Türkiye Asya’ya
Yönelince (1)
Al Sana Merve
Zifiri Karanlıkta-2, s.783-792’den
Türkiye, RP-DYP koalisyonundan
sonra kurulan yeni hükümetiyle Azerbaycan ve Orta Asya Türk devletleriyle
ilişkilerini geliştirmeye kararlıydı. Özellikle Baku-Ceyhan petrol boru hattı
tasarısı ve askeri-kültürel ortak çalışmalarla Azerbaycan-Türkiye ilişkisi,
neredeyse bir bütünleşmeye doğru ilerliyordu. İran yönetimi endişelendi.
Nüfusları 25 milyonu bulan İran
Azerileri onlarca yıldır baskı altında tutuluyor, Caferi mollaların din
baskısıyla yönlendiriliyorlardı. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin Humeyni ve
sonrası dönemde İran egemenlerini endişelendirmesi olağandı. Türkiye’deki
Tevhid uzantılarıyla Azerbaycan’a karşı on yıldır sürdürdükleri karalama
propagandası, Azerbaycan’da İslamcı örgütlerin çevrelerini etkilemekten öteye
geçemiyordu.
1999’da İran-Türkiye ilişkileri
yeniden doğal gerginliğine dönerken Türkiye, Nisan 1999’da erken genel
seçimlere hazırlanıyordu. FP [eski RP] de seçime çok yönlü hazırlanıyordu. Bu
arada ABD, “Uluslararası Din Hürriyeti” yasasının gereğini yerine
getirmek, İslamcı hareketleri denetime almak için “sivil toplum
örgütü” dediği derneklerle, yasal kaydı olmayan “platform” adlı
örgütlerle, vakıflarla çalışmalarını yoğunlaştırıyor; Türkiye’de federe
yönetimlerin yasal ve politik alt yapısı geliştiriliyordu. Türkiye’nin
bütünlüğünü sarsmak için tüm araçları kullanıyordu. Etnik kışkırtmaların yanı
sıra en önemli silah İslamcılıktı.
ABD, İran’ın yıllardır sürdürdüğü
İslamcılık isyanlarını genişletmek için operasyonlara başvuruyordu. İnsan
Hakları diye başlayan “İnanç Hürriyeti” diye süren kampanyayla,
Türkiye’de laikliğin demokratik gelişmeyi engellediği inancı yaygınlaştırıldı.
Laikliği savunan çevreler de 1989 “Demokrasi Kurultayı” ile başlayan
dönemde bu gelişmeyi kabule yatkınlaşmıştı. İslamcılarla, Amerikan liberalcileri,
sağ-sol örgütler, Humeyniciler ortak cepheye girmişti. Sıra Türkiye’yi
karıştırarak uluslararası baskıyı artırmaya gelmişti.
ABD, Müslüman Kardeşler, Hamas,
İslami Cihad örgütleri yöneticilerinin Amerika’da çalışmalarına, vakıflar
kurmalarına, camilerde Ortadoğu Müslümanlarını birbirine bağlamalarına izin
veriyordu. “Cemaat” ya da “dernek” adı altında kurulan yeni
örgütler, kesintisiz kampanyalar düzenliyor; uzaklardaki anayurtlarının
insanlarını kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı.
ABD yönetimleri İslamcıların her
girişimini destekliyor; eylemlerini meşrulaştırmak için şeyhlerini resmi devlet
törenlerine, hatta Başkanlık devir teslim törenlerine çağırıyorlardı. ABD’nin
CIA bağlantılı tüm kurumları, İslamcıların önünü açmak için hem ABD’de hem de
müdahale edeceği ülkelerde eski işbirlikçileriyle yoğun çalışıyorlardı.
Türkiye’de Humeynicilerin İslam
darbeciliğini yönlendirdiği eylemlere ve propagandaya koşut, ABD’de
destekleyici konferanslar birbirini izliyordu. Abhaz İslamcıların
seçkinlerinden Yusuf Ziya Kavakçı da uzun yıllardır Amerika’da, Teksas,
Richardson’da bir cemaat örgütlenmesi imamıydı.
Kavakçı, aynı zamanda Ortadoğu’dan
göç edenlerin kurduğu, Islamic Society of North America [ISNA-Kuzey Amerika
İslam Topluluğu]’nın danışma [şura] kurulundaydı. Kızı Merve Safa Kavakçı,
bilgisayar programcılığı öğreniminden sonra Ürdünlü Ali Şanab’la evlenmiş,
kendisini Türkiye karşıtı çalışmalara adamıştı. Amerika’ya yerleştirilen Hamas
yöneticileriyle birlikte konferanslara katılıyor; Türkiye’de din hürriyeti bulunmadığını
yüksek perdeden seslendiriyordu.
Merve’ye önce İran sonra ABD desteği
Nisan 1999 seçimlerinden aylar
önce Türkiye’ye gelen ABD vatandaşı Merve Kavakçı, FP milletvekili Abdullah
Gül’ün danışmanı olarak görünüyordu. 20 Nisan 1999 seçimlerinde İstanbul 2.
Bölgeden FP’nin adayı oldu. Aynı yerden aday gösterilmesi beklenen Ayşenur
Tekdal Ankara 1. Bölge 4. sıraya kaydırıldı. Aday listelerinin teslimine bir
gün kala bu sıra değişikliğiyle Merve Safa Kavakçı seçilebilecek yerdeydi
artık. Merve’nin “türbanı” medyanın dikkatini çekti. Konu
aslında “türban” değildi, çünkü Ahmet Tekdal’ın kızı Ayşenur Tekdal
da türbanlıydı, ancak ABD’den gelen Merve’ye yer açılmıştı.
Milletvekili seçilen Merve Safa
Kavakçı’nın “başörtüsü” ile yasaları çiğneyerek TBMM’ye girip
giremeyeceği medyada manşetlere çıkartıldı. Batı ve Doğu dünyasının dikkatleri
bu olaya çekilmişti. Merve Safa Kavakçı’nın TBMM’ye yasalara uyarak girmesini
isteyen Başbakan Bülent Ecevit’in yalnızca giyime odaklı konuşmaları aranılan
fırsatı yarattı.
Kısacası, zurnanın son deliği
Kıbrıslı Nazım’la çekilen bir fotoğrafla her şeyi açıklamak Merve Safa Hanım’ın
büyük davasına hakarettir.
Kaynak: Türkiye Asya’ya Yönelince (1) -
Mustafa Yıldırım
Merve Sefa Kavakçı’nın diploma skandalı
TÜRKİYE ASYA’YA YÖNELİNCE (2)
Al sana Merve!
Önceki yazı Türkiye Asya’ya
Yönelince (1)’den
ABD 1996’dan ber kendisini dünya
dinlerinin koruyucusu ilan ederek ülkeleri parçalamak için önüne gelen dini,
mezhebi, tarikatı kullanıyordu. Türkiye’de türlü suikastlar, toplu isyanlarla
sonuç alamayınca yepyeni bir oyuna girişti. Merve Safa Kavakçı, seçime 40 gün
kala ABD’ye bağlılık yemini ederek Amerikan vatandaşı oldu. 20 Nisan 1999
seçimleri için aday olan Ayşenur Tekdal, birdenbire Ankara 1. Bölge 4. sıraya
kaydırıldı. Merve Safa Hanım da onun yerine İstanbul’da seçilebilir sıradan
aday gösterildi… Konu aslında “türban” değildi, çünkü parti
kurucularından Ahmet Tekdal’ın kızı Ayşenur Tekdal da türbanlıydı ve ABD
vatandaşı Merve’ye yer açılınca seçilememişti. Merve Safa Hanım, yasa gereği
ABD vatandaşlığına geçeceğini Türk Cumhuriyeti Devletine bildirmek, mahkeme
kararını beklemek zorundaydı; ama o öyle yapmadı ve ABD’nin Uluslararası Din
Hürriyeti operasyonuna uygun çok önemli işe girişti. Zifiri Karanlıkta, Cilt 2,
Cellad’ın Zaferi, 2016, s. 782-793’den
Önce İran sonra ABD desteği
Merve Safa Kavakçı’nın TBMM’de
olay yaratması, Humeynicilerin yıllardır Anadolu’ya yaydıkları başörtüsü
eylemlerini canlandırdı, dünyaya yaydı.
Bu tür eylemleri o güne dek
desteklemeyen medyacılar da bir düğmeye basılmışçasına Merve Safa Kavakçı’yı
destekleyen yazılar yayınladılar. Merve Safa Kavakçı’nın geçmişinden habersiz
devlet yöneticileri ve hükümet şaşkındı.
Gösteriler genişledi. Yurtdışında
ilk sert gösteriyi Tahran’da Hizbullahi kadınlar düzenledi. Arkası hemen geldi;
Washington’da, Gazze’de gösteriler her gün yineleniyordu. (…)
Washington’da yönetimle içli dışlı
çalışan Hamas yöneticilerinin örgütleri, ABD Dışişleri’ni Türkiye’ye karşı
kışkırtmak için var güçleriyle uğraşıyorlardı.
Teksaslı İmam Yusuf Ziya Kavakçı
(şimdi “Şeyh” deniyor) ISNA (Kuzey Amerika İslam Topluluğu) danışma
kurulundaydı. ISNA imamı, yemin töreninde ABD Başkanı’nın sağında yer alacak
denli güçlüydü.
ISNA Merve Safa Hanım’ın eylemini
desteklerken işi Atatürk’e saldırmaya dek vardırdı; Humeyni’ye dayanarak
Atatürk’ün Türkiye’de yüz binlerce Müslümanı öldürdüğünü ileri süren iletiler
yayınladı.
Tahran’dan Washington’a dek uzanan
Türk Cumhuriyeti karşıtı koalisyon, bir anda ortak hedefte birleşmişti. Basit
gibi görünen operasyon, yıllardır sürdürülen İslamcı eylemlerin tümünden daha
etkiliydi.
Kara çarşaflı kadınların Tahran
Üniversitesi önündeki gösterilerinde taşınan Merve Safa Kavakçı resimli
posterlerin arasındaki İngilizce “Islam means freedom [İslam özgürlük
demektir]” yazılı pankartla Batı dünyasına sesleniliyorlardı.
Merve bahanesiyle Malatya’da kıyam
Aralık 1992 ortasında Humeyni’nin
kızı İstanbul-Fatih’te cihad ilan ettikten bir ay sonra Uğur Mumcu, Kudüs
Kuvvetleri’nin yerli örgütünce öldürülmüştü. Suikasttan sonra Kağıthane’de
toplanan 20 bin kişinin “Yaşasın Hizbullah haykırışları arasında
“Aziz Nesin hakkında İslamın hükmü yerine getirilecektir” denilerek
ölüm kararı duyurulmuş ve Madımak’ta insan yakmaya dek sürdürülen eylemler
zinciri başlatılmıştı.
Bu olaydan 6 yıl sonra o günleri
andıran gösterilere benzer eylemler Merve Safa Hanım bahanesiyle yineleniyordu.
Örneğin Malatya’da, 31 Nisan 1999’da, Cuma namazı sonrası 400 kişi polisle
çatışmaya başladı ve bir polis müdürü başından yaralandı.
Bir hafta sonra, İslami Dayanışma
Vakfı, Türkiye İslami Hareketi, Mazlum-Der, İbda-C, Hüseyin Velioğlu’nun Kürt
Hizbullahileri, “Ya Allah Bismillah Allahuekber” diye haykıran
gruplar yeniden eylemdeydi. Söğüt Camisi ve Esnaf İşhanı’ndaki Medine
Mescidi’nde kılınan namazdan sonra topluca yürüdüler. Örgütlü, disiplinli 3.000
eylemci, polisleri taşlayarak sloganlar atıyorlardı:
Yahudi Rektör!
Zulme karşı omuz omuza!
Türbana uzanan eller kırılsın!
Vatandaş polis omuz omuza!
İslami hareket engellenemez!
Malatya rektöre mezar olacak!
Merve içeri Ecevit dışarı!
Kahrolsun laik diktatörlük!
Polisle çatışma genişledi; 25’i
polis, 75 kişi yaralandı. Eylem kente yayılıyor, gösterici kadınların hemen
arkasında militan erkekler yer alıyordu. FP [RP] üyeleri ve yandaşları, çok
sayıda dernek ve vakıf, eylemi destekliyordu.
Eylemcileri Medine Mescidi İmamı
Ramazan Keskin’in yönlendirdiği ileri sürüldü. İmam, 1983’te Malatya
merkezinde, duvarlara Humeyni’yi öven yazılar yazdığı için gözaltına da
alınmıştı. 10 Kasım 1994’te de Anıtkabir’deki tören sırasında elinde Kuran’la
olay çıkartan Mahmut Kaçar’ı Malatya’daki Radyo Nida’da programa çıkartıp
konuşturmuştu. Sık sık İran’a gidip geldiği belirtilen İmam hakkında 25 Eylül
1997’de de halkı kışkırttığı gerekçesiyle tutuklama kararı çıkartılmış, sonra
serbest bırakılmıştı. 1999’das Merve Safa Hanım bahanesiyle eylemdeydi.
Emniyet, İnönü Üniversitesi
Rektörü Ömer Şarlak’ı öldürmeye hazırlananların izini sürerek 24 kişiyi
yakaladı. Hüseyin Velioğlu örgütüyle dayanışan Vasat örgütünün militanlarına
silahlı eğitim veren 4 polis ve ordudan atılan bir astsubay da yakalananlar arasındaydı.
Valiliği’nin özel raporunda
eylemleri İslamcı darbe örgütleriyle vakıfların, Hizbullahi Davet grubunun
yönlendirdiği, ayrıca el altından PKK militanlarınca desteklenerek
kışkırtıldığı belirtiliyordu. İmam Ramazan Keskin, son eylemlerden sonra ortalıktan
kaybolmuştu.
(…)
ABD devletiyle Cihatçıların eylem
birliği
Türkiye deprem yıkımıyla uğraşıp
yaralarını sarmaya çabalarken, ABD güdümündeki sözde sivil toplum örgütleri de
devleti yıpratmak için Soros’un radyosunu, yabancı ortaklı televizyonları, Türk
Cumhuriyeti karşıtı gazeteleri kullanıyorlardı.
Türkiye’yi sarsan büyük yer
sarsıntısı da kindarları durduramamıştı. ABD’de Filistinli cihatçı Selam
Marayati’nin eşi, ABD Dışişleri Uluslararası Din Hürriyeti Komitesi (Başkanı
Haham Saperstein) üyesi Leyla Marayati’nin örgütlediği SUM (Sisters United for
Merve – Merve İçin Birleşen Kızkardeşler) kampanyayı genişletiyor; ISNA Para
toplamaya başlıyordu; Hamas’ın Amerikan temsilcisi Nihad Awad, ABD Dışişleri’ne
heyetlerle gidip Türkiye’ye ambargo uygulanmasını istiyordu.
Georgetown Üniversitesi’nde John
Lee Esposito, Merve Safa Hanım’ın da katılacağı ve “Erbakan bizim
Başkomutanımızdır” diyeceği toplantıyı hazırlıyordu. (Oysa Başbakan
Erbakan’ı 1997’de çadırında kabul eden Muammer Kaddafi basın toplantısında
yanında oturan Erbakan’a dönerek “Ben İslam Orduları Başkomutanıyım;
Erbakan da benim yardımcımdır” demişti.)
İran’daki Ayetullahlar tiranlığı
da boş durmuyor; resmi ağızdan “Türkiye’de özgürlükler tanınmalıdır”
diyordu. “Türkiye’ye İslam devrimi çoktan ihraç edildi” diyen
Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti de boş durmuyor; Tahran’da Ermenistan,
Suriye ve Yunanistan dışişleri temsilcileriyle özel toplantı düzenleyerek Türk
Cumhuriyetini kuşatmaya çalışıyordu.
Türk devletinin tepkisi çok sert
oldu. Ayetullahların sözcüsü Hassan Ruhani’nin resmi yanıtı da çok daha sertti:
“Türkiye’ye gereken cevap yakında verilecektir!”
Ayetullah Ruhani’nin belirttiği
cevap Ekim 1999’da, Ankara’da Kudüs Kuvvetleri ameliyatçılarınca verilecekti.
Daha ayrıntılı ilişkiler ve sonrası için Zifiri Karalıkta 1-2 kitaplarından
yararlanılabilir.
*
Bugünlerde Şeyh babasının kızı
Merve Safa Hanım’ı, zurnanın son deliği Kıbrıslı Nazım’ın müridi, dolayısıyla
İngiliz bağlısı olmakla karalayanlar, onun ABD’deki İslamcı dava arkadaşlarını,
ABD Dışişlerini unutuveriyorlar! Bir iki alıntıyla işi yalnızca CIA’ya bağlayıp
Tahran-Ortadoğu-Avrupa-Washington hattında oynanan oyunu bilerek ya da
bilmezden gelerek örtmek gerekmiyor; çünkü Merve Safa Hanım, davasını, Amerikan
vatandaşlığını ve hiçbir eylemini gizlemiyor.
Gafletle neyi örterse örtsünler,
Merve Safa Hanım başarıyla sürdürdüğü İslamcılık davasını, Malezya’da
Büyükelçilik göreviyle daha da yücelterek Okyanustan Amerika’ya bağlayacaktır.
Öneri
Merve Safa Hanım, TBMM’ye
“Bilgisayar Mühendisi” olduğunu bildirmişti. Bugünlerde de öyle
olduğu yazılıp çiziliyor. Onun okuduğu üniversitede Bilgisayar Mühendisliği
Bölümü yoktu. Bu nedenle ya diplomasını göstermeli ya da yanlış
bilgilendirdiğini açıklamalıdır. Bu tür yanlışlıklar Türkiye’de ciddiye alınmaz,
ama Büyükelçiyseniz dost demezler yüzünüze vuruverirler.
Not: Konuyla ilgili ayrıntılar,
kaynaklar ve belgeler için Sivil Örümceğin Ağında ve Zifiri Karanlıkta 1-2
kitaplarına başvurulabilir.
Kaynak: Merve Sefa Kavakçı’nın diploma
skandalı – Mustafa Yıldırım