonunun medya uzantıları?
Yani haysiyet cellatları!
Onlar bu devleti, ne pahasına
olursa olsun, kendi devletlerine dönüştürmek istiyorlardı. İçlerindeki iktidar
hırsını ve pisliği, dışa vurmaktan kaçınmadılar. “Ya devlet başa ya kuzgun
leşe” diyorlardı.
Bunların belki de en aşağılık
olanına göre Ali Tatar “kurşuna kafa atmıştı.”
Bu adamın adını buraya
yazmadım. Şeref, haysiyet ve namus yoksunu birinin adının bu sayfaları
kirletmesine izin vermedim.”
Sinan Acıoğlu
Odatv.com