SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ & VAKIFLAR & DERNEKLER

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ DOSYASI : ABD İmparatorluğu, CIA ve STK’lar

ABD İmparatorluğu, CIA
ve STK’ lar

Aşağıdaki röportaj Engdahl’ın Almanca yayınlanan
“Gizli dosyalı STK’ lar” (Geheimakte NGOs) başlıklı kitabına
odaklanıyor. Röportajı, Almanya’ nın Bonn şehrinde ya şayan ve iki dilli http://betweenthelines-ludwigwatzal.com/
blogunu hazırlayangazeteci ve editör Dr. Ludwig Watzal yaptı.

F. William Engdahl’ın
CIA ve STK’lar konusundaki röportajını sunuyoruz.

CIA’in dünyadaki en kötü terör örgütü olduğu konusunda
aynı fikirde olabileceğimizi tahmin ediyorum. 2. Dünya Savaşı sonrasında CIA’in
yardımcı eli olmadan gerçekleşmiş bir darbe ya da örgütlü ayaklanma pek yoktur.
Kitabınızdan anladığım kadarıyla son 25 yıl içinde CIA, STK’lar biçimi altında
epey miktarda “küçük yardımcılar” edindi. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?

WE: Reagan’ın başkanlığı esnasında CIA’in dünya çapındaki
kirli operasyonları hakkındaki oldukça zarar verici skandallar kamuoyuna
yansıyordu. Şili, İran, Guatemala, çok gizli MK-Ultra projesi, Vietnam Savaşı
esnasındaki öğrenci hareketi bunlardan yalnızca birkaçı. Odak noktamızıbiraz
uzağa koyarsak, CIA Direktörü Bill Casey Reagan’a, kendisini özel kuruluş gibi
sunacak, ancak gerçekte, kurucularından Allen Weinstein’ın daha ileride
Washington Post’a vereceği bir röportajda söylediği gibi, “ CIA’in yaptığını
yapan, ancak bunu özel alanda yapan” bir sivil toplum kuruluşu kurulmasını
önerdi. Bu şekilde 1983 yılında Ulusal Demokrasi Vakfı isimli STK kuruldu. Kısa
süre sonra buna Özgürlükler Evi, Soros’un Açık Toplum Vakıfları, Amerika
Birleşik Devletleri Barış Enstitüsü ve benzerleri gibi, Washington yönetimi
altındaki başka vakıflar eklendi.

Para çoğu zaman, kökenini saklamak amacıyla Dışişleri
Bakanlığı’na bağlı USAID üzerinden aktarılıyordu. O tarihten bu yana ABD
hükümetinin gerçekleştirdiği, Polonya’daki Solidarnosc darbesi, Yeltsin’in
Rusya’daki CIA destekli darbesi, 2004’te Ukrayna’da gerçekleşen Turuncu Devrim,
2008 ayaklanmaları ve 2011’den günümüze devam eden Arap Baharı da dâhil olmak
üzere bütün büyük çaplı rejim saldırıları bu seçili “ demokrasi” amaçlı STK’lar
grubu tarafından gerçekleştirildi.

Rusya ve Çin, yahut Macaristan gibi ülkelerin bunları “
istenmeyen STK’lar” olarak yasaklamak üzere harekete geçmesi pek de şaşırtıcı
değil. Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) STK’sının kurucu metninin yazarlarından
Allen Weinstein’ın “ Bugün yaptıklarımızın çoğu 25 yıl önce CIA tarafından
yapılıyordu” sözlerini alıntılıyorsunuz. ABD’deki NED, CIPE, USAID, NDI gibi
STK’ların oluşturduğu Soros ağı CIA’in beşinci kolu değil mi?

WE: Yukarıda belirttiğim gibi, aynı fikirdeyim. Onların
STK gündemleri hiç şaşmaz bir şekilde, Washington’un dış politikasının verili
gündemiyle uyumludur. Tesadüf mü? Öyle olduğunu düşünmüyorum. Sizin eleştiriniz
temel olarak ABD’deki birkaç STK’ya mı odaklanıyor yoksa genel olarak bütün sivil
toplum kuruluşlarına mı odaklanıyorsunuz? Bütün bu STK’lar dünya çapında
demokrasi ve özgürlüğü yaymak gibi iyi ve soylu davranışlarla hareket etmiyor
mu?

WE: Bu, Bill Casey’nin konseptindeki şeytandır. Son derece
kirli ve kara anti-demokratik CIA operasyonlarını “ İnsan Hakları” bayrağı
taşıyan özel siyasi STK’ların arkasına saklamak, Washington’ın dünya çapındaki
işbirliği yapmayan rejimleri devirme yönündeki küresel gündeminde çok etkili
olmuştur. Gerçekte CIA, insan haklarını silahlandırmıştır. Tuhaf bir şekilde, Suudi
Arabistan gibi Washington için faydalı olan rejimler demokrasi çağrılarının
dışında kalmıştır.Onların petrol milyarları, Washington’un küresel terörizm
gündemini finanse etmektedir.

Yakın zamanlardaki bir örnek olan sahte demokrat Beyaz
Miğferler STK’sının Suriye’de, usulünce seçilmiş Esad rejimine karşı ABD
öncülüğünde yürütülen savaşı meşrulaştırmak için IŞİD’le yakın işbirliği içinde
yaptığı propagandaya bakın. Beyaz Miğferler’in Soros vakıflarından, ABD ve Birleşik
Krallık hükümetlerinden para aldığı ve eski bir İngiliz Ordusu istihbarat
subayı olan James Le Mesurier tarafından kurulduğu aktarılıyor. Vahşet
videolarının pek çok defa sahte olduğu, aktörler tarafından sahnelendiği ifşa
edildi. Beyaz Miğferler üyesi korunmasız “ ilk yardım” ekiplerinin HAZMAT
koruması olmadan varsayılan sarin gazı kurbanlarına temas ettiği, varsayılan
sarin gazı videosu ancak bir şaka olabilir ve çok sayıda HAZMAT sarin gazı
uzmanı tarafından sahteliği ifşa edilmiştir.

Washington’un – yahut bazı örneklerde AB’nin – siyasi
STK’ları, pek çok masum iyi niyetli insanı kendine çekebildiği için etkilidir.
Kısa süre önce, ABD destekli bağımsızlıktan önce Güney Sudan’da en iyi insani
niyetle 18 ay boyunca Sınır Tanımayan Doktorlar’la birlikte çalışmış olan Avrupalı
bir tıp doktorundan hayli dokunaklı bir mektup aldım. Bu kadın doktor, STK
kitabımı okuduktan sonra kitabın Amerikalı Sınır Tanımayan Doktorlar liderinin
ekibe verdiği irrasyonel görünen talimatların hepsini anlamasını sağladığı için
bana minnettardı. Yaşadığı tükeniş nedeniyle oradan ayrılmış ve şimdi nedenini
anladığını söylüyor. Samimi doktorlar Washington tarafından gizli siyasi
gündemler için kullanılıyor. Güney Sudan bir hedefti çünkü Çin, Hartum
üzerinden onun petrolünden büyük bir pay alıyordu. Elbette bütün STK’lar CIA’in
işini yapmaz. Ben gizli bir siyasi gündemi olan ve kitapta yaptığım tanımla,
insan haklarını ve demokrasi sözünü hileli amaçlar için silahlandıran STK’lara
odaklanı yorum. 1984 yılında, yatırım fonu milyarderi George Soros,
Budapeşte’de Soros Vakfı’nı kurdu. İlk hedefi Polonya’ydı. Papa II. Jean-Paul
ve dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan 1982 yılında Vatikan’da bir araya gelerek
Komünist Blok’un istikrarsızlaştırılmasını tartıştı. Bu girişimde de Soros
Vakfı’nın müdahalesi var mıydı?

WE: Soros Vakfı 1988 yılında Varşova’da, nihai olarak
komünist rejimi yıkmak amacıyla aktivistleri eğitmek üzere Stefan Batory
Vakfı’nı kurdu. Ağustos 1989’da General Czesław Kiszczak hükümetinin
devrilmesinden hemen sonra “ demokrasinin inşa edilmesinde” büyük roloynadılar.
Soros, devlet işletmelerinin özelleştirilmesini sağlamak, hiperenflasyon
yaratmak ve seçilen Polonya devlet varlıklarını Soros’un dostları gibi Batılı
yatırımcılara birkaç penny’ye, yahut o tarihteki pfennig’e açık arttırmayla
satmak için Harvard Üniversitesi’nden “Şok Terapisi” iktisatçı sı
Jeffrey Sachs’ı Polonya’ya getirdi. Kitabın eski Sovyetler Birliği’nin CIA,
Soros ve onun Harvard Çocukları tarafından Yeltsin klanı ve eski KGB
yetkilisyle işbirliği içinde yağmalanması hakkındaki iki bölümü hayli şok
edici. Bu mafya tarzı girişimten bahsedebilir misiniz?

WE: Okuyuculara kitabı referans göstermem gerekir zira
orada bu meseleler karşılaştırmalı ve kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Kısaca
söylemek gerekirse, dönemin ABD Başkanı George H.W. Bush yönetimi altındaki
CIA, bazı çok üst düzey KGB generallerini yozlaştırmayı başardı. Bu kişiler,
Boris Berezovsky ve Mikhail Khodorkovsky gibi, Komsomol yahut Komünist Gençlik
Birliği üyesi gençlerden oluşan bir ağı, devlet varlıklarını gerçek değerine
kıyasla birkaç penny’ye yağ malamada kullanılacak, özenle seçilmiş“
oligarkları” olarak istihdam etti. Bu, petrol ve doğalgaz, makine üretim
firmaları ve ileri teknoloji sektörü de dâhil olmak üzere bütün devlet
varlıklarına 16 milyar doların altında küçük bir değer biçen kötü şöhretli “
makbuz” skandalıydı. Bunlar kişisel kazanç için kelimenin tam anlamıyla
Rusya’nın ırzına geçti. Ve CIA ile Riggs Bank gibi Batılı bankalar ağı onların
parayı Rusya dışında aklamasına izin verdi. Ayrıntıları teyit ederken ben bile
ş ok oldum. Bu bir suçtu. Yeltsin onların çocuğuydu. Bazıları, kendisine güzel
votka temin edilmesi garanti altında olduğu müddetçe onun Soros ve Harvard
iktisatçılarının istediği her şeyi yapacağını söylüyordu.

Belirtilmesi gereken ilginç bir nokta da, eski CIA
direktörü, Başkan G.H. W Bush’un aynı yıl – 1989 – içinde eş zamanlı üç STK
istikrarsızlaştırması talimatı vermiş olması. Bunlar Rusya, Çin-Tiananmen Meydanı
ve Yugoslavya’daydı. Kitap bunları oldukça ayrıntılı bir şekilde belgeliyor. Vladimir
Putin Rusya Devlet Başkanı olarak Boris Yeltsin’in yerini almayı başardıktan
hemen sonra Rusya’nın soyulmasını durdurdu. Washington’daki siyasal sınıfın
ondan bu kadar nefret etmesinin ve aslında irrasyonel bir şey yaparak onu bu
şekilde şeytanlaştırmasının bir sebebinin bu olabileceğini düşünüyor musunuz?

WE: Putin, KGB’nin ve halefinin (kozmopolit ya da
enternasyonalist denilen kesiminin karşısındayer alan) Rus milliyetçisi
kesiminden geldi. Yeltsin’in sessizce “istifa etmeye” veya ifşaatlarla karşı
karşıya kalmaya zorlandığı 2000 yılında iktidarayerleşinceye kadar hırsızlıkla
uğraşmak zorunda kalacaklarını biliyorlardı. O tarihten sonra Yeltsin, Putin’i
görevdeki başkan olarak atamayı kabul etti. Rusya’da 1917’den bile öncesinden
beri istikrarlı bir ulus-devlete karşı ilan edilmemiş bir savaş var.
Stratfor’un kurucusu, bilgili Amerikan jeopolitik analistlerinden biri ve aynı
zamanda eski Pentagon ve CIA dan ı ş man ı George Friedman yak ı n zamanlarda,
Ukrayna’daki CIA “darbesinden” sonra bir röportaj verdi ve burada yaşananı “ABD
tarihindeki en aşikâr darbe” olarak tanımladı. Hatırlarsanız ABD Dışişleri
Bakanı Yardımcısı Viktoria Nuland Kiev’e gidip Maidan’daki protestoculara çubuk
şekerler dağıtmış ve Kiev’deki ABD büyükelçisiyle telefonda konuşurken AB’ye
küfür etmişti.

Friedman, benim Mit der Ölwaffe zur Weltmacht gibi çeşitli
başka kitaplarımda belgelediğim şeyi belirtiyordu: En azından ABD’nin Britanya
İmparatorluğu gerilerken yükselişe geçtiği son bir yüzyılda Amerika Birleşik
Devletleri’nin dış politika önceliği, özellikle Almanya ve Rusya arasında iş birliğini
ve ekonomik çıkarların kaynaşmasını ne pahasına olursa olsun engellemektir.
Dünya ABD dış politikasının bu talihsiz jeopolitik dogması yüzünden – ki bu
dogma İngilizlerden ve İngiliz jeopolitiğinin babası Sir Halford Mackinder’dan
devralınmıştır – iki dünya savaşı yaşadı. Washington’un Putin’den nefret
etmesinin ve onu şeytanlaştırmasının sebebi, onun kasıtlı olarak Rusya’yı büyük
bir ülke olarak istikrarlılaştırmaya yönelmiş olması ki ben buna yaklaşık 25
yıllık deneyimle tanıklık edebilirim. Ve Washington tarafından yapılan
şeytanlaştırmanın sonucunda Putin’in dünyadaki etkisi daha da büyümüş gibi
görünüyor: önce Çin, ardından Avrasya ülkeleri, Afrika, Ortadoğu, Asya ve hatta
Filipinler ve Latin Amerika üzerinde. Dünya artık ABD’nin her yerdeki sonu
gelmez açık ve örtülü savaşlar gündeminden bıkıyor. Trump’ın sözlerinin
arkasına dikkatle bakmamız gerekir ve bunu yaptığımızda aynı eski, dejenere
oligarklar ile onların görev baş ındaki seçilmemiş bürokratlardan oluşan derin
devletini görürüz. Yugoslavya’nın parçalanması bir felaketti. Şansölye Gerhard
Schroeder ve onun kötü şöhretli dışi şleri bakanı Joschka Fischer yönetimi
altındaki Almanlar, bunun için Clinton’la güçlerini birleştirmişti. Bu darbe
tarzı operasyona STK’lar da dâhil olmuş muydu? Ve onların stratejisi neydi?

WE: Evet. Bay Fischer’ın kariyerini takip edin. 1968
Frankfurt protestolarındaki bir sokak haydutu,ABD ve onun ana akım medyası
tarafından devlet adamlığıyla taçlandırıldı ve 1999 yılında Yugoslavya’nın
bombalanması sonrasında Yeşiller Partisi oyla ödüllendirildi. Fischer göreve geldikten
sonra benim mezun olduğum Princeton’dan fahri öğretim üyeliği aldı. Daha sonra George
Soros, Bay Fischer’ı yeni düşünce kuruluşu olan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’ne
davet etti.

Slobodan Milosevic’in devrilmesi konusunda, ABD hükümeti
ve NED ve Soros vakıfları dâhil seçili STK’lar, artık her yerde tehdit eden
yumruklu logosunu gördüğümüz Otpor! (Direniş!) adı altında gerçekleşen başarılı
bir darbe için, önde gelen öğrenci liderlerini örgütledi, finanse etti ve eğitti.
Gene Sharp’ın şiddet dışı eylem hakkındaki yazılarının Sırpça çevirileri
kullanıldı ve önde gelen liderler, polisten nasıl uzak durulacağı konusunda
Sharp’ın bağlaşığı olan, ABD Ordusu’nda albay olan Robert Helvey tarafından
gizli toplantılarda bizzat eğitildi. Bazı tahminlere göre Otpor!, Ulusal
Demokrasi Vakfı (NED), Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü (IRI) ve ABD
Uluslararası Kalkınma Yardımları Ajansı (USAID) gibi, ABD hükümetiyle
bağlantılı kuruluşlardan 30 milyon dolar civarında para aldı. Yugoslavya’nın
yıkımı 1980’li yıllarda Washington tarafından, önce Bush, ardından Clinton
tarafından tertip edildi. Amaç, Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında varlık nedenini
Amerikalı vergi mükellefleri nezdinde veya NATO’dan bağımsız bir Avrupa Savunma
Yapısı planlayan Avrupalılar nezdinde meşrulaştırmakta zorlanan NATO’nun
varlığını sürdürmesine bir gerekçe sağlamak üzere bir savaş meydana getirmekti.

Washington ve ABD’nin etkili askeri-endüstriyel kompleksi
için Avrupa’nın böyle bir bağımsızlığı tabuydu! İkinci amaç ise Kosova’da daha
ileride Bond Steel Kampı adı verilecek olan dev bir ABD askeri varlığı inşa etmekti.
Arap kitleleri Tunus, Kahire ve Trablus sokaklarına çıktığı zaman Batı medyası
ve siyasal sınıfı çok heyecanlandı. En sonunda demokrasi, özgürlük ve insan
hakları Arap dünyasında yerini buluyordu. Bu ayaklanmalar kendiliğinden miydi
yoksa dış güçler tarafından mı örgütlenip tertip edilmişti?

WE: Bütün Arap Baharı süreci Washington ve ABD’nin finanse
ettiği STK’lar tarafından gizlice planlanıp finanse edildi. Dönemin Dışişleri
Bakanı Hillary Clinton, Müslüman Kardeşler çizgisindeki tuhaf yardımcısı Huma
Abedin’le birlikte kilit bir figürdü. Pentagon’a bağlı ve protestoları
yönlendirmek için facebook ve sosyal medyayı kullanmanın bir yolu olarak arılar
gibi “ kümelenen” kalabalıklar geliştirmekten sorumlu bir düşünce kuruluşu olan
RAND, kilit rol oynadı.

Mısır’daki protestocu öğrenci grupları, yine Gene Sharp’ın
çevirilerinin kullanılmasıyla ABD tarafından eğitilmişti ve Otpor! liderleri
tarafından gizlice eğitilmek üzere Avrupa’ya getirilmişlerdi. Libya’daki
Kaddafi yönetimi örneğinde, şimdi Hillary’nin özel danışmanı Sidney
Blumenthal’a gönderdiği e-postaları gösteren, artık meşhur olmuş DCLeaks ve
Wikileaks ifşalarının ortaya koyduğu üzere, daha acil bir rejim değişikliği
gerekli görülüyordu. Kendisi hakkında oluşturulan şeytani imajın aksine
Libya’yı Afrika genelindeki en yüksek yaşam standartları üzerine inşa eden Kaddafi,
bir Müslüman merkez bankaları birliğinin kuruluşunu ve petrol satışlarında ABD
doları yerine bir Altın Dinarı kurunun kullanılacağını ilan etmek üzereydi.
Bunu Tunus lideri Bin Ali ve Mısır lideri Mübarek’le birlikte yapıyordu.
Hillary’nin Blumenthal’a yazdığı üzere, bunun hangi biçimde olursa olsun bloke
edilmesi gerekiyordu. “ Bloke etmenin” aracı, Libya’nın yasadışı biçimde
bombalanması, Kaddafi’nin öldürülmesi ve Libya’nın bir enkaz sahasına
dönüştürülmesi oldu. Orijinal Pentagon-CIA-Dışişleri Bakanlığı planı
Kaddafi’den hemen sonra, Washingon için bir diğer diken olan Suriye lideri
Beşar Esad’ın devrilmesi çağrısı yapıyordu. Eski devirlerde fatihler,
fetihlerinin arkasından misyonlerler getirirmiş. Bugün Batı’nın yeni-sömürgeci
iktidarları, yerli nüfusa Batılı demokrasinin nasıl işlemesi gerektiğini
öğreten yüzlerce STK’yla geliyor. STK’ların bu insanların çıkarına hizmet
ettiğini düşünüyor musunuz? Özellikle çokça ideolojik yükü – örneğin
kendileriyle birlikte gelişen cinsiyet konusu biçiminde – getiren Alman
STK’ları hakkında ne dersiniz?

WE: Geçmişteki “ Hıristiyan” misyonerler ile bugünkü “
İnsan Hakları” veya “ demokrasi” amaçlı STK’lar arasında kurduğunuz analojinin
çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Çeşitli Alman STK’larını faaliyetleri
konusunda yorum yapacak kadar yetkin değilim. Benim ana odak noktam, bugün ü n
hegemonik g ü cü olan ve ne yaz ık ki bunca yık ımın kayna ğı olan Washington’dur.
Kitabınızın başında ve sonunda George Orwell’ın “Savaş Barıştır, Özgürlük
Köleliktir, Cehalet Güçtür” şeklindeki zıtlık içeren ifadelerine gönderme
yapıyorsunuz. Kelimelerin orijinal anlamlarının farklı içerikler kazandığı
dönemlerde mi yaşıyoruz? ABD İmparatorluğu ve onun vassal devletleri demokrasi
adına savaş yürütüp ulus-devletleri aynı demokratik retorikle mi yıkıyor?

WE: İşte bu yüzden bu Orwell alıntısını çok uygun buldum.
1984 isimli kitabında pek çok biçimde, Batı demokrasilerinin, özellikle de
Britanya ve ABD’dekilerin başına gelmesine izin verilen şey tasvir
ediliyor.Eğer STK’lara bir parça tavsiyede bulunacak olsaydınız ne derdiniz?

WE: Değerler, insan hakları ve benzerleri hakkındaki hoş
retoriğe kendini kaptırmış olabilecek samimi insanlara, içinde bulundukları
STK’yı besleyen para akışına daha yakından bakmalarını önerirdim. NED veya
Soros vakıfları için, kapılarını kalıcı olarak kapatarak insanlığa bir iyilik yapacaklarını
söylerdim. “ İstenmeyen müdahaleniz olmadan ülkelerin ve bireylerin kendi egemen
geleceklerine karar vermelerine izin verin” derdim. Cromwell’in İngiltere’deki
“Uzun Parlamento” ya söylediği sözleri alıntılayarak şöyle derdim: “Siz, insan
hakları STK’ları, gidin! Yaptığınız herhangi bir iyilik için orada fazla uzun
oturdunuz. Uzaklaşın artık, bizleri bıktırdınız.

Tanrı aşkına, gidin!”


















































Bay Engdahl, röportaj için teşekkür ederiz.