KUTLAMA & ANMA & TAZİYE

ANMA MESAJI : TÜRKİYE'NİN İSİMSİZ KAHRAMANLARINDAN PROF. DR. İBRAHİM HAKKI ATUN'U SAYGI, ÖZLEM VE MİNNET İLE ANIYORUZ.

ÖZEL BÜRO NOTU : Biliyorsunuz ÖZEL BÜRO GRUBU olarak senelerdir
mail gruplarımızda, bloglarımızda, sosyal medya hesaplarımızda ve web sitemizde
ülkemize yönelik tehditleri, kara operasyonları, istihbarat servislerinin
angajesinde meydana gelen suikastleri ve benzeri bir çok nahoş hadiseyi yazıyoruz,
sizleri bu konuda bilgilendirmeye çalışıyoruz. Bir gün üyelerimizden birisi
mail atıp dedi ki
“Yahu bu ülkenin amma çok düşmanı varmış. Türkiye’yi hiç rahat
bırakmıyorlar. Tezgah üstüne tezgah, komplo üzerine komplo. Ne olacak bu durum.
Geçmişte de böyleydi, şimdi de böyle. Bu ülke bu kadar düşman ile çevrili iken
bu kadar sene nasıl ayakta kalabildi ?”
diye sormuştu. O zaman üyemize şunu söylemiştik. “Evet çok düşmanımız
olduğu doğru ama onların hesap edemediği gizli silahlarımız da var. Bu gizli
silahlarımız da memleketi için ölmeyi şeref sayıp ülke menfaatleri için varını
yoğunu ortaya koyan isimsiz kahramanlarımızdır. İşte bu isimsiz kahramanlarımız
var olduğu müddetçe bize hiçbir şey olmaz, rahat olun”
demiştik. İşte sırası
gelmişken o isimsiz kahramanlarımızdan birisini tanıtalım size. Kendisi Kıbrıs’ın
en iyi hocalarından ve yurtseverlerinden olan
Prof. Dr. Ata Atun’un merhum babası Prof. Dr. İbrahim
Hakkı Atun
. İbrahim amcayı aşağıda oğlunun kaleminden dinleyin ve o müthiş
insanın özverili mücadelesine siz de tanık olun. İşte bugün Türkiye ve yavru
vatan Kıbrıs bu kadar olumsuzluğa rağmen dimdik ayakta ise İbrahim Amca ve onun
gibi fedakar kahraman vatan evlatları sayesindedir. İbrahim amca, mekanın
Cennet, kabrin nur olsun. Yattığın yerde rahat uyu, emanetine sahip çıkıyoruz.

Prof. Dr. Ata ATUN : İzini bırakıp giden babam Hakkı Atun

 

Rahmetlik Babam Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun bundan tam sekiz
sene evvel Allah’ın Rahmetine kavuştu, sessiz, sakin ve yüzünde bir gülümseme
ile. Sabah uyandığımızda bizi çoktan bırakıp gitmişti.

Kendisi gitti ama
Kurucusu olduğu Van 100. Yıl Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi,
Elazığ Veteriner Enstitüsü, Pendik Veteriner Enstitüsü gibi bilim yuvaları,
Doğu Akdeniz Üniversitesi Vakıf Yönetim Kurulu Başkanlığı, Yakın Doğu
Üniversitesi Rektörlüğü ve daha 1975 yılında KKTC’nin Üniversiteler adası
olmasının fikrini ortaya atarak kıvılcımı çakması gibi eserleri bu dünyada
kaldı. Belli ki uzun bir müddet daha kalmaya da devam edecek.

Herkesin babası
kendine kıymetli ve özel, ancak benim babam yokluk yıllarının Kıbrıs’ında, daha
yirmi yaşına bile girmeden, yol, sokak bilmeden, elinde tahta bavulu ile canını
dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir gözü pek. Hayatında ilk kez
gördüğü adına gemi denen taşıta Larnaka’dan binerek yollara düşmüş, Karpaz
bölgesinin imamı ve hocası olan babası (dedem), rahmetlik Mehmet Rifat
Efendi’nin birkaç hayvanını satarak cebine koyduğu üç beş kuruş ile.

Olgunluk sınavını
geçip, kazandığı Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği yatılı burs ile Ankara
Üniversitesine kaydını yapmış. Şansa bakın ki Ankara Üniversitesi’nde eğitime
başlayan babam, Atatürk ile karşılaşma şansına da sahip olmuş, hem de birkaç
kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler
yapmış babam. Kravat, çorap, cüzdan ve kemer imal etmiş, eski bisikletleri
alıp, yenileyerek satmış. Fakirlik kolay değil. ABD’de burslu olarak hem Lisans
Üstü eğitimini tamamlamış hem de laboratuvarlarda çalışmış. Dönüşünde mecburi
hizmet olarak Elazığ’a tayin edilmiş. Boş duramayan babam, 1952 yılında T.C.
Tarım bakanlığını ikna ederek “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü”nü
kurmuş babam, hem de sıfırdan, aynen Van Yüzüncü Yıl Üniversitesini seneler
sonra gene sıfırdan kurduğu gibi. O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin
uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun pensi”.
Başbakan Adnan Menderes, eli değsin, adam etsin diye babamı Elzaığ’dan
İstanbul’a, Pendik Veteriner Enstitüsüne tayin ettirmiş, görevini tamamlayınca
da  Ankara’ya almış babamı.  Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) babamın
farkına varınca da babamın yurt dışı görevleri başlıyor. Bu nedenle kıl payı
Hindistan’da doğmadım.

Babamı İngiliz
Sömürge Yönetimi de rahat bırakmıyor ve 1950’lili yılların ikinci yarısında
 Kıbrıs’taki bir salgın hastalık nedeni ile adaya çağrılan babam önce
Lefkoşa’daki Laboratuvarın başına getiriliyor, sonra da adanın tüm ilçelerinde
görev yapmaya başlıyor. Önemli bir görevde olduğu için de Grivas hariç,
Makarios dahil, dönemin tüm Rum ve Türk siyasileri ile tanışmak fırsatım oldu.
Irak’taki General Kasım hükümeti Türkiye’den ve Dünya Sağlık Teşkilatı’ndan
salgın hastalık uzmanı isteyince babama Irak yolu gözüktü ve ertesi yıl babamın
tayini Irak’a, Bağdat Üniversitesine çıktı. Bu defa da Irak’ın önemli kişileri
ile tanışmaya başladım. Saddam Hüseyin’ini de sadece bir kez Türkiye-Irak Ordu
Takımları maçında görebilmiştim tribünlerde.

Babamın aklında artık
memlekete dönmek vardı ve gözüne de Hacettepe Tıp Fakültesini kestirmişti. Çok
titiz biri olan Prof. Dr. İhsan Doğramacı öğretim üyesi seçerken bayağı ince
eleyip sık dokumasına rağmen, babamı daha ilk günden işe başlatmıştı ““ününüz
sizden evvel buraya ulaştı. Yarın Patoloji bölümünün başkanı olarak görevinize
başlıyorsunuz, odanız hazırlanmıştır” diyerek.

Şansa bakın ki, 20
Temmuz 1974 tarihinde başlayan Mutlu Barış Harekatında babam Kıbrıs’tadır. Tıp
eğitimindeki bilgilerini kullanarak Mağusa hastanesinde yaralıların tedavisine
gönüllü olarak koşar. Mutlu Barış Harekatı’nda arşiv niteliği taşıyacak birçok
değerli fotoğraflar çeker ve Mağusa’da yaşanan olayları ölümsüzleştirir. Babam
Hakkı Atun’un Başbakan Bülent Ecevit’e ve Başbakan yardımcısı Turhan
Feyzioğlu’na bıkmadan yazığı  mektupları ile başlayan Kıbrıs’ın üniversite
eğitimi merkezi olması süreci, kararlı tutumu ile nihayet olumlu bir sonuca
ulaşır ve günümüzün DAÜ’sü olan Yüksek teknoloji Enstitüsü Mağusa’da kurulur.

Patoloji bölümündeki
başarıları kendisine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinin (kurucu)
Dekanlığını getirir. Birkaç yıl sonra da dönemin Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanı kendisini  “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”ni kurmakla
görevlendirir. Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) kararından sonra Van
Üniversitesini kurmak için yola çıkar ve Doğu Anadolu’nun en iyi üniversitesi
olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni kurarak Kurucu Rektörü olur. Bu görev bir
başka gururdur babam için. Hürriyet Gazetesi’nin yazdığı gibi “Elinde bir ibrikle”
Van’a gider ve üniversiteyi sıfırdan yaratarak kurar. Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesi babamın KKTC’ye dönemsinden sonra vefalı davranır ve adını
Konferans salonuna vererek ölümsüzleştirir.

1984 yılında, KKTC
Cumhurbaşkanı rahmetlik Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş kendisinden Doğu Akdeniz
Üniversitesi mütevelli heyetine girmesini ve Teknoloji Enstitüsünden
Üniversiteye geçişine yardımcı olmasını ister. Bu talep üzerine KKTC’ye kesin
dönüş yapan babam, önce Doğu Akdeniz Üniversitesi Vakıf Yönetim Kurulu
üyeliğine sonra da başkanlığına seçilir, Cumhurbaşkanı rahmetlik Rauf R.
Denktaş’ın da akdemi konusunda danışmanı olur.

Atun, 1988 yılında
Cemaat Meclisi’nin üst katında ilk açılış konuşmasını yaptığı “Yakın Doğu
Üniversitesi”nin de bilahare Rektörlüğüne atanır.

Başarılarla dolu
yaşamı 2009 yılının 13 Kasım’ında yatağında gece uyurken sessizce son bulur.
Vefalı sevenlerinin katıldığı görkemli bir törenle Gazimağusa’da ebedi
istirahatgahına defnedilir.

Allah’ın rahmeti
üzerinden hiç eksik olmasın, mekanı Cennet’te nurlar içinde yatsın babam.

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III.
Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata.atun@atun.com veya 
ata.atun@gmail.com



































http://www.ataatun.org