İki
MİT mensubunun Süleymaniye’de terör örgütü PKK tarafından kaçırıldığı iddiası
tartışılmaya devam ediyor.
MİT
personelinin PKK kurucularından Cemil Bayık’a yönelik bir operasyon için
Süleymaniye’de bulunduğu fakat operasyonun başarısızlığa uğradığı, iki Türk
istihbaratçının da PKK tarafından kaçırıldığı iddiası dillendiriliyor.
Türk
devletinin PKK yöneticilerine karşı daha önce de benzeri operasyon girişimleri
olduğu malum ve bu operasyonların başarısızlığa uğramasında
“müttefik”lerinin rolü de sıkça dillendiriliyor…
PKK’ya
yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı yazarlarından Amed Dicle’nin geçen
haftalarda Avrupa’da satışa çıkan “2005- 2015 yılları arasındaki Türkiye-PKK
görüşmeleri” isimli kitabında PKK yöneticilerine karşı 2008 ve 2011 yıllarında
girişilen benzer iki operasyonun ayrıntıları bulunuyor.
Kitapta,
2011 yılında Türkiye’nin Kandil’e düzenleyeceği operasyonun akamete uğramasında
“Türkiye’nin müttefikleri”nin rolü de örtülü şekilde itiraf ediliyor.
Kitaba
göre 2011 yılında İran ve Türkiye yönetimi Kandil’i bitirmek için Talabani ve
Barzani ile anlaşıyor fakat birileri “tehlikeli bir durum var,
tedbirlerinizi alabilirsiniz” diye PKK’yı uyarıyor.
İşte
kendi ağzından o kitapta PKK’nın üst düzey yöneticilerine karşı girişilen iki
operasyonun ayrıntılarının olduğu bölüm:
“Oslo-1
toplantısından sonra aracı kurumun yetkilileri Ankara’ya giderek durum
değerlendirmesi yapar. Tartışmaların muhtevasını Ankara’nın sürece bakışı ve
atılacak adımların ne olacağı oluşturur. Kurumun Ankara’dan sonraki durağı da
Kandil olacaktır.
Kasım
2008 ortalarında Kandil’e bir mesaj gönderen aracı kurum yetkilileri, Oslo-1’de
varılan mutabakatı değerlendirmek, olası adımları ve sürecin akıbetini tartışmak
üzere PKK Merkezine gelmek istediklerini belirtiyor.
Görüşmenin
tarihi 4 Aralık 2008 olarak belirleniyor ve heyet o tarihte Kandil’e gidiyor,
belirlenen noktada PKK’liler tarafından karşılanıyor.
PKK’lilerin
kaldığı ve yeni yapılan ‘güvenli bir noktada’ PKK yönetimi ile aracı kurumun
yetkilileri arasında toplantı yapılıyor. Aracılar Ankara’dan gelmiştir; sürecin
yumuşaması çerçevesinde PKK yöneticilerine yönelik bazı değerlendirmelerde
bulunuyorlar. Ve Ankara’dan getirdikleri mesajın özeti olarak; 29 Mart 2009
seçimleri öncesi PKK’nin ateşkes ilan etmesini istiyorlar. Her iki tarafın
seçimden önce gerilim yaratmaması isteniyor.
PKK
tarafından KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Başkan Yardımcısı Bozan
Tekin ve Oslo Heyeti üyeleri Mustafa Karasu ile Sozdar Avesta toplantıda hazır
bulunuyor.
Aracı
kurumu heyeti ise 4 İngiliz vatandaşı ve bir tercümandan oluşuyor.
PKK
bu toplantıda, daha önce hazırlamış olduğu ‘Güven artırıcı adımlar’ paketini
sunuyor. Fiilen ateşkes ilan ettiğini bu pakette belirtiliyor ve bunu aracılara
aktarıyor. Devlet de bu ateşkese uyacağını aracı kuruma iletmiştir.
Toplantı
akşam saatlerinde sona eriyor ve aracılar Kandil’den ayrılıyor.
ABDULLAH
GÜL DİYARBAKIR PROGRAMINI İPTAL EDİYOR
Aynı
saatlerde, dönemin Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, daha önce 5 Aralık 2008
için planlandığı Diyarbakır seyahatini iptal ediyor. Oysa Gül’ün 5 Aralık
Diyarbakır programı belirlenmiş ve karşılanması için tüm hazırlıklar
tamamlanmıştır.
4
Aralık akşamı Çankaya’dan yapılan açıklamada, Gül’ün bir sonraki gün
Diyarbakır’a yapacağı seyahatin neden iptal edildiği `kulak rahatsızlığı’na
bağlanıyor:
“Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, Kurban Bayramı’nın ilk günü Diyarbakır’da olacak, bayram namazını
vatandaşlarla birlikte kılacaktı. Gül’ün Bayramın ilk günü olan 8 Aralık
Pazartesi günü Diyarbakır’da olması planlanıyordu. Fakat kulak rahatsızlığı
sebebiyle Kurban Bayramı’nda Diyarbakır ziyaretini erteledi.”
Ankara,
bir sonraki gün büyük bir saldırıya hazırlanmaktadır ve Kürtlerden gelecek
olası tepkiye karşı Gül Diyarbakır’a gitmekten vazgeçmiştir.
Muhtemelen
Türk devleti, PKK yönetiminin tasfiye edilmesi durumunda Diyarbakır’da
görülecek tepkiyi göze alamadı ve Gül’ün gezisi iptal edildi. Bir diğer neden
olarak da Gül, Diyarbakır’da değil, Ankara’da PKK’yi nasıl vurduklarını dünyaya
duyurmak istiyordu.
Tekrar
Kandil’e dönelim…
Aracı
Kurumun yetkilileri ayrıldıktan sonra PKK yönetimi kendi arasında durum
değerlendirmesinde bulunmak üzere aynı noktada kalmaya devam ediyor.
Bir
sonraki gün sabah saatlerinde, Murat Karayilan PKK’nin Gaziler Konferansı’na
gönderilmek üzere yarım saatlik bir görsel mesaj için kamera karşısına
geçmekte, Mustafa Karasu ise bazı yazışmalar için çalışmaktadır.
Sozdar
Avesta başka bir noktaya geçmiş, Bozan Tekin ise Karasu’nun bulunduğu noktada
kalmıştır.
Karayılan,
Türkiye’den gelen bir misafiriyle görüşmek üzere acele eder ve kamera çekimi
bittikten sonra noktadan hemen ayrılıyor. Karasu ve Tekin, yanlarında güvenlik
için bulunan gerillalarla Kürtçe “Şikeft” denilen yeni yapılmış ve
içerisi odalara bölünmüş kampta çalışmalarını sürdürüyorlar.
Karayılan
ve Avesta’nın gidecekleri nokta ise 200 metre ötededir.
KARAYILAN
YARIM SAATLE KURTULUYOR
Karayılan
ve Avesta, 200 metre ötede, gelen misafirin yanına vardıkları an çok sayıda
F-16 savaşı uçağı çevreyi bombardımana tutuyor.
Uçakların
vurduğu yer, aracı kurumla toplantının yapıldığı noktadır. Karasu, Tekin ve
korumaları şıkeftın içerisinde bombaların hedefi durumundalar.
F-16
uçakları ilk kazan bombasını mağaranın önünde bulunan ve Karayılan’ın çalıştığı
çadıra bırakır. Bir önceki gün o çadırın altında aracı kurum yetkilileriyle
yemek yenilmiş, Karayilan yarım saat önce oradan ayrılmıştır.
F-
16’ların sesi geldiğinde Karasu, yanında görevli olan Rohat isimli gerillaya
‘herkesin içeriye gelmesi’ için talimat verir. Dışarıdaki gerillalar iki defa
mağaranın içine çağrılıyor.
Mağara
zikzaklı yapılmış ve bu tür saldırılarda oluşacak basınca karşı tedbir
alınmıştır. Ancak hava saldırıları çok ağırdır ve tonlarca kazan atılmaktadır.
Karayilan, Avesta ve güvenliklerinden sorumlu gerillalar uçak saldırısını biraz
ötede izlemektedirler. Mağarada bulunan arkadaşlarının durumu hakkında hiçbir
bilgileri yoktur.
Uçak
saldırısı aralıksız devam ediyor. Her gelen uçak kazan bombası bırakıyor,
mağaranın kapısı roketlerle vuruluyor. Çünkü nokta tespit edilmiştir ve PKK
yönetiminin orada olduğu biliniyor. Mağara iki kapılı, büyük bir kayalığın
dibinde yapılmış, havalandırma sistemi olduğu için bomba parçaları içeriye
düşmüyor ancak yol açtığı dumanı giriyor. Bu durum içeridekileri zorluyor.
Yaklaşık 1,5 saat devam eden bombardımanda çevredeki arazinin şekli tam
anlamıyla değişiyor.
Bombardımana
ara verilince Karasu ve Tekin hemen mağaradan çıkarılmaya çalışılıyor. Ama
mağaranın önünde yoğun bombardımandan dolayı derin bir çukur oluşmuş, her taraf
çakılla dolmuş, hareket etmek neredeyse imkansız hale gelmiştir. Grup el ele
tutuşarak oluşan çukurdan çıkar ve diğer noktaya geçer.
Karasu
ve Tekin, herhangi bir yara almadan Karayilan ile Avesta’nın bulunduğu noktaya
götürülür. Olayı kısaca anlatırlar ve hemen başka bir güvenli noktaya
ulaştırılmak üzere oradan uzaklaştırılırlar.
Ama
6 gerilladan haber yoktur. Arazinin altüst edilmesinden dolayı nerede ve nasıl
oldukları bilinmiyor.
Bunun
üzerine Karayilan, saldırının olduğu noktaya gitmek istiyor. Ayağa kalkıyor ve
saldırıya uğrayan mağaraya doğru hareket ediyor.
Ancak
önünde ciddi bir engel vardır. Güvenliğinden sorumlu Gerilla Komutanı Gelhat
Gabar, Karayılan’a “Hayır, gitmeyeceksiniz. Sorumlu benim,
gitmeyeceksiniz” diyor. Karayilan gideceğini söyler, sert bir tartışma
yaşanır ama gerilla Gelhat, yanındaki savaşçılarla Karayılan’ın önüne set çeker
ve ilerlemesini engeller.
Orada
hazır bulunan diğer PKK yöneticileri de Karayılan’ın bombalanan noktaya
gitmesine engel oluyorlar. (…) Birkaç dakika sonra yine çok sayıda F-16 uçağı
aynı bölgeyi bombalamaya başlar.
PKK
yöneticileri ve korumalar Karayılan’ı önlemese kendisi doğrudan bombardımanın
hedefi olacaktır.”
TÜRKİYE
VE İRAN’IN KANDİL’E OPERASYON GİRİŞİMİ
“Ocak
2011 Türk devlet heyeti, Oslo-9 görüşmesi için tekrar PKK heyetiyle bir araya
geliyor. Bu görüşmede, göreceli olarak daha ciddi konular konuşuluyor. Öcalan bu
görüşmeden önce PKK’ye gönderdiği mektupta, “Acil gelişmeler beklemiyorum,
ama tarihin kendine özgü bir mantığı vardır” diyerek, ‘artık böyle
yürümez’ mesajını iletiyor. Fakat pratik bir gelişme olmadığı için bu yaklaşım
PKK tarafından şüpheyle karşılanıyor.
Çok
geçmeden planın içeriği anlaşılıyor. PKK ile görüşme yapıldığı günlerde
Ankara’dan bir heyet Tahran’a giderek ‘PKK’ye karşı bir eylem planı’ öneriyor.
Ankara’nın Tahran’a önerisi şöyle: ‘PKK hem bizim hem de sizin için sorun ve
tehlike. Sizin de başınıza bela oluyorlar. PJAK, PKK’nin buradaki uzantısı
olarak sizin de başınızı ağrıtıyor. Gelin, PKK’ye karşı birlikte bir sandviç
harekatı düzenleyelim, ortadan kaldıralım.’
Evet,
bu görüşme Ocak 2011’de, Oslo’daki görüşmelerin devam ettiği günlerde oluyor.
Fakat
Tahran yönetimi olaya daha soğukkanlı yaklaşıyor ve Ankara’dan gelen teklifi
boyutlandırıyor: ‘Barzani ve YNK bu operasyona katılırsa o zaman başarabiliriz.
Yoksa başaramayız, zor olur. Ayrıca Amerika ve NATO desteklerse bu operasyon
çok kapsamlı olur. Eğer NATO desteklerse, Iraklı Kürtler desteklerse başarılı
olur.’
Ankara,
Tahran’ın bu teklifine ‘tamam’ diyor ve iki taraf arasında iş bölümüne
gidiliyor.
Türk
tarafı NATO’yu ikna etmek için üsteler. PKK’nin bitirilmesine ses çıkarmaması
için NATO’yu ikna edeceğini ve Avrupa ülkelerinde PKK’ye yönelik operasyonlara
başlamasını sağlayacağını planlıyor.
İran
tarafı ise Güney Kürdistanlı partileri PKK’ye karşı operasyona ikna etmeyi
üstleniyor. Taraflar bu planı hayata geçirmek için girişimlerine hız veriyor.
“Türk tarafını bizzat Hakan Fidan koordine ediyor. Bir yandan İmralı ve
Kandil ile görüşmeleri sürdürerek ciddi adımlar atacaklarını iddia ediyor,
diğer taraftan PKK’ye Kandil’de ölümcül darbe vurulmasını planlıyorlar. İmralı
ve Oslo görüşmeleri ise bu planın hayata geçirilmesi için taktik olarak devrede
tutuluyor.
Ancak
Temmuz ayında Türkiye’de genel seçimler yapılacak ve olası bir savaş AKP’yi zor
duruma düşürecekti. Bundan dolayı Kandille yönelik operasyon iki ülkenin ortak
planı ama resmiyette ve fiiliyatta İran’ın operasyonu olarak hazırlanıyor.
Zaten coğrafi koşullar ancak İran askerlerinin Kandil’e saldırmasına yol
verebiliyor.
TALABANİ
VE BARZANİ’DEN OPERASYONA DESTEK
İran
yönetimi operasyonu başlatmak üzere Nisan 2011’de KDP ve YNK’yi resmen Tahran’a
davet ediyor. Görüşmelerin önemli ve üst düzeyde olması gerekir. Celal Talabani
ve Neçirvan Barzani Tahran’a giderek İranlı yetkililerle bir araya
geliyor.
İran’ın
Talabani ve Barzani’ye teklifi şöyle: ‘Biz Türkiye ile bir karar aldık; PKK’yi
artık bitireceğiz. Bizim de başımıza bela, Türkiye’nin de. Sizin için de öyle.
PKK zaman zaman sizinle de savaşıyor. PKK sizin için her zaman tehdittir.
Dolaysıyla biz PKK’nin defterini kapatacağız, bitireceğiz. Siz de bize katılın,
bunu birlikte yapalım…’
Güney
Kürdistanlı yöneticiler için bu yeni ve oldukça zor bir durumdur. Talabani ve
Barzani, uzun tartışmalardan sonra İran devletine şu teklifte
bulunuyorlar:
`Biz
daha önce de PKK’ye karşı savaştık, fakat her savaştığımızda ciddi siyasal
kayıplar yaşadık. Şu anda da kitle nezdinde zorlanıyoruz. Biz bu savaşa eğer
aktif saldırı pozisyonunda yer alıp katılırsak, peşmerge güçlerimizi de ikna
edemeyebiliriz. Sorunlar yaşayacağız. Bizim için ciddi kayıplar da söz konusu
olabilir. PKK bu savaşı kazanabilir ve o zaman Kürt kitlesinin üzerindeki
etkisi güçlenebilir. Biz bu konsepte Yeralırız ama aktif saldırı pozisyonunda
yer almayız.’
“TEHLİKELİ
BİR DURUM VAR, TEDBİRLERİNİZİ ALABİLİRSİNİZ”
Talabani
ve Barzani’nin bu cevabı üzerine Iranlı yetkili, ‘Peki, nasıl katılacaksınız’
sorusunu gündeme getirin Güneyli yetkililerse ‘Mesela Kandil’i kuşatabiliriz;
ambargo uygulayabiliriz; giriş çıkışlarını yasaklayabiliriz; kendi bölgemizdeki
faaliyetlerini durdurabiliriz’ yanıtını verir.
Özetle;
iki günlük Tahran görüşmelerinde Talabani ve Neçirvan Barzani PKK’ye karşı
‘sandviç operasyonu’nu reddetmezler ama geri cephede yer alacaklarını ifade
ederler. Anlaşma imzalanır, Talabi ve Barzani Tahran’dan geri dönüyorlar.
Ama
PKK yönetimi çok kısa bir süre sonra Tahran ile Ankara tarafından yapılan bu
plandan haberdar olur. PKK’ye, ‘Tehlikeli bir durum var, tedbirlerinizi
alabilirsiniz’ mesajı ulaşır.””
Sinan
Acıoğlu
Odatv.com